Riyâzu's Sâlihîn Hadis Kitabı

1502-) Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Herhangi biriniz acele etmedikçe duası kabul edilir. (Kul acele ederek) Rabbime kaç defa dua ettim de duamı kabul etmedi, der.”

Kaynak: Buhârî, Daavât 22; Müslim,  Zikir 90, 91. Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Vitir 23; Tirmizî, Daavât 12; İbni Mâce, Dua 7
Konu: Genel
1503-) Ebû Ümâme radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: - Hangi dua daha çok kabul edilir? diye sordular. - “Gecenin son saatlerinde ve farz namazlardan sonra yapılan dua” buyurdu.

Kaynak: Tirmizî, Daavât 79. Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Tatavvû‘ 10; Nesâî, Mevâkît 35, 40   
Konu: Genel
1504-) Ubâde İbni’s-Sâmit radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yeryüzünde bir müslüman Allah’tan bir şey dilerse, günah bir şeyi istemediği veya akrabası ile ilgisini kesmeyi arzu etmediği sürece Allah onun dileğini mutlaka yerine getirir veya ona vereceği şey kadar bir kötülüğü kendisinden giderir.” Orada bulunanlardan biri: - O takdirde biz Allah’tan çok şey isteriz, deyince, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem: - “Allah’ın lutfu dilediğiniz şeylerden daha çoktur” buyurdu.

Kaynak: Tirmizî, Daavât 115. Ayrıca Bk. Ahmed İbni Hanbel, müsned, Iıı, 18
Konu: Genel
1505-) İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir keder ve üzüntü hissettiği zaman şöyle dua ederdi: “Lâ ilâhe illallâhü’l-azîmü’l-halîm. Lâ ilâhe illallâhü rabbü’l-arşi’l-azîm. Lâ ilâhe illallâhü rabbü’s-semâvâti ve rabbü’l-ardı ve rabbü’l-arşi’l-kerîm: Azamet ve hilim sahibi olan Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Azametli arşın sahibi olan Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Göklerin rabbi, yerin rabbi ve yüce arşın rabbinden başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur.”

Kaynak: Buhârî, Daavât 27, Tevhîd 22, 23; Müslim, Zikir 83. Ayrıca Bk. Tirmizî, Duâ 39; İbni Mâce, Duâ 17
Konu: Genel
1506-) Ebû Muhammed Abdurrahman İbni Ebû Bekr es-Sıddîk radıyallahu anhümâ  şöyle dedi: Suffe ashâbı fakir kişilerdi. Bir keresinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: - "İki kişilik yemeği olan (suffe ashâbından) bir üçüncüsünü; dört kişilik yemeği olan da bir beşincisini ve hatta altıncısını yemeğe buyur edip götürsün!" Yahut buna benzer bir tavsiyede bulundu. Ebû Bekir, onlardan üç kişiyi evine getirdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de on kişiyi alıp götürdü. Ebû Bekir, akşam yemeğini Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in evinde yedi. Yatsı namazı kılınıncaya kadar orada kaldı. Gecenin  hayli ilerlemiş bir vaktinde evine döndü. Hanımı ona: - Seni misafirlerinin yanında bulunmaktan alıkoyan nedir? diye sordu. O da: - Vay! Sen onlara hâlâ yemek vermedin mi? diye çıkıştı. Hanımı: - Sen gelmedikçe yemek yemeyeceklerini söylediler, sofra kurduk, yemediler, dedi. (Hadisin râvîsi) Abdurrahman şöyle dedi: Ben ortalıktan kaybolup saklandım. Ebû Bekir bana: - Behey anlayışsız herif! diye bağırdı. Verdi veriştirdi. Sonra hiddetle: - İçinize sinmesin, yiyin. Vallahi ben bu yemekten yemiyeceğim, dedi. (Abdurrahman dedi ki), Allah'a yemin ederim ki, bizim her el uzattığımız lokmanın altından yemek daha artıyordu. Nihayet misafirler doydular. Yemek de  ilk getirildiğinden daha fazla olarak ortada duruyordu. Ebû Bekir yemeğe baktı, olduğu gibi duruyordu. Hanımına hitâben: - Bu ne hal? Ey Benî Firâsın kızı! dedi. O da: - Gözümün nuruna yemin ederim ki, yemek şimdi öncekinden üç misli fazladır, dedi. Bunun üzerine Ebû Bekir o yemekten yedi ve ettiği yemini kastederek, "O, şeytandandı" dedi. O yemekten bir lokma aldıktan sonra, geri kalanı Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e gönderdi. Yemek orada sabaha kadar durdu. Bizim ile bir topluluk arasında bir sözleşme vardı. Sözleşmenin süresi bittiği için o topluluk Medine'ye gelmişlerdi. İçlerinden sözcü olarak on iki kişi ayırdık. Her biri ile beraber kaç kişinin bulunduğunu Allah bilir. İşte onların hepsi o yemekten yediler. Buhârî'nin bir rivâyetinde (Edeb 87) şöyle denilmektedir: (Misâfirlerin, kendisi gelmedikçe yemek yemek istemediklerini öğrenince) Ebû Bekir, o yemekten yemeyeceğine dair yemin etti. Hanımı da o yemedikce yemeyeceğine yemin etti. Misafir veya misafirler de, zaten o yemedikçe sofraya oturmayacağına – veya oturmayacaklarına- yemin etmişlerdi. Bunun üzerine Ebû Bekir: - Başlangıçta yaptığım yemin şeytandandır, haydi buyurun yemeğe, dedi. Kendisi de misafirleri de yediler. Her el uzattıkları lokmanın altından yemek çoğalıyordu. Bunun üzerine Ebû Bekir, hanımına: - Ey Benî Firasın kızı, bu ne hal? dedi. O da: - Gözümün nûruna yemin ederim ki, yemek şimdi, ilk halinden daha fazladır, dedi. Oradakiler yediler, mevcut yemeği Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e gönderdiler. Abdurrahman, Hz. Peygamber'in bu yemekten yediğini haber verdi. Bir başka rivâyette (Buhârî, Edeb 88) olay şöyle anlatılmaktadır:  Ebû Bekir, oğlu Abdurrahman'a; - Ben Hz. Peygamber'in yanına gideceğim. Ben gelinceye kadar misafirlerin hizmetinde bulun, yemeklerini yedirmiş ol, diye tenbihde bulundu. Abdurrahman misafirlere yemek getirdi, "Buyurunuz," dedi. Onlar: - Bu evin sahibi nerede? dediler. Abdurrahman: - Siz buyurun, yiyin, dedi. Onlar: - Evin sahibi gelinceye kadar biz yemiyeceğiz, dediler. Abdurrahman: - Yemeğinizi lutfen yiyiniz. Eğer babam geldiğinde siz yemek yememiş olursanız, bana darılır, kızar, diye ısrar ettiyse de misafirleri yemeye ikna edemedi. (Abdurrahman diyor ki) babam geldiğinde bana fenâ halde çıkışacağını bildiğim için o gelince hemen savuşup bir yere gizlendim. - Misafirlere ne yaptınız? diye sordu. Durumu haber verdiler. Bunun üzerine: - Abdurrahman! diye bana seslendi. Cevap vermedim. Sonra yine: - Abdurrahman! diye bağırdı. Ben yine ses vermedim. Bu defa: - Behey anlayışsız herif! Sesimi duyuyorsan, Allah aşkına gel, dedi. Ben de yanına gelip: - Benim kusurum yok, istersen misafirlere sor, dedim. Misafirler: - Abdurrahman doğru söylüyor, bize yemek getirdi ama biz yemedik, dediler. Bunun üzerine: - Demek beni beklediniz! Ben de bu gece bu yemeği yemiyeceğim işte! dedi. Onlar: - Allaha yemin ederiz ki sen yemezsen, biz de yemeyiz, dediler. Ebû Bekir: - Allah iyiliğinizi versin! Size ne oluyor ki, yemeğimizi kabul etmiyorsunuz? Haydi buyurun yemeğe! dedi. Yemek geldi, babam elini koydu, besmele çekti, "Kızgınlığımdan ötürü başta ettiğim yemin şeytandandır" deyip yemeği yedi, misafirler de yediler.

Kaynak: Buhârî, Mevâkît 41, Menâkıb 25, Edeb 87-88; Müslim, Eşribe 176, 177
Konu: Genel
1507-) Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: "Sizden önce yaşamış ümmetler içinde  kendilerine ilham olunan kimseler vardı. Şayet ümmetim içinde de onlardan biri varsa, hiç şüphesiz o Ömer'dir."

Kaynak: Buhârî, Fezâilü'l-ashâb 6; Enbiyâ 54; Müslim, Fezâilü's-sahâbe 23. Ayrıca Bk. Tirmizî, Menâkıb 17
Konu: Genel
1508-) Câbir İbni Semüre radıyallahu anhümâ dedi ki; Kûfeliler(in bir kısmı vâli) Sa'd İbni Ebû Vakkâs'ı (halife) Ömer İbnu'l-Hattâb radıyallahu anh'e şikâyet ettiler. Ömer de Sa'd'ı vâlilikten azledip  Ammar İbni Yâsir'i Kufeye vâli tayin etti. Kûfeliler Sa'd hakkındaki şikâyetlerini, "Sa'd namaz kıldırmasını bile bilmiyor" demeye kadar vardırmışlardı. Ömer, adam gönderip Sa'd'ı Medineye getirtti ve: - Ey Ebû İshak! Bu adamlar senin namaz kıldırmayı bile bilmediğini iddia ediyorlar, dedi. Bunun üzerine Sa'd: -  Allaha yemin ederim ki ben onlara Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in namazı gibi namaz kıldırdım; ondan hiçbir şeyi eksik bırakmadım. Yatsı namazını kıldırırken ilk iki rek'atte uzunca ayakta durur, son iki rek'ati de hafif tutarım, dedi. Ömer: - Senden  bizim beklediğimiz de aslında budur, Ey Ebû İshak, dedi.  Sonra, (durumu bir de  yerinde araştırmak üzere) Sa'd ile birlikte bir veya birkaç adamı Kûfeye gönderdi. Görevli kişi Kûfelilerden Sa'd'ın durumunu soruşturdu, bütün mescidlere gidip cemaata Sa'd'ı sordu. Onlar da Sa'd hakkında hep övgü dolu sözler söylediler. En sonunda Absoğulları mescidine gitti (ve herkesi Sa'd hakkında bildiklerini Allah için söylemeye davet etti). Onlar arasından Ebû Sa'de  Üsâme İbni Katâde kalktı ve şöyle dedi: - Mâdem ki bize Allah adını verdin, söyliyeyim: Sa'd, askerle birlikte harbe gitmez, mal taksiminde eşitliği gözetmez, adâletle hükmetmez, dedi. Bunun üzerine Sa'd şöyle dedi: - (Madem ki sen böyle dedin) Ben de  senin hakkında vallahi üç dilek dileyeceğim: Allahım, senin bu kulun bu söylediklerinde yalancı ise, sen onun ömrünü uzat, fakirliğini artır ve kendisini fitnelere çarptır. Sonraları Üsâme'ye  hali sorulduğunda: - Kocamış, fitneye uğramış zavallı bir ihtiyarım ben. Sa'd'ın bedduasına tutuldum, diye cevap verirdi. Hadisi, Câbir  İbni Semüre'den rivayet eden râvi Abdülmelik İbni Umeyr şöyle der: Daha sonraki zamanlarda o kişiyi ben de gördüm. Yaşlılıktan dolayı kaşları gözlerinin üzerine düşmüş olduğu halde yollarda rast geldiği kız çocuklarına sataşır, onları çimdiklerdi.

