Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı: ile İlgili Hadisler
3420-)
Ben Urve ibnu'z-Zubeyr'den işittim, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe(r.anha)'ye: "Ebû Bekr'e emret de insanlara namazı kıldırsın" buyurmuş. Ebû Bekr pek yufka yürekli bir adamdır.Ne zaman Sen'in makaamına dikelirse kalbi incelir, demiş.Peygamber evvelki emrini tekrar buyurmuş, Âişe de "Ebû Bekr hüzünlü bir adamdır" sözünü tekrarlamış. ibnu'l-Haccâc yukarıdaki senedle dedi ki: Peygamber üçüncü yahut dördüncü defasında: "Şübhesiz sizler, Yûsuf Peygamber'in karşılaştığı kadınlarsınız. Ebû Bekr'e emredin de namazı kıldırsın'' buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3421-)
Ebû Mûsâ(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandı da: "Ebû Bekr'e emredin, insanlara namaz kıldırsın!" buyurdu. Âişe: Ebû Bekr yufka yürekli bir adamdır, dedi.Peygamber önce emrinin benzerini söyledi. Âişe de sözünün benzerini söyledi. Bunun üzerine Peygamber: "Ebû Bekr'e emredin! Şübhesiz siz kadınlar Yûsuf Peygamber'in sahibelerisiniz (yânı onun günündeki kadınlarsınız)"buyurdu. Ebû Bekr, Rasûlüllah'ın hayâtında imâm oldu. Râvî Hüseyin ibn Alî el-Cu'fî, Zaide ibn Kudâme'den "İnce kalbli bir adam" şeklinde söylemiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3422-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle duâ buyurdu: "Yâ Allah! Ayyaş ibn Ebî Rabîa'yı kurtar! Yâ Allah! Selemete'bne Hişâm 'ı kurtar! Yâ Allah! el- Velîd ibne'l- Velîd'i kurtar! Yâ Allah! (Kâfirlerin elinde bunalıp) zayıf ve âciz görülen diğer mü'minleri kurtar! Yâ Allah! Mudar'ı daha şiddetle çiğne! Yâ Allah! İçinde bulundukları bu yılları Yûsuf Peygamber'in o şiddetli yıllarına benzet!".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3423-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: « Allah Lût Peygamber'e rahmet etsin! Yemin olsun ki, o muhakkak çok sarp bir kal'aya sığınıyordu. Ve eğer ben zindanda Yûsuf'un kaldığı kadar uzun zaman mahbûs kalsaydım, sonra bana, çıkarmak üzere o da'vetçi gelseydi, ben hemen ona icabet ederdim ».
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3424-)
Mesrûk şöyle demiştir: Ben Âişe'nin anası Ümmü Rûmân'a Âişe hakkında yapılan Ifk dedikodusunu sordum. O şöyle dedi: Ben Âişe'nin beraberinde idim, ikimiz oturuyorduk. Birden yanımıza Ensâr'dan bir kadın girdi. O: Allah fulan kimseye(yani Mıstah ibn Usâse'yle) lâyıkını yapsın ve yaptı, dedi. Rûmân dedi ki: Ben o Ensâriyye kadına: Sen niçin Allah fulana şöyle yapsın ve yaptı diyorsun? dedim. Ensâriyye kadın: Çünkü o, Ifk sözünün zikrini oradan oraya taşıyıp yaydı, dedi. üzerine Âişe: Bu adam hangi sözü yaydı? dedi. kadın Ifk ehlinin sözlerini Âişe'ye haber verdi. Ümmü Rûmân dedi ki: O sözü Ebû Bekr ile Rasûlüllah işittiler mi? diye sordu. Ümmü Rûmân: Evet, o sözü bunların ikisi de işitti, dedi. üzerine Âişe bayıldı. Âişe ancak üzerinde titreme ile beraber bir ateş olduğu hâlde ayıldı. Akabinde Peygamber geldi ve: "Âişe'nin nesi var?" diye sordu. Ümmü Rûmân dedi ki: Ben: Âişe'yi kendisi hakkında konuşulmakta olan bir sözden dolayı bir humma, yani ateşli hastalık yakaladı, dedim. üzerine Âişe oturdu ve şöyle dedi: Eğer ben size bu söyleneni yapmadım diye yemîn etsem, sizler beni tasdîk etmezsiniz. Eğer özür ve bahane serdedip kusurumu dilesem, sizler benim özrümü kabul etmezsiniz. Artık bu vaziyette benim meselimle sizin meseliniz, Ya'kûb Peygamber ile oğullarının meseli gibidir. (Çünkü o güzel bir sabr etti ve şöyle dedi:) "Sizin şu anlatışınıza karşı yardımına sığınılacak, ancak Allah'tır"(Yûsuf: 18). Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) oradan ayrıldı, Allah da (Âişe'nin berâeti hakkında) indirdiğini indirdi. Peygamber bu berâet müjdesini Âişe'ye haber verdi. Bunun üzerine Âişe: Ben ancak Allah'a hamd ile meşgul olurum, başka bir kimseye hamd ile değil, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3425-)
İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi. Kendisi Peygamber'in zevcesi Âişe(r.anha)'ye: Allah'ın şu kavline ne dersin; bana bundan haber ver: "Hattâ o peygamberler (kavimlerinin îmânından) ümîdlerini kesip de onların (va'd olundukları ilâhî nusrat hakkında) muhakkak yalana çıkarıldıklarını zannettikleri sırada, onlara nusratımız yetişip gelmiş..."(Yûsuf: 110); "Onların muhakkak yalana çıkarıldıklarını" yahud "Kendilerine yalan söylenmiş olduğunu'"! Zann, senin anladığın gibi kendi bâbı üzere değildir. Fakat kendi kavimleri o peygamberleri yalanlamışlardır, dedi. Âişe'ye; Vallahi onlar kesin surette kavimlerinin kendilerini tekzîb ettiklerini bilmişlerdir; o zann değildir, dedim. Âişe(onu reddedici olarak): Yâ Ureyye (yânı: Ey Urvecik)! Onlar bunu kesin bilmişlerdir, dedi. Belki âyet "Yâhud kuzibu'= Kendilerine yalan söylendi (yani peygamberlere yalan va'dler söylendi)" demektir, dedim. Maazallâhî (= Bundan Allah'a sığınırım). Rasûller hiçbir zaman Rabb'lerinin va'dinin ihtilâf edeceğini düşünmemişlerdir. Amma şu "ez-Zânnîne billahi zanne's-sev'i = Allah'a kötü zannda bulunanlar"(el-Feth: 6) âyetine gelince onlar Rabb'lerine îmân etmiş ve peygamberleri tasdîk etmiş olan peygamberlerin tâbi'leridir; bunlar üzerine belâ uzamış, ilâhî yardım ve zafer onlardan gecikmiş, hattâ peygamberler kendi kavimlerinden olup da, peygamberleri tekzîb edenlerden ümîdsizliğe düştükleri ve tâbi'lerinin kendilerini tekzîb ettiklerini zannetmiş oldukları zaman, onlara Allah'ın yardımı gelmiştir, dedi. Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: "İstey'esû"nun vezni (Yeistu minhu), yani Yûsuf'tan ümîd kestim ta'bîrinden "İftealû"dur. "İstef'alû"dur-. "Lâ tey'esû min ravhillâh" -Allah'ın rahmetinden ümîd kesmeyin- (Yûsuf:, 87); bunun ma'nâsı ümîddir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3426-)
İbn Omer(radıyallahü anh) 'den, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kerîm oğlu, Kerîm oğlu, Kerîm oğlu Kerîm, İbrâhîm oğlu İshâk oğlu Ya'kûb oğlu Yûsuf aleyhi's-selâmdır" buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3427-)
Bana Ma'mer, Hemmâm'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"Eyyûb, mu'cizeli suda soyunmuş olarak yıkandığı sırada üzerine altından düzülmüş bir sürü çekirge düştü. Eyyûb bunları hemen toplayıp elbisesine doldurmaya başladı. Bunun üzerine Rabb'i: Yâ Eyyûb! Ben seni görmekte olduğun bu altın çekirgelerden yana zengin kılmadım mi? diye nida etti. Evet Rabb'im, beni o suretle zengin kıldın. Fakat senin hayır ve bereketinden benim için müstağnî olmak yoktur, dedi".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3434-)
Yahya ibn Umâre'den; o da Ebû Saîd (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"İnsanlar kıyâmet gününde bayılıp yere düşecekler, (ben de bayılacağım). Fakat ben ayılanların ilki olurum. Bir de bakarım ki, Mûsâ Arş'ın ayaklarından birine tutunmuş duruyor. Benden evvel mi ayıldı yahut Tûr'daki bayılması ile mi cezalandırıldı, bilemiyorum".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3435-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Eğer İsrâîl oğulları olmasaydı et kokmazdı, Havva(anamız) olmasaydı kadın cinsi hiçbir zaman zevcine hıyanet edip aldatmazdı".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3447-)
Ebû Mûsâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Erkeklerden birçok kimse kemâle erdi. Kadınlardan ise Fir'avn'ın kadını Âsiye ile İmrân'ın kızı Meryem'den başkası kemâle erişemedi. (Bu ümmetin kadınları üzerine) Âişe'nin fazileti de tirid yemeğinin başka yemeklere karşı fazileti gibidir".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3448-)
Bize Sufyân, el-A'meş'ten; o da Ebû Vâil'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd(radıyallahü anh)'dan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizden hiçbiriniz sakın benim Yûnus'tan hayırlı olduğumu söylemesin" buyurmuştur. Müsedded: "Yûnus ibn Mettâ" şeklinde ziyâdeli söylemiştir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3449-)
Bize Şu'be, Katâde'den; o da Ebû’l-Âliye'den; o da İbn Abbâsradıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir kul için: Ben muhakkak Yûnus ibn Mettâ'dan hayırlıyım, demesi uygun değildir" buyurmuş ve Yûnus'u babası Mettâ'ya nisbet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3450-)
ve 3451.......Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir Yahûdî ticâret eşyasını satışa arz ederken, bu eşyaya mukaabil hoşlanmadığı birşey verilmişti. Bunun üzerine: Musa'yı beşer üzerine tercîh eden Allah'a yemîn ederim ki, hayır! Dedi. sözü Ensâr'dan bir kimse işitti. Kalkıp Yahûdî'ye bir tokat vurdu ve: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda bulunduğu hâlde sen Musa'yı beşer üzerine tercîh eden Allah'a yemîn ederim diyorsun öyle mi? dedi. üzerine Yahûdî, Peygamber'e gitti ve: Yâ Eba'l-Kaasım! Muhakkak ki benim için bir zimmet ve ahid vardır. Fulan kimseye ne oluyor ki, o benim yüzüme tokat vurdu? dedi. o sahâbîye: "Bunun yüzüne niçin tokat vurdun?" buyurdu. Yahudi'yle olan işini zikretti. Bundan dolayı Peygamber öfke izi yüzünde görülecek derecede öfkelendi. Sonra şöyle buyurdu: "Allah'ınpeygamberleri arasında üstün kılmalar yapmayınız. Şunda hiç şübhe yok ki: Sûra üfürülmüş, artık Allah 'ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi düşüp ölmüştür. Sonra bir daha üfürülmüştür. Ben ilk diriltilen olacağım. O anda bir de bakacağım ki, Mûsâ, Turu Sînâ günündeki çarpılması ile muhasebe mi olundu, yoksa benden evvel mi diriltildi; bilmiyorum. Ve ben: Muhakkak bir kimse Yûnus ibn Mettâ'dan daha faziletlidir, sözünü de söylemem".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3452-)
Ben Humeyd ibn Abdirrahmân'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işitti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir kul için: Ben Yûnus ibn Mettâ'dan hayırlıyım demesi yakışmaz" buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3453-)
BizeMa'mer, Hemmâm'dan; odaEbû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"Dâvûd Pey'gamber'e (Zebur'u) okumak kolaylaştırıldı. Dâvûd kendisinin binek hayvanlarının sefere hazırlanmasını emrederdi de onlar eğerlenirdi. Bunlar eğerlenmezden evvel Zebur'u okurdu. Dâvûd yalnız kendi elinin emeğinden yer idi".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3454-)
Bu hadîsi Mûsâ ibn Ukbe de Safvân'dan; o da Atâ ibn Yesâr'-dan; o da Ebû Hureyre'den; o da Peygamber'den senediyle rivayet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3455-)
Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Benim "Vallâhî yaşadığım müddetçe ben gündüzleyin oruç tutacağım, geceleyin namaz kılacağım" demekte olduğum, Rasûlüllah'a haber verilmiş. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Abdullah'a: "Vallahiben muhakkak yaşadığım müddetçe gündüzleyin oruç tutacağım, geceleri namaz kılacağım demekte olan kimse sen misin?" diye sordu. Evet, ben bu sözü söyledim, dedim. Rasûlüllah: "Sen bu ağır ibâdeti yerine getirmeye güç yetiremezsin. Onun için bazen oruç tut, bazen tutma; geceleyin kalk namaz kıl ve bir kısmında uyu. Ve her aydan üç gün oruç tut. Çünkü haseneler on misli ile karşılanır. Böylece bu üçer günlük oruçlar bütün bir yıl orucu gibi olur" buyurdu. Yâ Rasûlallah, ben bundan fazlasına da güç yetiririm, dedim. "Öyleyse bir gün oruç tut, iki gün oruç tutma" buyurdu. Abdullah dedi ki: Ben yine: Ben bundan fazlasına da güç yetiririm, dedim. Rasûlüllah: "Öyleyse bir gün oruç tut, bir gün tutma. İşte bu, Dâvûd Peygamber'in orucudur. Bu, oruçların en âdilidir" buyurdu. Yâ Rasûlallah, ben bundan fazlasına da güç yetiririm, dedim. Rasûlüllah: "Bundan daha faziletli oruç yoktur" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3456-)
Abdullah ibn Amr ibni’l-Âs şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Senin geceleyin namaz kılar, gündüzleyin oruç tutar olduğun bana haber verilmedi mi?" buyurdu. Evet, dedim. Rasûlüllah: "Muhakkak ki sen bunu yaptığın zaman gözler içeri çöker, beden de yorulup zayıflar. Sen her aydan üç gün oruç tut. Bu da bütün yıl orucu gibidir" buyurdu. Ben kendimi kuvvetli buluyorum, dedim.(Râvî Mıs'ar: Kuvveti kasdediyor demiştir.) "Öyleyse DâvûdPeygamber orucu tut. O, bir gün oruç tutar, bir gün yerdi ve düşmanla karşılaştığı zaman kaçmazdı" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3465-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Îmân edenler, bununla beraber îmânlarına zulüm karıştırmayanlar; işte onlar, emin olmak hakkı kendilerinindir. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir" (el-En'âm: 82) âyeti indiği zaman, Peygamber'in sahâbîleri: Bizim hangimiz îmânına bir zulüm karıştırmaz ki? dediler. Bunun üzerine "Allah 'a ortak koşma. Çünkü şirk elbette büyük zulümdür" (Lukmân: 13) âyeti indi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3466-)
Bize el-A'meş, İbrahim'den; o da Alkame'den tahdîs etti ki, Abdullah(radıyallahü anh) şöyle demiştir: "îmân edenler, bununla beraber îmânlarına zulüm karıştırmayanlar; işte onlar, (korkudan) emîn olmak hakkı kendilerinindir. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir"(el-En'âm: 82) âyeti indiği zaman bu, müslümânlara ağır geldi de: Yâ Rasûlallah, bizim hangimiz nefsine zulmetmez ki? dediler. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu âyetteki zulüm, sizin anladığınız gibi değildir. O zulüm ancak şirktir. Lukmân'ın oğluna öğüt verirken: Oğulcuğum, Allah'a ortak koşma. Çünkü Allah 'a ortak koşmak büyük zulümdür dediğini işitmediniz mi?" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3467-)
Bize Katâde, Enes ibn Mâlik'ten; o da Mâlik ibn Sa'saa'dan tahdîs etti ki, onlara daPeygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) göklere yürütüldüğü geceden şöyle tahdîs etmiştir: yükseldi, ikinci semâya varınca oranın kapısının açılmasını istedi. Kimdir o? denildi. Cibril'dir, dedi. Beraberindeki kimdir? denildi. Muhammed'dir, diye cevâb verdi. O'na vahy ve mi'râc gönderildi mi? denildi. Cibril: Evet gönderildi, dedi. ayrılıp da ikinci semâya vardığımda, orada Yahya ve İsâ Peygamberlerle karşılaştım. Yahya ile îsâ teyze oğullarıdır. bana: Bu gördüklerin Yahya ile Îsa'dır; bunlara selâm ver! dedi. Ben de onlara selâm verdim. Onlar da selâmımı mukaabele ettiler. Sonra: Merhaba hayırlı kardeş ve sâlih peygamber! dediler...".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3468-)
ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb tahdîs edip şöyle dedi: Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Âdem çocuklarından doğurulan hiçbir çocuk yoktur ki, doyurulurken şeytân ona dokunmuş olmasın. İşte şeytânın dokunmasından dolayıdır ki, çocuk anasından doğduğu anda feryâd ederek ağlar. Şeytânın bu dokunmasından Meryem oğlu ile annesi müstesnadır". Ebû Hureyre: "Ben onu ve zürriyetini o taşlanmış şeytândan Sana sığındırırım" (Âlu -Îmrân: 36) âyetini söylerdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3470-)
Bize Şu'be tahdîs etti ki, Amr ibn Murre şöyle demiştir: Ben Murre el-Hemdânî'den hadîs tahdîs ederken işittim. Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Âişe'nin, ümmetimin kadınlarına karşı üstünlüğü, tirid yemeğinin diğer yemeklere karşı üstünlüğü gibidir. Erkeklerden bir çokluk (fazilette) kemâle erdi. Kadınlardan ise İmrân kızı Meryem ile Fir'avn'ın kadını Âsiye'den başkası kemâle ermedi".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3471-)
İbn Vehb dedi ki: Bana Yûnus haber verdi: İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Kureyş kadınları deveye binen Arab kadınlarının hayırlısıdır. Onlar, kadınların çocuğa en şefkatlisi, elindeki zevcinin malını korumak hususunda kocaya en riâyetlisidir". hadîsin râvîsi Saîd ibnu'l-Müseyyeb dedi ki:) Bu rivayetin ardından Ebû Hureyre: "İmrân kızı Meryem asla deveye binmedi" der idi. hadîsi ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Yûnus el-Eylî'ye, ez-Zuhrî'nin kardeşinin oğlu Muhammed ibn Abdillah ile İshâk el-Kelbî mutâbaat etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3472-)
Bana Cunâde ibnu EbîUmeyye, Ubeyde ibn Sâmit (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"Her kim: Allah'tan başka ibâdet olunacak hiçbir ma'bûd yoktur, yalnız Allah vardır; ortağı yoktur, Muhammed de muhakkak Allah'ın kulu ve Rasûlü 'dür. İsâ da Allah’ın kulu ve Rasûlü'dür. Ve (tekvînî bir emirle) Meryem'e bıraktığı bir kelimesidir ve (bu suretle) Allah tarafından hayât verilen bir ruhtur. Cennet haktır, cehennem de haktır, diye diliyle ikrar ve kalbiyle tasdik ederse, Allah o kimseyi cennete kor. O kul hangi mal üzerinde olursa (olsun ayırdetmez)". el-Velîd dedi ki: Bana İbnu Câbir, Umeyr'den; o da Cunâde'den tahdîs etti de "Cennetin sekiz kapısından hangisini isterse oradan" fıkrasını ziyâde etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3678-)
Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den (şöyle demiştir): Birtakım Yahûdîler (Medine'de) Rasûlüllah'a geldiler de O'na içlerinden bir erkekle bir kadının zina ettiğini söylediler (ve ne hükmedersin? dediler). aleyhi ve sellem) onlara: "Sizler recm hükmü hakkında Tevrat'ta ne buluyorsunuz?" diye sordu. Biz zina edenleri teşhir ederiz, bunlar deynekle de döğülürler, dediler. ibn Selâm bunlara: Yalan söylediniz! Tevrat'la, recm(âyeti) vardır, dedi. Bunun üzerine Tevrat'ı getirdiler ve kitabı açtılar. Yahûdîler' den birisi (Abdullah ibn Surya) elini recm âyeti üzerine koydu da ondan önceki ve sonraki âyetleri okumağa başladı. Abdullah ibn Selâm, ona: Elini kaldır! dedi. da elini kaldırınca recm âyeti görülüverdi. Yâ Muhammed! Abdullah ibn Selâm doğru söylemiştir: Tevrat’ta. recm âyeti vardır, dediler. Akabinde subût üzerine Rasûlüllah bunların recm olunmalarına hüküm ve emretti. ibn Unıer: Ben o Yahûdî erkeğini, taşlardan kadını korumak için kadının üzerine kapanıyor hâlde gördüm, demiştir .
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-menâkıb
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4000-)
Târik ibn Şihâb (el-Becelî el-Ahmesî) şöyle demiştir: Ben İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan işittim, o şöyle diyordu: Ben Mıkdâd ibnu'l-Esved'in ağzından gayet kesin bir söz söylediğine şâhid oldum ki, o sözün sahibi olmak bana, ona kıyâs olunabilen her kıymetli sözden daha sevimlidir. Mıkdâd, müşrikler üzerine hareket etmeye çağırıyor ve Peygamber'in huzuruna gelerek: Biz Mûsâ kavminin (Mûsâ Peygamber'e karşı) "Artık sen Rabb'inle beraber git! Bu suretle ikiniz harb edin! Biz mutlakaa burada oturucularız"(el-Mâide: 24) dedikleri gibi söylemeyiz. Lâkin biz senin sağında, solunda, önünde, arkanda düşmanla çarpışırız! dedi. ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): Mıkdâd'ın bu(ateşli) sözü üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzünün parladığını ve Mıkdâd’ın sözünün O'nu sevindirdiğini gördüm, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4001-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir günü: Allah bize olan yardım ahdini ve zafer va'dini (bunların gerçekleşmesini) istiyorum. Yâ Allah, eğer (bu İslâm cemiyetinin helâkını) istersen yeryüzünde artık ibâdet edilmeyecek" diye duâ etti. Bekr, Peygamber'in elini tuttu da: Yâ Rasûlallah, bu duâ sana yeter, dedi. Akabinde Rasûlüllah: "Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır"(el-Kamer: 45) âyetini okuyarak çadırdan dışarı çıktı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4115-)
….Osman ibnu Vehb şöyle demiştir: Bir adam(Hac mevsiminde) Mekke’ye geldi, Beyt’i hacc etti. Bu sırada oturmuş bir topluluk gördü de: Bu oturanlar kimlerdir? Diye sordu. Topluluk: Bunlar Kureyşliler’dir dedi. O zat: Şeyh kimdir? Dedi. Onlar: İbnu Omer’dir dediler. Bunun üzerine o zat İbnu Omer’in yanına geldi de: Ben sana bir şey soracağım, bana cevap verir misin? Dedi ve ekledi: Beyt’in haramlığı hakkı için sana soruyorum: Uhud günü Osman ibnu Affan’ın harbden kaçtığını bilir misin? Dedi. İbnu Omer: Evet, bilirim, dedi. O zat: Bilirsin ki, Usmân, Bedir'den kaybolup, Bedir harbinde hazır bulunmamıştır, dedi. İbnu Omer: Evet, bilirim, dedi. Yine o zât: Bilirsin ki Usmân, Bey'atu'r-Rıdvân'dan da geriye kalmış ve o bey'atte hazır bulunmamıştı, dedi. İbn Omer: Evet, bilirim, dedi. dedi ki: Bu cevâblar üzerine o zât kendi fikrine uygun cevâblar aldığını sanıp, bunları beğenerek: Allâhu Ekber! Diye tekbîr getirdi. İbn Omer (onun yanlış düşüncelerini değiştirmek üzere) şöyle demiştir: Buraya gel de sorduğun şeylerin hakîkatini sana haber vereyim ve açıklayayım: Usmân'ın Uhud