El-bakara Sûresi ile İlgili Hadisler
4516-)
Enes (radıyallahü anh)'ten, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Müminler kıyâmet gününde toplanırlar da: (Bir kimseden) Rabb'imizin huzurunda bize şefaat etmesini istesek, dediler. Akabinde Âdem'e geldiler ve: Sen insanların Bâbası Âdem'sin. Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi ve sana herşeyin isimlerini öğretti. Bulunduğumuz şu durumdan bizleri rahata erdirmesi için Rabb'in katında bizlere şefaat et! Derler. işlemiş olduğu hatîesini ve bundan dolayı Rabb'inden utanmakta olduğunu zikreder ve: Ben buna ehil değilim. Siz Nûh 'a gidiniz. Çünkü o, Allah 'ın yer ahâlîsine peygamber göndermiş olduğu ilk rasûldür, der. onlar Nûh Peygamber'e gelirler. Nûh da Rabb'inden, hakkında hiçbir bilgisinin bulunmadığı birşeyi istemesini ve bu sebebden utanmakta olduğunu zikrederek: Ben şefaat edecek makaamda değilim. Siz Halîlu’r -Rahman 'a gidiniz, der. onlar İbrahim 'e gelirler. O da (hatîesini ve bu sebebden Rabb'inden utanmakta olduğunu zikrederek): Ben buna ehil değilim. Siz Allah'ın kelâm ettiği ve kendine Tevrat verdiği bir kul olan Musa'ya gidiniz, der. Onlar da Musa'ya gelirler. Mûsâ da bir nefis karşılığında olmaksızın insan öldürmüş olduğunu, bu sebeble Rabb'inden utanmakta olduğunu zikrederek: Ben buna ehil değilim. Siz Allah'ın kulu ve Rasûlü, Allah'ın Kelimesi ve Rûhu olan Îsa'ya gidin, der. da onlara: Ben buna ehil değilim. Siz geçmiş ve geri kalmış günâhlarını Allah'ın mağfiret eylediği bir kul olan Muhammed'e gidiniz, der. bundan sonra bana gelirler. Ben de Rabb'imin huzuruna izin istemek üzere giderim. Bana izin verilir. Rabb'imi görünce secdeye kapanırım. Allah beni dilediği kadar bu vaziyette bırakır. Sonra Allah tarafından: Başını kaldır, iste; sana verilir; söyle, sözün işitilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir, denilir. başımı kaldırır ve bana öğreteceği bir tahmîd ile Rabb'ime hamd eylerim. Sonra şefaat ederim. Benim için bir hudûd ta'yîn buyurur. Ben de o mikdâr insanı cennete girdiririm. Sonra tekrar Rabb’ime dönerim. Rabb'imi görünce, bundan evvel yaptığım gibi, secdeye kapanırım. Sonra şefaat ederim. Yine benim için bir sınır ta'yîn eder. Ben o mikdâr insanı cennete girdiririm. Sonra üçüncü defa Rabb'ime dönerim, sonra dördüncü defa dönerim de: (Yâ Rabb!) Ateşte Kur'ân'ın habsettiklerinden ve üzerine hulûd vâcib olanlardan başka kimse kalmadı, derim." Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Ancak Kur'ân'ın habsettikleri, yânı Yüce Allah'ın kâfirler hakkındaki "Hâlidîne fîhâ (Orada devamlı kalıcılar olarak)”(el- Bakara:162) sözünün habsettikleri kaldı, dedi. "İlâ şeyâtînihim" demek " Münafıklardan ve müşriklerden olan arkadaşlarına" demektir. "Muhîtun bi’l-kâfirîn", "Allah onları toplayacaktır"; "Sıbğatun", "Dîn"dir. "Ale'l-hâşıîn", "Gerçek mü'minler üzerine" demektir, demiştir. Mucâhid: "Bi-kuvvetin" demek, "İçindekilerle amel ederek" demektir, demiştir. de:"Maraz", "Şekk"tir demiştir. "Ve mâ halfehâ", "Hayâtta kalanlara bir ibrettir" demektir. "Lâ şiyete", "Lâ beyaza"; yani "Hiç beyaz yok" demektir. başkaları: "Yesûmûnekum", "Yûlûnekum"; yani "Sizi evirip çeviriyorlar" demektir, dediler. fethâsıyle); "Besleyicilik, terbiyecilik, mâlikiyet ve sâhibiyet" demek olan "Velâ"nın masdarıdır. Vâv kesre yapıldığı zaman, yani "Vilâye" dendiği zaman, bunun ma'nâsı "İmaret", yani "Emirlik, beylik ve buyuruculuk"tan ibaret olur. Yenmekte olan taneli bitkilerin hepsi "Fûm”dur, dedi. "Fe-bâû", "Fe'n-kalebû"(yani: Döndüler) demektir, dedi. başkaları: "Yesteftihûne" (yani: Fetih istiyorlardı), "Meded ve nusrat istiyorlardı" demektir; "Sattılar" demektir, dediler. bönlük, ahmaklık ma'nâsına olan "Ruûnet" masdarındandır. Onlar bir insanı ahmaklığa nisbet etmek istedikleri zaman "Râmâ" derlerdi. “Lâ yeczî", "Lâ yugnî"(yânı: Fayda vermez) demektir. "Hutuvât" ise, adım atmak ma'nâsına olan "el-Hatv" masdarındandır. Buna göre ma'nâ: "Şeytânın izlerine, yollarına uymayın" demek olur. hâlde kendiniz bilip dururken, Allah'a eşler koşmayın" (el-Bakara: 22).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4517-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Allah katında hangi günâh en büyüktür? diye sordum. Peygamber: "Allah seni yarattığı hâlde, Allah 'a benzer bir eş uydurmandır" buyurdu. Ben: Hakîkaten bu elbette pek büyüktür! dedim. Sonra hangi (günâh büyüktür)? Diye sordum. Peygamber: ''Seninle beraber yemek yemesinden korkarak, çocuğunu öldürmendir" buyurdu. Bundan sonra hangisi (büyüktür)? dedim. Peygamber: "Komşunun zevcesiyle zina fiilini işlemendir" buyurdu Yüce Allah'ın şu kavli: “Ve üstünüze bulutu gölge yapmış, size kudret helvâsıyle yelve kuşunu indirmiş, size rızk olarak verdiğimiz şeylerin iyilerinden, güzellerinden yiyin (demiştik). Onlar (nankörlükleriyle) bize zulmetmemişler, fakat kendi kendilerine zulmetmişlerdi" (el-Bakara: 57) "el-Menn " samga (yani zamk)'dır, "es-Selvâ" da kuştur, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4518-)
Saîd ibn Zeyd (radıyallahü anh) şöyle demiştir:Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kızılımtırak beyaz mantar, kudret helvası nev'inden bir rızıktır. Suyu da göz ağrısına şifâdır" buyurdu. (Tîh'ten çıktıktan sonra) şu kasabaya girip dilediğiniz yerde istediğinizi bol bol yiyin. Kapısından secde ederek girin ve (dileğimiz) Hıtta'dır deyin, kusurlarınızı örtelim; iyilik edenleri ise daha artıracağız, demiştik" (el- Bakara: 58). "Geniş, çok" demektir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4519-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir:(Allah tarafından) İsrâîl oğullarına: Kudüs'ün kapısından eğilirek (tevazu' ile) giriniz ve Hıtta (Yâ Rabb! Dileğimiz günâhımızı indirmendir) deyiniz, denildi. Onlar (tersine) kıçları üzere emekleyerek girdiler ve (o kelimeyi) değiştirdiler de "Hıttatun habbetun fî şaaratın" şeklinde söylediler. Allah'ın "De ki: Kim Cebrail'e Düşman Olursa...” (Âyet: 97) Kavli İkrime: "Cebre" ve "Mîke" ve "Serâfi", "Abdun; "îl" ise "Allah"tır, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4520-)
Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Abdullah ibn Selâm bir arazîde hurma toplarken Rasûlüllah'ın Medine'ye gelmesini işitmiş. Akabinde Peygamber'in yanına geldi ve: Ben sana üç şey soracağım ki, bunların cevâblarım ancak peygamber olan bilebilir: Kıyâmet alâmetlerinin birincisi nedir? Cennet ehlinin ilk yemeği nedir? Çocuğu Bâbasına yahut anasına çekip benzeten şey nedir? dedi. aleyhi ve sellem): "Bunların cevâblarını biraz önce bana Cibril haber verdi" dedi. ibn Selâm: Cibril mi? dedi. Peygamber: "Evet" dedi. Abdullah; Cibril, melekler içinde Yahûdîler'in düşmanıdır, dedi. Bunun üzerine Paygamber(yahut râvî): ki: Kim Cibril'e düşman olursa (kahrından gebersin)! Çünkü kendinden evvelki kitâbları tasdik edici ve mü 'minler için aynen hidâyet ve müjde olan Kur'ânı Allah 'in izniyle senin kalbinin üstüne o indirmiştir. Kim Allah’a, meleklerine, rasûllerine, Cebrail'e, Mîkâîl’e düşman olursa, şübhesiz Allah da o (gibi) kâfirlerin düşmanıdır” (el-Bakara: 97-98) âyetini okudu. Ve şöyle devam etti: "Kıyâmet alâmetlerinin ilki, insanları doğudan batıya sürecek bir ateştir. Cennet ehlinin ilk yemeği balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır. Çocuğun Bâba ve ana soylarına çekmesi şöyledir: Cinsî münâsebet sırasında erkeğin suyu, kadının suyu önüne geçtiğinde, çocuğu kendine çeker. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçtiği zaman çocuğu o kendine çeker" buyurdu. üzerine Abdullah ibn Selâm: Eşhedu en tâ ilahe ille'llah ve eşhedu enneke Rasûlüllah! Dedi de şöyle devam etti: Yâ Rasûlallah! Yahûdîler insanı hayrette bırakacak surette yalan söyleyen, asılsız iftiralarda bulunan bir kavimdir. Eğer Sen beni onlardan sormadan önce benim müslümân olduğumu bilirlerse, muhakkak bana iftira ederler. (Siz evvelâ beni onlardan sorunuz) dedi. bir Yahûdî topluluğu geldi. Peygamber: "İçinizde Abdullah (ibn Selâm) nasıl adamdır?" diye sordu. O bizim hayırlımız ve hayırlımızın oğludur. Seyyidimiz ve seyyidimizin oğludur, dediler. "Abdullah ibn Selâm İslâm 'a girerse ne dersiniz? (Siz de müslümân olur musunuz?) diye sordu. üzerine Yahûdîler: Böyle şeyden Allah onu korusun! dediler. Bunun üzerine Abdullah, Yahûdîler'e karşı çıktı da: Eşhedu enlâ ilahe ille'llah ve eşhedu enne Muhammeden Rasûlüllah, diye iki şehâdet kelimesini söyleyiverdi. şehâdetler üzerine Yahûdîler: O bizim şerrlimizdir ve şerrlimizin oğludur, dediler ve Abdullah ibn Selâm'in değerini eksilttiler. Yâ Rasûlallah! İşte korkmakta olduğum şey budur, dedi. Allah'ın Şu Kavli: neshettiğimiz veya geri bıraktığımız bir âyetin yerine ya ondan daha hayırlısını, yahut onun benzerini getiririz. Allah'ın her şeye kemâliyle kaadir olduğunu bilmedin mi?"(el Bakara- 106).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4521-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Omer (radıyallahü anh): Bizim en düzgün Kur'ân okuyanımız Ubeyy ibn Ka'b'dır. En isabetli hüküm verenimiz de Alî ibn Ebî Tâlib'dir. Şübhesiz biz, Ubeyy ibn Ka'b'ın okuyuş usûlü ve edasından bir kısmını terketmekteyiz. Bununla beraber Ubeyy: Ben Rasûlüllah'tan işittiğim hiçbirşeyi terketmem (unutmam), diye iddia etmektedir. Halbuki Yüce Allah: "Biz bir âyetten nesheder veya geri bırakırsak, ondan daha hayırlısını yahut onun benzerini getiririz... "(Âyet: 106) buyurmuştur, dedi. 'Allah kendine çocuk edindi' dediler. Hâşâ, O (bu gibi şeylerden) pak ve münezzehtir... "(Âyet:116)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4522-)
Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: "Allah şöyle buyurdu: Bâzı Âdemoğlu beni yalanladı. Halbuki beni yalanlamak ona yakışmazdı. Bâzısı da bana sövdü. Halbuki bana sövmek ona yakışmazdı. Âdemoğlunun beni yalanlamasına gelince; o (öldükten sonra) benim onu eskisi gibi îâde edip yaratmağa gücüm yetmez sanır. Bana sövmesi hususu da: Benim çocuğum olduğunu söylemesidir. Halbuki ben zevce ve çocuk edinmekten uzak bulunuyorum". Allah'ın Şu Kavli: "Siz de İbrahim'in makaamından bir namaz yeri edinin..." (Âyet: 125). insanların tekrar tekrar gidip dönmekte oldukları yerdir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4523-)
