İmam Malik Muvatta Hadis Kitabı

2157-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizce, bakire olsun, dul olsun, zorla bir kadınla zina eden kişi hakkında hüküm şöyledir: Eğer kadın hür ise, erkeğin, kadının mehr-i mislini (emsal mehir) vermesi gerekir. Cariye ise, kıymetinden eksileni vermesi gerekir. Bütün bunlarda, zina cezası, zorlanan kadına değil, zorlayan erkeğe tatbik edilir. Şayet bu tecavüzü yapan, köle ise, ceza efendisine aittir. Ancak efendi, köleyi teslim ederse, ceza köleye tatbik edilir. Ebû. Hanife'ye göre, kadınla zorla zina eden kişiye zina cezası verilir. Mehir ödetilmez. İmam es-Sevri de aynı görüştedir. (Bari, el-Münteka, c.5, s.269).

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Kadının Tecavüze Uğraması
2158-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bize göre, bir kimse sahibinin izni olmaksızın hayvanını alsa da, ona zarar getirse, aldığı günlerin değerine göre hayvanın bedelini öder. Hayvanın benzerini alması gerekmez. Adil olan hüküm budur.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvan Ve Yiyecek Gibi Şeyleri Zayi Etmek
2159-) Sahibinin müsaadesi olmaksızın bir yiyeceği zayi eden kişi hakkında da İmâm-ı Mâlik der ki: Bu kişinin, yiyecek sahibine, yiyeceğin aynı çeşitten, aynı ölçüde mislini (benzerini) vermesi gerekir. Yiyecek, altın ve gümüş gibidir. Zayi eden, altına karşılık altın, gümüşe karşılık gümüş verir. Ama bu hususta, hayvan altına benzemez. Bunu, sünnet ve teamül ayırmıştır.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvan Ve Yiyecek Gibi Şeyleri Zayi Etmek
2160-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kişiye emanet mal verilse, o da kendi adına onunla alış-veriş yapsa ve kâr da etse, bu kâr tamamen kendisinin olur. Çünkü sahibine verinceye kadar, o malı ödemekle sorumlu tutulmaktadır. Emanet, emanet olarak kalsaydı, ödeme sorumluluğu olmayacaktı.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvan Ve Yiyecek Gibi Şeyleri Zayi Etmek
2161-) Zeyd b. Eşlem (radıyallahü anh)'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: « Dinini değiştirenin boynunu vurunuz.» Bütün ravilerle mürseldir. Buhârî (Cihad, 56/149)'de mevsûldür.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İslamdan Dönen Kişi Mürted
2162-) İmâm-ı Mâlik der ki: (Allah daha iyi bilir) görüşüme göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in «dinini değiştirenin boynunu vurunuz.» buyruğunun anlamı şudur: İslam dininden çıkıp başka dine giren zındık ve benzeri kişiler yakalanırlarsa, tevbe ettirilmeden öldürülürler. Çünkü onların tevbeleri kabul edilmez Bu konuda, Ebû Hanife'nin iki görüşü vardır. Birisi tevbesinin kabul edileceği, diğeri de kabul edilmeyeceği şeklindedir. ve küfürlerini gizleyip müslüman göründükleri için tevbe ettirileceklerini sanmıyorum. Bunların tevbe ettik demelerine itibar edilmez. Ancak İslamdan çıkıp başka dine girer ve bunu da açıklarsa, bu kişi tevbeye çağrılır, tevbe ederse ne âlâ, etmezse öldürülür. Bunu (bir ferd değil de) bir toplum yaparsa, hüküm aynıdır. Bence İslâma davet edilir ve tevbe etmeleri istenir. Tevbe ederlerse, tevbeleri kabul edilir. Tevbe etmezlerse, öldürülürler. Bana göre, (Allah daha iyi bilir,) bu hadisle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yahudilikten hıristiyanlığa, Hıristiyanlıktan yahudiliğe geçenleri ya da diğer dinlerden kendi dinini değiştirenleri kasdetmemiş, yalnız İslamdan çıkanı kasdetmiştir. Bu hadisle kasdedilen, (Allah daha iyi bilir), İslamdan çıkıp başka dine geçen ve bunu da açıklayan kişilerdir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İslamdan Dönen Kişi Mürted
