Bab ile İlgili Hadisler
7224-)
Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshak b. İbrahim rivâyet jetti. Her iki râvi Cerir'den, o da Mansur'dan bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Mansûr: Yahûdilerden bir âlim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi, diyerek Fudayl'ın hadîsi gibi rivâyette bulunmuş. Fakat: «Sonra onları sallayacak...» dememiştir. O şunu söylemiştir: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onun söylediğine şaşarak kendisini tasdik için güldüğünü gördüm. Hattâ yan dişleri göründü. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah'ı hakkıyle takdir etmediler.» dedi ve âyeti okudu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7225-)
Bize Ömer b. Hafs b. Gıyâs rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize A'meş rivâyet etti. ki): Ben İbrahim'i şöyle derken işittim: Alkame'yi dinledim, şunu söylüyordu: Abdullah dedi ki: Ehl-i Kitabdan bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Yâ Eba'l-Kâsim! Şüphesiz ki, Allah gökleri bir parmak üzerinde, yerleri bir parmak üzerinde, ağaçlarla toprağı bir parmak üzerinde, mah-lûkatı da bir parmak üzerinde tutacak; sonra: Melik benim, Melik benim! buyuracaktır, dedi. Abdullah ki: Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in güldüğünü gördüm. Hattâ yan dişleri göründü. Sonra: Allah'ı haklayle takdir etmediler.» âyetini okudu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7226-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H. İsbak b. İbrahim ile Alî b. Haşrem de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İşet b. Yûnus haber verdi. H. Osman b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Cerîr rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi A'meş'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki: Her birinin hadîsinde: «Ağaçları bir parmak üzrinde ve toprağı bir parmak üzerinde...» ifâdeleri vardır. Cerir'in hadîsinde: «Mahlûkatı da bir parmak üstünde...» ifâdesi yoktur. Lâkin onun hadîsinde: «Dağları da bir parmak üstünde...» ibaresi vardır. Cerir'in hadîsinde şu ziyâde de vardır: «Onu tasdik için söylediğine şaşarak...» hadîsi Buhârî, Zümer Sûresinin tefsirinde ve «Kitâbu't-Tevhid»'de; Tirmizî ile Nesâî dahi «Kitâbu't-Tefsir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. ve Ilıbr: Âlim demektir. Bu kelime umumiyetle Yahûdilerin âlimleri hakkında kullanılır. şerif sıfat hadislerindendir. Bunlar hakkında ulemânın iki mezhebi olduğunu evvelce görmüştük. Yine hülâsa edelim ki: Bir mezhebe göre el, parmak vs. gibi uzuvlar Allahü teâlâ hakkında mümtenf yani; imkânsız olduğu için, bu gibi kelimelerin hak olduğuna itikad etmek ve mânâlarım Allah'a havale kılmak gerekir. Diğer mezhebe göre bunlar te'vil olunurlar. Bu takdirde buradaki parmaktan murad; muktedir olmaktır. zahirine bakılırsa, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yâhûdî âlimini tasdik için gülmüştür. Kâdî Iyâz'la bazı kelâm ulemâsına göre ise, onun gülmesi tasdik için değil, yahûdî âliminin söylediklerini red ve inkâr içindir. O Yahûdinin kötü itikadına şaşmıştır. Çünkü Yahûdilere göre Cenâb-ı Allah cisimdir. Hadîsdeki (onu tasdik için) sözü râvi tarafından söylenmiştir. Nevevî birinci mânâyı daha zahir bulmaktadır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gülmesinden murad; tebessümüdür.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7227-)
Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. ki): Bana İbn Müseyyeb rivâyet etti ki, Ebû Hüreyre şöyle diyormuş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: gününde Allah Tebareke ve Teâla yeri kabzeder, göğü de sağ eliyle dürer. Sonra: Melîk benim! Nerede yerin melekleri? buyurur.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7228-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Ebû Üsâme, Ömer b. Hamza'dan, o da Salim b. Abdillah'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Abdullah b. Ömer haber verdi. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: (azze ve celle) Kıyâmet gününde gökleri dürecek; sonra onları sağ eline alacaktır. Sonra: Melik benim; cebbarlar nerede? Nerede mütekebbirler? diyecektir. Sonra sol eliyle yerleri dürecek. Sonra: Melîk benim. Cebbarlar nerede? Nerede mütekebbirler? buyuracaktır.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7229-)
Bize Saîd b. Mansûr rivâyet etti, ki): Bize Yakub (yani; İbn Abdirrahman) rivâyet etti. ki): Bana Ebû Kâzim, Ubeydullah b. Miksem'den rivâyet etti ki, kendisi Abdullah b. Ömer'in, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i nasıl taklid ettiğine bakmış: (azze ve celle) gokleriyle yerlerini ikî eliyle tutacak ve: Allah benim! Melik benim! buyuracaktır.» demiş. Parmaklarını yummuş ve açmış. ki: Hattâ minbere baktım, altından "bir şey kıpırdıyordu. Kendi kendime: Acaba bu minber Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i düşürecek mi, dedim.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7230-)
Bire Saîd b. Mansûr rivâyet etti. ki): Bize Abdu'l-Aziz b. Ebi Hazim rivâyet etti. ki): Bana babam, Ubeydullah b. Miksem'den, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i minber üzerinde gördüm: (azze ve celle) gökleriyle yerlerini iki eliyle tutacak...» buyuruyordu. Sonra Ya'kub'un hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. Hüreyre rivâyetini Buhârî «Kitâbu'r-Rikâk» ile «Kitâbu't-Tevhid»'de; İbn Ömer rivâyetini «Kitâbu't-Tevhid»'de tahric etmiştir. rivâyetlerdeki iki el tâbiri kudret mânâsına te'vil olunmuştur. Çünkü biz insanlar işlerimizi ellerimizle görürüz. Bundan dolayı bize anlayacağımız şekilde hitab olunmuştur. Sağ ve sol el tâbirleri misâl tamamlanmak için zikredilmişlerdir. Çünkü biz kıymetli gördüğümüz şeyleri sağ elle, başkalarını sol elle tutarız. Bir de bizim nazarımızda sağ el solun göremediği işleri görür. Göklerin yerden daha büyük olduğu malûmdur. Bu sebeple onları sağ ele, yerleri de sol ele izafe ederek istiârevi bizim zihinlerimize daha açık surette ifâde etmiştir. Hakikatte Allahü teâlâ bir şeyin Kendisine daha ağır, diğerinin daha hafif olmasıyle vasıflanamaz. Kâdî İyâz diyor ki: «Bu hadîsde üç kelime var, hepsi toplamak mânâsına gelir. Bunlar: Kabzeder, dürer ve alır kelimeleridir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in -parmaklarını yumup açması Allah'ın mâhlûklarıni toplamasını temsilen anlatmak içindir.» titremesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu işaretini yaparken hareketinden ileri gelmiş olabilir. Maamafih Kâdî Iyâz işittiğinin heybeti sebebiyle kendiliğinden titremiş olabileceğine de ihtimal vermektedir. Nitekim hurma kütüğü de ağlamıştı. Neticede Kâdî Tyâz şunları söylemiştir: «Bu hadîslerde vârid olan müşkil kelimelerden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ne kasdettiğini Allah bilir. Biz Allahü teâlâ'ya ve sıfatlarına iman eder, ona hiç bir şeyi benzetmez, onu da hiç bir şeye benzetmeyiz. Onun misli yoktur. Hakkıyle işiten, gören odur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne söylediyse haktır, doğrudur. Anlayabildiğimiz bir şey varsa Allah'ın lütfü keremiyledir. Anlayamadıklarımıza ise iman eder; ilmini Allahü teâlâ'ya havale eyleriz.» «Nerede yeryüzünün melikleri?» suâli bütün canlılar öldükten sonra sorulacaktır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kıyâmet Cennet Cehennem...
