İmam Malik Muvatta Hadis Kitabı
2710-)
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Bir zaman adamın biri yolda yürürken çok susadı ve bir kuyu buldu. Kuyuya indi, suyu içti ve dışarı çıktı. Çıkar yıkmaz dilini hararetten çıkarmış şiddetli nefes alan ve susuzluktan nemli toprağı yalayan bir köpekle karşılaştı. Adam (kendi kendine) «Benim başıma gelen susuzluk bu köpeğin başına da gelmiş» diyerek, kuyuya indi ve ayakkabısının birisini (çıkararak) su doldurdu. Sonra suyla dolu ayakkabıyı ağzıyla tutarak kuyudan dışarı çıktı ve köpeği suladı. Bundan dolayı Allah adamın bu amelini kabul etti ve günahlarını bağışladı.» Hayvanlara yapılan iyiliklerde de bizim için sevap var mı Ya Resûlallah?» deyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): canlı hayvana iyilikte sevab vardır.» buyurdu. Buhârî, Şurb, 42/9; Müslim, Selâm, 39/41, no:153. dediğine göre İyilik yapılarak yardım edilen hayvanlar genellikle öldürülmeleri emredilmeyen hayvanlarıdır. Bunlara yapılacak iyi muameleden dolayı insan sevab kazanır. Bu iyilik, hadiste beyan edildiği gibi, sadece hayvanların susuzluğunu gidermeye de mahsus değildir. Onları doyurmak gibi şeyler de bunun içersine girer. hadisi şerif, suyun Allah (celle celâlüh)'ın rızasını kazanmanın başında geldiğini göstermektedir. salih kişiler, günahı çok olan kimselere günahlarının affedilmesi için suyla ihsanda bulunmalarını tavsiye etmişlerdir. İşte bu hadis köpeği sulayan adamın günahlarının Allah tarafından bağışlandığım ifade ederek bu kişilerin yapmış oldukları tavsiyelerin de yerindeliğine bir delil olmuş bulunuyor.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2711-)
Cabir b. Abdullah der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) deniz kenarına bir müfreze gönderdi. Ebû Ubeyde b. Cerrah'ı onlara komutan tayin etti. Ordu üçyüz kişiden ibaretti. Ben de içlerinde bulunuyordum. Yola çıktık, yolun bir kısmını katetmiştik ki yiyeceğimiz tükenmeye yüz tuttu. Bunun üzerine Ebû Ubeyde bütün müfrezenin azıklarının toplanmasını emretti ve hepsi toplandı. Tamamı iki azık torbası kadar hurma idi. Ebû Ubeyde bize onu her gün azar azar yediriyordu. Bitinceye kadar böyle devam etti. Herbirimize birer hurma düşüyordu. Bunun üzerine Vehb b. Keysan der ki Cabire: hurma açlığı giderir mi?» demem üzerine Cabir: « Tükenince yokluğu bize daha çok tesir edecek.» dedi. deniz sahiline ulaştık. Ulaşır ulaşmaz da küçük bir dağ gibi bir balıkla karşılaştık. Bu müfreze bu balığı on sekiz gün yedi. Sonra Ebû Ubeyde balığın iki kaburga kemiğinin dikilmesini emretti. Kemiklerin köprü şeklinde çatılmasını söyledi. Sonra (bu çatılı iki kemiğin altından geçmesi için) bir deve sürülmesini emretti. Deve sürüldü. Sonra deve bu iki kaburga kemiğinin altından değmeden geçti. Buhârî, Şirket, 47/1; Müslim, Sayd, 34/4, no:17-21. (radıyallahü anh)'e bir hurma ile nasıl idare ettikleri sorulunca «çocuğun meme emdiği gibi onu emer sonra üzerine su içerdik ve bize o gün akşam oluncaya kadar yeterdi» diye cevap vermiştir. der ki: Hadisteki "zarib", küçük dağ demektir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2712-)
Amr b. Sa'd b. Muaz ninesinden şöyle Rivâyet etti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Ey mü'min hanımlar! Sizden biri (kendisine verilen) kızartılmış koyun parçası dahi olsa komşusu olan kadının verdiği hediyeyi küçümsemesin.» Sahîhayn'da Saîdet -Makberi - Ebu Hureyre yoluyladır: Buhârî, Hibe, 51/1; Müslim, Zekât, 12/29, no:90. kişinin kendisine verilen hediyeyi küçümsememesi gerekir. Çünkü küçük hediye hiç vermemekten daha iyidir. Burada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) az bir şey verme hususunda ve bu hediyeyi kabul etmekle tarafların verdiğini ve aldığını küçümsememelerini anlatmak için bu şekilde konuyu mübalağlı olarak anlatmıştır Hediye aradaki sevgi ve samimiyeti artırır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2713-)
Abdullah b. Ebû Bekir (radıyallahü anh) der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu; «Allah (celle celâlüh) yahudileri helak etsin, iç yağının yenilmesini yasak ediyorlar, onu satıp parasını yiyorlar.» Mürseldir. Sahîhayn'da Ebu Hureyre'den Mevsuldür: Buhârî, Buyu, 34/103; Müslim, Musâkat, 22/12, no:23. hadisi şerif, yenmesi haram edilen şeyin satılmasının da haram olduğuna delalet eder. Bunun gibi, domuz eti yemek haram olduğu için, satıp parasını yemek de haramdır. Şarap içmek haram olduğu için, şarabı satıp parasını yemek de haramdır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2714-)
Malik'e şöyle Rivâyet olundu: Meryem'in oğlu İsa (aleyhisselâm) şöyle derdi: «Ey israil oğulları! Saf su için, karada biten yeşil sebzeleri ve arpa ekmeğini yiyin. Buğday ekmeğinden sakının. Çünkü siz onun şükrünü yerine getiremezsiniz.» Burada şükrünü eda edememe korkusuyla, basit bir şekilde yaşamak, kimsenin hakkı karışmayan şeylerden faydalanmak isteniyordu ki bu bizdeki zühd ve takvaya mutabıktır.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2715-)
İmâm-ı Mâlik'e şöyle Rivâyet olundu: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescide girdi, orada Ebû Bekir es-Sıddık ile Ömer b. el-Hattab'ı buldu ve onlara (neden mescidde bulunduklarım) sordu. Onlar da şöyle cevap verdiler; açlık (dışarı) çıkardı.» Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): de açlık (dışarı) çıkardı.» buyurdu. Birlikte Ebû El-Heysem b. et-Tayyihan el-Ensârî'nin evine gittiler. O da evde yapılmış arpa ekmeğinin onlara getirilmesini emretti ve misafirleri için bir koyun kesmeye kalkınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): koyunu kesme» buyurdu ve bir koyun kesti. Onlara tatlı su getirdi ve bir hurma ağacına asıldı. Sonra bu yiyeceği getirdiler ve ondan yediler ve bu sudan içtiler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu gün yediğiniz bu nimetten mutlaka sorulursunuz, yediğinizin şükrünü eda edin» buyurdu. Müslim, Eşribe, 36/20, no:40.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2716-)
Yahya b. Said'den: Ömer b. el-Hattab, tereyağı ile ekmek yerken, bedevi bir adamı davet etti. Adam da yemeğe başladı ve tabağın dibindeki yağları bir lokma ekmeğine aldırdı. Bunun üzerine Hazret-i Ömer: Sen katığı olmayan birine benziyorsun» deyince adam: Vallahi, şu kadar zamandan beri tereyağı yemedim ve onun yenmesini de görmedim.» dedi. üzerine Hazret-i Ömer: Yağmur yağıp halk bolluğa kavuşuncaya kadar tereyağı yemiyeceğim» dedi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2717-)
Enes b. Malik der ki: Ömer b. el-Hattab, mü'minlerin emiri olduğu günlerde kendisine bir sa' hurma verilir ve onu kurutulmuş çürüklerine varıncaya kadar yerdi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2718-)
Abdullah b. Ömer der ki: Ömer b. el-Hattab'a çekirgenin helal olup olmadığı soruldu. Bunun üzerine o da: Ondan yanımda bir küfe dolusu olsa da yesem.» diye cevap verdi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2719-)
Humeyd b. Malik b. Hüseyni der ki: Ebû Hüreyre ile birlikte Akik denen yerdeki tarlasında oturuyordum. Ebû Hüreyre'nin yanına, binekleri üzerinde Medine'li bir cemaat geldi ve yanına indiler. Ebû Hüreyre (bana): Anneme git ve ona oğlun sana selam ediyor ve bize bir şeyler yedirsin, diyor şeklinde söyle.» dedi. oğlunun dediklerini söyleyince) Bir tepsiye üç parça ekmek ve (yanına) biraz zeytinyağı ve tuz koydu. o tepsiyi de başıma koydu, onu orada bulunan topluluğa getirdim. Tepsiyi önlerine koyunca Ebû Hüreyre «Allahü Ekber» diye tekbir aldı ve şöyle dedi: Kara su ve kara hurmadan başka yemeğimiz yokken, sonradan bizi ekmek ile doyuran Allah (celle celâlüh)'a hamdederim.» yemekten yemedi (ve gittiler), onlar gidince Ebû Hüreyre (bana) dedi ki: koyununa iyi bak, burun akıntılarını sil, ağılını temizle ve namazını onun yanında kıl. Çünki koyun cennet hayvanlarındandır. Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, yakında insanlar öyle bir zaman gelecek üç-beş koyun, sahibinin yanında (Medine valisi) Mervan b. Hakemin sarayından daha sevimli olacak. Ebû Hüreyre'nin yanına gelen bu cemaat ondan birşeyler öğrenmek için gelmişlerdir. Bu münasebetle, onlara yiyecek bir şeyler takdim etmiş fakat onlar bu yemekten yememişlerdir. Bunun sebebi, oruçlu olmalarıdır Gerçi nafile oruç tutan kişilere ziyafet esnasında oruçlarını bozma ruhsatı var ise de onlar bozmamayı tercih etmişlerdir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2720-)
Vehb b. Keysan (radıyallahü anh)'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bir yemek getirildi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında hanımı (Ümmü Seleme)'nin oğlu Ömer b. Seleme vardı. Ona Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Besmele çek ve önünden ye.» buyurdu. Buhârî, Et'ıme, 70/3. hadisi şerif, yemeğe başlarken besmele çekmenin sünnet olduğuna ve birlikte bir kabtan yemek yerken önünden yemenin de müstehab olduğuna delalet eder. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ömer b. Seleme'ye bu sözleri öğretmek ve güzel ahlaka alıştırmak maksadıyla söylemiş olduğundan, müslümanlarında böyle güzel ahlakı yani İslam ahlakını her fırsatta çocuklarına öğretmesi gerektiğini de ayrıca hadis-i şerif ifade etmektedir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2721-)
Kasım b. Muhammed der ki: Bir adam Abdullah b. Abbas'a gelerek ona: Benim bir yetimim var, onun da develeri var. Develerinin sütünden içebilir miyim?» diye sordu. İbn Abbas şöyle cevap verdi: Kaybolan develerini ararsan, uyuzlarını katranlarsan, su içecekleri havuzun akan yerlerini toprakla tıkar isen ve su içmeye geldiklerinde onları sular isen, yavrularına zarar vermemek ve sütünü tamamen sağmamak şartıyla (sütlerini) iç.»
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2722-)
Hişam b. Urve babasından şöyle haber verdi: Babam Urve, ilaçlar dahil yediği ve içtiği bütün yiyecek ve içecekler kendisine taksim edildiğinde devamlı şöyle dua ederdi; Bize doğru yolu gösteren, bizi yediren ve içiren, bize çeşitli nimetleri veren Allah (celle celâlüh)'a hamdolsun. Allah herşeyden büyüktür. Bize nimetler verdiğin zaman biz kötülükler içersindeydik. Nimetlerin sebebiyle sabah ve akşamımız iyiliklerle doldu. Senden verdiğin nimetleri tamamlamanı istiyor, karşılığında şükrünü eda edebilmemize yardımcı olmam diliyoruz. Senin (bize verdiğin) iyilikten başka iyilik, senden başka tanrı yoktur. Ey sâlih kulların tanrısı ve ey bütün varlıkların Rabbi. Bütün övgüler Allah'a mahsustur. Allah'tan başka tanrı yoktur. Allah dilediğini dilediği gibi yapar. Güçlü olmak ancak Allah'ın yardımıyla mümkündür. Bize verdiğin nimetlerin bereketini arttır ve bizi cehennem azabından koru.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2723-)
Yahya der ki: İmâm-ı Mâlik'e -Bir kadın, mahremi olmayan yabancı erkeklerle veya kölesiyle yemek yiyebilir mi?» diye soruldu. İmâm-ı Mâlik şöyle cevap verdi: Bir kadının herhangi bir erkekle yemek yemesi, din yönünden belli kurallara uygun şekilde olursa bir mahzur yoktur. Bir kadın kocasıyla yemek yiyen diğer erkeklerle veya kardeşiyle birlikte yemek yiyen diğer yabancı erkeklerle yemek yiyebilir. Aralarında soydan veya evlenme neticesinde veya süt emme sonucu meydana gelen akrabalık bulunmayan yabancı bir erkekle bir kadının yalnız başlarına kalması mekruhtur. İmâm-ı Mâlik yukarıdaki sözleriyle, bir kadının yabancı bir erkekle yemek yemesinin iki şart yerine gelirse mahzurlu olmadığını açıklıyor. Bu şartlardan bin, kadının elleri ve yüzü hariç diğer bütün avret mahalleri kapalı olmalıdır. İkincisi, sofrada mutlaka mahremlerinden yani baba, oğul, kardeş amca ve dayısı gibi bir yakını bulunması lâzımdır. Bu iki şart yerine geldiğinde, beis kelimesini kullandığından efdal olan kadının yabancılarla birlikte yemek yememesidir. Mâlik aralarında akrabalık olmayan (mahremi olmayan) bir kadınla birerkeğin başbaşa kalmaları mekruhtur demekle, Allah bilir haramdır demek istiyor. İmâm-ı Mâlik'in bu sözleri kadının ellerine ve yüzüne bakılabileceğine ve bunun bir fitneye sebep olmadıkça mubah olduğuna delalet eder. Zira yemek yemek eller ve yüz açılmaksızın mümkün olmaz.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: İçme İle İlgili Diğer Hadisler
2724-)
Yahya b. Saîd'den: Ömer b. el-Hattab şöyle dedi: «Ey yemekten sakının. Çünki et de şarap alışkanlığına benzer bir alışkanlık meydana getirir.» Hazret-i Ömer bu sözüyle et yemeye fazla devam edilmemesini murad etmiştir. Fazla devam edildiği takdirde alışkanlık meydana geleceğinden terketmek kolay olmayacaktır. Bu münasebetle eti ve benzeri nimetleri aşırı şekilde devamlı yememeyi ve daha ucuz yemekler yiyerek iktisada da riayet edilmesinin mendub olduğunu beyan etmek istemiştir. Yoksa et yemek haramdır demek istememiştir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: Et Yemek
2725-)
Yahya b. Saîd'den: Cabir b. Abdullah et yüklenmiş giderken, ona Hazret-i Ömer b. el-Hattab yetişti ve: Bu ne?» diye sordu. Bunun üzerine Cabir: Ey mü'minlerin emiri, canım et yemeyi çok istedi. Bir dirhem karşılığında et satın aldım.» deyince Hazret-i Ömer: Sizden biri, komşusunu ve amca oğlunu artan yemekten yararlandırmak için karnını biraz az doyurmayı istemez mi? Şu ayeti kerimeyi unuttun mu? (neden onu gözönünde bulundur muyorsunuz?) «(Kıyamet gününde onlara şöyle denilir): Siz bütün güzel ve helal olan lezzetlerden dünya hayatınızda nasibinizi aldınız ve onu tükettiniz. (Onlarla arzularınıza uyup günah işlediniz.)» Ahkaf sûresi, 20.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: Et Yemek
2726-)
Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), altın yüzük takardı. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağa kalktı ve o yüzüğü attı ve: «Onu hiç takmayacağım.» buyurdu. Bütün ashab da (altın) yüzüklerini çıkardılar. Buhârî, Libas, 77/47; Şeybanî, 871.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: Yüzük Takmak
2727-)
Sadaka b. Yesar der ki: Saîd b. el-Müseyyeb'e yüzük takılıp takılamıyacağını sordum, o da bana: Onu tak ve yüzüğün takılmasına benim fetva verdiğimi halka haber ver» dedi. Yüzük hakkındaki birinci hadis, önceden altın yüzük takmanın mubah olduğunu, sonradan bu hükmün kaldırılarak haram edildiğini göstermektedir. Zira önceden haram olmuş olsaydı, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) takmazdı. İkinci haberde ise Said b. Müseyyeb yüzüğün takılmasına müsaade etmiştir. Gayet tabiiki buradaki yüzük, altın yüzük değil gümüş yüzüktür. Altının dışında başka madenlerden yapılmış yüzüklerin takılıp takılamayacağı hususunda çeşitli Rivâyetler vardır. Bunlardan bazıları, sultanın dışındaki kişilerin yüzük takmasının yasak olduğunu bir hadise dayanarak söylemiş iseler de, gümüş yüzük takmasının caiz olduğu hususunda sonradan icma meydana gelmiştir. Yüzük takmayı yasak eden hadisin de zayıf olduğu beyan edilmektedir. (Bâcî, el-Münteka, Şerhu Muvatta, c.7, s. 254).
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: Yüzük Takmak
2728-)
Ebû Beşir (radıyallahü anh)'den: —seferlerinden birinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberdi— Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), insanlar istirahat yerlerindeyken bir elçi göndererek (şöyle demesini emretti): bir devenin boynunda ok yayı kirişi veya gerdanlık kalmasın, hepsi kesilsin!» Mâlik der ki: Bunların, göz değmesinden korunmak için takılmış olduğunu zannediyorum. Cahiliye halkı develerin boynuna böyle şeyler takıyorlar ve bunların göz değmesine mani olacağını zannediyorlardı. İşte Resûl-i Ekrem bunu yasakladı. Bu bakımdan, gerek hayvanlara ve gerekse insanlara bu amaçla bir şey takmak caiz değildir. (Bk. Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 255).
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Hazret-i Peygamber'in
Nitelikleri
Konu: Hayvanların Boynundaki Çıngırak Ve Takıları Çıkartmak
2729-)
Sehl b. Huneyfin torunu Muhammed b. Ebû Ümame'den: Babamın şöyle dediğini duydum: Babam, Sehl b. Huney, Harrar'da bir su veya bir yer, ya da vadi ismi. gusül yaptı. Üzerindeki cübbesini çıkarmıştı. Amir b. Rebîa da bakıyordu. Sehl, cildi güzel, beyaz bir adamdı.» Ümame devamla diyor ki, Âmir b. Rebia ona: Bakirelerin cildi bile bugün gördüğüm gibi değildir.» deyince Sehl olduğu yere yıkıldı, elem ve acıları şiddetlendi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Sehl rahatsızlandı, seninle gidemiyecek.» dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Sehl'in yanına gidince ona Âmirin kendine bakışını ve dediklerini anlattı.» Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de (Âmire hitaben): Sizden biri kardeşini neden öldürüyor? Allah mübarek kılsın demeliydin! Göz değmesi vakidir; onun için (Sehl için) abdest al.» dedi. Burada abdest, bundan sonraki hadisi şerifte ise gusül zikredilmektedir. Bu mevzuyla ilgili açıklama, bundan sonraki hadisi şerifte yapılacaktır. Ancak burada Sünen-i Ebî Davud'da zikredilen şu hadisi şerifi de kayd etmek, istiyoruz: Aişe'den (radıyallahü anh): Nazar eden kimseye abdest alması emredilirdi. Sonra da o suyla nazara uğrayan (göz değen) kimse yıkanırdı.» (Sünen-i Ebû Davud, c.4, s.9, Hadis no: 3880). Amir de onun (iyileşmesi) için abdest alınca Sehl Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber gitti, hiçbir şikayeti kalmadı, rahatladı. Görünüşüyle mürseldir. Ala, Ebu Umame'nin bu hadisi babasından duyduğuna yorulur. Bazı senedlerinde Ebu Umame, "babam bana yıkandığını anlattı" şeklindedir. Rivâyetleri şöyledir: Buhârî, 76- Tıb, 36; Müslim, 39- Selâm, 16, na 41.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Göz Değmesinden[dolayı Abdest Almak
2730-)
Sehl b. Huneyf’in oğlu Ebû Ümame'den: Âmir b. Rebia, Sehl b. Huneyf’i gusül yaparken gördü ve: Hiç güneş görmeyen ciltler bile bugünki gördüğüm gibi değildir, demesiyle Sehl yıkıldı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Ya Resûlallah, Sehl b. Huneyf hakkında yapacak bir şeyin var mı? Vallahi başını kaldıramıyor.» dediler. (sallallahü aleyhi ve sellem): (Ona nazar eden) birini itham ediyor musunuz?» diye sorduğunda: Amir b. Rehia'yı itham ediyoruz.» dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Amir'i çağırarak kızdı ve: Sizden biri kardeşini neden (gözle) öldürüyor? Ona bereketle dua etseydin ya! Şimdi onun için yıkan.» dedi. Amir de yüzünü, ellerini, dirsek ve dizlerini, ayak topuklarını ve böğürlerini bir kab içersinde yıkadı. Sonra (O su) Sehl'in üzerine döküldü. Sehl de iyileşerek oradakilerle beraber gitti, hiç bir şikâyeti kalmadı. Görünüşte mürseldir. Ancak bu hadis babasından duyulmuştur. Ayrıca bkz. İbn Mâce, 31-Tıb, 32. önceki hadisi şerifle abdest, burada ise yıkanma (gusül) zikredilmiştir. Ancak buradaki gusül de abdestteki fiillerle açıklanmıştır. Çünkü abdest bilindiği üzere belirli azaların yıkanmasıdır. Göz değmesinden dolayı alman abdesti alimler şöyle tarif etmişlerdir: Bir kab içersinde su getirilir ve yere konulmadan biraz yüksekçe tutulur. Nazar eden kimse o sudan bir avuç alır, mazmaza yapar (ağzına ahr) sonra geri kaba boşaltır. Sonra oradan su ahr, bir defa yüzünü kabda yıkar. Sonra sol eliyle alır, sağ eline döker, sonra sağ eliyle alır, sol elinin tersine (üzerine) döker. Sol eliyle sağ dirseğini, sağ eliyle de sol dirseğini yıkar. Aynı şekilde, sol eliyle sağ ayağına, sağ eliyle sol ayağına su döker. Bundan sonra, yine aynı şekilde sol eliyle sağ dizine, sağ eliyle de sol dizine su döker. Bunların hepsi kabın üzerinde olur. Sonra da sağ böğrünü kabdaki suya sokar. Bileğinden dirseğe kadar ve ayak topuğundan dizine kadar olan kısımları yıkamaz. Bu şekilde abdest işi bitince, o su göz değen kimsenin arka taraftan başına dökülür. Yukarıdaki hadisi şeriflerde, Sehl ve Âmir (radıyallahü anh)'nın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in emrine uygun olarak böyle davranmaları neticesi, Selıl'in kendisine isabet eden göz değmesi rahatsızlığından kurtulduğunu görüyoruz. Fakat buradaki hikmet ve sebeplerin tahlilini yapmak mümkün değildir. Çünkü akıl her şeyin sırrını çözemez. Bundaki mananın akıl yoluyla anlaşılmaması, bunu reddetmeyi gerektirmez. (Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 256-57 ve Sünen-i İbn Mâce, s. 2, s. 1160'daki 3510 no.lu hadisin dipnotu).
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Göz Değmesinden[dolayı Abdest Almak
2731-)
Humeyd b. Kays'dan: Cafer b. Ebi Talib'in iki oğlu Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna getirildiğinde onların bakıcılarına (dadılarına): Bunları zayıf görüyorum, neden?» diye sordu. O da: Ya Resûlallah, onlara göz değiyor. Uygun görüp görmüyeceğini bilmediğimiz için onları okutmadık.» deyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Onları okutunuz, çünkü eğer kaderin önüne birşey geçecek olsaydı bu, nazar olurdu.» buyurdu. Mu'daldir, İbn Vehb Cami'inde Malik -Humeyd- îkrime yoluyla mürsel olarak Rivâyet etmiştir. Esma b. Umeys'ten mevsulen gelmiştir: Tirmizî, 26-Tıb, 17; İbn Mâce, 31- Tıb, 33.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Göz Değene Okumak
2732-)
Urve b. Zübeyr (radıyallahü anh) den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımı Ümmü Seleme'nin evine girdi. Orada bir çocuk ağlıyordu. Ona göz değdiğini söylediklerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ona göz değmesinden (korunmak) için okutsaydınız.» buyurdu. Ebu Ömer der ki: Bütün Muvatta ravilerinde mürseldir. Manası çeşitli sağlam yollarla sabit olduğundan şahindir. Ayrıca bkz. Buharî, 76- Tıb, 35; Müslim, 39, Selâm, 21, no: 59. hadisi şerifle göz değmesinden dolayı okumanın caiz olduğuna işaret edilmektedir. Ancak okunan şeyler, küfür ehlinin sözlerinden değil, Allah'ın kelamından olmalı ve meşru ölçüleri çerisinde bulunmalıdır. Cenab-ı Hak, fiziki sebebîerden meydana gelen hastalığın devasını o hastalıklara uygun gelecek bir takım ilaçlarda yarattığı gibi, manevi sebeblere dayanan bazı hastalıkların şifasını da, manevi yollardan halk eder. Bu ve bundan önceki hadiste görüldüğü üzere, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gusül ve abdesti değil, okumayı emretmiştir. Çünkü gusül ve abdest, nazar eden belli olduğu zaman mümkün olur. Belli olmadığı zaman ise, herhangi birinin bu iş için abdest olması cihetine gidilmez. Bu durumda, onun eziyetlerinin okuma ile ortadan kaldırılması yoluna gidilir. Böyle durumlarda, göz değene okumakta, herhangi bir mahzur yoktur. Ancak okunacak şeyler, Allah'ın ismiyle, onun kitabı ve zikriyle okunmalıdır. Aksi takdirde küfür ehlinin sözlerinden bazı şeyler okuyup efsunlamak caiz değildir. (Bâcî, el-Münteka, c. 7, s. 258). Sarih tercümesinde, büyük muhaddis ve Sahih-i Buharî sarihi Hattabi'den nakledildiğine göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'İn nazara ve göz değmesine karşı okunmasını emrettiği âyet el-kürsi gibi Allah'ın isim ve sıfatlarını ve O'nun zikrini içine alan âyetlerin temiz kalb sahiplerinin diliyle, göz değmesinden rahatsız olan hastalara okunmasıdır. Bu bir ruhi tedavidir. Meşru olmayan efsun ise, bu işi meslek haline getirerek kazanç sağlayan cincilerin yaptığı iştir. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, c.12, s.90'dan özetle)
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Göz Değene Okumak
2733-)
Atâ b. Yesar'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Kul hastalandığı zaman Allahü teâlâ ona iki melek gönderir ve der ki: Bakınız, ziyaretçilerine ne söylüyor?» Eğer hasta, ziyaretçiler geldiğinde Allah'a hamdü sena ediyorsa melekler bunu her şeyi iyi bilen aziz ve celil olan Allah'a ulaştırırlar. Bunun üzerine Allah da şöyle buyurur: Eğer o kulumu öldürürsem cennete koyarım. Şifa verir iyileştirirsem ona hastalığından dolayı zayi ettiği etinden ve kanından daha hayırlısını halk ederim, günahlarını da bağışlarım.» İbn Abdilber, Abbad b. Kesîr el-Mekkî yoluyla mevsul Rivâyet etmiştir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hastaların Alacağı Ecir
2734-)
Urve b. Zübeyr der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımı Aişe (radıyallahü anh)'in şöyle dediğini işittim: (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir diken batması bile olsa mü'min uğradığı bütün musibetlerin mükafaatını görür,» yahut da «karşılaştığı sıkıntılar hatalarına keffaret olur.» buyurdu. Müslim, Bir, 45/14, no:50. Yezid, Urve'nin mükafat veya keffaretten hangisini dediğini kesin olarak bilemediği için ikisini de söylemiştir
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hastaların Alacağı Ecir
2735-)
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Allah kimin hayırlı olmasını isterse, onu musibete uğratır.» Buhârî, Merdâ, 75/1. günahlardan temizlemek ve derecesini yükseltmek için, ona musibet verir, Musibet, hoşa gitmeyen şeylerdir. Musibetlere mübtela kılmak, insanı tehlikeli günah ve hastalıklara karşı tedavi eden ilahi bir tıp gibidir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hastaların Alacağı Ecir
2736-)
Yahya b. Said'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında ölen bir zat hakkında birisi: Ne mutlu ona! Bir hastalığa tutulmadan vefat etti.» dediğinde, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Vah yazık! Bilmiyorsun ki eğer Allah onu bir hastalığa müptela kılsaydı, onu günahlarına kefaret kılardı. (Bununla günahlarını bağışlardı)» buyurdu.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hastaların Alacağı Ecir
2737-)
Osman b. Ebu'l-As (radıyallahü anh) şöyle anlatır: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldim. Ağrımdan kıvranıyordum. Bu halimi gören Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Duyduğum ağrının şerrinden Allahü teâlâ'nın kudret ve azametine sığınıyorum, diyerek ağrıyan yeri yedi kere sıvazla» buyurdu. Ben de böyle yaptım. Allah hastalığımı giderdi. O günden beri aileme ve başkalarına öyle (yapmalarını) tavsiye ediyorum. Ebu Davud, Tıb, 27/19; Tirmizî, Tıb, 26/29.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hastalara Okumak
2738-)
Aişe (radıyallahü anh) den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandığı zaman kendi kendisine muavvizeteyn -felak ve nas surelerini- okur ve üflerdi. Yani Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ellerini birleştiriyor, onlara okuyup üflüyor, sonra da ağrının bulunduğu yere sürüyordu. Yahut da elini vücudundaki ağrıyan yere koyarak okuyordu. Bu sûrelerin okunması da, onlarda bütün kötülüklerden ve zararlardan Allah'a sığınma manası olduğundan dolayıdır Ağrısı şiddetlendiği zaman da ona ben okur, bereketini umarak kendisinin sağ eliyle ağrının üzerine meshederdim. Buharî, Fedâilu'l-Kur'an, 66/14; Müslim, Selâm, 39/20, no:50.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hastalara Okumak
2739-)
Abdurrahman'ın kızı Amr'e (radıyallahü anh) şöyle Rivâyet etti: Ebû Bekr (radıyallahü anh), Hazret-i Aişe (radıyallahü anh)'nin huzuruna girdi. O hastaydı. Bir yahudi kadını da ona okuyordu. Ebû Bekr (radıyallahü anh): Ona, Allah'ın kitabından oku» dedi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hastalara Okumak
2740-)
Zeyd b. Eşlem şunlan anlattı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir İçişi yaralandı ve çok kan kaybetti. Bu adam, Enmar oğullarından kendisine bakacak iki kişi çağırdı. Bunların anlattığına göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine: Tıbbı hanginiz daha iyi biliyor?» diye sorduğunda onlar da: Tıbda (tıbbî müdahalere) bir fayda var mı, Ya Resûlallah?» dediler. (Bunun üzerine) Zeyd'in ifadesine göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Hastalıkları indiren, deva ve çarelerini de indirmiştir.» buyurdu. Bütün ravilerce mürseldir. Ama sağlam ve sahih şahidleri çoktur. Mesela bkz. Buhârî, Tıbb, 76/1; Müslim, Selâm, 39/26, no:69.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hastaların Tedavisi
2741-)
Yahya b. Said der ki: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında, Sa'd b. Zürare'nin boğazındaki iltihabı (bademciklerini) bağlamasından öldüğü Rivâyet edildi. İbn Mace, Tıb, 31/24
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hastaların Tedavisi
2742-)
Nafi der ki: Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh) yüz felcini dağladı ve akrep (sokmasına) karşı okundu. Burada yüz felcini dağlamış olması onu mubah görmesinden dolayıdır. Akrep sokmasına karşı okunması da böyledir. Resûl-i Ekrem'in dağlamayı yasaklaması, her yerde gelişi güzel yapıldığında tehlikeli olduğu içindir.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hastaların Tedavisi
2743-)
Münzir'in kızı Fatıma der ki: Ebû Bekir'in kızı Esma'ya sıtmaya yakalanıp çaresini arayan bir kadın getirildiğinde, biraz su alır, boynundan göğsüne doğru döker ve: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize sıtmanın hararetini, suyla düşürmemizi emrederdi.» derdi. Buharî, Tıb, 76/28; Müslim, 39/26, no: 82.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Sıtmaya Karşı Soğuk Su İle Yıkanmak
2744-)
Hişam, babası Urve'den şöyle Rivâyet etti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Humma (sıtma veya ateş yükselmesi) hastalığı, cehennemin şiddetli hararetinden bir parçadır. Burada bir teşbih yapılarak, hastalık ateşinin şiddeti, cehennemin hararetine benzetilmiştir Onun hararetini su ile düşürünüz» buyurdu. Ma'n b. İsa dışındaki bütün ravilerce mürseldir. Muvatta'da Malik - Hişam -babası- Aişe senediyle Rivâyet eder, Tıb, 76/28; Müslim, Selam, 39/26, no: 81.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Sıtmaya Karşı Soğuk Su İle Yıkanmak
2745-)
İbn Ömer'den gelen bir Rivâyette de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Humma, cehennemin şiddetli hararetinden bir parçadır. Siz onu su ile söndürünüz.» buyurdu. Buhârî, Tıb, 76/28; Müslim, Selâm, 39/26, no:79.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Sıtmaya Karşı Soğuk Su İle Yıkanmak
2746-)
Cabir b. Abdullah (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in buyurduğunu Rivâyet etti: «Bir kimse, hasta ziyaretine gidince, ilâhi rahmetin içine dalmış olur. Hastanın yanında oturunca da onun hakkında rahmet şahit olur (gerçekleşir)»
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hasta Ziyareti Ve Uğursuzluk
2747-)
İbn Atiyye, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu Rivâyet etti; «Hastaların hastalığı diğerlerine geçmez.» Arapların inancına göre, sağlıklı kimseler hastalarla beraber oturunca, onların hastalığı sağlam insanlara geçer diyerek, hastaya yaklaşmak istemezlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalan bakımsız bırakmamak için, her hastalığın başkalarına geçmediğini belirterek «hastalık geçmez» buyurmuştur. birlikte, başka bir hadisde: «Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız» buyurmasında ise, bazı hastalıkların geçmesinin bir gerçek olduğu anlaşılmaktadır. Bu da Allah'ın takdiriyle meydana gelmektedir. Nitekim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hastalığın sirayeti yoktur» buyurunca orada bulunan bir bedevî: Ya Resûlallah, benim geyikler gibi kumluk arazide yaşayan sağlam develerime ne dersiniz? Bu develerim arasına hariçten uyuz bir deve gelip sokulunca develerimi uyuz ediyor» dedi. Resûl-i Ekrem de: «- Ya ilk uyuz deveye bu hastalığı kim sirayet ettirdi?» diye cevap verdi. ilk önce uyuz hastalığına tutulan devenin hastalığının sirayetle olmayıp Allah'ın takdiri ile meydana geldiği şüphesizdir. Bunun gibi senin develerine sirayeti de Allah'ın takdiriyledir, demek istedi. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, c.12, s.84-86). uğursuz sayılmaz, Araplar bir nevi gece kuşu olan baykuşu uğursuz sayarlar ve bir evin üzerine baykuş konunca o evden ölü çıkacak derlerdi. İşte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bu tür batıl inanışları yasaklıyor ve kalblerden siliyor. (Suyûtî, Tenvirul-Havalik, c.3, s.123). karında yılan olmaz (veya safer ayı haram aylardan sayılmaz). Hadisi şerifle geçen «safer» kelimesi, Araplar tarafından insan ve hayvanların karnında bulunan yılan manasına kullanıldığı gibi, ayni zamanda kameri aylardan birinin de adıdır. Araplar o yılanı uyuzdan daha geçici kabul ederlerdi. Aynı zamanda, sahibini onun öldürdüğüne inanırlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bu batıl inancı reddetmiş ve herkesin kendi eceliyle öldüğünü bildirmişti. Yahut da «Safer»’den murad, bildiğimiz Safer ayıdır ki, Araplar, onu haram aylardan sayar ve onun yerine Muharrem ayını helal kabul ederlerdi. İslamiyet gelince bu adeti kaldırmıştır Hastalıklı hayvanlar sağlam hayvanların arasına karışmasın. Sağlam hayvanlar ise istediği yerde dolaşıp otlayabilir.» Bu neden böyle oluyor Ya Resûlallah?» diye sorduklarında, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Çünkü hastaları sağlamlarına karıştırmak, zarar getirir.» buyurdu. Burada hastalıklı hayvanların sağlam hayvanların yanına gelmesiyle, hastalığın onlara da bulaşacağı belirtilerek, sağlamlarına gelebilecek zarar önlenmiş oluyor.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Nazar (göz Değmesî) Kitabı
Konu: Hasta Ziyareti Ve Uğursuzluk
2748-)
Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bıyıkları kısaltıp sakalları uzatmayı emretti. Müslim, Taharet, 2/16, no:53. kısaltmaktan maksat, dudakların üzerinde uzayan kısmını kesmektir. Sakala gelince, Abdullah b. Ömer ile Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'ın sakallarının bir tutamdan fazlasını kestikleri Rivâyet edilmiştir. (Bâcî, el-Munteka, c.7, s. 266).
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saç Ve Sakalda Sünnet
2749-)
Abdurrahman b. Avf’ın oğlu Humeyd'den: Muaviye b. Ebî Süfyan (radıyallahü anh)'ın hacc ettiği yıl minberin üzerindeyken muhafızlarından birinin elindeki bir bölük saçı alarak şöyle dediğini duydum: Ey Medineliler! Alimleriniz nerede? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in böyle şeyleri yasakladığını ve İsrail oğulları ancak kadınları bunu adet edindiği zaman helak oldular, buyurduğunu duydum» dedi. Buhârî, Enbiya, 60/54; Müslim, Libas, 37/33, no:122
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saç Ve Sakalda Sünnet
2750-)
İbn Şihab şöyle Rivâyet eder: (sallallahü aleyhi ve sellem) saçlarını alnına aşağı indirdi (taradı), sonra da ortasından iki yana ayırdı. İbn Abdilber der ki: Malik'in ravileri böylece mürsel olarak Rivâyet etmiştir. Sahîhayn'da İbn Abbas'tan mevsuldür: Buhari, Libas, 77/70; Müslim, Fedail, 43/24.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saç Ve Sakalda Sünnet
2751-)
İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kimsenin gelini ile kayın validesinin saçlarına bakmasında bir mahzur yoktur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saç Ve Sakalda Sünnet
2752-)
Nafî'den: Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh) yumurtaları çıkarıp burması (hadım yapmayı) hoş karşılamaz ve «yaratılışının tamam olması onun kalmasıyle olur» derdi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saç Ve Sakalda Sünnet
2753-)
Süleym oğlu Safvan'a şöyle Rivâyet edildi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kendisinin ya da başkasının yetimine bakıp işlerini yürüten kimse, haksızlıktan sakındığı takdirde, cennette benimle şöyle (yan yana) dır.» dedi ve işaret parmağı ile orta parmağını gösterdi. Malik'in bu konuda, Müslim'de yer alan başka bir senedi daha var: Müslim'de yer alan başka bir senedi daha var: Müslim, Zühd, 53/2, no:42 Ayrıca bkz. Buhari, Edeb, 78/24.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saç Ve Sakalda Sünnet
2754-)
Yahya b. Said'den: Ebû Katade el-Ensari (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Benim saçlarım omuzlarıma kadar uzanıyor. Onları tarıyayım mı?» diye sorduğunda, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Evet, aynı zamanda onlara iyi bak» diye cevap verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine «onlara iyi bak» dediği için Ebû Katade bazan saçlarını günde iki defa yağlardı.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saçları Düzeltmek
2755-)
Ata b. Yesar şunları anlattı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidde idi. İçeri saçı sakalı dağınık bir adam girdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle ona: «Çık» diye işaret etti. Sanki saçını ve sakalını düzeltmesini kast ediyordu. Adam da saçını sakalını düzelttikten sonra gelince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (onu göstererek): birinizin şeytan gibi Yani çirkin görünüşlü demektir. Çirkin bîr şeyi şeytana benzetmek, Arapların adetlerindendi. Burada da onların örfüne göre kullanılmış ve üstü başı dağınık, çirkin bir görüntüyle cemiyet içerisine çıkmanın uygun olmayacağı anlatılmak istenmiştir. saçı başı dağınık bir halde gelmesinden böyle gelmesi daha iyi değil mi?» buyurdu. Ebu Ömer der ki: Mürselliğinde Malik'ten ihtilaf yoktur. Cabir ve başkalarından manaca mevsul olarak gelmiştir
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saçları Düzeltmek
2756-)
Abdurrahman oğlu Ebû Seleme'den: Saçı sakalı ağarmış olan Abdurrahman b. Esved bir cemaatle beraber oturuyordu. Ertesi gün o cemaatin yanına geldiğinde saçlarını kırmızıya boyamıştı. Oradakiler kendisine: « Bu daha güzel» dediklerinde, o da: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hanımı validem Aişe (radıyallahü anh) dün akşam cariyesi Nuhayîe'yi bana gönderdi, ısrarla boyamamı istedi ve Ebû Bekir (radıyallahü anh)'in boyadığını söyledi.» dedi.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saçları Boyamak
2757-)
Yahya'nın anlattığına göre İmâm-ı Mâlik der ki: siyaha boyanması hususunda, belli bir şey duymadım. Ama başka bir renge boyamak, bana göre daha iyidir.»
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saçları Boyamak
2758-)
Hiç boyamasa da olur. Bu hususta, insanlar için bir zorluk yoktur.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saçları Boyamak
2759-)
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), saç ve sakalını boyamamıştır. Eğer boyamış olsaydı Aişe (radıyallahü anh), Abdurrahman b. Esvede bunu bildirirdi. Şeybanî, 937.
Kaynak: İmam Malik Muvatta, Saç Ve Sakal Kitabı
Konu: Saçları Boyamak