El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı ile İlgili Hadisler

4147-) Ubeydullah şöyle demiştir: Bana Nâfi', İbnu Omer'den haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Uhud gazvesi günü harbden önce orduyu teftiş ettiği zaman, Abdullah ibn Omer'in karşısına gelmiş de ona harbe girmesine izin vermemiştir; o gün Abdullah ibn Omer ondört yaşında idi. Peygamber Hendek gazvesi günü İbn Omer onbeş yaşında iken yine onun karşısına gelmiş ve bu sefer onun harbe girmesi izin vermiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4148-) Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Rasûlüllah'ın beraberinde hendek işinde bulunduk. Müslümânlar hendek kazıyor, biz de omuzlarımız üzerinde toprak taşıyorduk. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): lâ ayşe illâ ayşu'l-âhire Fağfir lil - Muhâcirîne ve’l- Ensâri " (Yâ Allah, yaşayış ancak âhiret yaşayışıdır. Sen Muhacirler ve Ensâr'ı mağfiret eyle!) beytini söyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4149-) Humeyd et-TavîI şöyle demiştir: Ben Enes(radıyallahü anh)'ten işittim şöyle diyordu: Rasûlüllah, hendek kazılan yere çıkıp vardı. Orada Muhacirler ile Ensâr'ın soğuk bir kuşluk vaktinde hendek kazmakta olduklarını gördü. Onların yanlarında kendileri adına bu işi yapacak köleleri yoktu. Rasûlüllah bunların çektikleri zorluğu ve açlığı görünce: "Allâhumme inne'l-ayşe ayşu'l-âhire Fağfir lil- Ensârî vel Muhâcîreh " (Yâ Allah, tam yaşama âhiret yaşamasıdır. Bunun için Sen Ensâr'a ve Muhâcirler'e mağfiret eyle!) beytini söyledi. Orada bulunan sahâbîler de Rasûlüllah'a cevâb vererek: bâyeû Muhammeden, Alel-cihâdi mâ bakıynâ ebeden (Bizler hayâtta kaldığımız müddetçe dâima cihâd etmek üzere Muhammed'le bey'at edip söz vermiş kimseleriz) dediler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4150-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Muhâcirler'le Ensâr Medine etrafına hendek kazmaya ve sırtları üzerinde toprak taşımaya başladılar. Bu çalışma sırasında onlar: 'llezîne bâyeû Muhammeden Ale'l-İslâmi mâ bakıynâ ebeden (Biz hayâtta kaldığımız müddetçe dâima İslâm üzerinde sebat edeceğimize Muhammed'e söz vermiş kimseleriz) beytini söylerlerdi. dedi ki: Peygamber de onlara cevâb vererek: innehu lâ hayra illâ hayru'l-âhireh Fe-bârik fi’l-Ensâri ve'l-Muhâcireh" (Yâ Allah, âhiret hayrından başka hayır olmadığı muhakkaktır. Onun için Sen bu işi Ensâr ve Muhacirler hakkında bereketli kıl) beytini söylerdi. Enes dedi ki: Sahâbîlere o zaman avucum (yahut iki avuç) dolusu arpa getirilir, akabinde bu onlar için, eskiliğinden tadı ve kokusu değişmiş et yağı ile pişirilip yemek yapılır ve topluluğun önüne konulurdu. Topluluk aç oldukları hâlde bu yağın sertliği, bozuk tadı boğazda kalırdı; bu yağın hoşa gitmeyen bir kokusu da vardı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4151-) Bize Hallâd ibn Yahya tahdîs etti: Bize Abdulvâhid ibnu Eymen, babası Eymen el-Habeşî'den -ki bu zât İbn Omer'in âzâdlısı idi- tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Ben Câbir'e geldim; o şöyle dedi: Bizler Hendek günü çukur kazıyorduk. Bir ara çok sert bir yer karşımıza çıktı. Bunun üzerine sahâbîler Peygamber'e geldiler ve: Hendek'te(taş parçası gibi) sert bir damar karşımıza çıktı, dediler. aleyhi ve sellem): "Ben hendeğe ineyim" buyurdu. Peygamber karnına(açlıktan) bir taş parçası sarılmış olarak kalktı. Çünkü biz (hendek kazarken) üç gün yiyecek içecek birşey tatmadan orada kalmıştık. Peygamber sivri balyozu eline aldı ve o kayaya vurdu. O sert kaya ince kum gibi dağıldı. Ben: Yâ Rasûlallah, eve gitmeme izin ver, dedim. Evime geldiğimde eşime (Mes'ûd kızı Suheyle'ye): Ben Peygamber'de bir açlık hâli gördüm ki, artık sabrolunur şey değildir. Evinde yiyecek birşey var mı? Diye sordum. Yanımda biraz arpa ile bir keçi oğlağı var, dedi. Hemen keçi oğlağını kestim. Eşim de o arpayı öğüttü. Nihayet eti çömleğe koyduk. Hamur mayalanıp fırına, çömleği de tandıra konulduktan ve bunlar güzel pişmeye başladıktan sonra ben Peygamber'e geldim ve: Yâ Rasûlallah, biraz yiyeceğim var, bir veya iki kişi ile kalk buyur gel, dedim. Rasûlüllah: "Yiyeceğin ne kadardır?" diye sordu. Ben de mikdârım bildirdim. "O! Hem çok, hem de güzel!" buyurdu. Aynı zamanda: "Kadınına söyle! Ben evinize gelinceye kadar çömleği tandırdan, ekmeği de fırından ayırmasın!" diye tenbîh etti. ardındanRasûlüllah orada bulunanlara: " (Ey hendek ahâlîsi!) Kalkınız(Câbir'in ziyafetine gideceğiz)" buyurdu. umûmî da'vet üzerine Muhacirler ve Ensâr kalktılar. Câbir karısının yanına girince telâşından: Allah sana iyilik versin! Peygamber Muhâcirler'i, Ensâr'ı ve yanında bulunan kimseleri getiriyor, diye endîşesini belirtti. Peygamber yemeğimizin mikdârım sana sordu mu? dedi. Evet, sordu, dedim. Mademki biz evimizdeki yiyeceği Peygamber'e bildirdik, gerisini Allah ve Rasûlü bilir, dedi.) halkıyle evimizin önüne gelince yanındaki topluluğa): "Giriniz ve birbirinizi sıkıştırmayarak serbest oturunuz" buyurdu. bölük bölük oturdular.) Sonra Rasûlüllah kendi eliyle (çömleği ve fırının kapağını açtı), ekmeği fırından alıp parçalamağa ve üzerine et koyup -çömleği ve fırını kapayarak- da'vetlilere sunmaya başladı. Rasûlüllah bu suretle ekmek bölüp üstüne et koymağa ve -her defasında çömleği ve fırını kapayarak- hendek halkına dağıtmağa devam etti. Nihayet da'vetliler doydular. Yemek de arttı kaldı. Rasûlüllah, Câbir'in kadınına: "Bu geri kalanı sen ye ve başkalarına da hediye et. Çünkü bütün insanlara açlık isabet etmiştir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4152-) Bize Saîd ibnu Mînâ haber verip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah(radıyallahü anh)'tan işittim, şöyle dedi: Ben hendek kazıldığı zaman Peygamber'de açlıktan dolayı şiddetli bir karın çekkinliği gördüm. Hemen kadınımın yanına döndüm de: Yamnda yiyecek birşey var mı? Çünkü ben Rasûlüllah'ta şiddetli bir karın boşluğu ve çekikliği gördüm, dedim. bana içinde bir sâ' arpa bulunan bir dağarcık çıkardı. Bizim bir besi oğlağımız vardı. Ben onu kestim. Kadınım da o arpayı öğüttü. O arpa öğütmeyi, benim oğlağı kesip ayrılmamla beraber bitirdi. Ben oğlağın etini parçalayıp, çömleğinin içine koydum. Sonra Rasûlüllah'ın yanına döndüm. Karım Suheyle, benim Rasûlüllah'a dönüşümün akabinde: Beni Rasûlüllah ve beraberindekilerle mahcûb etme! dedi. Ben akabinde Rasûlüllah'a geldim ve O'na gizlice: Yâ Rasûlallah! Biz bir oğlağımızı kestik, yanımızda bulunan bir sâ' arpayı da öğüttük; Sen ve beraberindeki on kadar insanla bize buyur gel, dedim. teklifim üzerine Peygamber bağırıp: "Ey hendek ahâlîsi! Câbir ziyafet yemeği yapmıştır. Çabuk geliniz!" buyurdu. Câbir'e de: "Ben size gelinceye kadar çömleğinizi tandırdan indirmeyin, hamurunuzu da ekmek yapmayın" diye tenbîh etti. dedi ki: Ben eve geldim, Rasûlüllah da geldi. İnsanlar da ilerliyorlardı. Ben karımın yanına geldim. Karım gelen insanların çokluğunu ve yemeğin azlığını görünce, bana: Allah sana iyilik versin, Allah sana şöyle böyle yapsın! Dedi. Ben de ona: Ben senin: Yemeğin azlığını Rasûlüllah'a haber ver de beni rüsvây etme, dediğini yaptım, dedim. karım,Peygambere hamuru çıkardı. Peygamber onun içine ağzının suyundan attı da hamura bereket duası yaptı. Sonra da et çömleğine yöneldi, onun içine de ağız suyu attı ve bereket duası etti. Sonra: "Ekmek pişirici bir kadın çağır da benimle beraber pişirsin, sen de çömleğinizden kepçe ile et çıkar ve sakın çömleği tandır taşlarının üzerinden aşağıya indirmeyiniz" buyurdu. topluluk bin kişi idi. Allah'a yemîn ederim ki onların hepsi yediler, yemeği bırakıp yemekten ayrıldılar; bizim et çömleğimiz olduğu gibi dopdolu idi, hamurumuz da olduğu gibi hiç eksilmeden hâlâ ekmek yapılır hâldeydi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4153-) Âişe (r. anha); "O vakit onlar hem üstünüzden, hem altınızdan size gelmişlerdi. O zaman gözler yılmış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Ve siz Allah'a karşı türlü zannlarda bulunuyordunuz” (el-Ahzâb: ıo) âyeti hakkında: Bu âyetin içindeki işlerin hepsi Hendek günü oldu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4154-) el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Hendek günü (toprak kazılması yapılırken)Peygamber toprak taşıyordu. Hattâ karnını toprak örtmüş -yahut karnı toza bulanmıştı. Peygamber (bu sırada Abdullah ibn Revâha'nın) şu recezini söylüyordu; levlâ'llâhu mahtedeynâ, tasaddaknâ velâ salleynâ, sekîneten aleynâ, sebbiti'l-akdâme in lâkaynâ, kad bağav aleynâ, erâdu fitneten ebeynâ. yemîn ederim ki, Allah olmasaydı biz doğru yolu bulamazdık. Sadaka da vermez, namaz da kılmazdık. (Yâ Rabb!) Kâfirlerle karşılaştığımızda ayaklarımızı sabit tut, üzerimize sekînet -ma'nevî kuvvet- yani sabır ve sebat indir. Şübhesiz onlar bizim üzerimize saldırmışlardır. Onlar bize fitne ve fesâd yapmak istedikleri zaman kaçmayıp dayatırız.) ibn Âzib: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) "Ebeynâ ebeynâ(= Kaçmaz dayatırız, kaçmaz dayatırız)" kelimelerini söylerken sesini yükseltirdi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4155-) Şu'be şöyle demiştir: Bana el-Hakem ibnu Uteybe, (müfessir) Mucâhid ibn Cebr'den; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):"Ben sabâ rüzgârı ile zafere ulaştırıldım. Âd kavmi ise debûr rüzgârı ile helak edildi" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4156-) Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibnu Âzib (radıyallahü anh)'den işittim, o tahdîs edip şöyle dedi: Ahzâb günü olduğu ve Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hendek kazdığı zaman hem Rasûlüllah'ı hendeğin toprağından taşır hâlde gördüm, hattâ tozlar O'nun karnının derisini benden perdelemişti. Peygamber'in göğsü çokça kıllıydı. İşte Peygamber o hâlde toprak taşırken, Abdullah ibn Revâha'nın şu kelimelerini şiir şeklinde okumakta olduğunu işittim; O şöyle diyordu: levlâ ente mahtedeynâ tasaddaknâ velâ salleynâ sekîneten aleynâ sebbiti'l-akdâme in lâkaynâ kad bağav aleynâ in erâdu fitneten ebeynâ" SonraPeygamber bu şiirin sonundaki "Ebeynâ" kelimesinde sesini uzatıyordu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4157-) Abdullah ibnu Omer (radıyallahü anh): Hazır bulunup harb yaptığım ilk gün, Hendek günüdür, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4158-) Abdullah ibnu Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Siffîn vak'ası sırasında kızkardeşim Hafsa'yı ziyaret edip yanına girdim. O esnada ablam yıkanmıştı da saç örgüleri su damlatır hâldeydi. Alî ile Muâviye'nin hükümet da'vâsı gördüğün hâle girdi. (Mekke'de, Medine'de sağ kalan sahâbîleri bu işi müzâkere etmeye çağırıyorlar.) Fakat benim için emîrlik ve meliklikten birşey takdir edilmemiştir(benim bu işle ilgim yoktur, onun için ben müzâkereye gitmeyeceğim), dedim. Buradan gidecek hey'ete sen de katıl. Çünkü Sufyânîler senin durumuna muhakkak bakıyorlardır. Senin gitmekten çekinmeni, muhalefet sanmalarından korkarım, dedi. Hafsa, kardeşi İbn Omer'i iki hakemin toplanma yerine gönderinceye kadar boş bırakmadı.(Nihayet İbn Omer, hakemlerin bulunduğu yere vardı ve aralarında cereyan eden dolambaçlı vakıada hazır bulundu.) hüküm vermesinden sonra insanlar dağılınca Muâviye kendisini halîfe sayarak bir hutbe yaptı da, hutbenin bir cümlesinde Alî'ye meyl ve mahabbeti olan Abdullah ibn Omer'le babası Omer'e ta'rîz edip: Bu halifelik işi hakkında her kim benimle konuşmak isterse yüzünü bize göstersin! Muhakkak ki, biz halifeliğe hem ondan, hem de babasından (yani Omer'den) daha haklıyız! Demiştir. yaşta bir sahâbî olan râvî Habîb ibn Mesleme, ibn Omer'e: Sen Muâviye'ye cevâb vermedin mi? diye sordu. Abdullah ibn Omer: Hemen maşlahımın bağını çözdüm de ona: Bu halifelik işine senden daha haklı ve daha lâyık olan, Uhud günü, Hendek günü islâm'ı korumak üzere sana ve baban Ebû Sufyân'a karşı harb eden kişidir (yani Alî'dir), demek istedim. Fakat İslâm topluluğunun arasını açacak, kan dökecek ve istemediğim ters bir ma'nâya hamlolunacak bir kelime söylemekten korktum. Ve o anda Allah'ın sabreden kuluna hazırladığı mükâfatını hatırladım(da Muâviye'ye karşılık vermedim), demiştir. ibn Omer'in bu sözlerini dinleyen Habîb ibnu Mesleme -Muâviye tarafdarı olmakla beraber- onun görüşündeki doğruluğu takdir ederek: Sen Allah tarafından bir fitneden korunmuş ve büyük bir fenalıktan muhafaza edilmişsin! Demiştir. şeyhi Mahmûd ibn Gaylân el-Mervezî, Abdurrazzâk'tan gelen bir rivayetinde saç örgüleri ma'nâsında olarak geçen "Nesvâtuha" kelimesi yerine vâv'ın sîden öne alınmasıyle "Nevsâtuha" şeklinde söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4159-) Süleyman ibnu Sured (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb günü(müşriklerin oradan ayrılmaları üzerine): "Artık biz onlara karşı gidip harb edeceğiz. Onlar bize harb edemiyecekler" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4160-) Ben Süleyman ibnu Sured (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, müşrik orduları oradan çıkarıldığı zaman: "Artık şimdiden sonra biz müşriklere karşı gidip harb edeceğiz. Onlar bize harb edemeyecekler, biz onlara doğru yürüyeceğiz" buyuruyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4161-) Hişâm ibn Hassan, Muhammed ibn Şîrîn'den; o da Abîde'den; o da Alî(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hendek harbi günü: "Allah düşmanların üzerine (dirilerken) evlerine ve (ölülerken de) kabirlerine ateş doldursun! Nitekim onlar bizleri orta namazından alıkoydular, nihayet güneş battı" diye beddua etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4162-) Bize Hişâm ibnu Hassan el-Kardûsî, Yahya ibn Kesîr'den; o da Ebû Seleme'den; o da Câbir ibn Abdillah'tan tahdîs etti ki, Omer ibnu'l-Hattâb(radıyallahü anh) Hendek günü güneş battıktan sonra geldi ve Kureyş kâfirlerine sövmeye başladı ve: Yâ Rasûlallah! Nerdeyse güneş batıncaya kadar ikindi namazını kılamıyordum, dedi. aleyhi ve sellem): "Vallahi ben de kılamadım" buyurdu. Peygamber'in beraberinde Bathân Deresi'ne (yâni Medîne vadisine) indik. Peygamber namaz için abdest aldı, biz de namaz için abdest aldık. Müteakiben Peygamber güneş battıktan sonra önce ikindi namazını, sonra onun ardından da akşam namazını kıldırdı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4163-) Muhammed ibnu'l-Munkedir şöyle demiştir: Ben Câbir (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Ahzâb harbi günü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kurayza oğulları topluluğunun haberini bana kim getirir?" diye sordu. ez-Zubeyr: Ben(getiririm), dedi. Sonra Rasûlüllah yine: "O kavmin haberini bana kim getirir?" diye sordu. Yine Zubeyr: Ben(getiririm), diye cevâb verdi. Sonra Rasûlüllah tekrar: "O kavmin haberini bana kim getirir?" diye sordu. Yine Zubeyr: Ben, diye cevâb verdi. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Her peygamberin bir havarisi (yani hâlis yardımcısı) vardır; benim havarim de ez-Zubeyr'dir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4164-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den(o şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zaman zaman "Lâ ilahe illellâhu vahdehû...Allah'tan başka hiçbir ilâh yok, yalnız O vardır. Allah ordusunu azîz kıldı. Kuluna yardım etti. Tek olarak Arab kabilelerini yendi. Allah'tan başka hiçbirşey (in hakîkî varlığı) yoktur".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4165-) İsmâîl ibn Ebî Hâlid şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ(radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle diyordu:Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) toplanıp gelen Arab kabîleleri aleyhine duâ etti de, şunları söyledi: "Yâ Allah! Ey Kitâb'ı indiren, ey (düşmanlarla) hesabı tez gören (Rabb'im) Sen Medine önünde toplanan şu Arab kabilelerini dağıt! Yâ Allah! Sen onların topluluklarını kır, irâdelerini sars!".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4166-) MûsâibnUkbe, Sâlim'den veNâfi'den; onlar da Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh) 'den şöyle haber verdiler: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gazveden yahut haccdan yahut umreden döndüğü zaman evvelâ üç kerre tekbîr eder, sonra da şöyle derdi: ilahe ille’llâhu vahdehu lâ şerike lehû, Lehu’l-mulku ve lehu'l-hamdu ve huve alâ külli şey'in kadir. Âyibûne, tâibûne, âbidûne, sâcidûne li-Rabbinâ hâmidûn... Allah'tan başka ilâh yok, yalnız O vardır. O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'nundur. O herşeye güç yetirendir. Hepimiz O'na dönücüleriz, tevbe edicileriz, ibâdet edicileriz, secde edicileriz. Yalnız Rabb'imize hamd edicileriz. Allah va'dinde doğru oldu, kuluna yardım etti de yalnız olarak Arab topluluklarını hezimete uğrattı".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı