Bab ile İlgili Hadisler

4161-) Abdullah b. Muğaffel şöyle demiştir: (sallallahü aleyhi ve sellem) (sık sık) saç taramayı nehyetti ancak gün aşırı olanı müstesna. Libâs 220 Nesaî, Zînet. 7: Ahmed b. Hanbel. IV-84.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Saçı Tarayıp Düzeltmek
Konu: Bab
4162-) Abdullah b. Büreyde'den rivâyet edildiğine göre; (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabından birisi, Mısır'daki Fedâle b. Ubeyd'e gitti, yanına yarıp; Ben seni ziyarete gelmedim. Ama, ikimiz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan bir hadis işitmiştik. Senin, o hadis hakkında bilgin olduğunu umarım'' dedi. Fedâle: nedir? Şöyle ne hal! Sen bu bölgenin emiri olduğun halde, saçın başın dağınık; Fedâie: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi, çok süslenmekten nehyetti. o? senin ayakkabın da yok! bize, zaman zaman yalınayak yürümemizi emrederdi. b. Hanbel VI, 22.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Saçı Tarayıp Düzeltmek
Konu: Bab
4163-) Ebû Umâme (radıyallahü anh)'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir. gün sahâbîler, Resûlüllah'ın yanında dünyayı andılar. Bunun üzerine Resûlüllah " Duyunuz duyunuz, şüphesiz bezâze imândandır şüphesiz bezâze imandandır" buyurdu. Râvî: Bezâze; cildin kuru olması ve perişanlıktır" der. Davûd der ki, o (Ebû Omâme) Ebû Ümâme b. Salebe el-Ensâri'dir. Mâce, Zühd 4.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Saçı Tarayıp Düzeltmek
Konu: Bab
4225-) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Is-hâk b. İbrâhîra rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize İbn Uyeyne, Zührî'den, o da Aliy b. Hüseyn'den, o da Amr b. Osman'dan, o da Üsâme b. Zeyd'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): kâfire; kâfir de müslümana mirasçı olamaz.» buyurmuş, dediler. beyânına göre irs ve mîrâs: Asıl itibariyle akıbet demektir. Bunun mânâsı bir kimseden diğerine intikaldir. müslümana mirasçı olamayacağı hususunda bütün İslâm uleması itt,ifâk halindedir. diyor ki: «Sahabe, tabiîn ve onlardan sonra gelen ulemanın cumhûruna göre müslüman da kâfire mî-rasç: olamaz. Bir taife müslümanı kâfire mirasçı yapmaya kail olmuşlardır. Bu kavil Muâz b. Cebel, Muâviye (radıyallahü anh) ile Saîd b. El-Müseyyeb, Mesrûk ve başkalarının mezhebidir. Aynı kavil Ebû'd-Derdâ', Şa'bî, Zührî ve İbrahim Nehaî'den de —aralarında bu hususta hilaf olmak üzere— rivâyet olunmuşsa da doğrusu bu zevatın kavilleri de cumhûrun kavli gibidir. Muhalifler «İslâm yücedir; onun üstüne geçilmez.» hadîsiyle istidlal etmişlerdir. Cumhûrun delili ise sadedinde bulunduğumuz sahîh ve sarih hadîstir. İslâm hadîsinde onlara hüccet yoktur. Zîra ondan murâd İslâm'ın başka dînlere olan üstünlüğüdür. Onda mirastan söz yoktur. Şu halde onunla amel ederek «Müslüman kâfire mirasçı olamaz...» hadîsinin nassi nasıl terk edilebilir? Her halde o taife bu hadîsi duymamış olacak!.. (yani müslümanlığı bırakıp başka bir dîne dönen kimse) bilicmâ' müslümana mirasçı olamaz. İmâm Şafiî, Mâlik, Rabîa, İbn Ebî Leylâ ve başkalarına göre müslüman da mürtedde mirasçı olamaz; mürtedin malı müslümanlar arasında ganimet olur. Hanife ile Küfe ulemâsı ve İshâk müslüman olan veresesinin mürtedde mirasçı olacaklarına kaildirler. Bu kavil Hazret-i Ali ile İbn Mes'ud (radıyallahü anh)'dan ve seleften bir cemaattan rivâyet olunmuştur. Lâkin Sevrî ile Ebû Hanîfe: Mürtedin riddet hâlinde kazandığı şeyler müslümanîann malıdır, demişlerdir, ötekilerine göre bütün malı müslüman olan veresesinin olur. birbirlerinden mirasçı olmalarına gelince: İmâm A'zam'la İmâm Şafiî ve diğer bir takım ulema yahudînin hı-ristiyana, hıristiyanın yahudîye, bunların mecûsîye ve mecûsînin bu iki millete mirasçı olabileceğine kaildirler. İmâm Mâlik bunu caiz görmemiştir. İmâm Şafiî: «Lâkin harbî zimmîye; zimmî harbîye mirasçı olamaz» demiştir. Ayrı ayrı memleketlerde bulunan iki harbî dahi birbirlerine mîrasçı olamazlar. Hanefîler'in kavli de budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Ferâîz
Konu: Bab
4229-) Sehl b. Sa’d (radıyallahü anh)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte hendek kazıyorduk hendek kazıyor biz de toprağını taşıyorduk her tarafımız toz toprak içinde kalmıştı. Bu durumda Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle diyordu: “Allah’ım, hayat ancak ahiret hayatıdır, Ensâr ve Muhâcirlerini bağışla…” (Buhârî, Menakîb: 27; Müslim, Cihâd: 17) Bu hadis bu şekliyle hasen sahih garibtir. Ebû Hazim’in ismi Seleme b. Dinar el A’rec ez Zahid’tir. Bu konuda Enes b. Mâlik’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 5: Menâkıb Bölümleri
Konu: Bab
4230-) Enes (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle diyordu: “Allah’ım hayat ancak ahiret hayatıdır. Ensâr ve muhâcirine ikramlarda bulun…” (Buhârî, Cihâd: 27; Müslim, Cihâd: 17) Bu hadis hasen sahih garibtir. Enes’den değişik bir şekilde de rivâyet edilmiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 5: Menâkıb Bölümleri
Konu: Bab
4281-) Câbir b. Semure (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, şöyle buyururken işittim: Size etrafında (tüm) ümmetin toplanacağı on iki halife gelinceye kadar, bu din ayakta kalmaya devam edecektir." arada) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bir söz duydum ama anlamadım, babama: Resûlüllah ne diyor?" dedim. " Hepsi Kureyş'den" (buyurdu) dedi. Fiten, 46.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4282-) Cabir b. Sebûre (radıyallahü anh) şöyle demiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şunları söylerken işittim. " Oniki halife (gelince)ye kadar bu din aziz olarak devam edecektir." üzerine insanlar, tekbir getirdiler, feryad ettiler. Sonra Resûlüllah sessizce bir şey söyledi, Babama: Babacığım, Resûlüllah ne dedi?" dedim " Hepsi Kureyş'ten (buyurdu) dedi. İmare 7; Ahmed b. Hanbel V-90,93.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4283-) Esve b. Saîd el Hemedânî, Cabir b. Semûre (radıyallahü anh)'den bu (önceki) hadisi rivâyet etti ve şunu ilâve etti: evine dönünce, Kureyşliler ona gelip " Sonra ne olacak?'' dediler. " Fitne ve iç savaş" buyurdu.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4284-) Bize Müsedded haber verdi, Onlara Ömer b. Abîd haber vermiş. işaret değişik senetleri delirtmek için konulur. Bu hadis Müellife beş ayrı isnâdla gelmiş ve bunların ara sun harfi İle ayırmıştır. " Tahvil" anlamındadır. Bize Ebû Bekir, yani İbn-i Ayaş haber verdi. (H), bize Müsedded haber verdi, bize Sûfyân'dan Yahya haber verdi (H). Bize Ahmed b. İbrahim haber verdi. Bize Ubeydullah b. Mûsâ haber verdi. Zaide haber verdi. (H) Bize Ahmed b. İbrahim haber verdi, bana Ubeydullah b. Mûsa Fıtri'dan haber verdi, dedi. (Rivâyetlerdeki) mânâ aynıdır. Bunların hepsi Asım'dan, Asım, Zir'den o da Abdullah (b. Mes'ûd (radıyallahü anh) vasıtasıyla Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet etmiştir; (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Dünyada sadece bir gün kalsa, -Zaîde, hadisinde şöyle dedi - Allah o günü uzatır da - sonra bütün râvîler ittifak ettiler. Buradaki şek râvî'dendir, -O günde Benden veya ehli beytimden, adı adıma, babasının adı da babamın adına uyan bir adam gönderir" hadisinde şu ilâve vardır: şahıs " dünyayı, zulümle dolduğu gibi, adaletle dolduracaktır" Süfyân hadisinde şöyle dedi. , Araplara, adı adıma uyan ehl-i beytimden biri hakim olmadıkça dünya son bulmayacak, - Veya gitmeyecektir - Şek râvîdendir. Davûd der ki, Ömer ve Ebû Bekr'in (rivâyetleri) Süfyân’ın (rivâyetinin) aynıdır, yani son ilâve, bunların rivâyetinde de vardır. Fiten 52.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4285-) Ali (b. Ebî Talib) (radıyallahü anh)'dan; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir. ömründen sadece birgün kalsa bile, Allah (celle celâluhu) benim ehl-i beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır. Mâce, Fiten 34 Ahmed b. Hanbel 1-299, III -28,37.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4286-) Ümmü seleme (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim: Mehdî Mühdi" şeklinde okumak mümkündür. benim ailemden, Fatima'nın oğullarındandır." b. Cafer şöyle demiştir: Melih’i, Ali b. Nüfeyl'i överken ve onun iyiliğini söylerken dinledim. Mâce, Fiten 34.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4287-) Ebû Saîd El Hudrî (radıyallahü anh)'dan rivâyt edildiğine göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Mehdî ben (im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir." b. Hanbel II-291, 111-17.