Bab ile İlgili Hadisler
3698-)
Enes b. Mâlik (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Duâ ibadetin iliği beyni ve özüdür.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.) Bu hadis bu şekliyle garib olup sedece İbn Lehia’nın rivâyetiyle bilmekteyiz.
Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 4: Duâ Bölümleri
Konu: Bab
3699-)
Numân b. Beşîr (radıyallahü anh)’den rivâyete göre: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Duâ ibadettir.” Sonra mü’min sûresi 60. ayetini okudu: “Ama Rabbiniz buyuruyor ki: “Bana duâ edin, duânızı kabul edeyim. Şüphesiz ki, bana kulluk etmekten ululuk taslayarak çekinenler, aşağılık bir halde Cehenneme gireceklerdir.” (İbn Mâce, Dua: 27) Bu hadis hasen sahihtir. da bu hadisi A’meş’den ve Zerr’den rivâyet etmiştir. Bu hadisi sadece Zerr’in rivâyetiyle bilmekteyiz. Zerr Abdullah el Hemedânî’dir. Güvenilen biridir. Ömer b. Zerr’in babasıdır.
Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 4: Duâ Bölümleri
Konu: Bab
3703-)
Cubeyr ibn Mut'ım (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir kerre Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına bir kadın geldi. (Giderken) Peygamber kadına tekrar kendisine müracaat etmesini emretti. Kadın sanki Peygamber'in ölümünü ta'rîz ederek: Ben gelir de seni bulamazsam? diye sordu. Peygamber: “Şâyet beni bulamazsan Ebû Bekr'e müracaat et” buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3704-)
Hemmâm (ibnu'l-Hâris en-Nahaî el-Kûfî) şöyle demiştir: Ben Ammâr-ibn Yâsir (radıyallahü anh)'den işittim; o: Ben Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ı gördüğümde, O'nun beraberinde (ilk müslümânlar olarak) beş köle, iki kadın, bir de Ebû Bekr'den başka kimse yoktu, diyordu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3705-)
Ebu'd-Derdâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında oturuyordum.. Bu sırada Ebû Bekr, elbisesinin eteğini diz kapaklarını açıncaya kadar toplayarak(telâşla) çıkageldi. Peygamber bize: "Arkadaşınıza gelince, o birisiyle çekişmiş olacak" buyurdu. Bekr selâm verdi ve: Yâ Rasûlallah! Benimle Hattâb oğlu arasında bir şey (bir çekişme) oldu. Ben bu çekişmede Omer'e tecâvüz ettim. Sonra pişman oldum da kendisinden beni affetmesini istedim. Fakat Omer kabul etmedi. Ben de Sana geldim, dedi. üzerine Rasûlüllah üç kerre: "Allah seni mağfiret etsin yâ Ebâ Bekr!" dedi Sonra Omer de bu dargınlıktan pişman oldu da Ebû Bekrin evine gitti ve: Ebû Bekr burada mı? diye sordu. Ev halkı: Hayır, burada değil, diye cevâb vermeleri üzerine, Omer de Peygamber'in huzuruna geldi ve O'na selâm verdi. sırada Peygamber'in yüzü değişmeye başladı. Hattâ Ebû Bekr korktu da iki dizi üzerine çöktü ve iki kerre: Yâ Rasûlallah! Vallâhî bu işte Omer'den ziyâde ileriye gitmişimdir, dedi. üzerine Peygamber (hepimize hitaben): "Şübhesiz ki, Allah beni size peygamber göndermişti. Bunu size tebliğ ettiğimde hepiniz bana: 'Yalan söyledin' demiştiniz- Ebû Bekr ise: 'Doğru söyledin' demiş ve bana canı ile malı ile yâr ve yardımcı olmuştur” buyurdu. Rasûlüllah iki kerre: "Şimdi sizler benim bu dostumu, bu nisbeti ve bu hususiyeti ile bana bırakırsınız değil mi?" buyurdu. Ebu'd-Derdâ: Ebû Bekr, hakkında Peygamber'in ortaya koyduğu bu büyütmeden sonra artık O'nun hatırı için hiç incitilmedi, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3706-)
Amr ibnu’l-Âs (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Amr'ı Zât-ı Selâsil ordusu üzerine kumandan yapıp göndermişti. Amr dedi ki: Bu gazveden döndüğümüzde Peygamber'in huzuruna geldim ve: İnsanların hangisi sana en sevimlidir? Diye sordum. Peygamber: "Âişe'dir" dedi. Ben: Erkeklerden en sevimli olan kimdir? dedim. Peygamber: "Âişe'nin babasıdır" buyurdu. Ben: Sonra kimdir? dedim. Peygamber: "Sonra Omer ibnu'l-Hattâb'dır" buyurup, birtakım adamların adlarını saydı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3707-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Bir çoban, sürüsünün içinde bulunduğu sırada sürüye kurt saldırdı ve ondan bir koyun aldı. Çoban (ondan koyunu geri almak için) ardından araştırdı. Derken kurt çobana döndü de: Yırtıcı hayvan (ların sürüye saldıracağı o fitne) gününde, koyun sürüsünün benden başka çobanı bulunmayacak o günde, koyunu benden kim kurtarır? Dedi. yine bir adam bir sığırın üzerine yük yüklemiş olarak onu sevkeder giderken, sığır o kimseye yüzünü çevirdi de onunla kelâm edip: Ben bunun için yaratılmadım, lâkin ben tarla sürmek için yaratıldım, dedi ". dedi ki:) İnsanlar (bu hikâyeden hayret ederek): Subhânallah! dediler. Peygamber ise: "Ben bu hayvanların böyle söz söylediklerine inanıyorum; Ebû Bekr de, Omer ibnu'l-Hattâb da (inanıyorlar)" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3708-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Ben kendimi ru'yâmda üzerinde bir kova olan bir kuyu başında gördüm. O kuyudan Allah'ın dilediği kadar su çektim. Sonra kovayı Ebû Kuhâfe'nin oğlu aldı, o da kova ile bir yahut iki kova su çekti. Ebû Kuhâfe oğlu Ebû Bekr'in su çekmesinde bir zayıflık vardı. Allah Ebû Bekr'e bu za'fından dolayı mağfiret etsin. Sonra bu küçük kova büyük bir kovaya dönüştü. Onu Omer ibnu'l-Hattâb aldı. Ben insanlar içinde Omer'in çekişi gibi su çekebilecek kuvvette kavi ve kâmil bir kişi göremedim. Nihayet insanlar o kuyu başını develerin sulak ve eylek yeri edindiler".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3709-)
Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim giydiği elbisesini büyüklenerek (yerde) sürüklerse, kıyâmet gününde Allah ona (rahmet bakışıyle) bakmaz" buyurdu. Bekr: Benim elbisemin iki tarafından birisi -ben onu sürünmekten korumazsam- muhakkak yerde sürünür (ne buyurursun)? Diye sordu. ' 'Sen kaftanını sürüklemeyi büyüklenerek yapar değilsin'' buyurdu. râvîlerinden Mûsâ ibn Ukbe, Sâlim'e: Abdullah ibn Omer: "Kim izârını yerde sürüklerse" sözünü zikretti mi? diye sordu. de: Ben babam Abdullah'tan ancak "Elbisesini" sözünü zikrettiğini işittim, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3710-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Kim Allah yolunda (yani Allah rızâsı için) şeylerden herhangi birşeyden çift sadaka verirse, kapılardan, yani cennet kapılarından: Ey Allah'ın kulu! Bu kapı hayırlıdır! Diye çağırılır. Her kim de devamlı namaz kılanlardan olursa, o da (cennetin) namaz kapısından çağırılır. Cihâd ehlinden olan ise cihâd kapısından çağırılır. Sadaka verenlerden olan kimse ise sadaka kapısından çağırılır. Oruç tutanlardan ise oruç kapısından ve Reyyân kapısından çağırılır". Bekr: Bu kapıların hepsinden çağırılan kimse üzerine bir zarar var mıdır? dedi. Ebû Bekr: Yâ Rasûlallah, bir kimse bu kapıların hepsinden çağırılır mı? Diye sordu. "Evet, hepsinden da'vet olunur ve ben senin onlardan olacağını ümîd ediyorum yâ Ebâ Bekr!" dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3711-)
Bize Süleyman ibn Bilâl, Hişâm ibn Urve'den; o da Urve tu'bnu'z-Zubeyr'den; o da Peygamber'in zevcesi Âişe(r.anha)'den tahdîs etti(o, şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etti, Ebû Bekr, es-Sunh denilen yerde idi. Râvî İsmâîl: Âliye mevkiini kasdediyor, demiştir. Omer ayağa kalktı da: Vallahi Muhammed ölmedi, diyordu. Âişe dedi ki: Omer yine: Vallahi gönlüme şundan başka birşey vâki' olmuyor: Rasûlüllah ölmedi ve Allah O'nu muhakkak (dünyâda) diriltecek de(O'na öldü diyen) bir takım adamların ellerini ve ayaklarını kesecektir! dedi. Bekr geldi. Rasûlüllah'ın yüzünden örtüyü açtı ve O'nu öptü de: Babam anam sana feda olsun. Sen ölü olarak da, diri olarak da tertemizsin. Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, Allah sana ebeden iki ölüm taddırmayacaktır, dedi. odadan dışarıya çıktı da: Ey Rasûlüllah’ın ölmediğine yemîn eden adam, yavaş ol; acele etme! Dedi. Ebû Bekr konuşunca Omer oturdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3712-)
Ebû Bekr Allah'a hamd ve sena etti de şöyle dedi: Dikkat edin! Kim Muhammed'e tapıyorsa, bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim Allah'a ibâdet ediyorsa, bilsin ki Allah, ölmeyecek olan diridir. Yüce Allah O'na: “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da elbet ölecekler” (ez-zumer 30) buyurdu. Allah şöyle buyurdu: "Muhammed bir rasûlden başka (birşey) değildir. Ondan evvel daha nice rasûller gelip geçmiştir. Şimdi O, ölür yahut öldürülürse ökçelerinizin üstünde (geriye) mi döneceksiniz? Kim iki ökçesi üzerinde (ardına) dönerse, elbette Allah'a hiçbir şeyle zarar yapmış olmaz. Allah şükredenlere mükâfat verecektir"(Âlu İmrân: 144). dedi ki: Bunun üzerine insanlar sessizce ağlamağa başladılar. Râvî dedi ki: Bu sırada Ensâr, Benû Sâide sakîfesinde, Sa'd ibn Ubâde'nin yanında toplanmışlar ve: Bizden (Ensâr'dan) bir emîr, sizden (Muhâcirler'den) bir emîr olsun, diyorlarmış. haber alan Ebû Bekr es-Sıddîk, Omer ibnu'l-Hattâb ve Ebû Ubeydetu'bnu'l-Cerrâh onların yanına gittiler. Omer konuşmaya davrandı. Ebû Bekr onu susturdu. Omer: Vallahi ben bu davranışımla ancak benim hoşuma giden ve Ebû Bekr'in ulaşamayacağından korktuğum bir konuşmayı hazırlamak istedim, der idi. Ebû Bekr konuştu. O, insanların en belîğ söz söyleyeni olarak konuştu ve sözleri içinde: Biz (Kureyşli)ler emirler, sizler ise vezirlersiniz, dedi.. Bunun üzerine Habbâb ibnu'l-Munzir: Hayır vallahi bunu yapmayız. Bizden bir emîr, sizden bir emir olsun, dedi. üzerine Ebû Bekr: Hayır. Lâkin biz(Kureyşli)ler emirleriz, sizler vezîrler(yani müsteşârlar)sınız. Kureyş yurtça Arablar'ın ortası (yani en şereflisi), haseblerce (yani huylar ve fiillerce) de en çok ve en hâlis Arab olanlarıdır. Bu sebeble Omer'e yahut Ebû Ubeyde'ye bey'at ediniz, dedi. Hayır, biz sana bey'at ediyoruz. Çünkü sen bizim seyyidimiz, hayırlımız ve Rasûlüllah'a en sevgili olammızsın, dedi. Omer, Ebû Bekr'in elini tutup ona bey'at etti, ardından insanlar da ona bey'at ettiler. Bu sırada Ensâr'dan biri: Siz Sa'd ibn Ubâde'yi öldürüyordunuz, dedi. de: Onu Allah öldürsün, diye beddua etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3713-)
Abdullah ibn Salim, ez-Zubeydî'den söyledi: Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım şöyle demiştir: Bana el-Kaasim haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber'in(başı benim dizimde bulunduğu bir sırada üzerine bir baygınlık geldi. Sonra ayılınca) gözü açılıp evin tavanına doğru dikildi. Sonra üç defa: "Allah'ım beni er-Refîku'l-A’lâ zümresine kat" diye duâ etti. el-Kaasım ibn Muhammed, ölümle ilgili olan bu hadîsi (yani Omer'in "Rasûlüllah ölmedi" sözünü, Ebû Bekr'in "O öldü" sözünü ve iki âyetin okunmasını) tamâmiyle nakletti. Âişe şöyle demiştir: Ebû Bekr ile Omer'in hutbelerinden her bir hutbe ile Allah muhakkak menfâat ihsan etmiştir. Yemîn olsun Omer bir takım adamların ellerini keseceğini söylemesiyle insanları korkutmuştur. Ve muhakkak onların içinde münafıklık olacaktı. Allah onları bununla hakka döndürdü.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3714-)
Sonra muhakkak Ebû Bekr insanlara hidâyet (yânı doğru yolu) göstermiş ve onlar da (onun sözü ve zikrolunan âyeti okuması sebebiyle), âyeti okuyarak çıkıp gitmişlerdir:"Muhammed bir rasûlden başka (birşey) değildir. Ondan evvel daha nice rasûller gelip geçmiştir. Şimdi O ölür yahut öldürülürse, ökçelerinizin üstünde (geriye) mi döneceksiniz? Kim iki ökçesi üzerinde (ardına) dönerse, elbette Allah'a hiçbir şeyle zarar yapmış olmaz. Allah şükredenlere mükâfat verecektir"(Âlu İmrân: 144).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3715-)
Muhammed ibnu'l-Hanefiyye şöyle demiştir: Ben babam Alî ibn Ebî Tâlib'e: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan sonra insanların en hayırlısı hangisidir? diye sordum. Babam: Ebû Bekr'dir, dedi. Ben: Sonra kimdir? Dedim Babam: Sonra Omer'dir, dedi. "Usmân" denilmesinden korktum da: Omer'den sonra sensin, dedim. Babam: Ben müslümânlardan bir adam olmaktan başka birşey değilim, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3716-)
Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yaptığı seferlerin birinde beraberinde yola çıktık. Ya Beydâ'ya, ya da Zâtu'l-Ceyş'e vardığımızda(yanımda ariyet olan) bir gerdanlığım koptu. Onun aranması için Rasûlüllah bekledi. İnsanlar da O'nunla beraber beklediler. Halbuki bir su yanında değillerdi; beraberlerinde de su yoktu. İnsanlar Ebû Bekr'e gelip: Âişe'nin yaptığını görüyor musun? Rasûlüllah'ı da, O'nunla beraber insanları da (yollarından) alıkoydu. İnsanlar su başında değiller, yanlarında su da yok! dediler. Bekr yanıma geldi. Rasûlüllah başını dizimin üzerine koyup uyumuştu. Ebû Bekr: Sen Rasûlüllah'ı da, insanları da yolundan alıkoydun. Su başında değiller, yanlarında da su yok! dedi. dedi ki: Ebû Bekr beni azarladı ve Allah'ın, onun söylemesini istediği şeyleri söyledi, eli ile de böğrümü dürtmeye başladı. Beni kıpırdamaktan Rasûlüllah'ın dizim üzerinde bulunmasından başka hiçbirşey men' etmiyordu. Rasûlüllah sabah oluncaya kadar uyudu, hiç su yoktu. İşte bunun üzerine Allah, Teyemmüm (el-Mâide:6) âyetini indirdi. İnsanlar teyemmüm ettiler. Useyd ibn Hudayr(radıyallahü anh): Yâ Ebâ Bekr hanedanı! Bu sizin ilk bereketiniz değildir, dedi. (Sonra, gideceğimiz sırada) üzerine bindiğim deveyi kaldırdık ve gerdanlığı altında bulduk, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3717-)
Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): (Ey müstakbel müslümânlar!) Sahâbîlerime sövmeyiniz. Sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın sadaka verse, sahâbîlerden birinin iki avuç (hurma) sadakasına erişemez; bunun yarısına da ulaşamaz" buyurdu hadîsi el-A'meş'ten rivayet etmekte Şu'be'ye, Cerîr, Abdullah ibn Dâvûd, Ebû-Muâviye ve Muhâdır mutâbaat etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3718-)
Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle dedi: Bana Ebû Mûsâ el- Eş'arî haber verdi ki, kendisi evinde abdest alıp sonra dışarıya çıkmış. (Ebû Mûsâ devamla şöyle dedi:) Evden çıkınca: Bu günümde muhakkak Rasûlüllah'tan ayrılmayacağım ve muhakkak O'nun maiyyetinde olacağım diye ahdettim. dedi ki: Ebû Mûsâ bu niyetle Mescid'e geldi ve Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'i sordu. Mescidde bulunanlar: Peygamber Mescid'den çıktı ve şu tarafa yönelip gitti, dediler. de Mescid'den çıkıp Peygamber'i sora sora izi üzerinde arkasından gittim. Nihayet Peygamber'i Erîs Kuyusu'na (kuyunun bulunduğu bostana) girmiş buldum. Ben de kapının yanına oturdum. Bu bostanın kapısı hurma dalından yapılmıştı. Nihayet Rasûlüllah hacetini yerine getirip abdest aldı. Ben de kalkıp O'nun yanına vardım. Gördüm ki, Rasûlüllah Erîs Kuyusu'nun ağzındaki bileziğin (yahut kuyu ağzının etrafına örülmüş düz taşların) ortasına oturmuş ve (serinlemek için) iki baldırını açarak kuyuya sarkıtmıştı. Ben Rasûlüllah'a selâm verdim. Sonra geri dönüp kapının yanına oturdum. Ve kendi kendime: Artık bugün ben muhakkak Rasûlüllah'ın kapıcısı olacağım, karar verdim. sırada Ebû Bekr geldi, kapıyı çaldı. Ben: Kimdir o? diye sordum. Ebû Bekr! dedi. Biraz bekle, dedim, Sonra gittim ve: Yâ Rasûlallah! Şu bekleyen Ebû Bekr,(yanınıza gelmek için) izin istiyor, dedim. "Ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele" buyurdu. Hemen geri döndüm ve Ebû Bekr'e: Gir! Hem Rasûlüllah seni cennetle müjdeler, dedim. Bekr içeriye girdi ve kuyu bileziğinde Rasûlüllah'ın sağ tarafında O'nun yanına oturdu. Ve Rasûlüllah'ın yaptığı gibi baldırlarını açarak ayaklarını kuyuya sarkıttı. Sonra ben dönüp(kapı yanındaki yerime) oturdum. Ben,(evden çıkarken) kardeşimi abdest alıp arkamdan bana yetişmek üzere bırakmıştım. Kardeşimi kasdederek: Allah fulân kuluna hayır kasdederse, şimdi o da buraya gelir, diye hatırladım. sırada bir insan kapıyı salladı. Kimdir o? dedim. Omer ibnu'l-Hattâb'dır! diye cevâb verdi. Yavaş ol, biraz bekle, dedim. Rasûlüllah'a geldim, kendisine selâm verip: (Yâ Rasûlallah!) Şu bekleyen Omer ibnu'l-Hattâb'dır, izin istiyor, dedim. "Ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele" buyurdu. : Geldim ve Omer'e: Gir, Rasûlüllah seni cennetle müjdeledi, dedim. de girdi ve kuyu ağzındaki bilezikte Rasûlüllah'ın sol tarafına oturdu. O da iki ayağını kuyuya sarkıttı. Sonra ben kapı yanındaki yerime dönüp oturdum. Yine (kardeşimi hatırlayarak): Allah fulân kimseye hayır ve saadet dilerse, o da buraya gelir, (bu saadete erişir), dedim. bir insan geldi, kapıyı hareket ettirdi. Kimdir o? dedim. Usmân ibnu Affân'dır, dedi. Yavaş ol, biraz bekle, dedim. Rasûlüllah'a gelip haber verdim. Rasûlüllah: "Ona izin ver ve kendisine, erişecek belâ ve imtihan üzerine onu cennetle müjdele" buyurdu. de geldim ve Usmân'a: Gir, Rasûlüllah sana erişecek belâ ve musibet üzerine cennetle müjdeledi, dedim. da girdi. Fakat kuyu bileziğini dolmuş buldu da Rasûlüllah'ın karşısında başka tarafa oturdu. Şerîk ibn Abdillah şöyle dedi: Saîd ibnu'l-Müseyyeb: İkisinin Peygamber'in beraberinde, Usmân’ın da karşılarında oturmuş olmasını ben onların kabirleriyle te'vîl ettim, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3719-)
Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir defasında Ebû Bekr, Omer ve Usmân ile birlikte Uhud Dağı'na çıkmıştı. Orada bulundukları sırada dağ onları salladı. Bunun üzerine Peygamber: "Ey Uhud, sabit ol! Bil ki senin üstünde bir peygamber, bir sıddîk (çok doğru seciyeli bir zât), iki de şehîd bulunuyor" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3720-)
Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben (ru'yâmda)bir kuyu başında bulunup ondan su çekerken yanıma Ebû Bekr ile Omer geldiler. Ebû Bekr kovayı aldı da bir yahut iki kova su çekti. Onun su çekmesinde bir zayıflık vardı. Allah ona mağfiret eylesin! Sonra kovayı Ebû Bekr'in elinden Hattâb oğlu aldı. Kova onun elinde büyük bir kovaya dönüştü. Artık ben insanlardan Omer'in yaptığı işi yapacak kuvvette kâmil bir kişi göremedim. Nihayet insanlar o kuyu başını develerin sulak ve eylek yeri edindiler". Vehb ibn Cerîr: "el-Atanu", develerin çöküp eylenme yeri demektir, nihayet develer suya kandılar da orada eylenip kaldılar demektir, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3721-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Ben, Omer ibnu'l-Hattâb tâbutu üzerine konmuş olduğu hâlde onun için Allah'a duâ eden cemâatin içinde ayakta dikildim. Bu sırada bir adam arkamda dirseğini omuzum üzerine koymuş da şöyle diyordu: (Yâ Omer!) Allah sana merhamet etti. Ben muhakkak Allah'ın seni iki dostunla(Peygamber ve Ebû Bekr'le) beraber bulunduracağını kuvvetle umuyordum. Çünkü ben, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan çok defa bir düzeye: "Ben, Ebû Bekr ve Omer'le şöyle oldum; ben Ebû Bekr ve Omer'le şöyle yaptım; ben Ebû Bekr ve Omer'le şuraya gittim" derken işitir dururdum. Bunun için ben, Allah'ın seni muhakkak iki dostunla beraber bulunduracağını kuvvetle ümîd ederdim. Abbâs dedi ki:) Bir de dönüp baktım ki, bu sözleri söyleyen Alî ibn Ebî Tâlib(radıyallahü anh)'dir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3722-)
Urvetu'bnu'z-Zubeyr şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Amr'a müşriklerin Rasûlüllah'a yaptıkları işkencenin en şiddetlisini sordum. Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben günün birinde Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin Hıcr'ında namaz kılarken yanına Ukbe ibn Ebî Muayt'ın geldiğini gördüm. Ukbe, Peygamber'in ridâsını toplayıp boynuna koydu ve O'nu şiddetli bir boğuşla boğmağa başladı. Tam bu sırada Ebû Bekr geldi ve nihayet onu Peygamber'den uzaklaştırdı da: "Siz bir adamı, Rabbim Allah'tır demesiyle öldürür müsünüz? Halbuki O size Rabbinizden apaçık mu 'cizeler de getirmiştir..." (el-Mü'min: 28) âyetini söyledi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3773-)
Enes (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir yolculuktan döndüğü vakit şehrin binaları gözüne görünmeye başladığı vakit orduyu hızlandırırdı. Eğer bir binit üzerinde ise Medîne sevgisinden dolayı binitini hızlandırırdı.” (Buhârî, Hac: 17) Bu hadis hasen sahih garibtir.
Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 4: Duâ Bölümleri
Konu: Bab
3780-)
Abdullah ibn Dînâr haber verip şöyle demiştir: Bir gün Abdullah ibn Omer mescidde iken, mescidin bir tarafında (siyah.renkli) birisinin ihramını sürüyerek gezdiğini gördü de, İbn Dînâr'a: Şuna bak, kimdir? Keski bu kimse yanımda bulunsaydı (da ona öğüt verseydim)! dedi. üzerine orada bulunan bir insan İbn Omer'e: Yâ Ebâ Abdirrahmân, bunu tanımıyor musun? Bu, Usâme ibn Zeyd'in oğlu Muhammed'dir, dedi. İbn Dînâr dedi ki: Bunun üzerine İbn Omer bir müddet başını önüne eğdi ve elleriyle yeri karıştırdı. Sonra: Eğer Rasûlüllah bu Muhammed'i görseydi, muhakkak onu severdi, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3781-)
Bize Ebû Usmân Abdurrahmân en-Nehdî, Usâme ibn Zeyd (radıyallahü anh)'den tahdîs etti; o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onu, yani Usâme'yi ve Alî'nin oğlu Hasen'i kucağına alarak: "Yâ Allah! Sen bunları sev! Çünkü ben bunları seviyorum" duasını söyler olduğunu tahdîs etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3782-)
Ve Nuaym ibn Hammâd, İbnu’l-Mubârek'ten söyledi; o şöyle demiştir: Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den haber verdi (o, şöyle demiştir): Bana Usâme ibn Zeyd'in bir kölesi şöyle haber verdi: Ümmü Eymen'in oğlu olan Eymen'in oğlu Haccâc -Ümmü Eymen'in oğlu ve Haccâc'ın babası olan Eymen, Usâme ibn Zeyd'in ana-bir kardeşi idi ve bu Eymen, Ensâr'dan bir zâttır-(Mescide girip namaz kıldı). İbn Omer onun rukû'unu ve sucûdunu tamamlamadığını gördü de: Namazını yeniden kıl, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3783-)
Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Ve bana Süleyman ibn Abdirrahmân tahdîs etti: Bana el-Velîd ibn Müslim tahdîs etti: Bize Abdurrahmân ibn Nemr, ez-Zuhrî'den tahdîs etti: Bize Usâme ibn Zeyd'in âzâdlısı Harmele tahdîs etti ki, kendisi İbn Omer'le birlikte bulunduğu sırada mescide el-Haccâc ibn Eymen girip namaz kılmış. Fikat el-Haccâc, rukû'unu ve sucûdunu tam yapmamış. üzerine İbn Omer ona: Namazını tekrar kıl! Diye emretmiştir. el-Haccâc dönüp giderken, İbn Omer bana: Yâ Harmele! Bu namaz kılan kimdir? dedi. Ben de ona: Ümmü Eymen'in oğlu olan Eymen'in oğlu el-Haccâc'dır, dedim. üzerine İbn Omer: Eğer Rasûlüllah bu sîmâyı görseydi (Eymen'i ve anasını sevdiği için) muhakkak onu da severdi, dedi ve Peygamber'in Usâme'ye olan sevgisini ve Ümmü Eymen'in doğurduğu erkek ve kız çocuklarım zikretti. dedi ki: Ve bana arkadaşlarımdan bâzısı (Ya'kûb ibn Süleyman yahut ez-Zuhlî), Süleyman ibn Abdirrahmân'dan: Ümmü Eymen, Peygamber'in dadısı(ikinci anası, mürebbîyesi) idi, diye tahdîs etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili Ashâbi'n-nebî
Konu: Bâb
3816-)
Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, İbn Şihâb'dan dinlediğim, ona da Sehl b. Sa'd es-Saîdî'nin haber verdiği şu hadîsi okudum: Aclânî, Âsim b. Adiy el-Ensârî'ye gelerek: Ne dersin ya Asım1 Bir adam karısının yanında birini bulursa onu öldürür; siz de kendisini öldürür müsünüz; yoksa ne yapar? Şunu benim için yâ Âsim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e soruver! demiş. Âsim da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu suallerden hoşlanmamış; onları ayıp görmüş. Hattâ (bu bâbta) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiği sözler Âsım'a girân gelmiş. Âsim evine dönünce Uveymir gelmiş; ve: Âsim! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana ne dedi? diye sormuş. Âsim: bana hayır getirmedin; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine sorduğum suâlden hoşlanmadı; demiş. Uveymir: ben bu meseleyi ona sormaktan vazgeçmeyeceğim; diye mukabele etmiş. Derken Uveymir kalkarak halk arasında bulunan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gelmiş ve: Resûlallah, ne buyurursun, bir adam karısının yanında birini bulursa onu öldürür; siz de kendisini öldürür müsünüz; yoksa ne yapar? demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); zevcen hakkında âyet indi. Haydi git de onu getir.» buyurmuşlar. şunu söylemiş: Müteakiben liân yaptılar. Ben de halkla beraber Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında idim. Liânı bitirdikleri vakit Uveymir: Karımı nikâhım altında tutsam onun hakkında ben yalan söyledim yâ Resûlallah! dedi; ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine emretmeden karısını üç defa boşadı. Şihâb: «Artık bu, liân yapanların âdeti olmuştur.» demiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3817-)
Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Sihâb'dan naklen haber verdi ki): Bana Sehl b. Sa'd el-Ensârî haber verdi ki: Benî Aclân kabilesinden Uveymir-i Ensârî Âsim b. Adiy'ye gelmiş... Ve hadîsi Mâlik hadîsi gibi rivâyet etmiş. Şihâb bu hadîse: «Bundan sonra erkeğin karısından ayrılmam liân yapanların âdeti oldu.» cümlesini kendinden katmıştır. O. hadîse şu ifadeyi de ziyâde etmiştir: ki): Kadın hâmile idi. Artık çocuğu annesinin adı ile çağrılıyordu. Bundan sonra çocuğun annesine, annesinin de Allah'ın kendisine takdir buyurduğu hisse de ona mirasçı olması âdet hâlini aldı.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3818-)
Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. ki): Bize Ab-dürrezzak rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. ki) Bana İbn Şihâb liân yapanları ve onlar hakkındaki âdeti, Benî Sâi-de kabilesinden Sehl b. Sa'd hadîsinden naklen haber verdi. (Şöyle ki): bir zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Yâ Resûlallah, ne buyurursun, bir adam karısının yanında birini bulursa; demiş. hadisi kıssası ile anlatmış; şunu da ziyâde etmiştir: «Bunu üzerine mescidde liân yaptılar; ben de orada İdim.» Yine hadiste «Müteakiben onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) emretmeden üç defâ boşadı: ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında ondan ayrıldı. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): her liân yapanlar arasında ayırma budur.» buyurdular ifâdes vardır. hadîsi Buhârî «Talâk», «Tefsir», «İ'tisâm». «Ahkâm» ve «Muharibin» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesai ve İbn Mâce «Talâk» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in soı-ulan suâlden hoşlanmama sı henüz vuku' bulmayan bir şeye dair olduğu içindir. Bir de bu suâ müslümanlar aleyhine ifşaatta bulunmayı, bu suretle Yahûdilerle münâ fıkları müslümanlann ırzlarına dil uzatmağa musallat kılmayı lezammur ediyordu. ki, Hazret-i Uveymir karısını zina halinde yakaladığını iddia etmiş: iddiasını şâhidle isbât edememiş; bu vaziyete düşen bir adamın ne yapması lâzım geldiğini sormuştur. Fakat o zamana kadar böyle bir şey vâki' olmadığ: için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu acâib sulâden hoşlanmamıştır. Az sonra bu mesele hakkında liân âyeti inmiş; böyle bir iddia karşısında karı kocanın hâkim huzurunda yemin vererek şebâdette bulunmak suretiyle lânetleşmeleri gerektiği bildirilmiştir. Uveymir (radıyallahü anh) meseleyi bizzat sorduğu zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu kendisine bildirmiş; liân için karısını getirmesini emir buyurmuştur. Bir rivâyette Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Uveymirin karısını kasdederek: bir kimseyi recmetseydim, bu kadını recmederdim.» demiştir. rivâyetinde burada: (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara Allah'ın kitabında beyân ettiği şekilde lânetleşmeyi emir buyurdu. Onlar da lânetleştiler.» denilmiştir. Lânetleşmenin sureti aynen âyet-i kerîme'de beyân buyurulduğu gibidir. Yani: Hâkim huzurunda evvelâ erkek söze başlayarak kadına dört defa: «Allah'a şehâdet ederim ki, sana isnâd ettiğim zina sözünde ben hakîkaten doğru söyleyenlerdenim.» der. Beşinci defada: «Sana isnâd ettiğim zina sözünde yalancılardandım Allah'ın laneti üzerime olsun!» cümlesini söyler. Sıra kadına gelince: O da kocası hakkında dört defa: «Allah'a şehâdet ederim ki, bu adam bana isnâd ettiği zina süzünde hakîkaten yalancılardandır.» der. Beşincide: «Eğer bu adam bana isnâd ettiği zina sözünde doğru söyleyenlerdense Allah'ın gazabı benim üzerime olsun!» cümlesini söyler; ve liân yapılmış olur. Hakim de onları birbirinden ayırır. İmâm A'zam'a göre bunun hükmü bir talâk-ı bâindir. beyanlarına göre liânda erkeğin (lanet), kadının (gazab) kelimelerini kullanmaları, kadınların ağızları lanete alışık olup bu kelimeyi söylemekte beis görmeyecekleri içindir. Filhakika bir hadîste kadınlara: «Siz laneti çok yaparsınız...» buyurulmuştur. Bir kelimeyi çok söyleyen insan nazarında o kelimenin hürmeti kalmaz. Şihab'm: «Artık bu, liân yapanların âdeti olmuştur.» sözünü Mâlikîler'den İbn Nâfi': «Liândan sonra kadını boşamayı müstehab görmek âdet olmuştur.» mânâsına te'vîl etmiştir. Cumhûra göre bu sözden murâd: Karı kocanın birbirinden ayrılmalarının sırf Hânla oluşu âdet hükmüne girmiştir.» mânâsı alındığını söylüyor. Hanefîler'e göre burada hâkimin hükmü mutlaka lâzımdır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3819-)
Bize Muhammed b- Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Abdülmelik b. Ebi Süleyman, Saîd b. Cübeyr'den rivâyet etti. ki): emirliği zamanında bana, liân yapanların araları ayrılır mı? diye soruldu. Ben ne diyeceğimi bilemedim. Bunun üzerine İbn Ömer'in Mekke'deki evine giderek hizmetçiye: Benim için izin iste! dedim. Hizmetçi: O kaylûle uykusundadir; cevabını verdi. Derken İbn Ömer sesimi işitti. Ve: İbn Cübeyr mi (geldi)? dedi. Ben: Evet, dedim. Gir! Vallahi seı" bu saatte ancak bir hacet getirmiştir; dedi. Ben de (içeri) girdim. Bir de baktım kendisi altına bir hayvan keçesi sermiş; başının altına içi lîî dolu bir yastık koymuş (yatıyormuş)... Ebâ Abdirrahmân! Liân yapanların araları ayrılır mı? dedim. Şu cevabı verdi-: Sübhânallah! Evet! Bu meseleyi ilk soran fülân oğlu fülândir. ki): Yâ Resûlallah! Ne buyurursun, birimiz karısını kötülük yaparken bulsa ne yapmalıdır? Konuşmuş olsa pek büyük bir şey hakkında konulacak; sussa yine böyle bir şey hakkında susacak!.. (sallallahü aleyhi ve sellem) sükût buyurdu; ona cevâp vermedi. Biraz arası geçince o adam tekrar gelerek: Yâ Resûlallah! Sana sorduğum başıma geldi; dedi. Bunun üzerine (azze ve celle) Sûre-i Nûr'daki şu; Karılarına iftira atanlar... âyetlerini indirdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları o zâta okudu, kendisine va'zu nasihatte bulundu. Dünya azabının âhiret azabından ehven olduğunu ona haber verdi. Adam Hayır! Seni hak (din) ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, karıma iftira etmedim; dedi. Sonra kadını çağırdı. Ona da va'zu nasihatte bulundu; ve dünyâ azabının âhiret azabından ehven olduğunu haber verdi. Kadın: Hayır! Seni hak (dîn) ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, bu adam hakîkaten yalancıdır; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (liâna) erkekten başladı. Ve adam kendisinin cidden doğru söyleyenlerden olduğuna dört defa Allah'a şehâdet etti. Beşinci şehâdet: Eğer yalancilardansa Allah'ın laneti kendi üzerine olması idi. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları kadına tekrarlattı. O da: Adamm cidden yalancılardan olduğuna dört defa Allah'a şehâdet etti. Beşincisi de: Şayet kocası doğru söyleyenlerdense Allah'ın gazabı kendi üzerine olması idi, Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları birbirinden ayırdı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3820-)
Bana bu hadîsi Aliy b. Hucres-Sa'dî de rivâyet etti. ki): Bize Îsâ b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Abdülmelik b. Süleyman rivâyet etti. ki): Ben Saîd b. Cübeyr'den dinledim. Şunları söyledi: b. Zübeyr zamanında bana liân yapanların hükmü soruldu. Ben ne diyeceğimi bilemedim. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer'e gelerek: Ne dersin, liân yapanların araları ayrılır mı? diye sordum... sonra râvi, İbn Nümeyr hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3821-)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve 2ü-heyr b. Harb rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: (Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti) dediler Süfyan, Amr'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etmiş. İbn Ömer şunu söylemiş: (sallallahü aleyhi ve sellem) liân yapanlara: «Hesabınız Allah'a kalmıştır. Biriniz yalancıdır. Senin İfân yapmak için bir delilin yoktur.» buyurdu. Erkek: Ya Resûlallah ! Malım ne olacak? dedi. mal yoktur. Eğer kadın aleyhinde doğru söyledi isen; mal, fercinin sana helâl olmasına tekabül eder. Yafan söyledi isen bu mal talebi senin için ondan daha uzaktır.» buyurdular. kendi rivâyetinde şöyle dedi: «Bize Süfyân, Amr'dan naklen rivâyet etti. Amr, Saîd b. Cübeyr'i şunu söylerken işitmiş: Ben İbnİ Ömer'i: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu; derken işittim.»
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3822-)
Bana Ebû'r-Rabî'ez-Zehrânî rivâyet etti. ki): Bize Hammâd, Eyyûb'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti, İbn Ömer şunu söylemiş: (sallallahü aleyhi ve sellem) Benî Aclân'dan iki kişinin ara-sini ayırdı; ve: biliyor ki, ikinizden biri yalancıdır; tevbe edeniniz var mı?» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3823-)
Bize bu hadîsi İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Eyyûb'dan rivâyet etti. Eyyûb Saîd b. Cübeyr'den dinlemiş. Saîd: İbn Ömer'e liânı sordum... diyerek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen yukarıki hadîsin mislini söylemiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3824-)
Bize Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. Müsennâ ve İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız Mismaî ile İbn Müsennâ'nındir. (Dediler ki): Bize Muâz yani İbn Hîşâm rivâyet etti. ki): Bana babam, Katâde'den, o da Azra'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den naklen rivâyet etti. Saîd şunu söylemiş: liânciların aralarını ayırmadı. Bilâhare bu mesele Abdullah b. Ömer'e söylendi de: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Benî Aclân'a mensûb karı kocanın arasını ayırdı; dedi. hadîsin bâzı rivâyetlerini Buhârî «Talâk» bahsinin birkaç yerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi «Talâk» bahsinde muhtelif râvilerden taline etmişlerdir. Ömer (radıyallahü anh)'nın birinci rivâyetinde liânın hangi sözlerle yapıldığı bildirilmektedir. Ulemâ liânın aynen bu lâfızlarla yapılacağı hususunda müttefiktirler. Allah'a kalmıştır; biriniz yalancıdır.» cümlesi hakkında Kâdî Iy âz şunları söylemiştir: «Zahirine bakılırsa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü liân yapıldıktan sonra söylemiştir. Maksad: Yalan söyleyen tarafa tevbe lâzım geldiğini bildirmektir. Davûdî: Bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kan kocayı vaz geçirmek için Hândan evvel söylemiştir; demiştir. Ama birinci kavl daha zahir ve sözün siyakına daha uygundur. Bu sözde: (ehad) lâfzı yalnız nefîde kullanılır diyen nahv ulemâsına ve keza: Bu kelimenin ancak tavsif için kullanıldığını, şahıs yerinde kullanılamayacağını söyleyenlere red cevâbı vardır. Filhakika bu hadîste (ehad) kelimesi nefî ve tavsif de değil, bir şahıs yerinde kullanılmıştır. Nahv İmâmlarından El-Müberred bunu tecviz etmiştir...» zikri geçen maldan murâd: Mehirdir. Liân yapan erkek karısına verdiği mehri ondan almak istemiş; fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun mümkün olmadığını bildirmiş ve doğru söylediysen yani kadın zina etti ise, senden aldığı mehir mukabilinde sen de onunla cinsî münâsebette bulundun ve hakkını aldın; yalan söylediysen ondan mehir istemeğe hiç de hakkın kalmaz; çünkü hem namusuna dil uzatmakla, hem de senden aldığı hakkını elinden almakla ona zulmetmiş olursun; demek istemiştir. Aclân’ın iki kardeşinden murâd: Eenî Aclân kabilesine mensûb karı koca yani Uveymir kıssasıdır. İbarede taglîb tarikiyle kız kardeşe kardeş denilmiştir. Araplar bir kişiyi ifâde etmek İçin kardeş tâbirini kullanırlar; «Benî Temîm'in kardeşi» derler; bundan «Benî Temîmli bir adam» mânâsını kasdederler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3825-)
Bize Saîd b. Mansûr ile Kuteybe b. Saîd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Mâlik rivâyet etti. H. b. Yahya da rivâyet etti. Lâfız onundur. ki): Mâlik'e hitaben: Sana Nâfi’, İbn Ömer'den naklen: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde bir adamın karısı ile liân yaptığını; bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onları birbirinden ayırarak çocuğu annesine ilhak ettiğini rivâyet etti mi? diye sordum. Mâlik: Evet, cevâbını verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3826-)
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. H. İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. Her iki râvi (Demişler ki): Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyette bulundu. İbn Ömer Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) Ensâr'dan bir zâtla karısının arasında liân yaptı; ve aralarını ayırdı.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3827-)
Bize bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile Ubeydullah b. Saîd de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya yani el-Kattân, Ubeydullâh’dan bu isnadla rivâyette bulundu. rivâyeti Buhârî «Talâk» ve «Ferâiz» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Talâk»da; Tirmizî «Nikâh» bahsinde tahric etmişlerdir. Buhârî şârihi Aynî'ye göre Ensâr'dan liân yapan zât Hilâl b. Ümeyye'dir. Bu zâta âid rivâyet, Bâbımızda az sonra görülecektir. Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunan bir hadîste: b. Ümeyye karısına zinâ isnadında bulununca kendisine: Val-üi (sallallahü aleyhi ve sellem) sana seksen dayak vurur; deümü biliyor; cevabını verdi. Bunun üzerine mübâane âyeti nâzil oldu.» denilmiştir. Mamafih bu rivâyet Uveymir-i Aclânîye âid de olabilir; çünkü o da Ensârdandır. şerif «liân ancak hâkimin kan kocayı birbirinden ayırma-siyle tamam olur.» diyen Hanefîler'e kuvvetli bir delildir. Bu bâbtaki ihtilâfı az yukarıda görmüştük. Bundan maada liânın meşruiyetine ve doğacak çocuğun nesebinin annesinden sabit olacağına da delildir. Erkek karısının hamli için: «Bu benden değildir.» dedi mi artık çocuğun nesebi ondan sabit olmaz; annesine nisbet edilir. Mîras dahi anne ile oğlu arasında cereyan eder. Mezhep İmâmları ile cumhûrun kavilleri bu olduğunu dahi yukarıda görmüştük. «Bir takım ulemâ: Erkek karısının çocuğunu nefî etmekle çocuk onun olmaktan çıkmaz; bundan dolayı kendisine liân da yapılmaz; demişlerdir.» diyor. işaret ettiği zevat; «Şa'bî ile Muhammed b. Ebî Zi'b ve bâzı Medine ulemâsıdır. Burada ikinci bir ihtilâf daha vardır. göre çocuk hakkındaki kazif doğum esnasında yahut doğumdan bir iki gün sonra yani âdet vecihle çocuğun tebrik edildiği ve onun ihtiyacâtı için öte beri satın alındığı günlerde yapılırsa sahihtir. Ondan sonra yapılan nefye itibâr yoktur. İmâm A'zam bu' hususta vakit ta'yin etmemiştir. Yalnız bir rivâyete göre yedi gün ta'yîn ettiği söylenir. İmâm Ebû Yûsuf ile İmâm Muhammed'e göre çocuk kırk gün zarfında nefî edilebilir. İmâm Şafiî: «Çocuk doğar doğmaz nefî edilirse sahihtir; daha sonra nefî caiz olmaz.» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3828-)
Bize Züheyr b. Harb ile Osman b. Ebî Şeybe ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. İshâk (Bize haber verdi) ifâdesini kullandı. Ötekiler: Bize Cerîr. Âmeş'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti; dediler. Abdullah Şöyle dedi: cuma gecesi mescidde idik. Ansızın Ensârdan bir adam çıkageldi ve: Şayet bir adam karığının yanında birini bulur da lâf söylerse ona dayak vurur; öldürürse siz de kendisini (kısâsen) öldürür müsünüz? Yoksa susarsa pür gazab mı susar? Vallahi ben bunu mutlaka Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e soracağım! dedi. Ertesi gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek sordu; ve: Şayet bir adam karısının yanında birini bulur da lâf söylerse ona dayak vurur; öldürürse siz de kendisini (kısaşen) Öldürür müsünüz; yoksa susarsa pür gazab mı susar? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): beyân buyur!» dedi. (Böylece) dua etmeğe başladı. Nihayet liân âyeti (yani): İftira atıp da kendilerinden başka şahidleri olmayanlar..." âyetleri indi. Müteakiben halk arasında bu iş o adamın başına geldi de; hem kendisi hem karısı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek lânetleştiler. (Evvelâ) erkek: Kendinin hakikaten doğru söyleyenlerden olduğuna Allah'a dört defa şehâdette bulundu. Sonra beşincide: Eğer yalancılardansa Allah'ın laneti kendi üzerine olması lanetini yaptı. Arkasından kadın liân yapmağa kalktı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: geç!» buyurdu. Fakat kadın razı olmadı; ve liân yaptı. Onlar dönüp gittikten sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) . ki bu kadın kara, cılız bir çocuk doğurur.» buyurdular. Müteakiben kadın kara, cılız bir çocuk doğurdu.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3829-)
Bize bu hadîsi İshâk b. İbrâhîm de rivâyet etti. ki): Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. H. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Abde b. Süleyman rivâyet etti. Bu râviler hep birden A'meş'den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etmişlerdir. rivâyet, bundan evvelkini tefsir etmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ; beyân buyur!» diye dua etmesi, o âna kadar Han hakkında henüz âyet inmediğini gösterir. Bu cümle ile Allah'dan bu mesele hakkında hüküm indirmesini niyaz etmiş, arkasından liân âyetleri inmiştir. beyânına göre ca'd: Erkekler hakkında kullanılan sıfatlardandır; ve yerine göre hem medh hem zemm ifâde eder. Medh için kullanılırsa iki mânâsı vardır. Birinci mânâsı etli; güçlü kuvvetli; ikincisi: kıvırcık saçlı demektir. Çünkü düz saç ekseriyetle Arap olmayan milletlerde bulunur. için dahi biri: kısa, mütereddit, diğeri: cimri olmak üzere iki mânâda kullanılır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3830-)
Bize Muhammed b. Müsemıâ rivâyet etti. ki): Bize Abdülâlâ rivâyet etti, ki): Bize Hişâm, Muhammed'den naklen rivâyette bulundu. ki): işten malûmatı olduğunu zannederek Enes b. Mâlik'e sordum da şunu söyledi. Hilâl b. Ümeyye karısına şerik b. Sehmâ ile zinâ isnadında bulundu. Şerik, Berâ' b. Mâlik'in anne bir kardeşi olup İslâm'da ilk liân yapan adamdı. Hilâl karısı ile lânetleşti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): gözetleyin! Eğer beyaz (tenli), düz saçlı, bozuk gözlü bir çocuk doğurursa, çocuk Hilâl b. Umeyye'ye; sürmeli gözlü, cılız, İnce baldırlı doğurursa şerik b. Sehma'ya âirtir.» buyurdu. Bilâhare haber aidim ki, kadın sürmeli gözlü, cıliz, ince baldırlı bir çocuk doğurmuş. b. Ümeyye hadisini Hazret-i İbn Abbâs'dan, Buhârî: «Tefsir», «Talâk» ve «Şehâdât» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Talâk»da; Tirmizî «Tefsîr» ve «Talâk» bahislerinde muhtelif lâfızlarla Muhammed b. Beşşâr'dan tahric etmişlerdir Hilâl Ensârdandır. Evvelce müslürnan olmuş; Bedir ve Uhud gazalarına iştirak etmiştir. Tebûk gazasına gitmeyen, fakat sonra da afva mazhar olan üç kişiden biridir. beyânına göre karısının ismi Havle binti Kays fdır. Havle binti Âsim olduğunu söyleyenler de vardır. O da Ensârdandır. b. Sehmâ: Sahabeden olup Âsim b. Adiyy'in amcası oğlu ve Berâ'b. Mâlik'in anne bir kardeşidir. Ensârın müttefiklerindendi. Sehmâ annesinin lâkabıdır. İsmi Leb îbe binti Abdiilah'dır. Babasının adı da Abede b. Muattib'dir. Yahûdi olduğunu söyleyenler de bulunmuşsa da Kâdî îyâz bu iddianın bâtıl olduğunu bildirmiştir. hadîsi Ebû Dâvûd, biri Muhammed b. Beş-şar. diğeri Hasan b. Alî'den olmak üzere iki tarîkten rivâyet etmiştir. Bu bâbtakî rivâyetlerin mecmuundan anlaşıldığına göre Hilâl b. Ümeyye kıssası şöyle cereyan etmiştir: Hilâl tarlasından yatsı zamanı evine dönmüş; ve karısını Şerîk ile zina ederken gözü ile görmüş; kulağı ile işitmiş. Fakat ses çıkarmamış. Sabah olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve SeîkmS'e giderek hâdiseyi anlatmış. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu haberden hoşlanmamış. Hilâl'e: beyyîne getirirsin yahut sırtına dayak vurulur!» demiş. Hilâl buna mukabeleten: Seni hak dinle gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben doğruyu söyledim. Allah elbette benim sırtımı dayaktan kurtaracak bir hüküm indirecektir; demiş. Bunun üzerine Cebrail (aleyhisselâm) inerek lîân âyetlerini getirmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den vakî Kâîe geçince Hazret-i Hilâl'e: yâ Hilâl! Allah sana ferahlık ve akar yol halk etti.» buyurarak inen âyetleri kendisine okumuş. Hilâl: Ben zâten Rabbimden bunu bekliyordum; demiş. Sonra Hilâî'in karısına haber göndermişler. Kadın gelince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) âyetleri ona da okumuş; ve âhîret azabının dünya azabından daha şiddetli olduğu ikisine de hatırlatarak nasihatlerde bulunmuş. Hilâl: Vallahi bu kadın hakkında ben doğruyu söyledim; demiş. Kadın ise kocasının yalan söylediğini iddia etmiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): arasında liân yapın!» buyurmuşlar. Evvelâ Hilâl'den şehâ-det istenmiş. Hilâl doğru söylediğine dört defa şehâdette bulunmuş. Be Şİnciye sıra gelince; Hüâl'e: Yâ Hilâl! Allah'dan kork, çünkü dünya azâbı âhiret azabından ehvendir; bu şehâdet sana azabı icâb eder; demişler. Hilâl: Vallahi bundan dolayı Allah bana hadd vurdurmadığı gibi, beni azâb da etmez; diyerek beşinci şehâdetini de yapmış. Arkasından kadına: Sen de şehâdet getir; demişler. O da kocasının yalancı olduğuna dört defa şehâdette bulunmuş. Beşinciye sıra gelince, ona da kocasına yapılan telkînât yapılmış. Kadın bir an durakladıktan sonra: Vallahi ben kavmimi kepaze edemem; diyerek beşinci şehâdetini getirmiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onları birbirlerinden ayırmış; ve çocuğun bundan böyle baba adı ile çağırlmamasına, kadına ve çocuğuna kimsenin dil uzatıp isnâdda bulunmamasına; bu gibi hareketlerde bulunanlara hadd vurulacağına, kan koca boşanmadan birbirinden ayrıldıkları için kadına mesken ve nafaka verilemeyeceğine hüküm buyurmuş. Çocuk sarışın, çantıları çıkık, kanbur ve ince baldirlı doğarsa Hilâl'e; esmer, kıvırcık saçlı, dolgun vücutlu, kalın baldırlı, düzgün çantılı doğarsa maznuna yani Şerîk'e âid olacağını bildirmiş. Neticede kadın Şerîk'e benzeyen bir çocuk doğurmuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu haber alınca: şu yeminler olmasaydı ben bu kadına yapacağımı bilirdim.» demiş. İkrime'nin beyanına göre doğan çocuk sonra Mısır'a vâlî olmuş. âyetlerinin sebeb-i nüzulü'hakkında ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Bazıları Uveymir-i Aclânî hakkında nâzil olduğunu söylemişlerdir. Delilleri: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Uveymir'e daha önceden: refikan hakkında Allah âyet indirdi.» buyurmasıdır. Cumhûru ulemâya göre liân âyetleri Hilâl b. Ümeyye kıssası için nâzil olmuştur. Çünkü Bâbımız hadîsinde Hazret-i Hilâl için: «İslâmda ilk liân yapan adamdı.» denilmiştir. Şâfiîler'den Mârûdî: «Bu iki zât hakkında nakiller birbirine benzer ve karışıktır» demiş; İbn Sabbâğ ise Hilâl kıssasının âyetin onun hakkında indiğine delâlet ettiğini söyledikten sonra: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Uveymîr'e: refikan hakkında Allah âyet İndirdi.» buyurmasının mânâsı: Hilâl kıssası için indirilen âyetler demektir. Zîra bunların hükümleri bütün müslümanlara âmm ve şâmildir. Nevevî'ye göre her ikisi için birden inmiş olabilir. İkisi de aynı meseleyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yakın zamanlarda sormuşlardır. Evvelâ Hilâ1 sormuşsa da aralan yakın olduğu için âyetler ikisi hakkında nâzil olmuştur, denilebilir. Hüküm itibariyle bu rivâyet de yukarıkiler gibidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3831-)
Bize ikisi de Mısırlı olan Muhammed b. Rurah b. Muhacir ile Îsâ b. Hammâd rivâyet ettiler. Lâfız İbn Rumh'undur. (Dediler ki): Bize Leys, Yahya b. Saîd'den, o da Abdurrahmân b. Kâsım'den, o da Kâsım b. Muhammed'den, o da İbn Abbâs'dan naklen onun şöyle dediğini haber verdi: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında lânetleşmenin lâfo oldu da Âsim b. Adiy bu hususta bir söz söyledi. Sonra kalkıp gitti. Derken ona kavminden bir adam gelerek, karısiyle bir adam tuttuğunu şikâyet etmiş. Bunun üzerine Asım: Ben buna ancak kendi sözümden dolayı mübtelâ oldum, diyerek o zâtı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e götürmüş. Gelen zât karısını ne vaziyette bulduğunu ona da haber vermiş. Bu zât sapsarı, etsiz, düz saçlı imiş. Karısının yanında bulduğunu iddia ettiği şahıs ise dolgun bacaklı, esmer ve etli bir adammış. Bu haber üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): beyân buyur!» diye duâ etmiş. Binnetice kadın, kocasının onun yanında bulduğunu söylediği adama benzeyen bir çocuk doğurmuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de aralarında liân yapmış. bulunan bir adam İbn Abbâs'a: Hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: kimseyi şâhidsiz recmetseydim, bu kadını recmederdim!» buyurduğu kadın bu mudur? diye sordu. İbn Abbâs: Hayır, o İslâm'da aşikâr kötülük işleyen bir kadındı.» cevâbını verdi.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3832-)
Bu hadîsi bana Ahmed b. Yusuf el-Ezdî de rivâyet etti. ki) ; Bize İsmail b. Ebî Üveys rivâyet etti. ki): Bana Süleyman yani İbn Bilâl Yahya'dan naklen rivâyet etti. ki): Bana Abdurrahmân b. Kâsım, Kâsım b. Muhammed'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyette bulundu ki, İbn Abbâs: (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında, liân yapanların lâfı geçtî» demîş, Râvî, Leys hadîsi gibi rivâyette bulunmuş; bu hadîste: etli...» tâbirinden sonra: «cılız, kısa kıvırcık saçlı» ifâdesini ziyâde etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3833-)
Bize Amru'n-Nâkid ile İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. Lâfız Amr'îndır. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebû'z-Zinâd'dan, o da Kâsım b. Muhammed'den naklen rivâyette bulundu. ki): Abdullah b. Şeddâd şunu söyledi: Abbâs’ın yanında, liân yapanların lâfı geçti de İbn Şeddâd: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in haklarında: kimseyi şâhidsiz recmetseydim mutlaka bu kadını recmederdim!» buyurduğu kimseler bunlar mı? diye sordu. İbn Abbâs: Hayır, o aşikâr yapardı; cevâbını verdi. Ebî Ömer. Kâsım b. Muhammed'den rivâyetinde: « ki: Ben İbn Abbâs'dan dinledim.» ifadesini kullandı. rivâyetler Uveymir-i Aclânî kıssasına aittir. Âsım'a gelen zât Uveymir'dir. Buradaki İbn Abbâs rivâyetini Buhârî «Şehâdet», «Muharibin», «Tefsir» bahislerinde ve Talâk»ın bir-iki yerinde, Nesâî «Talâk»ın bir-iki yerinde ve «Recm»de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. b. Adiys Uveymir'in kabilesindendir. Bu zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında ileri geri söylenmiş: «Ben refikamın yanında bir adam bulursam mutlaka kılıçla boynunu vururum!» demişti. Sonra Allahü teâlâ bu husustaki hükmünü göstermek ve câhili-yet âdetini kaldırmak için, karı dökmenin hod behod değil, ancak Allah'ın hükmü ile caiz olacağını kendisine öğretmek üzere onu kendi kabilesinden Uveymir hadisesiyle ibtilâ etmiştir. Bâbımızın ilk hadîsinde Uveymir (radıyallahü anh)'ın: «Şunu benim için yâ Âsim! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e soruver!» diye hitâb ettiği Âsim bu zâttır. Abbâs (radıyallahü anh)'a mecliste suâl soran zât Abdullah b. Şeddâd'dır. Nitekim müteâkıb rivâyette ismi tasrîh edilmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: kimseyi şahidsiz recmetsem, mutlaka bu kadını recmederdim!» sözünden muradı Hazret-i Uveymir'in karısıdır. Yani kadını recmetmeyip liânla iktifa buyurması, recm şâhidsiz yapılamadığı içindir. Abbâs (radıyallahü anh): «Hayır! O İslâm'da aşikâr kötülük işleyen bir kadındı» cevâbı ile bu kadına işaret etmiştir. Kötülükten murâd zinadır. Aynî'nin kavli budur. Bu takdirde ibaredeki «la» ziyade ve te'kîd için olsa gerektir. Nevevî ise: Abbâs bu hadîsi: İslâmiyet devrinde aşikâr kötülük yapan bir kadındı diye tefsir etmiştir.» demektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3834-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Abdülazîz yani Derâverdî, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Sa'd b. Ubadetel-Ensârî: Yâ Resûlallahî Ne buyurursun, karısının yanında bir adam bulan kimse onu öldürebilir mi? diye sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): cevâbını vermiş. Sa'd: Sana hak (din) ile ikram eyleyen Allah'a yemîn ederim ki, bilâkis evet! demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; söylediğine kulak verin!» buyurmuşlar.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3835-)
Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bana İs-hâk b. Îsâ rivâyet etti. ki): Bize Mâlik, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Sa'd b. Ubâde: Yâ Resûlallah! Refikamın yanında bir adam bulursam dört şâhid getirinceye kadar ona mühlet verecekmiyim? diye sormuş. O da: cevâbını vermiş.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3836-)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Mahled, Süleyman b. Bilâl'den naklen rivâyet etti. ki) ; Bana Süheyî, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyette bulundu. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Sa'd b. Ubâde: Ya Resûlallah! Refikamın yanında bir adam bulsam, dört şâhid getirinceye kadar ona dokunmayacak mıyım? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): cevâbını verdi. Sa'd: Asla olamaz! Seni hak (dîn) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben onu bundan Önce mutlaka kılıçla tepeleyiveririm! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): söylediğine kulak verin! O hakîkaten gayurdur; ama ben ondan daha gayurum; Allah da benden daha gayurdur.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3837-)
Bana Ubeydullah b. Amr el-Kavârîrî ile Ebû Kâmil Fu-dayl b. Hüseyn el-Cahderî rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Kâmil'indir. (Dediler ki): Bize Ebû Avâne, Abdülmelik b. Umeyrden, o da Muğîre'nin kâtibi Verrâd'dan, o da Muğîre b. Şu'be'den naklen rivâyet etti. ki): Sa'd b. Ubâde: refikamın yanında bir adam görürsem onu mutlaka ters tarafını çevirmeden kılıçla vururum; dedi. Bu söz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kulağına vardı. Bunun üzerine: Sa'd'ın gayretine şaşıyor musunuz? Vallahi ben ondan daha gayurum; Allah da benden daha gayurdur. Gayretinden dolayıdır ki, Allah kötülüklerin aşikârını gizlisini haram kılmıştır. Allah'don daha gayur hiç bir şahıs yoktur. D'zür Allah'a olduğundan fazîa hiç bir kimseye makbul olamaz. Bundan dolayıdır ki, Allah Peygamberleri müjdeci ve korkutucu olarak göndermiştir. Allah'tan başka hiç bir kimseye tr.edh daha makbul değildir. Bundan dolayıdır ki, Allah cenneti va'd etmiştir.» buyurdular.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab
3838-)
Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Hüseyn b. Aliy, Zâide'den, o da Abdülmelik b. Umeyr'den bu isnâdla bu hadisin mislini rivâyet etti. O demiş; dememiştir. hadîsi Buhârî «Nikâh», «Muharibin» ve «Tevhîd» bahislerinde tahrîc etmiştir. b. Ubâde (radıyallahü anh) Hazrec kabilesinin reîsi idi. Mârüdî ve diğer ulemânın beyanlarına göre Hazret-i Sa'd’ın kâhiren Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e i'tirâz gibi görünen sözleri, hakîkatta i'tirâz ve muhalefet değil, âdeti ifâde ve ihbardır. Karısını yabancı bir erkekle münasebet halinde gören kimseyi birden gazab ve hiddet kaplar; ve onu derhal öldürür. Bu hususta Allah âsî olup olmayacağını düşünmez. İşte Sa'd (radıyallahü anh) bu hâli anlatmak istemiştir. Enbârî ve diğer bâzılarına göre, şeref ve fazilette kavminden üstün olan kimsedir. Bu kelime, halım selîm, güzel huylu ve reîs mânâlarına da gelir. Gayretli demektir. Gayret: Esasen menetmek mânâsına gelir. Karısını başkasına bakmak, konuşmak ve emsali alâkalardan men' eden erkeğe Araplar gayur derler. Türkçemizde buna kıskançlık denir; burada ondan murâd: Hamiyyet ve izzet-i nefistir. Gayret bir kemal sıfatıdır. Onun için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Sa'd'in gayur olduğunu, kendisinin Sa'd'dan daha gayur, Allah'ın ondan da gayur olduğunu haber vermiş; müteâkıb rivâyette bu ifâdeden sonra: «Gayretinden dolayıdır ki, Allah kötülüklerin aşikârını gizlisini haram kılmıştır.» buyurarak gayretullahdan murâd ne olduğunu tefsir ve îzâh etmiştir. Yalnız insan gayretinde insan hâlinin değişmesi ve ıztırâb gibi şeyler vardır. Bunlar Teâlâ Hazretleri hakkında müstehîl yani imkânsızdır. Iyâz; gayreti şöyle îzâh etmiştir: «Gayret, ihtisas ifade eden bir şeyde ortak bulunmak sebebiyle kalbin değişmesinden ve gazabın heyecana gelmesinden alınmadır. Bu en ziyâde karı koca arasında olur. murâd: Kavli, fi'lî bütün çirkin hasletlerdir. Mücâhid'e göre aşikâr kötülük annelerle evlenmektir. Câhiliyyet devrinde anne ile evlenmek âdetti. Gizli kötülük de zinadır. Sa'd'm: «Ters tarafını çevirmeden kılıçla vururum.» sözü: «keskin tarafı ile vurur da'öldürürüm» manasınadır. buradaki rivâyetinde Allahü teâlâ hakkında «Şahıs» kelimesi kullanılmış ve: daha gayur hiç bir şahıs yoktur.» buyurulmuştur. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) rivâyetinde bunun yerine «Ebad» yani hiç bir münferid şey denilerek şahıstan muradın «tek bir şey» demek olduğu beyân edilmiştir. Bir rivâyette: daha gayur hîç bir şey yoktur.» denilmiştir. buradaki (şahıs) kelimesi üzerinde bir hayli söz etmişlerdir. Kur tubî: «Şahıs kelimesi lügatte esâs itibariyle insan eti ve cismi mânâsına vaz' edilmiş; ama görünen her şey hakkında kullanılmıştır. şey görünürse onun hakkında: derler. Bu mânâ Allah hakkında muhaldir.» diyor. Dâvûdî bu kelimenin Pey-gamlıer (sallallahü aleyhi ve sellem)’e muttasıl olarak rivâyet edilmediğini: ümmetin, bu gibi hadîsleri kabul ile telâkki etmediğini, amel için zaruret olmayan hükümlerde böyle şeylerden sakınılması gerektiğini söylemiş; Hattâbî sözü daha da uzatarak şu beyanda bulunmuştur: sıfatları hakkında (şahıs) kelimesini kullanmak caiz değildir. Çünkü şahıs ancak mürekkeb cisimden meydana gelir. Bu kelime sahih olmayıp râvi tarafından yapılan bir tashîf olsa gerektir. Birçok râviler hadîsi mânâ itibariyle rivâyet ederler. Râvilerin hepsi fakîh değildir. Bâzı râvilerin sözlerinde boş ve saçma şeyler vardır. Tabiînin büyüklerinden biri: Rabbimiz ne güzel kişidir; ona itaat edersek bize karşı gelmez; demiştir. Halbuki (kişi) lâfzı ancak insanlar hakkında kullanılır. Bu zât sözü gelişi güzel salıvermiştir. Şahıs tâbiri dahi bu kabilden olacaktır. Fesadçılar bu kelimeyi birkaç vecihden dile dolamışlardır. Evvelâ: Lâfız ancak işitmekle sabit olur; derler. Sonra: Bu lâfzın kabul edilmediğine icmâ ı ümmet bulunduğunu ileri sürerler. Bir de: Bu kelimenin mânâsı: Mürekkeb cisim olmayı icâb eder; binâenaleyh Allah hakkında kullanılamaz; Cehmiye taifesi Allah'ın cisim olduğuna kail bulundukları halde onlar bile Allah hakkında (şahıs) kelimesinin kullanılamayacağını söylemişlerdir. Bu da arzettiğimiz vecihle icmâın bu kelimeyi Allah'ın sıfatı hakkında kabul etmediğini gösterir; derler.» hadîsteki (şahıs) kelimesi hiç bir şey mânâsına istiaredir. Bazıları bu cümlenin: «Hiç bir şahsın Allah'dan daha gayur olması doğru değildir. Bu tasavvur bile olunamaz.» mânâsına geldiğini söylemiş: «Şu hâlde insan Allah'ın kullarına yaptığı muameleden edeb örneği almalıdır. Allah kullarına hak ettikleri cezayı hemen vermemiş; onları cezalandır-mazdan evvel defalarca inzâr etmiş; azabı ile korkutmuş; kendilerine mühlet vermiştir. Kula yaraşan da hakkı yokken vurup öldürme gibi şeylere atılmamaktır...» demişlerdir. Allah'a olduğundan fazla hiç bir kimseye makbul olamaz!» cümlesindeki özürden murâd: Nevevî'ye göre i'zâr yani ceza vermeden evvel inzâr ve tehdidde bulunmaktır. Teâlâ Hazretleri Peygamberleri bunun için göndermiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de: «Peygamber göndermedikçe (kimseyi) azâb edecek değiliz!» buyuruîmuştur. buradaki özürden, hüccet kasdedildiğini söylemiş; «Tevdîh» sahibi ise: «Özür: tevbe ve tevbeyi kabuldür.» demiştir. Nevevî'nin beyânına göre: dolayıdır ki, Allah cenneti va'd etmiştir.» cümlesinin mânâsı: Allah cenneti va'dederek kullarını onu kazanmağa teşvik buyurun-ca kulların cenneti istemeleri, Allah'a hamdü senaları artmıştır; demektir. Battal: «Allah'ın kullarından, ibâdet, lâyık olmadığı sıfatlardan tenzih ve hamdü senada bulunmak suretiyle kendisini med-hetmelerini dilemesi, bu tâatler mukabilinde onları mükâfatlandırmak içindir.» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim, Liân
Konu: Bab