Sünen-i Dârimî Hadis Kitabı
51-)
Bize Muhammed b. Abbâd rivâyet edip (dedi ki) bize Süfyân -ki o ibn Uyeyne'dir -, ibn Cud'ân'dan, (o da) Enes'den (naklen) rivâyet etti ki Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Ben, Cennet kapısının halkasını tutup (açılması için) onu tıklayacak olanların ilkiyim. Enes demiş ki; (şu anda) sanla ben, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), hareket ettirildiği haldeki eline bakar gibiyim. Ebû Abdillah (Muhammed b. Abbâd), parmaklarını birleştirip hareket ettirerek; "Süfyân da bize (bunu) böyle tarif etti." (dedi). (Süfyân) dedi ki, Sabit ona (yani Enes'e); "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) eline elinle dokundun mu?" dedi. "Evet" dedi. "O halde onu bana ver de öpeyim!" dedi.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygambere Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Verilen Bazı Üstünlükler
52-)
Bize Ahmed b. Abdillah haber verip (dedi ki) bize Hu -seyn b. Ali, Zâ'ide'den, (o) el -Muhtâr b. Fulful'den, (o da) Enes'den (naklen) rivâyet etti (ki Enes) şöle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Ben Cennette ilk şefaat edecek olan (kimsey)im " buyurdu.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygambere Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Verilen Bazı Üstünlükler
53-)
Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki) bana el -Leys rivâyet edip (dedi ki) bana Yezîd -ki o İbn Abdillah İbnil -Hâdi'dir. -, Amr b. Ebî Amr'dan, (o da) Enes b. Mâlikden (naklen) rivâyet etti (ki Enes) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyururken işittim: "Kıyamet gününde insanlar içinde ilk olarak benim başımdan yer yarılıp açılacak. (İlk olarak ben diriltileceğim). Bunu övünmek için söylemiyorum. Bana Hamd Sancağı verilecek. Övünmek yok! Ben kıyamet gününde insanların efendisi, (sığınacakları kimse olacağım). Övünmek yok! Ben kıyamet gününde Cennete girecek olanların ilki (olacağım). Övünmek yok! Cennetin kapısına gelip halkasını tutacağım. Bunun üzerine (görevli melekler); "Kim o?" diyecekler. Ben de; "Ben Muhammed'im." diyeceğim. Bana hemen (kapıyı) açacaklar. Ben de gireceğim. (olan Allah'ı) beni karşılar bulacağım. Hem ona secde edeceğim. O da; "Başını kaldır, ya Muhammed! buyuracak. Konuş, (konuşmaların) senden dinlenecek. Söyle, (dediklerin) senden kabul edilecek. Şefaat et, şefaatin makbul olacak." O zaman başımı kaldırıp; "Ümmetim! Ümmetim, ya Rabbi!" diyeceğim. O da şöyle buyuracak: "Ümmetine git, kimin kalbinde bir arpa tanesi ağırlığında iman bulursan onu Cennete girdir." Ben de gidip, kalbinde bu kadar (iman) bulunan kimseleri Cennete girdireceğim. Daha sonra Cebbar (olan Allah'ı yine) beni karşılar bulacak ve ona hemen secde edeceğim. O da; "Başını kaldır, ya Muhammed! buyuracak. Konuş, (konuşmaların) senden dinlenecek. Söyle, (söylediklerin) senden kabul edilecek. Şefaat et, şefaatin makbul olacak." Ben bunun üzerine başımı kaldırıp; "Ümmetim! Ümmetim, ya Rabbi!" diyeceğim. O zaman o şöyle buyuracak, "Ümmetine git, kimin kalbinde hardal tanesi ağırlığında iman bulursan onu Cennete girdir." Ben de gidip kalbinde bu kadar (iman) bulunan kimseleri Cennete girdireceğim. (Artık) insanların hesabı bitirilmiş ve, ümmetimden geri kalanlar, Cehennem ehli ile beraber Cehenneme sokulmuştur. zaman Cehennem ehli; "Alah'a hiçbir şeyi ortak koşmayarak ona ibadet etmiş olmanızın size faydası olmadı!" diyecekler. Bunun üzerine Cebbar (olan Allah) öyle buyuracak: "Azametime yemin olsun ki onları ateşten mutlaka kurtaracağım. " Ardından onlara (görevli ya haber) gönderilecek ve ateşten, yanmış olarak çıkarılacak, hayat nehrine atılacaklar. Orada, yabani ot tohumunun setin çerçöpü içinde bitmesi gibi bitecek ve gözlerinin arasına; "Bunlar Allah'ın âzâdlılarıdır." yazılacak, sonra da götürülüp Cennete sokulacaklar. Cenned ehli onlara; "Bunlar Cehennemliklerdir" diyecekler. Bunun üzerine Cebbar (olan Allah); "Hayır, bilâkis onlar Cebbâr'ın âzâdlılarıdır" buyuracak.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygambere Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Verilen Bazı Üstünlükler
54-)
Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki) bana Muâviye, Yûnus b. Meysere'den, (o) Ebu İdris el -Havlanî'den, (o da) İbn Ğanm'dan (naklen) rivâyet etti (ki ibn Ğanm) şöyle dedi: Cebrail, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) inip karnını yarmış, sonra şöyle demiş: "Metanetli bir kalb! İçinde hakkıyla işiten iki kulak, hakkıyla gören (basiretli) iki göz var. (Sen) Allah'ın elçisi, el -Mukaffî, el -Hâşir Muhammed(sin). Ahlâkın düzgün, dilin doğru sözlü, nefsin itminan bulmuş, (sükûna ermiştir)".
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygambere Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Verilen Bazı Üstünlükler
55-)
Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki) bana Muâviye, Urve b. Ruveym'den, (o da) Amr b. Kays'dan (naklen) rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Allah beni rahmetli vakte ulaştırmış ve benim için (konuşma kabiliyetimle veya tamamen kısa yolu tutmuştur. Bu sebeple biz (dünyada) sonuncularız. (Ama) kıyamet gününde öne geçen (birincileriz). Ben, övünmeksizin bir söz söyleyeceğim: İbrahim. Allah'ın dostu (Halilullah), Mûsa, Allah'ın seçkin kulu (Safiyyullah), ben ise Allah'ın sevdiği -seveni (Habîbullah)'ım. Kıyamet gününde Hamd Sancağı benim beraberimdedir. Allah -azze ve celle - ümmetim hakkında bana bir söz vermiş ve onları üç şeyden muhafaza etmiştir: Onları kıtlıkla toptan mahvetmeyecek, düşman onların kökünü kazıyıp (tamamen imha etmeyecek), onları sapıklık üzerinde birleştirmeyecek.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygambere Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Verilen Bazı Üstünlükler
56-)
Bize Muhammed İbnu'l -Mübârek rivâyet edip (dedi ki) bana Muâviye b. Yahya rivâyet edip (dedi ki) bize Ertât İbnu’l -Munzir, Damra b. Habib'den rivâyet etti ki, o şöyle demiş: Ben Mesleme es -Sekhuni'nin -Muhammed'den başkası, Seleme es -Sekûni demiş. - şöyle dediğini işittim. Bir ara biz Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındaydık. Derken bir adam; "Ya Resûlüllah, dedi, sana gökten yemek verildi mi?" "Evet, buyurdu, bana yemek verildi." (Soran adam devamla) "Ya Nebiyallah! Ondan artan oldu mu?" dedi. "Evet" buyurdu. "Peki o ne yapıldı?" dedi. Buyurdu ki: "Göğe kaldırıldı. Bana muhakkak vahyedilmiştir ki ben içinizden başka değil, ancak az (bir zaman) kalacağım. Sonra siz; (kıyamet) ne zaman, ne zaman? deyinceye kadar kalacaksınız. Ardından, kiminiz kiminizi yok ettiğiniz dağınık topluluklar halinde (kıyamette) bana geleceksiniz. Kıyametin kopmasından, önce şiddetli çokça ölüm (ölet, kıran) olacak, bundan sonra da zelzele yılları (gelecek)tir."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygambere -sallallahü Aleyhi Ve Sellem Gökten Yemek İnmesi Şeklinde İkram Edilen Şeyler
57-)
Bize Osman b. Muhammed haber verip (dedi ki) bize Yezîd b. Harun rivâyet edip (dedi ki) bize Süleyman et -Teymi, Ebu'l -Alâ'dan, (o da) Semure b. Cundeb'den (naklen) haber verdi ki, (bir gün) Resûlüllaha (sallallahü aleyhi ve sellem) bir çanak tirit getirilmişti. (Bu çanak) topluluğun önüne kondu. Onlar da sabahdan öğleye kadar peş peşe ona gidip-geldiler, (yediler). Bir grup kalkıyor, diğerleri oturuyordu. Bu söz üzerine bir adam Semure b. Cundeb'e: "(Çanağa) ilâve yapılmıyor muydu?" dedi. O şöyle cevap verdi. "Neden şaşıyorsun ki! Başka yerden değil, ancak -eliyle göğe işaret ederek - şuradan ilâve yapılıyordu."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygambere -sallallahü Aleyhi Ve Sellem Gökten Yemek İnmesi Şeklinde İkram Edilen Şeyler
58-)
Bize Muhammed b. Sa'îd rivâyet edip (dedi ki) bize Abdurrahman b. Muhammed, Eş'as b. Sevvâr'dan, (o) Ebû İshak'dan, (o da) Câbir b. Semure'den (naklen) haber verdi (ki Câbir) şöyle dedi: Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) mehtaplı bir gecede görmüştüm. Üzerinde kırmızı bir takım (elbise) vardı. (Bir) ona (bir) aya bakmaya koyuldum. (Câbir devamla) dedi ki; "Vallahi o, benim gözüme aydan daha güzel (görün)"dü."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Güzelliği Hakkında
59-)
Bize İbrahim İbnu'l -Munzir haber verip (dedi ki) bize Abdulaziz b. Ebi's -Sâbit ez -Zührî rivâyet edip (dedi ki) bana İsmail b. İbrahim b. Ahî Mûsa, amcası Mûsa b. Ukbe'den, (o) Küreyb'den, (o da) İbn Abbâs'dan (naklen) rivâyet etti (ki ibn Abbâs) şöyle dedi: Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ön dişleri seyrekti. Konuştuğu zaman, ön dişlerinin arasından nûr gibi (bir şeyin) çıktığı görülürdü.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Güzelliği Hakkında
60-)
Bize Mahmûd b. Gaylân haber verip (dedi ki) bize Yezîd b. Harun rivâyet edip (dedi ki) bize Mis'ar, Abdülmelik b. Umeyr'den haber verdi (ki o) şöyle demiş: İbn Ömer dedi ki; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar bahadır, onun kadar cömert, onun kadar yiğit (ve cesur), onun kadar parlak, onun kadar güzel hiç kimse görmedim.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Güzelliği Hakkında
61-)
Bize İbrahim İbnu'l -Munzir el -Hızâmî haber verip (dedi ki) bize Abdullah b. Mûsa rivâyet edip (dedi ki) bize Usâme b. Zeyd, Ebû Ubeyde b. Muhammed b. Ammâr b. Yâsir'den rivâyet etti. (ki o şöyle demiş: Ben er -Rubeyyi' binti Muavviz b. Afrâ'ya; "Bize Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) tavsif edin!" dedim. O da şöyle cevap verdi: "Yavrucuğum! Onu görseydin gü garken görmüş (gibi) olurdun." güneşi doğarken görmüş ( gibi) olurdun.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Güzelliği Hakkında
62-)
Bize Haccac b. Minhal haber verip (dedi ki) bize Hammad b. Seleme rvayet edip (dedi ki) bize Sabit, Enes’den haber verdi (ki o) şöyle demiş: (sallallahü aleyhi ve sellem) parlak beyaz tenli idi. Teri sanki inci gibiydi. Yürüdüğü zaman biraz öne doğru meyilli yürürdü. Onun eli kadar yumuşak ne bir ipeğe ne de atlasa dokunmamışımdır. Onun kokusu kadar güzel, ister misk olsun ister başkası, hiçbir koku koklamamışımdır."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Güzelliği Hakkında
63-)
Bize Ebu'n -Numân haber verip (dedi ki) bize Hammâd b. Yezid, Sabit’den, (o da) Enes b. Mâlik'den (naklen) haber verdi (ki Enes) şöyle dedi: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) (uzun bir müddet) hizmette bulunmuştum. (Bu hizmetim müddetince) bana hiç "of!" (bile) dememişti. Yaptığım bir şey için de bana; "Niçin şöyle şöyle yaptın?" veya; "Şöyle şöyle yapsaydın ya!" dememişti. (Enes sözünün devamında) şöyle dedi: "Hayır, vallahi! Ellerimle Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokunmamışımdır. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) güzel kokusu -veya kokusu - kadar güzel bir koku ve güzel koku da hiç bulmamış, (koklamamışım)dır."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Güzelliği Hakkında
64-)
Bize Muhammed b. Yezîd er -Rifâ'î haber verip (dedi ki) bize Ebû Bekr, Habîb b. Hudre'den rivâyet etti (ki o, şöyle demiş): Bana Harişoğullarından bir adam rivâyet edip şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mâ'iz b. Mâlik'i recm ettiği zaman, babamla beraber, Hazret-i Peygamber'in yanındaydım. (Mâ'iz'e) taş isabet edince (korkudan) beni bir titreme aldı. Bu sebeple Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni kucaklayıp sardı da koltuk altının terinden, misk kokusuna benzer (teri) üzerime aktı.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Güzelliği Hakkında
65-)
Bize Ebû Nuaym rivâyet edip (dedi ki) bize Züheyr, Ebû İshak'dan, (o da) el-Berâ'dan (naklen) rivâyet etti (ki el-Berâ) şöyle dedi: Bir adam kendisine; dersin, (acaba) Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzü kılıç gibi (yani uzun ve parlak) mı idi?" diye sordu. O da şöyle cevap verdi: ay gibi (değirmi ve parlakdı)."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Güzelliği Hakkında
66-)
Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki) bize Şerik, el -A'meş'den, (o da) İbrahim'den (naklen) haber verdi (ki İbrahim) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), geceleyin, güzel koku(sun)dan tanınırdı.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Güzelliği Hakkında
67-)
Bize Mâlik b. İsmail haber verip (dedi ki) bize İshak İbnu’l -Fadl b. Abdirrahman el -Hâşimî rivâyet edip (dedi ki) bize el -Muğire b. Atıyye, Ebu'z -Zübeyr'den (o da) Câbir'den (naklen) haber verdi ki; Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir yola girip de sonra ardından birisi gitmemiştir -veya ardından birisi gitmez - ki, kokusunun güzelliğinden, veya terinin (güzel) kokusundan - dolayı onun (yani Hazret-i Peygamber'in) o yola kesinlikle girmiş olduğunu anlamış olmasın.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Güzelliği Hakkında
68-)
Bize Ca'fer b. Avn haber verip (dedi ki) bize Muhammed b. Amr el -Leysî, Ebû Seleme'den haber verdi (ki o) şöyle demiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), zekat (malını) kabul etmediği halde hediyeyi (alır, kabul eder,) yerdi. (Bir gün) Hayber yahûdîlerinden bir kadın kendisine kızartılmış bir koyun hediye etti. O da ondan (bir lokma) aldı. Bişr İbnu'l -Berâ'da aldı. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) elini (kızartılmış koyundan) kaldırdı ve, "Bu (kızartılmış koyun) bana kendisinin zehirli olduğunu haber veriyor." buyurdu. Neticede Bişr İbnu’l -Berâ' öldü. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o (kadına); "Seni yaptığın şeye ne şevketti?" diye haber saldı. O da şöyle dedi: "Şayet peygamber isen sana hiçbir şey zarar vermez. Eğer kıral isen insanları senden (kurtarır), rahata kavuşturmuş (olurum)". (Hazret-i Peygamber ölüm) hastalığında şöyle buyuracakdı: "Hayber'de yediğim bir yemekden (şimdiye kadar ıztırab çekmeye) devam ettim. İşte şimdi de (bu yemeğin zehirinden) yürek damarlarımın kesilme zamanları(ndayım)."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygambere Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Ölülerîn Konuşması Nevinden İkram Edilen Şeyler
69-)
Bize el -Hakem b. Nâfi’ haber verip (dedi ki) bize Şuayb b. Ebî Hamza, ez -Zühri'den, onun şöyle dediğini haber verdi: Câbir b. Abdillah anlatırdı ki; Hayberlilerden yahûdî bir kadın, kızartılmış bir koyunu zehirleyip Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) hediye etti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de ondan bir kol aldı ve bir miktar yedi. Ashabından beraberinde bulunan bir topluluk da yedi. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "Ellerinizi (yemekden) kaldırın!" buyurdu. (Daha sonra) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yahûdî kadına (haber) salıp çağırttı. (Gelince) ona; "Bu koyunu zehirledin mi?" buyurdu. da; "Evet, (onu zehirledim), dedi. (Bunu) sana kim haber verdi?". Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "Elimdeki şu kol bana haber verdi," buyurdu. (Kadın tekrar "Evet (Öyle. Onu zehirlemişdim.)" dedi. O zaman (Hazret-i Peygamber) (ona); "Peki bundan maksadın neydi?" buyurdu. (Kadın) şöyle cevap verdi. "Kendi kendime, eğer o peygamber ise (bu) ona zarar vermez, peygamber değilse ondan (kurtulur), rahata kavuşuruz, dedim (ve bunun için yaptım.)". Bu söz üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu bağışlayıp cezalandırmadı. (Sonradan), koyundan yemiş olan bir sahâbisi vefat etti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise, koyundan yemiş olması sebebiyle omuzundan hacamat yaptırmış, (kan aldırmıştı). Hacamatı, boynuz ve keskin bıçak (ustura) ile, Beyâzaoğullarının mevlâsı Ebû Hind yapmıştı. (Ebû Hind) ise Sümameoğullarındandır. Bunlar, Ensâr'dan bir boydur.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygambere Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Ölülerîn Konuşması Nevinden İkram Edilen Şeyler
70-)
Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki) bana el -Leys rivâyet edip (dedi ki) bana Sa'îd b. Ebi Sa'îd el -Makburî, Ebû Hureyre'den rivâyet etti (ki o) şöyle demiş: Hayber'i fethettiğimiz zaman Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), içinde zehir bulunan, (kızartılmış) bir koyun hediye edildi. Ardından Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Orada bulunan yahûdîleri bana toplayın!" buyurdu. Onlar da onun için (huzuruna) toplanıldılar. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "Size bir şey soracağım. Bu konuda bana doğruyu söyler misiniz?" buyurdu. Onlar da; "Evet, ya Ebe'l -Kâsım (doğruyu söyleriz!)" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "Atanız kimdir?" buyurdu. "Atamız falandır." dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "Yalan söylediniz. Hayır, babanız falandır." buyurdu. (bu sefer); "Doğru söyledin, gerçeği konuştun." dediler. Bundan sonra, (Hazret-i Peygamber) onlara; "Size bir şey (daha) sorsam o konuda bana doğruyu söyler misiniz?" buyurdu. "Evet, dediler. (Zaten) biz sana yalan söylesek, sen, atamız hakkındaki (yalanımızı) bildiğin gibi, yalan söylediğimizi bilirsin." Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "Peki, Cehennem ehli kimlerdir?" buyurdu. Dediler ki; "Biz orada az (bir müddet) kalacağız. Sonra orada bize siz halef olacak, (bizim yerimize siz geleceksiniz.)." Bu söz üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "yıkılıp (kalın) orada! Vallahi orada size ebediyyen halef olmayacağız" buyurdu. Sonra onlara (tekrar); "Size bir şey sorsam, o konuda bana doğruyu söyler meşiniz?" buyurdu. "Evet" dediler. Buyurdu ki; "Şu (kızartılmış) koyuna zehir koydunuz mu?". "Evet" dediler. "Buna sizi ne sevk etti?" buyurdu. Dediler ki; "Yalancı isen senden (kurtulup) rahata kavuşmayı istedik. (Hak) Peygamber isen (zaten) o sana zarar veremezdi."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygambere Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Ölülerîn Konuşması Nevinden İkram Edilen Şeyler
71-)
Bize Muhammed b. Yûsuf, Süfyân'dan, (o) İbnu’l -Munkedir'den, (o da) Câbir'den (naklen) haber verdi (ki Câbir) şöyle dedi: Hazret-i Peygamber’den (sallallahü aleyhi ve sellem) bir şey istenilip de onun; "Hayır!" dediği hiç vâki olmamıştır” Ebû Muhammed (ed -Dârimî) dedi ki; (Süfyân) İbn Uyeyne şöyle demiştir: Onun yanında (istenilen, vereceği bir şey) olmadığı zaman, (olduğunda vereceğine dair) va'dde bulunurdu.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Cömertliği Hakkında
72-)
Bize Abdullah b. İmrân haber verip (dedi ki) bize Ebu Dâvûd et -Tayâlisî, Zem'a'dân, (o) Ebû Hâzim'den, (o da) Sehl b. Sa'd'dan (naklen) rivâyet etti (ki Sehl) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çok utangaç idi. Kendisinden hiçbir şey istenmezdi ki onu (isteyene) vermiş olmasın!
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Cömertliği Hakkında
73-)
Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef haber verip (dedi ki) bize Abdurrahman b. Muhammed, Muhammed b. İshak'dan rivâyet etti (ki, o şöyle demiş): Bana Abdullah b. Ebî Bekr, arap bir adamdan (naklen) rivâyet etti (ki bu adam) şöyle demiş: Huneyn savaşında, ayağımda kalın bir papuç var iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile sıkıştım ve Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağına bastım. Bunun üzerine o; "Bismillah! Acıttın beni!" buyurarak, elindeki bir kırbaç ile bana şöyle hafifçe vurdu. (Adam) dedi ki bundan dolayı; "Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) acıttım!" deyip kendi kendimi kınayarak geceyi geçirdim. şekilde, Allah'ın bildiği gibi, (zor) bir gece geçirdim. Sabahladığımızda bir de ne göreyim! Bir adam; "Falan nerede?" diye (beni araştırıyor). (Adam) dedi ki, (o zaman) kendi kendime şöyle dedim: "Bu, vallahi, dün benim yüzümden olan şey (meselesi!)". (Adam) dedi ki; "Neyse, korka korka gittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şöyle buyurdu: "Sen dün papucunla ayağıma basmış, beni acıtmıştın. Ben de kırbaçla sana şöyle hafifçe vurmuştum. İşte şu 80 koyun. Onları ona karşılık alın."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Cömertliği Hakkında
74-)
Bize Ya'kub b. Humeyd haber verip (dedi ki) bize Abdulazîz b. Muhammed ibn Ahi'z -Zühri'den, (o da) ez -Zühri'den (naklen) rivâyet etti (ki ez -Zührî) şöyle dedi. Muhakkak ki Cebrail şöyle dedi: 'Ter yüzünde on ev halkı yoktur ki onları deneyip incelemiş olmayayım. Neticede, şu malı, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar çok infak eden hiç kimse bulmadım."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Cömertliği Hakkında
75-)
Bize Muhammed b. Humeyd rivâyet edip (dedi ki) bize el -Fadl b. Mûsa rivâyet edip (dedi ki) bize el -Huseyn b. Vâkıd, Yahya b. Ukayl'dan, (o da) Abdullah b. Ebî Evfa'dan (naklen) rivâyet etti (ki Abdullah) şöyle dedi: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (Allah'ı) zikretmeyi çoğaltır, yararsız sözü azaltır, namazı uzatır, hutbeyi kısa tutar, beğenmemezlik etmez, muhtaçlarla ve fakirle beraber yürüyüp onların ihtiyaçlarını görmekten kaçınmazdı.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Resûlüllahın Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Alçakgönüllüğü Hakkında
76-)
Bize Süleyman b. Harb rivâyet edip (dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, (o da) İkrime'den (naklen) haber verdi (ki İkrime) şöyle dedi: (Bir gün) el -Abbâs -Allahü teâlâ ondan razı olsun - demiş ki; "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) içimizde kalışının ne (zamana kadar olacağını) kesinlikle anlayacağım." Bu gayeyle; "Ya Resûlüllah, demiş, ben onların sana eziyet verdiklerini, tozlarının seni rahatsız ettiğini gördüm. Kendine, onlara üzerinden konuşacağın küçük bir kürsü edinsen!". Bunun üzerine (Hazret-i Peygamber) şöyle buyurmuştur: "Beni onlardan bizzat Allah kurtarıncaya kadar, (peşimden gelip) topuğuma bastıkları, kaftanımı çekiştirdikleri bir halde onların arasında olmaya devam edeceğim!". (el -Abbâs) demişki, "Bu söz üzerine anladım ki onun içimizde kalışı az olacaktır".
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
77-)
Bize el -Hakem b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize Yahya b. Hamza, el -Evzâ'î'den, (o da) Dâvûd b. Alî'den (naklen) rivâyet etti (ki Dâvûd) şöyle dedi: "Ya Resûlüllah, denmiş, sana kapıcılık yapıp (halkın senin yanına girmelerine mani olalım mı?)". "Hayır, buyurmuştur, onları bırakın! Allah beni onlardan (kurtarıp) rahata kavuşturana kadar onlar benim topuğuma basar, ben onların topuklarına basarım. "
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
78-)
Bize Zekeriyya b. Adiyy haber verip (dedi ki) bize Hatim b. İsmail, Uneys b. Ebî Yahya'dan, (o) babasından, (o da) Ebû Saîd el -Hudri'den (naklen) rivâyet etti (ki Ebû Saîd) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), sonunda vefat ettiği hastalığında (bir gün) biz mesciddeyken, başına bir bez parçası sarmış olduğu bir halde yanımıza çıkageldi ve minbere doğru yönelip üzerine çıktı. Biz de onu izledik, buyurdu ki; "Canım elinde olan (Allah'a) yemîn olsun ki, muhakkak ki ben şu yerimden Havz'a gayet iyi bakıyor, (onu görüyorum)." Sonra şöyle buyurdu: "Bir kula dünya ve onun süsü teklif edildi de o ahireti seçti." (Ebû Sa'îd) dedi ki; bunu(n mânâsını) Ebû Bekr'den başka hiç kimse anlamadı. O, gözlerinden yaş boşaltıp ağladı, sonra şöyle dedi: "Hayır! Ya Resûlüllah, babalarımız, annelerimiz, canlarımız, mallarımız sana feda olsun!" Sonra (Hazret-i Peygamber minberden) aşağı indi ve artık (vefatı) zamanına kadar onun üzerine (çıkıp) dikilmedi sonra, Kevser'in Cennette olduğunu, ve onun döküldüğü yer olduğu için havza da Kevser denildiğini söylemiştir.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
79-)
Bize Halife b. Hayyât haber verip (dedi ki) bize Bekr b. Süleyman rivâyet edip (dedi ki) bize İbn İshak rivâyet edip (dedi ki) bana Abdullah b. Ömer b. Ali b. Adiyy, el -Hakem b. Ebi'l -As'ın âzâdlısı Ubeyd'den, (o) Abdullah b. Amr'dan, (o da), Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) âzâdlısı Ebû Muveyhibe'den (naklen) rivâyet etti (ki Ebû Muveyhibe) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (bir gün) bana buyurdu ki; "Ben Bakî' (Mezarlığın)dakilere mağfiret dilemekle emrolundum. Binanenaleyh benimle gel, (oraya gidiyoruz)"., Ben de gecenin ortasında onunla beraber gittim. O onların ortasında durduğu zaman; "es -Selâmu Aleykum, ey kabir ehli, buyurdu. İnsanların içinde bulunduğu (durum)dansa sizin içinde bulunduğunuz (durum) sizi sevindirsin! Karanlık gece parçaları gibi fitneler gelmiş demektir. sonu başını takib edecek, (biri bitince diğeri başlayacaktır). Sonraki (fitneler de ilk (fitnelerden) daha ağır (ve sert olacaktır)." (Hazret-i Peygamber) sonra bana yönelip şöyle buyurdu: "Ebû Muveyhibe! Şüphe yok ki bana dünya hazinelerinin anahtarları ile (dünyada) ebedi kalma (imkânı), sonra da Cennet verildi ve ben, bunlarla Rabbim'e kavuşma arasında muhayyer bırakıldım." (Ebû Muveyhibe dedi ki, o zaman) ben şöyle dedim: "Babam -anam sana kurban olsun! Dünya hazinelerinin anahtarları ile orada ebedi kalmayı, sonra Cenneti alın!." Şöyle buyurdu: "Hayır, vallahi, Ebû Muveyhibe, Rabbime kavuşmayı seçtim." Ardından Bakî'deki (ölülere) mağfiret diledi. Sonra ayrılıp (evine döndü). Bundan sonra Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem), sonunda vefat edeceği hastalık ve ağrıları başladı.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
80-)
Bize Sa'îd b. Süleyman, Abbâd İbnu'l -Avvâm'dan, (o) Hilâl b. Habbâb'dan, (o) İkrime'den, (o da) İbn Abbâs'dan (naklen) haber verdi (ki İbn Abbâs) şöyle dedi: "İzâ Câ'e Nasrullahi ve’l Feth" sûresi indiği zaman, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Fâtıma'yı çağırdı ve; "Bana kendimin ölüm, haberi verildi." buyurdu. Bunun üzerine (Fâtıma) ağladı. (Hazret-i Peygamber); "Ağlama, buyurdu. Çünkü ailemden bana ilk kavuşacak olan sensin." Bunun üzerine de (Fâtıma) güldü. Hazret-i Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarından bazısı bunu gördü ve; "Fâtıma, dediler, senin (önce) ağladığını, sonra güldüğünü gördük (bunun sebebi neydi?)". Şöyle cevap verdi: "O (yani Hazret-i Peygamber) bana, kendisine ölüm haberinin verildiğini bildirdi. Bu sebeple ağladım. Sonra bana; "Ağlama! Çünkü ailemden bana ilk kavuşacak olan sensin!" buyurdu: Bu sebeple de güldüm". Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (ayrıca) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman, Yemenliler -ki onlar daha yumuşak kalblidir. İman da Yemenlidir, hikmet de Yemenlidir.- geldiği zaman (... hemen Rabbini hamd ile teşbih et!). "
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
81-)
Bize el -Hakem İbnu'l -Mübârek haber verip (dedi ki) bize Muhammed b. Seleme, ibn İshâk'dan, (o) Yakûb b. Utbe'den, (o) İbn Şihâb'dan, (o) Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'den, (o da) Âişe'den (naklen) rivâyet etti (ki Âişe) şöyle dedi: Bir gün Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bakî' (mezarlığına gömülen) bir cenazeden yanıma döndü ve beni, başımın ağrısından dolayı; "Vay başım!" derken buldu. (Bunun üzerine) şöyle buyurdu: "Bilâkis, ya Âişe, benim vay başıma!". (Devamında) şöyle buyurdu: "Sen benden önce ölsen, ben de seni iyice yıkayıp kefenlesem, (sonra da) defnetsem sana ne zarar verir?". (Hazret-i Âişe dedi ki) bunun üzerine ben şöyle dedim: "Vallahi ben öyle zannediyorum ki şayet sen bunu yapsan, evime döner ve orada hanımlarından biri ile gerdek yapardın!". (Hazret-i Âişe) dedi ki; bu sözüm üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tebessüm etti. Sonra, sonunda vefat ettiği hastalık ve ağrıları başladı.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
82-)
Bize Ferve b. Ebi'l -Mağrâ' haber verip (dedi ki) bize İbrahim b. Muhtar, Muhammed b. İshâk'dan, (o) Muhammed b. Ka'b'dan, (o) Urve'den, (o da) Hazret-i Âişe'den (naklen) rivâyet etti ki, o şöyle dedi: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalığında şöyle buyurdu: "Üzerime yedi değişik kuyudan (getirilmiş) yedi kırba (su) dökün de halkın yanına çıkıp onlara vasiyette bulunayım." (Hazret-i Âişe) dedi ki; bunun üzerine onu, Hafsa'ya ait bir çamaşır teknesinin içine oturttuk ve üzerine bol bol su döktük -veya üzerine bol bol (su) akıttık - (Bu tereddüt, Muhammed b. İshak tarafından gelmektedir). Bunun sonucu (Hazret-i Peygamber) biraz rahatladı ve (mescide) geçip minbere çıktı. Allah'a hamdü senada bulundu, Uhud (savaşı) şehidlerine mağfiret diledi ve hayır dua etti. Sonra şöyle buyurdu: "İmdi, Ensâr, benim kendilerine sığındığım has dostlarımdır. Binaenaleyh onların iyi ve ahlâklı olanlarına saygı gösterip ikramda bulunun. Kötülerine, had (yani mikdarı belli olan şer'î ceza) dışında, göz yumun. edin! Allah'ın kullarından bir kul, dünya ile Allah katındakiler arasında muhayyer bırakılmış, o da Allah katındakileri seçmiştir." Bunun üzerine Ebû Bekr, onun (yani Hazret-i Peygamber'in) kendisini kasdettiğini kesinlikle anlayarak ağladı. O zaman Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yavaş ol, Ebû Bekr! Ebû Bekrin kapısı hariç, Mescid'e açılan şu kapıları kapayınız. Zira ben, arkadaşlıktaki iyilik bakımından, nazarımda, Ebû Bekr'den daha faziletli hiç kimse bilmiyorum."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
83-)
Bize Sa'id b. Mansûr haber verip (dedi ki) bize Fuleyh b. Süleyman b. Abdirrahman, el -Kasım b. Muhammed'den, (o da) Âişe'den (naklen), şöyle dediğini rivâyet etti: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalığında namaz (vaktinin geldiği) bildirilmişti. Bunun üzerine, "Ebû Bekr'e, cemaate namazı kıldırmasını söyleyin" buyurdu. Ardından bayıldı. Ayıldığında; "Ebû Bekr'e, cemaate namazı kıldırmasını söylediniz mi?" buyurdu. Ben; "Ebû Bekr yufka (yürekli) bir adamdır. Ömer'e emretseydin!" dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Sizler, (içinizdeki gerçek niyeti saklamakta) Yûsuf’un yanındaki kadınlar (gibi)siniz. Ebû Bekr'e, cemaate namazı kıldırmasını söyleyin. Nice söz söyleyen (insan) vardır ki (imam ve halife) olmayı arzu etmektedir. Halbuki Allah ve müminler (onların bu arzularına) razı olmazlar. "
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
84-)
Bize Süleyman b. Harb haber yerip (dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, (o da) İkrime'den (naklen) rivâyet etti (ki İkrime) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) pazartesi günü vefat etti. Bu günün geri kalanında, gecesinde ve ertesi günü bekletildi. Nihayet çarşamba gecesi defnedildi. (Sahâbe'den bazısı); "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etmemiştir. Fakat, Hazret-i Mûsa'nın ruhu göğe kaldırıldığı gibi onun ruhu da (göğe) kaldırıldı" dediler. Derken Ömer ayağa kalktı ve şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etmemiştir. Fakat, Hazret-i Mûsa'nın ruhu (göğe) kaldırıldığı gibi onun ruhu da (göğe) kaldırıldı. Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bazı toplulukların el ve dillerini kesmedikçe, (onları ortadan kaldırmadıkça) vefat etmeyecekdir". Sonra Ömer konuşmaya devam etti. Öyleki, konuşarak tehditler savurmasından avurtları köpüklendi. Bunun üzerine el -Abbâs ayağa kalkıp şöyle dedi: "Şüphe yok ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etmiştir. O, muhakkakki bir beşerdir. Ey topluluk! (Her) beşerin değişime uğraması gibi o da değişime uğrar. Binaenaleyh arkadaşınızı (yani Hazret-i Peygamber'i) defnediniz. Çünkü o, Allah katında, kendisini iki defa öldürmekden daha kıymetlidir. (Allah) sizi bir defa öldürür de onu iki defa öldürür mü? O, Allah katında bundan daha kıymetlidir. Ey topluluk! O halde onu defnediniz. Şayet dediğiniz gibi ise, onu toprakdan araştırıp (ortaya çıkarması) Allah'a güç gelmez. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yolu, açık, dosdoğru bir yol haline getirip helâli helâl, haramı haram kılıncaya, evlenip boşayıncaya, savaşıp sulh yapıncaya kadar vefat etmemişti. Koyun sürüsünün, üzerlerine sopayla dikenli bitkileri dökerek ve (su içtikleri) havuzlarının taş aralarını eliyle sıvayarak peşinde giden çobanı bile, içinizde bulunmuş olan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar gayretli ve fedakâr değildir. Ey topluluk! Artık arkadaşınızı defnediniz." (Râvî) dedi ki, (bu söz üzerine) Ümmü Eymen ağlamaya başladı. Ona; "Ümmü Eymen! Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) mı ağlıyorsun?" dendi. Şöyle cevap verdi: "Vallahi ben Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ağlamıyorum. Çünkü ben onun, kendisi için bu dünyadan daha hayırlı bir yere gitmiş olduğunu gayet iyi bilmekteyim. Fakat ben gökden gelen haberin kesildiğine ağlıyorum." (Hadîsin râvîlerinden olan) Hammâd dedi ki; (hadîsi rivâyet ederken) buraya ulaştığında göz yaşı Eyyûb'u (hıçkırığa) boğdu.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
85-)
Bize Abdulvehhab b. Sa'îd ed -Dımeşkî haber verip (dedi ki) bize Şu'ayb -ki o İbn İshak'dır - rivâyet edip (dedi ki) bize el -Evzâ'î rivâyet edip (dedi ki) bana Ye'îş İbnu'l -velîd rivâyet edip (dedi ki) bana Mekhûl rivâyet etti ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizden birinize bir musibet ulaştığında o benden dolayı (yani vefatım ve vahyin kesilmesi sebebiyle) kendisine ulaşan musibeti hatırlasın (ve teselli bulsun). Çünkü bu, en büyük musibetlerdendir. "
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
86-)
Bize Ebu'n -Nu'man haber verip (dedi ki) bize Fıtr, Atadan rivâyet etti ki, o şöyle demiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), şöyle buyurmuştur: "Sizden birinize bir musibet ulaştığında o, benden dolayı kendisine ulaşan musibeti hatırlasın. Çünkü bu, en büyük musibetlerdendir. "
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
87-)
Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef rivâyet edip (dedi ki) bize Süfyân, Amr b. Muhammed'den, (o da) babasından (naklen) rivâyet etti (ki babası) şöyle dedi: İbn Ömer'in, Hazret-i Peygamber’i hiç andığını işitmedim ki ağlamış olmasın.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
88-)
Bize Ebu'n -Nu'man haber verip (dedi ki) bize Hammad b. Zeyd, Sâbit'den (o da) Enes b. Mâlik'den (naklen) rivâyet etti ki Fâtıma şöyle dedi: "Enes! Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu?". (Yine o) şöyle demişti: Rabbine ne de yakın olan babacığım! Ah, barınağı Firdevs cenneti olan babacağım! Ah, ölüm haberini Cebrail'e vereceğimiz babacığım! Ah, kendisini çağıran Rabb'e icabet eden babacağım! Hammâd dedi ki, Sabit (bunu) rivâyet ettiğinde ağlamıştı. Sabit de dedi ki, Enes bunu rivâyet ettiğinde ağlamıştı.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
89-)
Bize Affân rivâyet edip (dedi ki) bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den, (o da) Enes'den (naklen) rivâyet etti (ki Enes), Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem), anarak şöyle dedi: Medine'ye girdiği gün onu görmüştüm. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), yanımıza (yani şehrimize) geldiği bu günden ne daha güzel, ne de daha aydınlık olan hiçbir gün asla görmedim. Vefat ettiği gün de onu görmüştüm. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), vefat ettiği bu günden ne daha kötü ne de daha zulmetti olan hiçbir gün görmedim.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
90-)
Bize Abdullah b. Muti' rivâyet edip (dedi ki) bize Hu -şeym, Ebû Abdilcelîl'den, (o da) Ebû Harîz el -Ezdî'den (naklen) rivâyet etti (ki Ebû Harîz) şöyle dedi: Abdullah b. Selâm, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) dedi ki: "Ya Resûlüllah! Biz seni kıyamet gününde, senden sonra ümmetinin ortaya çıkardığı şeylerden dolayı, yanakların kızarmış, Rabbinden utanmış olduğun bir halde Rabbinin yanında ayakta bulacağız (değil mi?)."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
91-)
Bize el -Kâsım b. Kesîr haber verip dedi ki ben Abdurrahman b. Şureyh'i, Ebul -Esved el -Kureşî'den, (o) Ebu Cehl'in âzâdlısı Ebû Ferve'den, (o) -Ebû Hureyre'den, (o da) Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) (naklen) şöyle rivâyet ederken işittim: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) şu sûre yani; "Allah'ın yardımı ve fetih gelince, sen de insanları bölük bölük Allah'ın dinine girerlerken görünce..." sûresi indirildiği zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ona bölük bölük girdikleri gibi, muhakkakki ondan bölük bölük de çıkacaklardır."
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
92-)
Bize Ebû Bekr el -Mısrî, Süleyman Ebû Eyyûb el -Huzâ'i'den, (o) Yahya b. Sa'îd el -Umevi'den, (o) Ma'rûf b. Harrabûz (veya) (Harbûz) el -Mekkî'den, (o da) Hâlid b. Ma'dân'dan (naklen) haber verdi (ki Hâlid) şöyle dedi: Abdullah İbnu'l -Ehtem, herkesle beraber Ömer b. Abdilaziz'in huzuruna girmişti. Ömer'i görür görmez huzurunda konuşmaya başladı. (Önce) Allah'a hamdü senada bulundu sonra şöyle dedi: "İmdi, şüphe yok ki Allah mahlûkatı, itaatlerine muhtaç olmayarak, isyanlarından korkmayarak yaratmıştır, insanlar o zaman mevki (hal) ve görüşlerinde değişik durumdaydılar. Araplar ise, ister taşlık -dağlık yerlerde yaşayanlar olsun, ister çadırlarda yaşayanlar olsun, isterse de mal sahipleri olsun, bu durumların en kötüsünde idiler. Önlerinden dünyanın iyi ve temiz nimetleri, maişet bolluğu geçiyordu (ama) ne topluca Allah'dan bir şey istiyorlar ne de onun rızası için bir kitab okuyorlardı. Cehennemde idi, dirileri ise kör ve pis. Bunun yanında istenmeyen, yüz çevrilen daha sayılmayacak kadar çok şeyler! Ne zaman ki Allah onların üzerine bir rahmet yaymayı murad etti, onlara kendilerinden öyle bir peygamber gönderdi ki, "sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür, müminleri cidden esirgeyici, bağışlayıcıdır o." Allah ona rahmet etsin! Selâm, Allah'ın rahmet ve bereketi üzerine olsun! (Fakat) bu onların onun vücûdunu yaralamalarına, ona (sihirbaz, şâir, kâhin gibi (layık olmadığı) lakablar takmalarına mani olmadı. Halbuki beraberinde Allah'dan (gelen, Hakk'ı) söyleyen bir kitap vardı. Başkası ile değil sadece onun emri ile kalkar, (işlerini yürütür), yalnız onun izni ile göçerdi. Sonra geciktirilmemesi gereken görevle emredilip cihada teşvik edildiği zaman güç ve kuvveti Allah'ın emri için yayıldı, (ona icabet etti). Allah da delilini üstün, sözünü geçerli kıldı, davetini ortaya çıkardı. (Sonunda) o dünyadan muttaki ve tertemiz olarak ayrıldı. Sonra ardından Ebû Bekr kalktı, onun sünnetine uyup yolunu tuttu. Araplar veya onlardan bunu yapanlar dinden çıktı da o, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) sonra yalnız onun kabul etmiş olduğu şeyleri onlardan kabule yanaşdı. (Neticede) kılıçları kınlarından çekti, ateşi meşalelerinde yaktı. Sonra da batıl taraftarlarını hak taraftarları ile bertaraf etti ve, mafsallarını kesmekden, toprağı kanlarıyla sulamakdan geri durmadı. Sonunda onları, içinden çıkmış oldukları yere (yani toprağa) soktu, karşı durdukları şeyi kabul edip boyun eğmeye zorladı. O, Allah'ın malından, (sütüyle) susuzluğunu giderdiği bir genç erkek deve ile, bir çocuğunu emziren Habeşli bir cariye almıştı. Vefatı esnasında bunları, boğazında duran bir şey olarak gördü de bunları kendisinden sonraki halifeye verdi. (Böylece) arkadaşının yolu üzere muttaki ve pâk olarak dünyadan ayrıldı. Sonra ardından Ömer İbnu'l -Hattâb kalktı, şehirler kurdu, (idaresinde) sertlikle yumuşaklığı birleştirdi. Kollarını sıvadı, çabaladı, gayret gösterdi. İşler için, onlara denk (adamları), savaş için teçhizatını hazırladı: el -Muğîre b. Şu'be'nin hizmetçisi onu vurduğu zaman İbn Abbâs'a, halka katili tanıyıp tanımadıklarını sormasını emretti. (Katilin), el -Mugire b. Şu'be'nin hizmetçisi olduğu söylenince Rabbine yüksek sesle hamdetti. kendisini, ganimet malında (fey'de) hakkı olan bir (müslüman) vurmamıştı. (Böyle olsaydı vuran kimse), hakkını tam vermemesi sebebiyle kanım helâl sayıp (vurduğu) şeklinde delil getirir, (iddiada bulunabilirdi). (Hazret-i Ömer de) Allah'ın malından seksen bin küsur (dirhem) almıştı. Bu sebeple, çocuklarının, (almış olduğu bu parayı ödeme) taahhüdüne razı olmayarak, (onu ödemek için) evlerini sattı ve (parayı), kendisinden sonraki halîfeye ödenmek (üzere verdi). (Neticede) iki arkadaşının yolu üzere muttaki ve pâk olarak dünyadan ayrıldı. Sonra, ey dünyanın süsü püsü içinde yetişen Ömer!, seni dünyanın hükümdarları doğurdu, memelerini sana yudumlattılar. (Sen de) o (dünyayı) kendi kaynaklarında arayarak içinde büyüdün. Ama ne zaman ki (dünyanın) idaresi sana verildi, onu, Allah'ın atmış olduğu yere attın. Azıklandığın (az bir miktar) hariç, onu terkedip (kendinden) uzaklaştırdın, pis buldun onu. Bundan dolayı, seninle kederimizi kaldıran, seninle üzüntümüzü gideren Allah'a hamdolsun. Artık, sağına -soluna bakmadan (hak bildiğin yolda) yürümeğe devam et. Çünkü hakka hiçbir şey güç gelmez, batıla da hiçbir şey kolay gelmez. Bu sözümü böylece söyler ve Allah'dan kendim için, erkek ve kadın mü'minler için mağfiret dilerim!" (Râvî) Ebû Eyyûb dedi ki; daha sonra Ömer b. Abdilazîz (herhangi) bir şey hakkında "İbnu'l -Ehtem bana, sağına -soluna bakmadan yürümeğe devam et!" dedi, derdi.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Hazret-i Peygamberin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefâtı Hakkında
93-)
Bize Ebu'n -Nu'mân rivâyet edip (dedi ki) bize Sa'îd b. Zeyd rivâyet edip (dedi ki) bize Amr b. Mâlik en -Nukri rivâyet edip (dedi ki) bize Ebu'l -Cevzâ Evs b. Abdillah rivâyet edip şöyle dedi: Medinelelire çok şiddetli bir kuraklık isabet etmişti de Âişe'ye dert yanmışlardı. Bunun üzerine o şöyle demişti: "Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrine bakın ve ondan göğe (doğru) bir delik açın. Öyle ki onunla gök arasında hiçbir tavan kalmasın!" (Râvi) dedi ki, onlar bu (söyleneni) yaptılar. Bunun sonucu öyle bir yağmur yağdı ki nihayet otlar bitti, develer etlenip yağlandılar. Hatta iç yağından (çatlayıp) yarıldılar. Bundan dolayı (bu yıla) "yarık yılı" adı verildi.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Allahü Teâlânın Peygamberine Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefatından Sonra İkram Ettiği Şeyler
94-)
Bize Mervân b. Muhammed, Sa'îd b. Abdilazîz'den haber verdi (ki) o şöyle demiş: Harre günleri çattığı zaman, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Mescidi'nde üç (gün) ezan okunmadı, kamet getirilip (namaz kılınmadı) Saîd İbnu’l -Museyyeb Mescid'den ayrılmamıştı. O namazın vaktim, başka bir şeyle değil sadece Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrinden duyduğu bir fısıltı ile anlıyordu ... (Mervân b. Muhammed) bundan sonra (önceki 93. hadisin) mânâsında (bir haber) zikretti.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Allahü Teâlânın Peygamberine Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefatından Sonra İkram Ettiği Şeyler
95-)
Bize Abdullah b. Salih rivâyet edip (dedi ki) bana el -Leys rivâyet edip (dedi ki) bana Hâlid -ki o ibn Yezîd'dir. -, Sa'îd'den -ki o İbn ebî Hilâl'dir. (o da) Nebîh b. Vehb'den (naklen) rivâyet etti ki Ka'b, Âişe'nin huzuruna girmişti. Derken (orada bulunanlar) Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) andılar. Bunun üzerine Ka'b şöyle dedi: Doğan hiçbir gün yoktur ki, yetmiş -bin melek; Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrinin etrafını, kanat çırparak, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) salât getirerek çevirmek için yere inmiş olmasın. Nihayet akşam olunca (bunlar göğe) yükselir, onlar kadar (başka melekler) iner ve aynısını yaparlar. Sonunda yer, kendisinin (çıkması için) yarıldığı zaman (Hazret-i Peygamber) kendisini göçünnekte olan yetmiş bin meleğin içinde dışarı çıkacak.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Allahü Teâlânın Peygamberine Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Vefatından Sonra İkram Ettiği Şeyler
96-)
Bize Ebû Asım haber verip (dedi ki) bize Sevr b. Yezîd haber verip (dedi ki) bana Hâlid b. Ma'dân, Abdurrahman b. Amr'dan, (o da) Irbâd b. Sâriye'den (naklen) rivâyet etti (ki Irbâd) şöyle dedi: (Bir gün) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize sabah namazını kıldırdı. Sonra bize öyle güzel, fasîh bir va'z verdi ki (cemaatin) gözlerinden yaş boşandı, kalpler ürperdi. Bunun üzerine birisi şöyle dedi: "Ya Resûlüllah! Sanki bu veda va'zıdır. O halde bize tavsiyede bulunun!". Şöyle buyurdu: "Size Allah'dan korkmayı, Habeşli bir köle de olsa (başkanınızı) dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Çünkü durum şu ki sizden, benden sonra yaşayacak olan kimseler, yakında çok ihtilâf görecekler. Binaenaleyh benim sünnetime; doğru yolu bulan, hidayete erdirilmiş halifelerin sünnetine sarılın. Bunlara azı dişlerinizle (yapışır gibi sımsıkı) yapışın. Sonradan çıkarılmış şeylerden sakının. Çünkü sonradan çıkarılmış her şey bid'attır." (Râvi) Ebû Asım, bir defa da (hadisin bu kısmını) şöyle nakletmişti: "İşlerin sonradan çıkarılmışlarından sakının. Çünkü her bid'at sapıklıktır. "
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Sünnete Uyma
97-)
Bize Ebu'l -Muğîre haber verip (dedi ki) bize el -Evzâ'î, Yûnus b. Yezîd'den, (o da) ez -Zühri'den (naklen) rivâyet etti (ki ez -Zühri) şöyle dedi: "Geçmiş ulemamız derlerdi ki; sünnete sarılmak kurtuluş (vesilesi)dir. İlim, süratli bir şekilde alınıp yok edilir. Bu sebeble ilmin ayakta tutulması, din ve dünyanın devamı (demektir). İlmin (yok olup) gitmesinde ise bütün bunların (yok olup) gitmesi (söz konusudur.)"
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Sünnete Uyma
98-)
Bize Ebu'l -Muğire haber verip (dedi ki) bize el -Evzâ'î, Yahya b. Ebî Amr eş -Şeybânî'den, (o da) Abdullah İbnu'd -Deylemi'den (naklen) rivâyet etti (ki Abdullah) şöyle dedi: Bana ulaştı ki dinin (yok olup) gitmesinin başlangıcı sünnetin terkedilmesi (ile olacakdır). İpin bir büklüm bir büklüm (daha çözülerek yok olup) gitmesi gibi din de bir sünnet bir sünnet (derken yok olup) gider.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Sünnete Uyma
99-)
Bize Ebu'l -Muğire haber verip (dedi ki) bize el -Evzâ'î, Hassân'dan, şöyle dediğini rivâyet etti: Hiçbir topluluk dinlerinde bir bidat işlememiştir ki Allah da sünnetlerinden onun benzerini çekip çıkarmış olmasın.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Sünnete Uyma
100-)
Bize Müslim b. İbrahim haber verip (dedi ki) bize Vuheyb rivâyet edip (dedi ki) bize Eyyûb, Ebû Kılâbe'den, şöyle dediğini rivâyet etti: Hiç bir adam bir bidat işlememiştir ki kılıcı (yani öldürülmesini) helâl saymış olmasın.
Kaynak: Sünen-i Dârimî, Mukaddime
Konu: Sünnete Uyma