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4288-) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hanımı Ümmü seleme (radıyallahü anh)'dan Resûlüllah'ın şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir. Bir halife öldüğünde kargaşa çıkacak. Medineliler'den birisi, Medine'den çıkıp, Mekke'ye kaçacak. (Ama) Mekke'lilerden bazı insanlar, onu (bulunduğu yerden) çıkarıp, istemediği halde (Kabe'de) Rükün ile Makam-ı İbrahim arasında ona bîat edecekler. Şam'lılarda Onun üzerine bir ordu gönderilecek, ama o ordu Mekke ile Medine arasındaki Beydâ denilen yerde yere Beydâ'nın bir yer ismi olduğunu söyleyenler olduğu gibi. Mekke ile Medine arasındaki kuru araziye denildiğini söyleyenlerde vardır. İnsanlar bunu görünce, Şam'ın ebdâli ve Iraklıların asâîbi (şam ve Irak'ın hayırlı salih kulları) ona gelip, Makam-ı İbrahim ile Rükün arasında. bîat edecek. Sonra Kureyş'ten, dayıları Kelp (kabilesinden) olan bir adam çıkıp, o biat edenler üzerine bir ordu gönderecek. Fakat bîat edenler, Ben-î Kelb'linin gönderdiği orduya galip gelecekler. Bu ordu Kelb'in gönderdiği ordudur, (o zaman) Kelb'in ganimetinde hazır bulunmayana yazık!- Halife olan zat (Mehdî) malı taksim edecek. İnsanlardan bir kısmı, Peygamberlerinin Sünneti ile amel edecek, İslâmiyet yeryüzüne tamamen yerleşecek. (Mehdî) yedi sene kalıp, sonra vefat edecek ve Müslümanlar onun namazını kılacak" Davûd derki: Bazıları Hişâm'dan rivâyetle, dokuz sene" bazıları da " yedi sene" dedi. 6/316.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4289-) Bize Harun b. Abdullah haber verdi, bize Hemmaırdan naklen Abdüssamed haber verdi. Hemmam'da katâde'den bu hadisi rivâyet etti. Hemmam rivâyetinde " dokuz sene" dedi.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4290-) Bize İbnü'l Müsenna haber verdi, Bize Amr b. Asım haber verdi. Bize Ebûl Avam haber verdi. Bize Katâde Ebûl Halil'den, O Abdullah b. Halis'ten , o da Ümmü Seleme (radıyallahü anh) vasıtasıyla Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bu (yukardaki) hadisi rivâyet etti. Muâz’ın hadisi daha mükemmeldir.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4291-) Ümmü Seleme (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den (Mekke ile Medine arasında) batırılacak olanların kıssasını haber verip (şöyle devam etti): Ya Resûlallah, bu orduya istemeyerek zorla götürülen ne olacak? dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): birlikte o da batırılacak, ama Kıyamet Günü niyetine göre diriltilir, buyurdu. fiten 4.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4291-) Bize Ebû Hayseme Züheyr b. Harb ile Muhammed b. El-Müsennâ El-Anezî, rivâyet ettiler. Lâfız İbn'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Yahya —bu zât İbn Saîd El-Kattan'dır— Ubeydullah'dan rivâyet etti. ki): Bana Nâfi', İbn Ömer'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): etmek istediği bir şeyi bulunup da üzerinden iki gece geçen bir müslümanin hakkı ancak vasıyyetinin yanında yazılı bulunmasıdır.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Bab
4292-) Ebû İshak'tan rivâyet edildiğine göre; Ali (radıyallahü anh) oğlu Hasan'a bakıp şöyle demiştir: Benim şu oğlum Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in isimlendiği gibi seyyiddir. Onun sulbünden, adı Nebimizin adından olan, ona yaratılışta değil, huyda benzeyen bir adam gelecektir." Ali kıssayı zikretti, " Dünyayı Adaletle dolduracak..." dedi. şöyle dedi: Bize Amr b. Ebi Kays Mutarrıf b. Tariften o Ebî Hasen'den, o'da Hilâl b. Amr'dan şöyle dediğini rivâyet etti: el-Haris b. Harras Ma'bûd'da bu isim El Haris Harrâs şeklindedir. Bu durumda el-Haris İsmi Hairas'da mesleği olur ki, çiftçi demektir. (X): Bu rakam iki defa tekrarlanmistır. Bu ve önceki hadis, Aynü'l Ma'budda numarasızdır. adında bir adam çıkacak. Onun (ordusunun) önünde Mansur denilen birisi bulunacak, Kureyş'in Resûlüllah'a imkan verdiği gibi âl-i Muhammed'e (Hilâfetine) imkân verecek - veya hazırlayacak. ravîdendir. Her mü'minin ona yardım etmesi veya onun davetini kabul etmesi vaciptir. râvîdendir.

Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Mehdî Konusu
Konu: Bab
4292-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Abede b. Süleyman ile Abdullah b. Nümeyr rivâyet ettiler. H. İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. ki): Bana babam rivâyet etti. iki râvi Ubeydullah'dan bu isnatla rivâyette bulunmuşlardır. Ancak ikisi de: edeceği bir şeyi olan» demiş; «Vasıyyet etmek istediği» dememişdir,

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Bab
4293-) Bize Ebû Kâmil El-Cahderî de rivâyet etti. ki): Bize Hammâd yani İbn Zeyd rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. ki): Bize îsmâil yani İbn Uleyye rivâyet etti. Bu râvilerin ikisi de Eyyûb'dan rivâyet etmişlerdir. H. Ebû't-Tâhir de rivâyet etti. ki): Bize İbnİ Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. H. Hârûn b. Saîd El-Eylî dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Üsâme b. Zeyd El-Leysî haber verdi. H. Muhammed b. Bâfi' de rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti. ki): Bize Hişâm yani İbn SaM haber verdi. râvilerin hepsi Nazi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)- den naklen Ubeydullah hadîsi gibi rivâyette bulunmuş; ve hepsi: «Vasiyyet edecek bir şeyi varsa- demişlerdir. Yalnız Eyyûb'un hadîsinde istisna vardır; çünkü o Yahya'nın Ubeydullah'dan rivâyet ettiği gibi: etmeyi dilediği» demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Bab
4294-) Bize Hârûn b. Ma'rûf rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. ki): Bana Amr —bu zât İbn'l-Hâris'tir— İbn Şihâb'dan, o da Sâlim'den, o da babasından naklen haber verdi ki, Sâlim'in babası Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: etmek istediği bir şeyi bulunup da üzerinden üç gece geçen bir müslümanın hakkı ancak vasıyyetinin yanında yazılı bulunmasıdır.» buyururken işitmiş. b. Ömer diyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bunu söylediğini işiteli vasiyyetim yanımda olmaksızın üzerimden bir gece geçmiş değildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Bab
4295-) Bana bu hadîsi Ebû't-Tâhir ile Harmele de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus haber verdi. H. Abdülmelik b. Şuayb b. Leys dahi rivâyet etti. ki): Bana babam, dedemden naklen rivâyet etti. ki): Bana Ukayl rivâyet etti. H. İbn Ebî Ömer ile Abd b. Humeyd de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer haber verdi. râvilerin hepsi Zührî'den bu isnâdla Amr b. E!-Haris'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. hadîsi Buhârî, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce «Vasâyâ» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Vasiyyet: Lügatte eklemek mânâsına gelir. Ölümden sonraya izafe edilen bir temliktir. Bu temlike vasiyyet denilmesi sağ iken yapılan bir şeyi öldükten sonrakine eklediği içindir. Şâfiî'ye göre bu hadîsin mânâsı: «Müslüman için en akla uygun ve ihtiyat olan şey vasiyyetinin yazılı olarak yanında bulunmasıdır.» demektir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Vasıyyet
Konu: Bab
4338-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) rukû'unda ve sucûdunda "Subhâneke'llâhumme Rabbena ve bi-hamdike'llâhumme ığfirlî (= Ey Rabb'imiz olan Allah'ım, Seni tesbîh ederim; tesbîhi de hamdine bürünerek yaparım. Yâ Allah, bana mağfiret eyle)" sözlerini söylerdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4339-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Omer beni kendi meclisine Bedir ihtiyârlarıyle beraber girdirirdi. Bundan ötürü bâzıları: Bu genci niçin bizimle beraber meclisine girdiriyorsun? Halbuki bizim bunun yaşında oğullarımız var? dediler. de: Muhakkak ki, o sizin bildiğiniz ilim sahibi kimselerdendir, Abbâs dedi ki: Günün birinde Omer yine Bedir ihtiyarlarını da'vet etti; beni de onların beraberinde çağırdı. Abbâs dedi ki: Ben o gün Omer'in kendisinin bende bilmekte olduğu ilmi muhakkak onlara da göstermek için çağırdığını düşündüm. Omer onlara: "Allah'ın nusratı ve fethi gelince, sen de insanların fevc fevc Allah’ın dînine gireceklerini görünce hemen Rabb'ini hamd ile tesbîh et. O'nun mağfiretini iste. Şübhesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir" (en-Nasr: 1-2) sûresi hakkında ne dersiniz? diye sordu. Bâzıları: Bize nusrat ve fetih verildiğinde Allah'a hamd ve istiğfar etmemiz emrolunmuştur, dediler. Biz bilmiyoruz, dediler. da hiçbirşey söylemediler. Omer bana: Yâ Abbâs oğlu! Sen de mi böyle söylersin? diye sordu. Ben de: Hayır! dedim Omer: Ne diyorsun? dedi. Ben de: O, Rasûlüllah'ın ecelidir. Allah O'na ecelini bildirdi. “Allah tarafından Rasûlüllah'a nusrat ve feth gelince”, yani Mekke fethi gelince, Allah: işte bu senin ecelinin alâmetidir. “Artık Rabb'ine hamd ederek Subhânallah de ve Rabb'inden mağfiret dile! Şübhe yok ki, O, tevbeleri çok kabul edendir!” (en-Nasr- 3) buyurmuştur, dedim. Ben de bu sûreden ancak senin bilmekte olduğun şeyi biliyorum, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4340-) Ebû Şurayh el-Adevî (el-Huzâî -radıyallahü anh-), Amr ibn Saîd ibnu’l-Âs'a, Mekke'ye Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e karşı ordular sevkettiği sırada şöyle demiştir: Ey Emîr! Mekke fethinin ertesi günü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ayağa kalkıp îrâd eylediği bir sözü(yani hutbeyi) sana haber vermekliğime izin ver. O hutbeyi şu iki kulağım işitti, kalbim belledi, (söyleyeni de) gözlerim (o anda) gördü.Rasûlüllah, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: (tâ evvelden beri) haram eden Yüce Allah'tır; onu haram eden insanlar değildir. Bundan dolayı Allah 'a ve âhiret gününe îmân eden kimse için Mekke'de ne kan dökmek, ne de bir ağaca balta vurmak halâl olmaz. Şayet Rasûlüllah burada harb etti diye ruhsat tarafına kaçan biri bulunursa, ona: Allah (yalnız) Rasûlü'ne izin vermiştir, size izin vermemiştir! Deyiniz. Bana da yalnız bir günün bir saati içinde izin verdi. Ondan sonra bu günkü harâmlığı dünkü harâmlığı derecesine döndü. Bu dediklerimi burada hazır olanlar, gâib olanlara, yani burada mevcûd olmayanlara (ve müstakbel nesillere) teblîğ etsin". Şurayh'a: Amr ne dedi? diye soruldu. Şurayh dedi ki: Amr da cevaben: Yâ Ebâ Şurayh! Ben senden daha âlimim. Mekke hiçbir âsîyi, zimmetinde kan olan bir kaçağı, kaçan hiçbir hırsızı sığındırıp kurtarmaz, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4341-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh), Rasûlüllah Mekke'nin fethi senesi Mekke'de iken, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'tan: "Şübhesiz Allah ve Rasûlü şarâbın alışverişini... haram kıldı" buyururken işitmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4345-) Ve îmâm el-Leys ibn Sa'd şöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezîd, İbn Şihâb'dan tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Bana Abdullah ibnu Sa'lebete'bni Suayr haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke fethi yılında onun yüzüne eliyle dokunmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4346-) Bize Hişâm ibn Yûsuf, Ma'mer ibn Râşid'den; o da ez-Zuhrî'den; o da Suneyn Ebû Cemîle'den haber verdi. ez-Zuhrî dedi ki: Biz Saîd ibnu'l-Müseyyeb'le beraber bulunduğumuz sırada Ebû Cemile bize haber verdi. ez-Zuhrî: Ve Ebû Cemile, kendisinin Peygamber’e eriştiğini ve fetih yılında O'nunla beraber çıktığını söyledi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4347-) Bize Hammâd ibnu Zeyd, Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den; o da Amr ibnu Seleme'den tahdîs etti. şöyle dedi: Ebû Kılâbe bana; Amr ibn Seleme'ye kavuşur da ona sorar mısın? dedi. Kılâbe dedi ki: Akabinde ben Amr ibn Seleme'ye kavuştum ve kendisine sordum. Amr ibn Seleme şöyle anlattı: Biz aile ve kabîlece insanların yol uğrağı bir yerde otururduk. Bize kervanlar uğrardı. Biz de o yolculara: Bu insanlara ne oluyor, bu insanlara ne oluyor? Ve şu adam nedir? diye sorardık. da bize: O adam, Allah'ın kendisini peygamber gönderdiğini, O'na vahy verdiğini yahut Allah'ın O'na şu sözleri vahyettiğini söylüyor, derlerdi (yani Peygamber'den öğrendikleri bâzı âyetleri bize haber verirlerdi). de o sözleri ezber ederdim. Sanki o âyetler gönlüme yapıştırılır gibi nakş olunuyordu. Esasen(Kureyş'ten başka) Arab kabileleri de İslâm'a girmek için Mekke fethini gözlüyorlardı. Ve: Peygamberlik iddia eden şu adamı kendi kavmi olan Kureyş'le başbaşa kendi hâllerine bırakınız. Eğer O, Kureyş'e gâlib gelirse, hiç şübhesiz O sözünde doğru hakk bir peygamberdir, derlerdi. fetih ehlinin zaferi vak'ası olunca her kavim İslâm'a girmeye koştular. Babam Seleme de kavmimle beraber İslâm'a girmeye koştu. Mekke'den dönüp gelince, bize: Vallahi ben size bir hakk peygamberin yanından geliyorum. O bize: "Şu namazı şu vakitte kılınız, şu namazı da şu vakitte kılınız" dedi(ve bütün namaz vakitlerini bildirdi). Namaz vakti gelince de "Biriniz ezan okusun ve Kur'ân 'ı en çok bileniniz size imamlık etsin" buyurdu, dedi. üzerine kabîle halkı baktılar. İçlerinde benden çok Kur'ân bilen hiçbir kimse bulunmadı. Çünkü ben obamıza uğrayan kervanlardan Kur'ân alıp öğreniyordum. Kur'ân'ı çok bildiğim için kabîle halkı beni önlerine geçirip imâm yaptılar. Halbuki ben o sırada altı yahut yedi yaşında çocuktum. Üzerimde de elbise olarak yalnız bir bürde vardı. Secde ettiğim zaman o bürde avret yerinden yukarı toplanıp aşağısı açılırdı. Benim secdede bu açık hâlimi gören kabilemizden bir kadın, cemâate: Okuyucunuzun kıçını (yani açık yerini)" bizden örtseniz, dedi. üzerine cemâat (Umman kumaşı) satın aldılar ve bana bir gömlek biçtiler. Artık ben bu gömlekle sevindiğim kadar hiçbir şeyle ferahlanmadım.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4348-) İbnu Şihâb şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi; Âişe(r.anha) şöyle demiştir: Utbe ibn Ebî Vakkaas, kardeşi Sa'd ibn Ebî Vakkaas'a, Zem'a'nın cariyesinin oğlu Abdurrahman’ı alması için ahid yapmıştı. Utbe: Çünkü o çocuk benim oğlumdur, demişti. fetih zamanında Mekke'ye gelince Sa'd ibn Ebî Vakkaas, Zem'a'nın cariyesinin oğlu Abdurrahmân'ı yakaladı ve onu Rasûlüllah'a getirdi. Onun beraberinde Abd ibnu Zem'a da geldi. Sa d ibn Ebî Vakkaas: Bu benim kardeşimin oğludur. Kardeşim bana onun kendi oğlu olduğunu ve nesebinin kendisine katılmasını bana vasiyet etti, dedi. ibnu Zem'a da: Yâ Rasûlallah, bu benim kardeşimdir; bu Zem'a'nın cariyesinin oğludur, babam Zem'a'nın döşeğinde doğmuştur, dedi. Zem'a'nın cariyesinin oğluna baktı da Utbe ibn Ebî Vakkaas'a en çok benzeyen insan olduğunu gördü. Akabinde Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Yâ Abd ibne Zem'a! Bu (Abdurrahmân) sana âiddir; o senin kardeşindir. Çünkü o, Zem'a'nın döşeği üzerinde doğmuştur" buyurdu. yine Rasûlüllah, bu çocuğun sîmâca Utbe ibn Ebî Vakkaas'a benzerliğini gördüğü için Sevde'ye: "Yâ Sevde! Sen de bu oğlandan perde arkasına çekil!" buyurdu. Şihâb dedi ki: Âişe: Rasûlüllah: "Döşeğindir; zinâcı erkeğe ise mahrumiyet düşer" buyurdu, dedi. İbnu Şihâb: Ebû Hureyre bu "Çocuk döşeğindir, zinâkâr erkeğe mahrûmluk düşer" sözünü yüksek sesle i’lân ederdi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4349-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr şöyle haber verdi: Rasûlüllah zamanında, Fetih Gazvesi sırasında bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadının kavmi Usâme ibn Zeyd'e gittiler de (elinin kesilmemesi için) Rasûlüllah'ın yanında şefaat etmesini istediler. dedi ki: Usâme, o kadın hakkında Rasûlüllah'la konuşunca, Rasûlüllah'ın yüzünün rengi değişti ve: "Allah'ın ta'yîn ettiği dînî cezalardan bir ceza hususunda mı benimle konuşuyorsun?" buyurdu. de: Yâ Rasûlallah, benim için mağfiret isteyiver, dedi. sonra olunca Rasûlüllah hutbe yapmak üzere ayağa kalktı. Allah'ı lâyık olduğu sıfatlarla övdükten sonra "Amma ba'du" diyerek şunları söyledi: "Sizden önceki insanları ancak onların, içlerinde şerefli ve nüfuzlu kimse çaldığı zaman onu cezasız bırakır, içlerinde zayıf kimse çaldığı zaman ona ceza verir olmaları helak etmiştir. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, Muhammed'in kızı Fâtıma çalmış olsaydı, muhakkak onun elini de keserdim!" buyurdu. Rasûlüllah o kadınla ilgili emrini verdi ve kadının eli kesildi. Bundan sonra o kadının tevbesi güzel oldu ve evlendi. Âişe: O kadın bundan sonra bana gelirdi de ben de onun hacetini Rasûlüllah'a yükseltirdim, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4350-) Bize Âsım, Ebû Usmân'dan tahdîs edip şöyle dedi: Bana Mucâşi' ibn Mes'ûd(radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi: Mekke'nin fethinden sonra ben kardeşim (Mucâlid)lePeygamber'e geldim ve: Yâ Rasûlallah, kendisiyle hicret etmek üzere bey'at etmem için sana kardeşimi getirdim, dedim. aleyhi ve sellem): "Hicret etmiş olanlar, ondaki faziletlerle gitmişlerdir" buyurdu. Şimdi sen onunla ne üzerine bey'at edeceksin? diye sordum. "Ben onunla İslâm, îmân ve cihâd üzerine bey'at ederim" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4351-) Bu hadîsin râvîlerinden Ebû Usmân en-Nehdî dedi ki: Ben sonra Ebû Ma'bed Mucâlid'e kavuştum. Ebû Ma'bed bu iki kardeşin büyüğü idi. Ben ona Mucâşi'den işitmiş olduğum hadîsi sordum da, o: Mucâşi' doğru söyledi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4352-) Bize Âsim ibn Süleyman, Ebû Usmân en-Nehdî'den; o da Mucâşi' ibn Mes'ûd'dan tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Ben Ebû Ma'bed'i, hicret üzerine bey'at etmesi için Peygamber'e götürdüm. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Hicretin hükmü (fetihten önce) hicret edenlere âid olarak geçti. Ben onunla İslâm ve cihâd üzerine bey'at ederim" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4353-) Râvî Ebû Usmân dedi ki: Ben Ebû Ma'bed'e kavuştum da ona kardeşi Ebû Mucâşi'in bana tahdîs ettiği bu hadîsi sordum; o: Mucâşi' doğru söyledi, dedi. râvî Hâlid de, Ebû Usmân'dan; o da Mucâşi'den, onun kardeşi Mucâlid'i getirdiğini söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4354-) Mucâhid ibn Cebr şöyle demiştir: Ben İbn Omer'e: Şam'a hicret etmek istiyorum, dedim. İbn Omer (radıyallahü anh): fethinden sonra) hicret yok, lâkin cihâd vardır. Git, kendini arzet. Eğer kendinde (cihâd ve kudretten) birşey bulursan cihâd yap, kendinde bunu bulamazsan geri dönersin, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4355-) Ve en-Nadr dedi ki: Bize Şu'be haber verdi: Bize Ebû Bişr haber verip şöyle dedi: Ben Mucâhid ibn Cebr'den işittim, şöyle diyordu: Ben İbn Omer'e(Şam'a gitmek istiyorum) dedim, o: Bugün hicret yoktur -yahut da: Rasûlüllah'tan sonra hicret yoktur-, dedi. da geçen hadîsin benzeridir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4356-) Ebû Amr el-Evzâî, Abde ibn Ebî Lubâbe'den; o da Mucâhid ibn Cebr el-Mekkî'den; Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh): Fetihten sonra hicret yoktur der idi, diye tahdîs etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4357-) Yahya ibn Hamza tahdîs edip şöyle demiştir: Bana el-Evzâî, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Ubeydullah ibn Umeyr ile beraber Âişe'yi ziyaret ettim. Ubeydullah, Aişe'ye hicretten sordu. Bunun üzerine Âişe şöyle dedi: Bu gün hicret yoktur. (Fetihten önce) mü'minlerin herbiri kendisine fitne yapılması korkusundan dîni ile Allah'a ve Rasûlü'ne kaçar idi. Bugün ise Allah İslâm'ı gâlib kılmıştır. Mü'min Rabb'ine dilediği yerde ibâdet eder. Lâkin bugün (kâfirlerle) cihâd ve niyet vardır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4358-) İbn Cureyc şöyle demiştir: Bana Hasen ibnu Müslim, Mucâhid ibn Cebr'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke fethi günü ayağa kalktı da şöyle buyurdu: "Şübhesiz ki, Allah Mekke'yi, gökleri ve yeri yarattığı gün haram kılmıştır. Bunun için Mekke Allah'ın haram kılmasıyle kıyâmet gününe kadar haramdır. Benden evvel hiçbir kimse için halâl olmadığı gibi, benden sonra da hiçbir kimse için halâl olmayacaktır. Benim için de o, ancak gündüzden bir saat halâl olmuştur. Mekke'nin av hayvanı ürkütülmez, dikeni (bile) kesilmez, yaş otları koparılmaz. Yitiğini kimse (elini uzatıp) alamaz, yalnız sahibini aramak için arayacak kişi alabilir". sırada Abbâs ibnu Abdilmuttalib: Yâ Rasûlallah, ızhırdan başka. Çünkü ızhır bitkisi demirciler için ve evlerimiz için kullanılması zarurîdir, dedi. bu esnada sükût etti, sonra: "Izhır müstesna, çünkü o halâldır" buyurdu. yine Abdulmelik ibnu Cureyc'den (o, şöyle demiştir): Bana Abdulkerîm, İkrime'den; o da İbn Abbâs'tan, geçen hadîsin benzerini yahut o tarzdaki hadîsi haber verdi, demiştir. bu hadîsi Ebû Hureyre', Peygamber'den rivayet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4409-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah'tan işittiğim üç şeyden sonra Temîm oğullarını sevmekten vazgeçmeyeceğim: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlar hakkında şöyle buyuruyordu: "Temîm oğulları Deccâl'e (ve şarktan gelecek fitne ve fesada) karşı ümmetimin en çok mukavemetlisidir" buyurması; Temîm oğulları'ndan olup da Âişe'nin yanında bulunan bir câriye hakkında: "Bunu âzâd et. Çünkü bu câriye İsmâîl Peygamber evlâdındandır" buyurması; Temîm oğulları'nın zekât malları geldiği zaman: "Bunlar bir kavmin yahut (kavmimin) zekâtlarıdır" buyurması.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4410-) ibn Cureyc, İbnu Ebî Muleyke'den haber verdi ki, Abdullah ibnu'z-Zubeyr onlara şöyle haber vermiştir: Peygamber'in huzuruna Temîm oğulları'ndan süvârî bir hey'et gelmişti.(Bunlar müslümân olduktan sonra) Ebû Bekr: Yâ Rasûlallah, bunlara Ka'ka' ibnu Ma'bed ibn Zurâre'yi emîr ta'yîn et! dedi. karşı Omer: Hayır, o olmaz; Akra' ibn Hâbis'i ta'yîn buyur, dedi. Ebû Bekr: Sen muhakkak bana muhalefet etmek istiyorsun! dedi. Omer: Hayır, ben sana muhalefet etmek istemedim! dedi. bu suretle Ebû Bekr ile Omer, Rasûlüllah'ın huzurunda birbirleriyle çekişmişlerdi, hattâ sesleri de epeyce yükselmişti. İşte bu hususta şu âyetler indi: îmân edenler, Allah’ın ve Rasûlü 'nün huzurunda (sözde ve işte) öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Çünkü Allah hakkıyle işiten, kemâliyle bilendir. Ey îmân edenler, seslerinizi Peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın. O'na, sözle birbirinize bağırdığınız gibi bağırmayın ki, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir..."(el- Hucurât: 1-2).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4465-) el-Mugîre ibnu Şu'be (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hâcetinin birini yerine getirmek için gitti. Geldiğinde ben kalkıp O'nun eline su döküyordum. Mugîre'den rivayet eden oğlu Urve: Babamın muhakkak Tebûk seferinde dediğini bilmekteyim, demiştir. Peygamber yüzünü yıkadı ve iki kollarını yıkamağa davrandı. Fakat giydiği cübbenin yeni dar olduğu için kolunu sıvayamadı da, kollarını cübbenin alt tarafından çıkardı da öyle yıkadı. Bundan sonra ayakkabıları üzerine meshetti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4466-) Ebû Humeyd es-Sâidî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in beraberinde Tebûk gazvesinden döndük. Nihayet Medine'yi yukarıdan gördüğümüz zaman, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "İşte Tâbe, şu da Uhud'dur. Uhud, bizi seven, bizim de kendisini sevdiğimiz bir dağdır!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4467-) Bize Humeyd et-Tavîl, Enes ibn MâIik (radıyallahü anh)'ten(şöyle dediğini) haber verdi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebûk gazvesinden dönüp de Medine'ye yaklaştığımızda: "Medine'de öyle topluluklar vardır ki, sizin yürüdüğünüz herbir yerde; sizin geçtiğiniz herbir vâdîde muhakkak onlar da sizin beraberinizde olmuşlardır" buyurdu. Yâ Rasûlallah! Onlar Medîne'de (oturmuşlar)dır! dediler. Rasûlüllah: "Evet, onlar Medine'de kaldılar. Fakat onları Medine'de özür habsetti" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4507-) Âişe (r. anha): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), zırhı otuz sâ' ölçeği arpaya karşılık bir Yahudi'nin yanında rehin verilmiş olduğu hâlde vefat etti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4510-)  Bana Amr ibnu'l-Hâris, Yezîd ibn Ebî Habîb'den; o da Ebû’l-Hayr'dan haber verdi ki, Ebû’l-Hayr es-Sanâbihî'ye: Medine'ye ne zaman hicret ettin? diye sordu. es-Sanâbihî de ona şöyle cevâb vermiştir: Bizler, Peygamber'e hicret etmek üzere Yemen'den yola çıktık. Cuhfe'ye geldik. Karşıdan bir süvârî yönelip geldi. Ben o süvârîye: Bize Medine'den haber ver, dedim. O zât: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i beş gün önce defnettik, dedi. dedi ki: Ben es-Sanâbihî'ye: Kadir gecesinin ta'yini hakkında birşey işittin mi? dedim. O: Evet işittim. Bana Peygamber'in müezzini Bilâl, onun ta'yîni ramazânın son on günü içindeki yedidedir, diye haber verdi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4595-) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. ki): Mâlik'e Rafta b. Ebî Abdirrahmân'dan dinlediğim, onun da Münbais'in âzâdlısı Yezid'den, onun da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivâyet ettiği- şu hadîsi okudum. Zeyd Şöyle dedi: adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek ona lukatanın hükmünü sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) i mahfazasını ve bağını belle! Sonra onu bir sene i'lân et! Sahibi gelirse ne âlâ! Aksi takdirde onu nasıl istersen öyle yap!» buyurdu. Kaybolmuş koyun (un hükmü nedir?) dedi. yahut dîn kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurdular. Ya kaybolmuş deve ne olacak? dedi. sana ne? Su tulumu ve çarığı beraberinde! Sahibi rastlayınca ya kadar suya gider ve ağaçları otlar!» buyurdular. «Zannederim ifâsahâ okudum.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab
4596-) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr da rivâyet ettiler. İbn Hucr «Bize haber verdi» fa'bîrini kullandı. Ötekiler: Bize İsmâîl —ki İbn Ca'fer'dir— tahdîs etti, dediler. O da Rabîa b. Ebî Abdirrahmân'dan, o da MÜnbais'in âzâdlısı Yezîd'den, o da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivâyet etmiş ki, bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e lükatanın hükmünü sormuş. O da: bir sene i'lân et! Sonra (bir de) onun bağını ve kabını beilel Sonra onu harca! Şayet sahibi gelirse onu kendisine veriver!» buyurmuş. Yâ Resûlallah! Kaybolmuş koyunun'hükmü nedir? demiş. «Onu al! Zîra o ya senin ya dîn kardeşinin yahut da kurdundur.» Adam: Yâ Resûlüllah! Ya kaybolmuş develer ne olacak? diye sormuş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kızmış. Hattâ yanakları kızarmış. (Yahut yüzü kızarmış.) Sonra: sana ne? Sahibi rastlaytncaya kadar onun çarığı ve su tulumu beraberindedir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kadir Gecesinin Fazileti…
Konu: Bab