Sünen-i Dârimî Hadis Kitabı

652-) Bize İbrahim İbnu'l-Munzir haber verip (dedi ki), bize Dâvûd b. Atâ', Ca'fer b. Muhammed'den, (O da) babasından (naklen) rivâyet etti (ki, babası Muhammed) şöyle dedi: Kitabı "arz" etmekle, (hocanın okuyarak) hadis rivâyet etmesi birdir.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Arz Hakkında
653-) Bize İbrahim İbnu'l-Munzir haber verip (dedi ki), bize Dâvûd b. Atâ’ rivâyet edip dedi ki, Zeyd b. Eşlem, kitabı "arz" etmekle (hocanın bizzat okuyarak hadis rivâyet etmesinin bir olduğu görüşündeydi. İbn Ebî Zi'b de bu görüşteydi.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Arz Hakkında
654-) Bize İbrahim haber verip (dedi ki), bize Mutarrif, Mâlik b. Enes'ten rivâyet etti, O (yani Mâlik) "arz'la (hocanın bizzat okuyarak) hadis rivâyet etmesinin bir olduğu görüşündeydi.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Arz Hakkında
655-) Bize Kabîsa haber verip (dedi ki), bize Süfyân, el-A'meş'ten, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: İbrahim; "(İmama uyan tek kimse) onun solunda durur" derdi. Sonra ben ona, Sumeylez-Zeyyât'tan, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivâyet ettim ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu sağında durdurmuştu. O da hemen (eski görüşünden vazgeçip) bunu kabul etti.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
656-) Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi ki), bize Hârûn İbnu'l-Muğire, Anbese b. Sa'îd'den, (O) Hâlid b. Zeyd el-Ensârî'den, (O) Akkar İbnu'l-Muğire b. Şu'be'den, (O da) babası el-Muğire b. Şu'be'den (naklen) rivâyet etti (ki, el-Muğîre) şöyle dedi: Hazret-i Ömer halka; "Sizden biri cenin hakkında Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) (bir hüküm) işitti mi?" diye sordu. Bunun üzerine el-Muğire b. Şu'be kalktı ve; "O, onun hakkında, bir erkek köle veya bir câriye (verilmesini) hükmetmişti" dedi. O yine halka sordu. Bu sefer lehine hüküm verilmiş olan kimse kalktı ve; "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ondan dolayı lehime bir erkek köle veya bir câriye hükmetmişti" dedi. O tekrar halka sordu. Bu sefer de aleyhine hüküm verilmiş olan kimse kalktı ve; "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) aleyhime bir "ğurre", yani bir erkek köle veya bir câriye hükmetmişti" dedi. (Aleyhine hüküm verilmiş olan bu zat sözüne devamla dedi ki, o zaman) ben de; "Onun için; yani ne yemiş, ne içmiş, ne ses çıkarmış, ne konuşmuş olmayan bir şey için aleyhime hüküm mü veriyorsun? Şayet onu heder eder, (onun için bana köle verme cezası vermezsen), işte heder edilmeye en müstahak olan odur," demiştim. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona, yanındaki bir şeyle işaret etmiş ve gibi) şiir mi (söylüyorsun?)" buyurmuştu. Bu (haberler) üzerine Hazret-i Ömer şöyle dedi: Peygamber"in (sallallahü aleyhi ve sellem) vermiş olduğu hükümden bana ulaşan (bu) şeyler olmasaydı, ona iki diyet (yani cenîn diyeti ile büyük maktulün diyeti) arasında bir diyet hükmü verecekdim."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
657-) Bize Sa'îd b. Amir haber verip (dedi ki), Sellâm, Eyyûb'dan, O'nun şöyle dediğini anlatırdı: Öğretmeninin hatasını bilmek istediğin zaman, ondan başkasıyla oturup (müzâkere yap!)

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
658-) Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd rivâyet edip (dedi ki), bize Eyyûb rivâyet edip dedi ki; Mekke'de, (hanımının bulunduğu yerden uzakta) ölen adamın (hanımının iddet durumunu) müzakere ettik de ben, el-Hasan, Katâde ve taraftarlarımızın görüşünden dolayı, (hanımının) iddeti, (ölüm) haberi kendisine geldiği günden (başlar)" dedim. (Eyyûb) dedi ki, daha sonra Talk b. Habîb el-Anezî bana rastladı ve şöyle dedi: "Sen, şerefli, kıymetli birisin. Ve sen yine çabuk dikkat çeken bir belde ahalisindensin. Doğrusu ben senin hakkında emin değilim. Sen burada bu belde ahalisinin görüşünün aksine bir görüş söyledin. Ben de ondan (yani bu belde ahalisinin görüşünden) başkasına inanmıyorum!" Bunun üzerine ben; "bu konuda ihtilâf var mı?" dedim. (Talk); "evet, dedi, (hanımın) iddeti (kocasının) öldüğü günden (başlar)". Sonra ben Sa'îd b. Cübeyr'e rastladım ve (bunu) O'na sordum. O da; "(hanımın) iddeti, (kocasının) öldüğü günden (başlar)" dedi.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
659-) Mücâhid'e sordum, O da; "(hanımın) iddeti, (kocasının) öldüğü günden (başlar)" dedi.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
660-) Atâ' b. Ebî Rebâh'a sordum, O da; "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" dedi.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
661-) Ebû Kılâbe'ye sordum, O da; "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" dedi.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
662-) Muhammed b. Sirin'e sordum, O da; "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" dedi.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
663-) (Eyyûb) dedi ki, bana Nâfi’ rivâyet etti ki; İbn Ömer -radıyallahu anh-, "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" demiş.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
664-) İkrime'yi de; "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" derken işitmiştim.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
665-) (Eyyûb) dedi ki, Câbir b. Zeyd de; "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" demiş.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
666-) (Eyyûb) dedi ki, İbn Abbâs da; "(Kocasının) öldüğü günden (başlar)" demiş.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
667-) Hammâd dedi ki; Leys'i, el-Hakem'den, Abdullah b. Mes'ûd'un; "(Kocasının) öldüğü günden (başlar)" dediğini rivâyet ederken işittim.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
668-) (Hammâd) dedi ki; Hazret-i Ali ise, "(Kadına kocasının ölüm) haberi geldiği günden (başlar)" demiş.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
669-) Abdullah b. Abdirrahman (ed-Dârimi) dedi ki, ben, "(Kocasının) öldüğü günden (başlar)" görüşündeyim."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İ Peygamberden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Bir Hadis Ulaşıyor. Bunun Üzerine Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hükmüne Dönüyor.
670-) Bize Ahmed b. Humeyd haber verip (dedi ki), bize İbnu’l-Mübârek, Ma'merden, (O) Simâk İbnu'l-Fadl'dan, (O) Vehb b. Münebbih'ten, (O da) el-Hakem b. Mes'ûd'dan (naklen) rivâyet etti (ki, el-Hakem) şöyle dedi: "Muşerreke" hakkında Hazret-i Ömer'e gelip (hükmünü sormuştuk), O da (mirastan ona) pay vermemişti. Sonra ertesi yıl (tekrar) O'na gelip (onun hükmünü sorduk). Bu sefer (ona mirastan) pay verdi. Bunun üzerine O'na, "(niçin böyle yaptın?)" dedik. Şöyle cevap verdi: "O, (o zaman) vermiş olduğumuz hükme göre idi. Bu da (şimdi) verdiğimiz hükme göredir."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Adam Bir Şeyle Fetva Verebilir
671-) Bize Ya'kûb b. İbrahim haber verip (dedi ki), bize Ravh rivâyet edip (dedi ki), bize Haccâc el-Esved rivâyet edip dedi ki, İbn Münebbih şöyle dedi: İlim sahipleri ilimlerini, eskiden, dünya ehline karşı sakınırlardı. Bunun sonucu dünya ehli, ilimlerine rağbet eder ve onlara dünyalıklarını, kendi istekleriyle verirlerdi. İlim sahipleri bugün ise, ilimlerini dünya ehline saçmışlardır. Bu yüzden dünya ehli onların ilimlerine karşı isteksiz olmuş ve dünyalıklarını onlardan sakınmışlardır.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İlmin Üstün Tutma Hakkında
672-) Bize Ya'kûb b. İbrahim haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Ömer İbni'l-Kümeyt rivâyet edip (dedi ki), bize Ali b. Vehb el-Hemdânî rivâyet edip (dedi ki), bize ed-Dahhâk b. Mûsa rivâyet edip dedi ki: Süleyman b. Abdilmelik, Mekke'ye giderken Medine'ye uğramış ve orada günlerce kalmıştı. Bir ara; "Medine'de Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Ashabından birine kavuşmuş olan bir kimse var mı?" dedi. (Yanındakiler) O'na; "Ebû Hâzim (isimli biri var)" dediler. Bunun üzerine O'na haber saldı. Huzuruna girince O'na; "Ebû Hâzim! Nedir bu eziyet?" dedi. Ebû Hâzim; "yâ Emîre'l-Mü'minîn! Benden ne eziyet gördün?" dedi. (Halife Süleyman); "Medinelilerin ileri gelenleri yanıma geldi, sen gelmedin!" karşılığını verdi. (Ebû Hâzini); "ya Emire'l-Mü'minin, dedi, (doğru) olmayan bir şeyi söylemenden seni Allah'a sığındırırım! Bu günden önce ne sen beni tanımıştın, ne de ben seni görmüştüm." (Râvi ed-Dahhâk) dedi ki, bunun üzerine Süleyman, Muhammed b. Şihâb ez-Zühri'ye dönüp; "ihtiyar doğru söyledi, ben hata ettim" dedi. Süleyman (sonra); "Ebû Hâzim! Bize ne oluyor da ölümden hoşlanmıyoruz?" diye sordu. Hâzim) şöyle cevap verdi: "Çünkü siz Âhireti harab ettiniz, dünyayı ma'mûr hale getirdiniz. Bu yüzden ma'mûr yerden harab edilmiş yere gitmekten hoşlanmıyorsunuz." (Süleyman); "doğru söyledin, Ebû Hazim! Peki yarın (Kıyamet gününde) Allah'a gidiş nasıl olacak?" dedi. (Ebû Hâzim); "iyilik eden, ailesinin yanına gelen gurbetçi gibi. Kötülük yapan ise, efendisinin yanına gelen kaçak köle gibi!" karşılığını verdi. Bunun üzerine Süleyman ağladı ve "keşke Allah katında ne olacağımızı bilsem!" dedi. (Ebû Hâzim) dedi ki; "amelini Allah'ın Kitab'ıyla karşılaştır, (öğrenirsin!)" (Süleyman sonra); "(Kıyamette) nasıl bir yer bulacağım?" diye sordu. (Ebû Hâzim); "iyiler hiç şüphesiz Na'im (Cennetin)de, kötüler ise muhakkak alevli ateştedirler" dedi. Süleyman; "peki, dedi. Allah'ın rahmeti nerede, Ebû Hâzim?" Ebû Hâzim; "Allah'ın rahmeti iyilik edenlere yakındır" karşılığını verdi. Süleyman O'na dedi ki; "Ebû Hâzim! Peki, Allah'ın hangi kulları daha üstündür?" "Şahsiyet ve akıl sahipleri!" dedi. Süleyman O'na; "Peki amellerin hangisi daha faziletlidir?" dedi. Hâzim; "haramlardan uzak durmakla beraber farzları yerine getirmek!" dedi. Süleyman; "peki hangi duaya daha çok icabet edilir?" dedi. Ebû Hâzim; "kendisine iyilik yapılan kimsenin, iyilik yapana duasına!" karşılığını verdi. (Süleyman) dedi ki; "peki hangi sadaka daha faziletlidir?" (Ebû Hâzini); "başa kakmadan, eziyet etmeden muhtaç dilenciye (verilen) ve (malı) az olan kimsenin verebildiği!" dedi. (Süleyman); "peki, hangi söz daha doğrudur?" dedi. (Ebû Hâzim); "kendisinden korktuğun veya (bir şey) umduğun kimsenin yanında (söyleyeceğin) hak söz!" dedi. (Süleyman); "peki, müminlerin hangisi daha akıllıdır?" dedi. (Ebû Hâzim); "Allah'a itaatle amel eden ve insanlara bu yolu gösteren adam!" dedi. (Süleyman), "peki, müminlerin hangisi daha ahmaktır?" dedi. (Ebû Hâzim); "zalim olduğu halde (din) kardeşinin arzusuna uyan ve bu suretle, başkasının dünyalığına mukabil Âhiretini satan kimse!" dedi. Süleyman O'na; "doğru söyledin, dedi, peki, bizim içinde bulunduğumuz durum hakkında ne dersin?" (Ebû Hâzim); "ya Emire'l-Mü'minin! Beni (bu soruya cevap vermekten) bağışlar mısın?" dedi. O'na; "hayır! Lâkin (bu) bana vereceğin bir nasihat (olacak)" dedi. (Ebû Hâzim, bunun üzerine) şöyle dedi: "Ya Emire'l-Mü'minin! Senin ataların halkı kılıçla bastırıp bu hükümdarlığı müslümanlardan, istişare yapmaksızın, razılıkları olmaksızın, zorla aldılar. Hatta onlardan pek çok kimseyi öldürdüler ve (bu öldürülen müslümanlar), o (öldürme ile Âhirete göçtüler. (Öbür âlemde) onların söylediği ve onlara söylenilen şeyleri bir bilsen!" Bunun üzerine orada oturanlardan bir adam; "söylediğin şey ne kötü, Ebû Hâzim!" dedi. Ebû Hâzim (buna) şöyle karşılık verdi: "Yalan söyledin! Şüphe yok ki Allah, alimlerden; "onu insanlara mutlaka açıklayacaklar, gizlemeyecekler! " diye söz almıştır." Süleyman O'na; "peki biz (durumumuzu) nasıl düzeltebiliriz?" diye sordu. Ebû Hâzim; "öğünmeyi, lafçılığı bırakır, vakarlı ve şahsiyetli olur, (devlet yardımlarım) eşit bir şekilde dağıtırsınız" cevabını verdi. Süleyman O'na; "bunu nasıl yaparız?" dedi. Ebû Hâzim; "helâlinden alır, lâyık olanlarına verirsin!" dedi. Süleyman O'na; "Ebû Hâzini, dedi, bize arkadaşlık eder misin? Bu suretle sen bizden istifade edersin, biz de senden istifade ederiz." Ebû Hâzim; "Allah'a sığınırım!" dedi. Süleyman O'na; "niçin böyle (diyorsun?)" dedi. (Ebû Hâzim) şu karşılığı verdi: "Size az bir şey meyletmekten, bu sebeple de Allah'ın bana hayatın da katmerli, ölümün de katmerli (acısını) tattırmasından korkarım." (O zaman) Süleyman O'na: "Bize ihtiyaçlarını bildir" dedi. (Ebû Hâzim); "Beni Cehennemden kurtarıp Cennete sokarsın, (işte ihtiyacım budur!)" dedi. Süleyman; "bu benim yapabileceğim bir şey değil" dedi; Hâzim; "O halde sana onun dışında hiç ihtiyacım yok!" dedi. (Süleyman); "peki, bana hayır duada bulun" dedi. Ebû Hâzim şöyle dedi: "Allahım! Eğer Süleyman senin dostun ise, O'na dünya ve Ahiret iyiliğini kolaylaştır. Eğer düşmanın ise, onu perçeminden tut, sevip razı olacağın şeye (ilet)". Süleyman O'na; "bu kadar mı?" dedi. Ebû Hâzim; "ehlinden isen öz, (ama) çok söyledim. Ehlinden değilsen, kirişi olmayan yaydan (ok) atmam bana ne fayda verir?" cevabını verdi. Süleyman O'na; "bana tavsiyede bulun!" dedi. (Ebû Hâzim) şöyle dedi: "Sana tavsiyede bulunacağım, (ama) sözü uzatmayacağım: Rabb'ini ta'zim et. Seni menettiği yerde görmesinden, emrettiği yerde kaybetmesinden (bulmamasından) O'nu tenzih et!" Hâzim, Süleyman'ın) yanından çıkınca (Süleyman) O'na yüz dinar gönderdi ve "bunu (Allah rızası için) harca, senin için yanımda bunun gibi çok var!" diye de yazdı. (Râvî ed-Dahhâk) dedi ki, (Ebû Hâzim) bunları O'na, şöyle bir mektupla geri çevirdi: "Ya Emire'l-Mü'minin! Senin benden isteğinin ciddi olmamasından veya benim (parayı) sana geri çevirişimin, (onun) önemsizliği sebebiyle olmasından, Allah korusun! Bunlara senin için razı olmuyorum, kendim için nasıl razı olurum?" (Ebû Hâzim mektubunun devamında) O'na şöyle yazdı: "Hazret-i Mûsa b. İmrân, Medyen suyuna varınca o (suyun) başında, (hayvanlarını sulayan çobanlar buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını, diğerlerine karışmaktan) alıkoyan iki kız buldu. Bunun üzerine onlara (bunun sebebini) sordu. da; "çobanlar suvarıp çekilmeden biz suvarmayız. Babamız ise büyük, (çok yaşlı) bir ihtiyardır" dediler. Hemen (Hazret-i Mûsa) onlarınkini (de) suvardı. Sonra gölgeye çekildi ve "Rabb'im, hakikaten ben senin bana indireceğin hayra muhtacım" dedi. Bunu (söylemesinin sebebi şuydu): O aç, güven içinde olmayan korkar bir halde idi. Yine de Rabb'inden istedi, insanlardan dilenmedi. Çobanlar da (O'nun sözünü, halini) anlamadılar, (ama) iki kız anladı. Onlar babalarının yanına dönünce olayı ve O'nun sözünü O'na anlattılar. Bunun üzerine babaları -ki O, Şu'ayb idi-; "bu, aç bir adam!" dedi ve (kızlarından) birine; "git de O'nu çağır!" diye emretti. (Kız) O'nun yanına gelince O'nu büyük sayıp yüzünü örttü ve "babam seni çağırıyor. Bizim için (hayvanlarımızı) suvarmanın ücretini verecek" dedi. (Kız); "bizim için (hayvanlarımızı) suvarmanın ücretini" andığı vakit (bu) Hazret-i Mûsa'ya zor geldi. (Ama) onu takip etmek zorundaydı da. Çünkü o, dağlar arasında aç ve yalnızdı. Neticede onun peşinden gittiğinde rüzgâr esti ve (kızın) elbiselerini arkasına çarpmaya ve bu suretle (elbiseleri), arkasının hatlarını ona belli etmeye başladı. (Kız) da kalçalı idi. Mûsa kâh yüzünü çevirmeye, kâh (gözlerini) yummaya başladı. Sonunda sabrı tükenince, kıza; "ey Allah'ın kulu! Arkamda kal ve bana yolu; "şu (yoldan, şöyle..." diyerek) sözünle tarif et" diye seslendi. (Hazret-i Mûsa, sonunda) Şu'ayb'in huzuruna girince akşam yemeğinin hazırlanmış olduğunu gördü. Şu'ayb da O'na; "Genç! Otur, yemek ye!" dedi. Hazret-i Mûsa O'na; "Allah'a sığınırım!" dedi. Şu'ayb de O'na; "niçin? Aç değil misin?" diye sordu. "Evet, dedi, fakat bunun, o (kızların) için (hayvanlarını) suvarmamın bir karşılığı olmasından korkuyorum. Halbuki ben, dinimiz (gereği yaptığımız) hiçbir şeyi yer dolusu altına mukabil bile satmadığımız bir ev halkındanım." Bunun üzerine Şu'ayb O'na; "hayır, ey genç, (bu onun karşılığı değildir). Fakat bu, benim ve atalarımın âdetidir. Biz misafiri ağırlar, yemek yediririz" dedi. O zaman Hazret-i Mûsa oturdu ve yedi. İşte bu yüz dinar da anlattığım şeylerin karşılığı ise leş, kan ve domuz eti, çaresizlik halinde bundan daha helâldir. Şayet beytu'l-mal'da (devlet hazinesinde)ki bir haktan dolayı ise, bu hususta benim benzerlerim var. Eğer aramızda eşitlik yaparsan ne âlâ! Aksi halde benim buna ihtiyacım yoktur!"

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İlmin Üstün Tutma Hakkında
673-) Bize Ebû Osman el-Basrî Abdülaziz b. Müslim el-Kesmeli'den haber verdi (ki, O şöyle demiş:) Bize Zeyd el-Ammî, bir fakîhten (naklen) haber verdi ki, o (yani fakîh) şöyle demiş: Ey ilim sahibi! İlminle amel et, malının fazlasını ver. Sözünün fazlasını ise, Rabb'inin katında sana fayda verecek olan hadis gibi bir şey sebebiyle (söylemen) hariç, (kendine) tut! Ey ilim sahibi! Şüphe yok ki, bilip de kendisiyle amel etmediğin şey, kendisiyle karşılaştığın zaman Rabb'inin katında senin delilini vı ma'zeretini bertaraf edecektir. Ey ilim sahibi! Allah'a itaatle ilgin sana emredilen şeyler, isyanla ilgili sana yasaklanan şeylerden seni alıkoymak içindir (veya "... isyanla ilgili sana yasaklanan şeylerden seni alıkoyacakdır.") Ey ilim sahibi! Asla, başkasının amelinde güçlü, kendi amelinde zayıf olma! Ey ilim sahibi! Başkasına ait olan şey, seni, kendine ait olan şeyden asla alıkoymasın. Ey ilim sahibi! Alimleri büyük bilip onlara saygı göster, onlara çok yaklaş, onlardan, (söyleyeceklerini) dinle ve onlarla münâkaşa etmeyi bırak. Ey ilim sahibi! Alimleri, ilimlerinden dolayı büyük bil. ise, cehaletlerinden dolayı küçük bil, (ama) onları uzaklaştırma, yaklaştır ve onlara öğret! Ey ilim sahibi! Bir mecliste, anlamadıkça hiçbir söz (hadis) nakletme. Hiç kimsenin sözüne de, sana söylediğini bilmedikçe cevap verme! Ey ilim sahibi! Allah'ın (affına güvenerek) aldanma, insanların (sözlerine güvenerek) de aldanma! Çünkü Allah'ın (affına güvenerek) gaflet içinde olmak, O'nun emrini terketmeye; insanların (sözlerine güvenerek) gaflet içinde olmak, onların arzularına uymaya (götürür). Allah'tan, O'nun seni kendinden (yani azabından) sakındırdığı gibi sakm. İnsanların fitnesinden de sakın. Ey ilim sahibi! Gerçek şu ki, günün ışığı, başkasıyla değil, ancak güneşle tam olur. Bunun gibi hikmet de, başkasıyla değil, sadece Allah'a itaatle kemâle erer. Ey ilim sahibi! Vakıa şu ki, ekin ancak su ve toprakla elverişli hale gelir. Bunun gibi iman da ancak ilim ve amelle elverişli hale gelir. Ey ilim sahibi! Her yolcu azıklanır. O, azığına ihtiyaç duyduğu zaman da azıklandığı şeyi (yanında) bulacaktır. Bunun gibi her amel yapan da, ahirette ameline muhtaç olduğu zaman, dünyada yaptığı ameli (yanında) bulacaktır. Ey ilim sahibi! Allah seni ibadetine karşı isteklendirdiği zaman, bil ki O, sadece senin, O'nun katındaki değerini sana açıklamak istemiştir. Bu sebeple O'ndan başkasına geçme ki, sonra O'nun değer vermesi (halinden), küçümsemesi (haline) dönersin. Ey ilim sahibi! Şüphe yok ki, taş ve demir taşıman, sana, sözünü kabul etmeyeceklere (söz) anlatmandan daha kolay gelir. Sözünü kabul etmeyeceklere (söz) anlatan kimsenin durumu, ölüye seslenen ve kabirdekilere sofra koyan kimsenin durumu gibidir.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: İlmin Üstün Tutma Hakkında
674-) Bize Abdulmelik b. Süleyman Ebû Abdirrahman el-Antâki, Abbâd b. Abbâd el-Havvâs eş-Şâmi Ebû Utbe'den, O'nun şöyle dediğini haber verdi: İmdi; aklınızı kullanın, akıl nimettir. Zira nice akıl sahibi (insan) vardır ki, zararına olan şeylerde derinleşmekle muhtaç olduğu şeylerden istifade etmekten kalbini alıkoymuş ve neticede bu (muhtaç olduğu şeylerden) gafil hale gelmiştir. Araştırılması gerekmeyen meselelerde araştırmayı terketmek, kişinin aklının üstünlüğünü (gösteren şeylerdendir. (Ancak) kişinin aklının üstünlüğü de, sonunda kendisine, güzel ve faydalı işlerde kendinden aşağıda olanları araştırıp soruşturmayı terketmekten dolayı, vebal olur. (nice) kimse vardır ki, kalbini; dinine, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Ashabının dışında birtakım adamları baş tacı etmesine sebep olan bir bid'atle meşgul etmiş yahut; hidayeti sadece onlarda gördüğü, sapıklığı da onları terketmekte zannettiği şeylerde kendi görüşüyle yetinmiştir. (Bu durumlarda) onun iddiası şudur: "O, bunları Kurandan almıştır!" Halbuki o, Kurandan ayrılmaya çağırmaktadır! Acaba ondan ve taraftarlarından önce, Kur'an’ın; muhkemiyle amel eden, müteşâbihine inanan ve onun hakkında en vazıh yolun işaret çizgisi üzere olan, sahip ve tatbikçileri yok muydu? Kur'an, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) önderi idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de Ashabının önderi idi. Ashabı ise, kendilerinden sonrakilerin önderleri idiler. (Bu sonrakiler de, muhtelif) bölgelerde tanınmış olan, (kendilerine) nisbet olunan, aralarında ihtilâf olmakla beraber (nefislerinin) arzularına uyan (bidatçıları) red hususunda müttefik olan kişilerdir. arzularına uyanlar ise, şahsi görüşleriyle orta yoldan sapmış, sırat-ı müstakimden uzak değişik yollarda bocalamış, kılavuzları onları; sapıtıcı, ıssız ve uzak çöllere sürüklemiş, onlar da, şekil ve suretlerinde külfete girerek bu (sapık yollarda) derinleşmişlerdir. Her ne zaman Şeytan onlara, sapıklıklarında yeni bir bid'at çıkardıysa, onlar ondan başkasına geçtiler. Çünkü onlar geçmiş (müslümanların) izinin peşine düşmediler, (kötülükleri terkeden) muhacirlere de uymadılar. Halbuki Hazret-i Ömer'den nakledildi ki, O Ziyâd'a şöyle demişti: "Biliyor musun, İslâm'ı ne yıkar? Alimin hatası (sürçmesi), münâfıkm Kur'an vasıtasıyla mücâdelesi ve saptırıcı önderler!" Allah'tan korkun! Kurrânızm (hep Kur'an okuyanâbid insanlarınızın) ve mescidlerinizin cemaatlerinin içinde ortaya çıkan; gıybet, söz taşıma, insanlar arasında iki yüz ve iki dille dolaşma gibi şeylerden sakının! Nitekim nakledilmiştir ki, bu dünyada ikiyüzlü olan, Cehennemde de iki yüzlü olacaktır. Gıybetçi kimse seninle karşılaşır ve yanında, senin gıybet edilmesini arzu ettiğini zannettiği kimseyi gıybet eder. Senden sonra senin arkadaşına gelir ve aynısını senden arkadaşına getirir, (onun yanında da seni gıybet eder). Bir de görülür ki o, sizin herbirinizin yanında ihtiyacını elde etmiş, (ama) sizden herbirinize, hakkında, arkadaşına onun getirdiği (söylediği) şeyler gizli kalmıştır. birinin), yanında hazır bulunduğu bir kimsenin yanındaki hazır bulunuşu, kardeşlerin (birbirlerinin yanındaki) hazır bulunuşu (gibi), yanında bulunmadığı kimselerin yanında bulunmayışı ise, düşmanların (birbirlerinin yanında) bulunmayışı gibidir! Bunlardan hazır olanlara ikram vardır, hazır bulunmayanlara ise hiçbir saygı yoktur! (Gıybetçi) yanında bulunanı övgü ile aldatır, yanında bulunmayanı, arkadan konuşmakla çekiştirir. Hayret Allah'ın şu kullarına! Toplulukta şunu hilesinden menedecek, müslüman kardeşinin ırzına (sataşmaktan) vazgeçirecek hem yol gösterici, hem de ıslah edici hiç kimse yok mu? Hayır, o (gıybetçi, insanlara) götüreceği şeylerde onların arzusunu bilip onları elde etti, onlar da onun ihtiyacını giderdiler. Böylece onların dinleriyle beraber kendi dini karşılığında karnını doyurdu. Allah'tan korkun (ey insanlar), Allah'tan korkun! (Yanınızda bulunmayan) kimselerinizin, çiğnenmesi helâl olmayan haklarını müdâfâa edin; dillerinizi, iyilik durumu hariç, onlardan çekin, ümmetiniz hakkında Allah'a karşı samimi ve hayırhah olun. Çünkü sizler Kur'an ve Sünnet'in sahip ve tatbikçileri oldunuz. Şüphe yok ki; Kur'an, kendisiyle konuşulmadıkça (kendiliğinden) konuşmaz. Sünnet de, kendisiyle amel edilmedikçe (kendiliğinden) iş yapmaz. alim susup da, ortaya çıkan (kötü) şeyleri reddetmeyince ve terkedilen (iyi) şeylerin (yapılmasını) emretmeyince, cahil ne zaman öğrenecek? Halbuki Allah, kendilerine kitap verilenlerden; "onu insanlara mutlaka açıklayacaklar, onu gizlemeyecekler diye söz almıştı." Allah'tan korkun! Çünkü sizler, günâhtan titizlikle kaçınmanın zayıfladığı, huşûun azaldığı, ilmi, onu bozanların öğrendiği bir zamandasınız. (Bu, ilmi bozan ilim sahipleri), onu bilmekle tanınmayı istediler, onu zayi etmekle tanınmaktan ise hoşlanmadılar. Bu sebeple (ilim) hakkında, içine soktukları hatalardan dolayı, (nefis) arzusuyla konuştular ve kelimeleri, hakla ilgili yapmadıkları şeylerden bâtılla ilgili yaptıkları şeylere çevirdiler. Binaenaleyh onların günâhları, bağışlanmayacak günâhlar, kusurları i'tiraf edilmeyecek kusurlardır. Yol gösterici kimse yolunu şaşıran biri olunca, yol gösterici arayan, irşad edici isteyen kimse doğru yolu nasıl bulur? Onlar dünyayı sevdiler, (ama) ahalisinin mevkiini beğenmediler. Bu yüzden yaşayışta onlara karıştılar, sözle onlardan ayrıldılar. Kendilerini de, amellerine nisbet edilmesinler diye sözle müdâfaa ettiler. Ama, ilgilerinin olmadığını söyledikleri şeylerden kurtulamadılar, kendilerini nisbet ettikleri şeylere de giremediler. Çünkü hakkıyla amel eden kimse, sussa da (hâl lisanıyla) konuşur. yüce Allah'ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Ben hikmetli söz söyleyenin her sözünü kabul etmem. Fakat ben onun tasa ve arzusuna bakarım da şayet onun tasa ve arzusu benim (rızam) için ise, konuşmasa da, ben onun susmasını şükür ve saygı yapar, (böyle sayarıml)" Yüce Allah (bir âyette ise) şöyle buyurmuştur: "Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların -yani onunla amel etmeyenlerin- durumu, "sifr'ler -yani kitaplar- taşıyan eşeğin durumu gibidir." (Yüce Allah, diğer bir âyette ise) şöyle buyurmuştur: "Size verdiğim şeyi kuvvetle tutun." -Yani içindekilerle amel edin-. Sünnet'ten de, amel etmeksizin, sözle benimsemekle yetinmeyin. Zira Sünnet'i, kendisiyle amel etmeksizin benimsemek, ilmi zayi etmenin yanında sözle yalan söylemektir. Bid'atleri, onları ayıplamakla süslenmek (avunmak) için ayıplamayın. bid'atçıların bozukluğu sizin iyiliğinizi hiç artırmaz. (Bid'atleri), bid'atçılara karşı azgınlık etmek için de ayıplamayın. Çünkü azgınlık, kendi nefislerinizin bozukluğundandır. Tabibin, hastaları, onları iyileştirecek şeylerle tedavi edip kendisim hasta etmesi uygun düşmez. Zira o hastalandığı zaman, hastalığından dolayı, (hastalarının) tedavisiyle meşgul olamaz. Fakat (doktorun), hastaları tedaviye güç yetirebilmesi gayesiyle kendisi için sağlık (şartları) araştırması gerekir. Binaenaleyh (din) kardeşlerinize yadsıdığınız şeylerde durumunuz; sizin (başkasından ziyade) kendi kendinize bakma, Rabb'inize karşı hayırhah olma, (din) kardeşlerinize karşı da merhametli olma şeklinde olsun. Bununla beraber size, başkalarının kusurlarından ziyade kendi kusurlarınızla alâkadar olmanız, birbirinizden nasihat (hayırhahlık) istemeniz ve bu (nasihati) sizeisteyerek veren, (aynı zamanda) onu sizden kabul eden kimselerin, nazarınızda değerli ve sevgili olması (uygun düşer). Nitekim Ömer İbnul-Hattab -Allah O'ndan razı olsun!- şöyle demiştir: "Allah, bana kusurlarımı hediye eden, (gösteren) kimseye merhamet etsin!" Sizler, söz söyleyip de size tahammül edilmesini seviyorsunuz, ama, söylediğinizin aynısı size söylenirse kızıyorsunuz! İnsanlara, yadırgadığınız işlerinde öfkeleniyorsunuz, halbuki siz de onların aynısını yapıyorsunuz! (Bu durumun) sizden alınmasını arzu etmez misiniz? (delilsiz, dayanaksız) görüşünüzü ve zamanımızdakilerin (böyle olan) görüşünü suçlayın. Konuşmadan önce iyi araştırıp emin olun, (sonra konuşun). Amel yapmadan önce öğrenin. Çünkü durum şu ki; hakla bâtılın karışacağı ve ma'rûfun münker, münkerin ma'rûf olacağı bir zaman gelecektir. Bunun sonucu kiminiz Allah'a, kendisini ondan uzaklaştıracak şeyle yaklaşmaya, onu kızdıracak şeyle ona sevgisini göstermeye çalışacaktır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Kötü işi kendisine süslendirilip de onu güzel -: gören kimse, (kötü amelini güzel görmeyen, gerçeği gören kimse gibi olur) mu?" Binaenaleyh açık hakikat sizin için delille ortaya çıkıncaya, (belli oluncaya) kadar şüpheli şeylerden (geri) durmanız ge-i rekir. Zira bilmediği şeye ilimsiz olarak dalan kimse günahkârdır. Kim de Allah'a yardım ederse, Allah da ona yardım eder. Kur'an'a yapışın, ona uyun, (uygulanması için) ona önder olun. Ona nüfuz edenlerin, (onu hakkıyle anlayıp uygulayanların) izinin peşinde olun. hahamlar ve rahipler, (Allah'ın) Kitâb'ını tatbik etmek ve açıklamakla makamlarının gitmesinden, mevkilerinin alt-üst olmasından korkmasalardı, onu ne değiştirirlerdi, ne de gizlerlerdi. Fakat onlar amelleriyle (Allah'ın) Kitâb'ına muhalefet edince, (ona aykırı işler yapınca), mevkilerinin alt-üst olmasından ve fesâdlarının ortaya çıkmasından korkarak yaptıkları şeyler konusunda topluluklarına hile yapma (yollarını) araştırdılar. Bunun için (Allah'ın) Kitâb'ını yorumla değiştirdiler. Değiştiremedikleri şeyleri ise gizlediler. Sonra da mevkilerini korumak için kendi yaptıkları şeyler hakkında sustular, topluluklarıyla hoş geçinmek için de onların yaptıkları şeylere seslenmediler. Halbuki Allah, kendilerine Kitâb verilenlerden; "Onu insanlara mutlaka açıklayacaklar, onu gizlemeyecekler diye söz almıştı." Aksine onlar onu (yani Allah'ın Kitâb'ını açıklamama, gizleme) hususunda yardımlaştılar ve onun hakkında onlara müsamahalı davrandılar.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Havvâs’ın Mektubu
675-) Bize Ali b. Abdilhamîd haber verip (dedi ki), bize Süleyman İbnu'l-Muğire, Sâbit'ten, (O da) Enes b. Mâlik'ten (naklen) rivâyet etti (ki, Enes) şöyle dedi: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem), (konuşması esnasında izahı gerektiren bir durum gibi bir şey olmaksızın) sözün başında (soru sormamız) bize yasaklanınca, bedevi ve akıllı köylülerin gelip de Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem), biz yanındayken soru sormaları hoşumuza giderdi. Bir ara biz böyle (Hazret-i Peygamberin yanındayken) bir köylü çıkageldi ve Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) önünde diz çöküp oturdu. Sonra; "ya Muhammed, dedi, elçin bize geldi ve bize dedi ki sen, seni Allah'ın Peygamber olarak gönderdiğini söylüyor muşsun?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "doğru söylemiş" buyurdu. (Köylü) dedi ki, "o halde, göğü yükselten, yeri yayan, dağları diken kimse hakkı için, seni Allah mı Peygamber olarak gönderdi?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "evet" buyurdu. dedi ki; "peki, senin elçin bize dedi ki, sen, bir gün ve bir gecede, bize beş (vakit) namazın farz olduğunu söylüyormuş sun?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "doğru söylemiş" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "o halde, seni Peygamber olarak gönderen zat hakkı için, sana bunu Allah mı emretti?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "Evet" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "peki, senin elçin bize dedi ki sen, bize senede bir ay orucun farz olduğunu söylüyor muşsun?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "doğru söylemiş" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "o halde, seni Peygamber olarak gönderen zat hakkı için, sana bunu Allah mı emretti?" (Hazret-i Peygamber); "evet" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "sonra, senin elçin bize dedi ki sen, bize mallarımızda zekâtın farz olduğunu söylüyor muşsun?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "doğru söylemiş" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "o halde, seni Peygamber olarak gönderen zat hakkı için, sana bunu Allah mı emretti?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "evet" buyurdu. dedi ki; "sonra, senin elçin bize dedi ki, sen, yoluna gücü yetenlerin o Ev'e (yani Kabe'ye gidip) haccetmesinin bize farz olduğunu söylüyor muşsun?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "doğru söylemiş" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "o halde, seni Peygamber olarak gönderen zat hakkı için, sana bunu Allah mı emretti?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "evet" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "öyleyse, seni hâk ile gönderen (Allah'a) yemin olsun ki, bunlardan hiçbir şey terketmeyeceğim, bunları aşıp (fazlasını da yapmayacağım." (Enes) dedi ki, (köylü) sonra kalktı (gitti). Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "köylü doğru söylüyorsa, (dediğini yaparsa) Cennete girer" buyurdu.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Abdest Ve Namazın Farz Kılınması
676-) Bize Muhammed b. Yezîd haber verip (dedi ki), bize İbn Fudayl rivâyet edip (dedi ki), bize Atâ' İbnu's-Sâ'ib, Salim b. Ebil-Ca'd'dan, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivâyet etti (ki, İbn Abbâs) şöyle dedi: (Bir gün) bir köylü Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve "selâm üzerine olsun, ey Abdulmuttaliboğullarının çocuğu!" dedi. (Hazret-i Peygamber); "senin de üzerine olsun" buyurdu. (Köylü sözüne devamla) dedi ki; "Ben senin dayılarından, yani Sa'd b. Bekroğullarından bir adamım. Ben kabilemin sana (gönderdiği) elçisi ve onların temsilcisiyim. Ben sana (bazı şeyler) soracağım. Sana sorumu da sıkı tutacağım. Senden (bazı şeyler) isteyeceğim. Senden isteğimi de sıkı tutacağım!" (Hazret-i Peygamber); "istediğini sor, Benû Sa'd'lı!" buyurdu. (Köylü) dedi ki: "Seni kim yarattı? Senden öncekileri kim yaratmıştı? Senden sonrakileri kim yaratacaktır?" (Hazret-i Peygamber); "Allah" buyurdu. (Köylü); "o halde, dedi, bunun hakkı için söyle, O mu seni Peygamber olarak gönderdi?" (Hazret-i Peygamber); "evet" buyurdu. (Köylü); "yedi göğü ve yedi yeri kim yarattı, bunların arasına rızkı kim akıttı?" dedi. (Hazret-i Peygamber); "Allah" buyurdu, (Köylü); "o halde, dedi, bunun aşkına söyle, O mu seni peygamber olarak gönderdi?" (Hazret-i Peygamber); "evet" buyurdu. (Köylü sözüne devamla) dedi ki: "Doğrusu biz senin (bize göndermiş olduğun) mektubunda, bir gün ve bir gecede beş (vakit) namazı vakitlerinde kılmamız (gerektiği hükmünü) bulduk, elçilerin de bize (bunu) emretti. Şimdi o (Allah) aşkı için söyle, bunu sana O mu emretti?" (Hazret-i Peygamber) "evet" buyurdu. (Adam) dedi ki; "sonra biz senin mektubunda, develerimizin yavrularından (veya, "iyi ve değerli olmayan mallarımızdan") alıp bunları fakirlerimize vermemiz (gerektiği hükmünü) bulduk, elçilerin de bize (bunu) emretti. Şimdi o (Allah) aşkına söyle, bunu sana O mu emretti?" (Hazret-i Peygamber); "evet" buyurdu. (Köylü) sonra şöyle dedi: "Beşinci soruya gelince sana onu sormayacağım. Ona ihtiyacım da yok." (Köylü) sonra da şöyle dedi: "İyi bil ki, seni hak ile gönderen (Allah'a) yemin olsun, bunları ben, kabilemden bana itaat edenlerle beraber mutlaka yapacağız!" (Köylü) sonra döndü, (gitti). Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), arka dişleri görünecek şekilde güldü, sonra şöyle buyurdu: "Canım elinde olan (Allah'a) yemin olsun ki, o, hakîkaten doğru söylüyorsa, (dediğini yaparsa) mutlaka Cennete girecektir."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Abdest Ve Namazın Farz Kılınması
677-) Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi ki), bize Seleme rivâyet edip (dedi ki), bana Muhammed b. İshak rivâyet etti. (O dedi ki), bana Seleme b. Küheyl ve Muhammed İbnu'l-Velîd b. Nuveyfi’, İbn Abbâs'ın âzâdlısı Küreyb'den, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivâyet ettiler (ki, İbn Abbâs) şöyle dedi: Sa'd b. Bekroğulları, Dımâm b. Sa'lebe'yi, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) (elçi olarak gönderdiler. O da O'na geldi ve devesini Mescid'in kapısında çökertti. Sonra onu, öylece kalacak şekilde bağladı. Sonra da Mescid'e girdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ashabının arasında oturmuş bir haldeydi. Dımâm güçlü kuvvetli, gür saçlı, iki saç örgülü bir adamdı. O, nihayet (gelip) Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) araştırdı ve "hanginiz Abdulmuttalib'in torunudur?" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de; "ben Abdulmuttalib'in torunuyum" buyurdu. O, "Muhammed mi?" dedi. (Hazret-i Peygamber); "evet" buyurdu. O, sözüne şöyle devam etti: "Muttalib'in torunu! Ben sana (bazı şeyler) soracağım. Soruda da sert davranacağım. Bu yüzden bana kızma!" (Hazret-i Peygamber); "kızmam, aklına geleni sor!" buyurdu. O dedi ki; "senin ilahın, senden öncekilerin ilahı ve senden sonra geleceklerin ilahı Allah aşkına söyle, seni bize Peygamber olarak Allah mı gönderdi?" Hazret-i Peygamber "Allah şâhiddir ki evet" buyurdu. O, "peki, senin ilahın, senden öncekilerin ilahı ve senden sonra geleceklerin ilahı Allah aşkı için söyle, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayarak sadece O'na ibadet etmemizi, atalarımızın O'ndan başka tapmış oldukları şu "eş" (putları) alaşağı etmemizi sana Allah mı emretti?" dedi. (Hazret-i Peygamber); "elbette!" buyurdu. O dedi ki; "peki, senin ilahın, senden öncekilerin ilahı ve senden sonra geleceklerin ilahı Allah aşkı için söyle, şu beş (vakit) namazı kılmamızı sana Allah mı emretti?" (Hazret-i Peygamber); "elbette" buyurdu. daha sonra tek tek İslâm'ın farzlarını, yani zekâtı, orucu, haccı ve (kısaca İslâm'ın bütün kanunlarını zikretmeye ve herbir farz esnasında, öncekilerde onu Allah'a saldığı gibi Allah'a salmaya başladı. Nihayet bitirince şöyle dedi: "Muhakkak ki ben de Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet ederim ve (yine) Muhammed'in, O'nün kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim. Bu farz(lar)ı yerine getireceğim. Beni menettiğin şeylerden de uzak duracağım." O, sonra da şöyle dedi: "Ne arttıracağım, ne eksilteceğim!" Daha sonra da devesine doğru döndü, (gitti). Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), o geri dönüp gidince; "iki saç örgülü doğru söylüyorsa, (dediğini yaparsa) Cennete girer" buyurdu. (Dımâm) da devesinin yanına geldi, ipini çözdü, sonra çıkıp (gitti). Nihayet kabilesinin yanına varınca onlar onun etrafında toplandılar. zaman (Dımâm’ın) ilk söylediği söz şu oldu: "Lât ve Uzza (putları) ne kötüymüş!" "Dımâm! Sus, dediler, alaca hastalığından kork, delilikten kork, cüzzamdan kork!" (Dımâm) şöyle karşılık verdi: "Yazıklar olsun size! Onlar, vallahi, ne zarar verebilirler, ne fayda verebilirler. Muhakkak ki Allah bir elçi gönderdi ve O'na bir Kitâb indirdi. O bununla sizi, içinde bulunduğunuz (kötü) durumdan kurtarmak istemiştir. Şüphe yok ki ben, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim. Ben size O'nun yanından, size emrettiği şeylerle size yasakladığı şeyleri getirdim." (ibn Abbâs) dedi ki; "vallahi o gün onun kabilesindeki, kadın-erkek herkes, akşama kadar hep müslüman olmuştu." (Küreyb de) dedi ki: İbn Abbâs şöyle derdi: "Bu sebeple biz Dımâm b. Sa'lebe'den daha faziletli olan hiçbir topluluk temsilcisinin (varlığını) işitmedik."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Abdest Ve Namazın Farz Kılınması
678-) Bize Müslim b. İbrahim haber verip (dedi ki), bize Ebân -ki O İbn Yezîd'dir- rivâyet edip (dedi ki), bize Yahya b. Kesîr, Zeyd'den, (O) Ebû Sellâm'dan, (O da) Ebû Mâlik el-Eş'arî'den (naklen) rivâyet etti ki, Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Temizlik imanın yarısıdır. "Elhamdu lillah" mizanı doldurur. "La İlahe îllellahu ve'llahu Ekber" göklerle yerin arasını doldurur. Namaz nurdur, sadaka ayırdedici delildir, abdest ışıktır, Kur'an ise lehine veya aleyhine delildir. Her insan sabahleyin yola çıkar da nefsini satar. Böylece o, onu ya âzâd eder, ya da helak eder.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Temizlik Hakkında Gelenler
679-) Bize Sa'îd b. Âmir, Şu'beden, (O) Ebu İshak'tan, (O) Cureyy en-Nehdî'den, (O da) Süleymoğullarından bir adamdan (naklen) rivâyet etti (ki, bu adanı) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şunları elimde, (parmaklarımı avucumun içine) bağlayarak (saydı). -Veya (bu adam) şöyle dedi: O bunları, eli elimin içinde olduğu halde kendi elinde, (parmaklarını avucuna) bağlayarak (saydı)-: "Sübhanallah" mizanın yarısını (doldurur). "Elhamdu Lillah" mizanın (tamamını) doldurur. "Allahu Ekber", gökle yerin arasını doldurur. Abdest imanın yarısıdır. Oruç ise sabrın yarısıdır.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Temizlik Hakkında Gelenler
680-) Bize Muhammed b. Yûsuf rivâyet edip (dedi ki), bize Süfyân, Mansûr ve el-A'meş'ten, (O) Salim b. Ebi'l-Ca'd'dan, (O da) Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) âzâdlısı Sevbân'dan (naklen) rivâyet etti (ki, Sevbân) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Dosdoğru hareket ediniz. (Eğer böyle yaparsanız, elde edeceğiniz sevapları) sayamayacaksınız. Bilin ki amellerinizin en hayırlısı namazdır. -Diğer (bir râvî bu cümleyi) şöyle rivâyet etti: "Namaz en hayırlı amellerinizdendir"- Abdeste ise, (her türlü şartlarda) başkası değil, ancak mü'min olan devam edecektir."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Temizlik Hakkında Gelenler
681-) Bize Yahya b. Bişr rivâyet edip (dedi ki), bize el-Velîd b. Müslim rivâyet edip (dedi ki), bize Ebû Sevbân rivâyet edip dedi ki, bana Hassan b. Atıyye rivâyet etti ki, Ebû Kebşe es-Selûlî O'na rivâyet etmiş ki, O, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) âzâdlısı Sevbân'ı, şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "(Amellerinizde doğru olan) orta yolu tutunuz, (aşırılıklara kaçmayınız). (En mükemmeli yapamıyorsanız), ona yakın olanı yapınız. Amellerinizin en hayırlısı ise namazdır. Abdeste İse, (her türlü şartlarda), başkası değil ancak mümin olan devam edecektir."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Temizlik Hakkında Gelenler
682-) Bize Abdussamed b. Abdilvâris rivâyet edip (dedi ki), bize Şu'be rivâyet edip (dedi ki), bize Mes'ûd b. Ali, İkrime'den (naklen) rivâyet etti ki, Sa'd, bütün namazları tek abdestle kılarmış. Hazret-i Ali ise her namaz için abdest alırmış. (Hazret-i Ali, bir defasında) şu âyeti okumuştu: "Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, ellerinizi... yıkayınız."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: İ Kerimesi
683-) Bize Ahmed b. Hâlid haber verip (dedi ki), bize Muhammed -ki O İbn İshak'tır-, Muhammed b. Yahya b. Hıbbân'dan, (O da) Ubeydullah b. Abdillah b. Ömer'den (naklen) rivâyet etti (ki, Muhammed) şöyle dedi: (Ubeydullah'a) dedim ki; "bana söyler misin, İbn Ömer, temiz (abdestli) olsun yahut temiz olmasın, her namaz için abdest alırmış, bunun sebebi neymiş?" Şöyle karşılık verdi: bintu Zeyd İbni'l-Hattâb kendisine haber verdi ki, Abdullah b. Hanzala b. Ebî Amir, O'na (yani Esma'ya) haber vermiş ki, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) (önceleri), temiz (abdestli) olsun yahut temiz olmasın, her namaz için abdest alması emredilmişti. Sonra bu O'na zor gelince her namaz için misvak kullanması (dişlerini fırçalaması) emredilmişti. İbn Ömer ise, buna gücünün olduğu görüşündeydi. Bu sebeple her namaz için abdest almayı terk etmezdi.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: İ Kerimesi
684-) Bize Ubeydullah b. Mûsa, Süfyân'dan, (O) Alkame b. Mersed'den, (O) İbn Bureyde'den, (O da) babasından (naklen) haber verdi (ki, Bureyde) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) her namaz için abdest alırdı. Nihayet Mekke'nin fethedildiği günde, (beş vaktin) namazlarını tek abdestte kıldı ve mestlerinin üzerine mesh yaptı. Bunun üzerine Hazret-i Ömer O'na; "daha önce yapmadığın bir şeyi yaptığını gördüm?" dedi. Buyurdu ki; "doğrusu ben bunu bile bile yaptım, ya Ömer!"

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: İ Kerimesi
685-) Bize Yala b. Ubeyd haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Amr, Ebû Seleme'den, (O da) el-Muğire b. Şu'be'den (naklen) rivâyet etti (ki, el-Muğire) şöyle dedi: Yolculuklarının birinde Resûlüllah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) beraber idim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (bu yolculuk esnasında) abdest bozmaya gittiği zaman, uzağa giderdi.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Abdest Bozmaya Gitme Hakkında
686-) Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize Cerîr b. Hâzim, İbn Sirin'den, (O) Amr b. Vehb'ten, (O da) el-Muğire b. Şu'be'den (naklen) rivâyet etti (ki, el-Muğire) şöyle dedi: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), büyük abdest bozmak için açık araziye çıktığı zaman çok uzağa giderdi. Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: Bu (hareket) serâpâ edebdir.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Abdest Bozmaya Gitme Hakkında
687-) Bize Ebû Âsim haber verip (dedi ki), bize Sevr b. Yezîd rivâyet edip (dedi ki), bize Husayn el-Hımyerî rivâyet edip (dedi ki), bize Ebû Sa'îdi’l-Hayr, Ebû Hureyre'den, O'nun şöyle dediğini haber verdi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kim gözüne sürme çekerse, (sürme sayısını) tek yapsın. Bunu yapan güzel yapmış olur. Yapmayana da hiçbir günâh yoktur. (Def-i, hacetten sonra) kim ön ve arkasını taş ile temizlerse, (taş sayısını) tek yapsın. Bunu (böyle) yapan güzel yapmış olur. Yapmayana da hiçbir günâh yoktur. Kim (bir şey) yerse, (yedikten sonra) dişlerinin arasında kalan kırıntıları (kürdan vb. bir şeyle) çıkarsın ve dişlerinin arasından çıkardığı bu şeyleri atsın. Diliyle (çıkarıp ağzında) dolaştırdığı şeyleri ise yutsun. Kim abdest bozmaya giderse gizlensin. Eğer başka bir şey değil, sadece bir kum yığını bulacak olursa onu arkasına alsın. Çünkü şeytanlar, âdemoğullarının makatlarıyla (veya, belden aşağılarıyla) oynamak, (buralardan insanlara kötülük yapmak) isterler. (Bunu böyle) yapan güzel yapmış olur. Yapmayana da hiçbir günâh yoktur."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Abdest Bozma Esnasında Gizlenme
688-) Bize Haccâc b. Minhâl haber verip (dedi ki), bize Mehdî rivâyet edip (dedi ki), bize Muhammed b. Abdillah b. Ebî Ya'kûb, el-Hasan b. Ali'nin âzâdlısı olan el-Hasan b. Sa'd'dan, (O da) Abdullah b. Ca'fer'den (naklen) rivâyet etti (ki, Abdullah) şöyle dedi: "Bir tümsek veya hurma ağacı kümesi, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) def-i hacet için arkasına gizlendiği şeylerin (O'na) en sevimli gelenleriydi. "

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Abdest Bozma Esnasında Gizlenme
689-) Bize Ebû Âsim, İbn Cureyc'ten, (O) Abdulkerim'den, (O) el-Velîd b. Mâlik'ten, (O) Abdulkays'dan, (O) Sehl b. Huneyf in âzâdlısı Muhammed b. Kays'dan, (O da) Sehl b. Huneyf’ten (naklen) haber verdi ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) O'na şöyle buyurmuştu: "Sen Mekkelilere benim elçimsin. Binaenaleyh (git ve onlara) de ki;. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) size selâm söylüyor ve şunu emrediyor: (Def-i hacete) çıktığınız zaman kıbleyi ne önünüze alınız, ne de arkanıza alınız."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Büyük Veya Küçük Abdest Bozmada Kıbleye Dönmekten Men
690-) Bize Ebû Nua'ym haber verip (dedi ki), bize İbn Uyeyne, ez-Zühri'den, (O) Atâ’ b. Zeyd'den, (O) Ebû Eyyûb'dan, (O da) Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) (naklen) rivâyet etti (ki, Hazret-i Peygamber) şöyle buyurdu: "Helaya gittiğiniz zaman, ne büyük abdest bozmada, ne küçük abdest bozmada kıbleyi önünüze almayınız. Onu arkanıza da almayınız." (Ata) dedi ki, sonra Ebû Eyyûb şöyle dedi: Ondan sonra biz Şam'a geldik ve kıble tarafında inşa edilmiş helalar bulduk. Artık biz (imkân ölçüsünde kıbleden) yan döner ve Allah'tan bağışlanmamızı dileriz. Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: Bu, Abdulkerim'in rivâyet ettiği hadisten daha sahihtir. Abdulkerim de, neredeyse bütün hadis rivâyetleri terkedilecek "şibhu'l-metrûk" bir râvidir.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Büyük Veya Küçük Abdest Bozmada Kıbleye Dönmekten Men
691-) Bize Amr b. Avn, Abdüsselâm b. Harb'dan, (O) el-A'meş'ten, (O da) Enes'ten (naklen) rivâyet etti ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), (def-i hacete çıktığında) yere yaklaşmadıkça elbisesini kaldırmazdı. Ebû Muhammed dedi ki, bu (def-i hacet âdabından) bir edebdir ve bu (uyulmaya) (def-i hacette edeb konusunda) el-Muğire'nin rivâyet ettiği (684.-685.) hadisten daha elverişlidir.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Büyük Veya Küçük Abdest Bozmada Kıbleye Dönmekten Men
692-) Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Yahya b. Sa'îd rivâyet etti ki, Muhammed b. Yahya b. Habbân kendisine haber vermiş ki, amcası Vâsi' b. Habbân, İbn Ömer'den (naklen) O'na haber vermiş (ki, İbn Ömer) şöyle demiş: Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) evimizin arkasında görmüştüm. Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) o zaman, iki kerpicin üzerinde, Beytu'l-Makdis'e dönmüş olduğu halde oturmuş, (def-i hacet yaparken) görmüştüm.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Kıbleye Dönme Hakkında Müsâade
693-) Bize Ca'fer b. Avn haber verip (dedi ki), el-A'meş, Ebû Vâ'il'den, (O da) Huzeyfe'den (naklen) haber verdi (ki, Huzeyfe) şöyle dedi: "(Bir gün) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir topluluğun çöplüğüne geldi ve ayakta olduğu halde bevletti." Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: Bu konuda hiçbir mekrûhluk bilmiyorum.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Ayakta İşemek Hakkında
694-) Bize Ebu'n-Nu'mân haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd, Abdülaziz b. Suheyb'den, (O da) Enes b. Mâlik'ten (naklen) rivâyet etti (ki, Enes) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) helaya gireceği zaman şöyle derdi: "Allahım! Muhakkak ki ben, hubs ve habâis'ten sana sığınırım."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Kişi Helaya Gireceği Zaman Ne Der?
695-) Bize Sa'îd b. Mansûr rivâyet edip (dedi ki), bize Ya'kûb b. Abdirrahman, Ebû Hâzim'den, (O) Müslim b. Kurt'tan, (O) Urve'den, (O da) Hazret-i Âişe'den (naklen) rivâyet etti (ki, Hazret-i Âişe) şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Sizden biriniz helaya gideceği zaman, beraberinde, abdest bozmadan sonra kendileriyle temizleneceği (istinca edeceği) üç taş götürsün. Çünkü bunlar ona yeter."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Abdest Bozma Sonrası Temizlenme İstitâbe=istincâ
696-) "Bize Muhammed b. Uyeyne haber verip (dedi ki), Ali -ki O İbn Mushir'dir-, Hişâm b. Urve'den, (O) Amr b. Huzeyme'den, (O) İmâre b. Huzeyme b. Sabit el-Ensâri'den, (O da) babasından (naklen) haber verdi (ki, babası Huzeyme) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:" hacetten sonra temizlenmeyi (istitâbe=istincâyı) kasdederek- (o) içlerinde hayvan fışkısı olmayan üç taşla (olur)."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Abdest Bozma Sonrası Temizlenme İstitâbe=istincâ
697-) Bize Ebû Âsim, İbn Cureyc'ten, (O) Abdulkerim'den -ki bu İbn Ebi'l-Muhârik'tir-, (O) Abdulkays b. el-Velid b. Mâlik'ten, (O) Sehl b. Huneyf in âzâdlısı olan Muhammed b. Kays'tan, (O da) Sehl b. Huneyf’ten (naklen) haber verdi ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) O'na (yani Sehl'e) şöyle buyurmuş: "Sen Mekkelilere benim elçimsin. Binaenaleyh (git ve onlara) de ki; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) size selâm söylüyor ve size; "ne kemikle, ne de deve, koyun ve keçi gibi hayvanların tersi ile istincâ' etmeyiniz" diye emrediyor."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Kemik Veya Hayvan Tersi İle Îstincâ Etme Yasağı
698-) Bize Vehb b. Cerîr, Yezîd b. Hârûn ve Ebû Nu'aym, Hişâm'dan, (O) Yahya'dan, (O) Abdullah b. Ebî Katâde'den, (O da) babasından (naklen) haber verdi ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Hiçbiriniz erkeklik organını sağ eliyle tutmasın, sağ eliyle istincâ da etmesin. "

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Sağ El İle İstîncâ Etme Yasağı
699-) Bize Zekeriyya b. Adiyy rivâyet edip (dedi ki), bize İbnu'l-Mübârek, İbn Aclân'dan, (O) el-Ka'kâ'dan, (O) Ebû Salih'ten, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivâyet etti (ki, Ebû Hureyre) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben sizin için, çocuğa karşı baba durumundayım. Size (her şeyi) öğretirim. Bu cümleden olarak (kazâ-i hacet esnasında) kıbleyi ne önünüze alınız, ne arkanıza alınız. İstincâ' yapacağın zaman ise sağ elinle istincâ' yapma!" (Ebû Hureyre dedi ki, Hazret-i Peygamber) bize, (istincâ'yı) üç taşla (yapmamızı) emreder ve bizi, (istincâ'da) hayvan tersi ile "rimme" (kullanmaktan) men' ederdi. (Rivâyetten) sonra Zekeriyya dedi ki, O, ("rimme" ile) çürümüş kemikleri kasdediyor.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Taşlarla İstincâ Yapmak
700-) Bize Yezîd b. Harun, Şu'be'den, (O) Atâ' b. Ebî Meymûne'den, (O da) Enes b. Mâlik'ten (naklen) haber verdi (ki, Enes şöyle dedi): "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kazâ-i hacetine gittiği zaman ben ve bir çocuk O'na kısa bir mızrakla (su dolu) bir su kabı götürürdük, O da (su ile) temizlenirdi."

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Su İle İstincâ Yapmak
701-) Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisi haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Ebû Mu'âz'dan, (O da) Enes'ten (naklen) rivâyet etti ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) heladan çıkınca, çocuk, (O'na), kendisiyle istincâ yaptığı su dolu kabı götürürdü. Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: Ebû Mu'âz’ın ismi, Atâ' b. Menî’ Ebî Meymûne'dir.

Kaynak: Sünen-i Dârimî, Taharet Kitabı
Konu: Su İle İstincâ Yapmak