Bize Müsedded Yahya ibn Saîd’den; o da Humeyd'den; o da Enes'ten tahdîs etti: Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Omer (radıyallahü anh): Üç şey hakkındaki dileğim Allah'ın vahyine uygun geldi, yahut Rabb'im bana muvafakat etti. Ben: Yâ Rasûlallah! Makaamu İbrahim'den bir namaz yeri edinseniz! Dedim. (Bu lafızla âyet indi.) Yine ben: Yâ Rasûlallah! Yanınıza iyi ve kötü kimseler giriyor. Mü'minlerin anaları olan kadınlarınızın örtünmelerini emretseniz! Dedim. Bunun üzerine Allah Hicâb (el-Ahzâb: 59) âyetini indirdi. dedi ki: Bana Peygamber'in bâzı kadınlarına darılması haberi ulaştı. Bunun üzerine kadınların yanına gittim ve: Kadınlar! Ya bu hırçınlığa nihayet verirsiniz, yahut iyi biliniz ki Allah, sizin yerinize Rasûlü'ne sizden daha hayırlı kadınlar verir, dedim. Nihayet Peygamber'in kadınlarından birisinin yanına vardım. Kadın bana: Yâ Omer! Rasûlüllah kadınlarına öğüt vermez mi ki, sen onlara va'z vermeye kalkışıyorsun? dedi. Bunun üzerine de Allah şu âyeti indirdi: "Eğer o sizi boşarsa, yerinize -Allah'a itaatle teslim olan, Allah'ın birliğini tasdîk eden, namaz kılan, günâhlardan tevbe ile vazgeçen, ibâdet eyleyen, oruç tutan kadınlar, dullar ve kızlar olmak üzere- Rabb'inin ona sizden daha hayırlılarını vermesi umulur" (et-Tahrîm: 5).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4524-)
İbnu Ebî Meryem şöyle dedi: Bize Yahya ibnu Eyyûb haber verdi: Bana Humeyd tahdîs edip: Ben Enes'ten işittim, o da Omer'den demiştir. Allah'ın Şu Kavli: İbrahim o Beytin temellerini İsmâîl ile birlikte yükseltiyordu (da ikisi şöyle duâ etmişlerdi): Ey Rabb'imiz, bizden (şu hizmeti) kabul buyur. Şübhesiz Sen hakkıyle işiten, kemâliyle bilensin'"(Âyet: 127). onun temelleridir. Bunun müfredi "Kaaidetun”dur. Kadınlardan olan "Kavâid"in müfredi ise"Kaaid"dir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4525-)
Abdullah, ibn Muhammed ibn Ebî Bekr, Abdullah ibn Omer'e, Peygamber'in zevcesi Âişe(r.anha)'den haber verdi ki(o şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Kavmin Kureyş'in Ka'be'yi bina ettiklerini ve İbrahim'in temellerinden kısalttıklarını görmedin mi (yânı bilmedin mi)?" buyurdu. Ben: Yâ Rasûlallah, onların kısalttıkları temeli Sen İbrahim'in temelleri üzerine döndürmez misin? Dedim. Rasûlüllah:. "Kavmin küfür zamanına yakın olmasaydı (muhakkak ben Ka'be'yi İbrahim'in temelleri üzerine döndürürdüm) " buyurdu. ibn Omer, Âişe'den bunu rivayet ettikten sonra: Yemîn olsun Âişe bunu muhakkak Rasûlüllah'tan işitmiştir. Ben Rasûlüllah'ın Hıcr'a yakın olan iki köşeyi isti'lâm etmemesinin, ancak Beyt'in(bu iki köşesinin) İbrahim'in temelleri üzerinde tamamlanmamış olmasından ileri geldiğini sanıyorum, demiştir. ki: Biz Allah'a ve bize indirilene îmân ettik... " (Âyet: 136).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4526-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Kitâb sahibi olanlar Tevrat'ı İbrânîce (metni) ile okurlar, Arab dili ile de onu müslümânlara tefsir ederlerdi.Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hususta sahâbîlerine: "Sizler Ehli Kitâb'ı tasdik de etmeyin, tekzîb de etmeyin. Sizler şunu söyleyin: Biz Allah'a, bize indirilene (Kur'ân'a), İbrahim'e, İsmâîl’e, İshâk'a, Ya'kûb'a ve torunlarına indirilenlere, Mûsâ’ya, İsâ ‘ya verilenlere ve bütün peygamberlere Rabb'leri katından verilenlere îmân ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırdetmeyiz. Biz Allah'a teslim olmuş müslümânlarız" (Âyet: 136). birtakım beyinsizler: Müslümanları, üzerinde durdukları eski kıbleden çeviren (sebeb) nedir? diyecekler. De ki: Doğu da Allah 'in, batı da. O, kimi dilerse onu doğru yola iletir" (Âyet: 142)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4527-)
el-Berâibn Âzib (radıyallahü anh)'den(şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'de onaltı ay yahut onyedi ay Kudüs'teki Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Fakat her zaman kıblesinin Ka'be ciheti olmasını arzu ederdi. Rasûlüllah, Ka'be'ye doğru ilk namazını kıldı yahut ikindi namazını kıldı. Bir cemâat de O'nunla birlikte kıldılar. Ondan sonra, O'nunla birlikte namaz kılanlardan biri çıktı ve bir mescidde bulunan bir cemâate, onlar namaz kılarlarken uğradı. Onlara: Peygamber ile birlikte Mekke'ye doğru namaz kıldığıma Allah için şehâdet ederim, dedi. şehâdet üzerine o cemâat namazlarını bozmadan oldukları gibi Ka'be'den tarafa döndüler. Kıble değiştirilmeden evvel ilk kıbleye doğru namaz kılarak vefat etmiş, öldürülmüş birtakım insanlar vardı. Biz bunlar hakkında ne diyeceğimizi(nasıl bir hüküm vereceğimizi) bilemedik. O zaman Allah şu âyeti indirdi: "...Allah sizin îmânınızı zâyî’ edecek değildir. Çünkü Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir" (Âyet: 143). sizi vasat (orta) bir ümmet yapmışızdır. İnsanlara karşı şâhidler olasınız, bu Rasûl de sizin üzerinize tam bir şâhid olsun diye''(Âyet: 143).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4528-)
Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kıyâmet gününde Nûh çağrılacak, Nûh: Lebbeyke ve sa 'deyke yâ Rabb (Da'vetine icabet ettim, huzuruna geldim, emrine hazırım yâ Rabb) diyecek. (Emirlerimi ümmetine) tebliğ ettin mi? diye soracak. Nûh da: Evet ettim! Diyecek. üzerine Nuh'un ümmetine: Nûh size tebliğ etti mi? diye sorulacak. Nuh'un ümmeti de: Bizi böyle âhiret azabından korkutan bir peygamber gelmedi! diyecekler. cevâb üzerine Allah: Ey Nûh, senin tebliğ ettiğine kim şehâdet eder? diye soracak. O da: Muhammed ve O'nun ümmeti, diye cevâb verecek. Akabinde Muhammed ile ümmeti, Nuh'un, ümmetine Allah'ın hükümlerini tebliğ etmiş olduğuna şehâdet edecekler. Rasülünüz de sizin üzerinize bir şâhid olacaktır. İşte şu beyânım, zikri ulu olan Allah 'ın şu kavlidir: “Böylece sizi orta bir ümmet yapmışızdır. İnsanlara karşı şâhidler olasınız, bu Râsûl de sizin üzerinize şâhid olsun diye(Âyet: 143)". "el-Vasat", "el-Adl" demektir. üstünde durageldiğin (Ka'be'yi tekrar) kıble yapmamız o rasûl’e (sana) uyanları, ayağının iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayırdetmemiz içindir. Gerçi bu elbette büyük bir mes'eledir. Ancak bu Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler hakkında değil" (Âyet: 143) Bâbı
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4529-)
Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den: İnsanlar Kubâ Mescidi'nde sabah namazı kılarlarken birisi geldi de: Allah, Peygamber üzerine Ka'be'ye yönelmesi için Kur'ân indirdi; siz de Ka'be'ye: yöneliniz! dedi. Onlar da namaz içinde Ka'be'ye yöneldiler. Allah'ın Şu Kavli: yüzünü çok kerre göğe doğru evirip çevirdiğini muhakkak görüyoruz. Şimdi seni herhalde hoşnûd olacağın bir kıbleye döndürüyoruz- Yüzünü artık Mescidi Haram tarafına çevir. (Ey Mü'minler!) Siz de nerede bulunursanız (namazda) yüzlerinizi o yana döndürün. Şübhe yok ki, kendilerine kitâb verilenler bunun Rabb’lerinden gelen bir gerçek olduğunu pek iyi bilirler. Allah onların yapacaklarından gafil değildir" (Âyet: 144).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4530-)
Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) -ömrünün sonlarında- İki kıbleye (yânı Kudüs'e ve Ka'be'ye) doğru namaz kılanlardan benden başka kimse kalmadı, demiştir. olsun ki, Sen kendilerine kitâb verilenlere her âyeti getirmiş olsan, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine tâbi' olucu değilsin. Onların kimi kiminin kıblesine uyucu değildir. And olsun sana gelen bunca ilimden sonra, onların hevâlarına uyacak olursan, o takdirde şübhesiz ve muhakkak yazık etmişlerden (sayılır)sın"(Âyet: 145)Bâbı
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4531-)
ibn Omer (radıyallahü anh) 'den(şöyle demiştir): İnsanlar Küba'da sabah namazı içinde bulundukları sırada bir adam geldi de: Bu gece Peygamber'e Kur'ân indirilmiş ve Ka'be'ye dönmesi emredilmiştir. Dikkat edin! Siz de Ka'be'ye yönelin! Dedi. yüzü Şâm tarafına yönelik bulunuyordu. Bu haber üzerine yüzlerini Ka'be tarafına döndürdüler. kitâb verdiklerimiz onu öz oğulları gibi tanırlar. Öyle iken içlerinden bir güruh, kendileri bilip durdukları hâlde yine mutlakaa hakkı gizlerler. Hakk Rabb'indendir. O hâlde sakın şübhecilerden olma"(Âyet: 146-147) Bâbı
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4532-)
Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: İnsanlar Kubâ'da sabah namazı içinde bulundukları sırada bir kimse gelip: Şübhesiz bu gece Peygamber'in üzerine Kur'ân indirilmiş ve kendisi namazda Ka'be'ye yönelmekle emrolunmuştur! Bunun için sizler de Ka'be'ye yöneliniz! Dedi. yüzleri Şâm cihetine yönelik iken, hemen Ka'be tarafına döndüler. yüzünü kendine döndürücü olduğu bir yöneti vardır. Öyleyse siz de (ey mü'minler) hayır işlerine koşun, birbirinizle yarış edin. Nerede bulunursanız Allah hepinizi (bir araya) getirecektir. Şübhesiz ki, Allah herşeye hakkıyle kaadirdir" (Âyet: 148) Bâbı
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4533-)
Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'den işittim, o: Biz Peygamber'le birlikte onaltı yâhııd onyedi ay Beytu'l-Makdis tarafına doğru namaz kıldık. Sonra Allah O'nu Ka'be yönüne döndürdü, dedi. yerden sefere çıkarsan namazda yüzünü Mescidi Haram'a doğru çevir. Bu emir, Rabb 'inden gelen mutlak bir haktır. Allah, yapacaklarınızdan gâfil değildir"(Âyet: 149). şatrına", "Onun yönüne" demektir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4534-)
Abdullah ibn Dînâr tahdîs edip şöyle demiştir: Ben İbn Omer(radıyallahü anh) 'den işittim, o şöyle diyordu: İnsanlar Küba'da sabah namâzı içinde bulundukları sırada onlara bir adam geldi de: Bu gece Kur'ân indirildi ve Ka'be tarafına yönelmek emrolundu, siz de Ka'be tarafına yöneliniz! Dedi. hâlindeki bu insanlar hiçbir değiştirme yapmaksızın, oldukları gibi yerlerinde döndüler de Ka'be tarafına yöneldiler; Halbuki yüzleri Şâm cihetinde idi. yerden çıkarsan (namazda) yüzünü Mescidi Haram'a doğru çevirir. (Siz de ey mü'minler) nerede olursanız olun, yüzlerinizi o yana döndürün. Tâ ki, aleyhinizde insanların, içlerindeki zâlim olanlarından başkasının (tutunabileceği) hiçbir hüccet kalmasın. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Tâ ki, size karşı olan nimetimi tamamlayayım. (Bu sayede) siz de hidâyete kavuşmayı ümîd edebilirsiniz"(Âyet: 150)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4535-)
Bize Kuteybe ibn Saîd, Mâlik'ten; o da Abdullah ibn Dînâr'dan tahdîs etti ki, ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: İnsanlar Kubâ'da sabah namazı içinde bulundukları sırada kendilerine bir adam geldi ve: Bu gece Rasülullah'ın üzerine Kur'ân indirilmiş ve Ka'be tarafına yönelmesi emredilmiştir. Siz de Ka'be'ye yöneliniz, dedi. yüzleri Şâm tarafına yönelik iken hemen Ka'be cihetine döndüler. Allah'ın Şu Kavli: yok ki, Safa ile Merve Allah'ın şeâirindendir. İşte kim o Beyt’i hacc veya umre kasdı ile ziyaret ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine bir be's yoktur. Kim gönlünden koparak bir hayır işlerse (mükâfatını görür). Çünkü Allah tâatlerin ecrini veren ve hakkıyle bilendir"(Âyet: 158). "Alâmetler" demektir. Bunun müfredi "Şaîre'dir. İbn Abbâs: "Safvân", "Taş"tır, "Hıcâre" de denilir. Bunlar öyle çıplak taşlardır ki, üzerlerinde hiçbirşey bitirmezler; bunun müfredi "Safvâne"dir, bu da "Safa" ma'nâsınadır. "es-Safâ" ise cem’î içindir, demiştir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4536-)
Urve şöyle demiştir: Ben Peygamber'in zevcesi Âişe’ye şunu sordum: Yüce Allah'ın şu kavli hakkında ne dersin: "Şübhe yok ki Safa ile Merve Allah’ın şeâirindendir. İşte kim o Beyt’i Hacc ve Umre kasdıyle ziyaret ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine bir günâh yoktur" buyurdu. Ben bu sözden o iki tepe arasında tavaf etmemekten hiçbir kimse üzerine bir günâh olmadığını düşünüyorum, dedim. Âişe: Hayır, öyle değil. Eğer âyet senin söylemekte olduğun gibi (sa'y mubahtır demek) olsaydı, âyet: "Safa ile Merve arasında sa'y etmemekte günâh yoktur" suretinde olurdu. Şübhesiz bu âyet Ensâr hakkında indirilmiştir. Onlar İslâm'dan evvel Kudeyd mevkiinin hizasında bulunan Menât putu için ihrama girerlerdi. Ensâr'dan ihrama girenler (kendi putlarının karşısında üzerlerinde başkalarının Isâf ve Naile putları bulunan) Safa ve Merve arasında sa'y etmeyi günâh sayarlardı. İslâm Dîni gelince Ensâr: Safa ile Merve arasında sa'y etmek bize ağır geliyor, diye bunun hükmünü Rasûlüllah'tan sordular. Bunun üzerine Allah: "Şübhe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın şeâirindendir. İşte kim o Beyt’i hacc ve umre kasdıyle ziyaret ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine bir günâh yoktur" âyetini indirdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4537-)
Âsim ibn Süleyman şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'e Safa ile Merve'den sordum. Enes: Biz bunlar Câhiliyet işindendir (bunları tavafla ibâdet ederlerdi) diye düşünürdük. İslâm'a giriş olunca bu iki tepe arasında sa'y etmekten kendimizi tuttuk. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şübhe yok ki, Safa ile Merve Allah 'ın şeâirindendir. İşte kim o Beyt’i hacc veya umre kasdıyle ziyaret ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine günâh yoktur" âyetini indirdi. Allah'ın Şu Kavli: içinde Allah'tan gayrisini O'na emsal edinen adamlar vardır ki, onları Allah'a olan sevgi gibi severler. Îmân edenlerin Allah'a sevgisi ise (herşeyden) sağlamdır. (Allah'a eşler uydurarak nefislerine) zulmedenler azâbı görecekleri zaman, bütün kuvvetin hakîkaten Allah'ın olduğunu ve Allah'ın hakîkaten pek çetin azâblı bulunduğunu bilselerdi"(Âyet: 165) "Azdâden", yani "Muhalif benzerler" demektir; müfredi "Nidd"dir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4538-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir söz söyledi, ben de diğer bir söz söyledim. Peygamber: 'Allah'ın yarattıklarından herhangi birşeyi Allah'a denk yapıp, ona dua ederek ölen kimse ateşe girer" buyurdu. de: Allah'a bir benzer çağırmayarak ölen kimse cennete girer, dedim. îmân edenler, maktuller hakkında size kısas yazıldı. Hür, hür ile; köle, köle ile; dişi, dişi ile (kısas olunur). Fakat kimin lehinde maktulün kardeşi tarafından cüz'î birşey affolunursa (kısas düşer). Artık örfe uymak, onu güzellikle ödemek (lâzımdır). Bu, Rabb'inizden bir hafifletme ve rahmettir. O hâlde kim bu (afv ve edâ)dan sonra (kaatile) tecâvüzde bulunursa, onun için pek acıklı bir azâb vardır"(Âyet: 178). "Terk olunursa" demektir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4539-)
Amr ibn Dînâr tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Mucâhid ibn Cebr'den işittim, şöyle dedi: Ben İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan işittim, şöyle diyordu: İsrâîl oğulları'nda kısas vardı fakat onlarda diyet yoktu. Yüce Allah bu ümmete hitaben: "Üzerinize maktuller hakkında kısas yazıldı. Hür, hür ile; köle, köle ile; dişi, dişi ile(kısas olunur). Fakat kimin lehine maktulün kardeşi tarafından cüz’î birşey affolunursa (kısas düşer)". kasden öldürmede (velînin affedilenden) diyeti kabul etmesidir. tâbi' olmak ve güzellikle ödeme yapmak: Maktulün velîsi diyeti ma'rûfla yani şiddet göstermeden ister, kısastan affedilen kimse de diyeti güzellikle, yani bekletmeden ve eksiltmeden öder, demektir. bu(afv ve diyet hükmü, sizden önceki milletler üzerine yazılmış olan hükümlerden) Rabb'iniz tarafından yapılmış bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık bundan sonra (yani diyeti kabulden sonra) kim tecâvüz ederse ona acıklı bir azâb vardır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4540-)
Bize Muhammed ibnu Abdillah el-Ensârî tahdîs etti: Bize Humeyd tahdîs etti ki onlara da Enes, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in: "Allah'ın Kitâbı (nın) hükmü kısas yapmaktır" buyurduğunu tahdîs etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4541-)
Abdullah ibnu Ebî Bekr es-Sehmî şöyle demiştir: Bize Humeyd, Enes ibn Mâlik'ten tahdîs etti ki, Enes'in halası olan Rubeyy', bir cariyenin ön dişlerini kırmış, Rubeyy'in kavmi o cariyeden afv istediler. Cariyenin ailesi affetmediler. Rubeyy'in ailesi onlara diyet arzettiler. Cariyenin kavmi diyeti de kabul etmeyip kısasta direttiler. Akabinde Rasûlüllah'a geldiler, O'nun huzurunda da (afv ve diyeti kabul etmeyip) kısasta direttiler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kısas ile emretti.(Rubeyy'in erkek kardeşi) Enes ibnu'n-Nadr: Yâ Rasûlallah! Rubeyy'in ön dişi kırılacak mı? Seni hakk ile gönderen Allah'a yemîn ederim(ve ümîd ederim) ki, Rubeyy'in dişi kırılmaz! Dedi. "Yâ Enes (ibne'n-Nadr)! Allah’ın Kitâbı (nın hükmü) kısastır" buyurdu. da'vâcılar bunun akabinde razı olup Rubeyy'den kısası affettiler. Bunun üzerineRasûlüllah: "Allah'ın kullarından öylesi vardır ki, o, Allah'a yemîn etse muhakkak Allah onun yeminini yerine getirir" buyurdu. İmân Edenler, Sizden evvelkilere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldı. Tâ ki korunasınız" (Âyet: 183) Bâbı
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4542-)
Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Âşûrâ günü Câhiliyet ahâlîsi oruç tutarlardı. Ramazân orucu emri inince Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "isteyen âşûrâ günü oruç tutar, isteyen de tutmaz" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4543-)
Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Âşûrâ günü, ramazân ayında oruç tutmak farz kılınmazdan önce oruç tutulur idi. Ramazân ayı orucunu tutma emri inince Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Dileyen âşûrâ orucu tutar, dileyen tutmaz”
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4544-)
Bize Ubeydullah ibn Mûsâ, îsrâîl ibn Yûnus'tan; o da Mansûr'dan; o da İbrahim en-Nahaî'den; o da Alkame ibn Kays'tan haber verdi ki, Abdullah ibn Mes'ûd yemek yerken yanına Eş'as ibn Kays girdi de: Bu gün âşûrâdır! dedi. İbn Mes'ûd da: Âşûrâ, ramazân orucu inmezden önce oruç tutulur bir gündü. Ramazân orucu inince âşûrâ orucu terkedildi. Onun için yaklaş da bizimle yemek ye! Dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4545-)
Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Câhiliyet devrinde Kureyş âşûrâ günü oruç tutardı. (Hicretten önce) Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) de âşûrâ orucu tutardı. Medine'ye hicret edip gelince de bu orucu (âdeti üzere) tuttu. Sahâbîlerine de bu orucun tutulmasını emretti,(ikinci sene şa'bân ayında) ramazân orucu inince, ramazân orucu farîza oldu, âşûrâ terkedildi. Artık dileyen âşûrâ orucunu tutar, dileyen de tutmaz oldu. sayılı günlerdir. Artık sizden kim(o günlerde) hasta yahut sefer üzerinde olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye (lâzımdır). Bununla beraber kim gönül isteğiyle bir hayır yaparsa işte bu, onun için daha hayırlıdır. Oruç tutmanız sizin hakkınızda hayırlıdır, bilirseniz" (âyet: 184) kavli bâbı ibn Ebî Rebâh: Yüce Allah'ın buyurduğu gibi, mükellef kişi hastalıktan dolayı ayın hepsinde oruç tutmaz, demiştir. el-Hasen el-Basrî ile İbrahim en-Nahaî, emzikli ve hâmile kadın hakkında: bunlar kendi nefisleri yahut çocukları üzerine bir zarar gelmesinden korkarlarsa oruç tutmazlar, sonra kaza ederler, demişlerdir. ihtiyar oruç tutmaya güç yetiremezse (o da oruç tutmaz, üzerine kaza değil de fidye vâcib olur). Enes ihtiyar olduktan sonra bir yahut iki yıl ramazânda her gün bir fakire ekmek ve et yedirip, oruç tutmamıştır. Âmmenin kıraati "Yutîkûnehû" şeklindedir, bu ekserdir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4546-)
Amr ibn Dînâr, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan tahdîs etti. Atâ, İbn Abbâs'tan "Ve ale'llezîne yutavvakûnehû fıdyetun taâmu miskine" şeklinde okurken işitmiştir. ibn Abbâs: Bu âyet nesh edilmiş değildir. Âyetteki kişiler yaşlı erkek ile yaşlı kadındır ki, bunlar oruç tutmaya muktedir olamazlar; bu sebeble bunlar, her bir gün yerine bir fakiri doyururlar, demiştir. kim o aya erişirse, onda oruç tutsun.” (Âyet: 185)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4547-)
Bize Ubeydullah, Nâfi'den; İbn Omer'in "Fidyetu taamı mesâkîne" şeklinde okuduğunu, "Ve alellezîne yutîkûnehu" âyeti neshedilmiştir, dediğini tahdîs etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4548-)
Bize Bekr ibnu Mudar, Amr ibnu'l-Hâris'ten; o da Bukeyr ibnu Abdillah'tan; o da Selemetu'bnu'l-Ekvâ'ın âzâdlısı olan Yezîd'den tahdîs etti ki, Seleme(radıyallahü anha) şöyle demiştir: "Oruca güç yetiremeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye lâzımdır'' âyeti indiği zaman, oruç tutmamak ve fidye vermek isteyenler oldu. Nihayet ondan sonraki "İçinizden kim o aya erişirse, onda oruç tutsun" âyeti indi de(sağlam ve mukîmler hakkında) bu oruç tutmayıp fidye vermek muhayyerliğini neshetti. Abdillah el-Buhârî: Bukeyr ibn Abdillah, üstadı Yezîd ibn Ebî Ubeyd el-Eslemî'den önce vefat etti, dedi. gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size halâl edildi. Onlar sizin için, siz de onlar için birer libâssınız. Allah nefislerinize karşı za'f göstermekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Artık (bundan sonra geceleri) onlara yaklaşın ve Allah'ın hakkınızda yazdığını isteyin" (Âyet: 187) Bâbı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4549-)
Ebû İshâk Amr ibn Abdillah şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib(radıyallahü anh)'den işittim: Ramazân orucu indiği zaman sahâbîler ramazânın hepsinde kadınlara yaklaşmıyorlardı. Birtakım erkekler ise kendi nefislerine hıyanet ediyorlardı. Müteakiben Allah: "Allah sizin nefislerinize karşı za'f göstermekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı...” âyetini indirdi Allah'ın Şu Kavli: fecr olan ak iplik kara iplikten size seçilinceye kadar yiyin için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde îtikâfta bulunduğunuz zaman kadınlarınıza (geceleri de) yanaşmayın. Bu (hükümler) Allah'ın sınırlarıdır. Sakın onlara yaklaşmayın. İşte Allah âyetlerini böylece insanlara açıklar. Tâ ki korunsunlar"(Âyet: 187). "el-Mukîm"dir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4550-)
Ebû Avâne, Husayn'dan; o daeş-Şa'bî'den tahdîs etti ki, Adiyy ibn Hatim bir beyaz, bir de siyah ip edindi. Nihayet gece, gecenin bir kısmı olunca onlara baktı, fakat bu iki ip kendisine açıkça belirmediler. Sabaha yaklaşınca: Yâ Rasûlallah! Ben yastığımın altına iki ip koydum, dedi. aleyhi ve sellem): "Şübhesiz senin yastığın bu takdirde çok genişmiş. Çünkü (bu âyette zikredilen) beyaz iple siyah ip, senin yastığının altında olmuşlardır (yani çok uyumuşsun)" buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4551-)
Adiyy ibn Hatim (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Yâ Rasûlallah! Siyah iplikten seçilecek beyaz iplik nedir? Bunlar hakîkaten iki ip midir? diye sordum. "Eğer sen bu iki ipe baktıysan, şübhesiz sen elbette geniş kafalısın" buyurduktan sonra "Bunlar senin düşündüğün gibi iki ip değildir. Biri gecenin karanlığı, diğeri de gündüzün beyazlığıdır" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4552-)
Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh) şöyle demiştir:' "Size beyaz iplik siyah iplikten seçilinceye kadar yiyin için" âyeti indi, fakat "Mine'l-fecri" beyânı inmemişti. Birtakım insanlar oruç tutmak istedikleri zaman, onlardan birisi ayaklarına beyaz ip ve siyah ip bağladı da o ipler kendisine iyice belirinceye kadar yemeğe devam etti. Akabinde Allah o kelâmın ardından "Mine’l-fecri”(Fecrden)" beyânını indirdi. Sahâbîler böylece Allah'ın ancak gece ile gündüzü kasdetmekte olduğunu bildiler . Allah'ın Şu Kavli: İyilik ve tâat, evlere arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyilik (Allah'tan) sakınandır. Evlere kapılarından gelin. Allah'tan sakının. Tâ ki muradınıza kavuşasınız"(Âyet: 189).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4553-)
el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh): Ensâr ve Kureyş'ten başka diğer Arablar Câhiliyet devrinde (hacc ve umre niyetiyle) ihrama girdikleri zaman, evlerine(kapılarından değil de) arka taraflarından gelirlerdi. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi: "İyilik ve tâat evlere arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyilik Allah'tan sakınandır. Evlere kapılarından geliniz”. Allah'ın Şu Kavli: kalmayıncaya, dîn de yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Vazgeçerlerse, artık zâlimlerden başkasına hiçbir husûmet yoktur"(Âyet: 193)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4554-)
Bize Ubeydullah, Nâfı'den; o da İbn Omer (radıyallahü anh) 'den tahdîs etti. (Yetmiş üçüncü senenin sonunda Haccâc'ın Mekke'de) Abdullah ibnu'z-Zubeyr'i muhasara ettiği o fitne zamanında iki adam Abdullah ibn Omer'e geldiler de, ona: Şübhesiz insanlar helak edildiler (yahut: Görmekte olduğun şu ihtilaflı işleri yaptılar). Sen ise Omer'in oğlu ve Peygamber'in sahâbîsi olduğun hâlde bu savaşa çıkmandan seni men' eden nedir? dediler. Omer onlara: Beni bundan, Allah'ın kardeşimin kanını haram kılmış olması men' etmektedir, dedi. iki adam: Allah “Hiçbir fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın'' buyurmadı mı? dediler. Omer de: Bizler onlarla harb ettik, nihayet hiçbir fitne kalmadı ve dîn de yalnız Allah'ın oldu. Sizler ise bir fitne olsun ve dîn de Allah'tan başkasına âid olsun diye harb etmek istiyorsunuz, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4555-)
Usmân ibn Salih şunu ziyâde etti: Abdullah ibn Vehb şöyle dedi: Bana Fulân kişi(Mısır kaadısı ve âlimi Abdullah ibn Luhey'a'dır denildi) ile Hay ve ibnu Şurayh, Bekr ibn Amr el-Meâfirî'den haber verdi. Ona da Bukeyr ibn Abdillah, Nâfi'den şöyle tahdîs etmiştir: Bir adam İbn Omer'e geldi de: Yâ Ebâ Abdirrahmân! Azîz ve Celîl olan Allah yolunda cihâdı terkederek bir yıl hacc, bir yıl da umre yapmana seni ne şevketti? Halbuki sen Allah'ın cihâda çok teşvîk ettiğini bilmişsindir! dedi. Omer de ona: Ey kardeşim oğlu! İslâm beş şey üzerine kuruldu: Allah'a ve Rasûlü'ne îmân etmek, beş namazı kılmak, ramazân orucu tutmak, zekâtı ödemek, Ka'be'yi hacc yapmak dedi. zât: Yâ Ebâ Abdirrahmân! Allah'ın kendi Kitâbı'nda zikrettiği şeyi işitmiyor musun: "Eğer mü’minlerden iki zümre birbiriyle döğüşürlerse aralarım bulup barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine karşı hâlâ tecâvüz ediyorsa, siz o tecâvüz edenle Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın..."(el-Hucurât: 9)? hiçbir fitne kalmayıncaya kadar savaşın..." (d-Bakara: 193)! dedi, İbn Omer: Biz Rasûlüllah zamanında bunu yaptık. İslâm ehli az idi.. îmânlı kişi dîni hakkında fitneye uğratılırdı. Müşrikler onu ya öldürürler, yahut da devamlı azâb ve işkence ederlerdi. Nihayet müslümânlar çoğaldı ve hiçbir fitne (yani dînî baskı) kalmadı, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4556-)
Bu sefer o zât İbn Omer'e: Alî ve Usmân hakkındaki görüşün, sözün nedir? Dedi. İbn Omer: Usmân'a gelince, (Uhûd'daki kaçışını) Allah ondan affetmiş gibidir. Amma sizler ondan bu suçunu affetmeyi hiç istemediniz. Alî'ye gelince, O, Rasülullah'ın amcasının oğlu ve kızı Fâtıma'nın kocasıdır. -Ve eliyle işaret ederek:- (Rasülullah'ın odaları arasındaki) yerinde görüp durduğunuz şu ev, Alî'nin evidir, dedi Şu Kavli Bâbı: yolunda mallarınızı harcayın. Kendinizi tehlikeye atmayın. (Dâima) iyilik edin. Çünkü Allah iyilik edenleri sever" (Âyet: 195). "Tehlüke" ve "Helak" bir ma'nâyadır
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4557-)
Bize Şu'be tahdîs etti ki, Süleyman ibn Mıhrân şöyle demiştir: Ben Ebû Vâil'den işittim; o da Huzeyfe'den. Huzeyfe (radıyallahü anh):"Allah yolunda mallarınızı harcayın ve kendinizi tehlikeye atmayın" âyeti nafakayı, yani Allah yolunda mal harcamayı terk hakkında indi, demiştir Şu Kavli Bâbı: içinizden kim hasta olur yahut da başından bir eziyeti bulunursa, ona oruçtan yahut sadakadan yahut da kurbândan biriyle fidye (vâcib olur)..."(Âyet: 196)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4558-)
Abdurrahmân ibnu'l-Esbahânî şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ma'kıl'dan işittim, o şöyle dedi: Ben şu mescidin içinde, yani Küfe Mescidi'nde Ka'b ibn Ucre(radıyallahü anh)'nin yanına oturdum da ona "Oruçtan bir fidye" âyetim sordum. Ka'b ibn Ucre şöyle anlattı:(Hudeybiye'de) bitler yüzüm üzerinde saçılıp dağılır hâlde ben Peygamber'in yanına taşındım. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben meşakkatin sende bu dereceye ulaştığını zannetmiyordum. Sen bir davar bulabilir misin?" diye sordu. Hayır,(bulamam), dedim. Peygamber: "Üç gün oruç tut, yahut herbir fakire yarım sâ' ölçeği buğday düşmek üzere altı fakiri doyur ve başını tıraş et" buyurdu. bu âyet husûsî olarak benim hakkımda indi, fakat bu umûmî olarak sizin hakkınızdadır, dedi hacca kadar umre ile fâidelenmek isterse... (Âyet: 196)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4559-)
Imrân ibn Husayn (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Allah'ın Kitâbı'nda mut'a âyeti, yani haccda temettü' yapma âyeti inmiştir. Akabinde biz de Rasûlüllah'ın beraberinde temettü' haccı yaptık. Temettü' yapmayı haram kılan Kur'ân indirilmedi; ölünceye kadar Peygamber de bundan nehyetmedi. Bir adam kendi re'yi ile istediği şeyi söylemiştir. el-Buhârî: O adamın Omer olduğu söylenir, dedi. mevsiminde ticâretle) Rabbinizden rızk istemenizde bir günâh yoktur”(Âyet: 198).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4560-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Ukâz, Mecenne ve Zu'l-Mecâz Câhiliyet devrinde birtakım büyük pazarlardı. Müslümanlar hacc mevsimlerinde buralarda ticâret yapmayı günâh saymışlardı. Bunun üzerine "Hacc mevsimlerinde (ticâretle) Rabbinizden rızk istemenizde bir günâh yoktur..." âyeti indi. insanların döndüğü yerden siz de dönün. Allah'tan mağfiret isteyin. Şübhesiz ki, Allah çok mağfiret edicidir, çok merhamet eyleyicidir" (Âyet: 199).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4561-)
Âişe (r.anha)'den (o, şöyle demiştir): Kureyş ile Kureyş'in dîninde olan müşrikler(Câhiliyet devrinde) Muzdelife'de vakfe yaparlardı. Bunlara "Hums" ismi verilirdi. Bunlardan başka olan Arab hacıları ise Arafat'ta vakfe yaparlardı. İslâm gelince Allah, Peygamber'ine Arafat'a gitmesini, sonra orada vakfe yapmasını, bundan sonra dâ oradan dönmesini emretti. İşte bu, Yüce Allah'ın şu kavlidir: "Sonra insanların döndüğü yerden siz de dönün.,.".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4562-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Hacc niyetiyle ihrama girinceye kadar kişinin Beyt'i (hacc aylarında umre için) tavaf etmesi halâl değildi. Bineğine binip Arafat'a gittiğinde fidyesi deveden yahut sığırdan yahut koyundan kendisine kolay gelen bir hediye hayvandır. Bunlardan kendisine kolay olandan hangisini isterse kurbân eder. Şu kadar ki, böyle bir kurbanlık bulması kolay olmayan kişiye arefe gününden önceki hacc günleri içinde üç gün oruç tutması vâcib olur. Eğer bu üç günün sonuncusu arefe günü olursa, üzerine günâh yoktur. Bundan sonra ikindi namazından tâ karanlık oluncaya kadar Arafat'ta vakfe yapmak için gitsin. Vakfeden sonra Arafat'tan hareket etmeye davransınlar. Arafat'tan hareket ettikleri zaman geceyi geçirecekleri yer olan Muzdelife'ye kadar ilerlesinler. Sonra Allah'ı çok zikretsin (ler). Sabaha girmenizden önce tekbîr ve tehlîli çok söyleyiniz. Sonra(oradan Minâ'ya doğru) hareket ediniz. Çünkü insanlar da oradan hareket ediyorlardı. Ve Yüce Allah: "Sonra insanların (hep beraber) döndükleri yerden siz de dönün. Allah'tan mağfiret isteyin. Şübhesiz ki, Allah çok mağfiret edicidir, çok merhamet eyleyicidir"(Âyet: 199) buyurdu. En sonunda cemreyi taşlarsınız. kimi de: Ey Rabb'imiz bize dünyâda da güzellik ver, âhirette de güzellik ver ve bizi o ateş azabından koru der" (Âyet: 201).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4563-)
Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) her zaman: "Yâ Allah! Ey Rabb'imiz, bize dünyâda da güzellik ver, âhirette de güzellik ver ve bizi o ateş azabından koru" diye duâ ederdi, demiştir o, düşmanların en yamanıdır... "(Âyet: 204). Atâ ibn Ebî Rebâh: "Nesl", "Hayavân"dır, demiştir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4564-)
Bize Sufyân es-Sevrî, ibn Cureyc'den; o da Abdullah ibn Ebî Muleyke'den; o da Âişe'den tahdîs etti. Âişe bu hadîsi Peygamber'e yükselterek "Allah'a erkeklerin en çok nefretlisi, düşmanlığı en şiddetli olanıdır" buyurdu, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4565-)
Ve Abdullah ibnu'l-Velîd el-Adenî şöyle dedi: Bize Sufyân es-Sevrî tahdîs etti. Bana İbnu Cureyc, ibnu Ebî Muleyke'den; o da Âişe'den; o da Peygamber'den senediyle tahdîs etti siz, sizden evvel geçenlerin hâli başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar ve sıkıntılar gelip çattı ve (çeşitli belâlarla) sarsıldılar kî, hattâ peygamberleri beraberindeki mü’minlerle birlikte: Allah'ın yardımı ne zaman?' diyordu. Gözünüzü açın, Allah'ın yardımı muhakkak yakındır" (Âyet: 214) Bâbı
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi