El-mâide Sûresi ile İlgili Hadisler
4649-)
Sufyân es-Sevrî, Kays ibn Müslim'den; o da Târik ibn Şihâb'dan(bu zât Peygamber'i görmüştür) olmak üzere şöyle tahdîs etmiştir: Yahûdîler, Omer ibnu'l-Hattâb'a: Sizler bir âyet okumaktasınız ki, eğer o âyet biz Yahûdîler'e inmiş olaydı, biz o âyeti, yani indiği günü muhakkak bir bayram edinirdik, dediler. üzerine Omer: Şübhesiz'ben o âyetin nerede indirildiğini, ne zaman indirildiğini ve Rasûlüllah’ın onun indirildiği zaman nerede bulunduğunu kesin olarak bilmekteyim: Bu âyet Arafe gününde ve bizler de Allah'a yemîn olsun Arafe'de (vakfede) bulunurken indirilmiştir, dedi. es-Sevrî: Ben Omer'in "Cumua günü idi" deyip demediğinde şübhe ediyorum, demiş(âyeti okumuştur): "Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim...". Allah'ın Şu Kavli: bulamamışsanız, o vakit tertemiz bir toprakla teyemmüm edin., "(Âyet: 6) "Kasdediniz"; "Âmmîne", "Âmidîne", yani "Kasdediciler olarak" demektir. "Emmemtu" ve "Teyemmemtu" bir ma'nâyadır. Abbâs: Dokundunuz)", "Temessûhunne( = Kadınlara dokunursunuz)"; "Vellâtî dahaltum bihinne (Kendilerine dâhil olduğunuz kadınlar)' (en-Nisâ: 23) ve "el-İfdâ"'(en-Nisâ: 21); bunların hepsi nikâh, yani cinsî münâsebet ma'nâsınadır, demiştir zevcesiÂişe(r. anha) şöyle demiştir: Bizler Rasûlüllah'in yaptığı seferlerin birinde O'nunla birlikte yola çıktık. Nihayet ya el-Beydâ'ya yahut Zâtu'l-Ceyş'e vardığımızda (yanımda ariyet olan) bir gerdanlığım koptu (kayboldu). Aransın diye Rasûlüllah o yerde bekledi. İnsanlar da O'nunla beraber beklediler. Halbuki bir su başında değillerdi, yanlarında da su yoktu, insanlar Ebû Bekr es-Sıddîk'a gelip: Âişe'nin yaptığını görmüyor musun? Rasûlüllah'ı da, insanları da yollarından alıkoydu. Su başında değiller, beraberlerinde de su yok, dediler. üzerine Ebû Bekr (benim yanıma) geldi. Rasûlüllah da başını benim dizimin üstüne koyup uyumuştu. Ebû Bekr bana: Sen Rasûlüllah'ı da, insanları da yollarından alıkoydun. Su başında değiller, beraberlerinde de su yok, dedi. dedi ki: Ebû Bekr beni azarladı ve Allah'ın söylemesini istediği sözleri söyledi. Eli ile de böğrüme vurmaya başladı. Beni kıpırdamaktan, Rasûlüllah'ın dizim üstünde bulunmasından başka hiçbirşey men' etmiyordu (yani başı dizimde olduğu için hiç kıpırdamadım). Sabah olunca Rasûlüllah kalktı, hiç su yoktu. Allah Teyemmüm Ayeti'ni indirdi (herkes teyemmüm etti). ibn Hudayr(radıyallahü anh): Ey Ebâ Bekr hanedanı! Bu sizin ilk bereketiniz değildir, dedi. dedi ki:(Sonra gideceğimiz sırada) üzerine bindiğim deveyi kaldırdık. Bir de gördük ki, gerdanlık onun altında imiş
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4651-)
Abdurrahmân ibnu’l-Kaasım, Bâbası el-Kaasım ibnu Muhammed ibn Ebî Bekr es-Sıddîk'tan; o da Âişe (r.anha)'den(şöyle dediğini) tahdîs etmiştir: Benim bir gerdanlığım, bizler Medîne'ye girerken el-Beydâ'da düştü. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devesini çöktürüp indi. Müteakiben başını kucağıma koyup uyudu. Ebû Bekr geldi de göğsümü eliyle şiddetli bir itişle itti ve: İnsanları bir gerdanlık yüzünden burada habsettin, dedi. acıtmış olduğu hâlde, Rasûlüllah'ın kucağımda bulunmasından dolayı bende ölüm (hareketsizliği) vardı. Sonra Peygamber uyandı, sabah namazı vakti de geldi. Etrafta su arandı, fakat su bulunamadı. Bunun üzerine "Ey îmân edenler, namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi ve başınıza meshedip her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüb olduysanız boy abdesti alın. Eğer hasta olmuşsanız yahud bir sefer üzerindeyseniz veya içinizden biri ayakyolundan gelmişse yahut da kadınlara dokunmuşsanız ve bu hâlde su da bulamamışsanız, o vakit tertemiz bir toprakla teyemmüm edin, bunun için (niyetle) ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün..." âyeti indi. Bunun üzerine Useyd ibn Hudayr (radıyallahü anh): Ey Ebâ Bekr ailesi, yemîn olsun ki, Allah sizin sebebinizle insanlara bereket vermiştir, sizler insanlar lehine muhakkak bir bereket olmuşsunuzdur, dedi Allah'ın Şu Kavli: sen Rabb'inle beraber git! Bu suretle ikiniz harbedin! Biz muhakkak burada oturucularız(Âyet: 24)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4652-)
(Buradaki iki senedde) Abdullah ibn Mes'ûd(radıyallahü anh) şöyle demiştir: el-Mıkdâd ibnu'l-Esved, Bedir gününde: Yâ Rasûlallah! Biz Sana, İsrâîl oğulları'nın Mûsâ Peygamber'e''Artık sen Rabbinle beraber git. Bu suretle ikiniz harbedin. Biz muhakkak burada oturucularız" dedikleri gibi demeyiz. Fakat biz Sana: " (Düşman üzerine) yürü, biz de Sen'inle beraberiz" deriz, dedi. sözü ile Mıkdâd, Rasûlüllah'tan bütün gamları giderdi. hadîsi Vekî' ibnu'l-Cerrâh da Sufyân es-Sevrî'den; o da Muhârık'tan; o da Târik ibn Şihâb'dan rivayet etti. Bunda: el-Mıkdâd, bu sözü Peygamber'e hitaben söyledi, ziyâdesi vardır. ve Rasûlü'ne harb açanların, yeryüzünde fesâdçılığa koşanların cezası, ancak öldürülmeleri, ya asılmaları yahut elleriyle ayaklarının çapraz olarak kesilmesi yahut da (bulundukları) yerden sürülmeleridir..."(Âyet: 33). muharebe, O'na küfretmektir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4653-)
Abdullah ibn Avn tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Ebû Kılâbe'nin himayesinde bulunan Süleyman Ebû Recâ', Ebû Kılâbe'den tahdîs etti ki, Ebû Kılâbe, Omer ibnu'l-Abdilazîz'in sırtının arkasında oturuyordu. Huzuruna giren insanlar "Kasâme"yi zikrettiler. Omer, "Kasâme" hakkında istişare yapınca, ona "Kasâme"nin şânmı zikredip: Biz kasâme hususunda kısasa kaail oluruz, senden önceki halîfeler de kısasla, yani kaatilin öldürülmesiyle hükmetmişlerdir, dediler. üzerine Omer ibnu'l-Abdüazîz, sırtının arka tarafında bulunan Ebû Kılâbe'ye döndü de: Sen ne dersin yâ Abdallah ibne Zeyd, yahut da: Sen ne dersin yâ Ebâ Kılâbe? Diye sordu. İslâm'da evlendikten sonra zina etmiş yahut bir nefis mukaabilinde olmaksızın bir insan öldürmüş yahut da Allah'a ve Rasülü'ne harb açmış bir adamdan başka, hiçbir nefsin öldürülmesinin halâl olduğunu bilmiş değilim, dedim. üzerine Anbese ibnu Saîd: Bize Enes ibn Mâlik şöyle şöyle (yani Urenîler hadîsini) tahdîs etti, dedi. Kılâbe şöyle dedi: Ben dedim ki: Bana da Enes tahdîs edip şöyle dedi: Bir topluluk Peygamber'in huzuruna geldiler de(İslâm üzere bey'atlaştıktan sonra) kendisiyle kelâm edip konuştular. Akabinde: Bizler bu Medîne toprağını (yani havasını) ağır bulduk, dediler. de: "Şunlar bize âid birtakım develerdir, (sadaka develeriyle beraber güdülmek için) çıkıyorlar, siz de bunlar içinde çıkın, bunların sütlerinden ve sidiklerinden için" buyurdu. üzerine o kimseler, o deve sürüsü içinde çıkıp gittiler. Onların sidiklerinden ve sütlerinden içtiler ve eski sağlıklarına kavuştular. Çobanın üzerine hücum edip onu öldürdüler, develeri de sür'atle sürüp götürdüler. Artık bunlardan hangi şey geri bırakılır? Bunlar insan öldürdüler, Allah'a ve Rasûlü'ne harb açtılar ve Allah'ın Rasûlü'nü endişelendirdiler. Anbese, Ebû Kılâbe'den hayret ederek: Subhânallah, dedi. Kılâbe şöyle dedi: Ben de Anbese'ye: Sen benim Enes'ten rivayet ettiğim hadîs hususunda beni ittihâm mı ediyorsun? dedim. de: ittihâm etmiyorum, lâkin sen hadîsi gereği gibi getirdin.) Bize bunu Enes böyle tahdîs etti, dedi. Kılâbe şöyle dedi: Ve Anbese: Yâ buranın ehli (yani: Ey Şâm ehli)! Şübhesiz sizler, Allah içinizde bunu (yani Ebû Kılâbe'yi) ve bunun benzeri olanları bıraktığı müddetçe muhakak hayırla beraber olmakta devam edeceksiniz! Dedi. Allah'ın 'Bütün yaralar birbirine kısastır... (Âyet: 45) Kavli Bâbı
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4654-)
Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: er-Rubeyy' -ki o, Enes ibn Mâlik'in halasıdır- Ensâr'dan bir cariyenin ön dişini kırmıştı. Cariyenin kavmi er-Rubeyy'den kısas istediler. Akabinde(aralarında hüküm vermesi için) Peygamber'e geldiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de kısas ile emretti. Bunun üzerine Enes ibnu Mâlik'in amcası olan Enes ibnu'n-Nadr: Hayır, vallahi yâ Rasûlallah, er-Rubeyy'in ön dişi kırılmaz, dedi. da: "Yâ Enes! Allah'ın Kitabı kısastır" buyurdu. hakîkaten da'vâcı olan topluluk er-Rubeyy'den kısası terketmeye razı oldular da diyeti kabul ettiler. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Allah'ın kullarından öyle kimse vardır ki, o Allah'ayemîn etse, Allah onun yeminini muhakkak yerine getirir" buyurdu Rasûl, Rabbinden sana indirileni tebliğ et... (Âyet: 67).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4655-)
Sufyân es-Sevrî, İsmâîl ibnu Ebî Hâlid'den; o da eş-Şa'bî'den; o da Mesrûk'tan tahdîs etti ki, Âişe (r.anha) Mesrûk'a şöyle demiştir: Her kim sana Muhammed, kendisine indirilenlerden herhangi birşeyi sakladı (teblîğ etmedi) derse, muhakkak ki, o yalan söylemiştir. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: "Ey Rasûl, Rabb 'inden sana indirileni teblîğ et. Eğer yapmazsan Allah’ın Elçiliğini teblîğ (ve îfâ) etmiş olmazsın. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şübhesiz ki, Allah kâfirler güruhunu muvaffak etmez”. Allah'ın Şu Kavli: sizi yemînlerinizdeki lağvdan dolayı sorumlu tutmaz " (Âyet: 88)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4656-)
Hişâm ibn Urve, babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den tahdîs etti ki, Âişe(r. anha): Şu "Allah sizi yemînlerinizdeki lâğvdan dolayı sorumlu tutmaz..." âyeti insanın "Hayır vallahi, evet vallahi" sözü hakkında indi, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4657-)
Hişâm ibn Urve şöyle demiştir: Bana Bâbam Urve ibnu'z-Zubeyr, Âişe'den haber verdi ki, Âişe'nin Bâbası Ebû Bekr, Allah yemîn keffâreti âyetini indirinceye kadar hiçbir yemînde döneklik etmezdi. Ebû Bekr: Ben edilen yeminin zıddını, ondan daha hayırlı görürsem, muhakkak Allah'ın verdiği ruhsatı kabul eder, o hayırlı işi yaparım, demiştir Allah'ın Şu Kavli: îmân edenler, Allah’ın size halâl ettiği o en temiz ve güzel şeyleri (nefsinize) haram kılmayın..." (Âyet: 87)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4658-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberinde gazveye giderdik. Bizim yanımızda kadınlar bulunmazdı. (Cinsî münâsebete şiddetle ihtiyâç duyardık.) Bu durumda biz: Erkeklik yumurtalarımızı çıkartıp hadım olalım mı? Diye sorduk. bizi hadım olmaktan nehyetti. Bundan sonra bize (belli bir müddete kadar) elbise (ve benzeri bir ücret) mukaabilinde kadın eş almamıza ruhsat verdi. Kays ibn Ebî Hazım dedi ki:) Bundan sonra Abdullah ibn Mes'ûd şu âyeti okudu: "Ey imân edenler, Allah'ın size halâl ettiği o en temiz şeyleri (nefsinize) haram kılmayın. Haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez” Allah'ın Şu Kavli: îmân edenler, içki, kumar, dikili taşlar, fal okları ancak şeytânın amelinden birer murdardır. Onun için ı bunlardan kaçının ki, muradınıza eresiniz"(Âyet: 90) İbn Abbâs: "el-Ezlâm", (Câhiliye Arabları'nın) ; mühim işlerde kendisiyle fal açıp kısmet istemekte oldukları yelesiz oklardır. "en-Nusub" ise müşriklerin ihtiram için diktikleri birtakım dikili taşlardır ki, yanlarında kurban keserler(kanları bu taşlara sürerlerdi), demiştir. Abbâs'tan başkası da: henüz yele geçirilmemiş oktur, bu "el-Ezlâm"ın tekilidir.(Yele geçirilirse ona "Sehm" denir.) "el-İstiksâm", fal oklarını falcının torba içinde döndürmesidir. Eğer ok(çekildiğinde, "Rabb'im beni nehyetti" çıkmak suretiyle) o işi nehyederse, kişi o işi terkeder;("Rabb'im bana emretti" çıkmak suretiyle) o işi emrederse, okun emrettiği işi yapar. "Yucîlu", "Döndürür" demektir. O fâl oklarına, kısmetini istemekte oldukları çeşitli işlerin adlarını üzerlerine yazıp, birçok alâmetlerle alâmet ve nişan yaparlardı. (Kısmet isteme falı çektiğini haber vermek isteyen kişi) "Faaltu minhu( = Ben bundan yaptım)" yerine "Kasemtu" der. "Kusûm" da (üç harfli ve "Kendisinden haber vermek" demek olan) masdardır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4659-)
İbn Omer (radıyallahü anh): Şarâbın haram kılınması indi. O gün (yani haram kılınmasından önce) Medine'de beş çeşit içki vardı, bunlar arasında üzüm şarâbı yoktu, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4660-)
Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle dedi:(İçkinin haram kılındığı sırada) bizde "Fadîh" ismini vermekte olduğumuz (hurma koruğundan ateşte kaynatılmadan yapılan) içkiden başka hiçbir haram yoktu. O gün ben ayakta(Bâbalığım Ebû Talha'nın evinde) Ebû Talha ile Fulân ve Fulân kişilere fadîh içkisi dağıtıyordum. O sırada hemen birisi geldi ve: Haber size ulaştı mı? dedi. Mecliste bulunanlar: Ne haberi? diye sordular. da: Hamr(yani içki) haram kılındı, dedi. bana: Yâ Enes! Şarâb testilerini dök! diye emrettiler. (Ben de emirlerini yerine getirdim.) dedi ki: Bu bir adamın sözü üzerine mecliste bulunanlar şarâbın nasıl ve ne zaman haram kılındığını araştırıp soruşturmadılar (buna lüzum görmediler) ve o adamın haberinden sonra bir daha dönüp şarâb içmediler.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4661-)
Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Birtakım insanlar Uhud harbi gecesi sabaha kadar hamr içmişlerdi. O gün bunların hepsi şehîd olarak öldürüldüler. Bu, şarâbın haram kılınmasından önce idi
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4662-)
İbn Omer şöyle demiştir: Ben Omer ibnu'l-Hattâb'dan işittim, Peygamber'in minberi üzerinde hutbe yaparken şöyle diyordu: Amma ba'du: Ey insanlar, şu muhakkak ki, hamrın haram kılınması emri inmiştir. Hamr beş şeyden yapılır: Üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan, arpadan. Hamr, aklı örten (düşünmeyi gideren) her içkidir! edip de güzel güzel amellerde bulunanlar, (bundan sonra haramlardan) sakındıkları, îmânlarında sebat ile iyi iyi işlere devam ettikleri, sonra dâima sakınıp iyice inandıkları ve yine sakınmakta devam ve ısrar ile güzel işlerle uğraştıkları takdirde (Haram kılınmazdan önce) tattıklarında üzerlerine hiçbir suç yoktur. Allah, iyi ve güzel hareket eden muhsinleri sever" (Âyet: 93).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4663-)
Bize Sabit el-Bunânî, Enes (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti (ki şöyle demiştir): "Fadîh" denilen şu hurma şarâbının döküldüğü gün; - (Buhârî dedi ki:) Ve bana Muhammed (ibn Selâm el-Beykendî), Ebu'n-Nu'mân'dan rivayetinde şunu ziyâde etti:- Enes dedi ki: Ben o gün Ebû Talha'nın evinde içki içmekte olan bir topluluğa sâkîlik ediyordum. Hamrın haram kılındığı hakkındaki kelâm indi. Rasûlüllah bir nidâcıya emredip i'lân ettirdi. Bu sesi işitince Ebû Talha bana: Çık bak, bu ses nedir? Dedi. dedi ki: Ben de çıktım, sonra dönüp: O nidâcı: Ey mü'minler! Biliniz ki, şarâb haram kılınmıştır! diye nida edip i'lân ediyor, dedim. üzerine Ebû Talha bana: Haydi, git, o şarâbı dök! Dedi. dedi ki:(Döktüm, herkes de evindeki şarâbını döktü.) Medîne sokaklarında su gibi şarâb aktı. dedi ki: O zaman Medîneliler'in hamrı "Fadîh" idi. Bu sırada halktan bâzı kimseler: günü mücâhidlerden) bir topluluk, karınlarında şarâb olduğu hâlde öldürüldüler (bunlar ne olacak)? Dediler. dedi ki: Bunun üzerine Allah: "îmân edip de iyi işler yaparak ölenlerin üzerine, daha evvel tattıkları şeyler hususunda günâh yoktur... " âyetini indirdi. Allah'ın Şu Kavli: Ey îmân edenler, size açıklanırsa fenanıza gidecek şeyleri sormayın..." (Âyet: 101)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4664-)
Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir kerresinde Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bir hutbe yaptı ki, ben Rasûlüllah'ın o hutbesi kadar te'sîrli bir hutbe hiç işitmedim. O hutbesinde Rasûlüllah: " (Ey sahâbîlerim!) Eğer benim bilmekte olduğum şeyleri sizler bilir olaydınız, muhakkak az gülerdiniz ve hiç şübhesiz çok ağlardınız" buyurdu. dedi ki: Bu hitabe üzerine Rasûlüllah'ın sahâbîleri yüzlerini elbiseleriyle örttüler; onlar, içten gelen bir inleme ile ağlıyorlardı. sırada birisi: Yâ Rasûlallah, benim Bâbam kimdir? diye sordu. "Bâban Fulân kimsedir" diye cevâb verdi. akabinde şu "Ey îmân edenler, size açıklanırsa fenanıza gidecek şeyleri sormayın..." âyeti indi. hadîsi Nadr ibnu Şumeyl ile Ravh ibn Ubâde de Şu'be'den rivayet etmişlerdir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4665-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Bir topluluk Rasûlüllah'a saygısızca ehemmiyetsiz şeyler sorarlardı. Bir kimse: Bâbam kimdir? der, diğer biri de devesini kaybettiğini söyleyip: Devem nerede? der idi. üzerine Allah o kimseler hakkında şu âyeti indirdi: "Ey îmân edenler, açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur 'ân indirilirken onları sorarsanız, size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onlan affetmiştir. Allah çok mağfiret edicidir, cezada da aceleci değildir" (Âyet- 101) Kelâmın Tefsiri) Bâbı: ne Bahira’dan, ne Sâibe'den, ne Vasile’den, ne de Hâm'dan hiçbirini meşru' kılmamıştır... "(Âyet: 103) iz kaale’llahu(Allah dedi)", "Allah der" ma'nâsınadır. "İz kaale'llâhu" kelâmı da "Kaalellâhu" demektir. Buradaki "İz" sıladır, yani fazladan gelmiştir. "el-Mâide", faile vezninde ise de, bunun aslı mefüle veznidir ki, "Mâide", "Menyûde ( Hazırlanmış sofra)" ma'nâsınadır. râdiyetin" ve "Tutlîkatin bâinetin" ta'bîrlerinde olduğu gibi. (Lügat yönünden) ma'nâsı: Onu hayırdan, yani yiyecek olarak sahibi hazırladı, demektir. (İştikaak yönünden de) "Madenî yemîdunî" denilir ki: "Benim için yiyecek kazandı, hazırladı" demektir. İbn Abbâs: "Seni vefat ettireceğim", "Seni öldüreceğim" ma'nâsınadır, demiştir '"
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4666-)
Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle demiştir: "el-Bahîra", sütü tâğûtlara âid olmak üzere, sütünden insanların faydalanması men' olunan devedir ki, artık onun sütünü hiçbir insan sağmaz. es-Sâibe" ise Câhiliyet Arabları'nın taptıkları putlara adamakta olup serbest salıverdikleri, üzerine hiçbir yük yükletilmeyen devedir. Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle demiştir: Ebû Hureyre (radıyallahü anh) de dedi ki: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben (kusûf namazı kılarken) cehennemde Amr ibnu Âmir el-Huzâî'yi kendi bağırsaklarını ateş içinde sürükler hâlde gördüm. Çünkü o, develeri salma adak yapanların ilki (yani önderi) idi." Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle dedi: "el-Vasîle" o genç devedir ki, deve yavrularının ilkinde dişi doğurmakla başlar. Sonra bunun ardından ikinci dişiyi doğurur. İşte Arablar, iki dişiden birini aralarında hiç erkek olmadan diğer dişiye ulayıp eklediğinden dolayı, böyle deveyi tâğûtları için adayıp serbest kılarak salı verirlerdi, "el-Hâm" ise, dişi deveyi birçok sayıda aşıp dölleyen, develerin puhûru, yani döl hayvanıdır ki, bu döllemelerini bitirdiği zaman Arablar, bunu tâğûtları için terkederler ve onu yük taşımaktan affedip, artık üzerine hiçbir yük yüklenmez olur. İşte böyle salıverilmiş yaşlı puhûr deveye "el-Hâmî(= Sırtını yükten koruyan)" diye isim verirler.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4667-)
Ebû'l-Yemân el-Hakem ibn Nâfi' şöyle dedi: Bize Şuayb ibn Ebî Hamza haber verdi ki, ez-Zuhrî: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den işittim, o bu ta'rîfleri haber veriyordu, dedi. Saîd ibnu'l-Müseyyeb dedi ki: Yine Ebû Hureyre: Ben Peygamber'den bu ta'rîflerin benzerini işittim, dedim. hadîsi İbnu’l-Hâd, İbnu Şihâb'dan; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre'den rivayet etti ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh): Ben, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4668-)
Yûnus ibn Yezîd el-Eylî, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir:Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: " (Ben kusuf namazında) cehennemi de gördüm, onun bâzısı bâzısını (şiddetli hararetle) kırıp yiyordu. Ben Amr ibn Luhayy'ı da kendi bağırsaklarını çekip sürükler hâlde gördüm. Çünkü bu Amr,(putlar adına) develeri adak olarak salıverenlerin ilkidir". Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat Sen beni vefat ettirip içlerinden alınca, üstlerinde görüp gözetici yalnız Sen oldun. Zâten Sen herşeye hakkıyle şâhidsin"(Âyet: 117).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4669-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bir hutbe yaptı da: "Ey insanlar! Şübhesiz sizler (kıyâmet gününde) Allah 'in huzuruna yalınayaktılar, çıplaklar ve erlik yerleriniz sünnetsiz olarak toplanacaksınız" buyurdu. sonra şu âyeti okudu: " (O günü biz göğü, kitâbların sahifesini dürüp büker gibi düreceğiz.) İlk yaratışa nasıl başladıksa, üzerimize hakk bir va 'd olarak, yine onu iade edeceğiz. Hakikatte failler biziz” (el-Enbiyâ: 104) şöyle devam etti: "Kıyâmet günü yaratıklardan ilk elbise giydirilecek olan kişi İbrâhîm 'dir. Dikkat edin! Şu muhakkak ki, o gün ümmetimden birtakım adamlar getirilir de onlar tutulup sol tarafa götürülürler. Ben hemen; Yâ Rabb! Onlar benim sahâbîlerimdir, derim. Bana: Şübhesiz sen, onların senin ardından dînde ne bid'atler çıkardıklarını bilmiyorsun, denilir. Buna cevaben ben de, Allah'ın sâlih kulunun (Meryem oğlu Îsâ'nın) dediği gibi söylerim: Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat Sen beni vefat ettirip içlerinden alınca, üstlerine görüp gözetici yalnız Sen oldun... derim. Yine bana: Şübhesiz bunlar, sen kendilerinden ayrıldığından beri ökçeleri üzerine basarak geri dönmüş mürtedlerdir, denilir" Allah'ın Şu Kavli: kendilerine azâb edersen, şübhe yok ki, onlar Senin kullarındır. Eğer onları mağfiret edersen, şüphesiz Sen mutlak gâlib, yegâne hüküm ve hikmet sahibi(Âyet: 118).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4670-)
Saîd ibn Cubeyr, İbn Abbâs'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yine kıyâmet günü birtakım insanlar yakalanıp sol tarafa sevkedilirler. Ben de, sâlih kul Meryem oğlu isa'nın dediği gibi derim: Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat Sen beni vefat ettirip içlerinden alınca, üstlerinde görüp gözetici yalnız Sen oldun. Zâten Sen herşeye hakkıyle şâhidsin. Eğer kendilerine azâb edersen, şübhe yok ki onlar Senin kullarındır. Eğer onları mağfiret edersen mutlak gâlib, yegâne hüküm ve hikmet sahibi olan da hakîkaten Sen'sin Sen".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi