El-enfâl Sûresi ile İlgili Hadisler

4690-)  Saîd ibn Cubeyr dedi ki: Ben İbn Abbâsradıyallahü anhüma'a: el-Enfâl Sûresi (nin inmesi sebebi nedir)? Diye sordum. O: Bedir gazvesi hakkında indi, dedi "Silâh ve keskinlik"; 9), "Dalga dalga"; "Redifenî" ve "Erdefenî", "Benim ardımdan geldi" demektir. " (Ayet:50) "Başlayınız ve tecrübe ediniz" demektir, buradaki "Zevk(Tatma)", ağzın tatması nev'inden değildir. yerkumuhu"(Âyet:37), "Onu bir yere biriktirip toplar". "Dağıt"; in cenahû ile'ssilmi" (Âyet:67), "Ve eğer barışa meylederler, onu isterlerse". "es-Silmu, es-Selmu ve's-Selâmu"birdir, yani bir ma'nâyadır. "Hattâyushine"(Âyet.67), "Gâlib gelinceye kadar". de şöyle dedi: "Mukâen" (Âyet.35), parmaklarını ağızlarına sokmaları ve böylece ıslık çalmalarıdır; "Tasdiyeten", düdük çalıp ses çıkartma ve elleri birbirine çarparak ses çıkartmaktır. "Li-yüsbitûke" (Âyet: 30), "Seni habsetmeleri için". yerde yürüyen hayvanların Allah katında en kötüsü, hakkı akıllarına sokmaz (ve hakkı duyup söylemez olan) sağırlar ve dilsizlerdir"(Âyet: 22).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enfâl Sûresi
4691-) Bize Verkaa, İbnu Ebî Necîh'ten; o da Mucâhid'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs "Şübhesiz yerde yürüyen hayvanların Allah katında en kötüsü, hakkı akıllarına sokmaz (ve hakkı duyup söylemez olan) sağırlar ve dilsizlerdir" âyeti hakkında: Bunlar Kureyş'în Abdu'd-Dâr oğulları kolundan bir topluluktur, demiştir. îmân edenler, sizi, size hayât verecek şeylere da'vet ettiği zaman Allah'a ve Rasûlü’ne icabet edin. Bilin ki, şübhesiz Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz hakîkaten yalnız O'na dönüp toplanacaksınız" (Âyet: 24). "Ecîbû", yani "İcabet ediniz"; "Li-mâ yuhyîkum", "Size hayât verecek şeye; sizi ıslâh edip iyileştirecek şeye" demektir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enfâl Sûresi
4692-) Ebû Saîd ibnu'l-Muallâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben namaz kılıyordum. Rasülullah bana uğradı ve beni çağırdı. Ben namazı bitirinceye kadar O'nun yanına gitmedim, O'ndan sonra yanına gittim. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Senin gelmenden seni men' eden nedir? Allah: 'Ey îmân edenler, sizi, size hayât verecek şeylere çağırdığı zaman Allah'a ve Rasûlü'ne icabet edin... 'buyurmadı mı?" dedi. Rasûlüllah bana: "Sen bu mescidden çıkmadan önce, sana muhakkak Kur'ân'daki en büyük sûreyi öğreteceğim" buyurdu.. mescidden çıkmağa davrandığı zaman, ben kendisine va'd ettiği şeyi hatırlattım.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enfâl Sûresi
4693-) Ve Muâz ibnu Ebî Muâz şöyle dedi: Bize Şu'be, Habîb'den tahdîs etti ki, o, Hafs'tan işitmiştir. O da Peygamber'in sahâbîlerinden bir adam olan Ebû Saîd'den bu hadîsi işitmiştir:... Ve Rasûlüllah: "O sûre, ‘el-Hamdu lillâhi Rabbi'l-âlemîn' dir; namazda tekrar edilen yedi âyettir" buyurdu. bir zaman da: 'Yâ Allah, eğer bu, Sen'in katından (gelme) hakkın kendisi ise, durma bizim üstümüze gökten taş yağdır yahut bize acıtıcı bir azâb getir' demişlerdi" (Âyet: 32). ibn Uyeyne şöyle demiştir: Allah Kur'ân'da "Matar" ismini söylediğinde, muhakkak "Azâb" ma'nâsına söyledi. Arab kavmi ise "Yağmur"a "Gays" ismini verir. da Yüce Allah'ın şu kavlidir: "O, ümîdlerini kestikten sonra yağmuru indirmekte, rahmetini yaymakta olandır.. "(eş-Şûrâ: 28).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enfâl Sûresi
4694-) Bize Şu'be, Abdulhamîd'den -ki o ez-Ziyâdî'nin arkadaşı İbnu Kurdîd'dir-, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten işittiği şu haberi tahdîs etti: Ebû Cehl: Allah, eğer bu Kur'ân, Sen'in katından (gelme) hakkın kendisi ise, durma bizim üstümüze gökten taş yağdır yahut bize acıtıcı bir azâb getir"dedi. üzerine şu âyetler indi: "Halbuki sen içlerinde iken, Allah onları azâblandıncı değildi. Onlar istiğfar ederlerken de Allah yine onları azâblandırıcı değildir. (Sen içlerinden çıktıktan sonra) Allah onlara ne diye azâb etmeyecek? Onlar Mescidi Haram'dan kendileri ona (onun hizmetine) ehil olmadıkları hâlde, men' edip duranlardır. O (hizmete) takvaya erenlerden başkaları onun ehilleri değillerdir. Fakat onların pekçoğu bunu bilmezler" (Âyet: 33-34). Allah'ın Şu Kavli: 'Halbuki sen içlerinde iken, Allah onları azâblandırıcı değildi. Onlar istiğfar ederlerken de Allah yine onları azâblandırıcı değildir"(Âyet: 33).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enfâl Sûresi
4695-) Bize Şu'be, ez-Ziyâdî'nin sahibi olan Abdulhamîd'den tahdîs etti ki, o, Enes ibn Mâlik'in şöyle dediğini işitmiştir: Cehl: "Yâ Allah, eğer bu Kur'ân Sen'in katından (gelme) hakkın kendisi ise, durma bizim üstümüze gökten taş yağdır, yahut bize acıtıcı bir azâb getir" dedi. üzerine şu âyetler indi: "Halbuki sen içlerinde iken Allah onları azâblandırıcı değildi. Onlar istiğfar ederlerken de Allah yine onları azâblandırıcı değildir. Allah onlara ne diye azâb etmeyecek? Onlar Mescidi Haram'dan kendileri ona ehil olmadıkları hâlde men edip duranlardır. Halbuki takvaya erenlerden başkaları onun ehilleri değillerdir. Fakat onların pekçoğu bunu bilmezler" (Âyet: 33-34). fitne kalmayıncaya ve din tamâmiyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla muharebe edin... " (Âyet: 39)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enfâl Sûresi
4696-)  Bize Hayve ibn Şurayh, Bekr ibn Amr'dan; o da Bukeyr ibn Abdillah'tan; o da Nâfi'den şöyle tahdîs etti: Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh) 'e bir adam geldi de: Yâ Ebâ Abdirrahmân! Allah'ın kendi Kitâb'ında zikrettiği şu âyeti işitmiyor musun:"Eğer mü’minlerden iki zümre birbiriyle döğüşürlerse, aralarını bulup barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine karşı hâlâ tecâvüz ediyorsa, siz o tecâvüz edenle, Allah 'ın emrine dönünceye kadar savaşın... "(d-Hucurât:9) buyuruyor. Allah'ın kendi Kitâb'ında zikrettiği gibi, müslümânlar arasındaki harbe katılıp kıtal yapmandan seni nasıl bir düşünce men' etti? Diye sordu. Omer de: Ey kardeşim oğlu! Okuduğun bu âyeti delîl edinip harbetmektense Yüce Allah'ın, içinde büyük tehdîdler buyurmakta olduğu şu âyeti delîl getirip onunla amel etmem, bana daha sevimlidir: "Kim bir mü'mini kasden öldürürse cezası, içinde ebedî kalıcı olmak üzere cehennemdir. Allah ona gazâb etmiştir, ona la'net etmiştir ve ona çok büyük bir azâb hazırlamıştır"(en-Nisâ:92), dedi. Omer'in bu sözü üzerine o Haricî zât: Şübhesiz ki Allah: "Bir fitne kalmayıncaya ve dîn tamâmıyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla muharebe edin..." buyuruyor, dedi Omer de: Biz Rasûlüllah zamanında müslümânlar henüz az iken o harbi müşriklere karşı yapmışızdır (yoksa müslümânlar birbirlerine karşı değil). O zaman kişi dîni hususunda fitneye, musîbete uğratılır, baskı yapılırdı: Müşrikler ya onu öldürürler yahut da onu sımsıkı bağlarlardı. Nihayet müslümânlar çoğaldı, artık hiçbir fitne kalmadı, dedi. Haricî genç, ibn Omer'in, onun istemekte olduğu kıtal hususunda kendisiyle uyuşmaz olduğunu görünce (konuyu değiştirip): "Hatâ etti" dedikleri) Alî ve Usmân hakkındaki görüşün nedir? dedi. Omer: Alî ve Usmân hakkındaki görüşüme gelince: Allah Usmân'ı affetmiştir. Fakat siz onu affetmeyi istemediniz. (Usmân Bedir'de bulunmadı, Uhud'dan kaçtı, Rıdvan Bey'atı'nda yoktu dersiniz. Bedir sırasında Peygamber'in kızı olan eşi hasta idi. Rasûlüllah ona izin verdi; Uhud'da ordunun bozulması sırasında Usmân da bir tarafa çekilmişti; Rıdvan Bey'atı'nda ise Rasûlüllah onu vazîfe ile Mekke'ye göndermişti.) Alî'ye gelince: O,Rasûlüllah'ın amcasının oğlu ve kızının kocasıdır -eliyle Fâtıma'nın mezarına işaret ederek:- ve işte şu, Peygamber'in kızıdır; yahut: O'nun kızı, görüp durduğunuz şu yerdedir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enfâl Sûresi
4697-)  Saîd ibn Cubeyr şöyle dedi: Üzerimize yahut yanımıza İbn Omer çıkıp geldi. O sırada bir adam ona: Müslümânlar arasındaki fitne harbi hakkında nasıl düşünüyorsun? Diye sordu. Omer de onun sorusuna: Fitne nedir bilir misin? Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklerle harbederdi. Müşrikler üzerine harbe girmek bir fitne(ve müşrik baskısını gidermek) içindi. Yoksa sizin kıtaliniz gibi meliklik ve saltanat üzerine açılmış bir harb değildi, diye cevâb verdi Peygamber, mü’minleri harbe teşvik et. Eğer içinizden sabr ve sebata mâlik yirmi kişi bulunursa, onlar ikiyüze galebe ederler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar anlamazlar güruhudur"(Âyet: 65).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enfâl Sûresi
4698-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan(şöyle demiştir): "Eğer sizden sabredici yirmi kişi bulunursa, onlar ikiyüze gâlib gelirler" âyeti inince, mü'minler üzerine birinin on düşmandan kaçmaması farz yazıldı. ibn Uyeyne birçok kerre: Yirmi kişinin iki yüz düşmandan kaçmaması diye söyledi. Bundan sonra "Şimdi Allah sizden yükü hafifletti.." âyeti inince, Allah yüz kişinin ikiyüz düşmandan kaçmamasını farz kıldı. bir kerresinde şunu ziyâde etti: "Mü’minleri harbe teşvik et. Eğer içinizden sabredici yirmi kişi bulunursa, onlar ikiyüze galebe ederler... " (âyeti) indi, dedi. Sufyân dedi ki: Küfe kaadısı Abdullah ibnu Şubrume de: Ben ma'rûfu emretme ve münkerden nehyeylemeyi de zikredilen bu hüküm gibi zannediyorum, demiştir Allah sizden yükü hafifletti. Bildi ki sizde muhakkak bir za’f vardır. O hâlde eğer içinizden sabırlı yüz kişi olursa ikiyüzü yenerler, eğer sizden bin kişi olursa ikibine galebe ederler Allah'ın izniyle. Allah sabr ve sebat edenlerle beraberdir"(Âyet: 66).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enfâl Sûresi
4699-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: "Eğer sizden sabredici yirmi kişi olursa, ikiyüze gâlib gelirler" âyeti indiği zaman, mü'minler üzerine birinin on düşmandan kaçmaması farz kılındığında, bu müslümânlara ağır geldi. Akabinde şu hafifletme hükmü geldi de Allah şöyle buyurdu:"Şimdi Allah sizden yükü hafifletti. Bildi ki, sizde muhakkak bir za’f vardır. O hâlde eğer sizden sabırlı yüz kişi olursa, ikiyüzü yenerler", Abbâs: Allah mü'minlerden sayıyı hafifletince, onlardan hafifletilen mikdâr mukaabilinde sabırdan eksildi, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enfâl Sûresi