Konu: Bab
7308-)
Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Hammad b. Seleme, Sabit ile Humeyd'den, onlar da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): hoşa gitmeyen şeylerle sarılmış; cehennem de şehvetlerle sarılmıştır.»; buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Bab
7309-)
Bana Zülıeyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Şebâbe rivâyet etti. ki): Bana Verkâa' Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti. hadîsi Buhârî «Kitâbu'r-Rikâk»'da tahric etmiştir. beyânına göre hadîs-i şerif Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in fasîh, bedi' ve cevâmiu'l-kelim sözlerindendir. Cevâmiu'l-kelim çok mânâ ifade eden az sözler manasınadır. Böyle sözler yalnız Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsustur. Burada bu kabilden bir temsil yapmıştır. mânâsı şudur: Cennete ancak bu hoşa gitmeyen şeyleri yapmakla, cehenneme de şehvetler sebebiyle varılır. Bunlar cennetle cehennemi sarmış, perde arkasında bırakmıştır. Hoşa gitmeyen şeylere göğüs gererek cennetin perdesini yırtan, oraya girecek şehvetlerine kapılıp günah işleyenler de cehennemin perdesini yırtarak cehenneme girecektir. Buradaki hoşa gitmeyen şeylerden maksat, icrası nefse ağır gelen şeylerdir. İbâdetlere devam, onların güçlüklerine katlanmak, öfkeyi yenerek affetmek, sadaka vermek, kötülük yapana iyilikte bulunmak, nefsin arzularına sabırla karşı gelmek gibi şeyler bunda dahildir. murad ise: «Zina, içki, gıybet gibi haram olan şeyleri yapmaktır. Yiyip içmek gibi mubah olan şehvetler bunda dahil değildir. Maamafih onlarda da ifrat dereceye varmak mekruhdur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Bab
7310-)
Bize Saîd b. Amr El-Eş'asî ile Züheyr b. Harb rivâyet et-tiler. (Züheyr: Haddesena; Said İse: Ahberana tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Süfyân, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Ilürey-re'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi. (Şöyle buyurmuşlar): (azze ve celle): Ben sâlih kullarıma hiç bir gözün görmediği, kulağın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım, buyurdu.» Allah'ın kitabında bunun şahidi: bir nefis onların yaptıklarına karşılık, kendilerine saklanan ferahfeza şeyleri bilemez." Süre-i Secde, âyet: 17 âyet-i kerîmesidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Bab
7311-)
Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivâyet etti. ki): Bize İbnu Vehb rivâyet etti. ki): Bana Mâlik Ebû'z-Zinad'dan, o da Araç-dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: (azze ve celle): Ben sâlih kullarıma —size Allah in bildirdikleri bir tarafa — zuhru ahiret olmak üzere hiç bir gözün görmediği, kulağın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler hazîrladım, buyurdu.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Bab
7312-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti, H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize A'meş, Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: (azze ve celle): Ben sâlih kullanma zahru âhiret olmak üzer — Allah'ın size bildirdikleri bir tarafa— hiç bir gözün görmediği, kulağı işitmediği ve İnsan kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım, buyuruyor.» «Hİç bir nefis onlar için saklanan ferahfeza şeyleri bilmez.» âyetini okudu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Bab
7313-)
Bize Harun b. Ma'ruf ile Harun b. Saîd El-Eyli rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Ebû Sahr rivâyet etti. Ona da Ebû Hazini rivâyet etmiş. ki): Ben Sehl b. Sa'd Essâidî'yi şöyle derken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir meclisinde bulundum İti, orada cenneti sonuna kadar vasfeyledi. Sonra hadîsinin nihayetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hiç bir gözün görmediği, kulağın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler vardır.» buyurdu. Sonra şu âyeti okudu: yanları yataklardan uzak kalır. (Azabından) Korkarak, (sevabına) tama’ ederek Rablerine dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rıziklardan da başkalarına infâk ederler. Hİç bir nefis onların yaptıklarına karşılık olarak kendilerine saklanan ferahfeza şeyleri bilemez." Sûre-i Secde, âyet: 16-17. hadîsi Buhârî «Kitâbu'BedMl-Halk» ile «Kitâbu't-Tefsir»'de; Tirmizî de «Kitâbu't-Tefsir»'de tahric etmişlerdir. Bırak, demektir. Bazıları, «başka» mânâsına geldiğini, bir takımları da, «nasıl» demek olduğunu söylemişlerdir. diyor ki: «Allah'ın cennetliklere hazırladığı nimetlerin hepsini değil, bir tanesini bile bilen yoktur. Bunu ne bir mukarreb melek bilir, ne de nebiyyi mürsel! Teâlâ Hazretleri bunları bütün mahlûklarından gizlemiştir. Yalnız kendisi bilir. Bu hazırlıkların ötesinde istenecek bir şey yoktur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Cennet Ve Onun Nimetleri...
Konu: Bab
7355-)
Bize el-Leys ibn Sa'd, Ukayl'den tahdîs etti ki, İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) haber verdi ki, kendisi, müslümânların Ebû Bekr'e bey'at ettiklerinin ertesi günü Omer'den işitmiştir. Omer, Ebû Bekr'den önce, Rasûlüllah'ın minberi üzerine doğrulmuş, şehâdet kelimelerini söylemiş, "Amma ba'du (Sözün bundan sonrası şudur)" deyip şunları söylemiştir: Allah kendi Rasûlü'nü dünyâda sizin yanınızda olan şeyler üzerine kendi yanında bulunan şeylere (cennet derecelerinin yükseklerine ve keramet hazînelerinin huzuruna) seçip almıştır. Ve şu Kitâb, Allah'ın kendi Rasûlü'nü hidâyete ulaştırmış olduğu Kitâb'dır. Şimdi sizler de bunu alıp tutunun ki, doğru yolu bulasınız. Ve çünkü Allah, ancak bu Kitâb vâsıtasıyle Rasûlü'ne hidâyet etmiştir!.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-itisâm Bi'l-kitâbi…
Konu: Bâb:
7356-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma:Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) beni kendisine çekip sarmaştı da: "Allah 'ım, buna Kitâb ilmîni öğret!" diye duâ etti, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-itisâm Bi'l-kitâbi…
Konu: Bâb:
7357-)
Bize Mu'temir tahdîs edip şöyle dedi: Ben Avf'dan işittim, ona da Ebû'l-Minhâl haber vermiştir. O da Ebû Berze Nadle ibn Ubeyd el-Eslemî'den: Şübhesiz Allahü Taâlâ İslâm Dîni ile ve Peygamberi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile sizleri zengin kılmış yahut sizleri kaldırıp yükseltmiştir, dediğini işitmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-itisâm Bi'l-kitâbi…
Konu: Bâb:
7358-)
Bize Mâlik, Abdullah ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh), Abdulmelik ibn Mervân'a bir mektûb yazdı da ona bey'atini şöyle bildirdi: "Allah'ın sünneti ve Rasûlü'nün sünneti üzerine gücümün yettiği kadar Mü'minlerin Emîri Abdulmelik ibn Mervân'a, emirlerini dinlemeğe ve itaat etmeye ikrar edip söz veriyorum" dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-itisâm Bi'l-kitâbi…
Konu: Bâb:
7606-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Abdü’l-Aziz (yani; Derâverdî) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): mü'minîn zindanı, kâfirîn cennetidir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7607-)
Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Süleyman (yani; İbn Bilâi) Ca'fer'den, o da babasından, o da Câbir b. Abdülah'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yayla köylerinden birinden şehre girerken pazara uğradı, halk etrafındaydılar. Derken küçük kulaklı ölü bir oğlağın yanından geçti. Onu eline alarak kulağından tuttu. Sonra: bunun bir dirheme kendinin olmasını İster?» dedi. Ashâb: Biz onun bir şey mukabilinde bizim olmasını dilemeyiz. Onunla ne yapabiliriz ki, dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sîzin olmasını diler misini'z?» diye sordu. Ashâb: Vallahi diri olsa kusuru vardı. Çünkü kulakları küçüktür. Ölü oluğu halde onu ne yapalım? dediler. Bunun üzerine: vallahi Allah nezdinde dünya sizin indinizde şu hayvandan daha kıymetsizdir.» buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7608-)
Bana Muhammed b. Müsennâ El-Anezî île İbrahim b. Muhammed b. Ar'arate's-Sâ'mi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdü’l-Vehhah (yani; Sekafî), Ca'fer'den, o da babasından, o da Câbir'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet ettiler. Sekafî'nin hadîsinde: «Diri olsaydı bu kulak küçüklüğü onda kusur sayılırdı.» cümlesi vardır. mü'mine zindan olmasından murad; dünya şehvetlerinden bâzılarının ona haram ve mekruh kılınması ve meşakkatli ibâdetlerin emir buyurulmasıdır. Mü'min öldüğü vakit rahata erer ve Allahü teâlâ'nın ona hazırladığı daimî nimetlere kedersiz rahatlara kavuşur. Dünyanın kâfire cennet oluşu ise, dünyada bütün arzu ve şehvetlerinin husulü itibariyledir. Öldüğü zaman daimî azaba ve ebedi şekâvete duçar olacaktır. İkinci rivâyetten dünyanın Allahü teâlâ ındinde kusurlu bir oğlak Ölüsü kadar kıymeti olmadığı anlaşılıyor. Bundan dolayıdır ki, dünya nimetlerini kâfir müslüman ayırmadan çalışan her kuluna vermektedir. Çok çalışan kâfirlere, az çalışan müslümanlardan daha fazla dünya nimeti vermesi de bundandır. Fakat âhiret nimetleri böyle değildir. Onların Allah ındinde kıymeti vardır. Binâenaleyh bu nimetleri hassaten mü'minlere ve rızâsını kazananlara ihsan edecektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7609-)
Bize Heddab b. Hâlid rivâyet etti. ki) Bize Hemmâm rivâyet etti. ki): Bize Katâde, Mutarrif ten, o da babasından naklen rivâyet etti. ki): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldim kendisi: çokluk meşgul etti.» sûresini okuyordu. malım, malım diyor. Acaba ey Âdemoğlu, malından yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve sadaka verip tekmillediğinden başka sana bir fayda var mı?» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7610-)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu’be rivâyet etti. Ve her iki rûvi birden dediler ki: Bize İbn Ebî Adiy Saîd'den rivâyet etti. İbn Müsennâ da rivâyet etti. ki): Bize Muâz b. Hişam rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Katâde'den, o da Mulavrif'den, o da babasından naklen rivâyet etmişlerdir. ki): Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e vardım... râvi Hemmâm'ın hadîsi gibi nakletmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7611-)
Bana Süveyd b. Saîd rivâyet etti. ki): Bana Hars b. Meysera, Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): malım, malım diyor. Halbuki malından ona yalnız uç şey vardır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7612-)
Bana bu hadîsi Ebû Bekir b. İshak da rivâyet etti. ki): iîze İbn Ebî Meryem haber verdi. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer haber verdi. (Dedİ ki): Bana Alâ b. Abdirrahman bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7613-)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî İle Züheyr b. Harb ikisi birden Uyeyne'den rivâyet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne, Abdullah b. Ebî Bekr'den naklen haber verdi. ki): Ben Enes b. Mâlik'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): üç şey takib eder. Bunlardan ikisi döner, biri kalır. Onu ailesi, malı ve ameli takib eder; ailesi ile malı döner, ameli kalır.» buyurdular. malım, malım demesinden murad; malına aldanıp gücenmesi ve çok defa onunla iftihar edip, böbürîenmesidir. Bu hal onu ibâdet ve tâatdan alıkor. biriktirmek demektir. Burada ondan murad; sevabını biriktirmektir. Bu rivâyetler ilerde fayda vermesi için amel ve ibâdetleri yerli yerince yapmaya teşvik etmektedirler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7614-)
Bana Harmele b. Yahya b. Abdillah (yani; İbn Harmele b. îmran Et-Tûcîbi) rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da Urve b. Zübeyr'den naklen haber verdi. Ona da Mis ver b. Mahreme haber vermiş. Ona da Amr b. Avf —ki bu zât Benî Âmir b. Lüeyy'in müttefiki idi. Resûlülah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Bedir'de bulunmuştu— haber vermiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Ubeyde b. Cerrah» Bahreyn'in vergisini getirmek için oraya göndermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizzat Bahreyn halkıyla müsaleha yapmış, onlara Alâ' b. Hadramî'yi vâli göndermişti. Ebû Ubeyde Bahreyn'den mallar geldi. Derken ensar Ebû Ubeyde'nin geldiğini duydular. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte sabah namazına geldiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı kılınca oradan ayrıldı. Onlar önüne çıktılar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları gördüğü vakit gülümsedi. Sonra: siz Ebû Ubeyde'nin Bahreyn'den bir şey ile geldiğini duydunuz.» buyurdu. Evet. ya Resûlallah! dediler. halde sevinin ve sizİ sevindirecek şeyi ümît edin! Vallahi! Ben sizin namınıza fakirlikten korkmuyorum. Lâkin ben sizîn namınıza dünyana sizden öncekilere serildiği gibi, size de serilmesinden ve dünya içtn onlarır yarıştıkları gibi, sizin de yarış etmenizden, dünyanın onlars helâk ettiğ gibi, sîzi de helâk edeceğinden korkuyorum.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7615-)
Bize Hasen b. Ali El-Hulvâni ile Abd b. Humeyd hep birden Yakub b. İbrahim b. Sa'd'dan rivâyet ettiler. ki): Bize babam Salih'den rivâyet etti. H. Abdullah b. Abdirrahman Ed-Darimî de rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. ki): Bize Şuayb haber verdi. Her iki râvİ Zührî'den Yûnus'un isnâdiyle onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Yalnız Salih'in hadîsinde: alıkoyduğu gibi, sizi de alıkoyacağından korkarım.» cümlesi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7616-)
Bize Amr b. Sevvâd El-Âmirî rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vebb haber verdi. ki): Bana Amr b. Haris haber verdi. Ona da Bekir b. Sevâde rivâyet etmiş. Ona da Yezîd b. Rebah (bu zat Abdullah b. Amr b. Âs’ın azatlısı Ebû Firâs'dır), Abdullah b. Amr b. As’dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiş ki: İran ve Bizans fethedildiği vakit, sizler hangi kavimsiniz?» buyurmuş. Abdurrahman b. Avf: Bize Allah'ın emrettiği gibi deriz, cevabını vermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): başka bir şey yapmaz mısınız? Yarış edersiniz. Sonra birbirlerinize hasedlik çekersiniz. Sonra birbîrlerinize sırt çevirirsiniz. Sonra birbîrlerinize küsersiniz. Yahut buna benzer şeyler yaparsınız. Sonra muhacirlerin fakirlerine gider de, onları birbirleri üzerine vali yaparsınız.» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7617-)
Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybe b. Saîd rivâyet ettiler. (Kuteybe: Haddesenâ; Yahya ise: Ahberanâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Muğîra b. Abdirrahman El-Hızâmî, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rae'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: mal ve hilkatte kendinden üstün olana baktığı vakit, bir de kendinin üstün olduğu daha aşağıkine baksın!» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7618-)
Bize Muhammed b. RniV rivâyet etti, ki): Bize Abdurrezzâk rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen tamamiyle Ebû'z-Zinâd'ın hadîsi gibi rivâyette bulundu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7619-)
Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Cerir rivâyet etti. H. Ebû Küreyb de rivâyet etti, ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Ebû Muâviye ile Vekî, A'meş'den, o da Ebû Salih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): daha aşağı olanlara bakın! Sizin fevkinizde olanlara bakmayın! Bu Allah'ın nimetini küçümsememenize daha lâyıktır.» buyurdular. Muâviye: «Allah'ın sîzin üzerinize olan nimetini.» demiş. rivâyetleri Buhârî «Kitâbu'l-Cizye» ve «Kitâbü'r-Rikak»'da tahric etmiştir. Irak'ta Basra ile Hecar arasında meşhur bir beldedir. O zamanlar ahalisi ekseriyetle Mecûsilerden müteşekkildi. Mecûsi'lerden cizye denilen vergi alınırdı. Hazret-i Ebû Ubeyde bu cizyeyi getirmişti. Ensarı kirâmın, sabah namazında Mescid-i Nebeviye toplanmalarından anlaşılıyor ki, şâir namazları kendi mescitlerinde kılarlar-mış. Çünkü her kabilenin ayrı ayrı mescitleri vardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gülümsemesi, onların maksadını anladığındandır. Filhakika Ensarın mala ihtiyaçları olduğu, huzuruna bu maksatla çıktıkları hallerinden belli idi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) «Sevinin!» diyerek arzularını yerine getirdiğini müjdelemiş, arkacığından onlar için fakirlikten değil, bilâkis zenginlikten korktuğunu izah buyurmuştur. Bu endişenin sebebi ihtimal ki, dünyanın kendilerine feth edileceğini ve ileride zengin olacaklarını bilmesidir. Fakat, bu sözü ile fakirliğin zararı zenginliğin zararından daha az olduğuna işaret etmiş de olabilir. Çünkü fakirliğin zararı ekseriyetle dünyevî, zenginliğin zararı ise ekseriyetle dînî olur, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabının dünya malı kazanmak için birbirleri ile münâfese ederek geçmiş milletler gibi helâk olmalarından endişe duyduğunu tasrih buyurmuştur. Bir şeye rağbet göstererek ona yalnız başına sahip olmaya çalışmak ve bu babta âdeta yarış etmektir. Dünya malı için yapılan bu yarışın sonu kavga ve helâke varır. İbn Battal diyor ki: «Bu hadîs dünya malının kötü akıbetinden ve fitnesinin şerrinden korunmak gerektiğine delildir. İnsan dünya zînetlerine aldanarak bu hususta başkaları ile yarış etmemelidir. Yine bu hadîsle fakirliğin zenginlikten efdal olduğuna istidlal edilir. Çünkü dünya fitnesi zenginlikle beraberdir.» bir rivâyetinde Hazret-i Abdırrahman b. Avf'ın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e cevaben: «Allah'ın bize emrettiği gibi söyleriz.» demesinden murâd; ona hamd ve şükür ederiz, fazlının devam ve ziyadesini dileriz, demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buna karşılık: başka bir şey yapmaz mısınız?» mânâsına gelen: «E ve gayra zâlik» cümlesiyle başlayan beyanatını serd etmiştir. Fakat, bu cümle «Ev gayru zâlik» şeklinde de rivâyet olunmuştur. Bu takdirde mânâsı: «Yahut bundan başka şeyler yaparsınız» demek olur. Hazret-i Ebû Hüreyre rivâyeti hakkında İbn Battâ1 şunları söylemiştir: «Bu hadîs bütün hayır mânâlarını cem' etmektedir. Çünkü insan dine müteallik husûsatta mutlaka kendinden üstün olanı bulacaktır. Onun derecesine varmak istediği zaman kendi halini kusurlu görecek ve daima Allah'ına yaklaşması artacaktır. Darlık içinde bulunan bir kimse de kendinden daha fakirini bulacak ve bunu düşündüğü zaman Allah'ın kendisine birçok kimselerden fazla ni'met verdiğini anla-layacaktır. Binâenaleyh haline şükredecek, bu da âhiretteki ecrini yükseltecektir.» «Bu hadiste derde deva vardır. Çünkü insan kendinden üstün olana bakarsa ona hasetlik çekmekten emin olamaz. Onun devası kendinden aşağı olana bakmaktır. Tâ ki, bu hal onun şükrüne sebep olsun!» demişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7620-)
Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Hemmam rivâyet etti. ki): Bize İshak b. Abdillâh b. Ebî Talha rivâyet etti. ki): Bana Abdurrahman b. Ebî Amr'a rivâyet etti. Ona da Ebû Hüreyre rivâyet etmiş ki, kendisi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ı şöyle buyururken işitmiş: İsrail'de biri abraş, biri kel, biri de kör üç kişi varmış. Allah onları imtihan etmek istemiş de, kendilerine bir melek göndermiş. Melek Abraş'a gelerek: Sence en makbul şey nedir? diye sormuş. Abraş: Güzel renk, güzel cild ve benden insanların iğrendiği halin gitmesidir, demiş. Bunun üzerine melek onu sıvazlamış ve iğrenç hali gitmiş, kendisine güzel bir renk ve güzel bir cild verilmiş. Melek: Sence hangi mal en makbuldür? diye sormuş. Abraş: Devedir (yahut; sığırdır, ishak şekketmiş.) demiş. —Şu kadar var ki. Abraşla Kelden biri devedir, demiş, öteki sığırdır demiştir— ve kendisine doğurması yakın bir deve verilmiş. Bunun üzerine Melek: Allah sana bu devede bereket versin, demiş. Müteakiben Kele gelerek: Sence en makbul şey nedir? diye sormuş. Kel: Güzel saç ve insanların iğrendiği şu halin benden gitmesidir, demiş. Melek onu da sıvazlamış ve o hal gitmiş. Kendisine güzel saç verilmiş. Melek: Sence hangi mal en makbuldür? diye sormuş. Kel: Sığırdır, cevâbını vermiş. Hemen kendisine hâmile bir inek verilmiş ve melek: Allah bu inekte sana bereket versin, demiş. Sonra köre gelerek ; Sence en makbul şey nedir? diye sormuş. Kör: Allah'ın bana gözümü iade etmesi ve onunla insanları görmemdir, demiş. Melek onu da sıvazlamış ve Allah gözünü ona iade etmîş. Sence hangi mal en makbuldür? diye sormuştur: Koyundur, cevâbını vermiş, hemen Kendisine doğurmuş bir koyun verilirmiş. Derken ötekiler üretmiş. Beriki, de doğurtmuş. Bu suretle birinin bir vâdi devesi, diğerinin bir vadi sığırı, bunun da bir vadi koyunu olmuş. melek abraşa eski suret ve kılığında gelerek: Ben fakir bir adamım, yolculuğumda bütün çarelerim inkıta'a uğradı. Bugün evvel Allah sonra senden başka beni (evime) ulaştıracak yoktur. Senden şu güzel rengi, güzel cildi ve malı veren (Allah) aşkına bir deve istiyorum. Yolumda onun üzerinde muradıma ulaşacağım, dedi. Abraş: Haklar çoktur, mukabelesinde bulunmuş. Bunun üzerine melek ona: Ben seni tanır gibiyim. Sen İnsanların iğrendiği abraş değil misin? Hani fakirdin, Allah sana verdi, demiş. Abraş: Ben bu malı ancak ve ancak büyükien büyüğe (intikal eden) bir miras olarak edindim, cevâbını vermiş. Melek de: Yalancı İsen Allah seni eski haline çevirsin! demiş. kele de eski suretinde gelerek, buna söylediğinin mislini söylemiş. O dahi bunun gibi cevap vermiş. Bunun üzerine: Yalancı isen Allah seni eski haline çevirsin, demiş. de eski suret ve kılığında gelerek: Ben yoksul ve yolcu bir adamım. Yolculuğumda bütün çarelerim inkıtaa uğradı. Evvel Allah, sonra senden başka bugün beni (evime) ulaştıracak yüktür. Senden gözünü iade eden (Allah) aşkına bir koyun istiyorum. Onunla yolumda (muradıma) ulaşacağım, demiş. Kör: Gerçekten ben âmâ idîm. Alah bana gözümü iade etti. İmdi dilediğini al, dilediğini bırak! Vallahi bugün Allah için aldığın bir şeyde sana zorluk çıkarmam, demiş. Bunun üzerine melek: Malın senin olsun. Siz ancak imtihan edildiniz. Senden razı olundu, İki arkadaşın da hışıma uğradı, demiş.» hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Eyman ve'n-Nüzûr» ile «Kitâbu'l Enbiyâ»da tahric etmiştir. Bedeninde yer yer beyaz lekeler olan kimsedir. Bu hâl mizaç bozukluğundan ileri gelir. abraşa eski suretinde gelmesinden murad; ilk göründüğü şeklidir. O şekliyle görünmesi dâvasını isbâta daha elverişli olduğu içindir. Görülüyor ki, bu üç kişi Allah tarafından imtihan edilmiş ve imtihanı yalnız âmâ kazanmıştır. İçlerinde tabiatı en ziyâde selâmete yakın olan da odur. Çünkü gerek abraşlık, gerekse saç dökülmesi mizaç bozukluğundan ileri gelir. Körlük öyle değildir. O haricî bir sebepten de ileri gelebilir. Hadis-i şerîî fakirlere yardım ve ikramda bulunmaya istediklerini vermeye, kalblerini kırmaktan sakınmaya teşvik etmektedir, Allah'ın nimetlerinden bahsederek şükür, o nimetleri küfrandan kaçınmak lüzumu da bu hadîsin işaretleri cümlesindendir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7621-)
Bize İshak b. İbrahim ile Abbâs b. Abdi’l-Azîm rivâyet ettiler. Lâfız İshâk'mdır. (Abbâs: Haddesenâ; İshâk ise Ahberanâ tâbirini kullandı. Dedi ki): Bize Ebû Bekir El-Hanefî haber verdi. ki): Bize Bükeyr b. Mismâr rivâyet etti. ki): Bana Âmir b. Sa'd rivâyet etti. ki): Sa'd b. Ebî Vakkâs develerinin arasında idi. Müteakiben oğlu Ömer geldi. Sa'd onu görünce: Şu binek gelenin şerrinden Allah'a sığınırım, dedi. Ömer indi ve babasına: Sen develerinin ve koyunlarının arasına indin de, halkı mülk hususunda aralarında çekişmeye terk mi ettin? dedi. Bunun üzerine Sa'd onun göğsüne vurarak: Sus! Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: ki, Allah müttekî, zengin, kendini ibâdete veren kulu sever.» buyururken işittim, dedi. hadîsdeki zenginlikten murad; gönül zenginliğidir. Makbul olan zenginlik de budur. Çünkü bir hadîsde: zenginlik gönül zenginliğidir.»buyurulmuştur. Kâdî Iyâz buradaki zenginlikten mal kastedildiğine işaret etmiştir. şerif uzletin yani; insanlar arasına karışmayıp bir tarafa çekilmenin efdal olduğunu söyleyenlere delildir. Mes'ele ihtilaflıdır. Ulemanın bu bâbdaki kavilerini yeri geldikçe arzetmiştik. İnsan arasına karışmanın daha faziletli olduğunu söyleyenler, uzletin fitne zamanına mahsus olduğunu iddia ederler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7622-)
Bize Yahya b. Habib El-Hârisî rivâyet etti. ki): Bize Mu'temir rivâyet etti, ki): İsmail'i Kays'dan, o da Sa'd'dan naklen rivâyet ederken dinledim. H.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7623-)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr de rivâyet etti. (Dodi ki): Bize babamla İbn Bişr rivâyet ettiler, (Dediler ki): Bize İsmail, Kays'dan rivâyet etti. ki): Ben Sa'd b. Ebî Vakkas'i şunu söylerken işittim: Vallahi ben Allah yolunda Araplardan İlk ok atan adamım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte Hufale ile su Semur ağacının yaprağından başka yiyeceğimiz bir şey olmadığı halde gaza ederdik. Hattâ her birimiz koyun gibi defi hacet ederdi. Sonra Benî Esed din nâmına beni ta'zir eder oldu. Şu halde ben hüsrana uğradım ve amelim yazık oldu demektir. İbn Nümeyr «izen» kelimesini söylememiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7624-)
Bize bu hadîsi Yahya b. Yahya da rivâyet etil. ki) Bize Veki', İsmail b. Ebî Hâlid'den naklen bu isnadla haber verdi. Ve: her birimiz keçi gibi defi hacet eder, ona hiç bir şey karışmazdı.» dedi. had'si Buhârî «Kitâbu'r-Rikâk»'ta tahric etmiştir. Sa'd, Allah yolunda ilk ok atan müslümandır. (sallallahü aleyhi ve sellem) hicretin ilk yılında ilk seriyyesini Ubeyde b. Haris kumandasında müşriklerin kervanına karşı göndermiş, iki taraf Râbığ'da karşılaşarak birbirlerine ok atmışlar, kılıç harbi yapmamışlardı. Bu harbde müslümanlar tarafından ilk oku Hazret-i Sa'd atmıştı. Huble ve Semûr çölde yetişen birer nevî ağaçtır. Esed kabilesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefatından sonra dinden dönerek Peygamberlik iddia eden Tuleyha b. Huveylid'e tâbi olmuşlardı. Sonra Hazret-i Ebû Bekr zamanında Hâlid b. Velid (radıyallahü anh) onlarla harbederek kılıçtan geçirdi. Kalanları tekrar İslâm'a avdet ettiler. Ve ekserisi Kûfeye yerleştiler. Hazret-i Sa'd , Küfe valisi olunca, onu halife Ömer (radıyallahü anh)'a şikâyet ettiler. Namazı iyi kıldıramıyor, dediler. murad; ahkam ve farzlar hususunda tevkiftir. Taberi bunun takvim ve tâlim mânâsına geldiğini söylemiştir. Bu takdirde Hazret-i Sa'd: «Sonra Benî Esed kabilesi bana İslâm'ı öğretmeye kalkıştı.» demek istemiştir. ta'zir: Te'dib ederek takvin yani terbiye suretiyle doğrultmak mânâsına gelir ki, azarlamaktan başlıyarak icâbına göre dövmek, hapsetmek, sürgüne göndermek ve idam etmek surelleriyle icra olunur. şerif ashâb-ı kirâmın Allah'a tâat yolunda gösterdikleri zühd, kanaat ve sabra delildir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7625-)