günü kaçması keyfiyetine gelince; ben şehâdet ederim ki, Allah(bütün müslümânlarla birlikte) ondan bu kusuru affetmiştir. Bedir'den kaybolmasına gelince; Rasûlüllah'ın kızı Rukayye, Usmân'ın nikâhı altında idi ve hasta bulunuyordu. Peygamber, Usmân'a hitaben: "Senin için Bedir'de bulunan bir gâzî sevabı ve bir gâzî ganimet payı vardır " buyurup ona izin vermişti. Bey'ati'ndan uzak kalması da (Mekke'ye vazîfe ile gönderilmiş olmasındandır). Şu muhakkak ki eğer Mekke vadisinde Usmân ibn Affân'dan daha azîz (yani şerefli ve nüfuz sahibi) bir kimse bulunsaydı, elbette Rasûlüllah, Usmân'ın yerine onu gönderirdi. Rasûlüllah, Usmân'ı Mekke'ye gönderdi ve Usmân Mekke'ye gittikten sonra Rıdvan Bey'atı yapıldı. Usmân'ın bu şerefli bey'attan mahrum olmaması için Peygamber sağ elini işaret ederek: "İşte bu, Usmân'ın elidir" buyurup, onunla sol eli üzerine vurdu da: "İşte bu, Usmân'ın bey'atıdır!" buyurdu. ibn Omer o zâta (bu bilgileri verdikten sonra): Artık sana verdiğim bu cevâblarla beraber şimdi gidebilirsin, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4359-)
İsmâîl (ibn Ebî Hâlid) haber verip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ'nın elinde bir kılıç darbesi gördüm(ve kendisine bu nedir? diye sordum). İbnu Ebî Evfâ: Ben bu yarayı Huneyn günü Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'le beraber muharebede bulunduğum sırada vurularak aldım, dedi. İsmâîl ibn Ebî Hâlid dedi ki: Ben İbn Ebî Evfâ'ya: Sen Huneyn gazvesinde bulundun mu? diye sordum. O da: Ben ondan önce(Hudeybiye'de bile) bulundum, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı :
4360-)
Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'den işittim. Ona bir adam geldi de: Yâ Ebâ Umâre! Sen Huneyn gününde geri dönüp kaçtın mı? diye sordu. el-Berâ: Amma bana gelince (bizler kaçtık). Peygamber üzerine şehâdet ederim ki, O, geriye dönmemiştir. Lâkin ordunun öncüleri acele gittiler de onların üzerlerine Hevâzin kabîlesi okçuları ok yağdırdılar. Ebû Sufyân ibnu'l-Hâris, Peygamber'in beyaz katırının başından tutmuştu. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ise: "Ben peygamberim yalan yok, ben Abdulmuttalib oğlu'yum" sözlerini söylüyordu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı :
4361-)
Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan tahdîs etti (ki o şöyle demiştir): Ben işitirken el-Berâ'ya: Huneyn gününde sizler Peygamber'in maiyyetinde bulunduğunuz sırada gerisin geri dönüp kaçtınız mı? diye soruldu. ta'mîm üzere olmayarak kaçışlarının isbâtıni içine alıcı ve bedî' olan) şu cevâbı verdi; Peygamber'e gelince; O asla kaçmadı. Hevâzin kabîlesi erleri iyi ok atıcı kimselerdi (onlar bize ok yağdırdılar). Peygamber(yerinde kaya gibi sabit durup): "Ben o peygamberim yalan yok, ben o Abdulmuttalib oğlu'yum" dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı :
4362-)
Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan tahdîs etti ki, o el-Berâ'dan işitmiştir. el-Berâ'ya Kays kabilesinden bir kişi; Sizler Huneyn günü Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanından kaçtınız mı? diye sordu. anh): kaçtık.) Lâkin Rasûlüllah kaçmadı. Hevâzin kabîlesi halkı iyi ok atıcıları idiler. Biz (harb meydanında) bunların üzerine hücum edince, onlar açılıp bozuldular. Bizler de hemen ganîmetler üzerine düştük. İşte bu sırada Hevâzin tarafından ok yağmuruyla karşılandık. (Biz kaçtık.) Yeminle söylüyorum ki, ben Rasülullah'ı beyaz katırının üzerinde gördüm. Ebû Sufyân da katırın gemini tutuyordu. Bu sırada o: "Ben o peygamberim yalan yok, ben o Abdulmuttalib oğlu'yum!" diyordu. ibn Yûnus ile Zuheyr ibn Muâviye kendi rivayet ettikleri hadîslerinde, burasında: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beyaz katırından indi(de "Yâ Allah, yardımını indir" duasını söyledi) demişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı :
4363-)
Muhammed ibn Şihâb şöyle demiştir: Urve ibnu'z-Zubeyr, kendisine Mervân ibnu'l-Hakem el-Emevî ile el-Mısver ibn Mahrame'nin şöyle haber verdiklerini söyledi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), Hevâzin kabilesi hey'eti müslümân olarak geldikleri ve Rasûlüllah'tan mallarını ve esirlerini geri vermesini istedikleri zaman, Rasûlüllah ayağa kalktı da onlara: "Berâberimdeki sahâbilerimi görüyorsunuz. Bana sözün en sevimlisi en doğrusudur. Şimdi siz iki taifenin birini seçiniz: Yâ esirleri, ya da malları. Ben sizin gelmenizi beklemiş idim(zamanında gelmediniz)" buyurdu. hakîkaten Rasûlüllah, Tâif’ten(Cı'râne'ye) döndüğünde on küsur gece onları beklemiş idi. Hevâzin hey'etine Rasûlüllah'ın kendilerine ancak iki taifeden birisini geri vereceği apaçık belli olunca: Biz esîrlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah müslümânlar arasında ayağa kalktı, lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyle sena etti. Sonra "Amma ba'du" deyip hutbesine şöyle devam etti: "Bu Hevâzin hey'eti kardeşleriniz kusurlarından tevbe ediciler olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle(karşılıksız olarak) vererek kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi severse bunu yapsın. Sizden her kim kendi hissesi üzerine bağlı kalmak (karşılıksız vermemek) arzu ederse, biz ona (bu bedeli), Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz, o da bu şartla esirlerini onlara versin" buyurdu. konuşma üzerine oradaki insanlar: Rasûlüllah'ın hatırı için Hevâzin başkanlarına esîrlerini vermekle gönüllerimizi hoş etmişizdir, dediler. da: "Şimdi biz sizden esirini vermeye razı olan kimseleri, rızâsı olmayanlardan ayırıp bilemiyoruz. Haydi, siz gidiniz de bize muvafakat işinizi, iş bilir nakibleriniz arzetsin" buyurdu. yerlerine döndüler. Kabîlelerin nakîbleri kabile halklarıyle konuştular. SonraRasûlüllah'a gelip herbiri kavminin esîrleri geri vermekten hoşnûd olduklarını ve Rasûlüllah'a esîrleri geri vermesi hususunda izin verdiklerini haber verdiler. Şihâb: İşte bana Hevâzin esirlerinden ulaşan budur, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı :
4364-)
Bize Hammâd ibnu Zeyd, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den tahdîs etti ki, Omer ibnu'l-Hattâb: Yâ Rasûlallah!... demiştir. ve yine bana Muhammed ibnu Mukaatil tahdîs etti. Bize Abdullah ibnu'l-Mubârek haber verdi. Bize Ma'mer ibn Râşid, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den haber verdi ki, Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Huneyn'den döndüğümüz zaman Omer, Câhiliyet zamanında adadığı bir i'tikâf adağını (yerine getirip getirmemesi hususunu) sordu. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ona adağını yerine getirmesini emretti. hadîsin râvîlerinden bâzısı: Hammâd, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den; o da ibn Omer'den.. diye söylemiştir: bu hadîsi Cerîr ibnu Hazım ile Hammâd ibnu Seleme, Eyyûb'dan, o da Nâfi'den; o da Abdullah ibn Omer'den; o da Peygamber'den olmak üzere rivayet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı :
4365-)
Bize İmâm Mâlik, Yahya ibn Saîd'den; o da Kesîr ibn Eflâh'ın oğlu Omer'den; o da Ebû Katâde'nin âzâdlısı Ebû Muhammed'den haber verdi ki, Ebû Katâde(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Huneyn senesi Peygamber'in maiyyetinde sefere çıktık. Düşmanla karşılaşınca müslümânlar için bir ilerleme ve gerileme olmuştu. Bu sırada ben müşriklerden birini müslümânlardan bir kimse üzerine çıkmış hâlde gördüm. Hemen arka tarafından yaklaştım ve onu boynu ile kürek kemiğinin bağı üzerinden kılıçla vurdum. Ve onun giydiği zırhı kestim. Hemen benden tarafa dönüp beni öyle bir kucakladı ki, bu sıkı kucaklayıştan ölüm kokusunu hissettim. Sonra ona ölüm yetişti de beni salıverdi. Akabinde ben Omer'e rastgeldim de: Bu insanlara ne oldu? dedim. Omer: Azîz ve Celîl olan Allah'ın işidir (yani onlara isabet eden bu bozgunluk, Allah'ın hükmü ve kazasıdır), dedi. müslümânlar (bozgunluğun ardından) dönüp geldiler. Peygamber de oturup: "Her kim bir düşmanı öldürür ve öldürdüğüne dâir bir beyyinesi de olursa, öldürdüğü kimsenin elbise, silâh ve diğer eşyaları onundur" buyurdu. kalkıp): Benim için kim şâhid olur? dedim. oturdum. Sonra Peygamber tekrar bunun benzerini söyledi. Ben yine kalkıp: Benim için kim şehâdet eder? diye sordum ve sonra oturdum. Peygamber o sözün benzerini yine söyledi. Ben yine ayağa kalktım. Peygamber: "Neyin var yâ Ebâ Katâde?" buyurdu. de kendisine olanı haber verdim. Bu sırada bir kimse: Ebû Katâde doğru söyledi. O maktulün eşyası benim yanımdadır. Artık hakkı olan bu şeyler yerine ona başka şeyler vererek benden râzı kıl, dedi. Bekr: Allah'a yemîn olsun ki, bu olamaz! Peygamber, Allah ve Rasûlü yolunda mukaatele eden Allah arslanlarından bir arslanm hakkını ibtâle yanaşmaz ve onun selebini sana veremez, dedi. üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ebû Bekr doğru söyledi. Yanındaki o maktule âid şeyleri Ebû Katâde'ye ver!" buyurdu. o kimse maktulün eşyasını bana verdi. Ben de o eşyayı sattım da onun bedeliyle Benû Selime yurdunda bir bustân satın aldım, işte bu bustân, İslâm'da aslına mâlik olduğum ilk maldır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı :
4366-)
Ve İmâm el-Leys ibn Sa'd şöyle demiştir: Bana Yahya ibnu Saîd, Kesîr ibn Eflâh'ın oğlu Omer'den; o da Ebû Katâde'nin âzâdlısı olan Ebû Muhammed'den tahdîs etti ki, Ebû Katâde şöyle demiştir: Huneyn günü olduğu zaman müslümânlardan bir adama baktım ki, o müşriklerden bir adamla mukaatele ediyor. Müşriklerden olan bir diğeri ise müslümânı öldürmek için arka tarafından onu aldatmağa uğraşıyordu. Ben hemen onu aldatmağa çalışan kişiye doğru koştum. O beni vurmak için elini kaldırdı. Ben onun elini vurup kestim. Sonra o kişi beni tutup sıkı bir sarmalayışla beni kucakladı; beni o derecede sıktı ki, ölmekten korktum. Sonra beni bıraktı ve çözüldü. Ben de onu iteledim. Sonra onu öldürdüm. Müslümanlar bozuldular, ben de onlarla beraber bozguna uğradım. Bu sırada(bozulmayan insanların içinde) Omer ibnu'l-Hattâb'la karşılaştım. Ona: İnsanlara ne oluyor? dedim. Omer: Allah'ın emri(yâni hükmü ve takdiri), dedi. bozulan insanlar Rasûlüllah'a döndüler. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Her kim öldürdüğü bir maktul üzerine beyyine dikerse, öldürdüğü kişinin eşyası onundur" buyurdu. hemen öldürdüğüm maktulün üzerine bir şâhid aramak için kalktım, fakat benim için şehâdet edecek bir kimse göremedim. Sonra aklıma geldi de, o adamın işini Rasûlüllah'a zikrettim. Meclisinde oturanlardan biri: Bunun öldürdüğünü zikretmekte bulunduğu o maktulün silâhı benim yanımdadır. Onun yerine başka şeylerle Ebû Katâde'yi razı kıl, dedi. Bekr: Hayır olamaz.Peygamber o silâhı Kureyş'ten gevşek ve âciz bir kula vermez ve Allah ve Rasûlü yolunda harbeden Allah arslanlarından bir arslanı terkedemez, dedi. dedi ki: Akabinde Rasûlüllah kalktı ve o silâhı bana verdi. Ben de onun bedeliyle bir bustân satın aldım. İşte bu, İslâm içinde aslına mâlik olduğum ilk maldır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı :
5256-)
Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarının odalarına bir ay girmemeye yemîn etti ve kendisine âid yüksek bir oda içinde oturdu. Yirmidokuz gün geçince oradan indi. Kadınları tarafından: Yâ Rasûlallah! Şübhesiz Sen bir ay üzerine yemîn etmiştin, denildi. "Şübhesiz (benim kendisinde yemîn ettiğim) ay, yirmidokuz gündür" buyurdu
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’n-nikâh
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
5340-)
Bize Kuteybe tahdîs etti. Bize el-Leys, Nâfi'den tahdîs etti. ki, İbn Omer'e Hrıstiyan ve Yahûdî kadınlarının nikâh edilmesinin hükmünden sorulduğunda: Şübhesiz Allah müşrik kadınlarını mü'min erkeklere haram kılmıştır. Ben, İsâ Allah'ın kullarından bir kul olduğu hâlde, bir kadının kendi Rabb'inin İsâ olduğunu söylemesinden daha büyük bir müşriklik bilmiyorum, der idi
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabut-talak
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
5522-)
Bize Ya'kûb ibn İbrâhîm tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam İbrâhîm ibn Sa'd, Salih ibn Keysân'dan; o da İbn Şihâb'dan tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Hicâb emrinin inişini herkesten iyi bilirim. Ubeyy ibn Ka'b bile bunu bana sorar idi. (Bu şöyle olmuştu:) Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), Zeyneb bintu Cahş ile evlendiği gün -ki onunla evlenmesi Medine'de olmuştu- güneş yükseldikten sonra insanları yemeğe da'vet etti. Yemekten sonra Rasûlüllah oturdu. Da'vetliler de kalkıp gittikten sonra, bâzı kimseler gitmeyip Rasûlüllah'ın yanında oturdular. Nihayet Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkıp yürüdü. Ben de beraberinde yürüdüm. Âişe'nin oda kapısına kadar ulaştı. Sonra bu oturan kimselerin çıkıp gittiklerini sanarak geri döndü. Ben de berâberinde döndüm. Geldiğimizde bu misafirlerin hâlâ yerlerinde oturduklarını gördük. Rasûlüllah ikinci defa geri döndü. Ben de beraberinde döndüm. Yine Âişe'nin odasının kapısı önüne erişti. Sonra onların çıkıp gittiklerini sanarak geri döndü. Ben de beraberinde döndüm. Bu sefer onların kalkıp gittiklerini gördük. Bunun üzerineRasûlüllah benimle kendi arasına bir perde gerdi. Bu sırada Hicâb emri indirildi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-et'ıme
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6111-)
Bize Sufyân ibn Uyeyne, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Zem'a şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) kişinin, insanlardan dışarı çıkan herhangi küçük bir ayıptan dolayı gülmesini nehyetti. Ve: "Sizin biriniz kadınını erkek deveyi döver gibi niçin döver, sonra da belki o kişi kadınıyle boyun boyuna sarmaşacaktır!" buyurdu. es-Sevrî, Vuheyb ve Ebû Muâviye, Hişâm'dan "Köle döver gibi" şeklinde söylemişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-edeb
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6112-)
Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Minâ'da hutbe yapıp: "Bugün hangi gündür biliyor musunuz?" diye sordu. Sahâbîler: Allah ve Rasûlü en bilendir! dediler. Peygamber: "Şübhesiz bu haram bir gündür (Allah'ın kıtali haram kıldığı bir gündür) Bu belde hangi beldedir biliyor musunuz?" buyurdu. Allah ve Rasûlü en bilendir! dediler. Rasûlüllah: "Bu haram kılınmış olan beldedir. Bu hangi aydır biliyor musunuz?" dedi. Allah ve Rasûlü en bilendir! dediler. Rasûlüllah: "Bu, haram kılınan aydır" buyurdu da şöyle devam etti: "Şübhesiz Allah, bu ayınızda, bu beldenizde, bugününüzün harâmlığı gibi kanlarınızı, mallarınızı ve ırzlarınızı birbirlerinize karşı haram kılmıştır!" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-edeb
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6300-)
ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Süleyman ibn Yesâr haber verdi. Bana Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma haber verip şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nahr günü Fadl ibn Abbâs'i kendinin arka tarafına, bineğinin gerisine bindirdi. Fadl, güzel yüzlü, temiz giyimli bir genç idi. Peygamber insanların kendisine sorup öğrenmeleri için bineğini durdurdu. Bu sırada Has'am kabilesinden güzel bir kadın Rasûlüllah'tan fetva istemek üzere geldi. Fadl, bu kadına bakmağa başladı. Kadının güzelliği Fadl'ı hayran etmişti. Fadl o kadına bakarken, Peygamber ona yöneldi de eliyle arkaya döndürdü: Fadl'in çenesini tuttu ve onun yüzünü kadına bakmaktan öbür tarafa çevirdi. Kadın: Yâ Rasûlallah! Allah'ın kulları üzerinde bulunan hacc hususundaki farizası babama çok yaşlı bir ihtiyar hâlinde erişti. Deve üzerine binip düz durmağa gücü yetmiyor. Onun adına (vekâleten) benim hacc yapmaklığım onun haccı yerine geçer mi? diye sordu. "Evet (geçer)" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-isti’zân
