İmam Malik Muvatta Hadis Kitabı
2-)
Abdurrahim İslâm Üniversitesi Şeriat Fakültesi Doçenti
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
2-)
Cinsler ayn ise peşin olmak şartıyla miktarlar farklı olabilir. Altın karşılığında gümüş alınması gibi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Alış - Veriş Kitabı
Konu: Sarf Para Bozdurmak[36]
2-)
Bahreyn
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
2-)
Mustafa Kemal et-Terzi b. el-Hoce İşleri Başkanı ve Eğitim Bakanlığı Din Eğitimi Genel Müfettişi
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
2-)
Dr. Muhammed Enver Betti Üniversitesi Astronomi Bölümü Başkanı
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
2-)
Özürlü bir kişinin özrü, vaktin sonunda bir rek'at kılınabilecek kadar bir zaman içerisinde kalksa o vaktin namazı o kişi üzerine borç olur. Sonra kaza etmesi gerekir. Şayet özür devam etmiş olsaydı üzerine borç olmayacaktı. Bu konuda âlimlerin görüşleri şöyle özetlenebilir: Alimlerin çoğunluğu birinci maddedeki görüşe sahiptirler, Bir kısım âlimler de rek'atların hepsinin kaza olacağı görüşündedirler, Bazıları da vakit içerisinde kılman bir rek'at eda, diğer rek'at veya rek'atlar kazadır, derler. Ebû Hanife'ye göre -ikinci maddede olduğu gibi- hadisi şerif özürlü kişilerin durumunu açıklamaktadır. Burada söz konusu olan özürler delilik, bayılma, hayız, lohusalık vs. dir. Bu özürlerden biri kendisinde olan bir şahıs, özüründen vaktin sonunda bir rek'at kılınabilecek bir zaman içerisinde kurtulursa, o vaktin namazının bu kişi tararından kaza edilmesi gerekir. Ayrıca Ebû Hanife, bir rek'atı vakit içinde, diğer rek'atı güneş doğarken kılınan sabah namazının batıl olacağı görüşündedir. Fıkıh usulündeki şu kaide de Ebû Hanife'yi desteklemektedir: Kâmil bir vakitte kılınması farz olan bir namazın, mekruh bir vakitte kılınması caiz değildir. Bundan başka 'Özür1 vakit daha çıkmadan kalkarsa, o vaktin namazı borç olur. Yukarıda bir rek'at olarak ifade edilmesi ekseriyete göredir. (Bkz. el-Menhel).
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Namaz Vakitleri Kitabı
Konu: Namaz Vakitleri
2-)
Bir kadın ölür ve geride kocasıyla birlikte anne ve babasını bırakırsa, koca terekenin yarısını, annesi de kocası hakkını aldıktan sonra artanın üçte birini alır. Bu da terekenin tamamının altıda biri eder. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Ölenin çocuğu varsa, anne babadan her birine bırakılan malın altıda biri verilir. Çocuğu olmayıp ona anne ve babası mirasçı olmuşsa üçte biri ananındır. Kardeşleri varsa o vakit altıda biri ananındır.» Nisa, 12 iki ve daha fazla olması esasına göre uygulama yapılmıştır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Feraiz (miras) Kitabı
Konu: Anne Ve Babaya Çocuklarından Düşen Miras
2-)
Azzam Ali Ekber Müslümanları Dış İlişkiler Dairesi Başkanı
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
2-)
Dr. Muhammed Abdülcebbar Üniversitesi Matematik Profesörü
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
2-)
A. Hamdi Kasaboğlu İşleri Yüksek Kurulu Başkanı
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
2-)
Abdurrahman Abdülvehhab el-Faris Bakanlığı İslâmî İşler Müsteşarı
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
2-)
el-Emin Muhammed Ahmed Kaura İslâm Üniversitesi Genel Sekreteri
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
2-)
Seyyid Ali Seyyid el-Haşimî Şer'î Kadı
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
2-)
Arkadaşım razı etmek için borç verirsin. O zaman da arkadaşın senden hoşnud olur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Alış - Veriş Kitabı
Konu: Borçlarda Caiz Olmayan Şeyler
2-)
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) müneccimlere inanmayı ve ilm-i nücum ile meşguliyeti yasaklamış, «kim bir kahine veya müneccime gider de (ondan gaibe ait haber sorarsa) Muhammed'e indirileni inkâr etmiş olur.» İbn Abidin, Mecmuatu'r-resail, I, 245. istanbul, 1325. buyurmuştur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
3-)
İlm-i nücum, hayal ve tahminden ibarettir. Ne kesin bilgi, ne de galib zan ifade eder. Bu sebepledir ki, kameri aybaşlarının tayininde bu ilme itimat edilemez.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
3-)
Mütekaddim fakihlerin hads ve tahminden ibaret sayarak galip zan bile fade etmeyeceğini söyledikleri hesap ve ilm-i nücüm, günümüzün hesabı ve astronomisi değil, belki bu ilme ait ilk ve çok sınırlı bilgilerdi. Günümüzde astonomi ilminin elde ettiği sonuçlar ve hesaplar kesindir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
3-)
Kamerî ay başlarının tesbiti için, hilâlin yeryüzünün herhangi bir bölgesinden görülmesi (veya bu durumun hesapla bilinmesi) yeterli görülmeli, bu bölgenin İslâm ülkeleri sınırları içinde bulunması şartı aranmamalıdır. Çünkü artık asrımızda dünyanın her noktasında çok sayıda müslümanlar vardır. İslâm ülkeleri sınırları dışındaki rü'yete itibar edilmediği takdirde, bu bölgelerde yaşayan müslümanlarla İslâm ülkeleri arasında Ramazan ve bayram birliği sağlanamayacaktır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
3-)
Hilâlin görülebilmesi için iki temel şartın gerçekleşmesi zorunludur. İçtimadan (kavuşum) sonra Ay ile Güneşin açısal uzaklığı 8 dereceden az olmamalıdır. Bilindiği üzere Rü'yet 7 ile 8 dereceler arasında başlamaktadır. 8 derecenin esas alınmasında, ihtiyat bakımından görüş birliğine varılmıştır. Güneşin batışı anında Ayın ufuktan yüksekliğinin açısal değeri, 5 dereceden az olmamalıdır. bu esasa göre normal durumlarda Hilâlin çıplak gözle görülebilmesi mümkündür.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
3-)
Dr. Muammer Dizer Rasathanesi Müdürü
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
3-)
Helâl malınla haram mal almak için borç verirsin ki bu da faiz olur.» Ey Ebu Abdurrahman, bana nasıl yapmamı emredersin?» dediğinde Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh) şöyle cevap verdi: (O şartın yazılı olduğu) sahifeyi yırtmanı (yani o şartı iptal etmeni) tavsiye ediyorum. Sana verdiğin kadar öderse, onu kabul et. Verdiğinden az verirse, onu aldığında ecir ve sevap kazanırsın. Eğer kendi isteğiyle senin verdiğinden daha fazla verirse, bu da sana bir teşekkür olmuş olur. Yine ona borç verip de mühlet tanımanın ecrini ve sevabını almış olursun.»
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Alış - Veriş Kitabı
Konu: Borçlarda Caiz Olmayan Şeyler
3-)
Doğacak olan yavrunun yavrusunun satışı. Şeybanî, 776.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Alış - Veriş Kitabı
Konu: Hayvan Satışlarında Caiz Olmayan Şeyler
3-)
Belçika
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
3-)
Salih Muhammed el-Uceyrî
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
3-)
Muhammed Hayr b. Hac Tabib İslâm Komisyonu Astronomi Müsteşarı
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
3-)
Atâ b. Yesâr anlatıyor: adam Resûlüllah'ın huzuruna gelerek, sabah namazının vaktini sordu. Resulü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) cevap vermedi. Ertesi gün sabah namazını şafak atınca kıldı; Bir gün sonra da, ortalık ağarınca kıldı. Sabah namazının vakti, şafak söktükten sonra başlar, güneşin doğması yaklaşıncaya kadar kılınır, demektir. sonra da: (Sabah) namazının vaktini soran nerede?» buyurdu. Adam: Benim Ya Resûlallah» deyince; Bu iki vaktin arasındaki zamandır.» buyurdu. Bu hadis, mürseldir; Enes'ten ise mevsûl olarak gelmiştir. Nesaî, Ezan 7/12
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Namaz Vakitleri Kitabı
Konu: Namaz Vakitleri
3-)
Muhammed Alluş Enstitüsü Jeofizik Bölümü Başkanı
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
3-)
Cinsler aynı olunca kalite farkı alınması caiz değildir. Yine eşit olmaları gerekir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Alış - Veriş Kitabı
Konu: Sarf Para Bozdurmak[36]
3-)
Galiz pislik hükmündedir. Avuç içi kadarının elbise, vücudumuz ve namaz kılacağımız yere bulaşması namaza mani olur,
Kaynak: İmam Malik Muvatta, İçecekler Ve İçkiler Kitabı
Konu: Şarabın Haram Kılınmasıyla İlgili Diğer Hadisler
4-)
Ramazan, Şevval ve Zilhicce aylarına ait hilâllerin hesapla tayin ve tesbiti için bütün müslümanların astronomi ve ince hesaplan öğrenmeleri gerekmez. Nitekim herkes, hilâl aramakla da sorumlu tutulmamış, toplum içinden birkaç kişinin hatta bır-iki kişinin hilâli arayıp görmesi ile diğerlerinden sorumluluk kalkmıştır. Özellikle günümüzde hesap, artık rü'yetten daha kolay, toplumlar için çok daha pratik hale gelmiştir. Bu itibarla, hesapla hilâlin tayini, müslümanlar üzerine külfet ve meşakkat değil, bilakis kolaylıktır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
4-)
Dinî vazifelerin vakitlerini hesapla tayin etmek, hesap bilenlerin azlığı sebebiyle, dinî hükümlerin ifasını zorlaştırır. Din kolaylıktır. Bu sebeple ibadet zamanlarının tayini, âlimin de cahilin de kolaylıkla tatbik edilebileceği basit esaslara bağlanmıştır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
4-)
Cinsler aynı olunca para olarak kullanılanları ile kolye, küpe, bilezik gibi zinet eşyası olarak kullanılanlarının ağırlıkları yine eşit olmalıdır. (Mavsılî, el-İhtiyar, c. 2, s. 39).
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Alış - Veriş Kitabı
Konu: Sarf Para Bozdurmak[36]
4-)
Bangladeş
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
4-)
Âişe (radıyallahü anha) der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldıktan sonra kadınlar, örtülerine bürünmüş olarak evlerine dönerlerken henüz karanlıktan tanınmıyorlardı. Buhârî, Mevakitu's-Salât, 9/37; Müslim, Mesâcid, 5/232 Âişe: Sabah namazının erken kılındığını söylemek istiyor. Resulü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) çoğu zaman sabah namazını erken kılar, bazan da geç kılardı. İmam Şafiî (rahimehullah) erken kılınmasının efdal olduğunu söyler, İmam Ebu Hanîfe Hazretleri de -cemaatin çoğalması için-, ortalık biraz ağarınca kılınmasını tavsiye eder. Bu hadisten Asrı Saadette kadınların camiye devam ettikleri anlaşılıyor.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Namaz Vakitleri Kitabı
Konu: Namaz Vakitleri
4-)
Müslüman hakkında kıymet ifade eden mal değildir. Bu sebeple alım-satımı caiz değildir. Bu hadis-i şerif de bunun delillerindendir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, İçecekler Ve İçkiler Kitabı
Konu: Şarabın Haram Kılınmasıyla İlgili Diğer Hadisler
4-)
İçtima anını takibeden guruptan sonra hilâlin ilk defa görüldüğü ülkelerin gecesine iştirak eden diğer bütün ülkelerde bu rü'yete uyularak, o geceyi takibeden gün, yeni kamerî ayın ilk günü sayılmalıdır. Birliğin temini için ihtilaf-ı metali'a itibar edilmemelidir. Esasen, şafîi mezhebi istisna edilecek olursa, diğer üç mezhepte cumhurun görüşü, ihtilaf-ı metali'a itibar edilmemesi yolundadır. Diyanet İşleri Başkanlığının ve Başkanının Konu ile ilgili Teklif ve Düşünceleridir. Ve Bayramların Tesbitinde Benimsenen Müşterek Konferans Kararları katılan ilim adamları arasından «Din Komisyonu» ve «Astronomi Komisyonu» olmak üzere iki ayrı komisyon teşkil edilmiştir. Bunlardan her biri kendi ihtisası dahilindeki konularda sunulmuş tebliğleri etüt etmiştir. Detaylara inilerek enine-boyuna yapılan tartışmalardan sonra konferans, son oturumunda oy birliği ile aşağıdaki kararları almıştır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
