Sünen-i Ebu Davud Hadis Kitabı
2254-)
(Uveymir ile hanımı arasında geçen) şu (önceki) hadîse (ilâve olarak) Sehl b. Sa'd'dan (şu sözler de) rivâyet edilmiştir; (Uveymir'in karısı) hâmile idi. (Uveymir de karısının) karnındaki çocuğun kendisinden olduğunu kabul etmedi. Bunun üzerine (çocuk doğunca) annesine (nisbet edilerek İbn Havle diye) çağrıldı. Sonra mirâsda (liândan sonra doğan bir çocuğun) annesine vâris olması, annesinin de (liândan sonra doğan) çocuğundan mîras olarak Aziz ve Celîl olan Allah'ın kendisine tâyin ettiği payı alması sünnet olarak yürürlüğe girdi. tefsîr sûre (23), 2.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Lian
2255-)
Abdullah b. Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan demiştir ki; Bir cuma gecesi mescidde idik. Ensârdan bir adam mescide giriverdi ve; bir adam karısının yanında (zînâ halinde) bir erkek bulur da bunu anlatırsa (iftira suçuyla) onu sopalar mısınız, yahut da o (adam, karısıyla yakaladığı kimseyi) öldürürse, siz de (kısas olarak) onu öldürür müsünüz, yoksa öfkeyle (ve kinle mi) susmalı? Vallahi bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a soracağım, dedi. Ertesi gün olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelip bu meseleyi sordu ve; bir adam karısının yanında (yabancı) bir adam bulsa da bunu (başkalarına) anlatsa onu (iftiracı olarak) sopalar mısınız, yoksa o adam (karısının yanındaki kimseyi) öldürürse siz de onu öldürür müsünüz, veya gazâb (ve kinine rağmen) susmalı mı? Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Ey Allah'ım! (Bu hususta bize bir) açıklık getir," diye duâ etmeye başladı. üzerine (şu mealdeki) liân âyeti indi: Eşlerine (zîna suçu) atan ve kendilerinden başka şâhidleri bulunmayan kimseler..." en-Nûr (24), 6. ayetin nüzûlundan (bir müddet sonra) bu (olay) halk arasından bu kişinin başına geldi. Bunun üzerine o (kimse) karısıyla birlikte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip (karşılıklı) lânetleştiler. Önce erkek kendisinin gerçekten doğru söyleyenlerden olduğuna (dâir) Allah'a dört defa şehâdette bulundu. Sonra beşincide: Eğer yalancılardansa (Allah'ın lanetinin) kendi üzerine (olması için) lanet etti. Arkasından kadın da (kocasına) liân yapmaya kalktı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona; Vazgeç!" buyurdu. Fakat kadın razı olmadı ve (liân) yaptı. Onlar (karı-koca) gittikten sonra (Hazret-i Peygamber); Herhalde bu kadın kara, cılız bir çocuk doğurur," buyurdular. Kısa bir süre sonra kadın kara, cılız bir çocuk dünyaya getirdi. liân 10; İbn Mâce, talâk 27.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Lian
2256-)
İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet edildiğine göre, Hilâl b. Ümeyye Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in huzurunda, karısını Şerîk b. Sehmâ ile zînâda bulunmakla suçladı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de Hilâl’e (Dört) şahid(ini) (hazırla) yahut da arkana hadd (vurulacaktır)" buyurdu. Bunun üzerine Hilâl: Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim birimiz karısının üzerinde bir erkek görürse, şahit mi aramaya gidecek? (o kimse şâhid getirinceye kadar, işini bitirip savuşup) gitmez mi? diye karşılık verdi. Resûl-i Ekrem de: Sen şahidlerini hazırla, yoksa arkana hadd (vurulacaktır)" demeye devam etti. Bunun üzerine Hilâl (b. Ümeyye); hak Peygamber olarak gönderen (Allah)'a yemîn ederim ki, gerçekten ben doğru söylüyorum ve (eminim ki) Allah benim bu işim hakkında benim arkamı hadden kurtaracak bir şey (âyet) indirecektir, dedi. üzerine, " Eşlerine (zînâ suçu) atan ve kendilerinden başka şahitleri bulunmayan kimseler- en-Nûr, (24), 6. âyeti indi ve (Hazret-i Peygamber de bu âyeti) " doğru söyleyenlerdendir," kavli şerifine kadar okudu ve (âyeti) bitirince onlara haber gönderdi ikisi de geldiler (önce) Hilâl ayağa kalkıp şehâdette bulundu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, Muhakkak ki Allah birinizin yalancı olduğunu biliyor (bu durunda) ikinizden tevbe edecek (birisi) var mıdır?" diye sordu. Sonra (Hilâl'in karısı) kalkıp şehâdette bulundu ve " Eğer (kocası) doğru söylüyorsa Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını" (ifâde eden) beşinci yemîne gelince (orada bulunanlar) ona: (şehâdet azabı) mucibdir, diye ikazda bulundular. Abbâs diyor ki; Bunun üzerine kadın biraz yavaşlayıp durakladı. Hatta biz kadını (şehâdette bulunmaktan) vaz geçecek zannettik, derken (kadın kendini toparlayıp); kadar şerefle yaşamış (olan) kavmimi (ben bundan sonraki günlerde) rezîl ve rüsvây etmem, diyerek liân yemînini yerine getirdi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); Bu kadına dikkat ediniz! Eğer gözleri sürmeli iri kalçalı, kalın baldırlı, bir çocuk dünyaya getirirse, çocuk Şerik b. Sehmâ'ya aittir," buyurdu. (Kadın da gerçekten) böyle bir çocuk dünyaya getirdi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Eğer Allah'ın kitabının (liân hakkındaki) hükmü infaz edilmemiş olsaydı, benîm ile bu kadın için (başka) bir durum vardı (yani ben o kadına zînâ haddi uygulardım)" buyurdu. Dâvud dedi ki: Bu İbn Beşşâr hadîsi (yâni) Hilâl (b. Ümeyye) hadisesi (sadece) Medînelilerin rivâyet ettiği hadîs(ler)dendir. tefsîr Sûre (24), 1, 3; Tirmizî, tefsîr Sûre (24), 3; İbn Mâce, talâk 27; Ahmec b. Hanbel, I, 239; V, 294.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Lian
2257-)
İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunduğuna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) liân yapacak karı-kocaya liân yapmaları emrini verdiğinde sıra beşinci yemine gelince (orada hazır bulunanlardan) bir erkeğe " Bu (liân, yalancı için Allah'ın gazabını) gerektirir" diyerek elini’Hilâl'in ağzına koymasını (yâni onu susturup yemîn etmekten vaz geçirmesini) emretmiştir. talâk 40.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Lian
2258-)
İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan; demiştir ki: Allah'ın tevbelerini kabul ettiği üç (kişi)'den biri (olan) Hilâl b. Umeyye geceleyin tarlasından geldi ve ailesinin yanında (yabancı) bir erkek buldu. (O yabancı ile karısı arasında geçen hadiseyi bütün çıplaklığı ile) gördü ve (konuşulanları) kulağıyla işitti. Fakat sabaha kadar o olaydan kimseye birşey söylemedi. Nihayet ertesi gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e giderek; Allah'ın Rasûlü! Ben geceleyin ailemin yanına gelmiştim. Yanlarında (yabancı) bir erkek buldum (olanları) gözümle gördüm, (konuşulanları da) kulağımla işittim, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun getirdiği bu haberi (çok) çirkin buldu ve Hilâl’e (delîl getirmesi için) sertçe çıkıştı. Derken " Karılarına zînâ isnadında bulunup da kendilerinden başka şahidleri olmayanlardan her birinin şehâdeti...." en-Nûr, (24), 6-7. âyetleri ikisi birden nazil oldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den vahy hali gidince (Hazret-i Hilâl)'e; Müjde yâ Hilâl, hakîkaten Allah sana bir ferahlık ve kurtuluş yolu halk etti" dedi. Hilâl de; zâten Rabbimden bunu bekliyordum diye karşılık verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); -Kadına haber gönderiniz." diye emir verdi. Kısa bir süre sonra (kadın da) geldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (karı-kocanın) ikisine de (ilgili) âyeti okudu ve onlara nasîhât edip âhiret azabının dünya azabından daha şiddetli olduğunu haber verdi. Hilâl; ben onun hakkında doğruyu söyledim, dedi. Kadın da; söyledi diye karşılık verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Bunların aralarında liân yapın." diye emir verdi. Arkasından Hilâl’e (haydi doğruyu söylediğine dâir) şehâdette bulun denmiş, Hilâl de, " Kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna" dört (defa) şehâdet etmiş, sıra beşinciye gelince kendisine, " Ey Hilâl! Allah'dan kork çünkü dünya azabı âhiret azabından ehvendir ve bu (beşinci şehâdet) sana (Allah'ın) azâbı(nı) celbeder," denildi. Hilâl de: Allah onun yüzünden (bana) dayak vurdurmadığı gibi azâb da etmez diyerek; bu kadına yaptığım zînâ isnadında yalancılardan isem, Allah'ın la'neti üzerime olsun,, şeklinde beşinci (defa) şehâdette bulundu. Sonra kadına " sen (de) şehâdette bulun" denildi. O da dört defa; bu adam yalancılardandır diye şehâdet etti. Sıra beşinciye gelince ona: Allah'dan kork! çünkü dünya azabı ahîret azabından daha ehvendir ve bu (beşinci yemîn) sana (Allah'ın) azâbı(nı) celbeden (bir yemîn)dir" denildi. (O zaman kadın) biraz durakladı (fakat) sonra (kendini toparlayarak); ben kavmimi kepaze etmem diyerek beşinci (defa) şehâdet etti ve; bu adam bana isnâd ettiği meselede doğru söyleyenlerdense, Allah'ın gazabı benim üzerime olsun" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları ayırdı ve bu kadının doğuracağı çocuğun baba adı ile çağırılmamasına, kadına (zînâ suçu) ve çocuğuna da (veled-i zînâ karası) atılmamasına, kadına veya çocuğuna (böyle bir) isnâdda bulunan kimseye hadd lâzım geleceğine hükmetmiş, boşama ve ölüm gibi bir sebep olmadan ayrıldıkları için erkeğin kadına ev ve nafaka (te'nıîn etmesi) gerekmediğini söylemiş (doğacak çocuk hakkında da): Eğer kadın çocuğu, kumral, dar kalçalı, kambur, ince incikli doğurursa (çocuk) Hilalindir, yok eğer esmer, kıvırcık saçlı, deve gibi iri yapılı, iri bacaklı ve iri kalçalı bir çocuk doğurursa, o çocuk kendisine .(zînâ suçu) atılan kimsenindir," dedi. (Neticede kadın) esmer, kıvırcık saçlı, deve gibi iri yapılı, iri bacaklı ve iri kalçalı bir çocuk dünyaya getirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Eğer (şu denilen) yeminler olmasaydı benimle bu kadın için (başka) bir durum vardı, (yâni ben o kadına zînâ haddi uygulardım) buyurdu. dedi ki; Bu hadiseden sonra (çocuk büyüdü ve) Mudar kabilesine emîr oldu (fakat hiçbir zaman) babasının ismiyle anılmadı. b. Hanbel, I, 239; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübra, VII, 409; Tayalisi, Müsned, s. 347; Hakim, el-Müstedrek, II, 202.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Lian
2259-)
Said b. Cübeyr dedi ki: Ben İbn Ömer'i (şöyle) derken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) liân yapan eşler için; Sizin hesabınız Allah'a kalmıştır. Biriniz yalancıdır" buyurdu. (Sonra da erkeğe hitaben); -Sana ona (dönmek için) bir yol- yoktur." dedi. (Erkek de); Allah'ın Rasûlü Benim, malım (ne olacak? Ben onu geri almak istiyorum.) dedi. Resûl-i Ekrem de; Sana mal yoktur. Eğer kadın aleyhinde doğru söylemiş isen (ona vermiş olduğun) o, (mal) kadının fercinin sana helâl kılınmasının, karşılığı olur. Eğer onun aleyhinde yalan söylediysen bu (mala kavuşma imkânı) senin için daha da uzaktır." talâk, 3, 53; Müslim, liân 5; Nesâî, talâk 44; Ahmed b. Hanbel, II, 11.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Lian
2260-)
Said b. Cübeyr (radıyallahü anh)'den; demiştir ki: Ben İbn Ömer'e; erkek karısına zınâ suçu isnâd etse (bunların aralan ayrılır mı?) diye sordum da, (bana); (sallallahü aleyhi ve sellem) (bu durumda olan) Aclan oğullarından iki (dîn) kardeşi (yâni iki müslüman karı-kocayı) biribirinden ayırdı ve " Allah biliyor ki biriniz yalancıdır. İçinizden tevbe edecek bîri yok mu?" diye sordu ve bunu üç defa tekrarladı. (ikisi de böyle bir suçu kabullenmekten) kaçındılar. Bunun üzerine (Resûl-i Ekrem) onları biribirinden ayırdı, cevâbını verdi. talâk 33, 53; Nesâî, talâk 41; Ahmed b. Hanbel, II, 11.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Lian
2261-)
İbn Ömer'den rivâyet olunduğuna göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir adam karısına liân yaparak kadının çocuğunu (kendinden olmadığı iddiasıyla) reddetti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları biribirlerinden ayırdı ve çocuğu (neseb ve mirâsda) kadına verdi. nikâh 36, talâk 35, ferâiz 17; Müslim, liân 8: Tirmizî, talâk 22; Nesâî, talâk 45; İbn Mâce, talâk 47; Dârimî, nikâh 39; Muvatta, talâk 35; akdiye 21; Ahmed b. Hanbel, II, 38, 64, 71, 126. Dâvud dedi ki: râvi îmam Mâlik'in (rivâyette) yalnız kaldığı (söz) " çocuğu kadına ilhak etti." sözüdür. Yunus, Zührî-Sehl b. Sa'd yoluyla liân hadisinde (şu sözü) rivâyet etmiştir. " (Koca) kadının hamlini kabul etmedi. Bunun üzerine (Hazret-i Peygamber çocuğu kadına nisbet etti de kadının) çocuğu kendisine (nisbet edilerek) " Havle'nin oğlu" diye anılır oldu.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Lian
2262-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den; demiştir ki: Fezâre Oğullarından bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek, siyah bir çocuk dünyaya getirdi, (ne buyurursunuz?) dedi. (Hazret-i Peygamber:) Senin develerin var mı?" diye sordu. (O kimse); diye cevâp verdi. (Hazret-i Peygamber de); Onların renkleri nasıldır?" buyurdu. (Adam); diye karşılık verdi. (Hazret-i Peygamber); İçlerinden yağız olanları da var mı?" diye sordu. (O kimse de) gerçekten yağız olanları da var, cevâbını verdi. Bunun üzerine (Hazret-i Peygamber); Bunun nereden geldiği zannedebilir?" dedi. (Adam da) Onu bir damarın çekmiş olması mümkündür diye cevâp verdi. (Bunun üzerine Hazret-i Peygamber): Şu halde bu (çocuğu) da bir damarın çekmiş olması mümkündür." buyurdu. talâk 26, hudûd 41, I'tisâm 12; Müslim, liân 18, 20; Tirmizî, velâ 4; Nesâî; talâk 46; İbn Mâce, nikâh 58; Ahmed b. Hanbel, II, 233, 237, 239, 279.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Erkek Hanımının Doğurduğu Çocuğun Kendisinden Olup Olmadığından Şüphelenecek Olursa
2263-)
(Önceki hadîs) Zührî'nin senediyle ve aynı mânada (bir daha) rivâyet olunmuştur. Bu rivâyette râvilerden biri " o (Fezâreli adam) o anda ta'riz yoluyla çocuğu reddetmeye çalışıyordu." demiştir. liân 19.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Erkek Hanımının Doğurduğu Çocuğun Kendisinden Olup Olmadığından Şüphelenecek Olursa
2264-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den rivâyet olunduğuna göre, bir a'rabî Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Karım siyah bir oğlan doğurdu.(Fakat) ben bu çocuğu kabul etmiyorum" dedi. (Ebû Hureyre hadîsin bundan sonraki kısmında, bir önceki hadîsin) mânâsını rivâyet etti. liân 20.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Erkek Hanımının Doğurduğu Çocuğun Kendisinden Olup Olmadığından Şüphelenecek Olursa
2265-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den rivâyet olunduğuna göre, kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i liân yapan eşlerle ilgili âyet(ler) indiği zaman (şöyle) buyururken işitmiş: Bir kavme o kavimden olmayan bir çocuğu dahil eden bir kadının Allah(ın dîni) ile hiçbir alâkası yoktur ve Allah onu kesinlikle cennetine koymayacaktır. Bile bile çocuğunu kabul etmeyen bir erkeği de Allah kendisinden uzaklaştıracak (kıyamet gününde) Önceki ve sonraki (ümmet)lerin gözü önünde kepaze edecektir." talâk 47; İbn Mâce, ferâiz 13.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Çocuğun Kendisinden Olduğunu Bildiği Halde Kendisinden Olmadığını İddia Eden Kimseler Hakkında Ağır Tehdidler
2266-)
İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan; demiştir ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (şöyle) buyurdu; İslâm'da zînâ(ya izin) yoktur. Câhiliyye döneminde bir kimse zînâ ederse, (bu zînâdan doğan çocuk zînâ eden erkeğin) asabesine katılırdı. (Fakat İslâmiyyet geldikten sonra) kim, zînâ sonucu dünyaya gelen bir çocuğu(n kendisine âit olduğunu) iddia ederse (o kimse bu çocuğa) vâris olamaz, kendisine de (o çocuk tarafından) vâris olunamaz." b. Hanbel, I, 362.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bir Kimsenin Zinadan Doğan Bir Çocuğun Kendisine Ait Olduğunu İddia Etmesi
2267-)
Amr b. Şuayb, dedesi Abdullah b. Amr b. As'dan şöyle dediğini rivâyet etmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), baba olduğu iddia edilen kimsenin ölümünden sonra (o babanın) mirasçılarının (sözü geçen babanın olduğu gerekçesiyle onun nesebine) nisbet edilmesi için davacı oldukları kimse(ler) hakkında şöyle hüküm verdi; Bir kimsenin mülkünde olduğu bîr günde kendisiyle cima' ettiği cariyeden doğan ve (cima' eden kimse tarafından nesebinin kendine âid olduğu) reddedilmeyen bir çocuğu (babasının ölümünden sonra) vârisleri kendilerine katmak için dâva ederlerse (bu çocuk) onlara katılır. (Fakat) bu çocuğa nesebe katılmadan önce (nesebine katıldığı babasına âid) taksim edilmiş olan mîrasdan bir nasîb yoktur. (Ancak) taksim edilmeden önce erişmiş olduğu mîrasdan bir payı vardır. (Fakat) kendisine nisbet edilmekte olduğu babası (sağlığında) bu çocuğun kendisine âid olduğunu kabul etmemişse (vârislerin istemeleriyle bu çocuk o babanın nesebine) katılamaz. Eğer bu çocuk (bu adamın ilişkide bulunduğu ve) mülkünde olmayan bir cariyeden veya kendisiyle zînâ ettiği hür bir kadından dünyaya gelmişse bu çocuk onun nesebine katılamaz ve o kimseye vâris olamaz. oğlu diye çağırılan kişiyi, (oğlumdur diye) kendisi dava etmiş olsun. Çünkü o çocuk hür bir kadından veya bir cariyeden (dünyaya gelen) bir zînâ çocuğudur." Mâce, ferâiz 14; Dârimî, ferâiz 45; Ahmed b. Hanbel, III, 181, 219.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bir Kimsenin Zinadan Doğan Bir Çocuğun Kendisine Ait Olduğunu İddia Etmesi
2268-)
(Önceki hadîs) Muhammed b. Râşid'den önceki sened aynı kalmak şartıyla aynı mânâda bir daha rivâyet olunmuştur. (Ancak râvî Halid b. Yezîd, bu hadîse şunları da) ilâve etti. Bu çocuk (sâdece) annesinin ailesine (nisbet edilebilen) bir veled-i zînâdır. (Annesinin ev halkı yakınlık bakımından veya) hür ya da köle hangi halde iseler, (bu çocuk da onlara ona göre nisbet edilir). (Ölen bir kimsenin vârisleri tarafından onun nesebine) katılması istenen bir çocuk hakkındaki bu (hüküm) islâmın başlangıcında (geçerli) idi. Binâenaleyh (ölen akrabalarına âid olan ve) islâmiyetten önce paylaşılan mal(lar)dan (bu çocuğun bir payı yoktur çünkü geçen) geçmiştir. Ebû Dâvud rivâyet etmiştir.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bir Kimsenin Zinadan Doğan Bir Çocuğun Kendisine Ait Olduğunu İddia Etmesi
2269-)
Âişe (radıyallahü anhâ)'dan; demiştir ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma geldi." ile İbnu's-Serh (bu hadîsi Hazret-i Âişe'den:) Resûlüllah bir gün (yanıma) neşeli olarak (geldi şeklinde) rivâyet etti(ler). da (bu hadîs-i Hazret-i Âişe'den şu şekilde) rivâyet etti: (Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem) sevinci yüz hatlarına yansımış olarak (neşeli bir halde yanıma) geldi. (Hadîsin geri kalanını bu râvîler Hazret-i Âişe'den şu şekilde naklettiler Hazret-i Peygamber) dedi ki; Ey Âişe, haberin yok mu? Mücezziz el-Müdlici, Zeyd ile (oğlu) Üsâme'yi gördü üzerlerinde bir kadife vardı onunla başlarını örtmüşler ayaklan açık idi. (Mücezziz); Bu ayaklar birbirlerinden (meydana gelmiş)dir dedi." Dâvud dedi ki; Üsâme siyah (tenli, babası) Zeyd'de beyaz (tenli) idi." ferâiz, 31; Müslim, reda' 39; Tirmizî, velâ 5; Nesâî, talâk 51; İbn Mâce, ahkâm 21; Ahmed b. Hanbel, VI, 86, 226.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Kaifler İz Takibi Mütehassısları
2270-)
(Önceki hadîs yine) aynı senedle (yâni Hazret-i Urve vasıtasıyla, Hazret-i Âişe'den) aynı mânâda rivâyet edilmiştir. (Urve) dedi ki: Âişe şöyle dedi; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sevinçle yüz hatları parlar bir halde yanıma geldi" Davûd dedi ki: İbn Uyeyne " yüzünün hatları" kelimesini sağlam bir şekilde zabt (ve rivâyet) etmemiştir. Dâvud dedi ki: Yüzünün hatları" kelimesi (metnin aslından olmadığı halde metne) İbn Uyeyne tarafından ilâve edilmiştir. (Aslında İbn Uyeyne) bu kelimeyi Zühri'den işitmemiştir. Fakat, o sadece " esârir: hatlar" kelimesini (işitmiştir. Bu kelimeyi de Zühri'den değil) başkasından işitmiştir. (Binâenaleyh) " Esârir" kelimesi (sâdece) Leys ile başka bir râvinin hadîsinde vardır. Dâvud dedi ki; Ben Ahmed b. Salih'i (şöyle) derken işittim; Üsâme zift gibi kapkara idi, Zeyd de pamuk gibi beyazdı." ferâiz 31; Müslim, redâ 38; Nesâî, nikâh 51.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Kaifler İz Takibi Mütehassısları
2271-)
Zeyd b. Erkam (radıyallahü anh)'dan; demiştir ki: Ben birgün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında oturuyordum. Yemen’den bir adam gelip dedi ki; Yemen halkından üç kişi Ali'nin yanına gelerek bir temizlik süresi içinde kendisiyle cinsî münâsebette bulundukları cariyeden doğan bir erkek çocuk hakkında dâvâcı oldular. Onlardan ikisine (üçüncü şahsı göstererek); Bunu şu kimseye gönüllü olarak veriniz" dedi. Kabul etmediler. (Sonra bunlardan diğer) ikisine (diğer üçüncü kişiyi göstererek); Bu çocuğu kendi gönlünüzle şu kişiye bağışlayınız" dedi. (Onlar da) kabul etmediler. Sonra (diğer) ikisine (üçüncü kişiyi göstererek); Bu çocuğu kendi arzunuzla bağışlayınız" dedi. (Onlar da) kabul etmediler. Bunun üzerine; Siz ihtilâfa düşen ortaklarsınız. Ben aranızda kur'a çekeceğim. Kur'a kime çıkarsa çocuk onundur ve o kadının değerinin üçte birisini (diğer iki arkadaşına) ödemekle mükelleftir" dedi ve onlar arasında kur'a çekti. Kur'a sonunda çocuğu kendisine kur'a çıkan kimseye verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de (Yemenli kimseden bu haberi duyunca) azı dişleri yahut da ön dişleri görülünceye kadar gülümsedi. talâk 50.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Çocuğun Kendilerine Ait Olduğunu İddia Eden Ve İhtilafa Düşen Kimseler Arasında Kura Çekileceğini Söyleyenlerin Delilleri
2272-)
Zeyd b. Erkam'dan; demiştir ki: Ali (radıyallahü anh) Yemen'de iken bir kadınla bir temizlik süresi içinde cinsî münâsebette bulunan üç kişi getirildi. (Hazret-i Ali bunlardan) ikisine (üçüncüyü göstererek); şuna ait olduğunu kabul ediyor musunuz? diye sordu, (Onlar da); diye cevap verdiler. (Bu şekilde) hepsine ikişer ikişer ve üçüncüyü göstererek, (çocuğun şuna âid olduğunu kabul ediyor musunuz? diye) sordu. Her iki kişiye soruşunda da (onlar) " hayır" diye cevâp verdiler. Bunun üzerine aralarında kur'a çekti ve çocuğu kur'a isabet eden kişiye verdi. Diyet (yani cariyenin değerin)in üçte ikisini de bu adama yükledi. (Zeyd b. Erkâm) dedi ki; Bû (hadîse) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlatılınca öndişleri görünecek şekilde gülümsedi. talâk 50; İbn Mâce, ahkâm 20; Ahmed b. Hanbel, IV, 373.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Çocuğun Kendilerine Ait Olduğunu İddia Eden Ve İhtilafa Düşen Kimseler Arasında Kura Çekileceğini Söyleyenlerin Delilleri
2273-)
Halil'den; yahut da İbn Halil'den; demiştir ki: Üç kişiden (birinden) çocuk dünyaya getiren (fakat bunların hangisinden dünyaya getirdiğini bilmeyen) bir kadın hakkında Ali (radıyallahü anh)'ye baş vuruldu. (Bu hadîsin bundan sonraki kısmında râvî Seleme b. Küheyl, Şâ'bi'den naklen bir önceki hadîsin) aynısını rivâyet etti (fakat) Yemen kelimesinden, Peygamberin gülümsemesinden ve " çocuğu kendi gönlünüzle bağışlayınız" sözünden bahsetmedi. talâk 50.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Çocuğun Kendilerine Ait Olduğunu İddia Eden Ve İhtilafa Düşen Kimseler Arasında Kura Çekileceğini Söyleyenlerin Delilleri
2274-)
Urve b. ez-Zübeyr'in haber verdiğine göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımı Âişe (radıyallahü anhâ) şunları söylemiştir: Cahiliyye döneminde dört çeşit nikâh vardı. Bunlardan (birincisi) halkın bugünkü nikâhıdır. (Şöyle ki evlenmek isteyen) bir adam (diğer) bir adama velîsi bulunduğu kızı (istemek üzere) dünürlük yapardı. (Anlaştıkları takdirde kızın velîsi) mehri tayin eder, sonra (dünürlük yapan kimse) o kızla nikâhlanırdı." Diğer bir nikâh (şekli de şu idi). Adam karısına hayızdan temizlendiği zaman " falan kimseye bir haber gönder de ondan (seninle) cinsî münâsebette bulunmasını iste" derdi. Sonra kocası o kadını bırakır ve kadının kendisiyle cinsî münâsebette bulunduğu o erkekten (aldığı) gebelik (iyice) belirinceye kadar asla onunla cinsi münâsebette bulunmazdı. Kadının gebeliğinin (o adamdan olduğu iyice) belli olunca (artık) kocası isterse onunla cinsî münasebette bulunurdu (ve evliliğini sürdürürdü) Bunu kişi sadece çocuğun soylu olmasını istediği için yapardı ve bu (tür) nikâha nikâhu'l-istibda' adı verilirdi. başka nikâh (şeklî de şuydu); On kadar erkek bir araya toplanır ve hepsi de bir kadının yanına girip onunla cinsî münasebette bulunurlardı. Kadın gebe kalıp çocuğunu doğurunca bir süre geçtikten sonra onlara (haber) gönderir (ve hepsini yanına çağırır)dı. hiçbirisi onun davetine uymaktan kaçınamazdı. Hepsi de onun önünde toplanırdı. (Kadın) onlara (hitaben; aramızda) " olan işimizi biliyorsunuz. Ben bir çocuk dünyaya getirdim" (der) ve " bu çocuk senindir ey falanca!" diyerek onlardan hoşuna giden birini ismiyle çağırır ve çocuğu ona ilhak ederdi. bir nikâh (şekli de şu idi) pek çok kimse toplanarak bir kadının yanına girerdi. (Kadın) kendisine gelen kimselerin hiç birinden kaçınmazdı. Bu kadınlar fahişe kadınlardı. Kendilerine gelmek isteyen kişilere bir alâmet olması için kapılarının üzerlerine bayraklar dikerlerdi. (Kadın) hamile olup da çocuğunu doğurunca daha önce kendisiyle cinsî münâsebette bulunan erkeklerin hepsi onun yanında toplanırlardı. (Kadın da) onlar için çocuğun şekil ve şemâline bakarak babasını tesbit edebilen mütehassıslar çağırırdı. Onlar da kadının çocuğunu (çocuğun babası olduğuna) kanaat getirdikleri kimseye verirlerdi, (o kimse de çocuğu) kendisine ilhak ederdi. (Artık o çocuk o kimsenin) oğlu diye çağırılırdı. (Çocuk da) bundan çekinmezdi. Allah Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i gönderince bugünkü Müslümanların nikâhı Câhiliyye dönemi halkının bütün nikâhlarını kaldırdı. nikah 36.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bab
2275-)
Âişe (radıyallahü anhâ)'den; demiştir ki: Sa'd b. Ebî Vakkas ile Abd b. Zem'a, Zema'nın cariyesinin oğlu (Abdurrahman'ın nesebinin tesbiti) hakkında (aralarında çıkan) anlaşmazlığı halletmesi için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e başvurdular. Sa'd (radıyallahü anh) dedi ki: Utbe, Mekke'ye vardığım zaman Zem'a’nın cariyesinin oğluna bakmamı ve onu (yanıma) almamı bana vasiyyet etti. Çünkü o (çocuk) kardeşimin oğludur. Abdullah b. Zem'a da; benim kardeşimdir, (çünkü) babamın cariyesinin oğludur (ve) babamın (firâşı) yatağı üzerinde doğmuştur, diye iddiada bulundu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de (çocukta) Utbe'ye açıkça bir benzerlik gördü. Bunun üzerine; Çocuk (üzerinde doğduğu) firaş (sahibin)'e aittir. Zina edene de mahrumiyet vardır ya Şevde! Sen bundan sonra bu çocuğa gözükme." buyurdu. Müsedded hadisine (şu cümleyi de) ilâve etti: Ey Abd, bu (çocuk) senin kardeşindir." buyurdu. vesâyâ 4; büyü 3, 10; meğâzî 53; ferâiz 18, 28; hudûd 23; ahkâm 29; Müslim, veda, 36, 38; Tirmizî, redâ 8; vesâya 5; Nesâî, Talak 48; İbn Mâce, nikâh 59; vesâya 6: Darîmî, nikâh 41; ferâiz 45; Muvatta, akdiye 20; Ahmed b. Hanbel I, 59, 65, 104; IV, 186, 187, 238, 239; V, 267, 326; VI, 129, 200, 237, 247.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Firaşa Aittir
2276-)
Amr b. Şuayb'ın dedesi, Abdullah b. Amr b. el-As'dan; demiştir ki: Adamın biri ayağa kalkarak; Allah'ın Rasûlü! Falan kimse benim oğlumdur. (Çünkü ben) Cahiliyye döneminde onun annesiyle zina etmiştim dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): İslâma" da bir kimse için nikâhı altında olmayan bir kadının doğurduğu çocuğun kendisine ait olduğunu iddia etme (hakkı) yoktur. Cahiliyye dönemi ile ilgili hüküm(ler yürürlekten) kalkmıştır. Çocuk döşek (sâhibi)nindir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır." buyurdu. Ebû Dâvud rivâyet etmiştir.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Firaşa Aittir
2277-)
Rebâh (el-Kûfî)’den; demiştir ki: Ailem beni, kendilerine ait, Rum diyarından bir câriye ile evlendirmişti. Ben onunla cimâda bulundum. O da benim gibi siyah çocuk dünyaya getirdi. O'na ismini verdim. Sonra (bir defa daha) cima ettim. Benim gibi siyah bir erkek çocuk (daha) dünyaya getirdi. O'nun adını da " Ubeydullah" koydum. Sonra (yine) aileme ait olan Yuhanna isimli bir köle onun üzerine saldırıp kendi diliyle bir şeyler söyleyip ona sahip olmuş. Derken (câriye) keler gibi (boz renkli) bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Cariyeye; nedir? dedim. (çocuk) Yuhanna'nındır diye cevap verdi. (Aramızda çıkan anlaşmazlığı Hazret-i) Osman'a ilettik. Mehdi dedi ki: (Muhammed b. Abdullah hadîsin bundan sonraki kısmını şöyle) rivâyet etti; (Hazret-i Osman câriye ile Yuhanna'nın) ikisine de, soru(lar) sordu. (İkisi de suçlarını) itiraf ettiler. Bunun üzerine (Hazret-i Osman) onlara; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hükmüyle hüküm vermemi ister misiniz? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) " çocuk döşek içindir" buyurdu" dedi. Ebû Davûd dedi ki bu hadîsi Mûsâ b. İsmâil’i(n hadisin bundan sonraki kısmını bana şöyle) rivâyet etti(ğini) zannediyorum; (Mehdi b. Meymûn) dedi ki, (öyle zannediyorum ki Muhammed'b. Abdullah bu hadisin sonunda şunları da) söyledi; Bunun üzerine (Osman) cariyeye (elli) sopa vurdu. Yuhanna'ya (da elli) sopa vurdu. (Çünkü) İkisi de köle idiler.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Firaşa Aittir
2278-)
Amr b. Şuayb'ın dedesi Abdullah b. Amr (b. As)’dan rivâyet olunduğuna göre, bir kadın (Resûl-i Ekrem'e hitaben): Ey Allah'ın Rasûlü! Şu benim oğluma, karnım (aylarca) kap oldu. Meme(leri)m su kabı oldu, bağrım onun için barınak oldu. Onun babası beni boşadı. (Şimdi de) onu benden almak istiyor" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona; Sen evlenmediğin sürece ona (bakmaya başkalarından) daha müstehaksın," buyurdu. b. Hanbel, II, 182; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ', VIII, 4; Hakim, el-Müstedrek, II, 207.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Çocuğu Himayesine Almakta Öncelik Hakkı Kimindir?
2279-)
Medîne halkından doğru sözlü bir kimse olan (ve) Selmâ (diye anılan) Ebu Meymûne demiştir ki; Ben Ebû Hureyre ile beraber otururken İranlı bir kadın oğlu ile birlikte (yanımıza) geldi ve (ikisi birden) kadını kocasının boşadığını iddia ettiler. Hemen arkasından, kadın, farsça olarak; Ebû Hureyre! kocam beni boşadı. Oğlumu da (benden alıp) götürmek istiyor dedi. Ebû Hureyre de; hakkında kura çekiniz, cevâbını verdi ve ona yine Farsça birşeyler söyledi. O anda (kadının) kocası geldi ve; Çocuğum hakkında kim bana karşı hak iddâ edebilir? dedi. Ebû Hureyre de; için ben böyle bir şey söylemiyorum ancak (şunu ifâde etmek istiyorum). Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın yanında otururken bir kadının Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip de; Allah'ın Rasûlü kocam (beni boşadıktan sonra bir de) oğlumu (yanımdan alıp) götürmek istiyor. Oysa oğlum bana Ebû Inebe kuyusundan su (getirip) içirdi. (Oğlum) bana faydalı oldu, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de (onlara); Onun hakkında kur'a çekiniz" buyurdu. Bunun üzerine (kadının) kocası; hakkında bana karşı kim hak iddia edebilir? dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de (çocuğa dönerek); Şu babandır. Şu da annendir, onlardan istediğinin elini tut" buyurdu. (Çocuk da) annesinin elini tuttu. Bunun üzerine (kadın) çocukla (birlikte oradan uzaklaşıp) gitti dedi. fey 1, talak 52; Dârimi, talak 16; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ', VIII, 3.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Çocuğu Himayesine Almakta Öncelik Hakkı Kimindir?
2280-)
Ali (radıyallahü anh)'dan; demiştir ki: Zeyd b. Harise (Ye'cuc vadisinden) çıkıp Mekke'ye geldi Mekke'den Hamza'nın kızını (alıp Ye'cüc vadisine) getirdi. Bunun üzerine Ca'fer (b. Abdilmuttalib); ben (himayeme) alacağım. Ben onu (himayeme almaya başkalarından) daha müstehâkım (çünkü) amcamın kızıdır ve teyzesi benim yanımdadır. Teyze ise anne demektir, dedi. Hazret-i Ali de (şöyle) dedi; (yanıma almaya) ben daha lâyığım. (Çünkü) amcamın kızıdır ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kızı benim yanımdadır. O ise bunu yanına almaya daha müstehâktır. Zeyd de şöyle dedi; onu (yanıma almaya başkalarından) daha müstehâkım çünkü ben onun için yola çıktım (Ye'cuc vadisinden Mekke'ye kadar) yolculuk ettim ve onu (Mekke'den alıp buraya) getirdim. Peygamber (Sallallahû aleyhi ve sellem) (Medine'ye müteveccîhân yola) çıktı (Hadisin bundan sonraki kısmında Hazret-i Ali yahut diğer râvilerden biri Hazret-i Peygamber'den) bir hadis nakletti ve dedi ki (Hazret-i Peygamber); Kıza gelince, ben onu (Ca'fer'e) bırakılmasına hüküm veriyorum (çünkü) teyzesi ile beraber olur. Teyze ise anne demektir" buyurdu. es-Sünenü’l-kübrâ', VIII, 6.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Çocuğu Himayesine Almakta Öncelik Hakkı Kimindir?
2281-)
(Hazret-i Ali'den rivâyet edilen önceki) haber, Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan da rivâyet olunmuştur. Ancak bu haber (önceki haberin) tamamı değildir. (Bu haberi nakleden râvî) dedi ki: (Resûlüllah sallallahû aleyhi ve sellem) o kızın Ca'fer'e verilmesine hükmetti, çünkü onun teyzesi (Hazret-i Ca'fer'in) yanında idi.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Çocuğu Himayesine Almakta Öncelik Hakkı Kimindir?
2282-)
Ali (radıyallahü anh)'den; demiştir ki: Mekke'den çıktığımız zaman Hamza’nın kızı (Resûl-i Ekrem'e), " amca! amca!" diyerek peşimize düştü. Hazret-i Ali varıp onun elinden tutmuş (Hazret-i Fatıma'ya hitaben), " amcanın kızını al" , demiş. (Hazret-i Fatıma da) onu hayvanının sırtına bindirmiş. bundan sonraki kısmında) Hazret-i Ali bir önceki hadisi anlattı (ve şunları) söyledi; Ca'fer dedi ki: (Bu kız benim) amcamın kızıdır. Teyzesi de benim zevcenidir." Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kızın teyzesine ait olduğuna hükmetti ve " teyze anne mesabesindedir." buyurdu. b. Hanbel, I, 98.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Çocuğu Himayesine Almakta Öncelik Hakkı Kimindir?
2283-)
Esma bint Yezîd b. es-Seken el-Ensâriye'den rivâyet olunduğuna göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında, boşanan kadınlar için iddet beklemek (mecburiyeti) yokken kendisi kocasından boşanmış. Esma kocasından boşandığı zaman Aziz ve Celîl olan Allah, talâkdan dolayı (beklenmesi) gereken iddet hakkında âyet-i kerime indirmiş ve boşanan kadınlar için iddet gerektiğine dâir, hakkında âyet indirilen ilk kadın olmuştur. es-Sünenü’l-kübrâ', VII, 414.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Boşanmış Kadınların İddet Beklemesi
2284-)
İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan; demiştir ki: Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç kur (üç adet veya üç temizlik süresi) beklerler." el-Bakara (2), 228. ve " Yaşlılıklarından dolayı âdetten kesilen kadınlarınızın bekleme sürelerinden şüphe ederseniz, (bilin ki) onların bekleme süresi üç aydır." el-Talâk (65), 4. Bunların hükmünden şu buyrukta belirtilenler neshedildi; Nesâî, talak 75. " Eğer onları nikahlayıp da, henüz onlara dokunmadan boşarsanız, onların üzerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur." el-Ahzab (33), 49.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Boşanıp Da İddet Beklemekten İstisna Edilen Kadınlarla İlgili İstisna Hükmünün Sonradan Nesh Yada Tahsis Edilmesi
2285-)
Ömer (b. el-Hattab radıyallahü anh)'den rivâyet olunduğuna göre, Nebî (sallallahü aleyhi ve sellem) Hafsâ (radıyallahü anhâ)'yı boşamış, sonra da (iddet süresi içinde) ona dönmüştür. talâk 2.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Erkeğin Boşadığı Karısına Dönmesi
2286-)
Fâtıma bint Kays'dan rivâyet edildiğine göre Ebû Amr b. Hafs, Fâtıma'yı gıyaben bâin talâkla boşamış da O'na (nafaka olarak) vekîli ile (bir mikdar) arpa göndermiş. Fâtıma da buna öfkelenmiş. (Ebû Amr'ın vekîli de Fâtıma'ya); senin bizde bir hakkın yoktur cevâbını vermiş. Bunun üzerine Fâtıma Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek bu meseleyi ona anlatmış Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem de) O'na; Senin onda nafaka hakkın yoktur." buyurmuş ve iddetini Ümmü Şerîk'in evinde geçirmesini emretmiş. Sonra; Ümmü Şerik ashabımın daima ziyaretine gittikleri bir kadındır. Sen İbn Ümmü Mektûm'un evinde iddet bekle, çünkü o âmâ bir adamdır. (Yanında) çarşafını çıkarabilirsin! (Nikâh için) helâl olduğun zaman bana bildir!" buyurmuşlardır. sonra Fâtıma şunları) söyledi; Helâl olduğum vakit kendilerine, Muâviye b. Süfyân ile Ebû Cehm'in beni istediklerini söyledim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Ebû Cehm'e gelince O, sopasını boynundan indirmez. Muâvye ise, yoksuldur hiç malı yoktur. Sen Üsâme b. Zeyd'le evlen" buyurdular. (Daha sonra Fâtıma şunları söyledi); Ben buna razı olmadım. Sonra (Resûl-i Ekrem bana tekrar); Üsâme b. Zeyd'le evlen!" dedi. Bunun üzerine ben de onunla evlendim. Allah onda hayır yarattı. Ben de ona gıpta ettim. talâk 37-54; Nesâî, nikâh 22, talâk 15; Muvatta, talâk 67; Dârimî, nikâh 7; Ahmed b. Hanbel V!, 412; Tirmizi, talâk 5; İbn Mâce, talâk 10.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bâin Talâkla Boşanan Kadının Nafakası
2287-)
Ebû Seleme b. Abdirrahman'dan rivâyet edildiğine göre, Fâtıma bint Kays, ona Ebû Hafs b. el-Muğire'nin kendisim üç talakla boşadığını söyledi. (Hadîsin bundan sonraki kısmında Yahya b. Ebî Kesir bu mevzuda Ebû Seleme vasıtasıyla Fâtıma bint Kays'dan bir önceki) hadîsi nakletmiştir ve rivâyetin sonunda şu cümleler de vardır: Halid b. Velid'le benî Manzum'dan bir kişi, Peygamber (sallallâhû aleyhi ve sellem)’e geldiler ve; Allah'ın peygamberi Ebû Hafs b. el-Muğîre karısını üç talakla boşadı ve ona az bir nafaka bıraktı dediler. Ekrem de; Ona nafaka yoktur" buyurdu. Daha sonra Yahya b. Ebî Kesir hadîsin kalan kısmını sonuna kadar nakletti. Bir önceki Mâlik hadîsi bu hadîsten daha tamdır. talâk 38; Ahmed b. Hanbel, VI, 413.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bâin Talâkla Boşanan Kadının Nafakası
2288-)
Fâtıma bint Kays'dan rivâyet edildiğine göre, Ebû Amr b. Hafs kendisini üç talâkla boşamış. Bu hadîsi (Yahya ve Ebû Seleme zinciriyle Fâtıma'dan) nakleden (Ebû Amr el-Evzâî) hadîsin bundan sonraki kısmında (2284 numaralı hadîsle 2285 numaralı) Halid b. Velîd'in haberini rivâyet etti. Ebû Amr el-Evzâî dedi ki; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), " Ona nafaka da yoktur, ev de yoktur" buyurdu. Daha sonra (Ebû Amr el-Evzâî bu mevzu ile ilgili bir hadîs daha rivâyet etti ki bu hadîste) şu cümleler vardır: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Fâtıma'ya " Nefsin hakkında benden önce (bana sormadan) bir karar verme" diye haber gönderdi. el-Bakârâ (2), 235.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bâin Talâkla Boşanan Kadının Nafakası
2289-)
Fâtıma bint Kays'dan; demiştir ki: Ben, Mahzûm oğullarından bir adamla evli idim. Beni üç bain talâkla boşadı." Râvî (Muhammed b. Amr, hadîsin bundan sonraki kısmında Ebû Seleme vasıtasıyla Fâtıma'dan, 2284 numaralı) Mâlik hadîsinin bir benzerini nakletmiştir. (Muhammed b. Amr) Bu hadiste (Hazret-i Peygamber'in Hazret-i Fâtıma'ya); Beni geçip de kendi kendine bir iş yapma" buyurduğunu da rivâyet etmiştir. Dâvud dedi ki: Bu hadîsi (Ebû Seleme b. Abdurrahman'ın doğrudan doğruya Fâtıma bint Kays'dan rivâyet ettiği gibi) aynı şekilde eş-Şa'bî ile el-Behiyy doğrudan doğruya, Ata, Abdurrahman b. Asım vasıtasıyla; Ebû Bekr b. Ebi’l-Cehm, doğrudan doğruya (almak kaydıyla) hepsi de Fâtıma'dan " Onu kocası kesin olarak boşadı" diye rivâyet ettiler. talâk 39; Ahmed b. Hanbel, VI, 413.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bâin Talâkla Boşanan Kadının Nafakası
2290-)
Fâtıma bint Kays'dan rivâyet olunduğuna göre, kocası onu üç talâkla boşamış da Resûl-i Ekrem ona iddet süresi içinde nafaka ve mesken hakkı tanımamıştır. talâk 44, İbn Mâce, talâk 10.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bâin Talâkla Boşanan Kadının Nafakası
2291-)
Fâtıma bint Kays'dan rivâyet edildiğine göre, kendisi Ebû Hafs b. el-Muğıre ile evli idi ve kocası Ebû Hafs b. el-Muğire onu üç talâkın sonuncusu ile boşadı. Fatıma hadîsin bundan sonraki kısmında, kocasından boşandıktan sonra, iddet beklerken Resûlüllah'a varıp, evinden dışarı çıkması hakkında fetva istediğini Resûl-i Ekrem'in de O'na, " âmâ olan İbn Ümm-i Mektûm'un evine taşınmasını tavsiye ettiğini" ifâde etmiştir. Fakat Mervân b. el-Hakem üç talâkla boşanmış bir kadının evinden çıkması hakkındaki Fâtıma'nın bu sözünü kabul etmekten çekinmiştir. dedi ki; Âişe, Fâtıma bint Kays'ın bu sözünü reddetti. Dâvud dedi ki; Bu hadîsi Ukayl b. Hâlid'in İbn Şihâb ez-Zührî'den rivâyet ettiği gibi yine aynı şekilde Salih b. Keysân ile İbn Cüreyc ve Şuayb b. Ebî Hamza da bu hadîsi İbn Şihâb ez-Zührî'den rivâyet etmişlerdir. Dâvud dedi ki: Şuayb b. Ebî Havza'nın babası Ebû Hamza'nın adı Dînârdır ve Ebû Hamza Ziyâd'ın azâdlı kölesidir. talâk 40; Nesâî, talâk 70.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bâin Talâkla Boşanan Kadının Nafakası
2292-)
Ubeydullah'dan; demiştir ki: Mervân b. Hakem, Hazret-i Fâtıma'ya Hazret-i Kabisâ'yı gönderip vaktiyle kocasıyla arasında geçen hadiseyi sormuş, Hazret-i Fâtıma şöyle anlatmış " Kendisi Ebû Hafs'la evli iken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ali b. Ebî Tâlib’i Yemen'(in bir bölgesin)e (vali olarak) göndermiş. Kocası da onunla beraber (Yemen yolculuğuna) çıkmış ve (Yemen'de bulunduğu sırada) Hazret-i Fâtıma'ya, kendisini bakî kalan üçüncü talâkla boşadığı haberini göndermiş, Ayyaş b. Ebî Rabiâ ile Haris b. Hişâm'a da Fâtıma'ya nafaka vermelerini emretmiş. Onlar da bu emri alınca; hâmile olmadıkça Fâtıma için nafaka yoktur, demişler. Bunun üzerine (Fâtıma) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müracaat etmiş. Resûl-i Ekrem de ona; Hâmile olmadıkça sana nafaka yoktur" , cevâbını vermiş. Bunun üzerine Hazret-i Fâtıma (iddet süresi içinde kocasının evinden başka bir yere) taşınmak için Hazret-i Peygamber'den izin istemiş. Hazret-i Peygamber ona izin verince Hazret-i Fâtıma; Allah'ın Rasûlü, nereye taşınayım? diye sormuş. Resûl-i Ekrem de; İbn Ümm-i Mektûm'un yanına!" diye cevâp vermiş. -İbn Ümm-i Mektûm âmâ imiş- (bu sebeple) Onun yanında örtüsünü omuzundan indirebilirmiş,. ve örtüsüz haliyle İbn Ümm-i Mektûm onu göremezmiş. Fâtıma iddeti bitinceye kadar orada kalmış. (İddeti bitince) onu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Üsâme'ye nikahlamış. Fâtıma'dan bunları dinleyen) Kabisâ dönüp Mervân'a bunları nakletmiş. Mervân da; bu hadîsi bir kadından başka hiçbir kimseden işitmedik. Biz insanları üzerinde bulduğumuz, kuvvetli ve sahîh hükümle amel edeceğiz, demiş. Bu söz kendisine ulaşınca Fâtıma; benim aramda Allah'ın kitabı vardır. Zira Yüce Allah Kur'an-ı kerîmesinde " Ey Peygamber, Kadınları boşadığımz zaman iddetleri içinde âdetten temiz oldukları sırada boşayın..." et-Talâk (65), 1. buyurmuştur demiş ve bu âyet-i kerîmeyi " Bilmezsin belki Allah, bundan sonra yeni bir iş ortaya çıkarır" âyetine kadar okumuş ve; talâktan sonra ne gibi bir iş olabilir? demiş. Dâvud dedi ki: Bu hadîsi (Ma'mer'in rivâyet ettiği gibi) Yunus'da ez-Zuhrî'edn rivâyet etti. Zübeydî de, (2290 numaralı) Ma'mer hadîsi ile aynı manâda olan Ubeydullah hadisini ve (2289 numaralı) Ukayl hadîsi ile aynı manada olan Ebû Seleme hadisini, ez-Zuhrî'den rivâyet etti. Dâvud dedi ki; Muhammed b. îshâk da bu hadîsi, Zührî’den; Gerçekten Kâbisa bu haberi Zühri'ye anlattı." şeklinde ve Ubeydullah b. Abdillah'ın, "Kâbisa Mervân'ın yanına döndü de bunu ona haber verdi" diyerek rivâyet ettiği haberin manâsına uygun olarak rivâyet etti. talâk 41; Müslim, talâk 40, 41; Ahmed b. Hanbel, VI, 415; Beyhakî, es-Sünenu'l-kübrâ, VII, 472.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Bâin Talâkla Boşanan Kadının Nafakası
2293-)
Ebû îshâk'dan; demiştir ki: Ben (Kûfe'de) el-Esved'le birlikte Ulû câmiîde idim. el-Esved şöyle dedi: Fâtıma bint Kays, Ömer b. el-Hattâb'a geldi ve kocasından boşandıktan sonra Hazret-i Peygamberin ona: sen kocandan nafaka ve mesken alamazsın" dediğini anlattı.) Hazret-i Ömer de ona; Biz duyduğu bir haberi iyice belleyip bellemediğini bilmediğimiz bir kadının sözüyle Rabbimizin kitabını ve Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'ln sünnetini bırakacak değiliz" diye cevap verdi. talâk 46; Tirmizî, talâk 6; Nesâî, talâk 70; Darimî, mukaddime 24; talâk 1; Muvatta, kader 3; Ahmed b. Hanbel, I, 75; III, 212, 286; IV, 206; V, 30.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Fatıma Bint Kaysın Rivâyetini Kabul Etmeyenler
2294-)
Hişâm b. Urve'nin babası (Urve)'den; demiştir ki: Âişe, Fâtıma’nın bu sözünü şiddetle reddetti ve; Gerçekten Fâtıma ıssız bir yerde idi ve etrafından korkuluyordu da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun için kendisine İbn Ümm-ı Mektûm'un evine taşınması için izin verdi" talâk 42; İbn Mâce, talâk 9. dedi.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Fatıma Bint Kaysın Rivâyetini Kabul Etmeyenler
2295-)
Urve b. ez-Zübeyr'den rivâyet olunduğuna göre Hazret-i Âişe'ye " Sen Fâtıma'nın sözünü bilmiyor musun?" denmiş de Hazret-i Âişe " Bana bak! bunu anmak da ona hiç bir hayır yoktur" diye cevâp vermiştir. talâk 54.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Fatıma Bint Kaysın Rivâyetini Kabul Etmeyenler
2296-)
Süleyman b. Yesâr, Fâtıma (bint Kays)’ın (iddetini beklemekte olduğu kocasının evinden başka bir eve) çıkmasının sebebi hakkında şöyle demiştir; Bu sadece, Hazret-i Fâtıma (bint Kays)'ın huysuzluğundan dolayı meydana gelmiştir." es-Sünenu'l-kübrâ, VII, 433.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Fatıma Bint Kaysın Rivâyetini Kabul Etmeyenler
2297-)
el-Kasım b. Muhammed ile Süleyman b. Yesâr'dan rivâyet edildiğine göre; Yahya b. Sâid b. el-Âs, Abdurrahmân b. el-Hakem'in kızını üç talakla boşadı da Abdurrahman onu alıp kendi evine götürdü. Bunun üzerine Hazret-i Âişe, o sırada Medine Valisi bulunan Mervân b. el-Hakem'e haber gönderip; Allah'dan kork ve kadını evine geri gönder" dedi. Süleyman'ın hadîsinde Mervân'ın Hazret-i Âişe'ye şöyle cevâp verdiği ifâde ediliyor; Abdurrahmân bana üstün geldi" . el-Kâsım'ın hadîsinde ise, Mervân'ın Hazret-i Âişe'ye şöyle cevâp verdi(ği ifâde ediliyor): Sana Fâtıma bint Kays'ın durumu ulaşmadı mı?" Hazret-i Âişe de " Fâtıma hadîsinden bahsetmemen sana bir zarar vermez" (Onu hatırlamanın sana bir faydası yoktur) diye cevâp verdi. Mervân da şöyle karşılık verdi; Eğer Hazret-i Fâtıma'nın evinden çıkmasını gerektiren şer, sana ma'lûm olsaydı, Yahya ile karısı Amre arasında bulunan şerr'(in, Amre'nin, Yahya'nın evini terketmesini meşru kılacak bir sebep teşkil ettiğini) sana anlatmaya yeterdi. talâk 52-54; Buhârî, talâk 41.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Fatıma Bint Kaysın Rivâyetini Kabul Etmeyenler
2298-)
Meymûn b. Mihrân'dan; demiştir ki: Medine'ye gelmiştim. Sâid b. el-Müseyyeb'in yanına götürüldüm ve (ona); bint-i Kays üç talâkla boşandı, (iddet süresi içerisinde) evinden çıkarıldı (Buna ne dersiniz?) dedim. Sâid şöyle cevâp verdi; kadın halkı fitneye düşüren bir kadındır. Kendisi diliyle etrafındakileri inciten birisiydi de bu yüzden âmâ İbn Ümm-ı Mektûm'un yanına bırakıldı. Şerhu Meâni'l-âsâr, II, 40. Beyhâkî, es-Sünenu’l-kübrâ, VII, 433.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Fatıma Bint Kaysın Rivâyetini Kabul Etmeyenler
2299-)
Câbir (radıyallahü anh)'den; demiştir ki: Teyzem üç talâkla boşanmıştı. Birgün kendisine âit bir hurma ağacının hurmalarını kesmek için evinden dışarı çıkmıştı. Karşısına çıkan bir adam onu (evinden dışarı çıkmaktan) nehyetti. Bunun üzerine teyzem Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip durumu anlattı. Resûl-i Ekrem de ona; Çık, hurma ağacının hurmalarını kes, belki onlardan sadaka verir, yahut da bir hayır işlersin" buyurdu. Mâce, talâk 9; Nesâî, talâk 71; Müslim, reda' 122, talâk 57; Dârimî, talâk 14; Ahmed b. Hanbel, 111, 321.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Üç Talakla Boşanmış Olan Bir Kadın İddet Beklerken Gündüzün Dışarı Çıkabilir
2300-)
İbn Abbâs'dan rivâyet edildiğine göre; İçinizden ölüp de geriye eşler bırakan erkekler, eşlerinin evlerinden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler.." el-Bakârâ (2), 240. âyet-i kerîmesi, miras âyetiyle " Allah'ın kendilerine takdir buyurduğu dörtte bir ve sekizde bir hisse olarak (belirlenmekle neshedildiği gibi) bir sene iddet bekleme süresi de dört ay on gün olarak takdîr edilmekle neshedildi. talâk 69.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Kocası Ölen Bir Kadına Bir Yıllık Nafaka Ve Mesken İhtiyacının Kocası Tarafından , Temin Edilmesi İçin Vasiyet Etmesi Hükmü Miras Ayeti İle Neshedilmiştir
2301-)
Humeyd b. Nâfi'den rivâyet edildiğine göre, Zeyneb bint Ebî Seleme ona şu üç hadîsi şöyle anlatmıştır; babası Ebû Süfyan öldüğü zaman Ümmü Habibe'nin yanına girdim. İçinde halûk sarısı bulunan bir koku yahut da başka bir şey istedi; ve onu önce bir cariyeye sürdü, sonra kendi yanaklarına sürdü ve şunları söyledi: benim kokuya hiçbir ihtiyacım yoktur fakat ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i minber üzerinde: Allah'a ve âhiret gününe imân eden bir kadına, ölü için (üç gün ve) üç geceden fazla yas tutmak helâl değildir. Yalnız koca için dört ay on gün yas müstesna!" derken işittim. bint Ebi Seleme, ikinci hadîsi de şöyle anlatmıştır; Erkek kardeşi öldüğü zaman Zeyneb bint-i Cahş'ın yanına girdim. Bir koku isteyip ondan süründü sonra şöyle dedi; kokuya hiçbir ihtiyacım yok; ancak ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i minber üzerinde; Allah'a ve ahiret gününe imân eden bir kadına ölü için üç gün ve geceden fazla yas tutmak helâl değildir. Ancak koca için tutulan dört ay ongun yas müstesna!" derken işittim. hadîsi anlatırken Hazret-i Zeyneb dedi ki; Annem Ümmü Seleme'yi Şöyle derken işittim; Bir kadın Resûlüllah'a geldi ve; Allah'ın Rasûlü! Kızımın kocası vefat etti. Kendisinin de gözü ağrıyor. Ona sürme çekebilir miyim? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki veya üç defa; Hayır olmaz" , cevabını verdi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Bu iddet topu topu dört ay on gündür. Halbuki sizden biriniz câhiliyye döneminde tezeği senenin sonunda atardı." (Bu hadisi Zeyneb'den nakleden) Humeyd dedi kî; Zeyneb'e; Tezeği senettin sonunda atardı" ne demektir? diye sordum. Zeyneb şu cevâbı verdi; kocası öldüğü zaman küçük bir eve girer, en kötü elbisesini giyer, bir sene geçinceye kadar, koku ve hiçbir şey sürünmezdi. Sonra kendisine bir hayvan; eşek veya koyun yahut kuş getirilir de onunla silinirdi. Silindiği şey ekseriya ölürdü. Sonra dışarıya çıkar, kendisine bir hayvan tezeği verilerek onu atardı. Ondan sonra dilediği koku ve saireye avdet ederdi. Dâvud dedi ki: Metinde geçen el-Hıfş kelimesi " küçük bir ev" demektir. cenâiz 31, hayz 12, talâk 46-49; Müslim, talâk 58; Tirmizî, talâk 18; Nesâî, talâk 58-59; İbn Mâce, talâk 35; Dârimî, talâk 12, 13; Muvatta', talâk 101-102; Ahmed b. Hanbel, VI, 37, 184, 249, 281, 286, 287, 324, 325, 326, 408, 426.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Kocası Ölen Bir Kadının Bir Süre Yas Tutması
2302-)
Ebû Said el-Hudrî'nin kızkardeşi el-Fürey'a bint Mâlik b. Sinan'ın haber verdiğine göre; kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip, Hudre oğullarındaki ailesine dönüp dönemeyeceğini sormuş. O günlerde kocası kaçan kölelerini aramaya çıkmış, nihayet Kaddûm tarafında onlara yetişince köleler onu öldürmüşler. Bunun üzeririe Fürey'a Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e; aileme gideceğim çünkü kocam bana sahîb olduğu bir ev ve sadaka bırakmadı, diye izin istedi. Hazret-i Fürey'a (hadîsin bundan sonraki kısmında şunları söyledi) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Evet" diye cevâp verdi. Ben de çıktım gittim. Odama, yahut da mescide varmış idim ki, Resûl-i Ekrem bana seslendi, yahut da benim çağrılmamı emretti ve çağrıldım. Bunun üzerine bana; Nasıl demiştin?" buyurdu. Ben de kocam hakkında anlattığım hikâyeyi kendisine tekrarladım. (Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Farz olan iddet müddeti doluncaya kadar evinde kal" buyurdu. Dört ay on gün orada iddete girdim. Osman b. Affan Halife olunca bana adam göndererek benden bunu(n hükmünü) sordu ve kendisine bildirdim. da bu hükme, uydu ve ona göre hüküm verdi. talâk 23; Nesâî, talâk 60; İbn Mâce, talâk 8; Dârimî, talâk 14; Muvatta, talâk 87; Ahmed b. Hanbel, VI, 370.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Kocası Ölen Bir Kadın Îddetini Beklerken Kocasının Evinden Başka Bir Yere Taşınabilir Mi?
2303-)
İbn Abbâs (radıyallahü anh) demiştir ki: Şu (..." şayet kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında uygun olanı yapmalarında sizin için bir günah yoktur..." ) el-Bakârâ (2), 240. âyeti (kocası ölen) bir kadının, iddetini kocasının ailesi yanında geçirmesini emreden âyet-i kerîmeyi el-Bekârâ (2), 240. neshetti. Binâenaleyh, kocası vefat eden bir kadın istediği yerde iddetini bekler. O, (hükmü neshedilen âyet-i kerîme) ise, azîz ve celîl olan Allah'ın; (dışarıya) çıkarılmaksızın" el-Bakârâ (2), 240. mealindeki sözüdür. (Âyetin baş kısmı son kısmıyla neshedilmiş olmaktadır. Bu hadîs-i şerîf üzerinde) Atâ da şunları söyledi; (Bu kadın) isterse kocasının ailesi yanında iddet bekler. İsterse, (" İçinizden ölüp geriye eşler bırakan erkekler eşlerinin evlerinden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyyet etsinler" ) el-Bakârâ (2), 240. (âyeti gereğince) kocası tarafından kendisine vasiyyet edilen evde ikâmet eder, isterse, aziz ve celîl olan Allah'ın " ...Şayet kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında uygun olanı yapmalarında sizin için bir günah yoktur..." âyet-i kerîmesi icâbı kocasının evinden çıkar, istediği yerde iddetini bekler. Atâ sözlerine devamla dedi ki; Daha sonra mîras âyeti indi de, süknâ (bir erkeğin ölmeden önce geride bıraktığı karısına iddet süresince içinde ikâmet edeceği bir mesken vasiyyet etme mecbûriyeti) neshedildi. (Artık kadın muhayyer bırakıldığı için) dilediği yerde iddetini bekler. talâk 61; Buhârî, talâk 50.
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud, Boşanma Bölümü
Konu: Kocası Ölen Bîr Kadın İddetini İstediği Yerde Geçirir Diyenlerin Delilleri