Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı: ile İlgili Hadisler

2-) Sihir yapmak, haram kıldığı bir canı öldürmek; haklı öldürülen müstesna, faiz kazancı)yemek, malı yemek,

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbü'l-vesâyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6-) Düşmana hücum sırasında harbden kaçmak,

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbü'l-vesâyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
7-) Zinadan kal'aya girmişçesine korunmuş olup hatırından bile geçirmeyen mü'min kadınlara zina iftirası atmak" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbü'l-vesâyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
946-) Sehl ibnu Sa'd(radıyallahü anh) şöyle demiştir: İçimizde bir kadın vardı. Su arkları kenarındaki tarlasında pazı bitkisi yetiştirirdi. Her Cuma günü olunca pazıların köklerini söker, bir tencereye kor, sonra öğüttüğü bir avuç arpayı içine atardı ki, o kökler etli kemik manzarasını alırdı. Bizler Cuma namazından çıkınca o kadına uğrar, selâm verirdik. O da bu yemeği bizlere yaklaştırır, biz de onu kaşıklardık. Ve biz, kadının o yemeği için Cumanın çabuk gelmesini temenni eder dururduk.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cumua
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
947-) Bize İbnu Ebî Hazım, Bâbasından; o da Sem’den (yukarıda geçen) bu hadîsi tahdîs etti. Ebû Hâzım'ın oğlu Abdulazîz burada şunu ziyâde etmiştir: Biz(Peygamber zamanında) Cumayı kılmadan ne gündüz uykusuna yatar ve ne de kuşluk yemeği yerdik, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cumua
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
1539-) İbnu Umer (radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben Rasûluüah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı Zu'l Huleyfe'de devesine binmekte, sonra da devesi kalkıp doğrulasıya de­ğin telbiye okumakta iken gördüm

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
1540-) Bizeel-Evzâîtahdîsetti.O, Atâ ibn Ebî Rebâh'i, Câbir ibn Abdillah'ın şu hadîsini tahdîs ederken işitmiştir: Rasûlullah'ın yük­sek sesle telbiye okuması, Zu'I-Huleyfe'den devesi onu dümdüz doğ­rulttuğu sıradan i'tibârendir Bu hadîsi, Enes ibn Mâlik ile îbn Abbâs da rivayet ettiler .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
1617-) Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âişe'den tahdîs etti. ve yine bana Muhammed ibn Mukaatil tahdîs edip şöyle de­di: Bana Abdullah ibn Mübarek haber verip şöyle dedi: Bize Muhammed ibn Ebî Hafsa, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den haber verdi ki, Âişe (radıyallahü anha) şöyle demiştir: Müslümanlar, ramazân farz kılınmadan ev­vel Âşûrâ(Muharremin onuncu) günü oruç tutarlardı. Ve o günü Ka'be'ye (yeni) örtü örterlerdi. Allah ramazân orucunu farz kılınca Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Âşûrâ orucunu tutmak isteyen, onu yine tutsun; onu terketmek isteyen de onu ter ketsin" buyurdu .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı
1618-) Bize İbrâhîm ibn Tahmân, el-Haccâc ibnu Haccâc'dan; o da Katâde'den; o da Abdullah ibnu Ebî Utbe'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ye'cûc ve Me'cûc'un çıkmasından sonra da Beyt elbette hacc edilecek ve umre yapılacaktır" buyurmuştur . hadîsi Katâde'den rivayet etmekte Abdullah ibnu Ebî Utbe'-ye, Ebân ibnu Yezîd ile İmrân el-Kattân mutâbaat etmişlerdir . ibn Mehdî de Şu'be'den; o da Katâde'den sene­diyle "Beyt hacc edilmez oluncaya kadar kıyamet kopmaz" dedi de­miştir. Birinci rivayet (isimleri zikredilen zâtların o lâfızda ittifak ettikleri için) daha çoktur. Şu'be ise bu ikinci lâfızla infirâd etmiştir. Katâde Abdullah ibn Ebî Utbe'yi işitti, Abdullah ibnu Ebî Utbe de Ebû Saîd'i işitti (böylece Katâde'nin tedlîs töhmeti kalktı) .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı
1845-) Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan; o da Ka'b ibnu Ucre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Belki sana başındaki haşereler eza veriyor?" buyurdu. Ka'b ibn Ucre: Evet yâ Rasûlallah! dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Başını tıraş et de üç gün oruç tut yahut altı fakiri doyur yahut da bir koyun kurbânı kes!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Ebvabu'l-muhsar Ve Cezâi's…
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
1950-) Adiyy ibn Hatim (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Sîze beyaz iplik siyah iplikten seçilinceye kadar yiyiniz içiniz..."(el-Bakara: 187) âyeti indiği zaman ben hemen bir siyah, bir de beyaz ip edindim ve bunları yastığımın altına koydum. Geceleyin zaman zaman bunlara bakmaya başladım. Fakat bunlar bana birbirinden seçilmiyordu. Kuşluk vakti Rasûlüllah'a gittim ve bunu kendisine zikrettim. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu kara iplik ile ak iplik, gecenin karanlığı ile gündüzün aklığından ibarettir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-savm
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
1951-) Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Size beyaz iplik siyah iplikten seçilinceye kadar yiyiniz içiniz..." (el-Bakara: 178) âyeti indiğinde "Mine'l-fecri (Fecrden)" kaydı inmemişti. Birtakım adamlar oruç tutmak istediklerinde bunlardan birisi ayağına beyaz iplik ve siyah iplik bağlamış ve bunların görülmesi kendisine belirinceye kadar yemekten vazgeçmemişti. Bunun üzerine Allah sonradan "Minel-fecri (Fecrden)" kaydı ve beyânını indirdi de, böylece sahâbîler Yüce Allah'ın "Beyaz iplik ve siyah iplik" kavliyle ancak gece ve gündüzü kastettiğini öğrendiler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-savm
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2122-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem.A.V.) şöyle buyurdu: "Muhakkak insanlara öyle bir zaman gelecek ki, o vakit kişi eline geçirdiği malı halâldan mı, yoksa haramdan mı kazandığını düşünmeyecektir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-buyû'
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2716-) Bana İbrâhîm Ebû îsmâîl es-Seksekî tahdîs etti. O, Abdullah ibn Ebî Evfâ(radıyallahü anh)'dan şöyle derken işitmiştir: Bir kimse çarşıda metâ'ını satmaya arz etti (ve malına bir alıcı çıktı. Pazarlık esnasında) satıcı müşterisine Allah adiyle yemîn etti de, müşterinin vermediği fiatı, muhakkak kendisinin o malı alırken vermiş olduğunu söyledi. İşte (bu gibi yemînler üzerine) "Hakikat, Allah'a olan ahitlerine ve yeminlerine karşılık az bir bahâyı satın alanlar..."(Âlu -İmrân: 77) âyeti indi. Geçen sened ile Abdullah ibn Ebî Evfâ (radıyallahü anh): "en-Nâcişu = ribâ yiyicisi ve hâin”dir demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2717-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan(şöyle demiştir): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu; "Her kim bir insanın (yahut dîn kardeşinin)malını kesip almak için yalancı olarak bir yemîn üzerine yemin ederse, Allah'a, Allah ona öfkelenmiş olduğu hâlde kavuşur". Ve Allah, Kur'ân'da bunun tasdikini indirdi: "Hakikat, Allah 'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahâyı satın alanlar... "(Âlu- lmrân: 77). Ebû Vâil dedi ki): Bana el-Eş'as kavuştu da: Abdullah ibn Mes'ûd bu gün size ne tahdîs etti? dedi. Ben de: Şu ve şu hadîsleri söyledi, dedim. el-Eş'as: Bu (Âlu- İmrân: 77) âyeti benim hakkımda indirildi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2798-)  İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Bir takım insanlar bu en-Nisâ: 8. âyeti neshedildi diye iddia ediyorlar. Hayır, vallahi bu âyet neshedilmedi. Fakat bu âyetin hükmü, insanların gevşeklik gösterip amel etmedikleri hükümlerdendir: Terikede tasarruf edici ve terike işini üzerine alanlar, iki(türlü) vâlîdir: Biri (meselâ asabe gibi) mala vâris olur; işte bu, taksîmde hazır bulunan ihtiyâç sâhiblerini de zıklandırır. Bir diğer vâlî (meselâ yetîm velîsi gibi) mîrâs almaz; bu da güzel sözler söyleyen kimsedir: Bu, o ihtiyâç sahihlerine: Ben sana vermek için bu maldan hiçbir şeye mâlik değilim (çünkü bu mal ancak şu yetimindir. Şayet bundan benim bir şeyim olaydı, muhakkak sana verirdim), der .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbü'l-vesâyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2802-) Bize Ebû'l-Yemân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şuayb, ez-Zuhrî'den haber verdi. O şöyle demiştir: Urvetu'bnu'z-Zubeyr, Âişe (r.anha)'ye: "Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sizin için helâl olan diğer kadınlardan... nikâh edin" (en-Nisâ: 2-3) âyetinin tefsirini sorduğunu tahdîs ediyordu. Urve (Âişe'den haber verici olarak; Ebû Zerr'de Âişe) şöyle dedi: O, şu yetîm kızdır ki, velîsinin himayesinde bulunur. O velî, onun güzelliğine ve malına rağbet eder ve o kızla, o kıza yakın olan kadınlara verilmesi kaanûn olan mehirden daha az bir mehir vermek suretiyle evlenmek ister. İşte (bu âyette) o çeşit velîlerin veliliği altındaki yetîm kızları, haklarında onların mehirlerini kemâle ulaştırmak hususunda adalet yapmadıkça nikâh etmeleri nehyolunup, bunlardan başka kendilerine halâl olan kadınlardan nikâh etmeleri emrolunmuştur. Âişe, tefsirine devamla dedi ki: Sonra insanlar bu(en-Nisâ: 2) âyetin inmesinin ardından, Rasûlüllah'tan fetva istediler. Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allah şu âyeti indirdi: kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlar hakkında fetvayı size Allah veriyor: Kendileri için yazılmış olanı(mîrâsı)onlara vermediğiniz ve nikâhlarını da beğenip istemediğiniz yetîm kızlar ve küçük çocuklar hakkında, bir de yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda Kitâb'da size karşı okunup duran âyetler. Hayırdan daha ne yaparsanız şübhesiz Allah onu da hakkıyle bilicidir" (en-Nisâ: 127) dedi ki: İşte Allah bu âyetin içinde şunu beyân etti: Yetîm kız güzellik ve mal sahibi olduğu zaman, velîleri onun nikâhına rağbet ettiler, fakat onu, mehrini kemâle ulaştırmak suretiyle akranlarına verile gelen mehir sünnetine katmadılar. Yetîm kız mal ve güzellik azlığından dolayı nikâhına arzu edilmemiş olunca bu kızı terk ettiler ve ondan başka kadınları aradılar. dedi ki: Nitekim siz, kadınları, mal ve güzellik azlığından dolayı nikâhlarını arzu etmediğiniz zaman, onları terk ediyorsunuz. İşte böyle erkekler için malı ve güzelliğinden dolayı nikâhlanmayı arzu ettikleri zaman bu kızları nikâh etmeleri hakkı yoktur. Ancak onlar o mal ve güzellik sahibi olup, kendilerine rağbet edilmiş bu kızlara en mükemmel mehir ta'yîn etmek ve haklarını kendilerine vermek suretiyle onlara adalet yapmaları hâlinde, onlarla nikâh olmayı hakk ederler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbü'l-vesâyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2805-) Bize Abdulazîz ibnu Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Bana Süleyman ibn Bilâl, Sevr ibn Zeyd el-Medenî'den; O da Ebu'l-Gays'tan; O da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Helak edici olan yedi şeyden çekininiz" buyurdu. Sahâbîler: Yâ Rasûlallah! Bu yedi şey nedir? diye sordular. Rasûlüllah: Allah'a ortak tanımak,

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbü'l-vesâyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2819-) Ve bana Alî ibnu Abdillah söyledi: Bize Yahya ibn Adem tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbnu Ebî Zaide, Muhammed ibn Ebî'l-Kaasım'dan; o da Abdulmelik ibn Saîd ibn Cubeyr'den; o da babası Saîd ibn Cubeyr'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Benû Sehm'den (müslümân) bir kişi (Hristiyan) Temîm ed-Dârî ve Adiyy ibn Beddâ ile birlikte sefere çıkmış ve müslümân bulunmayan bir yerde ölmüştü. Bu iki hıristiyan kişi Sehmî'nin terikesiyle mirasçılarının yanına geldiklerinde, mirasçılar eşya arasında altın kakmalı gümüş bir bardağı bulamadılar.(İki yoldaşın inkârı ve da'vânın Rasûlüllah'a arzı üzerine) Rasûlüllah bu iki hırıstiyan kişiye yemîn ettirdi. Sonra o bardak Mekke'de bulundu. Ve bardağın yeni sahipleri: Biz bunu Temîm ile Adiyy'den satın aldık, dediler.Bunun üzerine Sehmî'nin velîlerinden iki kişi kalktılar ve: Bizim şehâdetimiz onların şehâdetinden şübhesiz daha haklıdır. Ve bu bardak kesin surette ilk sâhiblerine(yani Sehmî'nin mirasçılarına) âiddir, diye yemîn ettiler. İbn Abbâs: İşte bu "Ey îmân edenler..."(el-Mâide: 105-108) âyeti bu kıssadakiler hakkında indi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbü'l-vesâyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2841-)  Abdullah ibn Abbâs haber vermiş; ona da Ebû Sufyân şöyle haber vermiştir: Hırakliyus, Ebû Sufyân’a: O’nunla muharebeniz nasıldır? Diye sana sordum. Sen: Aramızda harb nevbet iledir; bazen O bize zarar verir, bazen biz O'na zarar veririz dedin. İşte rasûller böyle denenirler. Sonra da akıbet onlann lehine olur, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2842-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Amcam Enes ibnu'n- Nadr, Bedr harbinden uzakta bulunmuştu. Bunun için o: Yâ Rasûlallah! Müşriklerle yaptığın ilk muharebeden uzakta bulundum. Yemîn olsun, eğer Allah beni müşrikler harbinde hazır bulundurursa ne yapacağımı Allah muhakkak insanlara gösterecektir! Demişti. günü gelip de müslümânlar cebhesi açılınca Enes ibnu'n-Nadr: Yâ Allah! Ben Sen'den şunların; yâni Peygamber'in sahâbîlerinin yaptıkları bozulma ve kaçma suçundan dolayı özür ve bahanelerinin kabulünü isterim. Şunların; yâni müşriklerin Peygamber'e karşı yaptıkları harbden ve cinayetten de Sana sığınırım, dedi. Sonra(müşriklere doğru) ilerledi.Bu sırada Enes ibnu'n-Nadr'a Sa'd ibnu Muâz rastgeldi. Enes ibnu'n-Nadr ona: Yâ Sa'de'bne Muâz! Ben cennet istiyorum. Ve Nadr'ın Rabb'ine yemîn ederim ki, ben cennetin kokusunu Uhud'un berisinden hissedip buluyorum! Dedi. Sa'd ibn Muâz, Rasûlüllah'a: Yâ Rasûlallah! Ben İbnu'n-Nadr'ın düşmanlara karşı yaptığı hârika kahramanlıkları anlatmaya muktedir değilim, dedi. Enes ibn Mâlik(Sa'd ibn Muâz'ı te'yîd ederek) şöyle demiştir: Biz Enes ibnu'n-Nadr'ı şehîd edilmiş hâlde bulduğumuzda, onun bedeninde kılıç darbesi yahut mızrak dürtmesi veya ok saplanması olarak seksenden fazla yara bulduk. Müşrikler bu mücâhidin burnunu, kulaklarını ve diğer bâzı uzuvlarını kesmek ve gözlerini oymak suretiyle müsle, yani işkence etmişlerdi. Bu sebeble onu hiçbir kimse tanıyamadı da ancak kızkardeşi (halam) onu parmaklarının ucuyla tanıyabildi. Enes ibn Mâlik dedi ki: Biz şu âyetin Enes ibnu'n-Nadr ile benzerleri hakkında indiğini düşünür yahut zannederdik:"Müminler içinde Allah 'a verdikleri sözde sadâkat gösteren nice erler vardır. İşte onlardan kimi adadığını ödedi, kimi de(bunu) bekliyor. Onlar hiçbir suretle (ahidlerini) değiştirmediler" (el-Ahzâb:23). Enes ibn Mâlik şöyle demiştir: Enes ibnu'n-Nadr'ın kızkardeşi -ki o er-Rubeyy' adiyle anılır- bir kadının ön dişlerini kırmıştı. Da'vâ Rasûlüllah'a götürüldüğünde, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) kısas yapılmasıyle emretti. Bu hüküm üzerine Enes ibnu'n-Nadr: Yâ Rasûlallah! Seni hakk ile peygamber gönderen Allah'a yemin ederim(ve Allah'tan umarak derim ki) Rubeyy'in ön dişi kırılmaz! Dedi. Hakîkaten da'vâcılar, sonunda diyete razı oldular da kısası bıraktılar. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Allah'ın kullarından öylesi vardır ki, o, Allah'a yemin etse, muhakkak Allah onun yeminini doğru çıkarıp yerine getirir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2844-) Bize Ebû'l-Yemân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şuayb, ez-Zuhrî'den haber verdi, dedi. H Bize -bâzı nüshalarda- bana İsmâîl tahdîs edip şöyle dedi: Bana erkek kardeşim Abdulhamîd, Süleyman ibn Bilâl'den; zannederim ki o, Muhammed ibn Ebî Atîk'ten; o da İbn Şihâb'dan; o da Hârice ibn Zeyd'den tahdîs etti ki, Zeyd ibn Sabit (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben (Kur'ân yazılı) sahîfeleri Mushaf'lara naklettim. Bu sırada el-Ahzâb Sûresi'nden bir âyeti kaybettim. Halbuki ben Rasûlüllah'ın onu okuduğunu her zaman işitir dururdum. O âyeti (yazılı olarak) bulamadım, yalnız Rasûlüllah'ın, tek başına şâhidliğini iki kimsenin şâhidliğine denk tuttuğu Ensâr'dan Huzeyme ibn Sâbit'in yanında buldum. İşte o âyet Allah'ın şu kavlidir: içinde Allah 'a verdikleri sözde sadâkat gösteren nice erler vardır. İşte onlardan kimi adadığını ödedi, kimi de (bunu) bekliyor. Onlar hiçbir suretle (ahidlerini) değiştirmediler" (el- Ahzâb: 23).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2869-) Sehl ibn Sa'd es-Sâidî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Mervân ibnu'l-Hakem'i mescidde otururken gördüm. Ben de ona doğru geldim ve yanıbaşına oturdum. Kendisi bize haber verdi; ona da Zeyd ibn Sabit şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona "Mü’minlerden(evlerinde) oturanlarla Allah yolunda mücâhede edenler beraber olamaz'' âyetini yazdırmak istedi; tam o âyeti bana yazdırırken İbnu Ümmi Mektûm, Rasûlüllah'ın yanına çıkageldi ve: Yâ Rasûlallah, cihâda gücüm yetseydi, ben de, muhakkak cihâda gider, düşmanlarla harb ederdim, dedi. Ümmi Mektûm kör bir kişi idi. Allah Tebâreke ve Taâlâ Rasûlü'ne vahiy indirdi. Bu sırada Rasûlüllah'ın uyluğu benim uyluğum üzerinde bulunuyordu. Vahyin (Peygamber üzerindeki) ağırlığı bana o kadar ağır geldi ki, sonunda dizimin ufalanıp dağılmasından korktum. Sonra Rasûlüllah'tan vahiy te'sîri sıyrıldı da Azîz ve Celîl olan Allah {Ğayru ulüd-dararı } = ‘Zarar sahibi olanlardan başka’ diye(bir istisna kaydı) indirdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3151-) Bize Şu'be, Süleyman ibn Mihrân'dan, Mansûr'dan ve Katâde'den tahdîs etti. Bu üçü de Salim ibn Ebi'l-Ca'd'dan işitmişlerdir. Câbir ibn Abdillah(radıyallahü anh): Bizim Ensâr'dan bir adamın bir oğlu doğdu. O kimse Oğluna Muhammed adını vermek istedi, demiştir. Şu'be: Mansûr hadîsinde şöyle dedi: O Ensârî: Ben oğlumu boynum üzerinde taşıyıp onu Peygamber'e getirdim, dedi. Yine Şu'be: Süleyman el-A'meş hadîsinde şöyle dedi: O Ensârî'nin (yani Enes ibn Fudâle'nin) bir oğlu oldu. Onu Muhammed diye isimlemek istedi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Benim ismimle isimleyiniz, fakat künyem ile künyelenmeyiniz. Çünkü ancak ben Kaasım, yani taksim edici kılındım, (mîrâs ve ganimet mallarını) aranızda ancak ben taksim ederim" buyurdu. ibn Abdirrahmân es-Sulemî, Rasûlüllah’ın "Ben bir taksim edici olarak gönderildim, aranızda ben taksim ederim" buyurduğunu söyledi. şeyhi Amr ibn Merzûk şöyle dedi: Bize Şu'be haber verdi: Katâde şöyle demiştir: Ben Sâlim'den işittim; o da Câbir'den: el-Ensârî, oğluna el-Kaasım ismini vermek istedi. Peygamber: ismimle isimleyin, fakat künyem ile künyelenmeyin" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3152-)  Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizim Ensâr taifesinden bir adamın bir oğlu doğdu. Kendisi çocuğa el-Kaasım adını verdi. Ensâr ona: Biz seni Ebû'l-Kaasım künyesiyle anmayız ve sana bu doğum sebebiyle "gözaydın" diye ikram da etmeyiz, dediler. üzerine o Ensârî zât Peygamber'e geldi ve: Yâ Rasûlallah, bir oğlum doğdu, ona el-Kaasım adını verdim. Ensâr bana: Biz seni Ebû'l-Kaasım künyesiyle lâkablamayız ve sana "gözaydın" tebrikinde de bulunmayız, dediler(ne buyurursunuz diye sordu)? aleyhi ve sellem): "el-Ensâr güzel söylemiştir. Benim ismimle ad verebilirsiniz, fakat benim künyem ile künyelenmeyin. Çünkü Kaasım, yalnız benimdir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3153-) Humeyd ibn Abdirrahmân, Muâviye ibn Ebî Sufyân'ın şöyle dediğini işitmiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah her kimin hayrını murâd ederse ona dîn hususunda (büyük bir) anlayış verir. Verici ancak Allah'tır. Ben (verici değil) yalnız taksim ediciyim. Bir de bu ümmet Allah'ın emri gelinceye (kıyâmet gününe) kadar kendilerine muhalefet edenler üzerine gâlib olmakta devam edecekler, onlar gâlib hâlde bulunacaklar".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3154-) Bize Hilâl, Abdurrahmân ibn Ebî Amre'den; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben size ne bir şey verebilirim, ne de (verilene) mâni' olabilirim. Ben taksim ediciyim, emrolunduğum yere koyarım" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3155-)  Havle el-Ensâriyye (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Birtakım adamlar Allah'ın (müslümânların iyiliğine tahsîs buyurduğu) malında haksız olarak tasarruf ederler, işte onlar için kıyâmet gününde o ateş muhakkaktır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3362-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cennete ilk girecek olan zümre, yüzleri ayın ondördüncü gecesindeki parlak sureti üzere girerler. Sonra bunların arkasından girecek olanlar da gökte en parlak ışık neşreden yıldızın parlaklığı üzeredirler. Cennetlikler orada bevletmezler, dışkı çıkarmazlar, tükürmezler, sümkürmezler. Onların cennetteki tarakları altın, terleri misk, buhurdanlıklarının yakacığı el-Uluvvetu ve el-Uncâcu denilen güzel kokulu çubuktur. Onların zevceleri el-Hûru 'l-Iyn denilen iri ve şahin gözlü dilberlerdir. Onlar bir tek adamın hilkati, babaları Âdem'in yükseklikte altmış zira' olan sureti üzeredirler".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3363-) Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb'den; o daÜmmü Seleme'den tahdîs etti ki, Ümmü Suleym (radıyallahü anh): Yâ Rasûlallah, şübhesiz Allah haktan (yani hakkı beyân etmekten) haya etmez. Bir kadın ihtilâm olduğu zaman gusl etmesi vâcib olur mu? diye sormuş. "Kadın suyu (yani uyandığında ıslaklığı) gördüğü zaman, evet" buyurmuş. bulunan Ümmü Seleme gülmüş ve: Kadın da ihtilâm olur mu? demiş. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (Bu olmasa) çocuğu kendisine ne ile ve nasıl benzeyebilir?" buyurmuştur

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3364-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah'ın Medine'ye gelmesi haberi Abdullah ibn Selâm'a ulaştı. Abdullah hemen Rasûlüllah'a geldi ve: Ben sana üç şey soracağım ki, bunların cevâblannı peygamberden başkası bilmez, dedi: Kıyâmet alâmetlerinin ilki nedir? Cennet ahâlîsinin cennette yiyecekleri ilk yemek nedir? Çocuk hangi şeyden dolayı babasına benzer ve hangi sebeble anasının soyuna çeker? diye sordu. (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu mes'eleleri biraz önce Cibril bana haber vermişti" buyurdu. dedi ki: Bunun üzerine Abdullah: Bu Cibrîl, melekler arasında Yahûdî düşmanıdır, dedi. soruların cevâblarına başlayarak? a. Kıyâmet alâmetlerinin birincisi bir ateştir ki, o insanları doğu tarafından batı tarafına sürecektir, Cennet ahâlîsinin yiyeceği ilk yemek balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır, Çocuğun (baba ve ana soylarına) benzemesine gelince, erkek, kadına cinsî münâsebette bulunduğu sırada erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçerse, çocuk anaya benzer" buyurdu. cevâblar üzerine Abdullah ibn Selâm: Ben şehâdet ediyorum ki, Sen muhakkak Allah'ın Rasûlü'sün, dedi. sonra İbnu Selâm (devamla): Yâ Rasûlallah! Yahudiler insanı hayrete bırakacak surette yalan söyleyen, asılsız isnâd ve iftiralarda bulunan haksız bir millettir. Eğer Sen beni onlardan sormazdan önce benim müslümân olduğumu duyup öğrenirlerse, muhakkak onlar Senin yanında bana (akla gelmedik) iftiralarda bulunurlar (Onun için evvelâ Sen beni onlardan sor), dedi. akabinde Rasûlüllah'ın huzuruna bir Yahûdî zümresi geldi. Abdullah da evde bir yere girip çekiliverdi. Şimdi Rasûlüllah, Yahûdîler'e: "Abdullah ibn Selâm sizin içinizde hangi derecededir, nasıl adamdır?" diye sordu. O bizim en âlimimizdir ve en âlimimizin oğludur. Ve yine Abdullah bizim en hayırlımızdır ve en hayırlı bir sîmâmızın oğludur! dediler. üzerine Rasûlüllah: "Abdullah müslümân olduysa ne dersiniz (Siz de müslümân olur musunuz)?" diye sordu. Böyle şeyden Allah onu korusun! diye karşıladılar. Bunun üzerine Abdullah, Yahûdîler'e karşı çıktı ve: Eşhedu enlâ ilahe ille'llah ve eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah ( = Şübhesiz bilirim bildiririm Allah'dan başka yoktur tapacak, yine bilirim bildiririm Allah’ın elçisidir Muhammed), dedi. defa da Yahûdîler: O bizim şerrlimizdir, şerlimizin oğludur! demeye başladılar ve İbn Selâm (ın nâmûsu, nesebi ve şerefi) hakkında türlü iftiralarda bulundular.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3365-) Bize Ma'mer ibn Râşid, Hemmâm ibn Münebbih'ten; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den; o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bu tarzda haber verdi; yani: "Eğer İsrail oğulları olmayaydı et kokmazdı, Havva (anamız) olmayaydı kadın cinsi, zevcine hıyanet edip aldatmazdı" buyurduğunu rivayet etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3366-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet edip dilerim. Çünkü kadın eğe kemiğinden yaratılmıştır. Bu kemikte en eğri şey (yani kısım) üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya savaşırsan onu kırarsın. Onu kendi hâlinde bırakırsan dâima eğri kalır (öyle kullanırsın). Onun için size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3367-) Bize Abdullah ibnu Mes'ûd (radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle demiştir: Bize Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tahdîs etti ki, o kendi doğru söyler; kendisine de doğru söylenir-: "Sizin herbirinizin yaratılışı (başlangıçta ana baba maddeleri) kırk gün ananın karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman (yani kırk gün) içinde katı bir kan pıhtısı hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman içinde mudğa, yani bir çiğnem ete dönüşür. Sonra Allah ona dört kelime ile bir melek gönderir de, onun ameli, eceli, rızkı, şakî ve saîd olduğu yazılır. Sonra ona ruh üflenir (cenîn canlanır). İmdi sizden bir kişi (bu fıtratı gereği dünyâda) cehennem ehlinin işini işler de, hattâ kendisiyle cehennem arasında yalnız bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada (meleğin ana karnında yazdığı) yazı onun önüne geçer. Bu defa o kişi cennet ehlinin işini işler de cennete girer. Ve yine kişi cennet ehlinin işini işler, hattâ kendisiyle cennet arasında bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada (meleğin yazdığı) yazı onun önüne geçer de artık cehennem ehlinin işini işler ve cehenneme girer".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3368-)  Bize Hammâd ibn Zeyd, Ubeydullah ibn Ebî Bekr ibn Enes'ten; o da Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şübhesiz ki, Allah rahimde bir melek tevkil etmiştir. Melek: Ey Rabb'im! Bir nutfedir. Ey Rabb 'im! Bir kan pıhtısıdır. Ey Rabb'im! Bir çiğnem ettir, der. Allah onu yaratmak (yani suret vermek) istediğinde, melek: Ey Rabb'im! Erkek midir yahut dişi midir? Bedbaht mıdır yahut mes'ûd ve bahtiyar mıdır? Rızk nedir? Ecel nedir? sorularını sorar. Bunlar o anasının karnında iken böylece yazılır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3369-) Bize Şu'be, Ebû İmrân el-Cevnî'den; o da Enes'ten tahdîs etti. Enes bu hadîsi Rasûlüllah'a yükseltiyor, yani O'nım şöyle buyurduğunu söylüyordu: (kıyâmet gününde) cehennemliklerin azâbca en hafifi olan birine: Yeryüzünde mal olarak ne varsa hepsi senin olsa, şu azâbdan kurtulmak için onu feda eder mi idin? diye soracaktır. da: Evet feda ederdim yâ Rabbi, diyecek. Bunun üzerine Allah: Fakat sen Âdem atanın sulbünde iken ben senden (şimdi göze aldığın fedâkârlıktan) daha ehven birşey istemiştim ki, bana ortak koşmaman ve nankörlük etmemendi. Fakat sen (dünyâya gelince tevhîdden) çekinip, müşrikliğe yapıştın! diyecektir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3370-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Hiçbir nefis zulm ile öldürülmez ki, ille onun kanından (yani kanının günâhından) birinci Âdem (atanın) oğluna bir pay ayrılır. Çünkü o, öldürme âdetini koyanların birincisidir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3372-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Salim şöyle dedi: Ve İbn Omer (radıyallahü anh) de şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) insanlar içinde ayağa kalktı ve Allah'ı lâyık olduğu sıfatlarla övdü. Sonra Deccâl'i zikrederek şöyle buyurdu: "Ben sizi kat'î surette Deccâl'in şerrinden korkuturum. Peygamberlerden hiçbir peygamber hâriç olmamak üzere, muhakkak kendi kavmini (her yalancı) deccâlden korkutup uyarmıştır.Yeminle söylerim ki, Nûh Peygamber de kavmini ondan korkutup uyarmıştır. Lâkin şimdi ben sizlere, onun, hiçbirpeygamberin bilsinler diye kavmine söylemediği (toplu ve ayırıcı) bir vasfını söylüyorum: Deccâl şaşıdır (kötü kılavuzdur). Allah ise şaşı değildir (insanları doğru yola irşâd buyurur)".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3373-) Ben Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Dikkat edin! Size Deccâl'e âid bir hadîs haber vereceğim ki, hiçbir peygamber kendi kavmine onu söylememiştir: Onun bir gözü kördür: Şu da muhakkak ki, cennetin ve cehennemin yalancı misâlleri de onunla beraber gelecektir. Fakat onun cennet diyeceği şey cehennemin, cehennem diyeceği de cennetin tâ kendi misâlidir. Nûh, onun tehlikesini kavmine haber verip sakındırdığı gibi, ben de size o tehlikeyi haber verip uyarıyorum".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3374-) Ebû Saîd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûhıllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: " (Kıyâmet gününde) Nûh ve ümmeti gelir. Yüce Allah ona: (Emirlerimi ümmetine) tebliğ ettin mi? buyurur. Nûh: Evet ettim ey Rabb'im, der. Bunun üzerine Allah onun ümmetine: Nûh size tebliğ etti mi? buyurur, Nûh 'un ümmeti de: Hayır, bize hiçbir peygamber gelmedi! derler. Bunun üzerine Allah Nûh 'a: Senin tebliğ ettiğine kim şehâdet eder? buyurur. O da: Muhammed ile ümmeti, der. Sonra Muhammed'le ümmeti Nuh'un, ümmetine Allah'ın hükümlerini tebliğ ettiğine şehâdet ederiz, derler. İşte bu beyânım zikri ulu olan Allah'ın şu kavlidir: sizi vasat bir ümmet yapmışızdır, insanlara karşı şâhidler olasınız, bu Peygamber de sizin üzerinize tam bir Şâ Olsun dîye.."(el-Bakara: 143). "el-Vasat", adaletli demektir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3375-) Bize Ebû Hayyân, Ebû Zur'a'dan tahdîs etti ki, Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz bir yemek da'vetinde Peygamber'in beraberinde idik. Peygamber'e bir kol ayrılıp önüne konuldu. Çünkü Peygamber etin bu kısmını severdi. Peygamber ondan ön dişleriyle bir lokma kopardı. Ve şöyle buyurdu: "Ben kıyâmet gününde bütün insanların seyyidiyim (yânı efendisiyim). Bu neden, bilir misiniz? (diyerek şöyle devam etti:) Allah kıyâmet gününde dünyâda önce ve sonra gelip geçmiş bütün insanları düz ve geniş bir sahada toplayacaktır. Öyle düz ve geniş bir saha ki, orada bakan kişi onların hepsini görecek ve çağırıcı seslenince, sesini bütün mahşer halkına işittirecek. Bir de güneş insanlara yaklaşacak. Bu sırada insanların bâzısı: İçinde bulunduğunuz, size ulaşan şu gamlı hâli görüyorsunuz! Size Rabb'inize delâlet edecek bir şefaatçi (bulmak çâresine) baksanız ya! diyecek. üzerine mahşer halkının bâzısı da: Babanız Âdem'dir, ona gidin, der. Akabinde ona gelirler ve: Yâ Âdem! Sen beşerin babasısın. Allah seni eliyle yarattı ve sana kendi tarafından olan bir ruhtan hayât üfürdü. Meleklere emretti de onlar da sana secde ettiler. Allah seni cennette yerleştirdi. Sen bizlere Rabb'in katında şefaat etsen ya! İçinde bulunduğumuz ve bize ulaşan şu acıklı hâli görüyorsun işte! derler. de: Rabb'im(bu gün) öyle öfkeli oldu ki, bundan önce bunun gibi öfkelenmemiş, bundan sonra da bunun benzeri öfkelenmez. Bununla beraber Rabb'im beni o ağaçtan nehyetmiş iken ben O'na âsî olmuştum. (Şimdi ben kendimi düşünüyorum.) Vay nefsim, nefsim! Siz benden başka bir şefaatçiye gidiniz; Nuh'a gidiniz! der. da Nuh'a varırlar ve: Yâ Nûh! Sen yeryüzü ahâlîsine gönderilen rasûllerin birincisisin. Allah sana Kur'ân'da"Çok şükreden kul"(el-İsrâ: 3)adını verdi. Bizim içinde bulunduğumuz sıkıntılı durumu görüyorsun, bize erişen musibeti görmektesin, bizlere Rabb'in katında şefaat etsen ya! derler. Peygamber de: Rabb'im bu gün öyle öfkelidir ki, ne bundan önce böyle öfkelenmiş, ne de bundan sonra bunun benzeri öfkelenir. (Ben de nefsimi düşünüyorum.) Vay nefsim, nefsim!... Siz o şanlı Peygamber Muhammed'e gidiniz, der. üzerine insanlar bana gelirler. Ben de hemen Arş'ın altında secdeye kapanırım. Sonra bana Allah tarafından: Yâ Muhammed, başını kaldır, şefaat et; şefaatin kabul olunacak; iste, dileğin sana verilecektir! buyurulur". Muhammed ibn Ubeyd: Ben hadîsin kalanını ezberlemiyorum, demiştir (Çünkü uzundur ve başkalarının rivayetlerinden bilinmiştir).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3376-)  el-Esved ibn Yezîd'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) âmmenin okuyuşu gibi "Fehel min müddekir"(el-Kamer Sûresi'nde altı kerre) şeklinde okunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3408-) Selemetu'bnu’l-Ekva' (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Eslem kabilesinden ok atışmakta olan bir topluluğa uğradı da: "Ey İsmail oğulları, ok atınız! Şübhesiz sizin (büyük) babanız usta bir ok atıcısı idi. Ve ben bu yarışmada Fulân oğulları ile beraberim" buyurdu. dedi ki: Rasûlüllah'ın bu sözünü işitince iki grup ok yarışçılarından bir tarafı ellerini ok atmaktan çektiler. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Size ne oldu ki atmıyorsunuz?" buyurdu. Onlar da: Yâ Rasûlallah! Siz muhalifimiz grupla beraberken biz o tarafa nasıl ok atarız? dediler. "Haydi atınız! Ben sizin hepinizle beraberim" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı :
3412-) Abdullah ibn Zem'a (radıyallahü anh) şöyle demiştir: BenPeygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, kendisi Salih Peygamber'in dişi devesini öldüreni zikretti de: "Salih 'in dişi devesini, kuvvette Ebû Zem'a gibi kavmi arasında izzet ve şevket sahibi birisi öldürme da'vetine icabet etti" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3413-)  Bize Süleyman ibn Bilâl, Abdullah ibn Dinar'dan; o da İbn Omer(radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebûk gazvesinde Semûd kavminin helak olduğu Hıcr vadisinde konakladığı zaman, sahâbîlerine buranın kuyusundan su içmemelerini ve buradan su almamalarını emretmiş. Sahâbîler: Biz bu kuyunun suyundan alıp hamur yoğurduk ve su kaplarımızı doldurduk, demişler. üzerine Rasûlüllah onlara bu hamuru atmalarım ve aldıkları suyu da dökmelerini emretmiştir. Ve Sebre ibn Ma'bed'den ve Ebu'ş-Şumûs'tan, Peygamber'in yiyeceklerin atılmasını emrettiği rivayet olunur. Ebû Zerr de Peygamber'in, buranın suyuyla hamur yoğuran kimseye bunu atmasını emrettiğini söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3414-)  Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) ona(yani Nâfi'e) şöyle haber vermiştir: İnsanlar Rasûlüllah’ın beraberinde Semûd arazîsi olan el-Hıcr'a inip konakladılar, akabinde oranın kuyusundan su aldılar ve bununla hamur yoğurdular. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) onlara, oranın kuyusundan aldıkları suyu dökmelerini, o su ile yoğurulan hamuru develere yedirmelerini emretti. Ve yine RasûIullah onlara Salih Peygamber'in dişi devesinin su içmeye gelmekte olduğu kuyudan su almalarını emretti. hadîsi Nâfi'den rivayet etmekte Ubeydullah'a, Usâme ibn Zeyd ibn Harise mutâbaat etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3415-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Salim, babası Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den şöyle haber verdi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) el-Hıcr'a uğradığı zaman: "Ağlayıcılar olmanız hâli müstesna, onlara isabet eden musibetin sizlere isabet etmesinden sakınmak için, kendi nefislerine zulmetmiş olan kimselerin meskenlerine girmeyiniz"buyurdu. Sonra kendisi devesinin üzerinde olduğu hâlde ridâsıyle örtündü.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3416-) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): olmanız müstesna, onlara isabet eden azabın benzerinin size isabet etmesinden sakınmak için, kendi nefislerine zulmetmiş olan kimselerin meskenlerine girmeyiniz" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3418-) Ubeydullah şöyle demiştir: Bana Saîd ibn Ebî Saîd, Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den haber verdi: Rasûlüllah'a: İnsanların en kerîmi kimdir? diye soruldu. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'a en takvâlı olanlarıdır" buyurdu. Sahâbîler: Biz sana bundan sormuyoruz, dediler. Rasûlüllah: "İnsanların şerefçe en kerîmi, Allah'ın Peygamberi Yûsuf'tur. Yûsuf, Allah'ın Peygamberi(Ya'kûb'un) oğludur. O da Allah'ın Peygamberi(İshâk'ın) oğludur. O da Allah'ın Peygamberi Halîlullah'ın oğludur" buyurdu. Biz sana bundan sormuyoruz, dediler. Rasûlüllah: "Siz bana Arab şeceresinin ma'denlerinden (yani ana soylarından) soruyorsunuz. İnsanlar ma'denler(gibi)dir. İnsanların câhiliyet zamanında hayırlı olanları İslâm'ı anlayıp ilim üzere yaşarlarsa, İslâm devrinde de en hayırlı olanlarıdır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3419-) Bana Muhammed ibn Selâm tahdîs etti: Bize Abde ibn Süleyman, Ubeydullah'tan; o da Saîd'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den; o da Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den olmak üzere bu hadîsi haber verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı: