Bab ile İlgili Hadisler

7639-) Bize Amru'n-Nâkid rivâyet etti. ki): Bize Abde Süleyman rivâyet etti. Amr dedi ki: Bize Yahya b. Yeman da Hişam Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle iemiş): biz Âli Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) (bazen) bir ay ateş yakmadan dururduk. Nafakamız ancak kuru hurma ile su idi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7640-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme ile İbn Nümeyr, Hişâm b. Urve'den bu isnadla: «Hakikaten biz dururduk...» diye rivâyet ettiler. O Âli Muhammedi anmamıştır. Küreyb İbn Nümeyr'den rivâyet ettiği hadîsinde: «Meğer ki, bize bir parçacık et gelmiş ola...» cümlesini ziyâde etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7641-) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ b. Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etti. Halbuki benim rafımda canlının yiyeceği bir şey yok. Yalnız bir rafımda bir parçacık arpa vardı. Ondan uzun zaman yedim. Nihayet onu ölçtüm de tükendi.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7642-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Abdü'l- Aziz b. Ebî Hazım babasından, o da Yezid b. Ruman'dan, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, şöyle dermiş: ey kız kardeşim oğlu! Biz hilâli görüyorduk, sonra (başka) hilâli, sonra (başka) hilâli, iki ayda üç hilâl görüyorduk da, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in evlerinde ateş yakılmazdı.» . Urve Dedi ki, ben: Ey teyze, o hâlde sizin maişetiniz neydi? diye sordum. İki siyah (yani) kuru hurma ile su! Şu kadar var ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ensardan bir takım komşuları vardı. Onların da sağmalları vardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sütlerinden gönderirler; o da bize içirirdi.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7643-) Bana Ebû't-Tâhir Ahmed rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. ki): Bana Ebû Sahr, Yezid b. Abdillah b. Kusayt'dan naklen haber verdi. H. Harun b. Saîd de rivâyet etti, ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. ki): Bana Ebû Sahr, İbn Kusayt'dan, o da Urve b. Zübeyr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den, naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir günde iki defâ doya doya ekmek ve zeytinyağı yemeden vefat etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7644-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Dâvud b. Abdirrahman El-Mekkî El-Attâr, Mansûr'dan, o da annesinden, o da Âişe'den naklen haber verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7645-) Bize Saîd b. Mansûr da rivâyet etti. ki): Bize Dâvûd b. Abdirrahman El-Attâr rivâyet etti. ki): Bana Mansûr b. Abdirrahman El-Harcbî, an ümmü Safiyye'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): (sallallahü aleyhi ve sellem) insanlar iki siyaha (yani) kuru hurma ile suya doydukları vakit vefat etti.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7646-) Bana Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahman, Süfyan'dan, o da Mansûr b. Safiyye'den, o da annesinden, o da Âişe'den naklen rivâyet etti (Şöyle dedi): (sallallahü aleyhi ve sellem), vefat etti. Biz iki siyaha (yani) su ile kuru hurmaya doymuştuk.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7647-) Bize bu hadîsi Ebû Küreyb de rivâyet etti, ki): Bize Eşcaî rivâyet etti. H. Nasr b. Alî de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Ahmed rivâyet etti. Her iki râvi Süfyan'dan bu isnadla rivâyet etmişlerdir. Şu kadar var ki, bunların Süfyan'dan rivâyet ettikleri hadîsinde: iki siyandan doya doya yememişîik.» cümlesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7648-) Bize Muhammed b. Abbâd ve İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Mervan (yani; El-Fezârî) Yezid'den (bu zât İbn Keysan'dır), o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, (İbn Abbâd Ebû Hüreyre'nin nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, demiştir.) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyadan ayrılıncaya kadar ailesini üç gün arka arkaya buğday ekmeğiyle doyurmamıştır.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7649-) Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd, Yezid b. Keysan'dan rivâyet etti. ki): Bana Ebû Hâzim rivâyet etti. ki): Ben Ebû Hüreyre'yi parmağıyle tekrar tekrar işaret ederek: Hüreyre'nin nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyadan ayrılıncaya kadar kendisi ve ailesi bir bir arkasına üç gün buğday ekmeği yememişlerdir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7650-) Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet ettiler. (Dediler ki) ; Bize Ebû’l-Ahvas, Simâk'den rivâyet etti. ki): Ben Nu'man b. Beşîr'i şunu söylerken işittim: dilediğiniz müddetçe yiyecek ve içecek içinde değil misiniz? Gerçekten ben Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in karnını doyuracak kadar kötü hurma bulamadığını gördüm.» derken işittim. «bîhî» kelimesini anmamıştır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7651-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti, ki): Bize Yahya b. Âdem rivâyet etti. ki): Bize Züheyr rivâyet etti. H. İshak b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Mülâî haber verdi. ki): Bize İsrail rivâyet etti. Her iki râvi Simâk'den bu is-nadla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Züheyr'in hadîsinde: siz kuru hurma ile kaymağın çeşitlerinden başkasına razı olmuyorsunuz.» ziyâdesi vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7652-) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki) ; Bize Şu'be, Simâk b. Harb'den rivâyet etti. ki): Nu'man'ı hutbe okurken dinledim. Şunu söyledi. Ömer insanların dünyadan pide ettiklerini andı da, şöyle dedi: ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı bütün gün kıvranıyor, karnını doyuracak kötü hurma bulamiyorken gördüm.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7653-) Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Ebû Hani haber verdi, o da Ebû Abdirrahman El-Hubuliy'i şöyle derken işitmiş. Ben Abdullah b. Amr b. Âs'dan dinledim. Ondan bir adam dilen»., muhacirlerin fakirlerinden değil mîyi»? demiş,. Bunun üzerine Abdullah ona Senin kendisine sığınacak karın var mı? diye sordu. Adam: Evet! cevâbını verdi. Oturacak evin var mı? dedi. (Yine): Evet! cevâbını verdi. Abdullah: Öyle ise sen zenginlerdensin, dedi. Adam: Benim bir hizmetçim de var! dedi. Abdullah: O halde sen kırallardansın, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7654-) Ebû Abdurrahman dedi ki: Ben yanında bulunduğum halde Abdullah b. Amr b. Âs'a üç kişi geldiler. Ve: Yâ Ebâ Muhammed! Vallahi biz hiç bir şeye kâdir değiliz. Ne nafakaya, ne hayvana, ne de eşyaya! dediler. Abdullah onlara: Ne istiyorsunuz? İşitirseniz bize müracaat edersiniz. Biz de size Allah'ın başınızı çözeceği şeyleri veririz. İsterseniz hâlinizi Sultana anlatırız. Dilerseniz sabredersiniz. Çünkü ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: ki, muhacirlerin fakirleri kıyâmet gününde cennete zenginlerden kırk yıl önce gireceklerdir.» buyururken işittim, dedi. Üç zât: — Öyleyse sabrederiz; hiç bir şey istemeyiz, dediler. Bu hadîsin Ebû Hureyre rivâyetlerini Buhârî «Kitâ-bu'r-Rikâk» ve «Kitâbul-Et'ime»'de; Hazret-i Âişe rivâyetlerini dahi «Kitâbu’l-Hibe», «Kitâbu'r-Rikâk» ve «Kitâbu'l-Et'ime»'rîe tahric etmiştir. ve kefâf aynı mânâya gelen kelimelerdir. İkisi de israf yapmadan yetecek mikdar yiyecek demektir. Resûlillah'dan murad; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevceleridir. Bu kelimeden bazan bizzat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kastedilir. Görülüyor ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ailesi efradı üç günden fazla arka arkaya buğday veya arpa ekmeği bulamadan geçirir, hiç bir zaman tıkabasa karınlarını doyurmaz. Aylarca bacalarının tütmediği olur, yani; evlerinde yemek pişirmezmiş. Tabiî ki, bu onların yoksulluklarından değil, hudutsuz cömertliklerinden idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi malından zevcelerinin senelik nafakasını ayırır, fakat cömertliğinden bu nafaka senenin yarısı gelmeden biterdi. En ucuz ve kolay bulunan nafaka kuru hurma olduğu için günde iki öğün yemek yerlerse, bunun biri mutlaka kuru hurma olurdu. Kuru hurmaya siyah denilmesi, ekseriyetle Medine'nin hurmaları siyah renkli olduğundandır. Suya da tağlîb tarikiyle siyah