4-)
Hilâlin Rü'yet edilebilmesi için belli bir yer şart değildir. Yeryüzünün herhangi bir bölgesinde Hilâlin Rü'yeti mümkün olursa, buna istinaden Ayın başladığına hükmetmek doğru olur. İslâm dünyasının birlik ve beraberliğini sağlamak için Rü'yetin ilanı müteakip maddede işaret edilen Müşterek Hicri Takvimin tesbitleri uyarınca Mekke-i Mükerremede tesis edilecek olan rasathane tarafından yapılmalıdır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
5-)
Kamerî ayların hesaba göre kesirli olması, bazı ayların 29 gün, bazılarının da 30 gün itibar edilmesi anlayışına aykırılık ifade etmez. Rü'yet ölçüsüne göre yapılan hesap sonucunda da, kamerî aylar pek âlâ bazan, 29, bazan da 30 gün olmaktadır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
5-)
Din ve Astronomi bilgini eriyle rasathane yetkililerince her kameri yıl için 2. 3. ve 4. maddelerde zikredilen kriterlere dayalı bir takvim hazırlanmalıdır. Takvim komisyonu, «Müşterek Takvim Taslağı»nı kabul etmek üzere periyodik olarak her yıl toplanacaktır, ilk toplantı Rebiul'ahir 1399, Mart 1979 ayında istanbul'da yapılacaktır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
5-)
Hesaba göre kamerî ay, ne 29 ne de 30 olmayıp 29,5 gündür, yani kesirlidir. Halbuki oruç tamgün ölçüsüne bağlıdır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
5-)
Türkiye
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
5-)
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh), Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet etti: «Güneş doğmadan sabah namazının bir rek'atına yetişebilen kimse, sabah namazını kendi vaktinde kılmış olur. Güneş batmadan da ikindi namazının bir rek'atına yetişebilen ikindiyi kendi vaktinde kılmış olur.» Buharî, Mevakîtu's-Salât, 9/28; Müslim, Mesâcid, 5/232. Ebu's-Seâdât İbnül-Esîr der ki: Namaza yetişmeyle ilgili bu hüküm; bu iki namaza mahsus olmayıp, bütün namazlara şâmil olduğu halde, bilhassa bu iki vaktin bildirilmesinin sebebi şudur: Bu iki vakit gündüzün başlangıç ve sonudur. Namaz kılan kimse namazın bir kısmını kıldıktan sonra güneş doğsa, veya batsa vakit çıktı ve namaz bozuldu sanır. Aynı zamanda güneş doğarken ve batarken namaz kılınması yasak edilmiştir. Eğer Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindi ve sabah namazlarının birer rek'atlarına yetişenin namazının sahih olduğunu bildirmese idi, namaz kılan kimse bu iki vaktin çıkmasıyla namazlarının bozulduğunu sanırdı. İşte bu yanlış anlamaya meydan vermemek için, Resulü Ekrem özellikle bu iki vakti açıklamıştır. hadisi şeriften iki sonuç çıkar:
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Namaz Vakitleri Kitabı
Konu: Namaz Vakitleri
5-)
Sarhoş olmasa bile şarabı içen kırbaçlanır. (Bk. Mavsılî, el-İhtiyar, c.4, s.99).
Kaynak: İmam Malik Muvatta, İçecekler Ve İçkiler Kitabı
Konu: Şarabın Haram Kılınmasıyla İlgili Diğer Hadisler
6-)
Abdullah b. Ömer'in âzadlısı Nâfi der ki: Ömer b. el-Hattab (radıyallahü anh) valilerine şunu yazdı: «Bana göre en önemli vazifeniz namazdır. Kim onu —devam ederek— vaktinde kılarsa, dinini korumuş olur. Kim de namazlarını ihmal ederse, diğer vazifelerini haliyle daha çok ihmal eder.» sonra da şunları yazdı: namazını, bir şeyin gölgesi fey-i zevalin Fey-i zeval, güneş tam tepede iken herhangi bir cismin en kısa gölgesidir. Bir Arşın, takriben 60 santimdir. dışında bir arşın oluşundan itibaren, gölgeniz bir misli oluncaya kadar kılın. namazını, henüz güneş yüksekte, beyazken kılın. Namazdan sonra, güneş batmadan önce bir atlının iki veya üç fersah Bir Fersah, üç mildir. Bir mil, takriben 1609 metredir gidebileceği kadar bir zaman olsun. güneş batınca kılın. kırmızılığın (akşam şafağının) Şafak (akşam şafağı, gurup), akşamdan sonra ufukta gözüken kırmızılıktır. kaybolmasından itibaren gecenin üçte birine kadar kılın. Yatsı namazı tan yeri ağarıncaya (fecr-i sadık doğuncaya) kadar kılınabilir. Fakat yatmadan önce kılınması sünnet ve efdaldir. Bu yüzden Hazret-i Ömer yatsıyı kılmadan yatanları kınıyor ve onlara beddua ediyor. Yatsıyı kılmadan yatanların gözüne uyku girmesin .Yatsıyı kılmadan yatanların gözüne uyku girmesin. Yatsıyı kılmadan yatanların gözüne uyku girmesin. Sabah namazını, yıldızlar batmadan parlakken kılın.»
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Namaz Vakitleri Kitabı
Konu: Namaz Vakitleri
6-)
Hesapla aybaşlarını (hilâli) tayin, şuhudî ilim değil, istidlali ilimdir. İstidlâli ilim, ehl-i fen ve havassa aittir. Hesapla hilâlin belirlenmesi, halkı körü körüne taklide mecbur kılmak, şuhudî ilim zevkinden mahrum bırakmak demektir. el-Camiu's-Sahih, II, 229, İstanbul, 1315; Müslim, el-Camiu's-Sahih, II, 579 (Tahkik: M. Fuat Abdülbaki), Kahire, 1375/1955; Ebû Davud, es-Sünen, I, 543, Mısır, 1371/1952; el-Tirmizi, el-Camiu's-Sahih, III, 72 (Tahkik: M. Fuad Abdülbaki), Mısır, 1953; İbn Mace, es-Sünen, I, 259 (Tahkik: M. Fuad Abdülbaki), Mısır, ed-Darimi, es-Sünen, II, 3, Dâru ihyai's-sünneti'n-nebeviyye, ta. en-Nevevî, Şerhu Sahihi Müslim, VIII, 188 -189; Beyrut, 1392/1972..
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
6-)
Müslümanların tamamının hilâli görerek şuhudî ilim zevkine ermeleri aklen mümkün ise de, tatbikatta hiç vaki olmamıştır. Göreni taklit ile, hesap ile haber vereni taklit arasında sonuç bakımından hiç bir fark yoktur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
6-)
Cezayir
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
6-)
Yukarıda işaret edilen Takvim komisyonu şu ülkelerin temsilcilerinden oluşacaktır. Cezayir, Endonezya, Irak, Katar, Kuveyt, Mısır, Suudi Arabistan, Tunus, Türkiye, Komisyonunun toplanması için bütün üyelerin hazır bulunmaları gerekli değildir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
7-)
«Hilâli gördüğünüzde oruca başlayınız...» mealindeki hadis-i şerifi, «sizden kim Ramazanın başladığını kesinlikle bilirse, oruç tutsun.» anlamındaki ayet-i kerimede geçen «BÎLGλyi rü'yetle sınıflayıcı olarak görmek doğru değildir. Önemli olan, bu bilgiye ermektir. Bu da rü'yetle olabileceği gibi, hesapla da mümkündür. Hadis-i şerifteki emir, vücub için değil, irşat içindir. Ramazana başlamayı ve bayram yapmayı sağlayacak sınırı göstermektedir. Bu sınırın tesbiti, hilâli gözleyerek, rü'yetin sübutu ile olabileceği gibi, hesaba başvurarak da mümkündür. Şari'in gayesi, hilâli göstermek değil, hilâlin sübutunu tayin yolu ile oruca başlatmak veya iftar ettirmektir. Bu itibarla, mezkûr hadis-i şerifi, bu ayet-i kerimede işaret edilen bilgi yolunu rüyetle sınırlayıcı olarak görmek, isabetli olmasa gerektir. üzere Cenab-ı Hak bütün kâinatı belli bir düzen içinde yaratmıştır. Kâinatta mevcut, değişmeyen bu nizam ve düzene Kur'an-ı Kerim diliyle «SÜNNETULLAH» Fatır süresi, 35. denilmektedir. Güneş, ay ve yıldızlar da bu değişmeyen nizam içinde Allah'ın emrine ram olmuşlardır. el-Araf sûresi, 54, İnsan oğluna düşen, gerekli es lışma ve araştırmayı yapıp kâinattaki değişmeyen düzenin sırrını kavramaktır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: ışıklı ve ayı nurlu yapan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için aya konak yerleri düzenleyen O'dur. Allah bunları ancak gerçeğe göre yaratmıştır... Bilen millete ayetleri uzun uzadıya açıklıyor. Gece ile gündüzün birbiri ardına gelmesinde, Allah'ın göklerde ve yerde yarattıklarında O'na karşı gelmekten sakınan kimseler için ayetler vardır.» Yunus sûrsi, 6-6 buyurulmaktadır. başka ayet-i celilede ise: «Güneş ve ay belli ve sabit bir hesaba göre hareket ederler.» er-Rahman süresi, 5 buyurulmuştur. üzere, bu ayetlerin ilkinde, insanların ay ve yıllan hesaplayabilmeleri için kamere menzileler tayin edildiği açıklanmaktadır. Ayrıca ilahî kudret ve azametin anlaşılabilmesi için Güneş ve Ay'ın hareketlerinin öğrenilmesi, gök bilime önem verilmesi teşvik edilmiştir. ayet-i celilede ise, Güneş ve Ay'ın gelişi güzel değil, sabit bir düzen ve hesap uyarınca hareket etmekte oldukları beyan buyurulmuştur. kerimelerdeki bu açıklık karşısında, güneşin ve ayın hareketlerini sâlisesine kadar tesbit edebilen günümüz astronomisine karşı menfi tavır almak, istiğna göstermek ve dini günlerin tayininde bu unsurdan yararlanmayarak, yalnız RÜ'YET üzerinde ısrar etmek, kanaatimizce Kur'an'ın ve sünnetin ruhuna aykırı davranmaktır. (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: «Biz ümmî bir milletiz. Ne yazı biliriz, ne de hesap yapmayı. Bize gerekli olan, ayın bazan 29, bazan da 30 gün olduğunu bilmekten ibarettir.» buyurulmustur. el-Buharî, age., II, 229; Müslim, age., II, 579; Miras Kâmil, Tecriıl-i Sarih tercemesi, VI, 308 (Hadis no: 908) istanbul, 1945 hadis-î şerifle yukarıda geçen «Ramazan hilâlini görünce oruca başlayın. Şevval hilâlini görünce iftar edin. Hava ve atmosfer şartlan dolayısiyle hilâl görülemediğinde ayı 30 güne tamamlayın.» anlamındaki hadis-i şerif birlikte incelenecek olursa, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kamerî ayların başlangıçlarını tayinde RÜ'YET'i esas almasındaki sebebin, o günkü toplumda yazının ve ayın hareketleri ile ilgili hesapların bilinmemesi olduğu görülür. günkü toplumun içinde bulunduğu şartlara ve imkânlara uygun olarak gösterilen bilgi yolu üzerinde bugün de ısrar göstermek ve îslâmın her vesile ile teşvik ettiği müsbet bilimin sonuçları karşısında müstağni davranmak, doğru olmasa gerektir. Bu hadis-i şerif açıkça göstermektedir ki, kamerî aybaşlarının tayininde hilâl gözleme yolunun gösterilmesi, o günkü şartların ortaya koyduğu bir zarurettir. Görüldüğü üzere hadis-i şerif bir illete bağlıdır. Yani hilâlin görülmesi kaidesini bir sebebe bağlı olarak vazetmiştir. Çünkü; Şari'in gayesi oruçtur, iftardır ve bunların vaktinde yapılmasıdır. Hilâlin görülmesi ile vaktin tayini, O'nun gayesi değildir. Dinî hükümler Mekâsıd ve «Vesâil» olmak üzere iki kısımdır. Ramazan ayında oruç tutmak, Şevvalin ilk günü Arafatta vakfe yapmak gibi hükümler mekâsıd; bu ibadetlerin ifa edileceği günlerin ve vakitlerin tesbiti için uygulanacak metodlar ise, vesâildir. Dinin vesâil kısmına giren hükümleri zaman, mekân ve şartların değişmesi ile değişebilir. Çünkü bunlar maksat değil, maksada götüren vasıtalardır. Fukaha beyan etmiştir ki, «Şer'i hükümler, illet ve sebeplere bağlıdır. İllet sabit olduğu zaman, hüküm de sabit olur. İllet ortadan kalkınca, bu illete bağlı olan hüküm de ortadan kalkar.» Bkz. Mustafa Ahmet Ez-Zerka, el-Fıkhü’l-îslâmi ff sevbihil-Cedid, İT, 905, Dimask, 1395/1965 îslâm hukukunda pek çok örnekleri vardır. Bir kaçma değinmeyi uygun buluyorum. Zeyd b. Halid el Cühenî'in Rivâyet ettiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) den bir kimse lükata'nın (yani yitiğin) hükmünü sormuş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de yanında bir yıl muhafaza ederek ilan etmesini, bir yıl içinde sahibi çıkmazsa bu yitiğin, bulana ait olacağım beyan etmiştir. Aynı kişi, yitik koyunun hükmünü sormuş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aynı mealde cevapta bulunmuştur. Daha sonra yitik deveyi de sorunca: «Ondan sana ne... O hayvanın su tulumu ve gezecek tabanı beraberindedir. Sahibi buluncaya kadar kendi kendine barınabilir.» el-Buhari, age., III, 93; Müslim, age:, III, 1346; Malik, el-Muvatta, II, 759, Kahire, 1370/1951. buyurulmuştur. hadis-i şerife göre, bulan tarafından alınıp muhafaza edilmediği takdirde yok olacak lukataların, bulunduğu yerden alınarak muhafaza ve ilân edilmesi, deve gibi kendini yırtıcılara karşı koruyabilecek ve sahibi tarafından bulununcaya kadar yaşayışını sürdürebilecek hayvanların ise kendi hallerine terkedilmeleri gerekmektedir. uygulamaya, Hazret-i Osman'ın hilafetine kadar devam edilmiştir. Hazret-i Osman, yitik develerin de bulan tarafından muhafaza edilmesini, gerekirse satılmasını, sahibi ortaya çıktığında satış bedelinin ödenmesini emretmiştir. Bkz. Malik, age, II, 759 Hazret-i Osman, halkın ve cemiyetin ahlâkında bozulma başladığını görmüş, böyle bir tedbirle yitik develerin hırsız bir kimsenin eline geçmesini önlemek istemiştir. tedbir, zahiren Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin yukarıdaki emrine aykırı görünüyorsa da, gerçekte Şari'in gaye ve maksadına uygundur. Çünkü bunda asi olan, mal sahibinin malını yok olmaktan kurtarmak ve onun eline geçmesini sağlamaktır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetin ve kendi sözlerinin Kur'an-ı Kerim'le karıştırılması endişesiyle «Benden, Kur'an-ı Kerim'den başka hiç bir şey yazmayınız. Kim böyle bir şey yapmışsa, onu imha etsin.» Müslim, age., IV, 2298; ed-Darimî, age., 1,119 buyurmuştur. yasak gereğince, ashap ve tabîûn devirlerinde hadis-i şerifler yazı ile zapt olunmamış, şifahen nakl ve hıfz edilegelmiştir. Kerim nüshaları her tarafa yayıldıktan ve hafızalara yerleştikten sonradır ki, sünnet ve hadisin yazılmasını gerektiren sebepler ortadan kalkmış, halife Ömer b. Abdülaziz, sünnetin yazı ile tesbitini emretmiş, İslâm âlimlerince de sünnetin yazı ile tesbiti vacib hükmünde görülmüştür. Çünkü onu zayi olmaktan kurtarmak, ancak yazmakla mümkündür. Tevbe suresinin 60'ıncı ayetinde «masârıf-ı zekât» arasında zikredilen müellefe-i kulûba zekât verilmesi şeklindeki uygulama, Hazret-i Ömer'in içtihadı ile durdurulmuş, Hazret-i Ömer'in bu içtihadı ashaptan hiç kimse tarafından red ve inkâr edilmemiş, müellefe-i kulûba zekât verilmemesi hususunda icma vaki olmuştur. el-Mergînanî, el-Hidayc maa Fethü'l-kadir, II, 14, Mısır (Bulak) 1315. ile ilgili hadis-i şeriflerde, altın ile gümüşün cinsleri ele mübadelelerinin tartı ile, buğday, arpa, hurma ve tuzun ise ölçek ile yapılması emredilmiştir. Konu ile ilgili hadisleri topluca görmek için bkz., Ebû Cafer'it-Tahavi, Şerhu Meânil-âsar, IV, 4 ve IV, 65-68; eş-Şevkanî, Neylü'l-evtar, V. 202-208, Mısır, 138ÖA961. sebeple, başta Ebû Hanife, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed olmak üzere Hanefî müctehitleri, «halk bu konudaki uygulamasını değiştirmiş de olsalar, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın -riba ve fazlalığı önlemek için- ölçek ile mübadelelerini tayin etmiş olduğu buğday, arpa, hurma ve tuzun ebediyyen ölçek ile mübadele edilebileceği, altın ve gümüşün de ebediyen tartı ile mübadele edilmesi gerektiği, hadis-i şerifte tasrih edilmeyen diğer eşyaların ise halkın örf ve âdetine göre ölçü, tartı ve sayı ile mübadelelerinin caiz olduğu» içtihadında bulunmuşlardır. Ebû Yusuf, Harun Reşit devrinin başkadısı olduktan sonra, müslümanların yaşadıkları çeşitli bölgelerde birbirinden farklı örf ve âdetlerin bulunduğunu görerek, söz konusu hadis-i şerifleri «bazı şeylerin ölçek, bazı şeylerin de tartı ile mübadelesini tayin etmek için değil, Asr-ı Saadette halkın cari olan örf ve âdeti üzere varit olduğu görüşüne varmıştır. Bu konudaki naslan da örf ile talil ederek, ilk içtihadından rücu etmiştir. Onun ikinci içtihadına göre hadis-i şeriflerde zikredilmeyen diğer eşyada olduğu gibi eşyay-ı sittenin de (6 çeşit eşya) halkın örf ve âdetine göre ölçek, tartı veya sayı ile mübadeleleri caizdir. Başta Kemal b. Hümam olmak üzere, Ebû Yusuf’un bu ikinci içtihadını muhakkik fakihlerden bir çoğu halkın maslahatına daha uygun bularak Ebû Hanife ve İmam Muhammed'in içtihadına tercih etmişlerdir. Bkz. Kemâl b. Hümam, Fethu’l-Kadîr, V. 283; M. Ahmet ez-Zerka, age., II, 889-894. üzere, özel bir durum veya sebebe bağlı olan hükümler, bu özel durum ve sebeplerin zail olması ile ortadan kalkmakta, her hüküm kendi sebep ve illeti ile devam etmektedir. Sebep ve illet zail olunca, buna bağlı hüküm de son bulmaktadır. aybaşlarının tesbıtinde, fakihlerin «Hilâli gördüğünüzde oruca başlayın...» ve benzeri hadis-i şeriflere istinaden rü'yet'i esas almaları o devirlerde yapılabilen astronomik hesapların aybaşîarını tesbitte yeterli olmadığındandır. Bu illet Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in -daha önce zikrettiğimiz- «Biz ümmî bir milletiz. Ne yazı biliriz ne de hesap yapmayı...» mealindeki hadis-i şerifinde açıkça görülmektedir. Aybaşlarının tayininde hilâl gözleme yolunun seçilmiş olması, hesapla bunu yapmanın -o gün için- mümkün olmadığındandır, özellikle günümüzde ise, artık Ayın bütün hareketleri, en ince teferruatına kadar hesaplanabilmekte, gerek kavuşum (içtima), gerekse yeryüzünden hilâl halinde ilk defa görülebileceği yer ve zaman kesinlikle bilinebilmektedir. rü'yete bağlı kalmayı ve hesabı reddetmeyi gerektiren sebep ve illet ortadan kalktığına göre, astronomik hesapların sağladığı imkân ve kolaylıklardan yararlanmamak için herhangi bir sebep mevcut değildir. -daha önce de işaret edildiği üzere- Tabiî ve müsbet ilimlerin îslâm dünyasında gelişmeğe başladığı Tabiûn devrinden itibaren her asırda -sayıca az da olsalar- bir kısım muhakkik fakihler Ramazan, Şevval ve Zilhicce hilâllerinin tesbitlerinde hesapla amelin caiz olduğu içtihadında bulunmuşlardır. Nitekim Aynî'nin el-Aynî, umdetü’l-Kari, X, 271, Mısır, ta naklettiğine göre tabiûn'un büyüklerinden bazı kimseler, hesap yolu ile kamerin menzillerinin tesbitine itibar edilebileceğini kabul etmişlerdir. İbn Süreyc'in Rivâyetine göre, Mutarrif b. Abdillah b. Şıhhir ile İbn Kuteybe bunlardandır. el-Kurtubî, el-Cami li ahkâmil-Kur'an, II, 293, Kahire, 1354/1935. Bu zatlar, yukarıda çeşitli vesilelerle zikredilen hadis-i şerifteki «hava kapalı olursa, takdir yoluna başvurun» cümlesini, cumhurun anladığı «sayıyı 30 güne tamamlayarak takdir edin.» şeklinde değil, «ayın menzillerini hesapla tayin ve takdir edin» diye tefsir ve izah etmişlerdir. b. Hambel ise, bu sözü «hava kapalı olduğu zaman, hilâli bulutların altında varmış gibi kabul edin» şeklinde anlamıştır; Onun içtihadına göre, Şaban’ın 29'uncu günü havanın kapalılığı sebebiyle hilâl görülemezse, ertesi günü Ramazan’ın 1. günü itibar edilerek oruca başlanması gerekir. Abdullah b. görüşü de budur, şerifteki «onu takdir ediniz» tabirinin, «hesapla tayin ve takdir ediniz» şeklinde anlaşılması, özellikle yılın çoğu günlerinde havanın kapalı olduğu, güneşin bile ayda ancak birkaç gün görülebildiği coğrafi bölgeler için de, uygulamada kolaylık sağlayıcı niteliktedir. Aksi halde, bu bölgelerde Ramazan hilâlini görmek çoğu zaman mümkün olmadığı gibi, Şaban hilâli için de aynı durum söz konusu olduğundan önceki ayı 30 güne tamamlamak da genellikle mümkün olmayacaktır. Süreyc'in nakline göre, İmam Şafii de ayın hilâl durumunun astronomik hesaplarla tayin edilebileceği kanaatini benimseyen kimselerin, hesapla amel etmelerinin caiz olduğunu söylemiştir. Muhammed b. Abdi'l Vehhab el-Endülûsî, el-azbü'z-Zülâl, I, 244, Katar, 1973; (el-Hidaye Dergisi, 1398/1978, Sayı: 6, Sayfa: 82, Tunus) Hicri asrın içtihat derecesine ulaşılmış fakihlerinden Takıyyûddin b. Dakıki’l-îd ise şu görüşleri ileri sürmüştür: kavuşum zamanının hesapla tesbitine göre Ramazan orucuna başlanamaz. Çünkü, ayın hilâl halinde yeryüzünden görülebilmesi kavuşum zamanından 1-2 gün daha sonra vaki olur. Şeriat, Ayın kavuşum (içtima) anını değil, hilâl halini aybaşına esas almıştır. Fakat, bulut, toz, sis vs. gibi görüşe mani bir sebeple görülemeyen hilâlin ufuktaki varlığı hesapla tayin edilebilirse, şer'î sebep meydana geldiği için, yeni ayın başlaması gerçekleşmiş olur. Çünkü yeni ayın başlamasında şart olan, hilâlin bizzat görülmesi değil, Ayın hilâl halinde ufukta mevcut olmasıdır. Görülmüş olsa da, olmasa da, İlk hilâl hali ile, dinen yeni ay başlamıştır, Bu durum, kesinlikle bilindiğinde, bu bilgi ile amel vacip olur.» el-Azbü'z-Züiâl, I, 249-250, Katar, 1973. Bahît ise İbn Dakik'in yukardaki sözlerini teyit ederek: «Ben de hesap ile amel edilmesi görüşünde olanlara katılıyorum. Çünkü, hangi bir meselede o konudaki bilgi ve tecrübesi olan kimselere baş vururlar. Meselâ: Kur'an-ı Kerîm ve hadisi şeriflerin lâfızları, dilcilerin sözlerine göre açıklanmış; mütehassıs bir doktorun tavsiyesi halinde Ramazanda oruç tutmamak veya tutulan orucu bozmak caiz görülmüştür. O halde, Ramazan, Şevval ve diğer ayların hilâllerinin tayinlerinde bu konuda yetkili astronomi uzmanlarının bilgi, tecrübe ve hesaplarından yararlanmaktan bizi alakoyan sebep ne olabilir? Kaldı ki, «Güneş ve Ay, sabit, değişmeyen bir hesapla seyrederler.» Er-Rahman sûresi, 5. «Güneşi ışıklı ve ayı nurlu yapan, yılların sayısını ve hesabı bilmemiz İçin Aya konak yerleri düzenleyen O'dur. Allah bunları ancak gerçeğe göre yaratmıştır. Bilen millete ayetleri uzun uzadıya açıklıyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah'ın göklerde ve yerde yarattıklarında, Ona karşı gelmekten sakınan kimseler için ayetler vardır.» Yunus Sûresi, 5-6. mealindeki ayet-i kerimeler, Güneş ve Ayın değişmeyen sabit bir düzen için hesapla seyrettiğini beyan etmektedir. Astronomların verdikleri bilgilerin kesinliği ise, ay ve güneş tutulmaları konusunda önceden verdikleri bilgilerin aynen gerçekleşmesi ile sabittir. engel çeşitli sebepler yüzünden hilâl görülememiş de olsa, astronomların, rüyete mani sebepler olmasaydı ayın ilk hilâl halinde görülebilecek durumda olduğunu ittifakla haber vermeleri, hilâlin ufukta mevcudiyeti konusunda kesin ilim ifade eder. orucuna başlama konusunda Bakara sûresinde «sizden kim Ramazan ayına şahit olursa, oruç tutsun.» buyurulmuştur. «Ramazana şahit olmak» demek, ya «O ayda seferde olmayıp mukim olmak» veya «Ramazan ayında bulunduğu ve bu ayın başladığını kesin şekilde bilmek» demektir. Ayetten zahir olan, ikinci manadır. Çünkü «Şuhût», «ilim» anlamındadır. İşte bu ilim, yani Ramazan ayının başladığım (bu aya ait hilâlin ufukta görülebilecek hale geldiğini) kesinlikle bilmek, oruç tutmanın vacip oluşunun sebebidir. Bu açıklamaya göre, söz konusu ayet-i celilenin ifade ettiği mana, «içinizden kim, Ramazan aymın başladığını kesinlikle bilirse, bu ayda oruç tutmakla yükümlü olur» demektir. aybaşlarının tayini prensibi kabul edildikten sonra, akla gelen ilk mesele bu ayların başlangıç sınırı ne olacaktır? sorusudur. Başka bir deyimle, ayın başı için sınır, içtima (kavuşum) anı mı, yoksa ayın hilâl halinde yeryüzünde ilk defa görülebilecek bir durumda olması hali mi olacaktır? ilk bölümünde de zikredildiği üzere, Bakara sûresinin 185. ayetinde «sizden kim, Ramazanın başladığını kesinlikle bilirse, oruç tutsun» buyurulmuştur. (sallallahü aleyhi ve sellem) de hadis-i şeriflerinde: «Ramazan hilâlini görünce oruca başlayın. Şevval hilâlini görünce orucu bırakıp bayram edin...» buyurmuştur. celileden, Ramazan ayının girmesi ile oruca başlamanın farz olduğunu, hadis-i şeriften ise, aybaşının hilâlin görülmesi ile sabit olduğunu anlamaktayız. Hadis-i şerife göre, eski ayın çıkıp yeni ayın girmesi, Ayın hilâl halinde yeryüzünde görülebilir durumda ufukta mevcut olmasına bağlanmıştır. Kerim'de: «Ey Muhammed, sana hilâl halindeki aylan sorarlar. Söyle onlara: Onlar, insanların ve hac vakitlerinin ölçüsüdür..» buyurulmuştur. el-Bakara Sûresi, 189 üzere hilâl, Ayın ilk ve son günlerinde, yeryüzünden ince bir kavs halindeki görüntüsüne denir. Kavuşum (içtima) zamanında Ay, dünyanın hiç bir yerinden görülemediğinden kavuşum durumundaki Aya hilâl denilemeyecektir. Gerek Ayet-i Celilede, gerekse hadis-i şerifte ayın başlangıcını tayin için hilâlden ve rü'yetten söz edildiğine göre, ayın kavuşum (içtima) halinin, aybaşlarına mebde' olarak alınması söz konusu olamayacaktır. Ayın kavuşum halinin, aybaşlarına mebde' kabul edilmesi, kanaatimizce ayet-i celile ve hadis-i şeriflerin sarahatine aykırı düşmektedir. zahirinden uzaklaşıp rü'yet ölçüsünü (hilâlin yeryüzünden görülebilme ölçüsünü) terkederek kavuşum kaidesine yönelmek için ortada hiç bir dini maslahat da bulunmamaktadır. Hesap görüşü prensip olarak kabul edildikten sonra, verilecek talimata göre astronomi uzmanlarının bu iki ölçünün ikisine göre de aybaşlarını tesbiti mümkündür. aybaşlarının hesapla tesbitinde, hilâlin yeryüzünden görülme ölçüsüne uyulması halinde, gözlem yaparak hilâl arayanların elde edecekleri sonuçlarla, hesabın ortaya koyduğu sonuçlar arasında tam bir uygunluk ta meydana gelecektir. Böylece, "hesabı kabul etmeyenlerle, hesap taraftarları arasındaki ayrılık ta, uygulama açısından son bulmuş olacaktır. kavuşum anı ölçüsüne dayandırılması halinde ise, dinî günlerin tayin ve ilânı genellikle bir gün önce olacak, rü'yet üzerinde ısrar edenlerin «hilâl görülmeden oruca başlandı veya iftar edildi» şeklindeki iddiaları, toplumları huzursuz etmeğe devam edecektir. O halde şer'an ayın başlaması, Kamerin hilâl halinde yeryüzünden görülebilecek duruma gelmesi ile sabit olacaktır. Ancak, bazı kardeş İslâm ülkelerinde, Ayın kavuşun anı esas alınarak, Ramazan ve Bayram ilânları yapıldığı da bir gerçektir. Nitekim, 1398 H./1978 M. Yılının Ramazan, Şevval ve Zilhicce aylarının ilânında durum böyle olmuştur. 3 Eylülü Ramazan Bayramı, 10 Kasım ise Kurban Bayramı ilân eden ülkeler, hilâlin yeryüzünden görülebilmesi ölçüsüne değil, ayın içtima haline itibar etmişlerdir. aybaşlarının mebdei için, ayın yeryüzünden hilâl halinde ilk defa görülebileceği zamanın esas alınması gerektiğinin prensip olarak kabul edilmesi konusundaki görüşümüzü de kısaca arzetmiş bulunuyoruz. üzerinde durulacak bir başka konu da, hilâlin görülmesinde, yeryüzünün hangi bölgesinin esas alınması gerektiği hususudur. Başka deyişle, hilâlin görülebileceği noktanın mutlaka İslâm ülkeleri sınırları içinde bulunması zorunlu mudur, yoksa bu nokta, yer yüzünün herhangi bir yeri de olabilecek midir? Bu sorunun vuzuha kavuşturulması da zorunludur. odur ki, bu noktanın mutlaka İslâm ülkeleri sınırları içinde bulunmasını gerekli kılacak şer'î bir sebep mevcut değildir. Gerçi, «Hilâli gördüğünüzde oruca başlayın...» ve benzeri hadis-i şeriflerdeki rüyet emrinin muhatapları müslümanlardır. Bu itibarla, hilâlin tayininde hesabın yeterli olmadığı ilk devirler için , bu noktanın İslâm ülkeleri sınırları içinde bulunması zarureti söz konusu olabilir. Fakat, rüyet anının hesapla kesin şekilde tayin edilebildiği günümüzde ise, böyle bir zaruret yoktur. Üstelik, bugün hemen dünyanın her bölgesinde az veya çok müslüman vardır. Yakın bir gelecekte bunların sayılarının artması da muhtemeldir. konusu noktanın, mutlaka İslâm ülkeleri sınırları içinde bulunması gerektiği prensip olarak kabul edildiği takdirde, İslâm ülkeleri dışındaki bir bölgeden hilâli daha önce görecek olan bir müslüman, «Hilâli gördüğünüzde oruca başlayın...» enirine uyarak, İslâm ülkelerinden önce oruca başlayacak veya daha önce bayram yapmak durumunda kalacaktır. Böylece, müslümanlar arasında arzu edilen ibadet birliği de tam olarak sağlanmış olmayacaktır. sebepler dolayısiyle, kamerî aybaşlarının tayini için, bu aylara ait ilk hilâllerin görülebilecekleri bölgelerin, İslâm ülkeleri sınırları içinde bulunması şartı aranmaksızın, yeryüzünün herhangi bir yerinden görülmesi veya hesap sonucu görülebilecek durumda olduğunun tesbiti ile yetinilerek, kamerî aybaşları ilân edilmelidir. dikkate alınması gereken husus, dünyanın herhangi bir bölgesinde ayın ilk hilâli görüldüğünde, yeryüzünün bütün bölgelerinde vakit ve saatin aynı olmadığıdır. Söz gelimi, 1398 H. /1978 M. yılı Şevval hilâli ilk defa 3 Eylül günü (Pazan-Pazartesiye bağlayan gece) Avustralya'nın güneydoğu deniz bölgesinde, Greemvich saati ile 7.17 de görülmüştür. Bu anda, söz konusu bölgede Güneş batmış durumda iken, meselâ daha batıda bulunan Mekke'de gündüz mahalli saat henüz 10.17'yi göstermektedir. Bu duruma göre, 3 Eylül Pazar günü hilâlin görüldüğü bölgenin gecesine iştirak eden yerlerde bayram ilân edilmesi mümkün iken, böyle olmayan yer ve ülkelerde (meselâ Türkiye, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır, Cezayir, Tunus, Fas gibi hemen bütün İslâm ülkelerinde) bayram ilâm mümkün değildir. O halde meselenin çözümünde uygulanacak hal tarzı kanaatimizce şöyle olacaktır; Kavuşum anını takibeden guruptan sonra, hilâlin görüldüğü ülkenin gecesine iştirak eden, (yani hilâl sabit olduğunda henüz imsak vakti girmemiş olan) diğer bütün ülkelerdeki müslimanlar bu sübuta uyacak, o geceyi takibeden günü, yeni ayın ilk günü olarak kabul ve ilân edeceklerdir. kadar açıklamağa çalıştığımız düşünce ve görüşlerimizi şöylece özetlemek istiyorum:
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
7-)
Kur'an-ı Kerim'de, Bakara sûresinin 185. ayetinde: «Sizden her kim Ramazan ayma şahit olursa oruç tutsun» buyurulmaktadir. kelimesi «huzur» yani «ikamet» anlamına geldiği gibi her şeyi kesinlikle bilmek ve görmek anlamlarında da kullanılır. Bu duruma göre müfessirler ayet-i celileyi: Her kim Ramazan ayında misafir olmayıp mukim olursa, Her kim Ramazan ayının başladığını yakînen bilirse, Her kim Ramazan hilâlini görürse... şeklinde açıklamışlardır. verilen ikinci manadaki yakinen bilme yolu mutlak değil, «hilâli görünce oruca başlayınız...» hadis-i şerifi ile tefsir ve takyit edilmiştir. Bu sarahat karşısında, bir başka bilgi yolu olarak hesap yoluna meyletmeye sebağ yoktur. aybaşlarının özellikle Ramazan, Şevval ve Zilhicce hilâllerinin RÜ'YET'ten başka astronomik hesaplarla da tayin edilebileceği görüşünü benimseyen âlimler, hesabı kabul etmeyenlerin ileri sürdükleri itirazlara şöyle cevap veriyorlar:
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]