2163-) Muhammed b. Abdullah b. Abd el-Kârî der ki: Ebû Musa el-Eş’arî'nin yanından, Ömer b. el-Hattab'a bir adam geldi. Ömer, adama halkı sordu, oda Ömer'e açıklamalarda bulundu. Sonra Hazret-i Ömer ona: Oralara ait yeni bir haberin var mı?» diye sordu. Adam: « Evet, adamın biri irtidat  irtidat, müslüman olduktan sonra islam'dan çıkıp küfre girmeye denir. etti» dedi. Hazret-i Ömer: « Ona ne yaptınız?» diye sordu. Adam: Yakaladık ve boynunu vurduk» diye cevap verdi. Hazret-i Ömer: Onu üç gün hapsederek, her gün bir ekmek verip tevbeye davet etmediniz mi? Olur ki tevbe eder ve Allah'ın emrine (İslama) dönerdi.» dedi. Hazret-i Ömer sözüne şöyle devam etti: Allah'ım ben (orada) bulunmadım. Öldürülmesini de emretmedim. Bana bildirilseydi öldürülmesine razı olmazdım.» Ebû Musa el-Eş'ari'nin, Hazret-i Ömer'in görüşüne muhalif hareket etmesi gösteriyor ki, o devirde irtidat etme hadisesi çok az oluyor ve kimse bunun hükmünü tam olarak bilmiyordu.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İslamdan Dönen Kişi Mürted
2164-) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den: Sa'd b. Ubade, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a: Ne buyurursun? (Ya Resûlallah) karımla beraber yabancı bir erkeği yakalarsam, dört şahid getirebileceğim zamana kadar ona mühlet mi vereyim?» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Evet» diye cevap verdi. Müslim, Liân, 19/15.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Karısının Yanında Yabancı Bir Adam Yakalayan Kişi
2165-) Said b. el-Müseyyeb (radıyallahü anh)'den: İbni Hayberî adında Şamlı bir adam, karısıyla birlikte yabancı bir erkek yakalayınca hemen o erkeği öldürdü; ya da hem erkeği, hem de kadını öldürdü. Muaviye b. Ebî Süfyan, bu konuda hüküm veremedi. Ebû Musa el-Eş'ari'ye bir mektup yazarak, konuyu kendi adına Ali b. Ebi Talib'e sormasını istedi. Ebû Musa el-Eş'arî de konuyu Hazret-i Ali'ye sordu. Hazret-i Ali: Böyle bir şey benim bölgemde olmamıştır. Bu konuyu araştırıp bana bildirmeni istiyorum» dedi, Ebû Musa ona: Muaviye b. Ebi Süfyan, bu konuyu benim sana sormamı yazmış» deyince Hazret-i Ali: Ben, Ebû Hasanım Araplar, bir meselede isabet edince böyle söylerler. Zira Hazret-i Ali «Bu benim bölgemde olmamıştır» derken görüşünde isabet etmiştir., dört şahid getiremezse ipi Kısas yapılacak kişi, boynuna ip bağlanarak götürüldüğünden «ip» tabiri kullanılmıştır. Teslim etmekten kinayedir. (öldürülenin velilerine) teslim edilir. (Onlar da kısas olarak onu öldürebilirler)» dedi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Karısının Yanında Yabancı Bir Adam Yakalayan Kişi
2166-) Ebû Cemile Süneyn'den: Süleym oğullarından bir adam Ömer b. Hattab devrinde (sokağa) atılmış bir çocuk buldu. «Onu Ömer b. Hattab'a getirdim» dedi. Ömer b. Hattab da: Bu çocuğu niçin aldın?» deyince adam: Ölüm tehlikesiyle karşı karşıya buldum ve aldım» dedi. Ömer b. Hattab'a, o adamı tanıyan biri: Ya Emir'el Mü'minin, o adam doğru bir kişidir» deyince Ömer ona: Öyle mi?» dedi. Tanıdık biri: Evet» diye cevap verdi. Bunun üzerine Ömer b. Hattab (adama hitaben): Gidebilirsin o hürdür, velâ'sı (mirası) sana ait, bakımı da hazineye aittir», dedi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Sokağa Atılan Ve Kimin Olduğu Belli Olmayan Çocuk
2167-) İmâm-ı Mâlik der ki: Atılmış çocuk hürdür, velisi müslümanlardır. Ölünce varisi müslümanlar olur. Borçlanır ya da bir suç işlerse mali külfeti müslümanlara aittir. Bizce hüküm böyledir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Sokağa Atılan Ve Kimin Olduğu Belli Olmayan Çocuk
2168-) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hanımı Hazret-i Aişe (radıyallahü anh) der ki: Ebû Vakkas'ın oğlu Utbe, kardeşi Sa'd'e, «Zem'a’nın cariyesinin oğlu bendendir İslam'dan önceki cahiliye devrinde dört türlü nikâh vardı: Şeref ve necabet bakımından yüksek seviyede olan bir kişiden döl almak maksadıyla adam, karısını ya da cariyesini bu kişiye teslim eder ve o kişiden gebe kalıncaya kadar da onlara yaklaşmazdi. Kadının kocası olmadığı zaman istediği kişi ya da kişilerle ilişkide bulunur, gebe olunca da ilişkide bulunduklarından birini çağırarak «bu çocuk sendendir» der, çocuk da o kişinin sayılırdı. Bazı kadınlar da açıktan zina yaparlar, herkese açık olduklarının bilinmesi için evlerine bayrak asarlardı. Bu bayrağı gören herkes oranın genelev olduğunu anlardı. Sayısız kişiler gelir giderlerdi. Hamile kalınca, zina ettiği kişilerden bir kısmını çağırır, içlerinden birine çocuğun ondan olduğunu söyler, çocuk da onun sayılırdı. Sahih nikâh. bu nikâhların ilk üçünü hükümsüz kılmış, sahih nikâhı kabul etmiştir. (Bâcî, Münteka, c.6, s.5)., ona sahip ol» diye vasiyet etmişti. (Mekke'nin) fethi senesinde Sa'd onu aldı: O, kardeşimin oğlu; onu kardeşim bana vasiyet etmişti» dedi. Bunun üzerine Abd b. Zem'a atılarak: (O) benim kardeşimdir, babamın cariyesinin oğlu, annesiyle birleşme hakkı babama aitken doğdu» dedi. Bunun üzerine taraflar, aralarında anlaşamayınca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gittiler. Sa'd: Ya Resûlallah! O benim yeğenimdir. Kardeşim, onu bana vasiyet etmişti» dedi. Abd b. Zem'a da: O benim kardeşim; babamın cariyesinin oğlu; annesiyle birleşme hakkı babama aitken doğdu» dedi. Bunun üzerine, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sana aittir, ey Abd b. Zem'a» buyurdu. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Çocuk, annesiyle birleşme hakkına sahib olan kişiye aittir. Zina yapanın çocuk üzerinde hiç bir hakkı yoktur.» buyurdu. Daha sonra çocuğu Ebû Vakkas'ın oğlu Utbe'ye benzettiği için (Ümmül-Mü'minin) Zem'a kızı Sevde'ye hitaben: Onun karşısında örtün» buyurdu. Böylece o çocuk ölünceye kadar Sevde'yi göremedi. Buhârî, Buyu, 34/3; Müslim, Radâ, 17/10, no: 36. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in örtün demesi, onun yanında açılması haram olduğu için değil, ihtiyata binaendir. Zahiren bu çocuğun nesebi sabit olmuş ve Hazret-i Sevde'nin kardeşi olmuştur. Çocuğun Utbe'ye benzemesine, Resûlüllah itibar etmemiş, çocuğu sahib-i firaş'a (birleşme yapana) vermiştir. Bunun için, ihtiyata göre, verilen emir, zahiren verilen hükme zıt değildir. Çünkü bir taraftan çocuğun Zam'a'ya verilmiş olması, Hazret-i Sevde'nin ondan sakınmamasını gerektirirken, öte yandan çocuğun Utbe'ye benzemesi, Hazret-i Sevde'nin onun karşısında örtülü bulunmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla bu konuda; bir yönden helal, diğer yönden haram olma şüphesi vardır. Onun için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ihtiyatla emretmiştir. (Kastalânî İrşadü's-Sarî, c.4, s. 10).

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Babası Üzerine Kaydedilen Çocuk
2169-) Ebû Ümeyye'nin oğlu Abdullah'dan: Kocası ölen bir kadın dört ay on gün iddet bekledi. Sonra iddeti bitince evlendi ve kocasının yanında dört buçuk ay kaldıktan sonra eksiksiz bir bebek doğurdu. Bunun üzerine kocası, Ömer b. Hattab'a gelerek durumu anlattı. Ömer de, yaşlı ve cahiliyet devrinden kalma kadınlardan bir kısım (tecrübeli) kadınları çağırarak, onlara bu konuyu sordu. İçlerinden bir kadın: Bu kadının durumunu ben sana izah edeyim. O, ilk kocasından hamile olunca, kocası öldü. Gebe olduğu halde, aybaşı görmesi üzerine, rahmindeki çocuğun gelişmesi durdu, ikinci kocasının menisi çocuğa temas edince rahminde çocuk harekete geçti ve büyüdü» dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer, yaşlı kadının sözünü doğru bularak Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), âyetlere göre, çocuğun altı aydan daha aşağı bir zaman içerisinde eksiksiz olarak doğmayacağını bildiği için tasdik etmiştir karı-kocayı birbirinden ayırdı Hazret-i Ömer, iddet içerisinde evlenmiş olmaları ve bu halde nikâhın sahih olmaması sebebiyle onları ayırmıştır. Özürlerini kabul ettiğinden, kendilerine ceza tatbik etmemiştir ve (onlara): Hakkınızda bildiğim tek şey iyiliktir» dedi ve çocuğu ilk ölen kocasına verdi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Babası Üzerine Kaydedilen Çocuk
2170-) Süleyman b. Yesar'dan: Hazret-i Ömer b. Hattab, İslamdan önce doğan çocukları islam geldiğinde kim benimdir derse onun sayıyordu. (Ömer'e) Bir kadının çocuğunun kendilerine ait olduğunu iddia eden iki adam geldi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer b. Hattab, bilir kişi çağırdı. O da bu adamlara baktı ve: Bu çocuk her ikisine de ait olabilir.» deyince, Hazret-i Ömer b. Hattab, bilirkişiyi (acele etmesi ve incelemekteki kusuru yüzünden) kırbaçladı. Sonra çocuğun annesini çağırdı ve: Bana çocuğun kimden olduğunu söyle» dedi. Kadın da: Bu çocuk şu iki adamdan birine ait olmalıdır. Biri benimle develerimizi güderken devamlı düşüp kalkardı. Öyle ki hamile kaldığımı zannettik. Sonra benden ayrıldı. Ben kendimi hamileyim sanmakta iken; aybaşı oldum. Sonra benimle şu ikinci adam düşüp kalkmaya başladı. Dolayısıyla çocuğun hangisinden olduğunu bilmiyorum, dedi. Ravi der ki: Kendi sözü kadın tarafından da tasdik edilince bilir kişi, «Allahü ekber» dedi. Bunun üzerine Ömer (radıyallahü anh) çocuğa: Hangisini istersen, ona git» dedi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Babası Üzerine Kaydedilen Çocuk
2171-) Ömer b. Hattab ve Osman b. Affan'dan biri, hür olduğunu söyleyerek aldatmak suretiyle bir adamla evlenip ondan çocuklar doğuran (sonra da başkasının olduğu ortaya çıkan) bir cariye hakkında şöyle hükmetti: Babaları, (cariyenin efendisine) çocukların benzerinin değerini vererek çocuklarını kurtarır.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Babası Üzerine Kaydedilen Çocuk
2172-) İmâm-ı Mâlik der ki: İnşaallah bu konuda değerini vermek adalete daha uygun olur.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Babası Üzerine Kaydedilen Çocuk
2173-) İmâm-ı Mâlik der ki: Geride çocuklar bırakarak ölen ve çocuklarından biri «babam, falan kişinin kendi oğlu olduğunu söylemişti» diyen bir şahıs hakkında bizce hüküm ittifakla şöyledir: Bu kişinin nesebi, bir şahsın şehadetiyle sabit olmaz. Babasının ikra' rını nakleden kişinin sözü, kendi aleyhine, babasının malından kendisine düşen payda geçerlidir. Elinde bulunan maldan lehinde şahidlik yaptığı kimseye, payına düştüğü mal verilir, Mâlik der ki: Bunun anlamı şudur: Bir adam ölmüş, geride iki oğlunu ve altı yüz dinar bırakmış olsun. Bu iki oğlunun herbiri, üç yüz dinar alırlar. Sonra bu iki çocuktan biri, Ölen bir üçüncü şahsın babasının oğlu olduğuna şahidlik etsin, şahidlik edenin payından yüz dinar nesebi iddia edilen kişiye verilir. Bu yüz dinar, aileye katılması istenen kişinin yarı hissesidir. Diğer oğlu da, bunun lehinde şahidlik yaparsa öteki yüz dinarı da alır. Böylece hakkı tamamlanmış ve nesebi de sabit olmuş olur. Buradaki şahid şu kadına benzer; kadın ölen babası ya da kocasının borcu olduğunu söyler, vereseler tarafından ödeniyormuş gibi borcun kendi payına düşen kadarını vermesi gerekir. Burada söz konusu olan kadın, sekizde bir hisseye sahip ölenin hanımı ise alacaklıya borcun sekizde birini öder. Terekenin yarısına varis olan, ölenin kızı olması halinde, alacaklıya borcun yarısını öder. Alacaklının lehinde şahidlik yapan bütün kadınlar, bu het, ıba göre ona ödeme yaparlar.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Nesebi İddia Edilen Çocuğun Mirası
2174-) İmâm-ı Mâlik der ki: Kadın gibi, bir adam da, babasının lan şahsa borcu olduğuna şehadet ederse, bu şehadetle birlikte alacaklı yemin ettirilir ve alacaklıya alacağının tamamı ödenir. Bu konuda erkekle kadın arasında fark vardır, Zira erkeğin şehadeti, alacağın tamamında geçerlidir. Alacağının tamamını alabilmesi için, bu şehadetle birlikte yemin etmesi gerekir. Eğer yemin etmez ise, sadece lehinde şahidlik yapanın mirasından borçtan payına düşen kadarını alır. Çünkü borcu kabul eden sadece o bir kişidir. Diğer vereseler, böyle bir borcun olduğunu kabul etmemektedirler. Kabul edenin sözü ise, kendi hakkında geçerli olur.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Nesebi İddia Edilen Çocuğun Mirası
2175-) Hazret-i Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) der ki: Ne oluyor şu cariyesi olan efendilere de önce cariyeleriyle temasta bulunuyor, sonra çocuk yapmak istemiyorlar. Efendinin birleştiğini kabul ettiği bir cariyenin bana başvurması halinde, çocuğunu efendisi üzerine kaydederim. Bunu göz önüne alarak ister azledin, Çocuk yapmamak kasdıyla meniyi dışarı akıtmak. ister çocuk yapın.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Ümmü Veled Olan Kadınlar
2176-) Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) der ki: Ne oluyor şu cariyesi olan efendilere! Önce cariyeleriyle temasta bulunuyorlar, sonra onların dışarı çıkmalarına müsaade Efendiler, cariyesinden çocuk sahibi olmak isterlerse, onun evden dışarı çıkmasına müsade etmezlerdi. ediyorlar. Efendisinin, birleştiğini kabul ettiği bir cariyenin bana başvurması halinde, çocuğunu efendisi üzerine kaydederim. Bundan sonra, ister onları serbest bırakınız, ister evde tutunuz.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Ümmü Veled Olan Kadınlar
2177-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bize göre hüküm şöyledir: Ümmü Veled, bir cinayet işlerse, efendisi cinayete karşılık kıymeti kadarını tazmin eder, (Cinayete karşılık) cariyeyi teslim etme hakkına sahip değildir. Cariyenin kıymetinden daha fazlasını da ödemek mecburiyetinde değildir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Ümmü Veled Olan Kadınlar
2178-) Hişam’ın babası Urve'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Boş arazi onu ıslah edenindir. Orada (sonradan gelip) haksız yere eken, diken ve bina yapanın hiç bir hakkı yoktur.»

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Boş Araziyi[imar Ve Islah Etmek
2179-) İmâm-ı Mâlik der ki: Birinin ıslah ettiği araziye haksızlık, orada çukur kazmakla veya orayı kendi arazisine katmakla yahut da orada ağaç dikmekle olur.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Boş Araziyi[imar Ve Islah Etmek
2180-) Salim, babası Abdullah'tan Rivâyet eder: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) der ki: «Boş arazi, orayı ıslah edenindir.» Mâlik der ki: Bu hususta hüküm bize göre de böyledir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Boş Araziyi[imar Ve Islah Etmek
2181-) Amr b. Hazm'ın torunu, Ebû Bekr b. Muhammed'in oğlu Abdullah'a şöyle Rivâyet edildi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mezhur ve Müzeynib adlı derelerden akan su hakkında: «Yukarıdakiler, bahçe ve ekinlerini tamamen sulayıncaya kadar suyu tutarlar, sonra aşağıdakilere salıverirler» buyurdu. Ebû Davud, Akdiye, 23/31; İbn Mâce, Ruşn, 16/20.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Sular
2182-) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan: Resûlüllah şöyle buyurdu: «Otların korunması için, suyun fazlası esirgenmez» Buhari, Şirb, 42/2; Müslim, Musâkat, 22/8, no:36.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Sular
2183-) Abdurrahman'ın kızı Amre'den-Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Kuyunun suyu (su almaya gelenlerden) esirgenmez» buyurdu. Bu mürseldir. Ebu Kurra Musa b. Tarık ile Said b. Abdurrahman el-Cumahî vasletmişlerdir. Her ikisinin de senedi aynıdır: Malik -Ebu'r-Rical-annesi-Hazret-i Aişe.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Sular
2184-) Amr'ın babası Yahya el-Mazinî'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir kimseye zarar vermek doğru olmadığı gibi, zarar gördüğü birine aynı şekilde zararla karşılık vermek de doğru değildir.» buyurdu. İbn Mâce (Ahkâm, 13/17), mevsûl olarak Rivâyet eder. Ayrıca bkz. Şeybanî, 804.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İnsanlara Faydalı Olmak Ve Zarar Vermekten Sakınmak
2185-) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Sizden biri duvarına komşusunun kiriş koymasına engel olmasın» buyurdu. Sonra Ebû Hüreyre der ki: «Sizin bu işten çekinmenize şaşıyorum. Vallahi o kirişi omuzlarınıza koyarım» Şafiiler, Hanefiler ve Malikiler, buradaki yasağın, mendupluğu bildirdiği görüşündedirler. Ebû Hureyre'nin yukarıdaki ifadesi ise, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in komşu hakkında çok iyilik ve ihsanda bulunmayı emretmesinden ileri gelmiş olmalıdır.  Buhârî, Mezâlim, 46/20; Müslim, Musâkat, 22/20, no: 136.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İnsanlara Faydalı Olmak Ve Zarar Vermekten Sakınmak
2186-) Amr'ın babası Yahya el-Mâzini'den: Dahhak b. Halife, el-Urayd denen bir nehirden kendisi için bir su kanalı açtı. Bu suyu Muhammed b. Mesleme'nin arazisinden geçirmek istedi. (Çünkü su ile kendi arazisi arasında bu kişinin arazisi bulunuyordu.) Muhammed geçirtmek istemedi. Dahhak ona: Neden bana engel oluyorsun? Burdan geçecek sudan yararlanırsın, o sudan içersin. Sana zararı olmaz» dedi. Muhammed yine razı olmayınca Dahhak, konuyu Ömer b. Hattab'a anlattı. Ömer b. Hattab da Muhammed b. Mesleme'yi (huzuruna) çağırdı ve Dahhak'a izin vermesini emretti. Muhammed: Hayır, olmaz» deyince Ömer: Niçin bir müslüman kardeşinin faydalanacağı şeye mani oluyorsun? Halbuki ondan sen de yararlanırsın, daima bu su ile arazini sulayabilirsin, sana hiç zarar vermez» dedi. Muhammed de: Allah'a yemin ederim ki hayır» deyince Ömer: Allah'a yemin ederim ki, senin karnın üzerinden bile olsa bu suyu geçirecek» dedi. Bunun üzerine Ömer, Dahhak'a o araziden suyu geçirmesini emretti. O da geçirdi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İnsanlara Faydalı Olmak Ve Zarar Vermekten Sakınmak
2187-) Amr'ın babası Yahya el-Mazini der ki: Dedemin bahçesinde Abdurrahman b. Avf’ın su arkı vardı. Abdurrahman b. Avf, bu su arkını bahçenin kendi arazisine daha yakın bir tarafina almak istedi. Bahçe sahibi buna razı olmayınca, Abdurrahman b. Avf konuyu Ömer b. Hattab'a anlattı. Ömer de, Abdurrahman b. Avf’ın lehine suyun yerinin değiştirilmesine hükmetti.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İnsanlara Faydalı Olmak Ve Zarar Vermekten Sakınmak
2188-) Sevr b. Zeyd ed-Deylemî'ye şöyle Rivâyet edildi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: Cahiliye devrinde taksim edilmiş olan herhangi bir ev ya da arazi, o devirde taksim edildiği şekilde kalır. İslam geldiği zaman taksim edilmemiş ev ve arazi ise, İslam esaslarına göre taksim edilir.» Ebû Ömer der ki: Sadece İbrahim et-Tahman mevsul olarak Rivâyet eder. Ot Malik - Sevr - îkrime- İbn Abbas senedinde sıkadır

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Malların Taksim Edilmesi
2189-) İmâm-ı Mâlik, ölen ve Medine'nin âliye (yukarı) ve sâfîle (aşağı) denilen cihetlerinde arazi bırakan bir kişi hakkında der ki: Hissedarların rızası olmadan sulamaya ihtiyaç göstermeyen arazi, taşıma su ile sulanan arazi ile birlikte taksim edilmez. Sulamaya ihtiyaç göstermeyen arazi, sulu arazi ile aralarında benzerlik varsa taksim edilebilir. İki arazi arasında aynı bölgede olmaları itibariyle yakınlık varsa buradaki araziler birbirine eklendikten sonra vereseler arasında taksim edilir. Evler ve bahçeli evler de aynı şekilde taksim edilir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Malların Taksim Edilmesi
2190-) Said b. Muhayyisa’nın oğlu Haram'dan: Bera b. Âzib'in devesi bir adamın bahçesine girdi ve ona zarar verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), şöyle hükmetti: Bahçe sahipleri gündüzün bahçelerini koruyacaklardır. Geceleri hayvanların zarar verdikleri şeyler hayvan sahipleri tarafından ödenecektir. İbn Abdilber der ki: Malik ile İbn Şihab'ın ravileri böylece mürsel olarak Rivâyet ederler. Hadis, sikaların mürselierindendir. Hicazlılar ile bir grup Irak'h kabul etmişler, Medine örfü de böyle olmuştur. Ayrıca bkz. Ebu Davud, Buyu 90.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvanların Başkalarının Malına Zarar Vermesi
2191-) Abdurrahman b. Hatıb’ın oğlu Yahya'dan: Hâtıb’ın köleleri, Müzeyne kabilesinden bir şahsa ait deveyi çaldılar ve onu kestiler. Durum Ömer b. Hattab'a bildirildi. Hazret-i Ömer, Kesir b. es-Salt'a hırsızların elini kesmesini emretti. Sonra (bundan vazgeçerek) Hazret-i Ömer, (Hatıb'a) «Sanırım onları aç bırakıyorsun» dedi. Sonra devamla Hazret-i Ömer: «Vallahi, sana ağır gelecek şekilde bunu ödettireceğim» dedi. Sonra Müzeni'ye: «Devenin fiyatı ne kadar?» deyince, Müzeni, «Vallahi Onu dörtyüz dirheme vermezdim» dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer, (Hâtiba hitaben) «Ona sekizyüz dirhem ver» dedi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvanların Başkalarının Malına Zarar Vermesi
2192-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizdeki amel kıymetin ikiye katlanarak ödenmesi şeklinde değildir. Fakat bizce hüküm, bir şahsın deve ya da hayvanı aldığı günkü değeri üzerinden ödemesi şeklindedir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvanların Başkalarının Malına Zarar Vermesi
2193-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizce hayvanlara zarar veren kişi, o hayvanın zarardan önceki ile sonraki kıymetleri arasındaki farkı öder.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvanlara Zarar Verenler
2194-) İmâm-ı Mâlik der ki: Devenin saldırısına uğrayan bir kişi kendisine zarar vereceğinden korkarak deveyi öldürür ya da bacaklarını kırarsa ve bu kişinin devenin kendisine saldırmak istediğine dair bir delili de varsa deveyi ödemesi gerekmez. Şayet kendi sözünden başka delili yoksa o zaman devenin bedelini öder.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvanlara Zarar Verenler
2195-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kişi, boyacıya boyaması için bir elbise vermiş ve o da boyamıştır. Elbise sahibi: şekilde boyamanı istememiştim.» demiştir. Boyacı da: sen böyle istemiştin» demiştir. Bu hususta boyacanın sözü kabul edilir. Terzi ve kuyumcu da böyledir. Hepsi de sözlerinin doğruluğuna yemin ederler. Ancak yaptıkları işin, kusurlu olması halinde, sözleri kabul edilmez. Bu takdirde, kumaş sahibi yemin eder. Eğer yemin etmekten de çekinirse, boyacıya yemin ettirilir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İşçilere Sanatkârlara Verilen Şeyler
2196-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir boyacıya (boyaması için) kumaş verilir, o da kumaşı bozar, sonra da özürlü kumaşı başka birine verir, verdiği adam da o elbiseyi giyerse, elbiseyi giyen elbisenin kıymetini ödemez. Elbiseyi giyen, boyacıya ait olmadığını bilmiyorsa hüküm böyledir. Elbisenin boyacıya ait olmadığını bilerek giyerse, kıymetini sahibine öder.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İşçilere Sanatkârlara Verilen Şeyler
2197-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bize göre, borçlu alacaklıyı borcunu ödemesi için kendisine borcu olan diğer bir kişiye havale eder, havaleyi kabul eden kişi borcu ödemeden iflas eder ya da ölüp borcu kapatacak mal bırakmazsa, alacaklının havale edende hiç bir hakkı olmaz ve ondan hiçbir şey istemez. Bizdeki hüküm ittifakla böyledir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Borcu Havale[etme Ve Yüklenme
2198-) İmâm-ı Mâlik der ki: adam birinin borcunu üzerine aldıktan sonra ölür veya iflas ederse, ilk alacaklı alacağını ilk borçludan ister.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Borcu Havale[etme Ve Yüklenme
2199-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kişi, kendisine haber verilmesi ya da bizzat tesbit edeceği satıcının bildiği yırtık veya benzen bir özürü olan kumaşı satın alsa, sonra bu kumaşı fiatını düşürecek derecede biçse, bilahare müşteri kumaşın özürünü öğrense, onu gerisin geri satıcıya verebilir. Biçtiğinden dolayı, satıcıya bir ödeme yapmaz.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Özürlü Bir Kumaşı Almak
2200-) Bir kimse, yırtık ve kesik gibi bir özürü olan kumaşı satın alsa da satan, özürü bilmediğini ve kumaşı satın alanın veya boyacının kesmiş olduğunu iddia etse, müşteri muhayyerdir. İsterse, yırtık ve kesiğin, kumaşın bedelinden eksilttiği miktarı düşürüp kumaşı alır. İsterse, biçme ve boyamanın kumaşın bedelinden eksilttiği miktarı öder, kumaşını geri verir. Müşteri, kumaşı boyayınca fıatı artmış ise, müşteri yine muhayyerdir. İsterse kumaşın fiatını özürün eksilttiği kadar düşürür isterse kumaşı satanla kumaşta ortak olur. Bu takdirde, yırtık ve kesik olan kumaşın değerine bakılır. Eğer kumaş on dirhem, boyanın kumaşa eklediği değer de beş dirhem ise, taraflardan her biri hisseleri miktarınca kumaşta ortak olurlar. Bu hesaba göre, boyanın elbiseye eklediği fazlalık da elbisenin (yeni) fıatı içersinde bulunmuş olur.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Özürlü Bir Kumaşı Almak
2201-) Nu'man b. Beşir (radıyallahü anh)'den: Babam Beşir, beni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a götürdü ve: Ben şu oğluma kölemi bağışlamak istiyorum» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Her çocuğuna bunun gibi bir hibe verdin mi?» buyurdu. Beşir: Hayır» diye cevap verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: Bundan vazgeç» Buradaki yasak, cumhura göre vucub değil, mendupluk ifade eder. Baba İçin çocuklarından birine diğerinden daha fazla hibe etmesi tenzihen mekruhtur. (Kastalânî, İrşadus-Şarî, c.4, s.343) buyurdu. Buharî, Hibe, 51/12; Müslim, Hibât, 2473, no: 9; Şeybanî, 807.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Kişinin Çocuklarından Birine Fazla Bir Şey Bağışlaması
2202-) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hanımı Hazret-i Aişe (radıyallahü anh) der ki: Ebû Bekir es-Sıddık (radıyallahü anh), Gâbe denilen yerde bana toplanacak yirmi vesk Bir vesk 60 sa'dır. Bir sa’ 1040 dirhemi örfiye eşittir. 1040 dirhemi örfi, yaklaşık 3.333 kg.'dır. Böyle olunca 20 vesk= 3.333 kgx60x20=3999.6 kg= yaklaşık 4 ton. hurma hibe etti. Öleceği zaman (babam) Ebû Bekir şöyle dedi: Kızım vallahi ölümümden sonra senin zengin olmanı herkesten daha çok isterim. Fakir olmana da çok üzülürüm. Sana toplanacak yirmi vesk hurma bağışlamıştım. Şimdiye kadar topladıkların senin. Fakat onlar bugün varis malı olmuştur. Senin iki erkek ve iki de kız kardeşin var. Geri kalanı, Allah'ın kitabına uygun olarak aranızda paylaşın.» Ben derim ki: Babacığım vallahi, şu ve şu kadar da olsa onu (varislere) bırakırım. Kız kardeşlerimin biri Esma, diğeri kim?» Babam Ebû Bekir: Harice'nin kızının karnındaki çocuktur. O çocuğun kız olacağını sanıyorum» Bir kısım fakihler, Ebû Bekir (radıyallahü anh) bir rüya görerek Habibe binti Haricenin karnındaki çocuğun kız olacağına yorumladığını söylemişlerdir. Ebû Bekir görüşünde isabet etmiştir. (Bâcî, el-Munteka, c.6. s. 104). cevabını verdi. Şeybanî, 808.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Kişinin Çocuklarından Birine Fazla Bir Şey Bağışlaması
2203-) Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) şöyle dedi: Neden çocuklarına bağışta bulunan kişiler sonradan yaptıkları bağışı vermiyorlar? Oğlu ölen biri, malım elimde, onu hiç kimseye bağışlamadım» der. Eğer kendisi ölmek üzere olsa «o mal oğlumundur. Ben o malı oğluma bağışlamıştım» der. Bağışta bulunan kimse, vereseler bırakarak ölür, bağışlanan da o ölünceye kadar bağışı teslim almazsa, bu bağış hükümsüz olur. Çotuk büyükse, vacib ya da efdal olan, bu çocuk bir yabancı gibi itibar edildiğinden, büyük çocuğun hibe eden babasının elinden hibeyi teslim alarak sahip olması gerekir. Eğer çocuk küçükse hibe, onun adına muhafaza edecek emin birine verilir, (liâcî, el-Münteka, c. 6, s. 104).

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Kişinin Çocuklarından Birine Fazla Bir Şey Bağışlaması
2204-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizde hüküm şöyledir. Bir kimse, bir şahsa karşılığını yalnız Allah'tan almak niyetiyle, bir bağışta bulunsa ve bu bağışı da şahidlerle delillendirse bağış, bağışlananın olur. Ancak bağışlanan daha bağışı teslim almadan bağışlayan ölürse bağışlananın olmaz.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Caiz Olmayan Bağış
2205-) Bağışlayan, bağış ettiğine dair şahit tuttuktan sonra, bağışı vermemek isterse, buna hakkı olmaz. Bağışlanan dilerse bu bağışı ondan alır.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Caiz Olmayan Bağış
2206-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kimse bir bağışta bulunsa, sonra bu bağıştan vaz geçse bağışlanan o kişinin bu bağışı kendisine yapmış olduğuna şahitlik edecek bir kişi getirse, —hibe eşya olsun, altın, gümüş veya hayvan olsun— bağışlanana şahidinin şehadetiyle birlikte yemin ettirilir. Eğer yemin etmekten kaçınırsa, bağış yapana yemin ettirilir. O da yemin etmekten kaçınırsa, bağışlanana, bir şahidi olduğu takdirde iddia ettiği bağışı verir. Eğer bağışlananın şahidi yoksa hiçbir hakkı olmaz.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Caiz Olmayan Bağış