Kaynak: Buhârî, Ezân 95; Müslim, Salât 158-159. Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Salât 128; Nesâî, İftitâh 74
Konu: Genel
1509-) Urve İbni'z-Zübeyr'den rivayet edildiğine göre Ervâ Binti Evs,  kendi arazisinden bir parçayı gasbettiği iddiasıyla Saîd İbni Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl İbni'l-Hakem radıyallahu anh'ı (Medine vâlisi) Mervân İbnü'l-Hakem'e şikâyet etti. Bu şikâyet üzerine Saîd: - Ben bu konuda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in söylediklerini dinledikten sonra, onun hakkını üzerime geçirir miyim hiç! dedi. Mervân: - Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den ne duydun? diye sordu. O da: - Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, "Kim haksız olarak  bir karış yer alırsa, o yerin yedi katı o kişinin boynuna dolanır" buyurduğunu işittim, dedi. Bunun üzerine Mervân Saîd'e hitâben: - Artık senden, bundan başka delil istemiyorum, dedi. Dâva bu noktaya gelince Saîd: - Allahım! Eğer bu kadın yalancı ise, sen onun gözünü kör et, kendisini de o arazisinde öldür! diye beddua etti. Urve dedi ki, kadın ölmeden önce gözleri kör oldu ve bir gün o dâva konusu yerde gezinirken bir çukura düşüp öldü. Buhârî, Bed'ül-halk 2, Mezâlim 13; Müslim, Müsâkât 139-142. Ayrıca bk. Tirmizî, Diyât 21

Kaynak:  müslim'in, Muhammed İbni Zeyd İbni Abdullah İbni Ömer'den Bir Rivayeti De Aynı Mânadadır. Râvi Muhammed, O Kadının  Kör Olduğunu, Saîd'in Bedduasına Uğradım Diyerek Duvarlara Tutuna Tutuna Yürüdüğünü Görmüş Ve O Kadının, Dâva Konusu Arazisindeki Bir Kuyuya Düştüğünü Ve Kabrinin O Kuyu Olduğunu Haber Vermiştir ( Müslim, Müsâkât 138 ).
Konu: Genel
1510-) Câbir İbni Abdullah radıyallahu anhümâ şöyle dedi: Uhud Harbi'nden önceki gece babam beni yanına çağırdı ve "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in sahâbîlerinden ilk öldürelecek kişinin ben olacağımı sanıyorum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hariç, benim için geride bırakacağım en kıymetli kişi sensin. Borçlarım var, onları öde. Kardeşlerine  daima iyi davran" dedi. Sabahleyin babam ilk şehid düşen kişi oldu. Bir başka şehid ile birlikte onu bir kabre defnettim. Sonra onu bir başkasıyla aynı kabirde bırakmayı içime sindiremedim. Altı ay sonra onu kabirden çıkardım. Bir de ne göreyim; kulağı(nın bir kısmı) hariç, tüm vücûdu kendisini kabre koyduğum günkü gibiydi. Onu yalnız başına  bir mezara defnettim.

Kaynak: Buhârî, Cenâiz 78
Konu: Genel
1511-) Enes radıyallahu anh şöyle dedi: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in ashâbından iki kişi karanlık bir gecede Peygamber aleyhisselam'ın yanından çıktılar. Önlerinde meş'ale gibi iki ışık peydâ oldu. Birbirlerinden ayrılınca da evlerine varıncaya kadar herbirinin yolunu bir ışık aydınlattı.

Kaynak: Buhârî, Salât  79; Menâkıbü'l-ensâr 13
Konu: Genel
1512-) Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başlarına Medineli Âsım İbni Sâbit'i komutan tayin ettiği on kişiden oluşan bir kâfileyi (irşad ve istihbârât için) görevlendirdi. Kâfile Usfân ile Mekke arasında bulunan Hüdât denilen yere ulaştı. Bunların hareketi (müşriklerce),  Hüzeyl'in bir kolu olan ve Lihyân oğulları denilen  kabileye haber verilmişti. Lihyân oğulları yüze yakın okçudan oluşan bir grupla onları takibe aldılar. Âsım ve arkadaşları izlendiklerini farkedince, kendilerini savunabilecekleri yüksekçe bir yere sığındılar ama düşman da onların çevresini sardı ve: - İnin aşağı, elinizdeki silahları bırakıp teslim olun. Söz veriyoruz hiç birinizi öldürmeyeceğiz! dediler. Bunun üzerine Âsım İbni Sâbit: - Arkadaşlar! Ben, bir kâfirin sözüne güvenerek aşağı inmem, dedi. Allahım, durumumuzu Peygamberine bildir, diye dua etti. Bunun üzerine düşmanlar, Âsım'ı (ve komutasındaki altı kişiyi) oka tutup şehit ettiler. İçlerinden üç kişi, Hubeyb, Zeyd İbni Desine ve bir kişi daha verilen söze güvenerek inip teslim oldular. Müşrikler bu üç kişiyi ellerine geçirince, yay tellerini çıkarıp onları kıskıvrak bağlamaya kalktılar.  Durumu gören üçüncü kişi: -Bu bize yapılan ilk kalleşliktir. Vallahi size aslâ teslim olmayacağım. Şu şehitler bana güzel bir örnektir, diye direndi. Onu zorla sürükleyip götürmek istediler ise de şiddetle karşı koydu. Bunun üzerine   onu da şehit ettiler. Hubeyb ve Zeyd İbni Desine'yi götürüp Bedir Gazvesi sonrasında Mekke'de sattılar. Hubeyb'i, Bedir Gazvesi'nde öldürdüğü Hâris İbni Âmir İbni Nevfel İbni Abdimenâf'ın oğulları satın aldı. Hubeyb, kendisini öldürmeye karar verdikleri güne kadar onların elinde esir olarak kaldı. Bu esâret günlerinde Hubeyb, etek traşı olmak için Hâris'in kızlarından birinden bir emânet ustura istedi, o da verdi. Bir ara kadının gafletinden yararlanan küçük çocuğu, Hubeyb’in yanına sokuldu. Hubeyb'in elinde ustura olduğu halde çocuğu dizine oturttuğunu görünce kadın, son derece telaşlandı. Durumu sezen Hubeyb: - Çocuğu öldüreceğimden mi endişeleniyorsun? Ben böyle bir şey yapmam! dedi. Kadın dedi ki:  Allah'a andolsun ki ben hayatımda Hubeyb'den daha iyi bir esir görmedim. Vallahi ben onu, zincire bağlı olduğu ve Mekke'de hiç bir meyvenin bulunmadığı bir gün taze üzüm yerken gördüm. Bu, Allah'ın Hubeyb'e  lutfettiği bir rızıktı. Hâris'in oğulları onu öldürmek için Harem bölgesinin dışına Hill denilen yere çıkardıkları zaman Hubeyb onlara: - Müsaade edin de iki rek'at namaz kılayım, dedi. Bıraktılar. Hubeyb iki rek'at namaz kıldı ve sonra “Allaha yemin ederim ki, ölümden korktuğumu zannetmeyeceğinizi bilsem, bu namazı daha  fazla kılardım” dedi ve “Allahım! Bunların her birini tek tek mahvet, birer birer canlarını al, hiç birini sağ bırakma!” diye dua edip şu beyitleri okudu: Müslüman olarak öldükten sonra, Nasıl öldüğümü asla dert etmem. Bunların hepsi  elbette Allah uğrunda; Dilerse O, pek kolaydır, parçalanmış vücûdumla rahmete ermem! Böylece Hubeyb, idam edilecek her müslümanın iki rekat namaz kılması âdetini başlatan kişi oldu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, düşman tarafından kuşatıldıkları gün bu on kişilik müslüman kafilesinin başına gelenleri ashâbına anında bildirmişti. Âsım İbni Sâbit'in şehit edildiğini haber aldıkları zaman Kureyş'in bazı ileri gelenleri, (Bedir savaşında) kendilerinden birini öldürmüş olması sebebiyle onu tanımaya yarayacak bir parçasını getirmek üzere adamlar yolladılar. Bunun üzerine Allah, Âsım'ı korumak için bir arı sürüsü gönderdi. Bu arı bulutu Âsım'ın cesedini kapladı. Kureyşin adamları, onun nâşından hiç bir şey koparmaya imkân bulamadılar.

Kaynak: Buhârî, Cihad 170, Meğâzî 10, 28
Konu: Genel
1513-) İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi: Ömer radıyallahu anh, herhangi bir şey hakkında "Ben şöyle düşünüyorum" dedi mi, o şey gerçekten onun düşündüğü gibi neticelenirdi.

Kaynak: Buhârî, Menâkıbü'l-ensâr  35
Konu: Genel
1514-) Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun."

Kaynak: Buhârî, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Îmân 74, Lukata 14. Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Edeb 123; Tirmizî, Kıyâmet 50
Konu: Genel
1515-) Ebû Mûsâ radıyallahu anh şöyle dedi: - Ey Allah'ın Resûlü! Hangi müslüman en üstündür? diye sordum. - "Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimse" cevabını verdi.

Kaynak: Buhârî, Îmân 4, 5, Rikak 26; Müslim, Îmân 64, 65. Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 2; Tirimizî, Kıyâmet 52, Îmân 12; Nesâî, Îmân 8, 9, 11
Konu: Genel
1516-) Sehl İbni Sa'd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iki budu arasındaki (üreme) organını koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm."

Kaynak: Buhârî, Rikak 23. Ayrıca Bk. Tirmizî, Zühd 61 
Konu: Genel
1517-) Ebû Hureyre  radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre o, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinlemiştir: "Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden cehennemin, doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider".

Kaynak: Buhârî, Rikak  23 ; Müslim, Zühd 49, 50
Konu: Genel
1518-) Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî salallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kul, Allah'ın hoşnut olduğu bir sözü önemsemeksizin söyleyiverir de Allah onun derecesini yüceltir. Yine bir kul Allah'ın gazabını gerektiren bir sözü hiç önemsemeksizin söyleyiverir de Allah onu bu sözü sebebiyle cehennemin dibine atar."

Kaynak: Buhârî, Rikak 23. Ayrıca Bk. Tirmizî, Zühd 10; İbni Mâce, Fiten 12
Konu: Genel
1519-) Ebû Abdurrahman Bilâl İbni'l-Hâris el-Müzenî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kul, Allah'ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allah'ın rızâsını kazanacağı hiç aklına  gelmez. Halbuki Allah, o  söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur. Yine bir kul da Allah'ın gazabını gerektiren bir söz söyler fakat o sözün kendisini Allah'ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah, o kimseye o kötü söz sebebiyle kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder."

Kaynak: Muvatta, Kelâm 5; Tirmizî, Zühd 12. Ayrıca Bk. İbni Mâce, Fiten 12
Konu: Genel
1520-) Süfyân İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi: - Ey Allah'ın Resûlü! Bana kesinlikle yapmam gereken bir iş söyle dedim. Efendimiz: - "Rabbim Allah'tır de, sonra dosdoğru ol!" buyurdu. Ben: - Ey Allah'ın Resûlü! Hakkımda (zararını göreceğimden) en çok  endişe ettiğin şey nedir? dedim. Efendimiz, o güzel dilini eliyle tuttu ve: - "İşte budur!" buyurdu.

Kaynak: Tirmizî, Zühd  61;  Ayrıca Bk. İbni Mâce, Fiten 12
Konu: Genel
1521-) İbn Ömer  radıyallahu anhümâ  "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu" dedi: "Allah'ı anmaksızın çok konuşmayın. Allah'ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise, Allah'dan en uzak kimseler olduğu  kesindir."

Kaynak: Tirmizî, Zühd 62
Konu: Genel
1522-) Ebû Hureyre  radıyallahu anh, "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" demiştir: "Allah kimi, iki çenesi  ve iki budu arasındakinin şerrinden  korursa, o kişi cennete girer."

Kaynak: Tirmizî, Zühd 61
Konu: Genel
1523-) Ukbe İbni Âmir  radıyallahu anh şöyle dedi: - Ey Allah'ın Resûlü! Kurtuluş (sebebi) nedir? dedim. - "Aleyhine olacak sözlerden dilini tut, evinde kalmayı yeğle, kendi günahın için pişmanlık duyarak göz yaşı dök!" buyurdu.

Kaynak: Tirmizî, Zühd 61
Konu: Genel
1524-) Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İnsan sabahlayınca, bütün organları dil'e baş vurur ve (âdeta ona) şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah'dan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz."

Kaynak: Tirmizî, Zühd 61
Konu: Genel
1525-) Muâz İbni Cebel  radıyallahu anh  şöyle dedi: - Ya Resûlallah!  Beni cennete girdirecek, cehennemden uzaklaştıracak bir iş (amel) söyle bana, dedim. - "Çok büyük bir şey istiyorsun. Ancak bu, Allah'ın kolay kıldığı kişi için pek kolaydır: Hiçbir şeyi ortak koşmadan yalnızca Allah'a kulluk edersin. Namazı dosdoğru kılarsın. Zekâtı verirsin. Ramazan orucunu tutarsın. Gücün yeter, imkân bulabilirsen haccedersin" buyurdu. Sonra sözüne devamla: "Şimdi sana hayır kapılarını haber vereyim mi?: Oruç kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürmesi gibi günahın azâbını söndürür. Kişinin gece yarısı kıldığı namaz da günahı söndürür" buyurdu. Bundan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Korkuyla ve umutla Rablerine kulluk ettikleri için  vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez" [Secde sûresi (32), 16, 17] âyetini okudu. Daha sonra Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:   - "Sana bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi?"  Ben: - Evet, bildiriniz Ya Resûlallah! dedim. - "İşin başı İslâm, direği namaz, doruğu cihaddır" buyurdu. Sonra: - "Sana bütün bunların kıvamının kendisine bağlı olduğu şeyi (can damarını)  bildireyim mi?" dedi.  Ben: - Evet, bildir Ya Resûlallah! dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber dilini tuttu ve: - "Şunu koru! buyurdu. Ben: - Ya Resûlallah! Biz konuştuklarımızdan da sorgulanacak mıyız? dedim. - "Annen yokluğuna yansın ey Muaz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!" buyurdu.

Kaynak: Tirmizî, Îmân 8. Ayrıca Bk. İbni Mâce, Fiten 12
Konu: Genel
1526-) Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: - "Gıybet nedir, bilir misiniz?" - Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber: - "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" buyurdu. - Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?" diye soruldu. - "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin;  yoksa, o zaman  ona iftira ettin demektir," buyurdu.

Kaynak: Müslim, Birr 70.  Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Edeb 35; Tirmizî, Birr 23
Konu: Genel
1527-) Ebû Bekir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Vedâ haccında Mina'da kurban kesme gününde îrad ettiği hutbesinde şöyle buyurdu: "Bu gününüz, bu ayınız ve bu beldeniz saygı değer ve dokunulmaz olduğu gibi (aranızda) kanlarınız, canlarınız ve namusunuz da saygı değer ve dokunulmazdır. Tebliğ ettim mi?"

Kaynak: Buhârî, İlim 9, 37, Hac 132, Tevhîd 24; Müslim, Hac 147, Kasâme 29,30.
Konu: Genel
1528-) Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: -Ey Allah'ın Resûlü! Safiyye'nin şöyle şöyle oluşu sana yeter, dedim. -Ravilerden biri, bu sözle Hz. Âişe'nin, onun kısa boylu oluşunu kastettiğini söylüyor-. Bunun üzerine Hz. Peygamber: - "Ey Âişe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denize karışsa idi onun suyunu bozardı" buyurdu. Âişe dedi ki, ben bir başka gün de kendisine bir insanın durumunu takliden hikâye etmiştim. Bunun üzerine de Hz. Peygamber: - "Bana dünyanın en kıymetli şeylerini verseler, ben yine de  bir insanı hoşlanmayacağı bir şekilde taklid edip anmayı  kesinlikle istemem" buyurdu.

Kaynak: Ebû Dâvûd, Edeb 35; Tirmizî, Kıyâmet 51
Konu: Genel
1529-) Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Mi'raca çıkarıldığımda ben bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan bir topluluğun yanından geçtim. - Ey Cebrâil! Bunlar kimlerdir? diye sordum." - Bunlar, (gıybet etmek suretiyle) insanların etlerini yiyenler ve onların şeref ve namuslarıyla oynayanlardır,  cevabını verdi.

Kaynak: Ebû Dâvûd, Edeb 35
Konu: Genel
1530-) Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her müslümanın öteki müslümana kanı, ırzı (namusu) ve malı haramdır!"

Kaynak: Müslim, Birr 32. Ayrıca Bk. Tirmizî, Birr 18
Konu: Genel
1531-) Ebû'd-Derdâ radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim, (din) kardeşinin  ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur."

Kaynak: Tirmizî, Birr 20
Konu: Genel
1532-) İtbân İbni Mâlik  radıyallahu anh'den "Allah'ın Rahmetini Ümit Etmek" bahsinde geçen uzun hadisinde rivayet edildiğine göre şöyle dedi: (Bizim evde) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kalkıp namaz kıldırdı. (Namazdan sonra otururken) cemaattan biri: - Mâlik İbni Duhşûm, nerede? dedi. Bir başkası: - O Allah ve Resûlünü sevmeyen bir münâfıktır, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: - "Öyle deme! Görmüyor musun o, Allah'ın rızasını dileyerek Lâ ilâhe illallah diyor. Rızasını umarak Lâ ilâhe illallah diyen kimseyi Allah, cehenneme haram kılmıştır" buyurdu.

Kaynak: Buhârî, Salât 45, 46, Ezân 4, 5, 153, 154, Teheccüd  25, 33, 36, Meğâzî, 12, 13, Et'ime 15, Rikak 6, İstitâbetü'l-mürteddîn 9; Müslim, Îmân 54, 55, Mesâcid  263, 264, 265, Fezâilü's-sahâbe 178. Ayrıca Bkz. Nesâî, İmâme 10, 46, Sehv 73; İbni Mâce, Mesâcid 8
Konu: Genel
1533-) Kâ'b İbni Mâlik radıyallahu anh'den tövbe mâcerasına dair "Tevbe" bahsinde geçen uzunca hadisinde rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük'te ashâbı arasında otururken: - "Kâ'b İbni Mâlik ne yaptı?" diye sormuş. Benî Selime'den bir adam: - Ya Resûlallah! Elbiselerine ve sağına soluna bakıp gururlanması onu Medine'de alıkoydu, demiş. Bunun üzerine Muâz İbni Cebel ona: - Ne kötü söyledin! diye çıkışmış, sonra da Peygamber aleyhisselâm'a dönerek: - Yâ Resûlallah! Biz onun hakkında hep iyi şeyler biliyoruz, demişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise, hiçbir şey söylememiş, sükût etmişti.

Kaynak: Buhârî, Meğâzî 79; Müslim, Tevbe 53. Ayrıca Bk. Tirmizî, Tefsiru Sûre (9)
Konu: Genel
1534-) Âişe  radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber'in yanına girmek için izin istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: - "Kabilesinin  kötü adamıdır ama, izin verin ona" buyurdu.

Kaynak: Buhârî, Edeb 38, 48; Müslim, Birr 73. Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Edeb 5
Konu: Genel
1535-) Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Falan ve falanın dinimizden birşey bildiklerini sanmam."

Kaynak: Buhârî, Edeb 59
Konu: Genel
1536-) Fâtıma Binti Kays radıyallahu anhâ şöyle dedi: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e geldim ve: - Ebü'l-Cehm ve Muâviye İbni Ebû Süfyân beni istiyorlar (ne dersiniz) dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: - "Muâviye malı olmayan fakirin biridir. Ebü'l-Cehm ise, sopasını omuzundan indirmez" buyurdu. Müslim, Talâk 36. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Talâk 39; Tirmizî, Nikâh 38; Nesâî, Nikâh 22

Kaynak: Müslim’in Bir Rivâyetinde “ebu’l-cehm, Kadınları Çokca Döven Biridir” ifadesi Bulunmaktadır.
Konu: Genel
1537-) Zeyd İbni Erkam  radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in maiyyetinde bir sefere çıkmıştık. Müslümanlar büyük bir yokluk ve sıkıntı içindeydi. Asker arasında bulunan Abdullah İbni Übey, yandaşlarına: - Allah'ın elçisinin çevresindekilere sakın bir şey vermeyin ki, onu terketsinler. Eğer Medine'ye dönersek, güçlü olanlar  güçsüzleri oradan mutlaka çıkarıp atacaktır, dedi.  Ben de gidip bu olayı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e haber verdim. Peygamber aleyhisselâm Abdullah'a adam gönderip  durumu soruşturdu. O böyle bir söz söylemediğine dair yemin üstüne yemin etti. Bunun üzerine  sahâbîlerden bazıları "Zeyd, Hz. Peygamber'e yalan söyledi" dediler. Allah Teâlâ, benim doğru söylediğimi tasdik eden "Münâfıklar sana geldikleri zaman..." diye başlayan Münâfıkûn sûresi'ni Nebî sallallahu aleyhi ve selleme  indirinceye kadar, onların bu sözlerinden dolayı son derece üzüldüm. Daha sonra, Hz. Peygamber  kendilerine istiğfar etmek için onları davet etti, fakat onlar buna da yanaşmadılar.

Kaynak: Buhârî, Tefsîru Sûre (63),1; Müslim, Sıfâtü'l-münâfıkîn 1. Ayrıca Bk. Tirmizî, Tefsîru Sûre (63)
Konu: Genel
1538-) Âişe  radıyallahu anhâ şöyle dedi: Ebû Süfyân'ın hanımı Hind, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e: - Ey Allah'ın Resûlü! Ebû Süfyân çok cimri bir adam. Onun haberi olmadan benim aldığım dışında bana ve çocuğuma yetecek derecede bir şey vermiyor. (Benim bu yaptığım doğru mu? ) dedi. Hz. Peygamber de: - "Örfe göre kendine ve çocuğuna  yetecek kadar al!" buyurdu.

Kaynak: Buhârî, Büyû' 95, Nafakât 4, Menâkıbü'l-ensâr 23; Müslim, Akdiye 7,8,9. Ayrıca Bk. Nesâî, Kuzât 31; İbni Mâce, Cihâd 13
Konu: Genel
1539-) Huzeyfe radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Koğuculuk yapan cennete giremez."

Kaynak: Buhârî, Edeb 49, 50; Müslim, Îmân 168, 169, 170.  Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Edeb 33; Tirmizî, Birr 79
Konu: Genel
1540-) İbni Abbâs  radıyallahu anhümâ şöyle dedi:  Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  yanından geçmekte olduğu iki mezar hakkında şöyle buyurdu: - "Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan birer günahtan dolayı  azâb  görüyorlar. Evet, aslında (günahları) büyüktür.  Biri koğuculuk yapardı. Diğeri ise, idrarından sakınmaz, iyice temizlenmezdi."

Kaynak: Buhârî, Vudû 55, 56, Cenâiz 82, Edeb 49. Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Tahâret
Konu: Genel
1541-) İbni Mes'ud  radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: - "Size el-adh kelimesinin ne demek olduğunu söyleyeyim mi? O, insanların arasını bozmak için laf taşımak demektir."

Kaynak: Müslim, Birr 102
Konu: Genel
1542-) İbni Mes'ûd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ashâbımdan hiç kimse, bir diğeri hakkında hoşlanmayacağım bir şeyi bana ulaştırmasın. Zira ben, gönül huzuru ile sizin yanınıza çıkmak istiyorum."

Kaynak: Ebû Dâvûd, Edeb 28; Tirmizî, Menâkıb 63
Konu: Genel
1543-) Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre  Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Siz insanları madenler (gibi cins cins) bulursunuz. Onların Câhiliye  döneminde hayırlı ve değerli olanları, şayet dini hükümleri iyice hazmederlerse İslâmiyet devrinde de hayırlıdırlar. Siz yine en hayırlı kişileri, yöneticilik işinden hiç hoşlanmayanlar olarak bulursunuz. Siz, en kötü kişileri de iki yüzlüler olarak bulursunuz ki onlar, birilerine bir yüzle diğerlerine bir başka yüzle gider gelirler."

Kaynak: Buhârî, Menâkıb 1; Müslim, Fezâilü's-sahâbe 199
Konu: Genel
1544-) Muhammed İbni Zeyd'den nakledildiğine göre  bazı kişiler, dedesi Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ'ya gelip: - Biz idarecilerimizin yanına girer ve onlara karşı, oradan çıktığımız zaman söylediklerimizin tam  tersi sözler söyleriz, dediler. Bunun üzerine Abdullah İbni Ömer: - Bu sizin yaptığınızı biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında iki yüzlülük sayardık, cevabını verdi.

Kaynak: Buhârî, Ahkâm 27
Konu: Genel
1545-) Abdullah İbni Mes'ûd radıyallâhu anh''den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: - "Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık yoldan çıkmaya (fucûr) sürükler. Fucûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında  çok yalancı (kezzâb) diye yazılır".

Kaynak: Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105.
Konu: Genel
1546-) Abdullah İbni Amr İbni'l-Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: "Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi tam münâfık olur. Kimde de bu huylardan biri bulunursa, onu terkedinceye kadar o kişide münâfıklıktan bir  sıfat bulunmuş olur: Kendisine bir şey emânet edildiği zaman ona ihanet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Söz verince sözünden döner. Düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar."

Kaynak: Buhârî, Îmân 24, Mezâlim 17, Cizye 17; Müslim, Îmân 106. Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Îmân 14; Nesâî, Îmân 20
Konu: Genel
1547-) İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: "Kim görmediği bir rüyayı gördüm deyip anlatırsa,  âhirette yerine getirmesi mümkün olmayan bir işe, iki arpa tanesini birbirine düğümleme cezasına çarptırılır. Kim, bir topluluğun duyulmasını istemedikleri bir sözü öğrenmeye  çalışır (kulak hırsızlığı yapar)sa, kıyamet günü kulaklarına eritilmiş kurşun dökülür. Kim de herhangi bir canlının resim (ve heykelini) yaparsa, o da kıyamette, yapamayacağı halde, "haydi buna can ver " diye zorlanarak azâb edilir."

Kaynak: Buhârî, Ta'bîr 45. Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Edeb 88; Tirmizî, Rüyâ 8; İbni Mâce, Rüyâ 8
Konu: Genel
1548-) İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "En büyük yalan, görmediği düşü gördüm diye kişinin gözlerine iftira etmesidir."

Kaynak: Buhârî, Ta'bîr 45
Konu: Genel
1549-) Semüre İbni Cündeb radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ashâbına: - "Düş göreniniz var mı?" diye sorup, "gördüm" diyenin  düşünü, Allah'ın dilediği şekilde yorumlardı. Bir sabah bize şöyle buyurdu: - "Bu gece düşümde bana iki kişi gelerek "haydi yürü, gidiyoruz" dediler. Ben de onlarla beraber gittim. Yanı üzerine yatmış bir adamın yanına vardık. Elinde bir kaya parçası bulunan bir başka adam, onun başı ucunda ayakta duruyor, elindeki kayayı, yanı üzerine yatmış olan adamın tepesine indiriyor, başını yarıyordu. Taş yuvarlanıp gidiyor, adam taşı arkasından koşup alıyor, o geri gelinceye kadar ötekinin başı iyileşiyor, eski haline geliyordu. Adam, önce yaptığını aynen tekrarlayıp duruyordu. Ben yanımdakilere: - “Sübhânellah! Bu nedir?” dedim. -Yürü, yürü hele dediler. Yürüdük. Derken sırt üstü yatmış bir adamın yanına vardık. Başucunda da, elinde demir çengel bulunan bir başkası duruyordu. Bu adam, yatan kişinin bir tarafına geçip elindeki çengelle avurdunu, burnunu ve gözünü ta ensesine kadar yarıyor sonra öbür tarafına geçip orasını da aynı şekilde parçalıyordu. Bir tarafını yarıncaya kadar önceki yardığı taraf eski haline geliyor adam da sürekli aynı şekilde parçalamaya devam ediyordu. Ben: - “Sübhânellah! Bunlar ne ? dedim. - Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük. Fırın gibi bir yapıya vardık. (Râvi diyor ki, sanıyorum Peygamber Efendimiz sözlerine şöyle devam etti:) Orada ne söylenildiği anlaşılamayan çığlıklar, feryadlar birbirine karışıyordu. O yapının içinde çıplak bir sürü erkek ve kadınların bulunduğunu anladık. Altlarından alevler geldikçe, onlar çığlık atıyor, feryat koparıyorlardı. Ben: - Bunlara ne oluyor? dedim. - Yürü, yürü hele! dediler.Yürüdük. Nihayet bir nehire vardık. (Ravi, herhalde  "kan kırmızısı bir nehir" buyurdu, diyor.) Nehrin içinde yüzen bir adam, kıyısında da yanına birçok taş yığmış bir başka adam.. Nehirde yüzen kişi, yüzeceği kadar yüzdükten sonra kıyıya geliyor ve ağzını açıyordu. Kıyıdaki adam da onun ağzına bir taş koyuyor, yüzen kişi dönüp yüzmesine devam ediyor, sonra dönüp  yine  kenara geliyor, ağzını açıyor öteki de ağzına bir taş daha atıyor, o da dönüp gidiyordu. Ben, yanımdaki iki kişiye: - "Bu ikisinin hali nedir böyle? dedim. - Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük. Çirkin -gördüğünüz adamların en çirkini de diyebilirsiniz- bir adamın yanına vardık. Adam, sürekli ateş yakıyor ve ateşin etrafında dolanıp duruyordu. Ben: - "Bu adam neci?" dedim. - Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük; içinde baharın tüm çiçek çeşitlerinin bulunduğu geniş yemyeşil bir bahçeye vardık. Bahçenin ortasında gayet uzun boylu bir adam vardı. O kadar ki, göğe uzanan başını nerede ise göremeyecektim. Adamın  etrafında, hayatımda hiç görmediğim kadar çok çocuk bulunuyordu. Ben: - "Bu adam ve  bu çocuklar kim, (ne yapıyorlar)?" dedim. - Yürü, yürü hele! dediler. Yürüdük, Gide gide büyük bir  ağaçlığa vardık ki ben onun gibi güzel ve geniş bir ağaçlık görmüş değilim. Beni götürenler, "Gir  oraya!" dediler. Birlikte girdik ve  bir tuğlası altın bir tuğlası gümüşten örülmüş bir şehirle karşılaştık. Şehrin kapısına varıp açılmasını istedik. Kapı açıldı, biz de girdik. Bizi, vücutlarının yarısı bugüne kadar gördüklerinizin en güzeli, diğer tarafı bugüne kadar gördüklerinizin en çirkini birtakım adamlar karşıladı. Yanımdaki iki kişi onlara: - Gidip şu nehre girin! dediler. Bir de ne göreyim, suyu süt gibi,  bembeyaz, enine doğru  akan bir nehir. Adamlar gidip nehre girdiler sonra çıkıp yanımıza geldiler. Çirkinlikleri tamamen gitmiş, hepsi de son derece güzelleşmişlerdi.  Resûl-i Ekrem sallalahu aleyhi ve sellem sözlerine şöyle devam etti: Beni götüren iki kişi bana: - Burası adn cennetidir, şurası da senin  konağındır, dediler. Başımı kaldırıp baktım, bir de ne göreyim; beyaz buluta benzeyen bir köşk. - İşte burası senindir, dediler. Ben o iki kişiye: - "Allah size büyük hayırlar ihsan etsin, bırakınız da beni oraya gireyim," dedim. - Hayır, şimdi değil! Sen oraya daha sonra gireceksin, dediler. Bunun üzerine ben: - "Bu gece boyunca hayret verici çok şey gördüm. Gördüklerimin anlamı nedir?" dedim. Onlar: - Anlatalım, dediler ve anlattılar: - "İlk önce yanına vardığın kafası taşla yarılan adam var ya, o,  Kur'an'ı öğrendiği halde terkeden ve farz namaz vaktini uyku ile geçiren kimsedir. Avurdu, burnu ve gözleri demir çengelle yarılan adam, evinden çıkıp etrafa yalanlar  yayan kişidir. Fırın içindeki çıplak erkek ve kadınlar ise, zina eden erkek ve kadınlardır. Nehirde yüzüp yüzüp de taş yutan adam, faiz yiyen kişidir. Yanındaki ateşi sürekli yakıp, etrafında dolaşıp duran çirkin görünüşlü kişi, cehennemin görevlisi Mâlik'tir. Bahçedeki uzun boylu adam, İbrahim aleyhisselâm'dır. Etrafındaki çocuklar da İslam fıtratı üzere ölen küçük yavrulardır." Berkânî'nin rivayetinde, "fıtrat üzere doğan" kaydı bulunmaktadır. Müslümanlardan biri: - Ey Allah'ın elçisi! Müşrik çocukları da  bunlara dahil mi? diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: - "Müşriklerin çocukları da dahildir" buyurdu. Vücutlarının yarısı güzel, yarısı çirkin olan adamlara gelince bunlar, güzel işleri kötü işlere karıştıran kimselerdir. (Ancak) Allah onları bağışlamıştır." Buhârî, Ta'bîr 48 Buhârî'nin bir başka rivayetinde Efendimiz'in "Bu gece bana iki adam gelip beni kutsal bir yere çıkardılar" buyurduğu ve sonra oraya nasıl çıktığını şöyle anlattığı bildirilmektedir: "Biz, üstü dar, altı geniş ve alt kısmında ateş yanan fırına benzer bir deliğin yanına vardık. Alevler yükseldikçe insanlar da yükseliyor, neredeyse delikten çıkacak hale geliyorlar, alevler sakinleşince dibe iniyorlardı." Bu rivayette ,"Orada çıplak erkekler ve kadınlar bir arada bulunuyorlardı" ifadesi de bulunmaktadır. Yine bu rivayette kesin bir ifade ile "Nihayet kandan bir nehire ulaştık" denilmektedir. "Nehrin ortasında ayakta duran bir adam, nehrin kenarında da önünde bir yığın taş bulunan bir başka adam vardı. Nehirdeki adam çıkmak isteyince, kıyıdaki onun ağzına bir taş atıyor ve onu yerine geri çeviriyordu. Çıkmak için kenara her gelişinde aynı şeyi yapıyor ağzına bir taş atıyor, o da geri dönüyordu." Yine aynı rivayette şu ifadeler bulunmaktadır: "O iki kişi beni ağaca çıkardılar ve beni, daha güzelini hiç görmediğim  bir  eve soktular. İçinde  yaşlı ve genç insanlar vardı." "Şu ağzının parçalandığını gördüğün adam var ya, o yalancının biriydi. Sürekli yalan söylerdi. Onun yalanları ufukları kaplıyordu. İşte o yalancı adam, kıyamet gününe kadar böyle azâb olunacaktır." "Bir de şu başının ezildiğini gördüğün adam var ya, ona da Allah Kur'an'ı öğretmişti, o  geceleri hep uyku ile geçirip Kur'an okumamış, gündüz de Kur'an'la amel etmemiştir. Ona da kıyamet gününe kadar böyle azâb edilir." "Girdiğin birinci ev, mü'minlerin; şu ev ise, şehidlerin evidir. Ben Cebrâil'im, bu da Mikâil'dir. Kaldır başını! dedi. Başımı kaldırdım bir de ne göreyim, üstümde buluta benzer bir şey duruyor. Burası da senin konağındır" dediler. Ben: - Bırakın beni, oraya gireyim, dedim. - "Hayır, sen henüz ömrünü tamamlamadın. Onu tamamlayınca konağına gireceksin" dediler.

Kaynak: Buhârî, Cenâiz  93
Konu: Genel
1550-) Ümmü Külsûm radıyallahu anhâ’dan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittiği nakledilmiştir: "İnsanların arasını düzeltmek maksadıyla  birinden ötekine uygun sözler taşıyan (veya hayırlı konuşan) yalancı sayılmaz." Buhârî, Sulh 2; Müslim, Birr 101. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 50; Tirmizî, Birr 26 Müslim'in rivayetinde (Birr 101) şu ifadeler yer almaktadır: Ümmü Külsûm şöyle dedi: "Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, şu üç hal dışında,   halkın yalan söylemesine ruhsat verdiğini hatırlamıyorum: Harbte, Kişilerin arasını düzeltmekte,

Kaynak: (aile Dirliğini Sağlamak İçin) Kocanın Hanımına,  Hanımın Kocasına Söylediği Sözlerde."
Konu: Genel
1551-) Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre  Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Her duyduğunu nakletmesi kişiye yalan olarak yeter. "

Kaynak: Müslim, Mukaddime 5
Konu: Genel