Bize Seyhan b. Ferrûh rivâyet etti. ki) Bize Süleyman b. Muğîra rivâyet etti. ki): Bize Humeyd b. Hilâl, Hâlid b. Umeyr El-Adevî'den rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bize Utbe b. Gazvân hutbe okudu. Allah'a hamdu sena etti. Sonra şunları söyledi: Bundan sonra (malûm ola ki) dünya geçici olduğunu bildirmiş ve sür'atle geçip gitmiştir. Ondan kabın dibinde kalan ve sahibi içen kalıntı gibi, bakıyyeden başka bir şey kalmamıştır. Hiç şüphe yok ki, siz dünyadan zevali olmayan bir diyara intikal edeceksiniz. O halde elinizde olanın en hayırlısı ile intikal edin. Bize söylendiğine göre Cehennemin kenarından bir taş atılacak. Taş yetmiş yıl cehenneme düşecek, dibine eremiyecektîr. Vallahi cehenneme doldurulacaksınız. Buna şaştınız mı? Filhakika bize anlatıldığına göre, cennet kapılarından her iki kanadın arası kırk yıllık mesafedir. Cennetin üzerine gün gelecek izdihamdan kapıya kadar dolacaktır. Ben kendimin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e beraber bulunan yedi kişinin yedincisi olduğumu görmüşümdür. Ağaç yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Hattâ dudaklarımız yara oldu. Ben bir örtü buldum da onu yararak kendimle Sa'd b. Mâlik arasında taksim ettim. Yansıyle kendim sarındım, yarısıyle de Sa'd sarındı. Bugün ise bizden hiç birimiz yoktur ki, şehirlerden birine vali olmasın. Ben nefsim hakkında büyük, Allah ındinde küçük olmaktan Allah'a sığınırım. Gerçekten hiç bir Peygamberlik yoktur ki, neshedilmemiş akıbeti saltanata müncer olmasın. Sizler yakında haber alacak ve bizden sonra gelecek valileri tecrübe edeceksiniz.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7626-)
Bana İshak b. Ömer b. Selit de rivâyet etti, ki): Bize Süleyman b. Muğıra rivâyet etti. ki): Bize Humeyd b. Hilâl, Hâlîd b. Umeyr'den rivâyet etti. Bu zât câhiliyyet devrine yetişmiştir, ki): Utbe b. Gazvân hutte okudu. Kendisi Basra valisi idi... râvî, Seyhan'ın hadîsi gibi nakletmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7627-)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' dahi rivâyet etti. ki): Bize Vcki', Kurra b. Ilâ'ıd'den, o da Humeyd b. Hilâl'den, o da Hâlid b. Umeyr'den naklen rivâyet etti. ki): Beri Uthe b. Gazvân’i şunu söylerken işittim: Gerçekten kendimin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte bulunan yedi kişinin yedincisi olduğumu görmüşümdür. Huble yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Hattâ dudaklarımız yara oldu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7628-)
Bize Muhammed b. Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Süfyan, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ashab: Ya Resûlallah! Biz kıyâmet gününde Rabbimizi görecek miyiz? diye sordular. zamanında bulut içinde değilken güneşi görmek husûsunda birbirinizle itişip kakışıyor musunuz?» dedi. Ashab: Hayır! cevâbını verdiler. Bedir gecesinde bulut içinde olmayan ayı görmek hususumda birbirinizle İtişîr misiniz?» dedi. Ashab (yine): Hayır! cevâbını verdiler. halde nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, siz Rabbinizi görme hususunda ancak bu ayla güneşden birini görmek İçin İtiştiğiniz gibi İtişeceksiniz. Teâlâ Hazretleri kulun karşısına çıkarak: Ey filân, ben sana İkram etmedim mi? Seni reis yapmadım mı? Sana zevce vermedim mİ? Sana at ve develeri musahhar kılmadım mı? Reislik yapmana, ganimet malının dörtte birini almana müsaade etmedim mi? diyecek. O da: Hay hay (ettin) cevâbını verecektir. Teâlâ Hazretleri: Yâ bana kavuşacağını aklından geçirdin mî? diye soracak. Kul . Hayır! cevâbını verecektir. Bunun üzerine Teâlâ Hazretleri: Işte ben de senin benî unuttuğun gibi, seni unutuyorum, diyecek. Sonra ikinci kulun karşısına çıkarak: Ey filân! Ben sana ikram etmedim mi? Seni reis yapmad-m mı? Sana zevce vermedim mİ? Atları ve develeri sana musahhar kılmadım mı? Reislik yapmana ve ganimetin dörtte birini almana müsaade etmedim mi? diye soracak. O da: Hay hay (ettin) Yarabbi! cevâbını verecek. Bana kavuşacağını hiç aklından geçirdin mi? diyecek. Kul: Hayır! cevâbını verecektir. Bunun üzerine Teâlâ Hazretleri: İşte ben de senin benî unuttuğun gibi, seni unutuyorum, diyecek. Sonra üçüncü kulun karşısına çıkarak, ona da bunun mislini söyleyecek. Fakat o kul: Yâ Rabbi! Ben Sana, Senin Kitabına ve Peygamberlerine İnandım; namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim, diyecek ve olanca gücüyle hayır senasında bulunacak. Teâlâ Hazretleri: Öyle ise şuraya! buyuracaktır. Sonra kendisine: Şimdi sana şahidimizi göndereceğiz, denilecektir. Kul kendi kendine: Aceb bana şâhîdlik yapacak bu zât kimdir? diye düşünecek, faka ağzına mühür vurulacak; uyluğuna, etîne ve kemiğine: Konuş! denilecek. Artık uyluğu, eti ve kemiği onun amelini söyleyecektir. Bu ona kendi nâmına bir özür bırakmamak içindir. İşte bu münâfıktır. Allah'ın hışımına uğrayacak olan da budur.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7629-)
Bize Ebû Bekir b. Nadr b. Ebi'n-Nadr rivâyet etti. ki): Bana Ebun Nadr, Hâzim b. Kaâsmı rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah El-Eşcaî, Süfyan-i Sevrî'den, o da Ubeydel-Müktib'den, o da Fudayl'den, o da Şa'bî'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında idik. Güldü. Ve: gülüyorum, biliyor musunuz?» dedi. Biz: Allah ve Resûlü bilir, cevâbını verdik. Şöyle buyurdular: «Kulun Rabbisiyle konuşmasına gülüyorum. Yâ Rabbi! Sen beni zulümden korumadın mı? diyecek. Teâlâ Hazretleri: Evet korudum, buyuracak. Kul: Ama ben kendime benim tarafımdan bir şâhid getirilmesinden başka bir şeye razı değilim, diyerek. Teâlâ Hazretleri de: Bugün sana tek şâhid olarak nefsin, çok şâhid elarak da kirâm-ı kâtibin (melekler!) kâfidir. Buyuracak ve ağzına mühür vurulacaktır. Müteâkiben uzuvlarına, konuş, denilecek. Onlar da bunun amellerini söyleyecektir. Sonra konuşmak hususunda serbest bırakılacak ve: Sizler uzak olun, ırak olun! Ben ancak sizin için mücâdele ediyordum diverekîır.» Allahü teâlâ'yı görmesi meselesi iman bahsinde geçmişti. Hadîs-i verirdeki «fül» tâbiri «füîaıı» kelimesinin murahhamıdir.. Kelime münâda olduğu için terhım yapılmış yani; sonu atılmıştır. Aslı «vâ fülânı»'dır. Ancak bu terhim kaide hârici yapılmıştır. Maamafih Kâdî Iyâz'in rivâyetine göre «fiil» kelimesi, fülân mânâsına gelen ayrı bir lügattir diyenler de olmuştur. Yine Kâdî Iyâz'a göre Teâlâ Hazretlerinin kuluna: «Ben seni reis yapmadım mı? Sana ganimetin dörtte birini vermedim mi? ilâh...:» buyurmasından murad: «Seni hiç bir meşakkate düçâr etmeden rahat yaşatmadım mı? demektir. dörtte birini almak câhiliyyet hükümdarlarının âdeti idi. Dünyada bunca nimetlere nail olmuşken, Allah'ını hatırlamadığı külün itirafı ile meydana çıkınca Teâlâ Hazretleri: ise bugün ben de seni unutuyorum." diyecektir. Birçok defalar gördüğümüz vecihle Teâlâ Hazretleri hakkında unutmak, hatırlamak gibi şeyler muhal olduğu için, bu cümlenin mânâsı: «Ben de sana rahmetimi men ediyorum.» şeklinde te'vil olunmuştur. iddiasında bulunan üçüncü kula: İse şuraya!» Duyurulmasının mânâsı: «Sen şuraya ayrıl bakalım, bir de uzuvlarına soralım. Senin hakkında onlar ne gibi şehâdette bulunacaklar...» demektir. Neticede bütün azası aleyhine şehâdet edecek, böylece yalancılığı ortaya çıkacak, Allah'ın azabına düçâr olacaktır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7630-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Fudayl, o da Umara b. Ka'kâ'dan, o da Ebû Zür’a’dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Âli Muhammed'in rızkını: yetecek kadarcık ver!» diye duâ ettiler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7631-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd, Züheyr b. Harb ve Ebû Küreyb de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Veki' rivâyet etti. ki): Bize A'meş, Umara b. Ka'kâ'dan, o da Ebû Zür’a’dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Âli Muhammed'in rızkını yetecek kadar ver!» diye dua ettiler. rivâyetinde: Rızık ver!» denilmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7632-)
Bize bu hadîsi Ebû Saîd el-Eşecc de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki) ; Ben A'meş'i, Umara b. Ka'kâ’dan bu isnadla rivâyet ederken dinledim. O: «Kût» yerine «kefâf» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7633-)
Bize Züheyr b. Harb ile İshak b. İbrahim de rivâyet ettiler. (İshak: Ahberanâ; Züheyr ise: Haddesenâ tâbirini kullandı, Dedi ki): Bize Cerir Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisi Medine'ye geleliden vefatına kadar, üç gece arka arkaya buğday yemeğinden doya doya yememişlerdir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7634-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve İshak b. İbrahim rivâyet ettiler. (İshak: Ahberanâ; ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âİşe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): (sallallahü aleyhi ve sellem) göçüp gidinceye kadar üç gün arka arkaya buğday ekmeğinden doya doya yememiştir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7635-)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû İshak'dan rivâyet etti. ki): Ben Abdurrahman b. Yezid'i, Esved'den, o da Âİşe'den naklen rivâyet ederken dinledim ki, Âişe şöyle dedi: Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) tâ Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ruhu kabzedilinceye kadar, İki gün arka arkaya arpa ekmeğinden doya doya yememiştir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7636-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Veki', Süfyan'dan, o da Abdurrahman b. Abis'ti den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) üç geceden Fazla buğday ekmeğinden doya doya yememişlerdir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7637-)
Bize Ebü Bekr b. Ebû Şeybe rivâyet etti. ki): Bİze Hafs b. Gıyâs, Hişam b. Urve'den, o da babasından naklen rivâyet ettî. ki): Âişe şunu söyledi: Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisi göçüp gidinceye kadar, üç gece buğday ekmeğinden doya doya yememiştir.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7638-)
Bize Ebû Kûreyb rivâyet etti. ki): Bize Veki', Mis'ar'dan, o da Hilâl b. Humeyd'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) iki gün buğday ekmeğinden doya doya yememiştir. İki günün biri mutlaka kuru hurma olmuştur.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab