İmam Malik Muvatta Hadis Kitabı
2357-)
Yine müslümanların tatbikatına göre mükatebin velâsı mükateble mükatebe anlaşmasını yapan kişiye aittir. Mükatebin efendisine varis olan kadınlar mükatebdeki hisselerini azat etseler, mükatebin velâsında hakları olamaz. Onun velâsı, yalnız efendisinin erkek evlatları ile erkek asabelerinin hakkıdır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Kölesini Azat Eden Mükatebin Velâsı
2358-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kitabet anlaşmasına dahil bir grup köleden birini, efendisi diğer arkadaşlarına danışmadan ve onların rızasını almadan, azat edemez. Eğer köleler çocuk iseler, onlara danışması gerekmez. Mâlik der ki: Çünkü efendinin azat edeceği köle bazan bütün arkadaşları adına çalışıp onların hürriyete kavuşmaları için kitabet borçlarını öder. Efendi de arkadaşlarının borçlarını ödeyip kölelikten kurtaracak olan kişiyi seçip azat etmiş olur ki, bu diğer kölelerin kalan borçlarını ödeyememelerine sebep olur. Efendi bu hareketiyle sadece kendi menfaatlerini düşünmüş olacağından, geri kalan mükateblerin aleyhine olacak bu tasarrufu kabul edilmez. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «(İslâmda) asla zarar görmek ve hiç kimseye zarar vermek yoktur.» buyurmuştur. Efendinin yapmak istediği ise büyük bir zarardır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mukatebın Azat Edilemeyeceği Durumlar
2359-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Mükâtebe anlaşması yapılan köle grubu içerisinde kitabet borcunu hiç ödememiş ve ödemeye yardımı olmayan güçsüz, çok yaşlı mükatebi ve çocuğu efendileri azat edebilir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mukatebın Azat Edilemeyeceği Durumlar
2360-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bir adam kölesiyle mükâtebe anlaşması yapmış, sonra mükateb bir ünımü veled bırakarak ölmüş, kitabet borcundan da artakalan borcu olup bu borca yetecek kadar başka mal da bırakmıştır. Bu mükateb, kendisi ölünceye kadar hürriyetine kavuşmamışsa ve kalan kitabet borcunu ödemek suretiyle kendilerini ve dolayısıyla da babalarının ümmü veledini azat edecek çocukları yoksa, ümmü veledi, ölünceye kadar cariye olarak kalır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mükateb Ve Ümmü Veledini Azat Etmek
2361-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Mükateb, kölesini azat eder veya malının bir bölümünü sadaka verir, hürriyetine kavuşuncaya kadar da mûkatebinin yapmış olduğu bu tasarrufu efendisi öğrenemezse, mükatebin yapmış olduğu bu tasarruf geçerli olur ve bundan dönme hakkı da yoktur. Eğer efendisi, mükateb hürriyetine kavuşmadan bunu öğrenir ve kabul etmez ve onaylamazsa mükateb hürriyetine kavuşunca, o köleyi tekrar azat etmeye ve o sadakayı tekrar vermeye mecbur değildir. Ancak kendi isteği ile yapabilir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mükateb Ve Ümmü Veledini Azat Etmek
2362-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Ölürken efendisinin azat ettiği mükateb hakkında duyduğumun en güzeli şudur: Mükateb satıldığı takdirde kıymeti, mükatebe borcu ile eşitse, ölen efendisinin malının üçte birine mahsuben hiç bir işlem yapılmaz. Eğer kıymeti, kalan mükatebe borcundan az ise, aralarındaki fark, efendinin üçte bir malına mahsuben indirilir. Kalan borcunun kaç dirhem veya kaç dinar olduğuna bakılmaz. Zira mükateb öldürülse, katili sadece öldürüldüğü günkü kıymetini öder. Yaralansa, yaralayan yalnız yaraladığı günkü diyetini öder. Burada da mükatebe borcunun kaç dirhem veya kaç dinar olduğuna bakılmaz. Çünkü mükateb, kitabet borcunu bitiremedikçe köle sayılır. Şayet mükatebin kitabet borcu kendi kıymetinden daha az ise, kalan borcu ölen efendisinin üçte bir malından mahsub edilir. Çünkü ölen efendisi, mükatebine kalan kitabet borcunu bırakmış olup, mükatebten kalan kitabet borcunun alınmamasını vasiyyet etmiş olur. Mâlik der ki: Bu son kısmın açıklaması şöyledir: Mesela mükatebin kıymeti bin dirhem olsa, mükatebe borcundan da sadece yüz dirhem kalmış bulunsa, efendisi de kalan bu yüz dirhemin mükatebe bağışlanmasını vasiyyet etse, bu yüz dirhem efendisinin malının üçte birini karşılıyorsa mükateb hürriyetine kavuşur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mükatebi Azat Etmeyi Vasiyyet
2363-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kimse kölesiyle ölmek üzere iken mükatebe anlaşması yapsa mükateb köle olarak kıymetlendirilir. Eğer efendisinin üçte bir malı, kölesinin bedelini karşılıyorsa, bu anlaşma caizdir. Mâlik der ki: Bunun açıklaması şöyledir: Kölenin kıymeti bin dinar olup efendisi ölürken yapmış oldukları mükatebe anlaşması ikiyüz dinar ve efendisinin üçte bir malı da bin dinar ise, efendinin yapmış olduğu bu anlaşma geçerlidir. Bu, efendinin üçte bir malında yapmış olduğu bir vasiyeti sayılır. efendi bir gruba vasiyyetlerde bulunmuş olsa, malının üçte biri mükatebin kıymetinden fazla değilse, vasiyet mükatebten başlanarak yerine getirilir. Zira mükatebelik azat olmak anlamındadır. Azat işi, bütün vasiyy etlerden önce gelir. Sonra, mükatebin kitabet borcunda toplanmış olacağından, vasiyyet sahipleri alacaklarını mükatebten alırlar. Varisleri isterlerse vasiyyet edilen kişilere alacaklarını tamamen verip mükatebi kendilerine borçlandırabilirler. Dilerlerse, mükatebi ve borcunu diğer vasiyet edilen kişilere teslim ederler. Çünkü efendinin malının üçte biri mükatebdedir. Nitekim bir kişinin yaptığı bütün vasiyyetlerde varisler: «Ölen, malının üçte birinden fazlasını vasiyyet etmiştir ve vasiyyet edilen kişi kendisine ait olmayan malı almıştır.» derlerse, varislere: «Murisiniz, sizin de bilmiş olduğunuz malı vasiyyet etmiştir. İsterseniz ölenin vasiyyet ettiği şekilde (fazlasiyle birlikte) vasiyet edilen malı vasiyyet edilenlere veriniz. Dilerseniz ölenin üçte bir malının tamamını vasiyyet edilen kişilere teslim ediniz.» denir. Mâlik der ki: Varisler, mükatebi vasiyyet edilen kişilere teslim ederlerse mükatebin, kitabet borcu onlara ödenir. Mükateb bu borcu onlara öderse, onlar da kendilerine yapılan vasiyyete mahsuben hisseleri oranında alırlar. Mükateb borcunu ödemekten aciz olursa, varislerin değil, vasiyyet edilen kişilerin kölesi olur. Çünkü varisler muhayyer bırakıldıkları zaman mükatebi almamışlar ve vasiyyet edilen kişiler, mükateb kendilerine teslim edilince, vasiyyetten alacaklarıyla onun parasını ödemişlerdir. Bu sebeple mükateb ölmüş olsaydı varislerden de hiçbir şey alamıyacaklardı. Şayet mükateb, kitabet borcunu ödemeden ölse ve geride borcundan fazla mal bıraksa, bu mal, vasiyyet edilen kişilerin olur. Mükateb borcunu ödeyince hürriyetine kavuşur ve velâsı mükatebe anlaşması yapanların asabelerinin olur. Mâlik der ki: Efendisi ölürken kendisine on bin dirhem borçlu olan mükatebine bin dirhemini bağışlasa, bu vasiyyet yerine getirilirken mükatebin kıymetine bakılır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mükatebi Azat Etmeyi Vasiyyet
2364-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Mükatebin kıymeti de bin dirhem olsa bağışlanan miktar, mükatebin kitabet borcunun onda biri olması dolayısiyle, efendi ölümünden sonra mükatebin kıymetinin onda birini bağışlamış sayılacağından, mükateb vereselere peşin olarak kıymetinin onda biri olan yüz dirhemi ödemiş olur. Aynı şekilde efendi, mükatebe, kitabet borcunun tamamını bağışlamış olsa, mükatebin kıymetinin tamamını yani bin dirhem bağışlamış sayılır. Şayet mükatebten kitabet borcunun yarısını indirim yapsa, kıymetinin yarısı olan beşyüz dirhem indirim yapılmış olur. İndirim yapılan miktarın yukarıdaki oranlardan az ya da çok olması halinde, aynı esasa göre hesap edilir. Ölenin malının üçte bir hesabında, bu son durumlar dikkate alınır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mükatebi Azat Etmeyi Vasiyyet
2365-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Efendisi ölürken kendisine on bin dirhem borcu olan mükatebinden ilk ya da son taksit olduğunu belirtmeden bin dirhem indirim yapsa, mükatebin her taksidinden onda bir indirim yapılır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mükatebi Azat Etmeyi Vasiyyet
2366-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Efendi ölürken mükatebinin ilk ya da son taksitlerinden bin dirhem indirim yapsa, asıl kitabet borcu da üç bin dirhem olsa, mükateb peşin olarak değerlendirilir. Sonra bu kıymet parçalara ayrılır. Vadenin yakınlığına ve ötekilere kıymetçe fazlalığına göre ilk taksitteki bin dirheme kıymetten isabet eden hisse ayrılır. Ondan sonra ikinci taksite, sonra üçüncü taksite geçilir. Taksitler bitinceye kadar bu işleme devam edilir. Her bin dirhemlik taksit, yerine göre vadenin süresi itibariyle ötekinden farklı değerdedir. Zira vadesi uzun olanın kıymeti daha azdır. Sonra bu hesaba göre, ölünün üçte bir terikesine kölenin kıymetinden bu bin dirhemlik taksitlere, aralarındaki farka göre, az veya çok isabet eden miktarı tatbik edilir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mükatebi Azat Etmeyi Vasiyyet
2367-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kimse, diğer birine mükatebin dörtte birini vasiyyet etse veya mükatebin dörtte birini azat etse, önce adam, sonra da mükatebi, geri kalan borcundan daha fazla mal bırakarak ölse efendinin varislerine ve mükatebin dörtte biri vasiyyet edilene, mükatebdeki alacakları verilir, sonra kitabet alacakları ödendikten sonra artan malı aralarında üçte biri, mükatebin, dörtte biri vasiyyet edilen şahsa, üçte ikisi varislere olmak üzere taksim ederler. Çünkü mükateb, kitabet borcundan az bir şey de kalsa, köle sayılır ve köle itibar edilerek efendinin varisleri arasında malı taksim edilir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mükatebi Azat Etmeyi Vasiyyet
2368-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Efendisi ölürken mükatebini azat etse, ancak ölen efendinin malının üçte biri kölenin bedeline ulaşmıyorsa, mükatebin ölen efendisinin üçte bir malına tekabül eden kısmı hür olur. Kitabet borcundan da azat eden kısma karşılık olan borcu düşülür. Mesela mükatebin borcu beş bin dirhem ise, peşin olarak kıymeti de iki bin dirhem olsa ve ölen efendinin malının üçte biri de bin dirhemse, mükatebin yarısı hürriyetine kavuşur, kitabet borcundan da yarısı düşülür.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mükatebi Azat Etmeyi Vasiyyet
2369-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bir efendi vasiyyeti esnasında: «Falan kölem hürdür, falan kölemle de mükatebe anlaşması yapın.» dese, azat etme işine kitabet anlaşmasından, önce başlanır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Mükateb (azad Sözleşmeli ...
Konu: Mükatebi Azat Etmeyi Vasiyyet
2370-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Efendisinin ölümünden sonra azat ettiği cariyesi, müdebbere olduktan sonra çocuklar doğurur, sonra efendisi ölmeden kendisi ölürse, bu hususta bizce hüküm çocukları da kendisi mesabesinde olup kendisi için sabit olan şartların aynısı çocukları için de sabittir. Çocuklara annelerinin ölmesi zarar vermez. Cariyeyi ölümüne bağlı olarak azat eden efendi, öldüğü zaman, şayet malının üçte biri kâfi geliyor ise, çocuklar ve anneleri hürriyetlerine kavuşurlar.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Hükmü
2371-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Annelerin çocukları, annelerine tabidirler. Anneleri hür olursa, azat edildikten sonra doğmuş olan çocukları da hür olurlar. Anneleri müdebbere veya mükatebe veya seneler sonra azat edilmiş hizmetli veya kısmen hür veya rehnedilmiş veya ümmü veled olmuş olsa bunların çocukları da kendileri gibi olup, annelerinin hürriyete kavuşmasıyla hürriyetlerine kavuşurlar. Köle olmasıyla köle olurlar.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Hükmü
2372-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Hamileyken tedbir akdi yapılan cariyenin çocuğu da annesi gibidir. Bu cariyesinin hamile olduğunu bilmeden onu hamileyken azat eden efendi konusuna benzer. İmâm-ı Mâlik der ki: Bu konuda hüküm, çocuk annesine tabi olup annesinin hürriyete kavuşmasıyla o çocuk da hürriyetine kavuşur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Hükmü
2373-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Yine bunun gibi bir kişi, gebe bir cariyeyi satan alsa, müşteri şart koşmuş olsun veya olmasın cariye ve karnındaki çocuğu müşterinin olur. Mâlik der ki: Satıcının cariyenin karnındaki çocuğu satışın dışında tutması caiz değildir. Çünkü annesinin karnındaki çocuk yok olabilecek niteliktedir. Satıcı cariyenin fiatını düşürür, çocuğu elde edip edemiyeceğini de bilmez. Bu, annesinin karnındaki cenini satmaya benzer ki, caiz değildir. Çünkü bu ceninin ne olacağı belli değildir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Hükmü
2374-)
Bir mükateb veya müdebberden biri, bir cariye satın alır ve bu cariye ile münasebette bulunur, cariye kendisinden gebe olur ve doğurursa İmâm-ı Mâlik der ki: Bunlardan birinin cariyesinden doğan çocuğu kendisi mesabesinde olup, babalarının hürriyete kavuşmasıyla hürriyete kavuşurlar, köle olarak kalırlarsa onlar da köle olarak kalırlar. Mâlik der ki; Köle, ümmü veledi kendi malı iken hürriyyetine kavuşursa kendisine ümmü veledi teslim edilir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Hükmü
2375-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Müdebber efendisine: «Beni derhal azad et. Buna karşılık sana taksitle elli dinar vereyim.» der. Efendisi de bunun üzerine «Kabul, sen hürsün ve bana elli dinar borcun olsun, bana her yıl on dinar olmak üzere ödersin» dese de köle bunu kabul etse ve bundan bir veya iki ya da üç gün sonra efendi ölse, köle hürriyyetine kavuşur ve elli dinar borçlanır, şahitlik etmesi caiz olur, hür insanın haklarını kazanır, haklarında miras hükümleri ve ceza hükümleri tam olarak sabit olur. Efendisinin ölümü dolayısıyla borcundan hiçbir indirim yapılmaz.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Tedbir Akdi Hakkında Diğer Hükümler
2376-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kimse ölümüne bağlı olarak kölesini azat eder, hazır ve tahsil edilecek mal bırakarak ölür ve hazır olan malı müdebberi tamamen hürriyetine kavuşturacak miktarda değildir. Bu durumda, malıyla birlikte müdebberin hürriyete kavuşma işlemi durdurulur. Efendinin alacakları toplanır ve bu şekilde efendinin tahsil edilmemiş malının miktarı ortaya çıkar. Eğer efendisinin hazır olan malı ile toplanan alacakları, kölenin üçte bir kıymedini karşılıyorsa, müdebber hürriyetine kavuşur. Şayet bu malların üçte biri, müdebberin kıymetinin tamamını karşılıyamıyorsa, müdebberin malın üçte birine tekabül eden kısmı hür olur. Kendisine ait malı da elinde bırakılır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Tedbir Akdi Hakkında Diğer Hükümler
2377-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bizde ittifak edilen hüküm, şöyledir. Efendi hastalığı anında veya sağlığında vasiyyette bulunur ve bu vasiyyetinde köle azat eder ise, bu vasiyyet, ölüme bağlı bir azat olmadıkça, vasiyyetinden istediği zaman cayabilir veya onu değiştirebilir. Şayet ölümüne bağlı olarak azat etmeyi vasiyyet etmiş ise, bundan dönmenin imkânı yoktur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Ölüme Bağlı Olarak Azat Etmeyi Vasiyyet
2378-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Çocuklar doğuran cariyeyi efendisi azat etmeyi vasiyyet etse de tedbir akdi yapmasa, bu cariye hürriyetine kavuşunca, onunla birlikte çocukları da hürriyyetlerine kavuşamazlar. Çünkü efendisi, isterse vasiyyetini değiştirir, dilediği zaman ondan dönebilir. Cariye de hürriyyetine kavuşmaz. Bu cariye şu misaldeki cariyeye benzer. Şöyle ki: Efendi cariyesine «falan cariyem ben ölünceye kadar yanımda kalırsa hür olsun» der de cariye efendisinin yanında, efendisi ölünceye kadar kalırsa hür olur. Mâlik der ki: Efendi isterse daha önce cariyeyi ve çocuklarını satabilir. Çocuklar anneleriyle birlikte hür olamazlar. Çünkü efendi, anneleri hakkında söylemiş olduğu şartlara çocuklarını katmamıştır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Ölüme Bağlı Olarak Azat Etmeyi Vasiyyet
2379-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Azat etmeyi vasiyyet etmekle ölüme bağlı azat arasında fark vardır. Bunların arasını geçmiş uygulamalar ayırmıştır. Mâlik der ki: Şayet her vasiyyet, ölüme bağlı azat etmeye benzeseydi, bütün vasiyyet eden kişiler yapmış oldukları vasiyyetlerini, bu arada köle azat etmeyi ihtiva eden diğer vasiyyetlerini değiştirme imkânı olmazdı. Aynı zamanda malını faydalanamayacağı bir yere hapsetmiş olurdu.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Ölüme Bağlı Olarak Azat Etmeyi Vasiyyet
2380-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Diyelim ki bir adam kölelerinin hepsini sağlığında ölümüne bağlı olarak azat etmiş olup, azat ettiği kölelerden başka da malı yoktur. Eğer bu kişi hepsini bir anda değil de bir kısmını diğer bir kısımdan önce azat etmiş ise, efendi öldükten sonra azat olmaya ilk önce tedbir akdi yapılanlardan başlanır. Sonra, onlardan sonrakilere sıra gelir. Azat edilenlerin bedeli malının üçte birine ulaşıncaya kadar böyle devam edilir. Şayet efendi hastalığında: «Ben bu hastalıktan ölürsem, falan kölem hürdür, falan kölem hürdür» diyerek bir cümlede, bütün kölelerini ölümüne bağlı olarak azat ederse veya hepsini bir cümlede değilde bir sözde azat etmişse, efendinin üçte bir malını aralarında taksim ederler. Bunlardan hiçbirinin öncelik hakkı yoktur. Efendinin bu tasarrufu, vasiyyet olduğu için malının üçte biri kölelere ait olur ve aralarında hisselerine göre taksim edilir. Sonra bu malın üçte biri her kölenin ne kadarına isabet ediyor ise o kadar hürriyyetine kavuşur. Mâlik der ki: Bunların hepsi efendinin hastalığı esnasında olursa, kölelerin hiçbirinin öncelik hakkı yoktur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Ölüme Bağlı Olarak Azat Etmeyi Vasiyyet
2381-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bir adam, malı olan bir kölesini ölümüne bağlı olarak azat etse de müdebber köleden başka mal bırakmadan ölse, müdebberin üçte biri hürriyyetine kavuşur ve kölenin malı da kendisine bırakılır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Ölüme Bağlı Olarak Azat Etmeyi Vasiyyet
2382-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Efendisi müdebber kölesi ile mükatebe anlaşması yapsa, ölümünden sonra da bu köleden başka bir mal bırakmam ışsa, kölenin üçte biri hürriyyetine kavuşur ve mükatebe borcundan üçte biri düşülür. Üçte ikisi zimmetinde borç olarak kalır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Ölüme Bağlı Olarak Azat Etmeyi Vasiyyet
2383-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bir adam, hasta iken kölesinin yarısını veya tamamını kesin olarak azat etse ve bundan önce de başka bir kölesini ölümüne bağlı olarak azat etmiş olsa, müdebber, efendi hasta iken azat ettiği köleden önce azat edilir. Çünkü bu tasarrufu reddedemez ve bunu reddetmeyi gerektirecek bir iş yapamaz. Müdebber hürriyyetine kavuştuktan sonra, efendinin malının üçte birinden arta kalan, kölenin yarısını azat etmeye kâfi gelmiyorsa, köle, artan para oranında hür olur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Ölüme Bağlı Olarak Azat Etmeyi Vasiyyet
2384-)
Nâfi'den: Abdullah b. Ömer iki cariyesini, ölümüne bağlı olarak azat etti. Cariyeleri müdebberken onlarla cinsî ilişkide bulunurdu.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebbere Cariye İle Efendisinin Cinsel İlişkisi
2385-)
Yahya b. Said, Said b. el-Müseyyeb'in şöyle dediğini Rivâyet etti: «Bir adam, cariyesini ölümüne bağlı olarak azat etse, müdebbere cariyesi ile cinsel ilişkide bulunabilir. Bu cariyesini satmak veya birine bağışlamak hakkı yoktur. Müdebber cariyenin çocukları da hükmen kendisi gibidir.»
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebbere Cariye İle Efendisinin Cinsel İlişkisi
2386-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bizdeki ittifaka göre, müdebber köleyi fendisi satamaz ve statüsünü değiştiremez. Sonradan çok borçlanmış ise, alacaklıları, efendisi yaşadığı müddetçe müdebberi satamazlar. Efendi borçsuz olarak ölürse, müdebberin üçte bir kısmı hür olur. Çünkü efendi yaşadığı sürece köle çalışacaktır. Efendi köleyi hayatı süresince hizmet ettirip, sonra varisler aleyhine başka malı olmadığı halde o köleyi azat etme hakkı yoktur. müdebberden başka malı olmadığı halde ölse müdebberin üçte biri hür olur. Üçte ikisi ise varislere aittir. efendisi, müdebberin kıymetini kapsayacak kadlar borç bırakarak ölse, müdebber, borca karşılık satılır. Çünkü müdebber efendinin malının üçte birine karşılık azat olacaktı ki o da bulunmamaktadır. Mâlik der ki: Şayet efendinin borcu, müdebberin yarı kıymetini kapsıyorsa, borca karşılık müdebberin yarısı satılır, borç ödenir, borç ödendikten sonra artanın üçte biri oranında köle hürriyetine kavuşur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Satılması
2387-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Müdebberi satmak caiz olmadığı gibi, birinin onu satın alması da caiz değildir. Ancak müdebber kendisini efendisinden satın alırsa caiz olur. Bunun yanında, birisi müdebberin efendisine mal verir, ölümüne bağlı olarak azat eden fendisi de müdebberi azat ederse caizdir. Mâlik der ki: Müdebberin velâsı, kendisini ölümüne bağlı olarak azat eden efendinindir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Satılması
2388-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Müdebberin hizmetini satmak caiz değildir. Çünkü bu hizmetin miktarı belli değildir. Zira efendisinin ne kadar yaşayacağı bilinmez. Bu sebeble, böyle satış miktarı belli olmayan bir şeyi satış olacağından doğru sayılmaz.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Satılması
2389-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kölede ortak olan iki kişiden biri hisseni, ölümüne bağlı olarak azat etse, her ikisi köleye kıymet biçerler. Eğer azat eden kişi, köleyi satın alırsa, kölenin tamamı müdebber olur. Satın almaz ise, ölümüne bağlı olarak yapmış olduğu mt etme akdi bozulur. Ancak diğer ortak, Ölümüne bağlı olarak hissesini azat eden ortağa kölenin kıymetini ödemesi halinde, ted-r akdi bozulmaz ve bu akdi yapan ortağa hissesini ödeyen orta-n, müdebberi olur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Satılması
2390-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Hıristiyan bir adam, Hıristiyan bir kölesini ölümüne bağlı olarak azat etse ve bu köle sonradan müslüman olsa, köle ile efendisi birbirinden ayrılır ve köle Hıristiyan efendisinin elinden kurtarılır. Efendisinin durumu aydınlığa kavuşuncaya kadar da köle satılmaz. Hıristiyan efendi, borçlu olarak ölürse, müdebber satılır. Parasından borcu ödenir. Ancak, Ölen hıristiyan efendinin borcunu karşılıyacak kadar malı varsa, müdebber satılmaz. Borcu o maldan ödenir ve müdebber de hür olur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Satılması
2391-)
İmâm-ı Mâlik'e şöyle Rivâyet olundu: Ömer b. Abdülaziz, birini yaralayan müdebber hakkında şöyle hükmetti: Efendisi, kölenin malik olduğu hizmetini yaralıya teslim eder. Yaralı müdebberi kendisine hizmet ettirir ve yaralamasının diyeti olan borcunu ceza olarak ödetir. Eğer müdebber, efendisi ölmeden borcunu öderse, efendisinin tekrar kölesi olur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Yaralaması
2392-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bizdeki ittifaklı hüküm, müdebber birini yaralarsa sonra da efendisi ölürse ve efendisinin de müdebberden başka malı yoksa, müdebberin üçte biri hür olur. Yaralama diyeti, üçe taksim edilir. Diyetin üçte bir parçasını, üçte biri hür olan kölenin ödemesi gerekir. Diyetin üçte ikisi ise, kölenin üçte ikisine sahip olan verese tarafından ödenmelidir. Varisleri isterlerse kölenin kendilerine ait kısmını yaralıya verirler. Dilerlerse yaralıya diyetin üçte ikisini verip müdebber köledeki hisselerine sahip olurlar. Çünkü bu diyetin cinayeti, köle tarafından işlenmiş olup efendisinin borcu değildir. Müdebber tarafından işlenen cinayet, efendinin yapmış olduğu azat etme ve tedbir akdini geçersiz kılmaz. cinayet işleyen efendinin borcu da varsa, müdebberin diyeti ile efendilin borcunu karşılayan kısmı satılır, bu paradan, önce diyet, sonra da efendisinin borcu ödenir. Diyet ve borç ödendikten sonra müdebberin satılmayan kısmına bakılır. Bu kısmın üçte biri hür olur. Geri kalan üçte ikisi de varislere kalır. Çünkü müdebberin işlediği cinayetin diyeti, efendinin borcundan önce gelir. Zira bir adam ölüp geride bir müdebber köle bıraksa ve bu müdebberin kıymeti yüzelli dinar olsa ve aynı köle hür bir adamı kemiğine kadar yaralasa bu cinayetin diyeti elli dinar olsa, müdebberin efendisinin de elli dinar borcu olsa, müdebberin parasından ilk önce cinayetin diyeti olan elli dinar ödenir. Sonra efendinin elli dinar borcu ödenir. Sonra müdebberin geri kalan satılmayan kısmına bakılır ve bunun üçte biri üzerine vacip olması bakımından diyeti ödemek efendinin borcunu ödemekten daha önemlidir. Efendinin borcunu ödemesi de tedbir akdinden daha önemlidir ki, tedbir akdi, efendinin malının üçte birini vasiyyet etmesi demektir. Müdebberin efendisinin ödenmemiş borcu varken, tedbir akdinin gereğini yerine getirmek caiz değildir. Zira tedbir akdi bir vasiyyettir. Yüce Allah (celle celâlüh) «(Zikredilen miras taksimi ölenin) vasiyyet ini yerine getirip ve borcunu ödedikten sonradır» Nisa, 12. buyurur. Mâlik der ki: Ölenin malının üçte biri müdebberin tamamının hürriyetine kavuşmasına yetmiyorsa, müdebber hürriyetine kavuşur. Yaptığı cinayetin diyeti, üzerine borç olur. Diyet tam bir diyet de olsa, müdebber hürriyete kavuştuktan sonra bu borcu kendisinden istenir. Müdebberin efendisinin borcu yoksa hüküm böyledir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Yaralaması
2393-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Müdebber bir adamı yaralasa, efendisi de onu yaralıya teslim etse, sonra efendisi borçlu olarak ölse ve o köleden başka malı da olmasa, varisler: «Biz onu yaralıya teslim ettik» dese, alacaklı da: «Ben daha fazla veririm» dese, alacaklı diyetten biraz olsun fazla verir ise müdebberi almak yaralıdan ziyade onun hakkıdır. Bu hak karşılığında borçlunun borcundan diyetten fazla kısmı düşülür. Şayet alacaklı diyetten fazla vermese, müdebberi alamaz.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Yaralaması
2394-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Malı olan bir müdebber, birini yaralasa, efendisi de bu yaralının diyetini vermek istemezse, yaralı yarasının diyetine mukabil müdebberin malını alır. Eğer müdebberin malı diyeti ödemeye kâfi geliyorsa, yaralı bu malı alır, müdebberi efendisine geri verir. Şayet müdebberin malı diyeti ödemeye yetmiyorsa, yarasının diyetine mukabil, hem o malı alır, hem değeri kalan diyete karşılık müdebberi hizmet ettirir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Müdebberin Yaralaması
2395-)
Birini yaralayan ümmü veled hakkında İmâm-ı Mâlik der ki: Bu yaralamanın diyeti, cariyenin efendisinin malından ödenir. Ancak bu yaralamanın diyeti, ümmü veledin kıymetinden fazla ise, efendisi kıymetinden fazlasını ödemeye mecbur değildir. Çünkü köle veya cariyenin efendisi, bunlardan birinin yapmış olduğu cinayetin diyetine karşılık bunları teslim ederse, diyet fazla olsa dahi, efendi daha fazlasını ödemeye mecbur değildir. Efendi, geçmişteki uygulamalar gereği ümmü veledini teslim edemezse, onun kıymetini vermekle kendisini teslim etmiş gibi olur. Bunlardan fazlasını ödemesi gerekmez. en güzeli budur. Efendi, Ümmü veledinin kıymetinden daha fazlasını ödemez.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Müdebber Kitabı
Konu: Ümmü Veledin Yaralaması
2396-)
Abdullah b. Ömer'den (radıyallahü anh): «Yahudiler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek kendilerinden bir erkekle bir kadının zina ettiğini haber verdiler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine: «Tevratta recm karşılığında, ceza olarak ne var?» diye sorunca: «Zina edenlere meydan dayağı atılarak onları rezil ederiz» dediler. Bunu işiten Abdullah b. Selam «Yalan söylüyorsunuz, Tevrat'ta recm cezası vardır» dedi. Hemen Tevratı getirip açtılar. Biri elini recm âyeti üzerine koyarak, önünü ve sonunu okumağa başlayınca, Abdullah b. Selâm ona: «Elini kaldır» dedi. Elini kaldırınca, recm âyeti gözüktü, Bunun üzerine Yahudiler: «Doğru ya Muhammed, Tevratta recm âyeti vardır» dediklerinde, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zina edenlerin recm edilmelerini emretti, recmolundular. Yahudilerin kendi dinlerine göre zina suçunun cezasını bildikleri halde Peygamber Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmelerinin sebebi kendi aralarında: «Biz bu peygambere gidelim, çünkü onun getirdiği hükümler genellikle hafif oluyor. Zina hakkında da recmden başka bir ceza verirse onu kabul edelim. Allah indinde de bu da peygamber hükmü diye kendimizi kurtarırız.» dediler. Zina işlediklerinden dolayı recm cezasına çarptırılan Yahudi erkek ve kadına Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi kitaplarıyla mı hükmetmiş, yoksa islam dinine göre mi hüküm vermiştir? Bu konuda denilmiştir ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara kendi kitaplarıyla hükmetmiştir. Bu, Resûlüllah'in Medine'ye hicretinin ilk yıllarında idi. İslamiyete göre taşlayarak öldürmek demek olan recm cezası verilebilmesi için zina edenin muhsan olması gerekir. Muhsan olmanın şartları: Erginlik, hürriyet, akıl ve sahih evlilik içerisinde birleşmedir. Bunda dört mezhebin ittifakı vardır. Müslüman olmaya gelince, bunda ihtilaf edilmiştir. Malikilerle Hanefiler İslam da muhsan olmanın şartlarından kabul etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki Resûlüllah zina yapan Yahudi erkekle kadını kendi kitaplarının hükmüne göre cezalandırdı, demişlerdir. Şafiilerle Hanbelilere göre ise islam muhsan olmanın şartı değildir. Konumuz olan hadis onların delilleridir. Zina fiilini işleyenlere recm (taşlanarak öldürülme) cezası verilebilmesi için, suçun ya dört erkek şahidin şehadetiyle ya da suçu işleyenin dört ayrı oturumda dört defa ikrarıyla sabit olması gerekir. Ömer (radıyallahü anh) der ki: Recm edilen adamı gördüm, atılan taşlardan korumak için kadının üzerine eğiliyordu.» Buhârî, Hudud, 86/37; Müslim, Hudud, 29/6, no:26; Şafiî, Risale, no:692; Şeybanî, 694.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler
2397-)
Said b. Müseyyeb'den: Eşlem kabilesinden bir adam Ebû Bekir (radıyallahü anh)'e gelip: «(Kendi hakkında) bu rezil herif zina işledi» deyince Ebû Bekir (radıyallahü anh): «Bunu benden başkasına söyledin mi» dedi. Adam da: «Hayır» deyince Ebû Bekir (radıyallahü anh): «Allah'a tevbe et ve onun örtüsü ile örtün. (Allah'la kendi aranda gizli kalan günah ve suçunu başkalarına ifşa etme). Çünkü Allah kullarının tevbesîni kabul eder.» dedi. Adamın vicdan kendisine rahat vermedi de, Ömer b. Hattab'a (radıyallahü anh) gelip Ebû Bekir (radıyallahü anh)'e söylediğini ona da söyledi. Ömer (radıyallahü anh) da Ebû Bekir (radıyallahü anh) gibi cevap verince, yine vicdanı kendisine rahat vermeyip Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi ve: «Bu hakir kul zina etti» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de (cevap vermeyerek) ondan üç defa yüzünü çevirdi, (adam her defasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzünü çevirdiği tarafa gelerek aynı şeyi tekrar ediyor), Resûlüllah da her defasında ondan yüzünü çeviriyordu. Adam daha fazla İsrar edince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evine haber gönderip: «Bunun bir hastalığı mı var, yoksa deli mi?» diye sordu. Onlar da: «Hayır aklı ve sağlığı yerindedir» dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bekâr mı, evli mi?» diye sordu. Onlar da: «Evli Ya Resûlallah» dediklerinde, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) emir buyurdu, adam recmedildi. Malik'in ravilerinin ittifakıyla mürseldir. Sahihayn'da Ebu Hureyre’den muttasıldır. Buhârî Hudud, 86/22; Müslim, Hudud, 29/5, no:16; Şeybanî,700
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler
2398-)
Said b. Müseyyeb'den: Bana şöyle Rivâyet edildi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Eşlem kabilesinden Hezzal ismindeki şahsa: Hezzal! Sen elbisenle onu örtseydin (bunu gizli tutsaydın), senin için daha hayırlı olurdu.» buyurdu. Maiz b. Malik adlı kişinin zina yaptığı cariyenin sahibi olan Hezzal, Maiz'i işlediği cürmü itiraf etmesi için Hazret-i Peygambere gönderen kimsedir. (Ebu Davud, K. 37, B. 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/217). (Hadisin senedinde bulunan) Yahya b. Said der ki: Bu hadisi, içerisinde Eşlem kabilesinden Hezzal oğlu Nuaym oğlu Yezid'in de bulunduğu bir meclisde Rivâyet ettiğimde, Yezid: benim dedemdir ve bu hadis de doğrudur dedi. Ebu Dnvud (Hudud, 37/7), mevsul olarak Rivâyet etmiştir. Ayrıca bkz. Şeybani, 701.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler
2399-)
İbn Şıhab şöyle Rivâyet etti: «Bir adam Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zamanında zina ettiğini itiraf etti ve kendi aleyhine dört defa şehadette bulundu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) recmedilmesini emir buyurdu. Hüküm infaz edildi.» Şihab: «işte bu sebeple kişi kendi aleyhindeki itirafından sorumlu tutulur.» dedi, Mürseldir. Buhârî ve Müslim de Rivâyet etmişlerdir: Buhârî, Hudud, 86/22; Müslim, Hudud, 29/5, no:16; Şeybanî, 697.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler
2400-)
Abdullah b. Ebî Müleyke'den: Hamile bir kadın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek zina yaptığını itiraf etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Doğum yapıncaya kadar git» buyurdu. Kadın doğum yapıp Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelince: Git (sütten kesinceye kadar) çocuğu emzir» buyurdu. Kadın da çocuğu sütten kesip yine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelince: « Git çocuğu bakıp gözetecek birinin yanına bırak» dedi. Kadın çocuğu birinin yanına bırakıp gelince, Resûlüllah recmedilmesine hüküm verdi, kadın da taşlanarak öldürüldü. Müslim, Hudud, 29/5, no: 23. Bureyde'den mevsul Rivâyet eder. Ayrıca bkz. Şeybanî, 696. İslâmiyete göre hiçbir kimse diğerinin suçundan mesul tutularnaz. Modern diye nitelendirilen batı hukuk sisteminin son zamanlarda benimsediği suçun ferdiliği esasını İslamiyet ondört asır önce ilân etmiştir. Hadisede İslam hukukunun insanî yönünü görüyoruz. Arıne kendisini kirletmiş, karnındaki yavrunun ne suçu var? Onun kurtalılıp topluma iyi bir fert olarak kazandırılması gerekir. İşte Yüce Peygamberimizin anneyi cezalandırmadan önce güttüğü gaye de budur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler
2401-)
Ebû Hüreyre ve Zeyd b. Halid el-Cühenî Rivâyet ettiler: İki adam davalarını Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a arzettiler. Onlardan biri: Resûlallah aramızda Allah'ın kitabıyla hükmet,» dedi. Ondan daha anlayışlı olan diğeri: Evet Ya Resûlallah! Aramızda Allah'ın kitabıyla hükmet ve konuşmam için bana müsaade buyur» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Konuş» deyince, adam şunları anlattı: Oğlum bunun yanında işçi (=asîfe) idi. Karısıyla zina etti. Bu hasmım oğlumun cezasının taşlanarak öldürülme olduğunu bana haber verince, ben yüz koyun ve bir cariye vererek oğlumu kurtardım. Sonra bunu bilenlere sordum. Onlar: Oğlunun cezası yüz kırbaçla bir yıl sürgündür. Bu adamın karısının cezası da recmdir diye fetva verdiler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, aranızda elbette Allah'ın kitabiyle hükmedeceğim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim diye yemin etmiştir. Halbuki Kur'an'da sürgün, cezası yoktur. Bu sebeple denilmiştir ki ya Kur'an'daki bu hüküm tilaveti neshedilmiştir, ya da Allah'ın kitabından maksat Allah'ın hükmüdür. Cariyenle koyunların sana iade olunacak, oğluna da yüz kırbaçla bir yıl sürgün cezası verilecektir» buyurdu. Oğluna yüz kırbaçla bir yıl sürgün cezası verdi. Üneys'e de diğer adamın karısına gitmesini, şayet suçunu itiraf ederse recmetmesini emretti. Kadın suçunu itiraf edince onu recmetti. Buhârî, Eyman, 83/3; Müslim, Hudud, 29/5, no:25; Şeybanî, 695.Yüz kırbaç cezası Nur sûresinin ikinci âyetiyle sabittir ki, manası şöyledir: «Zina eden kadınla zina eden erkekden her birine yüz değnek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dinini tatbik hususunda, merhametiniz size mani olmasın. Müminlerden bir grup da bunların cezasına şahid olsun» Yüz kırbaç cezası verilebilmesi İçin zina edenin bekâr olması ve suçun da, ya dört şahid ya da dört defa ikrarla sabit olması gerekir. Erkek bekâr olup suçunu itiraf ettiği için kendisine bu ceza verilmiştir. Kadının durumuna gelince, suçunu araştırmak üzere Üneys gönderildi denilmiştir. Halbuki zina suçu araştırılmaz. Bilâkis kendisi ikrar etse bile, Maiz olayında olduğu gibi, bu ikrarından dönmesi için telkinde bulunulur. Bu sebeple, hadisteki kapalılığı gidermek için denilmiştir ki oğlanın babası, «oğlum bunun karısıyla zina etti.» demiştir ki bu söz kadına zina suçu isnad etmedir. Kadın inkâr edip adam bunu isbat edemezse iffete iftira suçundan adam cezalandırılır. (Resûlüllah bu hususu tesbit için kadına adam göndermiştir. (Bezlü'l-Mechüd, c. 17, s. 404). Bir yıl sürgün cezasına gelince konu mezhepler arasında ihtilaflıdır. Malikilere göre zina yapan bekâr erkeğe had tatbik edildikten sonra bir yıl sürgün cezası verilir. Kendisini koruyup müdafaa edemiyeceği ve fitneye sebep olacağı için kadına verilmez. Şafiilere göre her ikisine de verilir. Hanefilere göre ise hiç birine verilmez. Ancak sürgün cezası verilmesinde fayda görülürse tazir yoluyla verilebilir, (bk. Cezîrî, Kitabül-Fıkh alel-Mezahibi'l-erbaa c.5, s. 64). Mâlik der ki: Hadiste geçen asif, ücretle çalışan kişi demektir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler
2402-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den: «Sa'd b. Ubade Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: «Ne buyurursun, hanımımı yabancı bir erkekle yakaladığımda dört şahit getirinceye kadar ona zaman mı tanıyayım?» deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Evet» dedi. Müslim, Liân, 19/14.Karısını yabancı erkekle zina ederken gören kimse, ya bizzat kendi eliyle onları cezalandırır ki bu anarşi ve kargaşaya yol açar, bu sebeple Resûlüllah, böyle bir yol tutulmasını emir buyurmamıştır, ya da adalete intikal ettirir. Bu durumda İslâma göre suçun dört erkek şahidle tesbiti gerekir. Hadis-i şerif böyle yapılması gerektiğine delildir. Ama bir kimsenin ırzına zorla tecavüz olmuşsa, o zaman devlet kuvvetlerinden ve diğer müslümanlardan yardım dileme imkânı varsa yardım diler. Yoksa meşru müdâfaada bulunur. Mütecavizi etkisiz hale getirir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler
2403-)
Abdullah b. Abbas (radıyallahü anh)'dan: «Ömer b. Hattab (radıyallahü anh)'ı işitim, şöyle diyordu: Allah'ın kitabında evli olup da zina eden ve suçları delil veya gebelik ya da itirafla sabit olan erkek ve kadına recm (taşlayarak öldürme) cezası vardır.» Ömer'in uzun bir hutbesinin özetidir. Ömrünün sonuna doğru bu hutbeyi vermiştir. Hazret-i Ömer her ne kadar Kur'an'da recm cezası bulunduğunu söylüyorsa da bu ceza ayetlerle değil hadislerle sabittir. çoğunluğuna göre, kocasız gebe kadına zina cezası verilmez. Ceza verilebilmesi için, suçun ya dört erkek şahidle ya da kendisinin dört defa ikrarıyla sabit olması gerekir. Hazret-i Ömer ve İmâm-ı Mâlik derler ki: Kadının evli olmadığı ve kendisiyle zoraki zina yapılmadığı tesbit edilirse zina cezası verilir. (Bk. Sehârenfurî Bezlü'l-Mechûd, c.17, s.372).
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler
2404-)
Ebû Vâkıd el-Leysî'den: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) Şam'da iken yanına bir adam gelip karısının yanında yabancı bir erkek gördüğünü söyledi. Bunun üzerine Ömer (radıyallahü anh), beni bu meseleyi sormak üzere adamın karısına gönderdi. Kadının yanına geldim. Yanında bir takım kadınlar vardı. Ona, kocasının Ömer b. Hattab'a anlattığı şeyi ve kocasının bu sözüyle kendisinin cezalandırılamıyacağını haber verdim ve suçu üzerine almaması için bir takım telkinde bulundum. Fakat kadın suçundan dönmeyi kabul etmeyip itiraf etmede direndi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer, emir verdi ve kadın recmedildi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler
2405-)
Yahya b. Saîd'den: Saîd b. Müseyyeb'i işittim. Şöyle diyordu: Ömer b. Hattab, Mina'ya çıktı. Kumluk bir yere devesini ıhtırdı. Sonra kumdan bir yığın yaptı. Abasını üzerine yayarak yattı. Daha sonra ellerini göğe kaldırıp şöyle dua etti: «Ey Allah'ım! Yaşlandım, kuvvetten düştüm, ülkem (İslâm hududları) genişledi. Eksik, fazla haksızlık yapıp kusur işlemeden ruhumu al» dedi. Devlet başkanı olan Hazret-i Ömer'in nasıl bir idari mesuliyet hissi taşıdığını bu hadisede açık olarak görüyoruz. Medine'ye geldiğinde insanlara şöyle hitabetti: insanlar! Sizlere sünnetler ve farzlar bildirildi. Dosdoğru islam yoluna bırakıldınız. Ancak insanları doğru yoldan sağa sola saptırırsanız (orasına karışmam).» Sonra elinin birini diğerine vurarak şöyle devam etti: «Kalkıp da Allah'ın kitabında recm hükmünü bulamıyoruz diye (tilaveti mensuh olan) recm âyetini inkâr ederek helak olmaktan sakınınız. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) recm etti. Resûlüllah; Mâiz'e Gâmidiyye kabilesinden bir kadına, Yahudi erkekle yahudi kadına recm cezası vermiştir. de recmettik. Eğer insanlar: 'Ömer, Allah'ın kitabında ziyade yaptı' demeseydi: 'Evli erkekle evli kadın zina ederlerse onları muhakkak recmediniz' âyetini (Kur'an'a) yazardım. Çünkü biz bunu (Resûlüllah zamanında) okuduk. Mâlik der ki: Said b. Müseyyeb: «Zilhicce ayı çıkmadan Hazret-i Ömer şehid edildi» Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'ın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında okuduk dediği kısmın tilaveti neshedilmiş yani Kur'an'da lafzının bulunması Allah tarafından kaldırılmış, ama hükmü sabit bırakılmıştır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, recm cezası sünnetle, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in söz ve tatbikatıyla sabittir. demiştir. Mâlik der ki: «(Tilaveti mensuh olan recm âyetinde geçen) eş-Şeyh ve eş-Şeyha kelimeleri evli erkek ve evli kadını demektir. Şeybanî,693.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler
2406-)
İmâm-ı Mâlik'e şöyle Rivâyet edildi: Osman b. Affan'a altı aylık evli, doğum yapmış bir kadın (daha önce zina yapmış olabileceği gerekçesiyle) getirildi. Hazret-i Osman da kadının recm edilmesini emredince, Ali b. Ebi Talib: recmedilmesi gerekmez. Çünkü Allah'ın kitabında: «İnsanın ana rahmine düşmesi ile sütten kesilmesi süresi otuz aydır» Ahkâf, 15 süresini tamamlamak istiyen anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler» Bakara, 233. buyurur. O halde gebelik altı ay olabilir. Kadının recmedilmesi gerekmez. Bunun üzerine Osman b. Affan, kadının arkasından haberci gönderdi. Fakat kadını recmedilmiş buldu.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hudud (şer’î Cezalar) Kitabı
Konu: Recm Taşlayarak Öldürme Cezası İle İlgili Hükümler