İmam Malik Muvatta Hadis Kitabı
1398-)
H./1978 M. yılı Ramazan, Şevval ve Zilhicce hilâlleri ile ilgili olarak yaptığımız araştırma ve incelemeler göstermiştir ki, ülkemiz de dahil olmak üzere ve özellikle Ortadoğu İslâm Ülkelerinin çoğunda hesapla amel edilmiştir. Ancak, hesapta uygulanan ayrı metotlar yüzünden, sonuçlar değişik olmuştur. Şöyle ki: Bazı İslâm ülkeleri, hesaplarını yaparken Batıhlarca hazırlanmış olan «Almanak» larda gösterilen Ramazan, Şevval ve Zilhicce aylarına ait «İÇTİMA ANI»nı esas almışlar, bu «İÇTİMA ANI»nı takibeden günleri, hilâl henüz görülmemiş olduğu halde, mezkûr ayların birinci günü olarak ilân etmişlerdir. Diğer bazı ülkeler ise, bu ayların içtima zamanlarına değil, bu aylara ait hilâllerin yeryüzünden görülebileceği zamanlara (hilâlin sübutuna) itibar etmişler ve bu subutu takibeden günleri mezkûr ayların birinci günleri olarak tesbit ve ilân etmişlerdir. konu ile ilgili görüşlerimizi ve tesbitlerimizi biraz daha açıklamak isterim: 1398 H./1978 M. Yılı Ramazan hilâlinin tesbiti ile ilgili çalışmalarımız: Batılılarca hazırlanan Almanaklar incelendiğinde görüleceği üzere, Ramazan hilâlinin İÇTİMA ANI, 4 Ağustos Cuma günü Greenwich saati ile 01.01'dir. Ancak bu tarihte, hesaba göre en batıda bulunan Fas dahil, islâm Dünyasının hiç bir yerinde hilâl görülmemiştir. Bu tarihte Ay, meselâ: Fas'ta Güneşten 11 dakika, Mekke'de 12 dakika, Ankara'da 1 dakika sonra batmıştır. Halbuki, hilâl, Güneşin gurubundan sonra, batıda ufukta ve meselâ: Ekvator hattı üzerindeki bölgelerde en az 25 dakika, ekvatordan uzaklaştıkça ise daha fazla süre kalmadıkça, yani Güneşten en az bu kadar süre sonra batmadıkça, yer yüzünden görülmesi imkânsızdır. Zira bu süre içinde Ay, henüz güneş ışınlarının etkisi altında bulunmakta ve yer yüzünden görülebilmesi söz konusu olan bölümü de görülemeyecek kadar ince bir hilâl durumunda olmaktadır. Görülebilecek duruma gelmesi için Ay'ın içtima noktasından ayrılarak, Güneşle Dünyanın merkezini birleştiren doğruya 7 dereceden büyük bir açı meydana getirmesi şarttır. hesaplara göre, Zilhicce'nin «İÇTİMA ANI», 31 Ekim günü Greenwich saati ile 20.06 (Mekke saati ile 23.06) dır. Ve 31 Ekim akşamı dünyanın hiç bir yerinde hilâl görülmemiştir. Bu tarihte Ay, meselâ Mekke'de Güneşten 3 dakika, Fas'ta, 1 dakika önce batmış, şüphesiz görülmesi mümkün olmamıştır. Hilâl ilk defa 1 Kasım günü Greemvich saati ile 07.39 da (Mekke saati ile 10.39 da) Japon adalariyle Yeni Gine adalarını birleştiren hattın üzerinde olan deniz bölgesinde, aynı günün akşamı ise, bütün İslâm Ülkelerinde görülebilecek duruma gelmiştir. astronomik hesaplardan ve gözlemlerden çıkarılacak sonuç şudur ki, hilâlin görülmesi ölçüsünün benimsenmesi halinde, Kurban Bayramı, 11 Kasım 1978 Cumartesi günüdür. RU'YET şartı aranmıyor ve hilâlin «İÇTİMA ANI»nın girmiş olması ile yetiniliyorsa, bu takdirde 10 Kasım 1978 Cuma günü, Kurban Bayramı günü olarak kabul edilebilecektir. açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, Ramazan ve bayram günlerinin ilânında İslâm Dünyasında görülen ayrılığın asıl sebebi, bu ülkelerin bazılarında hesapla amel edilmesi, diğer bazılarında ise, hilâlin bizzat gözle görülmesi suretiyle hareket edilmesi değildir. Aslında, bu ülkelerin çoğunda, uygulanan yol, hesap yoludur. Aynı yol uygulandığı halde, ayrı metotların kullanılmış olması sebebiyle ayrı sonuçlara ulaşıldığı sanılmaktadır. kadar yapılan açıklamalardan sonra ortaya şu sorular çıkmaktadır: Ramazan ve Bayramların ilânında, dinî ölçülere uygun olarak, önceden yapılmış astronomik hesaplara dayanılmak suretiyle hareket edilebilecek midir? Yoksa bu hesaplar yapılmış olsa bile, hilâlin gözetlenmesi ve buna göre hareket edilmesi zarureti üzerinde durulacak mıdır? sorunun cevabı üzerinde ikinci hicrî asırdan bu yana âlimler arasında tartışmaların süregeldiği malumlarıdır. Bu tartışmaların ışığında, yüksek heyetiniz de bu konuda kesin tercih ve tavrını ortaya koymak durumundadır. Hesaba itibar edilecekse, Ay, «İÇTİMA ANI»ndan sonra, 7 dereceden daha büyük bir açı yaparak Güneşten uzaklaşmadığı ve bu yüzden de yeryüzünden görülmediği halde «ASTRONOMİK GİRİŞ» yani «İÇTİMA ANI» ile sabit olmuştur diye, bazı kardeş ülkelerde yapıldığı gibi, Ramazan ve Bayram ilân edilebilecek midir? İkinci soruya, «EVET», diyebileceksek, mesele yoktur. «HAYIR» diyeceksek, hilâlin dünyanın herhangi bir yerinde görülmesi halinde, İslâm ülkelerinden herhangi birinde görülmüş olması şartı aranmaksızın Ramazan ve Bayram ilânı yoluna gidilebilecek midir? Üçüncü soruya «HAYIR» diyeceksek, hilâlin İslâm Ülkelerinin herhangi birinde görülmesi şartı üzerinde mi durulacaktır? malumları olduğu üzere, İslâmî hükümlere göre namaz vakitlerinin belirlenmesinde Güneşin hareketlerinin (daha doğrusu, Dünyanın kendi ekseni etrafındaki günlük hareketi ile Güneş etrafındaki yıllık hareketinin), oruç, hac, zekât, fıtır sadakası, kurban, bayram gibi ibadetlerin zamanlarının tesbitinde ise Ay'ın aylık ve yıllık hareketlerinin esas alınması gerekmektedir. Söz konusu ibadetlerin zamanlarının isabetle tayin edilebilmesi ise kamerî aybaşlarının, özellikle Ramazan, Şevval ve Zilhicce aylarının ilk günlerinin doğru olarak tesbitine bağlıdır. Fıkhı eserlerin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, İslâm müctehit ve fakihlerinin büyük çoğunluğu, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin, değişik: lâfızlarla -hemen hemen- belli başlı bütün hadis kitaplarında Rivâyet edilmiş olan «Ramazan hilâlini görünce, oruca başlayın Şevval hilâlini görünce bayram yapın. Hava kapalı olur da, hilâl görülemezse (Şaban ve Ramazan aylarını) 30 güne tamamlayın» Ramazan ve bayramların belirlenmesi konusunda İslam ülkelerinin birlikteliğini sağlamak üzere Diyanet İşleri Başkanlığının öncülüğünde 1978 Rü'yet-i Hilâl Konferansı düzenlenmiş ve şu bildiri yayımlanmıştır: asıl konusu olan «RÜ'YETİ HİLAL» meselesindeki ayrılıklarla ilgili olarak İslâm Dünyasının birliğini sağlayacak kesin sonuçlara ulaşmak en büyük arzumuzdur. burada, üzerinde duracağımız «RÜ'YETİ HÎLAL» konusudur. Ramazan'a girerken, bütün İslâm Dünyası'nda bu konu tartışılır, müslümanlar, kendi ülkelerinden ayrı hareket eden diğer ülkelerin tutumu karşısında şüpheye düşerler, huzursuz olurlar. hadis-i şerifi ile istidlal etmişler, kamerî aybaşlarının tesbitinin, bu aylara ait ilk hilâllerin görülmesi, bu mümkün olmadığı takdirde, ayın 30 güne tamamlanması ile olacağını, bu konuda hesapla ve müneccimlerin sözleriyle amel etmenin dinen caiz olmayacağını savunmuşlardır. karşılık, sayıca az olmakla birlikte kamerî aybaşlarının (Ramazan, Şevval ve Zilhicce hilâllerinin) hesapla da tayininin mümkün, caiz ve hatta zarurî olduğunu ifade eden muhakkak fakihler de her asırda bulunmuştur. aybaşlarının tayininde, mutlaka RÜ'YETin esas olduğunu, hesapla amel etmenin caiz olmadığını savunan fakihlerih belli başlı delilleri şunlardır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Oruç Kitabı
Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi [1]
1399-)
Ebû Eyyüb el-Ensari'den: Biz kurban olarak tek bir koyun keserdik. Kişi bunu hem kendisi hem de ailesi adına kesebilirdi. Fakat sonradan kesilen kurban, insanların birbirlerine karşı övünme vesilesi haline geldi ve öylece devam etti.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Kurbanlar Kitabı
Konu: Kurbanda Ortaklık— Sığır Ve Deve Kurbanında Ortakların Sayısı
1400-)
İmâm-ı Mâlik'ten; Deve, sığır ve koyun hakkında duyup beğendiğim en güzel söz şudur: Kişi kendisi ve ailesi adına deveyi kurban edebilir. Sahibi olduğu sığır ve koyunu da kendisi ve ailesi adına kesebilir ve onları ortak edebilir. Hanefilere göre koyun ve keçi ancak bir kişi için kurban olur. Sığır ve deve ise ev halkı veya yabancı, bir kişiden, yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir. Bir grup insan bir araya gelip deve, sığır veya koyun alır da bunlardan birini nüsük (hac için kesilen kurban) veya kurban olarak kesmek isterse, aldıkları bu kurbanların hisselerine düşen para tesbit edilir ve bu para kadar da etten alacağı tesbit edilirse bu mekruhtur. Çünkü işittiğimiz hadise göre: Nasik (nüsük) kurbanda ortaklık olmaz, sadece bir aileye mensup olanlar ortak olabilir. Şeybanî, 638.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Kurbanlar Kitabı
Konu: Kurbanda Ortaklık— Sığır Ve Deve Kurbanında Ortakların Sayısı
1401-)
İbnü Şihab'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne kendi adına, ne de ailesi adına deveden (veya bir sığırdan) başka birşey kesmemiştir. Mâlik der ki: Ravi İbni Şihab'ın «deve mi, yoksa sığır mı?» dediğini bilmiyorum.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Kurbanlar Kitabı
Konu: Kurbanda Ortaklık— Sığır Ve Deve Kurbanında Ortakların Sayısı
1402-)
Abdullah b. Ömer'den: Kurban kesme günleri bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günleridir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Kurbanlar Kitabı
Konu: Anasının Karnındaki Çocuk Adına Kurban Kesilmesi, Kurban Bayramı Günleri
1403-)
İmâm-ı Mâlik'ten: Ali b. Ebî Talib'den de bu manada bir haber nakledilmiştir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Kurbanlar Kitabı
Konu: Anasının Karnındaki Çocuk Adına Kurban Kesilmesi, Kurban Bayramı Günleri
1404-)
Nafi'den: Abdullah b. Ömer anasının karnındaki çocuk için kurban kesmezdi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Kurbanlar Kitabı
Konu: Anasının Karnındaki Çocuk Adına Kurban Kesilmesi, Kurban Bayramı Günleri
1405-)
İmâm-ı Mâlik'ten: Kurban vacib değil, sünnettir. Buna rağmen gücü yetenin kesmemesini hoş karşılamanı. Hanefi Mezhebine göre, şartlarını taşıyanlara kurban kesmek vaciptir. Hadis için ayrıca bkz. Şeybanî, 632.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Kurbanlar Kitabı
Konu: Anasının Karnındaki Çocuk Adına Kurban Kesilmesi, Kurban Bayramı Günleri
1406-)
Hişam b. Urve babasından naklediyor: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a: « Ya Resûlallah! Bedevilerden bazıları et getiriyor, fakat biz bunları keserken besmele çekip çekmediklerini bilmiyoruz.» dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah adını anın, sonra da onları yiyin.» buyurdu. Mürsel oluşunda, Malik’e itiraz edilmemiştir. Mâlik'ten: Bu, İslamın ilk yıllarında idi. Şeybanî, 657.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Hayvan Boğazlanırken Besmele Çekilmesi
1407-)
Abdullah b. Ayyaş b. Ebî Rebia el-Mahzumî kölesine bir hayvan kesmesini emretti. Köle, hayvanı kesmek isteyince: « Bismillah! de» dedi. Köle: Seri adaba göre, hayvanın nasıl kesileceği henüz iyi bilinmiyordu. Gaflet ve unutkanlık sebebiyle besmele çekme unutulabiliyordu. Daha sonra hüküm herkes tarafından öğrenildi. Dedim.» dedi. O yine: Ya kölenin sözüne inanmamış ya da bizzat kulağıyla işitmek istemiştir. Bismillah de, kahrolasıca!» dedi. Köle tekrar: « Dedim» diye tutturdu. Bunun üzerine Abdullah b. Ayyaş: «Vallahi, hiçbir zaman o etten yemem» diye yemin etti.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Hayvan Boğazlanırken Besmele Çekilmesi
1408-)
Ata b. Yesa’dan: Harisoğullarından, ensardan bir adam Uhut'da sağmal devesini otlatıyordu. Hayvan aniden düştü, ölmek üzereydi. Sahibi hemen kenarı keskin bir ağaçla bu hayvanı kesti. Daha sonra durum Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bildirildi. O da: Bir mahzur yok, etini yiyiniz.» buyurdu. Ömer der ki:"Bütün ravilere göre mürseldir." Hadis için bkz. Şeybanî, 640.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Mecburiyet Halinde Hayvan Boğazlama Şekilleri
1409-)
Muaz b. Sa'd (veya Sa'd b. Muaz)'dan: Ka’b b. Malik'in cariyesi Sel' dağında koyunlarım otlatıyordu. Koyunlardan bir tanesi rahatsızlandı, cariye hemen yetişerek bir taşla kesti. Bilahare durumu Hazret-i Peygamber'den sordular: Bir mahzur yok, etini yiyiniz.» buyurdu. Buharî, ez-Zebâih ve's-Sayd, 72/19. Ayrıca bkz. Şeybanî, 641.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Mecburiyet Halinde Hayvan Boğazlama Şekilleri
1410-)
Sevr b. Zeyd ed-Dili'den: Abdullah b. Abbas'a hıristiyan Arapların kestiklerinin yenip yenmiyeceği soruldu. «Bunda bir sakınca yoktur!» diyerek «Sizden her kim onlara dost olursa o onlardandır.» el-Maide: 51. âyetini okudu.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Mecburiyet Halinde Hayvan Boğazlama Şekilleri
1411-)
Abdullah b. Abbas'tan: Boyun damarları kesilen hayvanın etini yiyebilirsiniz.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Mecburiyet Halinde Hayvan Boğazlama Şekilleri
1412-)
Said b. Müseyyeb'den: Mecbur kalarak kullandığın âletle hayvan boğazlama işini başarmışsan, hiçbir mahzur kalmamış demektir. Şeybanî, 642.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Mecburiyet Halinde Hayvan Boğazlama Şekilleri
1413-)
Akil b. Ebî Talib'in azatlısı Ebû Mürre'den: Ebû Hüreyre'ye boğazlanması tamamlanmış bir koyunun vücudunda hareket varsa ne olacak, diye sordum. Onu yiyebileceğimi söyledi. Aynı şeyi bir defa da Zeyd b. Sabite sordum. «Ölünün organları öldükten bir süre sonra elbette titrer. Sen bu vaziyette iken onu yeme!» dedi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Hayvan Keserken Yapılması Mekruh Olan Şeyler
1414-)
İmâm-ı Mâlik'e yüksekten düşüp sakatlanan ve sahibinin derhal koşup boğazladığı, ancak sadece kan akıttığı, kendisinde hareket olmadığı hayvanın durumu soruldu, O şu cevabı verdi: Sahibi, onu kesti, hayvanın da kanı aktı ve hareket ediyordu ise onun etini yesin.» Şeybanî, 656
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Hayvan Keserken Yapılması Mekruh Olan Şeyler
1415-)
Abdullah b. Ömer'den: Deve kurban edildiği zaman şayet karnındaki yavrusunun organları teşekkül etmiş, tüyleri çıkmış ise hayvan karnındaki ile beraber kesilir. Yani anasının kesilmesi kâfidir, karnından çıkan yavru da anasının kesilmesiyle yenir. Ancak Hanefi Mezhebine göre, yavrunun da kesilmesi gerekir Şayet yavru anasının karnından çıkmışsa canlı olarak içerisindeki kanın çıkması için boğazlanır. Şeybanî,651.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Kesilen Hayvanın Karnından Çıkan Yavrunun Da Kesilmesi
1416-)
Şaid b. Müseyyeb'den: Kesilen hayvanın karnındaki yavrusunun kesimi annesiyle olur. Ancak yavrusunun organları teşekkül etmiş ve tüyleri çıkmışsa, ayrıca kesilir. Şeybanî,652.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hayvan Kesme Kitabı
Konu: Kesilen Hayvanın Karnından Çıkan Yavrunun Da Kesilmesi
1417-)
Nafi anlatıyor: Cüruf’te bulunuyordum, iki kuşa taş attım, ikisini de vurdum. Biri ölmüştü, onun için Abdullah b. Ömer onu attı. Diğerini de Abdullah b. Ömer keserle kesmeye götürmüştü, kesemeden o da ölmüştü, bunun üzerine Abdullah b. Ömer onu da attı. Şeybanî, 655.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Sopa Ve Taşla Vurulan Avın Yenmesi
1418-)
İmâm-ı Mâlik'ten: Duyduğuma göre Kasım b. Muhammed sopa ve saçma ile av vurmayı hoş karşilamazmış.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Sopa Ve Taşla Vurulan Avın Yenmesi
1419-)
İmâm-ı Mâlik'ten; Bana gelen Rivâyetlere göre Said b. Müseyyeb vahşileşen ehli hayvanların da av hayvanları gibi vurularak veya benzer şekilde öldürülmelerinden hoşlanmazdı.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Sopa Ve Taşla Vurulan Avın Yenmesi
1420-)
İmâm-ı Mâlik'ten: Sopa bir av hayvanına isabet eder de onu öldürürse, bana göre yenmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü Kur'an-ı Kerimde: «Ey iman edenler! Ellerinizle ve oklarınızla yakaladığınız av hayvanları ile de Allah sizi dener.» Maide,5/94. buyuruyor. Demek ki insanoğlu eli, oku ve silah cinsinden mevcut aletleriyle elde ettiği her şeyi vurup öldürebilir. Çünkü bunlar avdır. Ayeti Kerimede öyle buyuruluyor.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Sopa Ve Taşla Vurulan Avın Yenmesi
1421-)
İmâm-ı Mâlik, âlimlerden bazılarının şöyle dediğini naklediyor: Bir adam bir av vursa, kendisine de bu esnada bir başkası, su cinsinden bir şey veya eğitilmemiş köpek yardım etse, bu av yenmez. Ancak bir şartla yenir, hayvan oku atan adamın vurup öldürmesi veya okun avın öldürüldüğü yere ulaşması ve hayvanı o okun öldürdüğüne ondan sonra hayvanın yaşamadığına dair kimsenin şüphesi olmaması lâzımdır. Onun avın başına gelişiyle hayvan için artık yaşamak söz konusu olmamalıdır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Sopa Ve Taşla Vurulan Avın Yenmesi
1422-)
İmâm-ı Mâlik'ten: vuruşunla yıkıldıktan sonra gözden kaybettiğini, biraz sonra onda köpeğinden bir iz ve okundan bir yara ile bulursan ve aradan da bir gece geçmemişse, bu hayvanın etini yemende bir mahzur yoktur. Eğer onu yere yıkıp gözden kaybettikten sonra yakalayamadan aradan gece geçmişse yenmez.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Sopa Ve Taşla Vurulan Avın Yenmesi
1423-)
Abdullah b. Ömer, eğitilmiş köpeğin avladığıyla ilgili olarak: «Senin için yakaladığı her şeyi ölmüş veya ölmemiş olsun ye!» derdi. Şeybanî, 658.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Eğitilmiş Hayvanlarla Av Yapılması
1424-)
Abdullah b. Ömer'den: Eğitilmiş hayvanın getirdiğim yemiş de yememiş de olsa al. Hanefîlere göre, av hayvanı avını yiyorsa bu avın eti yenmez.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Eğitilmiş Hayvanlarla Av Yapılması
1425-)
İmâm-ı Mâlik'ten: Bana gelen Rivâyete göre Sa'd b. Ebî Vakkas'a eğitilmiş köpek, avı öldürürse ne yapılır? diye sorulmuş Sa'd da şu cevabı vermiş: Bir parça et bile kalsa onu ye.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Eğitilmiş Hayvanlarla Av Yapılması
1426-)
İmâm-ı Mâlik bazı âlimlerin şunları söylediklerini duyduğunu naklediyor: Şahin, kartal, doğan ve bunlara benzeyen diğer bazı hayvanlar eğitilmiş köpek gibi yetiştirilirse onların öldürdükleri av etlerini yemekte bir sakınca yoktur. Ancak bu hayvanlar av üzerine gönderilirken besmele çekilmelidir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Eğitilmiş Hayvanlarla Av Yapılması
1427-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Avcı avı doğanın pençesinden veya köpeğin ağzından kurtarıp da, ölünceye kadar beklese, onu yemek helal olmaz.. Duyduğum en güzel hüküm budur.» Çünkü avcı, av ölmeden yetişmiştir. Bu durumda avı kesmesi gerekirdi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Eğitilmiş Hayvanlarla Av Yapılması
1428-)
Yine İmâm-ı Mâlik der ki: Şahinin pençesinden veya köpeğin ağzında iken kesmek mümkün olan bir av hayvanını kesmeyip onu doğan veya köpek öldürünceye kadar beklemek doğru değildir. Bu şekilde ölen hayvanın etini yemek helâl değildir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Eğitilmiş Hayvanlarla Av Yapılması
1429-)
İmâm-ı Mâlik'ten: Bir av hayvanına atıp onun yanına henüz daha canlı iken varan fakat onu kesmekte gevşek davranarak onu öldüren kimsenin durumu da aynıdır. Bu şekilde ölen hayvanın eti de yenmez.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Eğitilmiş Hayvanlarla Av Yapılması
1430-)
İmâm-ı Mâlik'ten: Biz Medineliler şu hususta ittifak halindeyiz: Bir müslüman bir ateşperestin eğitilmiş köpeğini bir av hayvanı üzerine gönderse köpek de bu hayvanı öldürse, köpek eğitilmiş olduğu için bu avı yemekte bir sakınca yoktur. Her ne kadar müslüman o hayvanı kesmese de. Bu şuna benzer: Bir müslüman bir ateşperestin bıçağını alıyor, veya yayını alıyor veyahut da okunu alıp onunla avlanıyor. İşte bu av helâldir, yenmesinde bir sakınca yoktur. (ateşe tapan) bir kimse de bir müslümanın eğitimli köpeğini bir av hayvanı üzerine gönderse, hayvan da bu avı yakalasa bu av yenmez. Ancak av hayvanı yakalanınca boğazlanırsa yenir. Bu da şuna benzer: Bir müslümanın yayını ve okunu bir ateşperest alıyor, bunlarla avlanıyor, müslümanın bıçağını alıp onunla hayvanı boğazlıyor. İşte bu durumda bu av etinden yemek helâl değildir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Eğitilmiş Hayvanlarla Av Yapılması
1431-)
Nafî' anlatıyor: Abdurrahman b. Ebî Hüreyre, Abdullah b. Ömer'e denizin karaya vurduğu şeylerle ilgili bir soru sordu. Abdullah b. Ömer de karaya vuran deniz hayvanlarını yemeyi menetti. sonra Abdullah b. Ömer gitti ve mushafi getirterek: «Deniz avı ve oradaki yiyecekler size helâl kılındı.» el-Maide: 96. âyetini okudu. Bunun üzerine hemen beni, Abdurrahman b. Ebî Hüreyre'ye gönderdi. Sorduğu hayvanları yemesinde mahzur olmadığını kendisine bildirdim. Hanefi Mezhebine göre, denizin karaya kurduğu ve suyun çekildiği balıklar yenir. Hadis için bkz. Şeybanî, 649
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Deniz Avıyla İlgili Rivâyetler
1432-)
Ömer b. Hattab'ın azatlısı Sa'd el-Cari anlatıyor: Abdullah b. Ömer'e: Birbirini öldüren veya soğuktan ölen balıkları yemekte bir sakınca var mı?» diye sordum. Sa'd: Bir sakınca yoktur.» dedi. Daha sonra aynı meseleyi Abdullah b. As'a sordum, O da aynı şeyi söyledi. Hanefi Mezhebi de bu görüştedir. Hadis için bkz. Şeybanî, 650.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Deniz Avıyla İlgili Rivâyetler
1433-)
Ebû Hüreyre ve Zeyd b. Sabit denizin dışarı attığı hayvanların yenmesinde bir sakınca görmezlerdi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Deniz Avıyla İlgili Rivâyetler
1434-)
Ebû Seleme b. Abdurrahman'dan: Medine'ye yakın bazı yerlerden bir grup insan gelerek Mervan b. Hakem'e denizin karaya vurduğu hayvanların yenip yenmeyeceğini sordular. O da yemekte bir sakınca yok, cevabını verdi. Ayrıca, bir de gidip Zeyd b. Sabit'e ve Ebû Hüreyre'ye de sormalarım söyledi. Onlar gidip ikisine de sorduktan sonra ne dediklerini kendisine bildirmelerini rica etti. Onlar da gidip ikisine de sordular: Yemekte bir mahzur yoktur» cevabını aldılar. Hemen gelip durumu Mervan'a haber verdiler. Mervan da: Size söylemiştim» dedi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Deniz Avıyla İlgili Rivâyetler
1435-)
İmâm-ı Mâlik'ten: Mecusi birinin avladığı balığı yemekte bir mahzur yoktur. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) deniz hakkında: Onun suyu temiz, ölüsü helâldir» buyurmuştur. Müsned olarak, Taharet, 2/12'degeçmiş bir hadistir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Deniz Avıyla İlgili Rivâyetler
1436-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bu ölü olarak yenilince, avlayana bir zarar vermez.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Deniz Avıyla İlgili Rivâyetler
1438-)
Ebû Hüreyre, Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğunu naklediyor: «Köpek dişi olan yırtıcılar yenmez.» İmâm-ı Mâlik der ki: Biz Medineliler arasında da durum aynıdır. Müslim, es-Sayd ve'z-Zebâih, 34/15; Şafiî, Risale, no: 562. Ayrıca bkz. Şeybanî, 644. Mezhebi de bu görüştedir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Yırtıcı Hayvanlardan Köpek Dişleri Olanların Etini Yeme Yasağı
1439-)
İmâm-ı Mâlik'ten: At, katır ve eşek hakkında duyduğum en güzel hüküm onların etlerinin yenmeyeceğidir. Çünkü Kur'an-ı Kerim de: «At, katır ve eşek binmek ve süs içindir» en-Nahl: 8. buyurulmaktadır. Başka bir ayeti kerimede de: «Onların bazıları binmeniz, bazıları da yemeniz içindir» el-Gafir, 79 denilmektedir. Şu âyet-i Kerimede de şöyle buyuruluyor: «... ki Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların üzerine O'nun adını ansınlar. (...) Onlardan yeyin fakire de isteyene de yedirin.» Hac, 22/34 ve 36. Mâlik'ten: Allah, âyeti kerimede at, katır ve eşeği binmek vezinet için zikretti. En'am (deve, sığır vs.)'ı da binmek ve yemek için zikretti. Mâlik der ki: Ayette geçen kani, (kanaat eden) fakir demektir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Binek Hayvanlarını Yemenin Mekruhluğu
1440-)
Abdullah b. Abbas'tan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ölmüş bir koyuna rastladı. Koyunu hanımı Meymune'nin azatlısına vermişti. Oradakilere: Derisinden faydalanmıyor musunuz?» diye sordu. Oradakiler: Ya Resûlallah! O murdar ölmüş» dediler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: Sadece eti yenmez» buyurdu. Buhârî, Zekât, 24/61; Müslim, Hayd, 3/101.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Murdar Olarak Ölen Hayvanların Derisini Kullanmak
1441-)
Abdullah b. Abbas, Hazret-i Peygamberin şöyle buyurduğunu nakletmiştir: «Hayvan derisi tabaklanınca temiz olur.» Müslim, Hayd, 3/105.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Murdar Olarak Ölen Hayvanların Derisini Kullanmak
1442-)
Hazret-i Aişe'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), murdar olarak ölmüş hayvanın derisinden tabaklanarak faydalanılmasını emretmiştir. Ebu Davud, Libas, 31/38; Tirmizî, Libas, 22/7; Nesaî, el-Fera' ve’l-Atîre, 41/6; İbn Mace, Libas, 32/25.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Murdar Olarak Ölen Hayvanların Derisini Kullanmak
1443-)
İmâm-ı Mâlik'ten: Ölü hayvan eti yemek zorunda kalan bir kimse için duyulan en güzel şey, onun bundan doyuncaya kadar yiyebileceği ve azık alabileceğidir. Şayet buna ihtiyacı kalmazsa atabilmesidir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Ölmüş Hayvan Eti Yemek Mecburiyetinde Kalınması
1444-)
İmâm-ı Mâlik'e şöyle bir mesele soruldu: Ölü hayvan eti yemek mecburiyetinde kalan bir kimse o civarda meyveler, ziraat ürünleri ve koyunlar görse, bu durumda ölü hayvandan yiyebilir mi, yiyemez mi? Mâlik şu cevabı verdi: bu kimse bulunduğu yerde rastladığı meyve, zirai ürün ve koyunların sahipleri onun zor durumda olduğuna inanırlar, o hırsız sayılmaz ve eli de kesilmez ise ne bulursa yer, karnını doyurur. Ancak onlardan yanına alamaz. Bu da ölü hayvan eti yemesinden daha iyidir bence. Şayet kendisine inanmıyacaklarından, hırsız muamelesi yapılarak elinin kesilmesinden endişe ediyorsa, o zaman ölü hayvan eti yemesi onun için bence daha hayırlıdır. Zira bu durumda onun ölü hayvan eti yemesine cevaz vardır. Ancak benim korkum, ölü hayvan eti yemek mecburiyetinde olmayanların, bu cevaz ile halkın mallarını almaları, ziraî ürünleri ve meyveleri koparmayı alışkanlık haline getirmeleridir. Mâlik'ten: Bu konuda duyduğum en güzel hüküm budur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Av Kitabı
Konu: Ölmüş Hayvan Eti Yemek Mecburiyetinde Kalınması
1445-)
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’a akikanın ne olduğu soruldu: «Bu ukuk'u sevmem» buyurdu. Sanki bu ismi beğenmemiş gibiydi. Daha sonra da şöyle buyurdu: Çocuğu olan isterse onun adına kurban kessin!» İbn Abdilber derki: "Bu hadisin manasını bilmiyorum. Resûlüllah'tan sadece bu yolla Rivâyet edilmiştir." Amr b. Şuayb - babası- dedesi yoluyla da nakledilir: Davud, Edâhî, 16/21; Nesaî, Akîka, 40/1.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akika Kitabı
Konu: Akika Kurbanıyla İlgili Rivâyetler
1446-)
Cafer b. Muhammed babasından naklediyor: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kızı Fatıma, Hasanla Hüseyin'in, Zeynep ve Ümmü Gülsüm'ün saçlarım tartarak onların ağırlığınca gümüş tasadduk etti.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akika Kitabı
Konu: Akika Kurbanıyla İlgili Rivâyetler
1447-)
Muhammed b. Ali b. Hüseyin'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kızı Fatıma, Hasanla Hüseyin'in saçlarını tarttı, onların ağırlığınca gümüşü tasadduk etti. Şeybanî,661
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akika Kitabı
Konu: Akika Kurbanıyla İlgili Rivâyetler
1448-)
Nafî'den: Abdullah b. Ömer, aile fertlerinden her isteyene akika etinden verirdi. O kız ve erkek hepsi için ayrı ayrı birer koyun keserdi. Şeybanî, 662.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akika Kitabı
Konu: Akikada Yapılan İşler