Sünen-i Tirmizî Hadis Kitabı

3615-) İbn Ömer (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Nadroğullarının hurmalıklarını yaktırmış ve kestirmiş idi bunlar Büveyre hurmalıkları idi. Bunun üzerine Allah: Haşr sûresi 5. ayetini indirdi: “Onların hurma ağaçlarından her ne kestiyseniz veya kökleri üzerinde her ne bıraktıysanız, hepsi Allah’ın izniyle olmuştur ve bu izin, Allah’ın yoldan çıkanları cezalandırması içindir.” (Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, Cihâd: 17) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Haşr Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3616-) İbn Abbâs (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Haşr sûresi 5. ayetindeki: “Lîne” kelimesi hurma anlamındadır, demiştir. “Allah’ın yoldan çıkanları cezalandırması içindir.” Sözünü ise şöyle tefsir etti: Onlardan kalelerinden inmelerini istediler. Kendilerine de hurmalarını kesmeleri emredildi ve yüreklerine bir kuşku düştü. Müslümanlar dediler ki: Bir kısmını kestik bir kısmını bıraktık. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mutlaka soracağız. Kestiklerimizden dolayı sevap bıraktıklarımızdan dolayı günahımız var mı? Bunun üzerine Allah, Haşr süresi 5. ayetini indirdi: “Onların hurma ağaçlarından her ne kestiyseniz veya kökleri üzerinde her ne bıraktıysanız, hepsi Allah’ın izniyle olmuştur ve bu izin, Allah’ın yoldan çıkanları cezalandırması içindir.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.) Bu hadis hasen garibtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Haşr Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3617-) Bazıları bu hadisi Hafs b. Gıyas’tan, Habîb b. ebî Amre’den, Saîd b. Cübeyr’den mürsel olarak rivâyet etmişlerdir, ve senedinde İbn Abbâs’ı zikretmediler. şekilde bu hadisi Abdullah b. Abdurrahman, Mervan b. Muaviye’den, Hafs b. Gıyas’tan, Habîbb. ebî Amre’den, Saîd b. Cübeyr’den mürsel olarak rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Haşr Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3618-) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, bir misafir, Ensâr’dan bir adamın yanında geceyi geçirdi o kimsenin yanında da sadece kendisinin ve çoluk çocuğunun yiyeceği vardı. Karısına dedi ki: Çocukları uyut, kandili de söndür yemeği de misafirin önüne yaklaştır. Bunun üzerine Haşr sûresi 9. ayeti nazil oldu: “ve onlardan önce Medîne’yi yurt ve iman evi edinmiş olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilen ganimetlerden dolayı, gönüllerinde bir haset hissi taşımazlar, aksine kendileri ihtiyaç ve zaruret içinde bulunsalar bile, diğerlerini kendilerine tercih ederler. Kim aç gözlülükten sakınırsa, onlardır mutluluğa ulaşacak olanlar.” (Buhârî, Menakıb: 27; Müslim, Eşribe: 17) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Haşr Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3619-) Ali b. ebî Tâlib (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ben, Zübeyr ve Mıkdat b. Esved’i göndererek dedi ki: Gidiniz “Hah” bahçesine vardığınız da orada bir kadın bulacaksınız üzerindeki mektubu alıp bana getiriniz buyurdu. Biz de çıktık, atlarımız bizimle koşturuyordu. Nihayet o bahçeye geldik ve birdenbire yolcu kadınla karşılaştık bunun üzerine mektubu çıkar dedik. Ben de mektub falan yok dedi. Biz de ya mektubu çıkaracaksın veya üzerinden elbiseleri çıkaracaksın dedik. Bunun üzerine mektubu saç örgülerinin arasından çıkardı. Mektubu, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirdik. Bir de gördük ki mektup Hatıb b. Beltea’dan Mekke’deki bazı müşrik kişilere gönderilmiş. Hâtıb müşriklere Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bazı işlerini bildiriyor. (sallallahü aleyhi ve sellem), Ey Hâtıb bu Nedir? diye sordu. Hâtib: Ey Allah’ın Rasûlü! hakkımda hüküm vermek için acele etme ben Kureyş’e sığıntı olarak gelip yerleşen biriyim. Gerçek Kureyşli değilim. Sizin beraberinizdeki olan muhâcirlerin ise mallarını ve ailelerini koruyacak hısımları var. Ben bu Kureyş’in nesebinden olmadığım için onlara bir iyilikte bulunmak istedim ki bu yüzden benim yakınlarımı korusunlar. Bu işi kafir olduğum için veya dinimden döndüğüm için veya küfre razı olduğumdan dolayı yapmış değilim. Bunun üzerine, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Doğru söyledi buyurdu. Ömer b. Hattâb ise; Ey Allah’ın Rasûlü! Beni bırak ta şu münafığın başını uçurayım. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: O, Bedir gazasına katılmıştır, ne biliyorsun? Belki de; Allah, Bedire katılanlara bakmış ve onlara: “Dilediğinizi yapın, Ben sizi affetmişimdir,” buyurmuştur. İşte, Mümtahine sûresi 1. âyet, Hâtıb b. Beltea hakkında inmiştir; “Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçek mesajı inkâr ettikleri, Rabbiniz olan Allah’a inandığınızdan dolayı, Rasulünü ve sizi yurdunuzdan sürüp çıkardıkları halde, siz onlara sevgi belirterek mektup ulaştırıyorsunuz. Eğer benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için savaşa çıktınızsa, içinizde onlara sevgi mi besleyip gizliyorsunuz? Oysa ben sizin gizlediğinizi ve açığa vurduğunuz herşeyi bilirim. Sizden kim böyle yaparsa, gerçekten o doğru yolun ortasında, şaşırıp sapıtmıştır.” (Buhârî, Cihâd: 27; Müslim, Fedail-üs Sahabe: 17) dedi ki: İbn ebî Rafi’i gördüm, Ali b. ebî Tâlib’in katibi idi. Bu hadis hasen sahihtir. konuda Amr ve Câbir b. Abdullah’tan da hadis rivâyet edilmiştir. Pek çok kişi bu hadisi Sûfyân b. Uyeyne’den buradaki gibi rivâyet etmiş olup râvîler hadisteki şu bölümü aktarmışlardır: “Ya mektubu çıkarırsın veya elbiselerini atarsın.” hadis aynı zamanda Ebû Abdurrahman b. Yahya’dan, Ali’den yukarıdaki hadise benzer şekilde rivâyet edilmiştir. bu hadiste “Ya mektubu çıkaracaksın ya da elbiseni soyacağız” demişlerdir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Mümtahine Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3620-) Âişe (radıyallahü anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ancak Mümtahine sûresi 12. ayeti gereğince iman eden kadınları imtihan ederdi.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Mümtahine Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3621-) Ma’mer diyor ki: Tavus’un oğlu babasından rivâyet ederek şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in eli sahib olmadığı bir kadının eline asla değmemiştir. (Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, İmara: 17) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Mümtahine Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3622-) Ümmü Seleme el Ensârîyye (radıyallahü anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Kadınlardan biri Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e: Sana karşı gelmememiz gereken İslam’ın emri nedir? diye sordu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: Ölülere bağırıp çağırarak saç baş yırtarak ağlamayınız buyurdu. Bunun üzerine ben Ey Allah’ın Rasûlü! dedim; falanoğulları amcamın vefatı üzerine beni ağıtlarıyla yardıma koşarak bize yardım ettiler. Benim de onlara karşılık vermem gerekir, dedim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana müsaade etmedi. Fakat ben defalarca kendisine müraacat ettim, onlara karşılık vermeme izin verdi. Ben de ondan başka şu ana kadar hiç kimse üzerine sesli olarak ağlamadım. Oysa kadınlardan benden başka sesli olarak ağlamayan kadın kalmamıştır. (İbn Mâce, Cenaiz: 27) Bu hadis hasendir. konuda Ümmü Atıyye (radıyallahü anha)’dan da hadis rivâyet edilmiştir. Abd b. Humeyd diyor ki: Ümmü Seleme el Ensârîyye, Yezîd b. Seke’nin kızı Esma’dır.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Mümtahine Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3623-) İbn Abbâs (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Mümtahine sûresi 10. ayeti nazil olunca Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bir kadın, Müslüman olarak geldiğinde kendisinden Allah için şöyle yemin alırdı: “Ben kocamı sevmediğimden dolayı değil sadece Allah ve Rasûlünü sevdiğimden dolayı hicret edip geldim.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.) Bu hadis garibtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Mümtahine Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3624-) Abdullah b. Selam (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamberin ashabından birkaç kişi oturup müzakerede bulunduk ve: “Allah’a amellerin hangisinin daha sevimli olduğunu bilsek şüphesiz onu işlerdik” dedik. Bunun üzerine Allah, Saf sûresi 1-2. âyetlerini indirdi: “Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ın sınırsız şanını yüceltir. Çünkü mağlup olmayan güç O’nundur ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır O, Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz?” b. Selam dedi ki: “Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bu ayeti bize okudu.” Ebû Seleme de: “Bu ayeti Abdullah b. Selam bize okudu.” Yahya da: “Ebû Seleme, bunu bize okudu dedi.” İbn Kesir de: “Yahya el Evzâî bunu bize okudu” dedi. Abdullah da: “İbn Kesir, bunu bize okudu” dedi. (Dârimî, Cihâd: 17) İbn Kesir’e bu hadisin senedi hakkında Evzâî’den muhalefet edilmiştir. İbn’ül Mübarek, Evzâî’den, Yahya b. ebî Kesîr’den, Hilâl b. ebî Meymûne’den, Atâ b. Yesâr’dan, Abdullah b. Selam’dan veya Ebû Seleme ve Abdullah b. Selam’dan bu hadisi rivâyet etmiştir. b. Müslim’de bu hadisi Evzâî’den Muhammed b. Kesir’in rivâyetine benzer şekilde rivâyet edilmiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Saf Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3625-) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Cuma sûresi indirildiği zaman Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında idik, bize okudu ve 3. ayetteki: “Bu peygamber daha sonra gelecek olan diğer toplumlara…” gelince bir adam: O’na, Ey Allah’ın Rasûlü dedi: “Bize erişemeyen bu kişiler kimlerdir?” Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), onunla konuşmadı. Selman da aramızda idi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), elini Selman’ın üzerine koydu ve şöyle buyurdu: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki iman Süreyya yıldızında bile olsa bunlardan bazı kimseler onu elde edebilirler.” (Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, Fedail-üs Sahabe: 17) b. Zeyd, Medînelidir. Sevr b. Yezîd ise Şamlıdır. Ebûl Gays’ın ismi Sâlim’dir ve kendisi Abdullah b. Mutı’ın azâdlısıdır. Medîneli olup güvenilen bir kimsedir. Bu hadis garibtir. Abdullah b. Cafer, Ali b. el Medini’nin babasıdır. Yahya b. Maînkendisini zayıf kabul eder.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Cuma Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3626-) Câbir (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cuma günü ayakta hutbe okurken Medîne kafilesi geldi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı hemen ona koştular. Mescidde Ebû Bekir ve Ömer’in de bulunduğu on iki kişi kalmıştı. Bunun üzerine Cuma sûresi 11. âyet nazil oldu: “Böyle iken insanlardan bir kısmı, kıtlık senesinde ticaret kervanının geldiğini haber alınca veya dünyevî bir kazanç yada geçici bir eğlence gördükleri zaman, ona doğru koşup seni mescidde ayakta bırakıverirler. De ki: Allah katında olan nimetler, Cennetler ve sevap bütün geçici eğlencelerden ve bütün kazançlardan çok daha hayırlıdır ve Allah rızık vererek ihtiyaçları karşılayanların en hayırlısıdır.” (Buhârî, Cuma: 17; Müslim, Cuma: 27) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Cuma Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3627-) Ahmed b. Müni’ Hişâm vasıtasıyla Husayn’dan Sâlim b. eb’il Ca’d’den, Câbir’den bu hadisin bir benzerini bize aktarmıştır. Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Cuma Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3628-) Zeyd b. Erkâm (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Amcamla beraber bulunuyordum. Abdullah b. Übey’in kendi adamlarına şöyle dediğini işittim: “Allah’ın peygamberinin yanında bulunanlara hiçbir şey vermeyin ki etrafından dağılıp gitsinler.” “Eğer Medîne’ye dönersek; “Biz üstün olanlar Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve beraberindeki aşağılık kimseleri Medîne’den çıkaracağız.” Bunu amcama anlattım. Amcam da durumu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlattı. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), beni çağırdı. Ben de duyduklarımı kendisine söyledim. Sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah b. Übey ve adamlarına haber gönderdi. Onlar da söylemediklerine yemin ettiler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de benim yalancılığıma onun da doğru söylediğine inandı. O güne kadar başıma gelmeyen bir şey o an başıma gelmiş oldu. Eve kapandım, amcam: “Maksadın neydi işte, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seni yalancı çıkardı ve sana kızdı” dedi. Sonra Allah, Münafıkûn sûresini indirdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bana haber gönderdi ve bu sûreyi okudu ve şöyle buyurdu: “Allah seni doğruladı.” (Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, Sıfat-ül Münafıkîn: 17) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Münâfıkûn Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3629-) Zeyd b. Erkâm (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte savaşa çıkmıştık yanımızda bedeviler de vardı. Suya koşardık A’rabiler, bizden önce suya varırlardı. Derken bir bedevî, bedevî arkadaşlarını geçti. A’rabî geçti, havuzu dolduruyor etrafını taşla çeviriyor ve üzerine de deriden bir örtü atıyor arkadaşları gelinceye kadar öylece bekliyordu. Ensâr’dan bir adam bedevinin yanına geldi su içmesi için devesinin yularını çekti fakat bedevî onu bırakmak istemedi. O da suyun bendini bozdu. Bedevî de bir odunu kaldırıp Ensarî’nin başına vurdu ve başından yaraladı. Ensarî münafıkların başı Abdullah b. Übey’in yanına geldi ve durumu ona anlattı. Kendisi de onun adamlarındandı. Abdullah b. Übey kızdı ve şöyle dedi: “Allah’ın peygamberinin yanında bulunanlara hiçbir şey vermeyin ki etrafından dağılıp gitsinler.” Yani bedeviler. Bu bedeviler yemek vaktinde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gelirlerdi. Abdullah b. Übey dedi ki: Onlar, Muhammed’in yanından dağıldıkları zaman Muhammed’e yemek getirin kendisi ve yanında bulunanlar yesin dedi. Sonra da arkadaşlarına şöyle konuştu: Eğer Medîneye dönersek biz üstün olanlar Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve beraberindeki aşağılık kimseleri Medîne’den çıkaracağız. Zeyd dedi ki: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in binitinde arkasında idim. Abdullah b. Übey’i işittim amcama haber verdim o da gidip Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e haber verdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona haber gönderdi. O da yemin edip olanları inkar etti. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu doğru kabul edip beni yalan söyledi sandı. Sonra amcam bana geldi ve maksadın ne idi sonunda Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), sana kızdı ve darıldı. Tüm Müslümanlar da seni yalancı kabul ettiler. Üzerime hiç kimseye çökmeyen bir sıkıntı çöktü. ben bir yolculukta Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber yürürken sıkıntıdan başım sallanıyordu. Derken Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma geldi kulağımı çekerek yüzüme güldü. Dünyada ebedî kalmak haberi bile beni bu kadar sevindirmezdi. Sonra Ebû Bekir bana ulaştı ve şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana ne dedi? Dedi. Ben de: bana bir şey söylemedi kulağımı çekti ve yüzüme güldü dedim. Ebû Bekir müjdeler sana sevin öyleyse dedi. Sonra Ömer benimle karşılaştı. Ona da Ebû Bekir’e söylediğimi söyledim. Sabah olunca Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Münafıkûn sûresini okudu. (Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, Sıfat-ül Münafıkîn: 17) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Münâfıkûn Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3630-) Hakem b. Uyeyne (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Muhammed b. Ka’b el Kurazî’nin kırk yıldan beri Zeyd b. Erkâm’dan şöyle aktardığını işitmekteyim: Abdullah b. Übey, Tebük gazasında; “Medîne’ye dönersek biz üstün olanlar Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve beraberindeki aşağılık kimseleri Medîne’den dışarı çıkaracağız” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldim ve durumu kendisine anlattım. Übey bu sözü söylemediğine dair yemin etti. Bunun üzerine toplumum beni kınadılar ve “neden böyle yaptın?” dediler. Eve geldim kederli ve üzüntülü olarak yattım. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bana geldi veya ben ona gittim: “Allah seni doğruladı” buyurdu. Münafıkûn sûresi 7. ayeti nazil oldu: “Bunlar o kimselerdir ki; “Allah’ın peygamberinin yanında bulunanlara hiçbir şey vermeyin ki, O’nun etrafından dağılıp gitsinler” derler. Göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır ama bu gerçeği münafıklar anlayamazlar, kavrayamazlar.” (Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, Sıfat-ül Münafıkîn: 17) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Münâfıkûn Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3631-) Câbir b. Abdullah (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir savaşta idik (Sûfyân bu savaşın Mustalıkoğulları savaşı olduğu kanaatindedir.) Bu arada muhâcirlerden bir adam Ensâr’dan bir kimsenin arkasına vurdu. Muhâcir dedi ki: “Ey Muhâcirler! Yetişin” Ensarî de dedi ki: “Ey Ensâr yetişin” Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu işitti ve Cahîlî dönemdeki çağrışmaların şimdi aramızda işi ne. Ashab: Muhâcirlerden bir adam Ensâr’dan bir adamın arkasına vurdu dediler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bu kokuşmuş cahîlî dönem işlerini bırakınız, dedi. Abdullah b. Übey b. Selül bunu işitti ve şöyle dedi: “Böyle mi yaptılar. Eğer Medîne’ye dönersek biz üstün olanlar Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ve beraberindeki aşağılık kimseleri Medîne’den çıkaracağız.” üzerine Ömer dedi ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Şu münafığın boynunu vurayım. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Bırak onu buyurdu. İnsanlar, Muhammed arkadaşlarını öldürüyor diye konuşmasın, Ömer’den başkaları şöyle diyor: O’nun oğlu Abdullah b. Abdullah, ona: “Vallahi kendini zelil ve Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in aziz olduğunu ikrar etmeden Medîne’ye dönemezsin dedi. O da bunu aynen yaptı.” (Buhârî, Menakıb: 17; Müslim, Birr: 27) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Münâfıkûn Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3632-) İbn Abbâs (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Kendisini Ka’be’yi haccetmeye ulaştırabilecek veya üzerine Zekât vâcib olabilecek kadar malı olup ta bu vazifesini yerine getirmeyen kimse ölüm zamanında tekrar dünya hayatına dönmeyi dilesin. Bunun üzerine bir adam Ey Abbâs’ın oğlu dedi. Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşı. Ancak kafirler dünya hayatına dönmeyi isteyeceklerdir. İbn Abbâs dedi ki: Bu konuda sana Kur’ân âyetleri okuyacağım. Münafıkûn sûresi 9.10.11. âyetlerini okudu. İbn Abbâs: “Zekâtı ne vâcib kılar?” diye sordu. O adam da: “Mal ikiyüz dirhemden yukarı olduğu zaman” dedi. İbn Abbâs: “Hac hangi kimseye farz olur” dedi. O adam da: “Azık ve binek” dedi. (Tirmizî rivâyet etmiştir.)

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Münâfıkûn Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3633-) Abd b. Humeyd, Abdurrezzak vasıtasıyla Sevrî’den, Yahya b. ebî Hayye’den, Dahhâk’den, İbn Abbâs’tan bu hadisin bir benzerini bize rivâyet etmiştir. şekilde Sûfyân b. Uyeyne ve pek çok kimseler bu hadisi Ebû Cenab’tan, Dahhâk’den, İbn Abbâs’tan merfu olmaksızın İbn Abbâs’ın kendi sözü olarak rivâyet etmişlerdir. Bu rivâyet Abdurrezzak’ın rivâyetinden daha sağlamdır. Ebû Cenab’ın ismi Yahya b. ebî Hayye olup hadis konusunda pek kuvvetli biri değildir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Münâfıkûn Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3634-) İbn Abbâs (radıyallahü anh)’den rivâyet edilmiştir. Adamın biri İbn Abbâs’a Teğabün sûresi 14. ayeti hakkında sordu da İbn Abbâs şöyle dedi: Bunlar Mekkelilerden Müslüman olan ve hicret edip Medîne’ye peygamberin yanına gelmek isteyen kişilerdir ki: Karıları ve çocuklarını Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına bırakmayan kimselerdir. Sonunda Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına geldiklerinde Müslümanları dinde ne kadar anlayışlı olduklarını gördüler de bu yüzden karılarını ve çocuklarını cezalandırmaya kalkıştılar. Bunun üzerine Allah Teğabün sûresi 14. ayetini indirdi: “Ey mü’minler! Eş ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır. Bunlar sizi Allah yolundan alıkor ve O’na itâat etmenize köstek olabilirler. Dolayısıyla onlara uymaktan sakının, dikkatli davranın ama hatalarını hoş görür kusurlarını görmez ve bağışlarsanız bilin ki muhakkak Allah tüm suçları örten ve kullarına acıyandır.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Teğabün Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3635-) İbn Abbâs (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Allah’ın, Tahrim sûresi 4. ayeti olan: “İkiniz de tevbe ederek Allah’a yönelin çünkü ikinizin de kalbi haktan ayrılmıştı.” Buyurduğu peygamber hanımlarından iki hanımın kim olduğu konusunda Ömer’e soru sormaya pek istekliydim. Nihayet Ömer haccetti. Bende kendisiyle beraber haccettim. Su kabından kendisine su döktüm o da abdest aldı ve ey mü’minlerin Emiri! Allah’ın, Tahrim sûresi 4. ayetinde bahsettiği iki peygamber hanımı kimlerdir? dedim. Ömer; şu karşılığı verdi: Hayretsana ey Abbâs’ın oğlu! Zührî diyor ki: “Ömer, İbn Abbâs’ın sorusundan hoşlanmamış fakat onu gizlemekte istememişti” dedi. Onlar, Âişe ve Hafsa’dır demişti ve hadisi bana anlatmaya başlamıştı. Kureyş topluluğu kadınlara üstün gelmeye çalışırdık Medîne’ye gelince burada kadınların erkeklere hâkim durumda olduklarını gördük derken bizim kadınlarımız onların kadınlarından bazı şeyler öğrenmeye başladılar. Bir gün hanımıma kızmıştım onun bana karşılık verdiğini gördüm bu karşılık vermesini yadırgamadım. Hanımım: Bunu neden yadırgıyorsun? Vallahi Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hanımları bile kendisine karşılık veriyorlar hatta onlardan biri günü geceye kadar ondan ayrı geçiyorlar dedi. Bende içimden kendi kendime: “Böyle yapan kadın tamamen zarar ve ziyandadır” dedim. Ümeyyeoğulları semtinde Avali denilen yerde idi. Ensardan bir komşum vardı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına nöbetleşe iniyorduk. Bir gün o iner vahiy ve diğer haberleri getirildi. Bir gün de ben iner haberleri ona getirdim. O sıralarda Gassanlıların biz Müslümanlarla savaşmak için atlarını nalladıklarından bahsederdik. Birgün komşum akşam vakti bana geldi ve kapımı çaldı. Ben de çıktım, “Büyük bir hadise oldu” Ben de Gassaniler mi geldiler yoksa dedim. O da: “Bundan daha büyük bir hadise” dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), zevcelerini boşadı. Bunun üzerine kendi kendime: “Hafsa kaybetti ve zarardadır” dedim. Böyle bir işin olacağını tahmin ediyordum sabah namazını kılınca elbisemi giydim ve yola çıktım. Hafsa’nın yanına girdiğimde onu ağlar vaziyette buldum: “Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), sizi boşadı mı?” diye sordum. Hafsa: “Bilemiyorum” dedi. İşte kendisi şu odacıkta uzlete çekilmiştir, dedi. Kalkıp yanına girebilmek için o odaya geldim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e hizmet eden siyah bir delikanlıya dedim ki: Ömer için izin iste! İçeri girdi çıktı bildirdim fakat bir şey demedi, dedi. Bunun üzerine mescide gittim. Minberin etrafında ağlayan birkaç kişiyle karşılaştım. Onların yanına oturdum. Sonra sıkıntım daha da arttı tekrar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e hizmet eden siyahî delikanlıya geldim, Ömer için izin iste dedim girdi çıktı ve: Seni Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bildirdim fakat bir şey söylemedi dedi. Tekrar mescide gittim oturdum, fakat duramadım yine siyahî gencin yanına geldim. Ömer için izin iste dedim, girdi çıktı fakat seni Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bildirdim bir şey söylemedi dedi. Ben de arkamı dönüp giderken delikanlı dönüp beni çağırdı; gir sana izin verdi dedi. Ben de girdim, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i kuru bir hasır üzerine yaslanmış vaziyette buldum ve yanında hasırın izini gördüm ve dedim ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Hanımlarını boşadın mı? “Hayır” dedi. Bunun üzerine “Allahü ekber” dedim. Bizlerde aynı durumdayız. Biz Kureyş topluluğu olarak kadınlar üzerinde hâkim idik. Medîne’ye gelince erkeklerine hâkim olan kadınlar topluluğu bulduk. Bizim hanımlarda onlardan bir şeyler öğrenmeye başladılar. Bir gün hanımıma kızmıştım da o da bana karşılık vermişti. Ben de hoş karşılamamıştım. Hanımım: “Niçin yadırgıyorsun” dedi. Vallahi peygamberin hanımları bile ona karşılık veriyorlar hatta onlardan biri bir günü geceye kadar ondan ayrı geçiriyor. Sonra Hafsa’ya Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e karşılık verir misin? diye sordum. O da evet dedi. Hatta bizden birimiz gününü geceye kadar ondan ayrı geçirir, dedi. Ben de sizden bunu kim yapmışsa kaybetmiş ve zarardadır. Herhangi biriniz, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in darılması yüzünden Allah’ın gazabına uğramaktan ve helak olmaktan emin olabilir? Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gülümsedi. Hafsa’ya dedim ki: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e karşılık verme ondan bir şey isteme her ne istersen benden iste arkadaşın (Âişe) senden daha güzel ve Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e daha sevgili ise ve buna da güvenerek onun karşılık vermesi seni aldatmasın dedim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bir kere daha gülümsedi. Sonra Ey Allah’ın Rasûlü! konuyu değiştirelim mi? dedim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet” dedi. Bunun üzerine başımı kaldırdım ve o arada üç tane işlenmemiş ham deri gördüm ve “Ey Allah’ın Rasûlü! Ümmetine bol rızık vermesi için Allah’a duâ et…” dedim. Kendisine ibadet etmedikleri halde İran ve Rumlara bol bol vermiştir. Oturduğu yerden doğruldu ve: “Ey Hattâb’ın oğlu yoksa sen şüphe içinde misin? O toplumlara iyilikler ve nimetler çabucak bu dünya hayatında kendilerine verilmiştir.” Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bir ay boyunca hanımlarının yanına girmemeye yemin etmişti. Allah bu konuda peygamberine kızdı ve bu konuda ona yemin keffâreti vermesini emir buyurdu. (Buhârî, İlim: 27; Müslim, Sıyam: 17)

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Tahrim Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3636-) Zühri diyor ki: Urve Âişe’den bana şöyle aktarmıştır: Yirmi dokuz gün geçince Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), yanıma girdi ve benden başlıyarak Ey Âişe sana bir şey hatırlatacağım; Annene ve babana danışmaksızın bu konuda karar vermeye acele etme, sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ahzab sûresi 28. ayetini okudu. Vallahi biliyordu ki annem ve babam bana kendisinden ayrılmayı emretmeyeceklerdi. Ben de bu konuda annem ve babamla mı istişare edeceğim dedim. Ben: “Allah’ı, peygamberi ve ahiret yurdunu istiyorum” dedim. şöyle diyor: Eyyûb’un bana bildirdiğine göre Âişe, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Peygamberi! Benim seni seçtiğimi diğer hanımlarıma bildirme!” Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Allah seni tebliğ edici olarak gönderdi zorluk çıkarıcı olarak göndermedi.” Bu hadis hasen sahihtir. İbn Abbâs’tan değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Tahrim Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3637-) Abdulvahit b. Süleym (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Mekke’ye geldim Atâ b. ebî Rebah ile karşılaştığımda: “Ey Ebû Muhammed! Bizim o taraflarda bazı kişiler kader konusunda ileri geri konuşuyorlar” dedim. Atâ şu karşılığı verdi. Ben Ubâde b. Sâmit’in oğlu Velid ile karşılaşmıştım o şöyle demişti: Babam bana Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den şöyle işittiğini söyledi: Allah’ın yarattığı ilk şey kalemdir sonra o kaleme yaz dedi. O da sonsuza kadar olacak şeyleri yazdı. Bu hadis buradakinden çok uzuncadır. (Müsned: 21647) Bu hadis hasen garibtir. Bu konuda İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Kalem Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3638-) Abbâs b. Abdulmuttalib (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Batha’da bir kısım insanlar oturuyordu. Derken üzerlerinden bir bulut geçti onlarda ona baktılar. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bu bulutun adı nedir biliyor musunuz? diye sordu: “Evet bu buluttur” dediler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: “Bu müzündür” dedi. Onlar da “müzün” dediler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “O anândır” dedi. Onlar da: “Anândır” dediler. Sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Gök ile yer yüzü arasındaki mesafe ne kadardır, biliyor musunuz?” diye sordu. “Hayır vallahi bilmiyoruz” dediler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Aralarındaki uzaklık ya yetmiş bir ya yetmiş iki veya yetmiş üç senelik yoldur. Onun üzerindeki gök de böyledir.” Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) böylece yedi göğe kadar saydı sonra şöyle buyurdu: “Yedinci göğün üstünde bir deniz bulunmaktadır, bu denizin altı ile üstü arası iki gök arası kadardır bunun da üzerinde koco koca dağlar vardır ki tepesi ile en alt tarafı bir semâdan diğer semâya kadardır ki mesafe kadardır. Sonra bunların da tepesinde arş vardır. Arşın altı ile üstünün arası bir semâdan bir semâya kadar olan uzaklık kadardır. Allah’ta bunun üstündedir.” (Ebû Dâvûd, Sünnet: 17; İbn Mâce, Mukaddime: 27) b. Humeyd dedi ki: Yahya b. Main’den şöyle dediğini işittim: Abdurrahman b. Saîd, hac yapmalı ki bu hadis kendisinden işitilmiş olsun. Bu hadis hasen garibtir. Velid b. Ebû Sevr bu hadisin bir benzerini Simak’den merfu olarak rivâyet etmiştir. Şerik ise bu hadisin bir kısmını merfu olmaksızın mevkuf olarak rivâyet etmektedir. Abdurrahman, İbn Abdullah b. Sa’d er Razî’nin oğludur.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Hakka Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3639-) Abdurrahman b. Abdullah b. Sa’d er Razî ed Deştekî (radıyallahü anh)’in babasından şöyle haber vermiştir: Buhara da katıra binmiş siyah sarıklı bir adam gördüm. “Bu sarığı bana Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), giydirdi” diyordu. (Ebû Dâvûd, Libas: 27)

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Hakka Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3640-) Ebû Saîd el Hudrî (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) “Kelmühl” kelimesi hakkında: “Yağın tortusu gibi” demiştir. Onu yüzüne yaklaştırdığı zaman yüzünün derisi onun içine düşecektir. (Tirmizî rivâyet etmiştir.) Bu hadis garibtir. Sadece Rişdîn’in rivâyetiyle bilmekteyiz.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Mearic Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3641-) İbn Abbâs (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), cinlere Kur’ân’dan bir şey okumadı ve cinleri de görmedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ashabından bir gurupla birlikte Ukaz panayırına doğru yola çıkmışlar. Şeytanlarla sema haberleri arasına engel yapılmış haber almaya çalışan şeytanlar üzerine de akan yıldızlar gönderilmişti. Şeytanlar toplumlarına döndüklerinde, size ne oldu dediler. Onlarda: “Bizimle gök haberleri arasına sed çekildi ve üzerimize akan yıldızlar gönderildi” ve şöyle devam ettiler: Bizimle gök haberleri arasına mutlaka bir işten dolayı sed çekilmiştir dolayısıyla yeryüzünün doğularını ve batılarını dolaşınız. Sizinle gök haberleri arasına sed çeken bu şeyin ne olduğunu tesbit ediniz. Böylece yeryüzünün doğularını ve batılarını dolaşmaya başladılar kendileriyle gök haberleri arasına sed çeken bu şeyin ne olduğunu arayacaklardı. Şeytanların Tihame bölgesine yönelen kişileri de Ukaz panayırına gitmek üzere iken Nahle de bulunan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına vardılar. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ashabına sabah namazını kıldırıyordu. Kur’ân-ı işitince ona kulak verdiler ve vallahi dediler sizinle gök haberlerinin arasına giren şey işte budur, dediler. Sonra kendi toplumlarına döndüler ve ey kavmimiz dediler. Biz doğru yolu gösteren ilginç bir Kur’ân dinledik ve ona iman ettik. Artık Rabbimize hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi ortak koşmayacağız. Bunun üzerine Allah, peygamberine Cin sûresini indirdi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sadece cinlerin sözü vahyedildi.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Cin Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3642-) İbn Abbâs’tan aynı senedle şöyle dediği rivâyet edilmiştir. Cinlerin kendi toplumlarına sözü şöyleydi: (Cin sûresi 19. âyet) “Doğrusu Allah’ın kulu Muhammed Rabbine ibadet için kalkınca, inkârcı müşrikler neredeyse O’nun üzerine çullanıyorlardı veya cinler Kur’ân’ı dinlemek arzu ve hırsıyla neredeyse aşırı kalabalıktan dolayı birbirini ezeceklerdi.” Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namaz kıldığını ashabının da onun namazına uyduklarını ve onun secdesiyle secde ettiklerini gördükleri zaman, Ashabının ona bu derece itâat etmelerine şaşıp kaldılar ve kavimlerine: “Doğrusu Allah’ın kulu Muhammed; Rabbine ibadet için kalkınca inkarcı müşrikler nerdeyse onun üstüne çullanıyorlardı.” (Buhârî, Ezan: 27; Müslim, Salat: 17) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Cin Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3643-) İbn Abbâs (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Cinler, göğe yükselirler ve vahyi dinlerlerdi. Bir kelime işittikleri zaman onu dokuz yalan ilave ederlerdi. Dinledikleri o kelime hak, ilave ettikleri ise batıl oluyordu Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamber olarak gönderilince gökteki oturma ve dinleme yerlerinden engellendiler. Bu durumu iblise aktardılar. Peygamber, gönderilmezden önce cinleri kovmak için yıldız atılmıyordu. İblis onlara: “Mutlaka bu engelleme işi yeryüzünde meydana gelen bir olay yüzünden olmuştur” dedi. Sonra iblis askerlerini gönderdi. Bu askerler; Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i iki dağ arasında -zannedersem Mekke’de- ayakta namaz kılarken buldular sonra iblisin yanına geldiler ve ona haber verdiler. İblis’te: “İşte dünyada meydana gelen olay budur” dedi. (Buhârî, Ezan: 27; Müslim, Salat: 17) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Cin Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3644-) Câbir b. Abdullah (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim vahyin bir aralık kesilmesinden bahsetti ve şöyle buyurdu: “Yürümekte iken gökten bir ses işittim ve hemen başımı kaldırdım bir de gördüm ki Hirâ da bana gelen melek; gök ile yeryüzü arasında bir kürside oturmaktadır. Kendisinden, çok heyecanlanıp korktum, hemen evime döndüm ve Beni örtünüz! Beni örtünüz! Dedim. Onlar da beni örttüler. Bunun üzerine Allah: Müddessir sûresinin ilk 5 ayetini indirdi: “1) Ey örtüsüne, dinlenmeye, yalnızlığa bürünmüş olan peygamber! 2) Kalk ve insanları uyar. 3) Rabbinin büyüklüğünü duyur, bildir. Çünkü büyüklük sadece O’na aittir. 4) Elbiseni, eteğini, bedenini, kişiliğini, kalbini her türlü kirden ve ahlaki noksanlıktan temiz tut. 5) Her türlü pislik ve kötülükten kaçın uzak dur.” Bu âyetler namazın farz kılınmasından önce idi. (Müslim, İman: 27) Bu hadis hasen sahihtir. b. ebî Kesîr, Ebû Seleme b. Abdurrahman’dan ve Câbir’den bu hadisi bize rivâyet etmiştir. Ebû Seleme’nin ismi Abdullah’tır.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Müddessir Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3645-) Ebû Saîd (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Müddessir sûresi 17. ayetinde geçen “Saûd” = Ateşten bir dağdır ki kafir devamlı olarak yetmiş yıl çıkar ve yetmiş yıl da iner bu iş ebediyen böylece devam eder gider. (Tirmizî rivâyet etmiştir.) Bu hadis garibtir. Merfu olarak İbn Lehîa’nın rivâyetiyle bilmekteyiz. Ebû Saîd’den benzeri mevkuf olarak rivâyet edilmiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Müddessir Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3646-) Câbir b. Abdullah (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Yahudilerden bazı kişiler peygamber ashabından bazı kişilere: “Sizin peygamberiniz Cehennem bekçilerinin sayısını bilir mi?” dediler. Onlar da: “Peygamberimize sormadan bilemeyiz” dediler. Bunun üzerine bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldi ve şöyle dedi: “Ey Peygamber! Bugün senin ashabın mağlub oldular.” Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hangi şeyden dolayı mağlub oldular” dedi. Adam: “Yahudiler; Peygamberiniz, Cehennem bekçilerinin sayısını bilir mi?” dediler. Biz de: “Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sormadan bilemeyiz” dedik. (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Bir topluma bilmediği bir şey sorulunca; peygambere sormadan bilemeyiz demekle mağlub mu olunurmuş? Fakat Yahudiler peygamberlerine sormuşlardı hatta Allah’ı apaçık bize göster demişlerdi. Allah’ın düşmanını bana getiriniz ben onlara Cennetin toprağından sarayım ki o “Dermek” tir. (İnce toprak veya has un demektir.) Yahudiler, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına geldiklerinde şöyle dediler: “Ey Ebe’l Kâsım! Cehennem bekçilerinin sayısı kaçtır?” Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir seferinde on diğer seferinde dokuz olmak üzere şu kadar ve şu kadar buyurdu. Onlarda “Evet” dediler. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: “Cennetin toprağı nedir?” dedi. Biraz sustular ve Ey Eb’el Kâsım! “Ekmektir” Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de şöyle dedi: “Ekmek: “Dermek” tendir.” (Müsned: 14354) Bu hadis garibtir. hadisi bu şekilde Mûcâlid’in rivâyetiyle bilmekteyiz.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Müddessir Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3647-) Enes b. Mâlik (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Müddessir 56. ayetindeki: “O Allah azabından korkulup korunulacak olan ve kendi kitabıyla yol bulunandır” bölümü hakkında şöyle demiştir: Allah buyurur ki: Sorumluluk bilinci duyulmaya layık olan benim kim bana karşı sorumluluk bilinci duyar ve yolunu benim kitabımla bulursa ve benimle birlikte başka bir ilah tanımaz ise onu bağışlamaya layık olan benim. (İbn Mâce, Zühd: 27; Dârimî Rıkak: 17) Bu hadis garibtir. Süheyl, Hadis konusunda sağlam birisi değildir. Süheyl bu hadisi Sabit’ten tek başına rivâyet etmiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Müddessir Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3648-) İbn Abbâs (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Kur’ân’dan âyet ve sûre indiği zaman ezberlemek için dilini hareket ettirirdi. Bunun üzerine Allah, Kıyame sûresi 16. ayetini indirdi: “Ey peygamber! Sana inen vahyi acele belleyip ezberlemek için dilini kıpırdatma.” Saîd b. Cübeyr der ki: İnen Kur’ân âyetleriyle dudaklarını oynatırdı. Sûfyân bunu tarif etmek için dudaklarını oynattı. (Buhârî, Bed-il Vahy: 27; Müslim, Salat: 17) Bu hadis hasen sahihtir. b. el Medîni, Yahya b. Saîd’den naklederek şöyle dedi: Sûfyân es Sevrî; Mûsâ b. ebî Âişe’yi hayırla yâd ederdi.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Kıyame Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3649-) İbn Ömer (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Cennetliklerin derece bakımından en aşağıda olanı öyle bir kimsedir ki; bahçelerini, hanımlarını, hizmetçilerini ve koltuklarını yüz yıllık mesafeye yayılmış olarak görür Cennetliklerin Allah’a en değerli olanı sabah akşam Allah’ın zatına bakan kişidir. Sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Kıyame sûresi 22-23. ayetini okudu: “Bazı yüzler o gün mutlulukla parlayacak rablerine bakarken.” (Müsned: 4395) Bu hadis garibtir. Pek çok kişi aynı hadisi İsrail’den merfu olarak rivâyet etmiştir. Abdulmelik b. Ebcer ise Süveyr’den merfu olmaksızın İbn Ömer’in sözü olarak rivâyet etmiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Kıyame Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3650-) Eşca’î’de, Sûfyân’dan, Süveyr’den, Mûcâlid’den merfu olmaksızın yine İbn Ömer’in sözü olarak rivâyet etmiştir. başkasının bu hadisin senedinde “Mücalidden” dediğini bilmiyoruz. şekilde bu hadisi Ebû Küreyb, Ubeydullah el Eşcaî vasıtasıyla Sûfyân’dan, Süveyr (ki Ebû Cehm diye künyelenir) den bize aktarmıştır. Fahıte’nin ismi Saîd b. Alaka’dır.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Kıyame Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3651-) Âişe (radıyallahü anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Abese sûresi, A’ma İbn Ümmü Mektum hakkında inmiştir. A’ma, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelmiş ve şöyle demeye başlamıştır: “Ey Allah’ın Rasûlü! Beni irşad et.” Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında ise müşriklerin kodamanlarından biri vardı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), A’madan yüzçeviriyor ve ötekine yönelerek şöyle diyordu: “Söylediklerimde her hangi bir sakınca görüyor musun?” O da: “Hayır” diyordu. İşte bu sûre bu hadise hakkında indirildi. (Muvatta, Nıda-ıs Salat: 27) Bu hadis garibtir. bu hadisi Hişâm b. Urve’den ve babasından rivâyet etmektedirler. Urve dedi ki: Abese sûresi İbn Ümmi Mektum hakkında inmiştir. Hadisin senedinde Âişe’yi zikretmemiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Abese Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3652-) İbn Abbâs (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: İnsanlar mahşer yerine yalın ayak çıplak ve sünnetsiz olarak toplanacaksınız. Bunun üzerine bir kadın: Birimiz diğerine bakıp görecek mi? dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Falan kadın!” dedi. Abese sûresi 37. ayetini okudu: “O gün her kişinin kendisine yetecek sıkıntı ve meşguliyeti vardır.” (Buhârî, Rıkak: 27; Müslim, Cennet: 17) Bu hadis hasen sahihtir. İbn Abbâs’tan değişik bir şekilde de rivâyet edilmiştir. Saîd b. Cübeyr de aynı şekilde bu hadisi rivâyet edenlerdendir. Bu konuda Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Abese Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3653-) İbn Ömer (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Gözüyle görmüş gibi kıyamet manzaralarını görmek kimi sevindirirse “Tekvir, İnfitar ve İnşikak” sûrelerini okusun.” (Müsned: 4575) Bu hadis hasen garibtir. b. Yusuf ve başkaları bu hadisi bu senedle rivâyet ederek şöyle demişlerdir: “Kim gözüyle görmüş gibi kıyamet manzaralarını görmek ister ve buna sevinirse “Tekvir” sûresini okusun.” ve İnşikak sûrelerini zikretmemişlerdir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Tekvir Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3654-) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Kul bir hata işlerse kalbine siyah bir nokta konulur. Şayet o günahtan el çeker, bağışlanma diler, tevbe edip Allah’a dönerse kalbi cilalanır. Eğer bunları yapmaz günah ve hataya devam ederse siyah nokta artırılır ve neticede bütün kalbini kaplar. İşte Allah’ın Mutaffifin sûresi 14. ayetinde: “Yaptıkları yüzünden kalbleri pas tutmuştur.” Diye anlattığı pas işte budur. (İbn Mâce, Zühd: 27) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Mutaffifin Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3655-) İbn Ömer (radıyallahü anh)’den rivâyete göre; -Hammad bu hadis bize göre merfu hükmündedir demiştir- Mutaffifin sûresi 6. âyet hakkında şöyle demiştir: “Kulaklarının yarılarına kadar ter içersinde kalacaklardır.” (Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, Cennet: 17)

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Mutaffifin Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3656-) İbn Ömer (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “O gün insanlar alemlerin rabbi huzurunda hazır olup dikileceklerdir.” Ayeti hakkında şöyle demişlerdir. Onlardan her biri kulaklarının yarısına kadar ter içinde kalacaktır. (Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, Cennet: 17) Bu hadis hasen sahihtir. Bu konuda Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Mutaffifin Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3657-) Âişe (radıyallahü anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Her kimin hesabı konusunda münakaşa edilirse ve hesabı hakkında inceleme olursa helak olur.” Bunun üzerine Ey Allah’ın Rasûlü! İnşikak sûresi 7-8. âyetlerinde: “Sicili sağ eline verilecek kimse, artık onun hesabı kolayca görülür.” Buyurmuyor mu? Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “O hesap değil arzdır” buyurdu. (Buhârî, İlim: 27; Müslim, Cennet: 17) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: İnşikak Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3658-) Süveyd b. Nadr, Abdullah b. Mübarek vasıtasıyla Osman b. Esved’den bu senedle bu hadisin bir benzerini bize aktarmışlardır.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: İnşikak Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3659-) Muhammed b. Ebân ve başkaları Abdulvehhab es Sekafî vasıtasıyla Eyyûb’tan, İbn ebî Müleyke’den, Âişe’den bu hadisin bir benzerini bize rivâyet etmişlerdir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: İnşikak Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3660-) Enes (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Kim hesaba çekilirse azaba uğratılır.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.) Bu hadis garibtir. Katâde’nin, Enes’den rivâyeti olarak sadece bu şekliyle bilmekteyiz.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: İnşikak Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3661-) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Bürüç sûresi 2-3. âyetlerini tefsir ederken şöyle buyurdu: “Yevm-ül mev’ûd” kıyamet günüdür. Yevmi “Meşhûd” arefe günüdür. “Şâhid” Cuma günüdür, güneş Cuma gününden daha üstün bir gün üzerine ne doğmuştur ne batmıştır. Cuma gününde bir zaman parçası vardır ki, Mü’min kul bu saati denk getirir de Allah’a hayır duâda bulunursa mutlaka Allah onun duâsını kabul eder. ve herhangi bir şeyden de Allah’a sığınırsa Allah onu sığındığı şeyden korur. (Tirmizî rivâyet etmiştir.)

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Bürûc Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3662-) Ali b. Hucr, Kurân b. Temam el Esedî vasıtasıyla Mûsâ b. Ubeyde’den bu senedle hadisin bir benzerini bize aktarmıştır. b. Ubeyde er Rebzî, Ebû Abdulaziz diye künyelenir. Bu kimse hakkında Yahya ve başkaları hafızası yönünde söz etmişlerdir. Şu’be, Sevrî ve hadis imamlarından pek çok kimse kendisinden hadis rivâyet etmişlerdir. Bu hadis hasen garibtir. Sadece Mûsâ b. Ubeyde’nin rivâyetiyle bilmekteyiz. Mûsâ b. Ubeyde hadis konusunda zayıf sayılan birisidir. Yahya b. Saîd ve başkaları zayıf kabul etmişlerdir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Bürûc Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3663-) Suheyb (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bir gün ikindi namazını kıldıktan sonra dudaklarını oynatarak konuşur gibi yapmıştır. Bunun üzerine kendisine Ey Allah’ın Rasûlü! denildi. İkindi namazını kıldığında dudaklarını oynattın. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), şöyle buyurdu: “Peygamberlerden biri ümmetinin çokluğu itibarıyla şaşıp kaldı ve bunların işlerini kim ayarlıyacak dedi. Allah ta o peygamberine şöyle vahyetti: Onları ya ben cezalarını vereyim veya başkalarını onların başına Mûsâllat edeyim onlara bunu bildir dedi. Onlar da Allah tarafından cezalandırılmalarını seçtiler. Bunun üzerine Allah onlara ölümü gönderdi ve bir günde yetmiş bin kişi ölüp gitti.” (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadisi aktardığı zaman başka bir hadis daha anlatır ve şöyle derdi: Krallardan bir kral vardı. Bu kralın görevli bir kahini vardı. Bu kahin krala bana anlayışlı zeki kavrayışlı yetişkin bir çocuk gönder de ilmimi ona öğreteyim, korkuyorum ki ben ölürüm ve aranızda bu ilmi bilen kimse kalmaz. özellikte bir çocuk bulup kahinin yanına gidip gelmesini ve ondan ilim öğrenmesini emrettiler. Çocuk kahine gelip gitmeye başladı. Çocuğun yolu üzerinde manastırda yaşayan bir rahib -Ma’mer diyor ki: O gün manastırda bulunanlar zannedersem Müslüman kimselerdi- vardı. Çocuk kahine gidip gelirken her sefer bu rahibe uğrar ve bazı şeyler sorardı. Çocuk Rahipten şu sözü öğreninceye kadar devam etti: Rahib: “Ben Allah’a kulluk yapıyorum” dedi. Bunun üzerine bu çocuk rahibin yanında fazla eyleşmeye ve kahinin yanına geç kalmaya başladı. Kahin çocuğun ailesine: “Hemen hemen yanıma uğramaz oldu” diye haber gönderdi. Bu durumu çocuk rahibe bildirdi. O da: Kahin neredeydin derse, ailemin yanındaydım dersin. Ailen neredeydin derse kahinin yanındaydım dersin. Delikanlı bu şekilde devam edip giderken yolda kalabalık bir guruba uğradı ki bir hayvan -kimileri o bir aslandı derler- onların yolunu kesmiş orada alıkoymuştu. Çocuk eline bir taş aldı ve atmazdan önce: “Ey Allah’ım Rahibin söyledikleri doğru ise atacağım bu taşla bu hayvanı öldürmemi istiyorum” dedi ve taşı atıp hayvanı öldürdü. Herkes “Onu kim öldürdü” dediler. “O delikanlı öldürdü” denildi. İnsanlar büyük bir heyecanla “Bu delikanlı hiç kimsenin bilmediği ilimleri bilmektedir” dediler.Bu haberi gözleri görmeyen biri duydu ve: “Gözlerimi bana görür hale getirirsen sana şu kadar bu kadar şeyler veririm” dedi. Genç: “Senden para mal istemiyorum gözüne kavuşursan gözünü sana veren zat’a iman etmeyi düşünür müsün?” dedi. A’ma “evet” dedi. Bunun üzerine genç Allah’a duâ etti, Allah’ta onun gözlerini açıverdi. A’ma; Allah’a iman etti. Bunların bu olayları krala ulaştı ve kral hepsini yanına getirtti. “Hepinizi değişik ölümlerle öldüreceğim” dedi. Rahip ve a’ma olan kimselerin başı üzerine testere koydurup birini keserek diğerini de değişik bir şekilde öldürdü. Çocuk içinde şu emri verdi: “Onu falan dağın tepesine çıkarıp oradan aşağı atınız.” Delikanlıyı o dağa götürdüler, oradan atmak istediklerinde kendileri o dağdan peş peşe düşüp helak oldular sadece delikanlı tek başına kaldı ve geri dönüp kralın yanına ulaştı. Bunun üzerine kral; bu delikanlının bir denize götürülüp oraya atılmasını emretti. Allah onları suya batırdı ve genci kurtardı. Genç kralın yanına geldi ve beni çarmıha gerip okunla halk önünde bu gencin Rabbi adına atıyorum demedikçe beni vurup öldüremezsin. Bunun üzerine kral emir verdi, delikanlı çarmıha gerildi. Sonra kral okunu alıp “Bu gencin Rabbinin ismiyle atıyorum” diyerek okla vurup öldürdü. Okla vurulunca genç elini şakağının üzerine koydu ve öldü. Bu arada insanlar, bu delikanlı kimsenin bilmediği bilgileri biliyordu. “Biz de onun Rabbine iman ediyoruz” dediler. Kralın çevresindekiler üç kişi senin Rab oluşuna karşı çıktı diye mi telaşlanmıştın şu anda tüm insanlar sana karşı çıkıp delikanlının Rabbine iman ettiler, denildi. kral hendekler kazdırdı ve hendekleri odunlarla doldurup ateşler yaktırdı ve insanları toplayıp: Her kim dininden dönmezse bu ateşe atılacaktır diye ilan etti sonra insanları bu ateş çukurlarına atmaya başladı. Bunun üzerine Allah, Bürüç sûresi 4-8. âyetlerini indirdi: “4) Kahrolsun yerde hendekler kazıp müslümanları yakmak için ateş yakanlar. 5) Öylesine ateş ki, alev alev yanar. 6) Hani o zâlimler ateşin başında oturup, 7) mü’minlere yaptıkları azâb ve işkenceyi seyrederlerdi. 8) O mü’minlerden ancak güçlü ve övgüye layık olan Allah’a inanıyorlar diye intikam alıyorlardı.” delikanlıya gelince o toprağa gömülmüştü. Ömer b. Hattâb zamanında bu gencin mezarından eli şakağında olduğu vaziyette mezarından çıkarıldığı söylenmiştir. (İbn Mâce, Zühd: 27) Bu hadis hasen garibtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Bürûc Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler
3664-) Câbir (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle denilmiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Bu insanlara karşı “Allah’tan başka ilah yoktur” deyinceye kadar savaşmam bana emredildi. Bunu dedikleri zaman mallarını ve canlarını benden korumuş olurlar. Ancak, Allah’ın hakkı bunun dışındadır. Hesaplarını Allah görecektir, dedi ve Gaşiye sûresi 21-22. âyetlerini okudu: “21) İşte böyle ey peygamber! Onlara öğüt ver, senin görevin yalnızca öğüt vermektir. 22) Sen onları inanmaya zorlayıp zorla imana getirebilecek de değilsin.” (Müsned: 13627) Bu hadis hasen sahihtir.

Kaynak: Sünen-i Tirmizî, 3: Kur’ân’ın Tefsiri
Konu: Gaşiye Sûresinden Tefsir Edilen Âyetler