İmam Malik Muvatta Hadis Kitabı

2106-) İmâm-ı Mâlik der ki: Taksim edilebilsin veya edilemesin, yollarda ve evin bahçesinde Evin bahçesinde şuf’a olmaması şu şekilde olur: Bahçe ve içinde bulunan evler, ortaklar arasında müşterek olur, ortaklardan biri ev veya bahçesindeki hissesini satmış olsa, diğer ortakların bu arsada şuf’a hakları yoktur. Çünkü evlerin taksim edilmesiyle arsa şufah olmakta, evlere tabi olmaktan çıkmıştır. şuf’a olmaz.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Şuf'a Kitabı
Konu: Şufa Hakkı Bulunmayan Yerler
2108-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir adam, muhayyer olması şartıyla müşterek arazinin bir parçasını satın almıştır. Satıcı ortağın sattığı bu yeri, müşteri, almayı kesin olarak kabul etmeden şuf’a yoluyla ortakları almak istemeleri halinde, müşterinin o parçayı kesin olarak alıp satış sabit olana kadar şuf’a hakları sabit olmaz. Satış kesinleşirse, şuf’a hakları da sabit olur.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Şuf'a Kitabı
Konu: Şufa Hakkı Bulunmayan Yerler
2109-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kimse, bir araziyi satın alır ve arazi elinde bir müddet kalır, sonra başka bir adamın miras yoluyla o arazide hissesi olduğunu iddiası neticesinde hissesi olduğu ortaya çıkarsa, şuf’a hakkı sabit olur. Arazi gelir getirirse, bu gelir hakkının sabit olduğu güne kadar ilk müşterinindir. Çünkü, arazideki dikili ağaçlar telef olsa ya da sel götürse, ilk müşteri sinesine çeker. uzar veya şahidler ölür veya satıcı ya da alıcı ölür veyahut her ikisi de sağdır, uzun zaman geçtiği için alış veriş unutulmuş olursa şufa hakkı kalmaz. Adam sadece sabit olan hissesini alır. Adamın durumu, satışın yakın bir zamanda olması konusunda yukardaki gibi olmazsa ve bayiin arazinin bedelini, şufa sahibinin hakkını iptal etmek maksadıyla gizlediğini düşünürse, arazi tahmini bedeli üzerinden değerlendirilir ve arazinin bedeli yeni değere göre olur. Sonra arazi üzerine eklenen binalara ağaçlara ve diğer tamirata bakılır. Böylece önce müşterinin belirli bedelle aldığı arazinin durumu, sonra bu arazide yaptığı bina ve diktiği ağaçlar değerlendirilmiş olur. Bundan sonra şufa sahibi araziyi alır.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Şuf'a Kitabı
Konu: Şufa Hakkı Bulunmayan Yerler
2110-) İmâm-ı Mâlik der ki: Şufa hayattaki bir kişinin malında olduğu gibi, ölü bir kişinin malında da olur. Vereseler ölenin malının değeri (şufalı olduğu için) azalacağından korkarlarsa önce malı taksim ederler, sonra da satarlar. Böylece, bu kişilerin malda şufa haklan kalmaz.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Şuf'a Kitabı
Konu: Şufa Hakkı Bulunmayan Yerler
2111-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizce kölede, cariyede, devede, inekte, koyunda, diğer hayvanlarda, kumaşta ve susuz bir kuyuda şufa yoktur. Şufa taksim edilebilen ve sınır çekilebilen arazidedir. Taksimi kabul olmayan şeylerde şufa yoktur.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Şuf'a Kitabı
Konu: Şufa Hakkı Bulunmayan Yerler
2112-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kimse hissedarların huzurunda bir araziyi satın alırsa (hissedarların şufa hakkını iptal etmek isterse), onları hakimin huzuruna çıkarır. Böylelikle, ya şufa hakkına sahip olurlar, ya da hakim bu haklarını iptal ederek araziyi müşteriye teslim eder, şayet müşteri onları mahkemeye vermezse, onlar da müşterinin (bu araziyi) satın aldığını bildikleri halde aradan uzun zaman geçinceye kadar şufa hakkı talep etmezler, sonra gelip şufa haklarını isterlerse, kanaatimce bu haklan kendilerine verilmez

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Şuf'a Kitabı
Konu: Şufa Hakkı Bulunmayan Yerler
2113-) Peygamber efendimizin hanımı Ümmü Seleme (radıyallahü anha) den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Ben beşerim (yanılabilirim) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisinin beşer yani bir insan olduğunu söylemekle gaybı bilmediğini ve haklıyı haksızdan zahiri bir delil olmaksızın ayıramayacağını ifade ederek bu konuda diğer hakimlerle arasında bir farkın olmadığını haber veriyor. Çünkü gaybı ancak vahiy yoluyla bilebileceğinden, bu dünyanın bir teklif yeri olması itibarıyla, hüküm verirken hükümlerini diğer hakimlerin usullerine göre vermiştir.. Huzurumda muhakeme olursunuz da olur ki bir kısmınız diğerlerinden daha iyi delilini dile getirir. Ben de ondan duyduğuma göre, lehinde hükmederim. İmâm-ı Mâlik'e göre hakim bildiğiyle değil, (mahkemede tanıklardan) duyduğuyla amel etmelidir. Bu konuda da Ebû Hanife ve Şafii, bildiğiyle duyduğu çatışırsa genel olarak bildiğiyle hüküm vermeleri gerektiği görüşündedirler. Dolayısıyla kardeşinin hakkından herhangi bir şeyi lehine hükmettiğim kimse, onu kardeşinden katiyyen almasın. Zira ben ona (cehennem) ateşinden bir parça kesmişimdir» Buhârî, Şehâdât, 52/27; Müslim, Akdiye, 30/3, no: 4. hakimin yanıltılarak verdiği hükmün, bir hakkın hak sahibinden başkasının olmasını gerektirmediği ve onu mubah kılmadığı anlamı çıkar. Çünkü o hak cehennem ateşinden bir parça olmaktadır. Buna göre hakimin hükmü, bir helali haram, ya da haramı helal yapamaz. Mesela bir kişi yalancı şahidlerle yabancı bir kadının kendi karısı olduğunu iddia etse, buna da hakim karar verse, bu kişinin o kadınla birleşme yapması helal olmaz. Ebû Hanife'ye göre helal olur. Zira hakimin verdiği hüküm zahiren ve batınan geçerlidir. Bu işlem nikâh yerine geçer. (Bâcî el-Munteka, c.5, s.182).

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Doğru Hükmetmeye Teşvik
2114-) Said b. Müseyyeb (radıyallahü anh)'den: Bir müslümanla bir yahudi Hazret-i Ömer b. el-Hattab (radıyallahü anh)’ın huzurunda muhakeme oldular. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'da Yahudinin haklı olduğunu görerek lehinde hüküm verdi. Bunun üzerine Yahudi Hazret-i Ömer'e: Vallahi, doğru hükmettin» dedi. Hazret-i Ömer de ona kırbaçla vurdu. Hazret-i Ömer, Yahudiyi içtihadı, yani zanna dayanan bir konuda kesin konuştuğu için cezalandırmış olmalıdır, yahut da bilmediği birşey hakkında yemin ettiği için cezalandırmıştır. Başka bir ihtimal, bu sözüyle Yahudi, Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'i tezkiye etmiş, o da bunu yadırgadığı için Yahudiyi cezalandırmıştır. Sonra: Nereden bildin?» diye sordu. Yahudi ona şöyle cevap verdi: Biz biliyoruz ki doğru hüküm vermesiyle tanıdığımız her hakimin sağında bir, solunda bir melek vardır. Bu melekler, o hâkim gerçekle beraber oldukça onu doğrultur ve gerçeğe ulaştırırlar. Hakim gerçekten ayrılırsa melekler (göğe) yükselir ve o hakimi terkederler.»

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Doğru Hükmetmeye Teşvik
2115-) Zeyd b. Halid el-Cühenî (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Size en hayırlı şahidi bildireyim mi? O, şahidliği kendinden daha istenmeden şahidlik yapan, yahud kendisine sorulmadan şahid olduğunu bildiren kişidir.» Müslim, Akdiye, 30/9, no: 19.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidlik
2116-) Rebia b. Ebi Abdurrahman dedi ki: Ömer b. el-Hattab (radıyallahü anh)'a Iraklı bir adam gelerek: Sana başı ve sonu olmayan bir iş için geldim.» deyince, Hazret-i Ömer: O nedir?» dedi. Adam: Ülkemizde baş gösteren yalan yere şahidlik,» cevabını verdi. Hazret-i Ömer de: Gerçekten öyle mi oldu?» dedi. Adam: « Evet» deyince, Hazret-i Ömer: islâm'da hiç bir kimse fasıkların şehadetiyle hapsedilmez» dedi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidlik
2117-) Malik'e Rivâyet edildiğine göre, Ömer b. Hattab (radıyallahü anh): «Düşmanın ve töhmet edilenin şahitliği caiz değildir.» Düşmanın dünyevî bir sebeple yaptığı şahidlik, Hanefî mezhebine göre caiz değildir. Çünkü bu sebeple şahidlik haramdır. Böylelikle düşmanlığım ortaya koyabilir. Ancak adil olması halinde, sahih ve itimad edilen görüşe göre, şahadeti kabul edilir. (Dâmâd, Mecmau'l-Enhur, c.2, s.197-8). dedi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidlik
2118-) Süleyman b. Yesar ve diğerlerine: «Hadd tatbik edilen bir kişinin şahitliği caiz midir?» diye soruldu. Onlar da: «Tevbe etmişse, evet.» dediler.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hadd Cezası Gören Kişinin Şahitliği
2119-) İmâm-ı Mâlik der ki: İbn Şihab'a da bu mesele soruldu: O da Süleyman b. Yesar'ın dediği gibi cevap verdi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hadd Cezası Gören Kişinin Şahitliği
2120-) İmâm-ı Mâlik der ki: Hüküm bizce de böyledir. Bu hüküm, Yüce Allah'ın şu buyruğundan dolayı verilmiştir: «Namuslu kadınlara töhmet eden sonra da dört şahit getirmeyenlere seksen değnek vurun, bir daha şahadetlerini kabul etmeyin. Onlar asî kimselerdir. Ancak yaptıklarından tevbe eden ve hallerini düzelten kişileri Allah af eder. Günahlarını bağışlar.» Nûr, 24/4,5. Mâlik der ki: Bizce ittifakla kabul edilen hüküm, had vurulan, sonra tevbe edip kendini İslah eden kişinin şahitliğinin caiz olmasıdır. Bu konuda işittiklerim içerisinde en hoşuma gideni budur. Ebû Ilanife'ye göre, iftira ve başka suçlardan dolayı had cezası gören kişinin tevbe etse de ebediyyen şahitliği kabul edilmez (Bâcî, Münteka, c.5, s. 207).

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hadd Cezası Gören Kişinin Şahitliği
2121-) Cafer'in babası Muhammed (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şahitle birlikte yemin edilmesine hükmetti.10

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2122-) Ebuz-Zinad'dan: Ömer b. Abdülaziz, Küfe valisi Zeyd b. el-Hattab'ın torunu Abdülhamid b. Abdurrahman'a şöyle yazdı: şahidle birlikte yeminle hükmet.» İbn Abdilber der ki: Muvatta'da mürseldir. Ayrıca bkz. Müslim, Akdıye, 30/2, no: 3. Ebû Hanife, genel olarak bir şahidle birlikte yemin etmek suretiyle hüküm vermeyi caiz görmez. (Bâcî el-Münteka, c.5, s.208).

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2123-) Malik'e şöyle Rivâyet edildi: Abdurrahman’ın oğlu Ebu Seleme ile Süleyman b. Yesar'a: Bir şahid ve yeminle hükmedilir mi?» diye soruldu. Onlar Evet» dediler.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2124-) İmâm-ı Mâlik der ki: Amel (uygulama) bir şahitle birlikte yemin edilmesine hüküm vermek şeklinde olmuştur. Hak sahibi şahidiyle birlikte yemin eder ve hakkını almaya hak kazanır. Yemin etmekten kaçınırsa, karşı tarafa yemin ettirilir. Eğer yemin ederse, haklı olduğunu iddia eden kişi, bu hakkı kaybeder. Eğer karşı taraf da yemin etmekten kaçınırsa hak onun aleyhine davacının lehine olur. Hanefî mezhebine göre hadlerden, kısasdan ve erkeklerin göremeyecekleri şeylerden başka yerlerde iki erkek veya bir erkek, iki kadın şahidin olması şarttır. Şahidlik konusu ister mal olsun, isterse evlenme, süt emme, boşama, vekalet ve vasiyyet gibi mal cinsinden olmasın durum değişmez.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2125-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bu, malla ilgili hükümlere mahsustur. Hadlerde, nikâhta, boşamada, âzât olmakta, hırsızlıkta ve iftirada, tek şahid ve yeminle hükmedilemez. Bir kişi «azat olmak da mal sayılır» dese, hata yapmış olur Hüküm, onun dediği gibi değildir. Şayet hüküm onun dediği gibi olsa köle, efendisinin kendisini azat ettiğine şahid getirir ve yemin eder. Köle, herhangi bir malın kendisine ait olduğuna bir şahid getirir ve şahidiyle birlikte hür gibi yemin eder ve o malın sahibi olur.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2126-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizdeki sünnete (uygulamaya) göre, köle azad olduğuna dair şahid getirirse, köleyi azat etmediğine dair efendisine yemin teklif edilir. Ederse kölenin iddiası geçersiz olur.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2127-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizde talak konusunda da hüküm böyledir. Kadın, kocasının kendisini boşadığına bir şahid getirirse, kocası, boşamadığına yemin ettirilir. Yemin ederse karısını boşamış sayılmaz.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2128-) İmâm-ı Mâlik der ki: Kadının bir şahit getirerek kocasının boşadığını, kölenin yine bir şahidle efendisinin azat ettiğini iddia etmeleri halinde takip edilecek yol birdir. Bu da, kocanın, boşamadığına, efendinin, azat etmediğine yemin etmeleridir. Azat etmek, had Bunun anlamı, köle azat edildiği zaman işin içine Allah'ın hakkı girer. Köle ile efendisi anlaşarak azat etmeyi durdurmaya çalışsalar bunu yapamazlar. (Bâcî, el-Münteka, c.5, s. 218). sayıldığından burada kadınların şahitliği kabul edilmez. Çünkü köle hür olunca, hür insan muamelesi görür. Leh ve aleyhinde (eksiksiz) had tatbik edilir. Evli iken zina etse recmedilir. Bir köleyi öldürse, karşılığında o da öldürülür. Mirasda da, hak sahibi olur. Bir kişi delil getirerek: «Bir efendi kölesini azat etse, bir kişi de gelip efendiden alacağını istese, bu kişinin efendiden alacağının olduğuna bir erkek, iki kadın şahidlik etse, bu şahidlik, efendide alacağın olduğunu isbat eder, hattâ efendinin köleden başka malı yoksa borcu sabit olduğu için köleyi azat etmesi reddedilir.» dese ve bu sözüyle kadınların köle azat etmek konusunda şahidlik yapmalarını kabul ettirmeyi isterse, kabul ettiremez.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2129-) Bunun benzeri şudur: Efendi, kölesini azat eder, sonra efendiden hakkını isteyen biri şahid getirir. Şahidin şehadetiyle birlikte yemin de eder. Sonra hakkını kazanır. Böylelikle de, kölenin azat edilmesi reddedilir. Yahud ta kölenin efendisiyle arasında alış veriş ilişkisi olan bir adam gelir de efendiden hakkı olduğunu iddia eder, bu münasebetle efendiye: «Sen de iddia ettiği alacağı olmadığına yemin et» denir. Yemin etmekden çekinirse, davacıya yemin ettirilir. (Ederse) efendi üzerindeki hakkı sabit olur. Efendi üzerindeki alacağın sabit olması ise, kölenin azat edilmesini hükümsüz kılar. Hanefi mezhebinde kölenin azat olması yürürlükte kalır ancak köle çalışarak borcu öder.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2130-) Yine bir kişi, bir cariye ile evlenip cariye karısı olunca, efendisi cariyesinin evlendiği adama gelip: «Sen benden falanca cariyemi şu kadar paraya satın aldın» der ve bunu da cariyenin kocası reddedince, efendi de bir erkek, iki kadın tanık getirir, onlar da efendinin dediğini doğrular mahiyette şahidlik ederse, satış kesinleşir, efendi hakkını kazanır. Cariye kocasına haram olur ve bu durumda boş sayılır. Yalnız boşama hususunda, sırf kadınların şahidliği caiz değildir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2131-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir adam, hür bir kişiye iftira etmesi sonucu iftira cezasına çarptırılır. Bir adamla iki kadın gelerek iftira edilenin köle olduğuna şahidlik ederlerse, bu şahidlik, iftira edenden kesinleşen iftira cezasını düşürür. İftira hususunda, tek başlarına kadınların şahidliği kabul edilmez. Kadınların şahidlik ettiği yerlerin biri de şudur: Çocuğun canlı olarak doğduğuna iki kadının şahidlik etmeleriyle miras sabit olur, çocuk mirasa hak kazanır. Çocuk ölürse, malı varislerinin olur. İki kadın şahidle erkek şahidin bulunması ve yemin edilmesi altın, gümüş, köşkler, çiftlikler, köle ve diğer mallar gibi kıymetli şeylerde olur. Şayet iki kadın, bir dirhem veya daha az ya da daha çok bir şey hakkında şahidlik etseler, yanlarında bir erkek şahid veya yemin olmadan hüküm verilemez.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2132-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bazı fukaya, «bir şahidle birlikte yemin kabul edilmez» derler ve sözlerine Yüce Allah'ın şu buyruğunu —ki O'nun buyruğu haktır— delil getirirler: «Erkeklerinizden iki şahid getirin, iki erkek şahid yoksa, razı olacağınız şahidlerden bir erkek iki kadın şahidlik yaparlar.» el-Bakara, 282 ve derler ki: Bir erkek ve iki kadın şahid getiremezse, yapılacak bir şey yoktur. Bir şahidle beraber yemin ettirilmez. Mâlik der ki: Bu sözü söyleyene şöyle denilir: Bir adam, başka bir kişiden mal alacağı olduğunu iddia etse, istenilen kişi  kendisinde bu alacağın olmadığına yemin etmez mi? Yemin ederse kendisinde böyle bir hakkın olmadığı anlaşılır. Eğer yemin etmekten çekinirse, alacaklıya gerçekten o kimsede hakkı olduğuna dair yemin ettirilir. Ederse, karşı tarafta alacağı kesinleşmiş olur. Bu konuda, hiç bir kişi tarafından, hiç bir beldede ihtilaf edilmemiştir. Yukardaki hükmü iddia sahibi neye dayanarak vermiş ve Allah'ın kitabının neresinde bulmuştur? Bu dediğimizi kabul ederse, bir şahitle birlikte yemin edileceğini de kabul eder. Bu, yüce Allah'ın kitabında yoksa da, bu konuda yapılmış ameller yeterlidir. Fakat insan bir şeyin doğru tarafını ve delil getirilecek yerini bilmelidir. İşte bu açıklamalarda —inşaallah— bu konudaki müşkil hususların izahı vardır.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Şahidle Beraber Yemin Edilmesi
2133-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kişi alacaklı olduğu halde ölür, alacağına dair bir şahid bulunur, başkalarına borcu da olur, bu kişilerin de alacaklarına dair tek şahidleri olur da ölenin varisleri, alacaklıların şahidleriyle birlikte yemin etmekten çekinirlerse, alacaklılar yemin ederler ve haklarını alırlar. Malından borç ödendikten sonra, arta kalanı varisler, yemin etmedikçe alamazlar. Bu hüküm, yemin, önce varislere teklif edilip onların da yemin etmemeleri sebebiyledir. Ancak varisler, ölenin fazla borcu olduğunu bilmiyorduk derler ve bundan dolayı yemin etmedikleri anlaşılırsa bana göre, yemin ederler ve borçtan arta kalanı alırlar.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Borçlu Ve Alacaklı Olarak Ölen Ve Tek Şahidi Olan Kişi
2134-) Abdurrahman'ın oğlu müezzin Cemil der ki: Ömer b. Abdülaziz, insanlar arasında hüküm verirken yanında bulunuyordum. Bir kişi, Ömer b. Abdülaziz'e gelerek bir şahısta alacağı olduğunu iddia ettiği vakit bakar, eğer alacaklı ile borçlu arasında alış veriş gibi bir ilişki varsa borçluya yemin ettirir, böyle bir ilişki yoksa yemin ettirmezdi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Davada Hüküm Verme Usûlü
2135-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizce amel şöyledir: Bir kimse bir adamda hakkı olduğunu iddia etse bakılır. Eğer aralarında alış veriş gibi bir ilişki varsa davalıya yemin ettirilir. Yemin ederse, ondan hak düşer. Yemin etmez ve yemini davacıya bırakırda, o yemin ederse, hakkını alır.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Davada Hüküm Verme Usûlü
2136-) Hişam b. Urve (radıyallahü anh)'den: Abdullah b. Zübeyr (radıyallahü anh) çocukların aralarında birbirlerini yaralamaları konusunda onların şahadetlerine göre hüküm verirdi.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Çocukların Şahidliğinin Hükmü
2137-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizde ittifakla kabul edilen hüküm şudur: Çocukların şahadeti, aralarındaki yaralamalarda caizdir. Çocukların başkalarına şahitlik yapmaları caiz değildir. Yalnız şahitlikleri kendi aralarındaki yaralamalarda kabul edilir. Bunun haricinde kabul edilmez. Bu husus çocuklar dağılmadan, telkin yapılmadan, tesir altında bırakılmadan söz konusudur. Dağılırlarsa, şahadetleri kabul edilmez. Ancak dağılmadan önce adil kişileri, şahitliklerine şahit getirirlerse şahitlikleri kabul edilir. Hanefi mezhebinde çocukların, şahadeti kabul edilmez. Ancak bunlar köle ya da çocuk iken şahit olmuşlar da şahitliklerini köle hürriyete kavuştuktan sonra, çocuk da buluğa erdikten sonra ifâ etmişlerse caizdir. Başka türlü caiz değildir. (Dâmâd, Mecmau'l-Enhur, s. 2, s. 190-196).

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Çocukların Şahidliğinin Hükmü
2138-) Cabir b. Abdülah el-Ensari (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Minberimin yanında yalan yere yemin eden, cehennemde yerini hazırlamış olur» Ebu Davud, Eyman, 21/2; İbn Mâce, Ahkâm, 13/9.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Peygamber Efendimizin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Minberi Yanında Yalan Yere Yemin
2139-) Ebu Umame'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Yalan yeminiyle müslüman bir kişinin hakkını alan kimseye Allah cenneti haram eder ve Cehennemi farz kılar.» Az bir şey olsa da mı Ya Resûlallah?» dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Erak ağacından bir çubuk da olsa, Erak ağacından bir çubuk da olsa, Erak ağacından bir çubuk da olsa» buyurdu. Bu sözünü üç defa tekrar etti. Müslim, tman, 59, no: 218

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Peygamber Efendimizin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Minberi Yanında Yalan Yere Yemin
2140-) Ebu Gatafan b. Tarif el-Müriy der ki: Zeyd b. Sabit el-Ensârî ve İbn Mutî, aralarındaki ihtilaflı bir evden dolayı Medine valisi olan Mervan b. el-Hakem'in huzurunda muhakeme oldular. Mervan, Zeyd b. Sabit'in Peygamberimizin minberi yanında yemin etmesine karar verdi. Bunun üzerine Zeyd b. Sabit: yemin ederim» dedi. Mervan: Hayır. Vallahi yalnız hakların ayrıldığı yerde (minberin yanında) yemin etmelisin» deyince, Zeyd b. Sabit, minberin yanında yemin etmekten çekinerek, (yerinde) kendisinin haklı olduğuna yemin etti. Mervan b. el-Hakem, Zeyd'in minberin yanında yemin etmemesine hayret etti. Zeyd b. Sabit, Minber-î Resûl'e hürmetinden dolayı, orada yemin etmemiş olabilir. Abdullah b. Ömer'den Rivâyet edildiğine göre, Zeyd b. Sabit'in doğru olduğu halde yemin etmemesi, takdiri ilahi sonucu başına bir iş gelse, halkın «başına bu işin gelmesine yemini sebeb oldu» demelerini önlemek içindir. (Bâcî, el-Münteka c.5, s.233).

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Peygamber Efendimizin Minberi Yanında Yemin
2141-) İmâm-ı Mâlik der ki: Çeyrek dinardan az bir meblâğdan dolayı bir kişiye minberin yanında yemin ettirilmesi görüşünde değilim. Bu da üç dirhem eder.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Peygamber Efendimizin Minberi Yanında Yemin
2142-) Said b. el-Müseyyeb (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Rehin, bağlanmaz.» İbn Abdilber der ki: Muvatta ravileri mürsel olarak Rivâyet eder. Ancak Ma'n b. İsa, Ebu Hureyre'ye vasleder.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Rehine El Konulamaması
2143-) İmâm-ı Mâlik der ki: —Allah daha iyi bilir— bizim görüşümüze göre bunun anlamı şudur: Bir kişi, başka birine (aldığı) şeye karşılık rehin bırakır ve bu rehin de karşılığında alınan şeyden fazla olur ve rehin veren, rehni kabul edene, «Falan zamana kadar hakkını sana getirirsem rehni alırım, getirmezsem, karşılığında (tarafımdan) alınana mukabil rehin senin olsun» derse, bu doğru ve helâl olmaz ve yasak edilmiş bir şeydir. Müddet bittikten sonra rehin veren, rehin karşılığında aldığı şeyi verirse, rehin olarak koyduğu şeyi alır. Buna göre, rehin verenin ileri sürdüğü şart geçersizdir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Rehine El Konulamaması
2144-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir şahıs bahçesini, belli bir zamana kadar rehin vermiş ve bu bahçe, daha tayin edilen zaman gelmeden meyve vermiş ise, meyveler de bahçeyle birlikte rehin olamaz. Ancak rehin alan kişi, rehinde bu şartı koşmuşsa, meyvelerde rehin olur. Hanefi mezhebine göre, ağacı değil de sadece meyveyi rehin vermek ve tarlayı bırakıp yalnız ekini rehin vermek caiz değildir. (Dâmâd, Mecmeu'l-Enhur c.2, s. 592). kişi gebe bir cariyeyi rehin kabul etse ya da rehin olarak kabul ettikten sonra gebe kalsa, çocuğu kendisiyle birlikte rehin olur. Hür bir kişiyi, Müdebberi (azad oluşu efendisinin ölümüne bağlı köle), Ümmü Veledi (efendisinden çocuk sahibi kadın köle) ve Mükatebi (azad bedelini ödemek için efendisiyle sözleşme yapan köle) rehin bırakmak caiz değildir. Çünkü bu son üçü de, hür olmaya namzet olduklarından hür sayılırlar.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Meyve Ve Hayvanın Rehin Verilmesi
2145-) İmâm-ı Mâlik der ki: Meyve ile cariyenin çocuğu arasında fark vardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: «Bir kimse aşılanmış bir hurma ağacını satsa» meyvesi satanın olur. Ancak müşteri meyveyi almayı da şart koşmuşsa meyve müşterinin olur.»

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Meyve Ve Hayvanın Rehin Verilmesi
2146-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizde ittifak edilen hüküm şöyledir: Bir kişi gebe bir cariyeyi ya da karnında yavru olan hayvanı satsa, müşteri, şart koşsun veya koşmasın yavru müşterinin olur. Hurma ağacı, hayvan gibi değildir. Meyve de annesinin karnında olan yavruya benzemez. Mâlik der ki: Bu konuyu şu hususlar da açıklar: Teamüle göre, kişi hurma ağacını rehin vermeyerek, sadece meyvesini rehin verebilir. Halktan hiç bir kimse, annesinin (cariye veya hayvan) karnındaki yavruyu rehin vermez.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Meyve Ve Hayvanın Rehin Verilmesi
2147-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bizde rehin konusunda ittifak edilen hüküm şöyledir: Bir tarla yahud ev veya bir hayvan, helaki bilinecek durumda olup da rehin alanın elinde helak olur ve helaki da bilinirse, zarar rehin verene ait olur. Bu, rehin alanın hakkını hiç eksiltmez. Rehin, rehin alanın elinde helak olup, helaki yalnız onun sözüyle biliniyorsa zararı rehin alana ait olur ve kıymetini öder. Rehin alana «Helak olan rehinin evsafını bildir» denilir. Dediklerinin doğruluğuna yemin ettirilir. Sonra bilirkişi bunu değerlendirir. Bilirkişinin takdirinde helak olan rehinin değeri, rehin alanın alacağından fazla olursa, fazlasını rehin veren alır. Eğer değer az biçilir, rehin veren de bunu kabul etmezse, rehin verene yemin ettirilir. Yemin edince, rehin alanın fazla hak talebi kabul edilmez. Eğer rehin veren, yemin etmekten çekinirse, bilirkişinin takdir ettiği değerle rehin alanın alacağı arasıdaki farkı öder. Rehin alan «helak olan rehinin değerini bilmiyorum» derse, rehinin takdiri hususunda yemin ettirilir. Makul bir şekilde takdir edince, rehin verenin sözü geçerli olur. Mâlik der ki: Rehin alan, rehini kendi emanetine almışsa, hüküm yukarıdaki gibidir. Eğer rehin başka birine emanet bırakılmışsa, hüküm değişir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvanın Rehin Bırakılması
2148-) İmâm-ı Mâlik şöyle demiştir: İki kişi arasında (müşterek) bir rehin vardır. Bu iki kişiden biri, kendi rehnini satmak ister. Diğeri ise (borçluya) bir sene mühlet verir. Bu iki kişi hakkında İmâm-ı Mâlik der ki: Rehin taksim edilebilir ise ve alacağını erteleyen kişinin hakkı da noksanlaşmıyorsa, bu müşterek rehnin yarısı satılır ve o şahsın alacağı ödenir. (Rehinin taksimi ile) eğer hakkının noksanlaşacağından korkulursa rehin tamamen satılır ve rehnini satmak isteyene bunun parasından hakkı verilir. Alacağını erteleyen, isterse rehin bedelinin yarısını rehin veren kişiye verir, istemezse, «Ben rehni olduğu gibi muhafaza etmek için tecil etmiştim» diye yemin ettirilir. Yemin ettikten sonra derhal hakkı kendisine ödenir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İki Kişi Arasında Olan Rehin
2149-) İmâm-ı Mâlik der ki: Malı olan bir köleyi, efendisi rehin verse, rehin alan şart koşmamışsa, kölenin malı rehin olmaz.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: İki Kişi Arasında Olan Rehin
2150-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kişi, herhangi bir eşyayı rehin alsa, bu eşya da yanında zayi olsa ve borçlu, borcunu itiraf etse, bu konuda alacaklı ile ittifak etseler, rehinin değeri konusunda anlaşamasalar, rehin veren: «Rehinin değeri yirmi dinardır.» Rehin alan: «(Hayır) değeri on dinardır» dese ve alacağı da yirmi dinar olsa, rehin alana, «Rehinin vasıflarını beyan et» denir. Beyan edince, bu beyana göre, bilirkişi rehini değerlendirir. Değeri borçtan fazla ise rehin alana: «Borçtan arta kalanı rehin verene iade et» denir. Şayet kıymeti borçtan daha az ise rehin alan, rehin verenden alacağının geri kalanını alır. Rehinin değeri borç kadar ise ödeşmiş olurlar.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Rehin İle İlgili Diğer Hükümler
2151-) İmâm-ı Mâlik der ki: Bize göre, aralarında rehin muamelesi cereyan eden iki kişi, rehin konusunda anlaşamasalar ve rehin veren: «Ben bu rehini sana on dinar karşılığında verdim» dese rehin alan da: «(Hayır) bunu senden yirmi dinara karşılık rehin aldım» dese ve rehin de rehin alanın elinde bulunsa, İmâm-ı Mâlik bu konuda der ki: Rehin alan, alacağının rehinin kıymeti kadar olduğuna yemin ettirilir. Eğer elindeki rehinin kıymetinin, alacağı kadar olduğu anlaşılırsa, alacağına karşılık relinin tamamını alır. Rehin kendi elinde olduğu için, önce rehin alana yemin ettirilmesi uygundur. Ancak rehin verene, yemin ettirileceği borcunu rehin alana verip rehini geri almak istemesi halinde yemin ettirilmez. rehinin kıymeti belirtilen yirmi dinardan az ise, rehin alana, rehnin belirttiği yirmi dinar değerinde olduğuna yemin ettirilir. Sonra rehin verene, «Ya yirmi dinarı vererek, rehninigeri alırsın, ya da karşılığında rehin verdiğini söylediğin borcunun on dinar olduğuna yemin edersin ve rehin alanın rehnin kıymetinden fazla olarak söylediğini vermezsin» denir. Rehin veren yemin ederse, bu fazlalığı vermez, yemin etmezse rehin alanın yemin ederek belirttiği yirmi dinarı ödemesi gerekir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Rehin İle İlgili Diğer Hükümler
2152-) İmâm-ı Mâlik der ki: Rehin zayi olsa, alacaklı ile borçlu borcun ne kadar olduğunu bilmeseler ve alacaklı: «Benim sende yirmi dinar alacağım var» dese, borçlu da: «(Hayır) bende yalnız on dinar alacağın var» dese, alacaklı: «Rehinin değeri on dinardı» dese, Borçlu da: «Yirmi dinardı» dese, alacaklıya: «Rehinin vasfını bildir» denir. Vasıflarını bildirince, dediklerinin doğruluğuna yemin ettirilir. Sonra bilirkişi bu beyanı değerlendirerek rehine kıymet biçer. Şayet rehinin kıymeti, rehin alanın iddiasından fazla ise, iddiasının doğruluğuna yemin ettirilir. Sonra rehin verene, rehinin değerinden arta kalanı verilir. Rehinin değeri, rehin alanın iddia ettiği miktardan azsa, iddia ettiği alacağının doğruluğuna dair yemin ettirilir. Sonra rehinin tutarıyla karşılaştırılır. Daha sonra borçlu, (borcu ödendikten sonra) rehinin tutarından kendi lehine arta kalanın ne kadar olduğuna yemin ettirilir. Bu hüküm, rehin alanın rehin veren aleyhine iddiada bulunması itibariyledir. Eğer yemin ederse, rehin alanın rehinin kıymetinin üstünde alacağını iddia ettiği ve doğruluğuna yemin ettiği rehinden arta kalanı ödemez. Yemin etmezse, ödemesi gerekir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Rehin İle İlgili Diğer Hükümler
2153-) İmâm-ı Mâlik der ki: Belirli bir yere kadar bir hayvan kiralayıp sonra da bu yerden (daha) ileriye geçen bir kişi hakkında bizce hüküm şöyledir: Hayvan sahibi muhayyerdir. Daha önce belirtilen yer ile ileriye geçilen yer arasındaki hayvan kirasını almak isterse, önceki kirayla birlikte bunu da alır ve hayvanına sahip olur. Hayvan sahibi isterse, kiracı belirtilen yeri geçtiğinden dolayı, hayvanın değerini alır. Kiracı, sadece hayvanı gidiş için kiralamışsa, bu kirayı da alır. Şayet kiracı hayvanı gidiş için kiralamışsa, sonra kiraladığı yere varınca ileri geçmişse, hayvan sahibi, hayvanın değeriyle birlikte yalnız ilk kiranın yarısını alır. Bu hüküm, kiranın yarısı gidiş, yarısı da dönüşte olması ve kiralayanın hayvana haksızlık etmesi sebebiyledir ve yalnız, sözleştikleri kiranın yarısını vermesi gerekir. Kiraladığı yere varınca hayvan ölse, (bu yerden ileri geçmedikçe) kiracının hayvanın bedelini ödemesi gerekmez. Kiraya verenin sadece kiranın yarısını almak hakkıdır. kiraladığı gayeye aykırı olarak kullananlara verilecek hüküm de buna benzer.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvan Kiralama Ve Sözleşmeye Uymama
2154-) Yine bunun gibi bir kişi, kâr ortaklığı yapmak maksadıyla ikinci bir şahıstan para alsa, para sahibi ona: «Paramla adlarını vererek sana yasak ettiğim ve karşılığında paramı harcamanı istemediğim şu ticari eşyayı satın alma» dese de, (bu şartlara rağmen) kâr ortağı yasaklanan eşyayı alsa ve bu hareketiyle sahibine anapara ile kârdan hissesine düşeni ödemek istese, para sahibi muhayyerdir. Kâr hususunda kabul ettikleri şartlara uyarak alınan eşyada ortak olmak isterse olabilir. Dilerse anlaşmayı bozarak şartlara uymayan kâr ortağından parasını çeker.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvan Kiralama Ve Sözleşmeye Uymama
2155-) Buna benzeyen diğer mesele de şudur: Bir adam beraberinde bulunan birine para vererek «Bana şunu şunu al» dese, o da dediklerinden başka şeyler alsa, haksızlık yapmış olur. Bu durum karşısında, parayı veren, isterse alınan şeyi olduğu gibi kabul eder. Dilerse o kişiye parasını ödetir.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Hayvan Kiralama Ve Sözleşmeye Uymama
2156-) İbn Şihab'dan: Abdülmelik b. Mervan, bir kadına zorla tecavüz eden şahsın, onun mehrini ödemesine hükmetti.

Kaynak: İmam Malik Muvatta, Akdiye (yargılama) Kitabı
Konu: Kadının Tecavüze Uğraması