denilmiştir. Aksi takdirde suyun rengi yoktur. Âişe'nin: kuru hurma ile sudan karnımızı doyurmaya başladığımız vakit ilâh...» sözünden murad: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de karnını doyurmaya başladı, demektir. Karınlarını doyurdukları gıda kuru hurma idi... Bu hal Hayber’in fethinden itibaren başlamıştı ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan sonra ancak üç sene yaşamıştır. Karınlarını doyuran gıda ancak kuru hurma ise de, tokluğun tamamı su ile olduğundan Âişe (radıyallahü anhâ) gıda namına kuru hurma ile suyu zikretmiştir. Bu hadîsler Ümmehâtı mü'minin ile diğer sahâbe-i kirâmın da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte dünya metâma kıymet vermediklerine ve başkalarım kendilerine tercih ettiklerine delildirler. Rivâyetlerin Bazıları bir kimsenin fakru hâlini zenginledikten sonra zikrederek Allah'ın nimetlerini başkalarına da hatırlatmanın caiz olduğuna işaret etmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Zühd Ve Rakâik
Konu: Bab
7708-) Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'den rivâyet etti. Hemmam: Bize Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri şunlardır... diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Bunlardan kiri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: İsrail'e: Kapıdan secde ederek girin ve (dileğimiz) indirimdir, deyin ki, günahlarınız affolunsun, denildi. Ama onlar değiştirdiler de, kapıdan kıçları üzere sürünerek girdiler. Ve kılın içinde bir tane dediler.» hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir. İsrail, Tih sahrasında kırk sene kaldıktan sonra Yûşa (aleyhisselâm) ile oradan çıkmış, Cenabı Hak Kudüs'e girmelerini kendilerine müyesser kılmıştı. Ancak şehrin kapısından girerken secde hâlinde bulunmalarını yani; eğilmelerini yahut girdiklerine şükretmelerini emir buyurmuştu. Onlar bu emri değiştirdiler. Ve şehre sürünerek girdiler. Girerken «Hıtta» demeleri de emir buyurulmuştu. Bunun mânâsı: «Dileğimiz, günahlarımızın indirilmesidir.» demektir. Onlar bunu da değiştirerek, Hıtta yerine Habbe kelimesini kullandılar. Ve: «Kılın içinde bir habbe.» dediler. Bu söz manasızdır. Fakat onların maksatları Allah'ın emrine muhalefet etmekti. Filhakika hem kavlen, hem fiilen Allah'ın emirlerine muhalefet ettiler. Teâlâ Hazretleri de onları Taunla cezalandırdı. Rivâyete nazaran bir saatta yetmiş bini helâk olmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7709-) Bana Amr b. Muhammed b. Bükeyr En-Nâkıd ile Hasen b. Alî el-Hulvânî ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Abd: Haddesenî; ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Ya'kûb (yani; İbrahim b. Sa'd) rivâyet etti. ki): Bize baban, Sâlih'den (bu zât İbn Keysan'dır), o da İbn Şihab'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bana Enes b. Mâlik haber verdi ki: Allah (azze ve celle) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e vahyi vefatından Önce birbiri ardına indirmiştir. Nihayet vefat etmiş ama en ziyâde vahy Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefat ettiği gün inmiştir. hadîsi Buhârî ile Nesâî «Kitâbu Fedâili'l-Kur'ân»'da tahric etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahyin en ziyâde ahir ömründe inmesi kendisine gönderilen hey'etlerin Mekke'nin fethinden sonra daha çok gelmesi ve daha çok ahkâm sormaları sebebiyledir. Mekke'de uzun sürelerden pek azı nâzil olmuştur. Çünkü o devir bi'setin ilk zamanları ile vahyin fetrete uğradığı zamana rastlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7710-) Bana Ebû Hayseme Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Abdurrahman (bu zat İbn Mehdî'dir) rivâyet etti. ki): Bize Süfyan, Kays b. Müslim'den, o da Tarık b. Şihab'dan naklen rivâyet etti ki: Yahûdiler Ömer'e Siz bir âyet okuyorsunuz ki, bu âyet bize indirilmiş olsa, o günü bayram yapardık, demişler. Ömer de: Ben bu âyetin nerede indirildiğini, hangi gün indirildiğini ve o indirilirken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in nerede idiğini pekâlâ bilirim. Âyet Arafat'da indirilmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de Arafat'da vakfe halinde idi, demiş. Süfyan:: size dininizi ikmâl, üzerinize olan nimetimi itmam eyledim." Süre-i Mâide, âyet: 3. âyetini kastederek: Cuma günü müydü, değil miydi şekkediyorum, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7711-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. ki): Bize Abdullah b. İdris babasından, o da Kays b. Müslim'den, o da Tarık b. Şihab'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Yahûdiler Ömer'e Şu: «Bugün sîzin için dîninizi ikmâl ve size olan nimetimi itmam eyledim. Sizin -için din olarak İslâm'a razı oldum.» âyeti biz Yahûdiler cemaatına inse, onun indirildiği günü bilsek, o günü mutlaka bayram yapardık, dediler, Ömer de: Ben onun indirildiği günü, saati ve indirildiği zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'n nerede olduğunu muhakkak bilirim. O Müzdelife gecesinde biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e birlikte Arafat'da iken inmiştir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7712-) Bana Abd b. Humeyd de rivâyet etti. ki): Bize Ca'ber b. Avn haber verdi. ki): Bize Ebû Umeys, Kays b. Müslim'den, da Târik b. Şihab'dan naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Yahûdilerden bir adam Ömer'e gelerek: Yâ Emire’l-Mü'minin! Kitabınızda okuduğunuz bir âyet var. Bu âyet biz Yahûdiler cemaatına inmiş olsa, o günü bayram yapardık, dedi. Ömer: Hangi âyet? diye sordu. Yahûdi: sizin için dîninizi İkmâl ve size olan nimetimi itmam eyledim. Sİzin için din olarak islam'a razı oldum.» âyeti dedi. Bunun üzerine Ömer: Ben o âyetin indiği günü, indiği yeri pek alâ bilirim. O Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Arafat'ta cuma günü indi, dedi. hadîsi Buhârî «Kitabu’l-iman»'da tahric etmiştir. Ömer'e gelen zât Kâ'bu'l-Ahbâr (radıyallahü anh) dır. O zaman henüz müslüman olmamıştı. Hazret-i Ömer: «Bu âyet biz Arafat'ta iken cuma günü indi.» demekle, biz o günü iki cihetten bayram ittihaz ettik. Çünkü Arefe ile Cuma günleri müslümanların bayramlarıdır, demek istemiştir. birinde âyet Müzdelife gecesi indi; diğerinde cum'a günü indi denilmektedir. Bunların ikisi de doğrudur. Çünkü Müzdelife gecesi, Arafat'tan dönüş gecesidir. Binâenaleyh murad yine Cum'a günüdür.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7713-) Bana Ebût'-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh ile Harmele b. Yahya Et-Tücîbi rivâyet ettiler. (Ebû't-Tâhir: Haddesenâ; Harmele ise Ahberanâ tâbirlerini kullandılar. Harmele dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şiha’dan naklen haber verdi ki): Bana Urve b. Züheyr haber verdi ki, kendisi Âişe'ye Allahü teâlâ'nın: yetimler hakkında adalet gösteremiyeceğinizden korkarsanız, sin hela! olan kadınlardan İkişer, üçer ve dörder tanesini nikâh ediverin." Sûre-i Nisa, âyet: 3. âyet-i kerîmesini sormuş. Âişe: Ey kızkardeşim oğlu! Bu kadından murad; velisinin terbiyesinde bulunan yetimedir. Velisine malında ortak olur, onun da yetimenin mal ve güzelliği hoşuna gider ve velisi onunla mehrinde adalet güzetmeksizin evlenmek ister. Ona başkasının verdiği kadar mehir vermeyi diler. Bu sebeple velilerin onları nikâh etmeleri yasak edildi. Meğer ki, onlar halkında adalet gösterip mehirlerinin âdet olan en yüksek derecesine ulaşm: olalar. Bir de velîlere bu yetim kızlardan başka helâl olan kadınlarla evlenmeleri emrolundu, demiş. diyor ki:. Âişe şunu söyledi: Bilâhare halk bu âyetten sonra kadınlar hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den fetva istediler. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: Allah onlar hakkında ve Kitabda sîze okunan mehirlenni vermediğiniz halde, kendilerini nikâh etmek istediğiniz yetim kadınlar hakkında fetva verecektir." Sûre-i Nisa, âyet: 127. âyetini indirdi. ki: Allahü teâlâ'nin size kıtamda okunan diye bahsettiği ilk âyettir. Ki, bu âyette Allah: yetimler hakkında adâlet gösterememekten korkarsanız, size helâl olan kadınlardan nikâh ediverin.» buyurmuştur. şöyle dedi: Allahü teâlâ’nın diğer Âyet-i Kerîme'de: nikâh etmek istersiniz...» buyurması, sizden birinizin terbiyesi altında bulunan yetim kızın malı ve güzelliği az olduğu zaman, ona rağbet göstermesidir. Böylece veliler bunlara rağbet göstermedikleri için, malına ve güzelliğine rağbet ettikleri yetim kadınları nikâh etmekten nehyolundular. Ancak adalet gösterirlerse o müstesna!

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7714-) Bize Hasen El-Hulvânî ile Abd b. Humeyd de hep birden Ya’kub b. İbrahim b. Şa'd'dan rivâyet ettiler, ki): Bize babam Sâlih'den, o da İbn Şihab'dan naklen rivâyet etti, ki): Bana Urve haber verdi. Kendisi Âişe'ye Allahü teâlâ'nın: yetimler hakkında adalet gösterememekten korkarsamz...» âyetini sormuş... râvi hadîsi Yunus'un Zührî'den rivâyet ettiği hadîs gibi nakletmiş, sonunda: «Yetim kızların malı ve güzelliği az olduğu vakit, onlara rağbet göstermedikleri için...» cümlesini ziyâde etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7715-) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ebû Kurcyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Hişâm, babasından, o da Âişe'den: yetimler hakkında adalet gösterememekten korkarsamz...» âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Bu âyet öyle bir adam hakkında nâzil oldu ki, onun yetim bir kızı vardır. Kendisi bu kişin velisi ve mirascısıdır. Kızın malı vardır. Kızın hakkını koruyacak kimsesi de yoktur. Velisi malı için onu başkasına vermez. Bu suretle ona zarar getirir ve kendisine iyi bakmaz. Buna binâen: hakkında adalet gösterememekten korkarsamz, (başka) kadınlardan size elverişli olanları nikâh ediverin.» buyurdu. Size helâl kıldıklarını alın. Zarar verdiğin kadını bırak demek istiyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7716-) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Biz Abde b. Süleyman, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den Teâlâ Hazretlerinin: kitabda size okunan mehirlerini vermediğiniz halde, kendileri nikâh etmek istediğiniz yetim kadınlar...» âyeti hakkında rivâyette bulundu. Âişe şöyle dedi: Bu âyet yetime hakkında indirilmiştir. Yetime bir adamın yanında bulunur ve malında ona ortak olur. Adam ise onunla evlenmek isten mekten de ne başkasına ez. Onu başkasına vererek, başkasını kendi malına ortak et-kinir. Hasılı onu evlenmekten men eder. Ne kendisi alır, verir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7717-) Bize Ebü Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebü Üsame rivâyet etti ki): Bize Hişam, babasından, o da Âişe’den naklen Teâlâ Hazretlerinin: hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: Onlar hakkında verecektir, ilah...» âyeti hususunda haber verdi. Âişe şöy-kadın bir adamın yanında bulunan yetimedir. İhtimal ki hurmada ona ortak olmuştur. Adam yüz çevirir yani; ona istemez, onu başka bir adama verecek, başkasını kendi ma-i de istemez. Böylece kadının evlenmesine mâni olur. hadîisi Buhârî «Kitâbü'ş-Şerike»'de; Ebû Dâvud ile Nesâî «Kitâbu'n-Nikâh»’da tahric etmişlerdir. Âişe'nin okuduğu âyet-i kerîmeden murad şudur: Birinizin terbiyesi altında yetim bir kız bulunur da, onunla evlenmek istediği takdirde îcâb eSen mehrini verememekten korkarsa, başka kadınla evlensin. Çünkü başkk kadınlar çoktur. Allah ona bu hususta bir darlık halketmemiştir. Âyet-i kerîmedeki ikişer, üçer, dörder tâbirlerinden murad: Bir erkek iki yahut üç yahut dört kadın alabilir, demektir. Yoksa şîa'dan bir taifenin dediği gibi, bu sayıları bir araya toplayıp dokuz kadın alır demek değildir. Bir müslümanın nikâhı altında ancak dört kadın bulundurabileceğine ehl-i sünnet ulemasının icmaı vardır. Dörtten ziyâde kadın almak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsustur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7718-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abde b. Süleyman, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen Teâlâ Hazretlerinin: kim fakir ise, meşru surette yesin." sûre-i Nisa, âyet: 6 Âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti, Âişe şöyle dedi: Bu âyet yetimin malına nezârette bulunan, ona bakıp ıslâh eden velinin, muhtaç olduğu vakit bu maldan yiyebileceği hakkında nâzil olmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7719-) Bize bu hadîsi Ebû Kûreyb de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Hişam, babasından, o da Âişe'den naklen Teâlâ Hazretlerinin: kim zengin ise, iffet göstersin. Fakir olan meşru surette yesin.» âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Bu âyet yetimin velisi hakkında indirilmiştir. Veli muhtaç olduğu vakit, yetimin malından malı mîktarmca meşru surette istifâde edehilir

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7720-) Bize bu hadîsi Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Hişam bu isnadla rivâyet etti. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-BÜyû» ve «Kitabu't-Tefsir»'de tahric etmiştir. iffet göstermesinden murad; yetimin malından bir şey yememesidir. Fakirin meşru surette yemesi ise, yetimin malına baktığı miktar olacaktır. Bu da ya emsali kadar ücret almak yahut ihtiyacına kada: yemekle olur. Veli sonradan zenginlerse, yetimin malından yediği mikdarı kendisine Ödeyip Ödemeyeceği hususunda iki kavil vardır. Birine kavle göre ödemez. Çünkü amelinin ücretini yemiştir. Kendisi de fakirdir, Şâfiîler'in mezhebi budur. İkinci kavle göre Öder. Zira yetimiı malı ancak ihtiyaç dolayısiyle mubah kılınmıştır. Ve muztar kalanın baş kasının malını yemesine benzer. Iztırar ortadan kalkınca o malı ödeme îcâb eder. Bu kavle göre muhtaç olan velinin yetim malından yemes ödünç almak suretiyle olacaktır. Hattâ bazıları âyetteki: «Meşru surettyesin...» emrini: «Veli yetimin malına muhtaç olmamak için kendi mılından yesin...» mânasına almışlardır. Onlara göre yetimin malını ödünç almak dahi caiz değildir. Mücâhid ile Haneliler'den İmâm Ebû Yûsuf'un kavli budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7721-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Abde b. Süleyman, Hişam’dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen Allah (azze ve celle)'nin: üst tarafınızdan ve alt tarafınızdan geldikleri ve gözler şaşırıp, kalbler boğazlara geldiği vakit..." Sûre-i Ahzâb, âyet: 10. Âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti. Âişe: Bu Hendek günüydü, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7722-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Khde b. Süleyman rivâyet etti. ki): Bize Hişâm, babasından, o da aişe'den naklen: bir kadın, kocasının geçimsizliğinden yahut yüz çevirmesinden korkarsa..." Süre-i Nisa, âyet: 128. Âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti. Âişe şöyle dedi. Bu âyet-i kerîme öyle bir kadın hakkında nâzil olmuştur ki: Bir adamın nikâhında bulunur ve uzun zaman geçinir, adam onu boşamak ister. Kadın da: Beni boşama, tarafımdan her şey sana helâl olduğu halde beni nikâhında tut! der. İşte bu âyet bunun için inmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7723-) Bize Ebû Kûreyb rivâyet etti. ki): Bize Ebü Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Hişâm babasından, o da Âişe'den naklen Allah (azze ve celle)'nin: bir kadın, kocasının geçimsizliğinden veya yüz çevirmesinden korkarsa...» âyet-i kerîmesi hakkında rivâyetler etti. Âişe şöyle dedi: Bu âyet öyle bir kadın hakkında nâzil olmuştur ki, bir adamın nikâhında bulunur. İhtimal adam onunla çok geçinmek istemez. Kadının sohbeti ve çocukları olur da, kocasından ayrılmak istemez ve kocasına: Sana benim tarafımdan her şey helâldir, der. hadîs Buhârî «Kitâbul-Mezâlim»'de tahric etmiştir, Koca demektir. Nâşûz: Geçimsizliktir. Bu da kadının kotasına itaatsizliği, kocasının karısını beğenmeyip terketmesi ile olur. Müslim sarihlerinden Übbî'ye göre kadının: «Sana benim tarafımdan her şey helâldir.» sözünden murad; mehrini veya gecelik nöbetini kocasına Kadın kendisini boşamadan terketmesini ister.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7724-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye, Hişam b. Urve'den, o da babasından naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Bana Âişe: «Ey kızkardeşimin oğlu! Onlara Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabına istiğfar etmeleri emrolundu. Onlarsa söğdüler.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7725-) Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Hişam bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Iyâz diyor ki: «Zahire bakılırsa Hazret-i Âişe bu sözü Mısırlılar’ın Hazret-i Osman aleyhinde ve Şamlılar’ın Hazret-i Ali hakkında dile doladıklarını işittiği zaman söylemiş olacaktır. Âişe (radıyallahü anha) istiğfar emriyle: Rabbimiz! Bize ve bizden Önce iman eden kardeşlerimize mağfiret büyür!» âyet-i kerîmesine işaret etmiştir. İmâm Mâlik bu âyetle istidlal ederek ashâb-ı kirâma söğen kimsenin ganimet malında hakkı olmadığım söylemiştir. Çünkü Allahü teâlâ ganimeti sahabeye söğenlerden sonra gelip onlara istiğfarda bulunanlara tahsis etmiştir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7726-) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anbcrî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti, ki): Bize Şu'be, Muğirâ b. Nu'man’dan, o da Saîd b. Cübeyr'den naklen rivâyet çiti. (Şöyle dedi): Kûfeliler şu âyet hakkında ihtilâf ettiler: kim bir mü'mîni kasden öldürürse, onun cezası cehennemdir." Sûre-i Nisa, âyet: 93. Bunun üzerine ben İbn Abbâs'a giderek kendisine onu sordum da: Bu âyet en son olarak indirildi. Sonra onu hiç bir şey neshetmedİ, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7727-) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti. H. İshak b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize Nadr haber verdi. Her iki râvi demişler ki: Bize Şu'be bu isnadla rivâyet etti. Ca'fer'in hadîsinde: «Bu âyet indirilenlerin en sonunda indi.» Nadr'ın hadîsinde ise: «O indirilenlerin en sonundadır.» cümleleri vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7728-) Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti, ki): Bize Şu'be, Mansur'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bana Abdurrahman b. Ebzâ, İbn Abbâs'a şu iki âyeti sormamı emretti: kim bir mü'minİ kasden öldürürse, onun cezası İçinde ebedî kalmak şarttyle cehennemdir.» Bu âyeti kendisine sordum da: Onu hiç bir şey neshetmedİ, dedi. Bir de şu âyeti sordum: kimseler ki, Allah'la birlikte başka bir ilâha dua etmezler ve Allah'ın haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler.» İbn Abbâs: Bu âyet müşrikler hakkında indî, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7729-) Bana Harun b. Abdullah rivâyet etti. ki): Bize Ebû'n-Nadr Ilâşim b. Kaâsım El-Leysî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye (yani; Şeyban) Mansûr b. Mu'temir'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Şu âyet: kimseler ki, Allah'la birlikte başka bir ilaha dua etmezler..." Sûre-i Furkan, âyet: 68. «Mâhâncn» kavline kadar Mekke'de inmiştir. Bunun üzerine müşrikler: Bize İslâm'ın ne faydası olur. Biz Allah'a şirk koşmuş, Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmüş ve bütün kötülükleri yapmışızdır, dediler. Allah (Âzze ve Celle) de: tevbe ve iman edip, sâlih amel işleyenler müstesna!" Sûre-i Furkan, âyet: 70. âyetini sonuna kadar indirdi. Ama İslâm'a girip, onun hükümlerini öğrendikten sonra öldürürse, onun için tevbe yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7730-) Bana Abdullah b. Hâşim ile Abdurrahman b. Bişr El-Abdî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya (bu zat İbn Saîd El-Kattan'dır), İbn Cüreyc'den rivâyet etti. ki): Bana Kaâsım b. Ebî Bezze, Saîd b. Cüheyr'den rivâyet etti, (Şöyle dedi): İbn Abbâs'a kasden bir mü'mini öldüren kimseye tevbe var mıdır? diye sordum: Hayır! cevâbını verdi. Bunun üzerine kendisine Furkan süresindeki şu âyeti okudum: kimseler ki, Allah'la birlikte başka bir ilâha dua etmezler. Allah'ın haram kıldığı nefsi de haksız yere öldürmezler, ilâh...» İbn Abbâs: Bu âyet Mekke'de nâzil olmuştur. Onu Medine'de nâzil olan: «Her kim kasden bir mü'mini öldürürse, onun cezası ebedî olarak cehennemdir.» âyeti neshetmiştir, dedi. Hişam’ın rivâyetinde: «Bunun üzerine Furkan süresindeki şu âyeti okudum: Ancak tevbe eden kimse müstesna!..» cümlesi vardır. hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsir»'de; Ebû Dâvud «Kitâbu'l-Fiten»'de, Nesâî «Kitabu'l-Kısas», «Kitabu'l-Muharebe» ve «Kitabu't-Tefsir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. bir mü'mini öldüren kimsenin tevbesi kabul edilip edilmeyeceği hususunda ulemadan birkaç kavil rivâyet olunmuştur. kavle göre: O kimseye tevbe yoktur. Bu kavil İbn Abbâs , Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Ömer, Ebü Hüreyre, Ebû Seleme b. Abdirrahman (radıyallahü anh) hazerâtı ile Hasan-ı Basrî ve Dahhâk'den rivâyet olunmuştur. Onlara göre âyet muhkemdir. kavle göre kasden mü'min öldüren kimsenin tevbesi kabul olunur. Ulemâdan bir cemâatin mezhebleri budur. Bu kavilde İbn Ömer, İbn Abbâs ve Zeyd b. Sabit hazerâtından rivâyet olunmuştur. kavle göre: Katilin işi Allah'a kalmıştır. Dilerse affeder. Dilerse tevbesini kabul etmez. Hanefîler'le Şâfiîler'in ve bütün ehl-i sünnetin mezhebi budur. kavle göre âyetin mânâsı: «Şayet ceza verirse cezası cehennemdir.» demektir. Ebû Mic1ez'in mezhebi budur. Hazret-i İbn Abbâs'dan bu kavil dahi rivâyet olunmuştur. Âyet-i kerîmenin mensuh olup olmadığı ulemâ arasında ihtilaflıdır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7731-) Bize Ebü Bekr b. Ebî Şeybe ile Harun b. Abdillah ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Abd: Ahberanâ; Ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Ca'fer b. Avn rivâyet etti. ki): Bize Ebû Umeys, Abdu'l-Mecîd b. Süheyl'den, o da Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'den naklen haller verdi. (Şöyle dedi): Bana İbn Abbâs: Bilir misin (Harun, dirayetin var mı? dedi.) Kur'ân'dan son ve bütün olarak inen sûre nedir? dedi. Evet! yardımı ve fetih geldiği vakit...» süresidir cevabını Verdim, İbn Abbâs: Doğru söyledin, dedi, Ebî Şeyte'nin rivâyetinde: misin hangi sûredir?» demiş. «Son» dememiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7732-) Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize viye haber verdi. ki): Bize Ebû Umeys bu isnadla bu hadîs lini rivâyet etti. Ve: «Son sûre» dedi. Bir de «Abdu'l-Mecid» dedi Süheyl» demedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7733-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İshak b. İbrahim ve Ahmed b. Abdete'd-Dabbî rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Şeybe'nindir. Haddesenâ dedi; ötekiler: Ahberanâ tâbirini kullandılar. Dediler ki): Bize Süfyan, Amr'dan, o da Atâ'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Müslümanlardan bâzı kimseler koyun sürücüğünün içinde bir adama rastladılar. Adam: Esselâmüaleyküm! dedi. Onlarsa kendisini tutup Öldürdüler. Ve o sürüceğizi aldılar. Bunun üzerine: selâm veren kimseye, sen mü'min değilsin demeyin." Sûre-i Nisa, âyet: 94. âyeti iıltdi. Abbâs: «selem» kelimesini «selâm» okumuştur. hadîsi Buhârî «Kitabu't-Tefsîr»'de; Ebû Dâvud «Kitabu'l-Huruf»’da; Nesâî «Kitâbu's-Siyer» ile «Kitabu't-Tefsir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. İmâm Ahmed rivâyetinden anlaşıldığına göre Benî Süleym kabilesinden bir zât koyunlarını sürerek ashabdan birkaç kişinin yanından geçmiş. Onlara selâm da vermiş. Fakat ashab: «Bu bize ancak elimizden kurtulmak için selâm verdi.» diyerek adamı Öldürmüşler ve koyunlarını Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirmişler. Bunun üzerine âyet-i kerîme inmiş. Bu âyetin sebebi nuzûlu hakkında muhtelif rivâyetler vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab
7734-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Gunder, Şu'be'den rivâyet etti. H. Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nmdir. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer, Şu"be'den, O da Ebû İshak'dan naklen rivâyet etti. ki): Ben Berâ'ı şunu söylerken işittim: Ensâr haccedip döndükten sonra evlere ancak arka taraflarından girerlerdi. Sonra ensardan bir adam gelerek kapısından girdi ve kendisine bu hususta lâf söylendi. Bunun üzerine şu âyet-i kerîme indi: arka taraflarından gelmeniz İbâdet değildir." Sûre-i Bakara, âyet: 189. hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Ömre»'de tahric etmiştir. nazaran ensardan bazı kimseler Ömreye niyet ettiler mi, gökyüzü ile aralarında bir şey bulundurmazlarmış. Böyle bir kimse bir hacetten dolayı evine girmek istese gökyüzüyle arasına tavan gireceği için içeriye kapıdan girmezmiş. Bu âdet câhiliyyet devrinden kalma imiş. İçeriye girecek olan kimse ya duvardan tırmanarak girer yahut merdiven vasıtasıyle duvardan içeriye iner yahut eve arka taraftan girermiş. Onlar bunu ibâdet sayarlarmış. Bilâhare âyet-i kerîme inerek bunun doğru olmadığını bildirmiştir. kapıdan giren ensârî bir rivâyete göre Kutbe b. Âmir; diğer rivâyete göre Rıfâa b. Tâbut'tur. kerîmenin sebebi nuzûlu hakkında muhtelif kaviller vardır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Tefsir
Konu: Bab