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6301-)
Bize Zuheyr, Zeyd ibn Eslem'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizleri yollarda oturmaktan sakındırırım" buyurdu. Sahâbîler: Yâ Rasûlallah! Bizim için oralarda oturmalarımızdan kurtuluş yoktur, biz yollarda oturup konuşuruz! dediler. üzerine Rasûlüllah: "Mâdem ki sizler için oralarda oturmak zarureti vardır, öyleyse yola hakkını veriniz!" buyurdu. Yolun hakkı nedir yâ Rasûlallah? dediler. Rasûlüllah: "Haramdan bakışı kısmak, gelip geçenlere ezâ vermekten çekinmek, selâm alıp vermek, ma'rufu emredip münkerden nehyetmektir" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-isti’zân
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6509-)
Usmân ibn Affân'ın hizmetçisi Humran ibn Ebân haber verip şöyle dedi: Usmân oturaklarda otururken ben ona abdest suyunu getirdim. Kendisi abdest aldı ve abdest alışı güzel yaptı. Sonra şöyle dedi: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu mecliste otururken abdest aldığını ve abdest almayı güzel yaptığını gördüm. Sonra: "Kim benim şu abdest alışım gibi abdest alır, sonra mescide gelir de iki rek'at namaz kılar, sonra oturursa, onun geçmiş günâhları mağfiret olunur" buyurdu. Usmân: Peygamber"Aldanmayınız (yani mağfirete aldanıp da günâh kazanmaya cür'et etmeyiniz)" buyurdu, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'r-rıkaak
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6609-)
Ebû Saîd (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allahü Taalâ: Yâ Âdem! buyurur. Adem hemen cevâb olarak: Yâ Rabb, mükerreren icabet eder, her emrini yerine getirmeye dâima kıyam eylerim. Ve her hayır Sen'in iki elinde(emir ve nehyinde)dir, der. Taâlâ: Ateşe girecekleri (halk arasından) çıkarıp gönder! der. Yâ Rabb, ateşe gönderileceklerin mikdârı ne kadardır? Diye sorar. Taâlâ: Her bin kişiden dokuzyüz doksandokuzu! diye cevâb verir. Âdem'e böyle buyurduğu sıra,(bunun verdiği şiddetli korkudan) çocuğun ihtiyarlayacağı 'Ve her gebe kadının çocuğunu düşüreceği zamandır. Ve onda mahşer halkını sarhoşlar hâlinde görürsün. Halbuki onlar hiç de sarhoş değillerdir. Fakat Allah'ın azâbı çok Şiddetlidir' (el-Hacc: 2)". bu haber ağır geldi de: Yâ Rasûlallah! Bu (binde bir) kişi hangimizdir? diye sordular. üzerine Rasûlüllah: "Size müjdeler olsun! Muhakkak ki, sizden bir kişiye mukaabil Ye'cûc ve Me'cûc'den bin kişi (cehenneme gönderilecektir)” buyurdu. da: "Nefsim elinde bulunan Allah'ayemîn ederim: Ben sizlerin cennet ehlinin üçte biri olmanızı kuvvetle tama' etmekteyim" buyurdu. dedi ki: Bunun üzerine bizler Allah'a hamdettik ve tekbîr getirdik. Sonra Rasûllulah: "Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, ben sizlerin cennet ehlinin üçte biri olmanızı kuvvetle tama' etmekteyim" buyurdu. dedi ki: Bunun üzerine biz yine Allah'a hamdettik ve tekbîr getirdik. Bundan sonra Rasûlüllah: "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, ben sizlerin cennet ehlinin yarısı olmanızı kuvvetle tama' etmekteyim. Çünkü ümmetlere nisbetle sizin meseliniz, siyah öküzün derisi üzerindeki beyaz kıl gibidir. Yâhud da eşeğin ön ayaklarının iç taraflarında bulunan dâire şeklindeki mühre gibidir" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'r-rıkaak
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6610-)
Bize İbnu Avn, Nâfi'den; o da İbn Omer(radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):"İnsanlar Âlemlerin Rabbi için ayağa kalkacakları gün, onlardan herbiri kulaklarının yarılarına kadar kendi terleri içinde ayağa kalkacaklar" buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'r-rıkaak
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6611-)
Bize Süleyman ibn Hilâl, Sevr'den; o da İbn Zeyd'den; o da Ebû'l-Gays'tan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyâmet günü insanlar mahşer yerinde (sıkışmaktan, şiddetten, güneşin yaklaşmasından) terleyecektir. Öyle bir derecede ki, dökülen ter yetmiş zira' derinliğinde yere geçecek ve onların ağızlarına yükselip gemliyecek, hattâ kulaklarına ulaşacaktır".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'r-rıkaak
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6703-)
Bize Hişâm ibn Urve, babası Urve'den; o da Âişe (r.anha)'den şöyle dediğini haber verdi: Ebû Bekr, yaptığı herhangibir yeminden asla caymaz(onu muhakkak yerine getirir) idi Nihayet Allah, yemîn keffâreti âyetini indirince: Ben herhangibir şeye yemîn eder de, ondan başkasını yeminimden daha hayırlı görürsem, muhakkak o hayırlı olanı yaparım ve yeminimden keffâret veririm, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-eyman Ve'n-nuzûr
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı