Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı ile İlgili Hadisler

3900-) Beyân ibn Bişr ile İsmâîl ibn Ebî Hâlid, ikisi de şöyle demişlerdir; Biz Kays ibn Ebî Hâzım'dan işittik, şöyle diyordu: Ben Habbâb ibn Erett'ten işittim, şöyle diyordu: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin gölgesinde kaftanını yastık yaparak dayandığı bir sırada yanına geldim. Biz (İslâm'ın o ilk günlerinde) müşriklerden şiddetle karşılanmış hâldeydik. Peygamber'e: (Bunların zulmünden kurtulmamız için) Allah'a duâ edemez misin? Dedim. yüzü öfkeden kıpkırmızı olduğu hâlde hemen oturdu ve şöyle buyurdu: "Yemin olsun sizden önceki ümmetler içinde öyle kimse bulunmuştur ki, müşrikler tarafından kemiklerinin üstündeki eti ve siniri demir tarakla taranırdı da bu işkence o mü'mini dîninden çeviremezdi. Yine mü'minin başının ortasına büyük testere konulur başı ikiye bölünürdü de, bu testere işkencesi o mü'mini dîninden çeviremezdi. Yeminle söylüyorum ki, Allah bu İslâm Dîni işini muhakkak surette tamamlayıp kemâle erdirecektir. O derece ki, bir süvârî (yalnız başına) San'â'dan Hadramevt'e kadar, Allah'tan başka hiçbirşeyden korkmayarak (selâmetle) gidecektir". Beyân kendi rivayetinde: "Bir de sürüsü üzerine kurttan başka birşeyden korkmayarak" fıkrasını ziyâde etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı
3901-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Mekke'de iken- en-Necm Sûresi'ni okudu da sonunda secde yaptı. Orada bulunanlardan (mü'min müşrik) hiçbir kimse hâriç kalmayıp, hep secde yaptılar. Yalnız bir ihtiyar secde etmedi. Ben onun bir avuç toprak aldığını, onu alnına kadar kaldırıp onun üzerine secde ettiğini gördüm. Ve o ihtiyar: Bu kadarı bana yeter, dedi. olsun, ben o ihtiyarı sonra (Bedir'de) Allah'a kâfir olarak, öldürülmüş gördüm.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı
3902-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Ka'be yanında- secde yapıyordu. Etrafında da Kureyş'ten birtakım insanlar oturuyorlardı. Bu sırada Ukbe ibn Ebî Muayt, yeni boğazlanan bir devenin dölyerini getirdi de, onu Peygamber'in sırtının üzerine attı. Peygamber secdeden başını kaldırmadı. Hemen Fâtıma aleyhi's-selâm geldi ve Peygamber'in sırtından o dölyatağını aldı ve bunu yapana beddua etti. Peygamber(secdeden kalkıp namazı bitirince): "Yâ Allah! Kureyş'ten şu zümreyi sana havale ederim: Ebû Cehl, İbn Hişâm, Utbe ibnu Rabîa, Şeybe ibn Rabîa, Umeyye ibn Halef yahut Ubeyy ibn Halef". eden râvî, Şu'be ibnu’l-Haccâc'dır. Mes'ûd dedi ki: Ben bunların hepsim Bedir günü öldürülmüşler gördüm, hepsi orada bir kuyuya atıldılar. Yalnız Umeyye ibn Halefin yahut Ubeyy ibn Halefin eklemleri parça parça olmuş bulunduğu için, kuyuya atılmadı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı
3903-) Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Abdurrahmân ibn Ebzâ bana: İbn Abbâs'tan şu iki âyeti sor, bunların işi nedir(yani bunlar arasını uyuşturma nasıldır)? Diye emretti: "Ve onlar ki Allah'ın beraberinde diğer bir tanrıya duâ etmezler, Allah ‘ın haram kıldığı nefsi haksız öldürmezler ve zina yapmazlar. Her kim bunları yaparsa, ağır cezaya çarpar"(el-Furkaan: 68); "Kim bir mü 'mini kasden öldürürse cezası, içinde devâmh kalıcı olmak üzere, cehennemdir"(en-Nisâ: 93). İbn Abbâs'a sordum. ibn Abbâs şöyle dedi: el-Furkaan Sûresi 'ndeki âyet inince Mekke ahâlîsinin müşrikleri: Biz Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürdük, Allah'ın beraberinde diğer tanrıya duâ ettik ve bütün fahişelikleri de işledik (artık İslâm bize fayda vermez), dediler. üzerine Allah "Ancak tevbe ve îmân edip iyi amelde bulunanlar başka. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir ve Allah gafur, rahîm 'dir..." (el-Furkaan: 70) âyetini indirdi. İşte bu âyet, o sıfattaki müşrikler içindir. Amma en-Nisâ Sûresi'ndeki âyete gelince, İslâm Dîni'ni ve onun kaanûnlarını tanıdığı(katlin haram kılındığını bildiği) zaman, müslümân kişi bundan sonra insan öldürürse, işte onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere, cehennemdir (tevbesi yoktur), dedi. ibn Ebzâ dedi ki: Ben İbn Abbâs'ın bu sözünü Mucâhid ibn Cebr'e söyledim. O: Pişmanlık duyup tevbe eden(cehennemde ebedî kalmaktan) müstesnadır, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı
3904-) Bana Urve ibnu'z-Zubeyr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Amr ibni'l-Âs'a sorup: Müşriklerin Peygamber'e yaptıkları en şiddetli işi bana haber ver, dedim. Abdullah (radıyallahü anh) şöyle anlattı: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin Hıcr'ında namaz kıldığı sırada Ukbe ibn Ebî Muayt yönelip geldi. Ukbe,Peygamber'in ridâsını(üst elbisesini) toparlayıp onu boynuna koydu vePeygamber'i şiddetli bir şekilde boğmaya başladı. Tam bu sırada Ebû Bekr karşı geldi. Nihayet Ukbe'nin omuzunu tuttu ve onun saldırısını Peygamber'den def etti. Ve şu âyeti söyledi: "... Siz bir adamı Rabb'im Allah'tır demesiyle öldürür müsünüz? Halbuki O, size Rabbinizden apaçık mucizeler de getirmiştir. Bununla beraber eğer o, bir yalancı ise yalanı kendine. Eğer doğrucu ise, sizi tehdîd edegeldiği azabın bir kısmı olsun sizi çarpar. Şübhesiz Allah haddi aşan, yalancı olan kimseyi muvaffak etmez"(el-Mü'min: 28). hadîsi rivayet etmekte Muhammed ibn İshâk, Ayyaş ibnu'l-Velîd'e mutâbaat etmiştir. ibn İshâk dedi ki:) Bana Yahya ibn Urve, babası Urve'den tahdîs etti. O: Ben Abdullah ibn Amr'a şöyle dedim.., demiştir. Ve Abde ibnu Süleyman, Hişâm'dan; o da babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den söyledi ki, o, Abdullah ibn Amr'a denildi ki... demiştir. ibn Amr ibn Alkame de Ebû Seleme'den söyledi. O:' Bana Amr ibnu’l-Âs tahdîs etti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı