Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

5775-) ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Ubeydullah ibn Abdillah haber verdi; ona da Huzeyme kabilesinin Esed oğulları kolundan Mıhsan kızı Ümmü Kays el-Esediyye (radıyallahü anh) -ki bu, Peygamber'e bey'at etmiş olan ilk muhacir kadınlardandı ve meşhur Ukâşe ibn Mıhsan'ın kızkardeşi idi- şöyle haber vermiştir: Kendisi "Uzre" denilen boğaz hastalığına tutulan oğlan çocuğunu eliyle tedâvî etmeye girişmiş olarak Rasûlüllah'ın huzuruna getirmiş. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Niçin boğaz hastalığına böyle bir tedâvî uygulamak suretiyle çocuklarınızın boğazını elle sıkıştırıp acıtıyorsunuz? Şu el-Ûdu'l-Hindî’yi kullanmaya devam ediniz. Çünkü bu Hind çubuğunda yedi türlü şifâ vardır. Zâtu'l-cenb hastalığının ilâcı da ondandır” buyurmuştur. "el-Kust" bitkisini kasdediyor ki, o da el-Odu'l-Hindî'dir. Yûnus ve İshâk ibn Râşid, ez-Zuhrî'den: "Allakat aleyhi ( = Çocuğu kendisi elle ameliyat yapmış olarak)" ta'bîriyle söylediler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Boğaz Hastalığı Bâbı
5780-) Abbâd ibn Mansûr, Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den olmak üzere söyledi ki, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh):Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Ensâr'dan bir ev halkına ağulu hayvanların zehirinden ve kulak ağrısından, okumak suretiyle sığınma ve korunma tedâvîsi yapmalarına izin verdi, demiştir. Enes: Ben Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) hayâtta iken zâtü’l-cenb hastalığından dolayı dağlama tedâvîsi yapıldım. Ebû Talha, Enes ibn Nadr, Zeyd ibn Sabit benim bu tedavimde hazır bulundular. Beni Ebû Talha dağlamış idi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Zâtul-cenb Hastalığının Devası Bâbı
5783-) Ebû Bekr'in kızı Esma (radıyallahü anh) kendisine humma hastalığına tutulmuş ve çağırıp feryâd eder hâlde bir kadın getirildiğinde, su alıp onu yanmakta olan bedeni ile elbisesinin yakası ve yenleri arasına dökerdi. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere humma hararetini su ile serinletmemizi emrederdi, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Humma Cehennemin Kaynamasındandır”
5784-) Hişâm tahdîs edip dedi ki: Bana babam Urve ibnu'z- Zubeyr, Âişe (r.anha)'den haber verdi'ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Humma harareti cehennemin kaynamasındandır. Sizler o harareti su ile serinletiniz!" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Humma Cehennemin Kaynamasındandır”
5785-)  Râfi' ibri Hadîc (radıyallahü anh): Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim: cehennemin kaynamasındandır. Siz onun hararetini su ile soğutunuz!" buyuruyordu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Humma Cehennemin Kaynamasındandır”
5787-) Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Bana Habîb ibnu Ebî Sabit haber verip şöyle dedi: Ben İbrâhîm ibn Sa'd'den işittim, şöyle dedi: Ben Usâme ibn Zeyd'den işittim, o, adı geçen İbrâhîm''in babası olan Sa'd ibn Ebî Vakkaas'a şunu tahdîs ediyordu: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Sizler bir yerde tâûn hastalığı çıktığını işittiğiniz zaman, o tâûnlu yere girmeyiniz. Tâûn sizin bulunduğunuz yerde meydana gelirse, sakın sizler oradan dışarı çıkmayınız" buyurdu. ibn Ebî Sabit dedi ki:) Ben İbrâhîm ibn Sa'd'a: Sen bu hadîsi Usâme'den, baban Sa'd'a tahdîs ederken işittin mi? Baban onu reddetmiyor muydu? diye sordum. Evet (ben bunu Usâme babama tahdîs ederken işittim, babam Sa'd da onu reddetmiyordu), dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Tâûn Hastalığı Hakkında Zikrolunan Şeyler Bâbı
5788-) Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan (o, şöyle demiştir): Omer ibn Hattâb, Şam'a doğru yola çıktı. Nihayet (Yermûk yakınında bir köy olan) Serğ'a vardığı zaman ordu kumandanları Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh ve arkadaşları kendisini karşıladılar ve Şâm arazîsinde veba hastalığı vuku' bulduğunu ona haber verdiler. Abbâs dedi ki: Omer: İlk Muhacirler'i bana çağır, dedi. çağırdı da onlarla istişare etti ve onlara Şam'da veba vâki' olduğunu haber verdi. Onlar (gitmek veya geri dönmek hususunda) ihtilâf ettiler. Bâzısı: Bir iş için çıkmışsın, o işten geri dönmeni doğru bulmayız. da: İnsanların bakıyyesi ve Rasûlüllah'ın arkadaşları seninle beraberdirler. Onları şu veba üzerine götürmeni doğru görmeyiz, dediler. onlara: Yanımdan çıkın! dedi. Sonra: Ensâr'ı bana çağır, dedi. onları da Omer'in yanına da'vet ettim. Omer onlarla da istişare etti. Onlar da Muhâcirler'in yoluna girdiler ve onların ihtilâfları gibi ihtilâf ettiler. Bunun üzerine Omer onlara da: Yanımdan çıkın! dedi. Sonra: Kureyş ihtiyarlarından, fetih Muhacirler'inden burada bulunanları bana çağır, dedi. onları çağırdım. Onlardan ikisi bile Omer'e karşı ihtilâf etmedi. Onlar: İnsanları geriye döndürmeni ve halkı şu veba üstüne götürmemeni doğru görürüz, dediler. üzerine Omer, insanlar arasında şöyle nida ettirdi: Ben sabahleyin bineğime binip geri döneceğim. Binâenaleyh siz de buna göre (hazırlanıp) sabahlayın, dedi. Ubeyde ibnu'l-Cerrâh: Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun? dedi. Omer: Keski bunu senden başkası söyleseydi yâ Ebâ Ubeyde! Evet Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Şuna ne dersin: Şayet senin develerin olsa, iki yamacı olan bir vâdîye inseler -yahut indirsen- o yamaçlardan biri münbit, diğeri ise otsuz olsa, sen develeri bitek yerde gütsen, Allah'ın kaderi ile gütmüş; otsuz yerde gütsen, yine Allah'ın kaderi ile gütmüş değil misin? dedi. Abbâs dedi ki: Abdurrahmân ibn Avf, bir haceti yüzünden ortalıkta yok iken bu sırada çıkageldi ve şöyle dedi: Bu hususta bende bir ilim vardır ki, ben onu Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim şöyle buyuruyordu: "Bu hastalığın bir yerde çıktığını işittiğiniz zaman oraya gitmeyiniz. Hastalık sizin bulunduğunuz yerde vâki' olursa, ondan kaçmak için sakın o yerden dışarı çıkmayınız!" Bunun üzerine Omer, Allah'a hamdetti, sonra ayrıldı, demiştirtir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Tâûn Hastalığı Hakkında Zikrolunan Şeyler Bâbı
5789-) Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Abdullah ibn Âmir'den haber verdi ki, Omer (radıyallahü anh) Şam'a doğru yola çıkmış. Serğ denilen yerde bulunduğu zaman kendisine Şam'da veba hastalığı çıkmış olduğu haberi ulaşmıştır. Bu sırada Abdurrahmân ibn Avf, Omer'e şu hadîsi haber vermiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Sizler bu hastalığın bir yerde çıktığını işittiğiniz zaman, o hastalık üzerine gitmeyiniz. Eğer bu hastalık sizin bulunduğunuz yerde meydana gelirse, hastalıktan kaçmak için bulunduğunuz yerden çıkmayınız" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Tâûn Hastalığı Hakkında Zikrolunan Şeyler Bâbı
5790-) Bize Mâlik, Nuaym el-Mucmir'den haber verdi ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh):Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Medine'ye Deccâl Mesîh ve tâûn girmez" buyurdu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Tâûn Hastalığı Hakkında Zikrolunan Şeyler Bâbı
5791-) Bize Âsim el-Ahvel tahdîs edip şöyle dedi: Bana İbnu Sîrîn'in kızı Hafsa tahdîs edip şöyle dedi: Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) bana: Kardeşin Yahya ibn Şîrîn ne hastalığından öldü? diye sordu. de ona: öldü, diye cevâb verdim. Enes: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Tâûn, (kendisi yüzünden ölen) her müslümân için şehîdlik (sebebi)dir" buyurdu, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Tâûn Hastalığı Hakkında Zikrolunan Şeyler Bâbı
5792-) Bize Ebû Âsim (ed-Dahhâk ibn Mahled), Mâlik'ten: o da Sumeyy'den; o da Ebû Salih'ten; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Karın hastalığından ölen şehiddir, tâûn hastalığından ölen de şehîddir" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Tâûn Hastalığı Hakkında Zikrolunan Şeyler Bâbı
5793-) Bize Abdullah ibn Bureyde, Yahya ibn Ya'mer'den; o da Peygamber'in zevcesi Âişe'den: Âişe bize şöyle haber verdi, diye tahdîs etti ki, Âişe (r. anha), Rasûlüllah'a taundan sormuş. Allah'ın Peygamberi(sallallahü aleyhi ve sellem) de Âişe'ye şöyle haber vermiştir: "Şübhesiz tâûn öyle bir azâbdır ki, Allah onu dileyeceği kimseler üzerine gönderir. Neticede Allah tâûnu mü'minler için bir rahmet (vesilesi, kâfirler için de bir azâb) kılmıştır. Bir yerde tâûn meydana çıkar da orada bulunan herhangi bir kul -sabrederek, sevâb umarak ve bu tâûn yalnız Allah'ın takdir edip yazdığı kimselere isabet eder olduğunu bilir ve bu kanâati besleyerek- bulunduğu beldede eğlenirse, muhakkak Allah ona şehîd ecrine benzer sevâb takdir buyurur." hadîsi, Dâvûd ibn Ebî Furât'tan... senediyle rivayet etmekte, en-Nadr ibnu Şumeyl, Habbân ibn Hilâl el-Bâhilî el-Basrî'ye mu-tâbaat etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Tâûn Hususunda Sabırlı Olan Kişinin Ecri Bâbı
5794-)  Bize Hişâm ibn Yûsuf, Ma'mer ibn Râşid'den; o da ez-Zuhrî'den; o da Urve'den; o da Âişe (r.anha)'den olmak üzere şöyle haber verdi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği hastalığı sırasında Muavvize Sûreleri'ni okuyup kendi üzerine nefes ederdi. Hastalığı ağırlaşınca ben bu sûreleri okuyup O'na üflüyor ve O'nun ellerinin bereketi sebebiyle, yine O'nun eliyle kendisine meshediyordum. dedi ki: Ben ez-Zuhrî'ye: Nasıl nefes ederdi? dedim. ez-Zuhrî: (Okuyup) iki elleri üzerine üfler, sonra onlarla yüzüne meshederdi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Kurânla Ve Sığındırıcı Sûrelerle Allaha Sığındırma Duaları Yapmak Suretiyle Manevî Tedâvîler Bâbı
5795-) Bize Şu'be, Ebû Bişr'den; o da Ebû Mütevekkil'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in sahâbîlerinden bir grup insan Arab kabilelerinden bir oba halkının üzerine vardılar. O oba halkı gelen sahâbî grubuna yemek vermediler. Onlar böyle konuk edilmemiş hâlde bulundukları sırada birden o oba halkının seyyidi zehirli bir hayvan tarafından sokuldu. Bunun üzerine oradaki sahâbîlere: Sizin beraberinizde bir deva yahut rukye tedavisi yapan kimse var mı? dediler. de onlara: Sizler bizi konuk edip yemek yedirmediniz. Biz de, sizler bizim için bir ücret ta'yîn etmedikçe size rukye yapmayız! dediler. akabinde kabile halkı, sahâbîler için ücret olarak bir bölük koyun sürüsü ayırdılar. Bundan sonra bir sahâbî Ümmü'l-Kur'ân'ı okumaya başladı. Tükrüğünü topluyor ve o hasta adamın üzerine tükürüyordu. Neticede o zât iyileşti. O kabîle halkı da koyun sürüsünü getirip teslim ettiler. okuyan sahâbîye: Biz bu sürü parçasını Peygamber'e sormadıkça almayız, dediler. bunu Peygamber'e anlatıp sordular. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) güldü ve: "Sana bu sûrenin bir rukye olduğunu bildiren nedir? Bu sürü parçasını alın, bana da bir pay ayırın!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Fâtihatul-kitâbı Okumakla Rukyeler Yapma Bâbı
5796-) Bana Ubeydullah ibnu'l-Ahnes Ebû Mâlik, İbn Ebî Muleyke'den; o da İbn Abbâsradıyallahü anhüma'tan şöyle tahdîs etti: Peygamber'in sahâbîlerinden bir müfreze grubu, bir su başında konaklamış olan bir oba halkının yanına vardılar. Oba halkı içinde zehirli hayvan tarafından sokulmuş -yahut tedâvî edilecek- bir kimse bulunuyordu. O su başındakilerden bir adam, sahâbî grubunun karşısına geldi de, onlara: İçinizde rukye yapan biri var mı? Bu su başında konaklamış olan toplulukta zehirli birşey tarafından sokulmuş -yahut tedâvî edilecek- bir hasta vardır, dedi. bu müracaatı üzerine sahâbîlerden biri gitti de o hasta adama, bir bölük koyun sürüsü ücret karşılığında Fâtihatu'l-Kitâb'ı okudu. Akabinde o kimse derdinden kurtulup iyileşti. Sonunda koyun sürüsü karşılığında okuma tedavisi yapan kimse arkadaşlarının yanına geldi. Arkadaşları onun bu ücreti almasını kerîh gördüler ve: Sen Allah'ın Kitâbı'na karşılık ücret aldın! dediler. Nihayet Medine'ye geldiler de: Yâ Rasûlallah! Fulân kimse Allah'ın Kitâbı'na karşılık ücret aldı, dediler. (sallallahü aleyhi ve sellem): "Karşılığında ücret aldığınız vazifelerin en haklı olanı, Allah'ın Kitabı mukaabilindeki ücrettir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Rukye Yapmak Hususunda Bir Koyun Sürüsü Bölüğü Vermelerini Şart Kılma Bâbı
5797-) Ma'bed ibn Hâlid tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Şeddâd'dan işittim, Âişe (r. anha): Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana, göz değmesine okunmasını emretti -yahut (mutlak olarak) emretti-, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Göz Dokunmasına Okunmak Bâbı
5798-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den:Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda hurma taksîm etti de bana ondört hurma ile bir çekirdeksiz âdî hurma isabet etti. Sonra o âdî hurmayı, çiğnemekte dişlerim için en şiddetlisi gördüm, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-et'ıme
Konu: Bâb:
5798-) Bize ez-Zuhrî, Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb'den; o da annesi Ümmü Suleym (radıyallahü anh)'den şöyle haber verdi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem), zevcesi Ümmü Seleme'nin evinde, yüzünde sarılık eseri bulunan bir kız çocuğu gördü de: "Bu kız çocuğuna rukye tedavisi yapınız! Çünkü bunda nazar değmesi vardır" buyurdu. de ez-Zuhrî'den söyledi ki, o: Bana Urve, Peygamber'den haber verdi, demiştir. hadîsi ez-Zubeydî'den senediyle rivayet etmekte Muhammed ibn Harb'e Abdullah ibn Salim el-Hımısî mutâbaat etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Göz Dokunmasına Okunmak Bâbı
5799-)  Bize Abdurrazzâk, Ma'mer'den; o da Hemmâm ibn Münebbih'ten; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Göz değmesi haktır, sabittir" buyurmuş ve bedene döğün yaptırmaktan nehyetmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Göz Değmesi Sabittir.
5801-) Abdulazîz şöyle dedi: Ben Sabit el-Bunânî ile beraber Enes ibn MâIik (radıyallahü anh)'in yanına girdim. Sabit: Yâ Ebâ Hamza! Ben hastalandım, dedi. Bunun üzerine Enes (radıyallahü anh): Ben sana Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın rukyesiyle, yani okuduğu dualarla rukye yapayım mı? dedi. Evet yap! dedi. Enes de şu duayı okudu: Rabbe'n-nâsi, muzhibe'l-bâsi, ışfî, ente'ş-şâfî lâ şâfiye illâ ente, şifâen lâ yuğadiru sakamen (= Allah'ım, ey insanların Rabb'i, ey hastalığı giderici, şifâ ihsan et! Şifâ verici olan ancak Sen'sin. Senden başka şifâ verici yoktur. Öyle bir şifâ ki, hiçbir hastalık bırakmaz)"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Rukyesinde Okuduğu Sözler Bâbı
5802-)  Sufyân es-Sevrî tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Süleyman el-A'meş, Müslim ibn Subayh'tan; o da Mesrûk'tan; o da Âişe'den şöyle tahdîs etti: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ailesinden birini Allah'a sığındırma duası yapardı, sağ eliyle ona mesheder ve şu mealdeki duayı okurdu: "YâAllah, ey insanların Rabb'i! Şu hastalığı gider, ona şifâ ihsan eyle. Çünkü şifâ verici ancak Sen 'sin! Sen’in şifândan başka hiçbir şifâ yoktur. (Yâ Rabb, bu hastaya) öyle bir şifâ ver ki, hasta üzerinde hiçbir hastalık izi bırakmasın!" Ben bu hadîsi Mansûr ibnu'l-Mu'temir'e tahdîs ettim. O da bana İbrâhîm en-Nahaî'den; o da Mesrûk'tan; o da Âişe'den bunun benzerini tahdîs etti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Rukyesinde Okuduğu Sözler Bâbı
5803-) Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve, Âişe'den şöyle haber verdi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şu duayı söyleyerek rukye yapardı: "Hastalığı sil, ey insanların Rabb 'i! Şifâ ancak Sen 'in elindedir. Onu Sen'den başka kaldıracak yoktur!"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Rukyesinde Okuduğu Sözler Bâbı
5804-) Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdu Rabbih ibnu Sa'd, Amre'den; o da Âişe (r.anha)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) hastaya şifâ isterken şöyle der idi: "Bismîllâhi turbetu ardına ve rikatu ba'dinâ, yuşfâ sakîmunâ bi-izni Rabbinâ (Allah'ın ismiyle (şifâ isterim). Şu bizim yurdumuzun toprağı, bâzımızın tükrüğü ile beraberdir. Bunlardan Rabb'imizin izniyle hastamız şifâlanır)"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Rukyesinde Okuduğu Sözler Bâbı
5805-) Bize Sufyân ibn Uyeyne, Abdu Rabbih ibnu Sa'd'den; o da Amre bintu Abdirrahmân'dan haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) rukye tedavisinde şu duayı söylerdi: "Allah'ın ismiyle (şifâ dilerim). Şu bizim yurdumuzun toprağı ve bâzımızın tükrüğüdür. Bunlardan Rabb'imizin izniyle hastamız şifâlanır!".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Rukyesinde Okuduğu Sözler Bâbı
5806-) Yahya ibn Saîd şöyle dedi: Ben Abdurrahmân oğlu Ebû Seleme'den işittim, şöyle dedi: Ben Ebû Katâde'den işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "(Salih) ru'yâ Allah'tandır. Hulm ise şeytândandır. Sizden biriniz hoşlanmayacağı birşey gördüğü zaman, uyanırken (sol tarafına) üç defa üfleyip tüflesin ve o çirkin ru'yânın şerrinden (Eûzû billahi mine'ş-şeytâni'r-racîm) diyerek Allah'a sığınsın. Çünkü bu suretle o ru'yâ, gören kimseye zarar vermez-" Ebû Seleme: Şu muhakkak ki, ben üzerime dağdan daha ağır gelen ru'yâlar gördüğüm olurdu. Bu hadîsi işittikten sonra, artık bu ru'yâlara ehemmiyet vermiyor ve aldırmıyorum, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Rukye Tedavisinde Nefes Etme Nîn Cevazı Bâbı
5807-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) yatağına girdiği zaman “Kulhuvellâhu ahad” İki sığındırıcı Sûreleri beraberce okur da, iki avucunun içine üfler. Sonra iki eliyle yüzünü ve iki elinin bedeninden ulaştığı yerleri sıvazlardı. Rasûlüllah hastalandığı zaman bana emrederdi de bu okuyup meshetme işini O'na ben yapardım, dedi. Bu hadîsin râvîsi Yûnus ibn Yezîd de: Ben İbn Şihâb'ın da yatağına geldiği zaman böyle yapar olduğunu gördüm, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Rukye Tedavisinde Nefes Etme Nîn Cevazı Bâbı
5808-) Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Ebû'l-Mütevekkil'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî(radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah'ın sahâbîlerinden(otuz kişilik) bir seriyye, me'mûr oldukları bir sefere gittiler. Nihayet bunlar Arab kabilelerinden bir kabile üzerine indiler ve onlardan kendilerini konuk etmelerini istediler. Fakat o kabîle halkı bunları konuk etmekten çekindiler. Bu sırada o kabîlenin seyyidi zehirli bir hayvan tarafından sokuldu. Kabîle halkı harekete geçip her çâreye başvurdular, fakat hastaya hiçbir fayda vermiyordu. Bunun üzerine onlardan bâzıları: Şu sizin yakınınıza inmiş olan kaafile halkına gitseniz, belki onların bâzısının yanında birşey, bir çâre bulunabilir, dediler. kabîle halkı sahâbîlere geldiler ve: Ey cemâat! Seyyidimiz (bir akreb tarafından) sokuldu. Onu tedâvî etmek için herşeye koştuk, fakat ona hiçbirşey fayda vermiyor. Sizden birinizin yanında buna bir çâre var mıdır? diye sordular. birisi (ki Ebû Saîd'in kendisidir): Evet, ben varım. Vallahi ben elbette duâ ve tedâvî ediciyimdir. Fakat vallahi bizler sizden bizi konuklamanızı istedik de sizler bizi konuklamamıştınız. Artık şimdi ben de bizim için bir ücret ta'yîn etmedikçe size duâ ve tedâvî yapacak değilim, dedi. (otuz adedli) bir bölük koyun sürüsü üzerine anlaştılar. Ebû Saîd onlarla birlikte kabile başkanının yanına gitti, "el-Hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn" Sûresi'ni sonuna kadar okumaya ve adamın üzerine üflemeye başladı. Nihâyetinde adam, bukağısından çözülmüş hayvan gibi serbestlendi, ileri geri yürümeye başladı. Artık kendisinde hiçbir hastalık kalmadı. Saîd dedi ki: Kabile halkı üzerinde anlaşmış oldukları ücreti sahâbîlere ödediler. Sahâbîlerden bâzıları: Bu koyunları taksîm ediniz! dediler. Fakat duâ yapan kimse: Hayır, taksîm etmeyiniz! Bizler Rasûlüllah'a gidelim, olan hâdiseyi O'na zikredelim de bakalım bizlere ne emredecek! dedi. sonunda sefer hey'eti Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzuruna geldiler ve bu hususu kendisine zikrettiler. Rasûlüllah(Ebû Saîd'e hitaben): "Fâtiha'nın bu kadar etkili bir duâ ve tedâvî olduğunu sana kim bildirdi? İyi ve doğru hareket etmişsiniz. Şimdi koyunları taksîm ediniz ve bana da sizlerle birlikte bir pay ayırınız!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Rukye Tedavisinde Nefes Etme Nîn Cevazı Bâbı
5809-)  Bize Yahya ibn Saîd, Sufyân es-Sevrî'den; o da el-A'meş'ten; o da Müslim Ebu'd-Duhâ'dan; o da Mesrûk'tan tahdîs etti ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) insanlardan herhangi birine, kendi bereketli eliyle meshedip sıvazlayarak şu sözlerle Allah'a sığındırma duası yapardı: "Ey insanların Rabb'i! Şu hastalığı giderip şifâ ihsan et. Şifâ verici ancak Sen 'sin. Sen 'in şifândan başka hiçbir şifâ yoktur. Öyle bir şifâ ver ki, hasta üzerinde hiçbir hastalık izi bırakmasın!" dedi ki: Ben bunu Mansûr'a zikrettim. O da bana İbrâhîm en-Nahaî'den; o da Mesrûk'tan; o da Âişe (r.anha)'den senediyle, bu geçen hadîs tarzında tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Duâ İle Tedâvî Eden Kişinin Kendi Sağ Elini Ağrıya Dokundurup Sürmesi Bâbı
5810-) Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den; o da Âişe (r.anha)'den şöyle haber verdi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ruhunun kabzolunduğu hastalığı sırasında Muavizzât Sûreleri'ni okuyarak kendisi üzerine üfler, nefes ederdi. Hastalığı ağırlaşınca, bu sûreleri kendisine ben okur, nefes eder ve elinin bereketinden dolayı kendi eliyle O 'na meshettirirdim. dedi ki: Ben İbn Şihâb'a: Rasûlüllah nasıl nefes ederdi? diye sordum. İbn Şihâb: Elleri üzerine nefes eder, sonra da bunlarla yüzüne meshederdi, diye cevâb verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Kadın Erkeğe Rukye Tedavisi Yapar
5811-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Bir gün Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bizim yanımıza çıktı da şöyle buyurdu: "Bana bütün ümmetler arzolunup gösterildi: Bir peygamber beraberinde bir kişi ile, birpeygamber yanında iki kişi ile, bir peygamber beraberinde bir topluluk ile geçmeğe başladılar. Bir peygamber de yanında hiçbir kimse gelmeyerek geçti. Ben uzakta ufku kapatmış kalabalık bir karaltı gördüm de bunun benim ümmetim olmasını ümîd ettim. Bana: Bu, Mûsâ Peygamber'le kavmidir, denildi. Sonra bana: Şu tarafa bak! denildi. orada da ufku kapatmış çok bir karaltı gördüm. Bana yine: Şu tarafa ve şu tarafa bak! denildi. o taraflarda da ufku kaplamış çok büyük bir karaltı gördüm. Bana: İşte bunlar Sen'in ümmetindir. Bunların beraberinde yetmişbin kişi vardır ki, bunlar hesaba çekitmeksizin cennete girerler, denildi". odasına girdi ve) cennete hesâbsız gireceklerin vasıflarını insanlara beyân etmeden insanlar da dağıldı. Peygamber'in sahâbîleri kendi aralarında şöyle müzâkereye giriştiler: Bizlere gelince, bizler şirk içinde doğduk, lâkin bizler Allah'a ve Rasûlü'ne îmân ettik (bu sebeble cennete gireriz). Lâkin şu hesâbsız cennete girecek olan bahtiyarlar bizim (İslâm içinde doğan) oğullarımızdır, dediler. münazara Peygamber'e ulaştığında (dışarı çıkıp): "Cennete hesaba çekilmeksizin girecek olanlar şu mü'minlerdir ki, onlar eşyada uğursuzluk olduğunu kabul etmezler, efsun yapmazlar, şifânın (Allah'tan olduğuna inanıp) dağlamaktan olduğuna inanmazlar ve her hususta Rabb'lerine dayanıp güvenirler" buyurdu. üzerine Ukâşe ibnu Mıhsan ayağa kalktı da: Ben onlardan mıyım yâ Rasûlallah? dedi. Rasûlüllah: "Evet (onlardansın)" buyurdu. Akabinde bir başkası ayağa kalktı da: Ben de onlardan mıyım? dedi. Rasûlüllah: "Bu hususta Ukâşe senin önüne geçti" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Rukye Yânı Efsun Yapmayan Kimseler Bâbı
5813-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan: "Eşyada uğursuzluk yoktur; tıyerenin hayırlısı tefe'üldür" buyururken işittim. bulunanlar: Tefe'ül nedir yâ Rasûlallah? diye sordular. Rasûlüllah: "Sizin birinizin işiteceği güzel sözdür'' buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bir Şeyde Uğursuzluk Var Sanmak Bâbı
5814-)  Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): " (İslâm'da) tıyere yoktur. Tıyerenin hayırlısı faldır" buyurdu. sahâbî: Fal nedir yâ Rasûlallah? dedi. Rasûlüllah: "Herhangi birinizin işiteceği sâlih kelimedir (yani iyi bir sözdür)" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Fal Bâbı
5815-) Bize Hişâm ed-Destevâî, Katâde'den; o da Enes (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):" (İslâm'da) advâ ve tıyere inancı yoktur. İyi ve güzel kelime olan fal, benim hoşuma gider" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Fal Bâbı
5816-)  Bize Ebû Husayn, Ebû Salih'ten; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):" (İslâm'da) advâ, tıyere, hâme, safer (hurafeleri) yoktur" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: İslâmda Hâme Ve Safer İnancı Yoktur
5819-) Yine İbn Şihâb'dan; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den rivayet etti ki, Rasûlüllah, annesinin karnındayken öldürülen cenîn hakkında bir erkek köle yahut dişi köle gurresi ödenmesiyle hükmetti. Bunun üzerine kendisine böyle hükmolunan kadının velîsi: Ben henüz yemeyen, içmeyen, konuşmayan, sayha etmeyen cenîn hakkında nasıl borçlandırılıyorum? Bunun benzeri hüküm bâtıl olur! dedi. üzerine Rasûlüllah, o kişi hakkında: “Bu adam, ancak kâhinlerin kardeşlerindendir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Kâhinlik İşleri Bâbı
5820-) Ebû Mes'üd el-Ensârî (radıyallahü anh): Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) köpek bedelinden, zina kazancından ve kâhinliğe karşılık verilen ücretten nehyetti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Kâhinlik İşleri Bâbı
5821-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Birtakım insanlar Rasûlüllah'a kâhinlerin mâhiyetinden sordular. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlar hiçbirşey değillerdir!" buyurdu. Oradakilerden: Yâ Rasûlallah! Onlar bâzı kerreler vakıaya uygun olarak birşey söylüyorlar! dediler. da: "Bu kelime cinnden işitilmiştir ki, cinnî o kelimeyi kulak hırsızlığı yapıp sür'atle kapar ve akabinde onu velîsinin(yani dostu olan kâhinin) kulağına, tavuğun tekrar tekrar seslenmesi gibi, eğilip boşaltır. Onlar da bu kelimenin (sözün) içine yüz tane yalan karıştırırlar" buyurdu. ibnu'l-Medînî dedi ki: Abdurrazzâk, hadîsten "el-Kelimetu mine'l-hakkı" kısmı mürseldir, dedi. Sonra Alî ibnu'l-Medînî: Bana Abdurrazzâk'ın bu kısmı da Âişe'ye isnâd ettiği haberi ulaştı demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Kâhinlik İşleri Bâbı
5822-) Bize İbrâhîm ibn Mûsâ tahdîs etti. Bize İsâ ibn Yûnus, Hişâm'dan; o da babası Urve'den haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Benû Zurayk Yahûdîleri'nden Lebîd ibnu'l-A'sam denilen bir adam Rasûlüllah'a sihir yaptı. Hattâ bâzı işi işlemediği hâlde, kendisine onu yaptığı hayâli gelirdi. Nihayet günün birinde yahut gecenin birinde benim yanımda iken kendisi duâ etti, yine duâ etti. Sonra bana şöyle dedi: “Yâ Âişe! Kendisinden fetva istediğim şey hakkında Allah 'ın bana fetva verdiğini bildin mi? Bana iki adam geldi(Cibrîl ve Mîkâîl). Bunlardan biri baş ucumda, diğeri de ayak ucumda oturdu. Akabinde bunlardan biri arkadaşına: Bu zâtın hastalığı nedir? diye sordu. O da: Sihirlenmiştir, diye cevâb verdi. Öteki: Buna kim sihir yapmıştır? dedi. Öbür melek: Lebîd ibnu'l-A'sam, diye cevâb verdi. Bu sihir hangi şeyde yapılmıştır? diye sordu. Oda: Bir tarak, saç sakal tarantısı ve erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile, diye cevâb verdi. Nerede yapılmış? suâline de: Zervân Kuyusu'nda -bir rivayette: Zû Ervân Kuyusu'nda- diye cevâb verdi". dedi ki:) Sonra Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) sahâbîlerinden birtakım insanlarla beraber çıkıp bu kuyuya gitti. Oradan dönüp gelince bana: "Yâ Âişe! O kuyunun suyu kına suyu gibi kırmızımtırak yahut etrafındaki hurma ağacının uçları şeytânların başları gibidir" buyurdu. kendisine: Yâ Rasûlallah! Sen o sihri oradan çıkarmadın mı? diye sordum. " (Hayır çıkarmadım.) Çünkü Allah bana şifâ ve afiyet vermiştir. Ben o sihri çıkarmakla, halk arasında sihir şerrini yaygınlaştırmamı istemedim" buyurdu. Rasûlüllah o kuyunun kapatılmasını emretti de kuyu gömüldü, demiştir. hadîsi Hişâm ibn Urve'den rivayet etmekte Ebû Seleme Hammâd ibn Usâme, Ebû Damre, İbnu Ebî Zinâd üçlüsü, İsâ ibn Yûnus'a mutâbaat etmişlerdir. el-Leys ibn Sa'd ile Sufyân ibn Uyeyne, Hişâm'dan olan rivayetlerinde de "Fîmuştinvemuşâkatin = Tarak ve keten tarantısında" şeklinde söylemişlerdir. "el-Muşâta", tarandığı zaman saçtan çıkan şey; "el-Muşâka" ise ayrılma sırasında ketenden çıkan liflerdir, deniliyor.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Sihr Ve Yüce Allahın Şu Kavilleri Bâbı:
5823-)  Süleyman ifan Bilâl, Sevr ibn Zeyd'den; o da Ebû'l-Gays'tan; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Helak edici olan (büyük günah)lardan yanlayıp çekininiz: Allah'a ortak kılmak ve sihr..." buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Allaha Şirk Koşmak Ve Sihr, Helak Edici Günâhlardandır
5824-) Bunu bize ilk önce tahdîs eden İbn Cureyc'dir; o şöyle diyordu: Bana Urve ailesi, Urvetu'bnu'z-Zubeyr'den tahdîs etti. Ben Hişâm'a bu hadîsten sordum, o da bize babası Urve'den tahdîs etti. Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah'a sihir yapılmıştı. Hattâ kendisi kadınlarına (cinsî münâsebet için) yanaşmamış hâldeyken, onlara yanaşır olduğunu düşünür, zannederdi. Sufyân: İşte böyle olduğu zaman bu, sihirden olabilecek rahatsızlığın en şiddetlisidir, demiştir. aleyhi ve sellem) bana şöyle dedi: "Yâ Âişe! Bildin mi? Allah, bana hakkında fetva istediğim şey hususunda fetva verdi. Şöyle ki; Bana iki adam geldi. Bunlardan biri başımın yanına, diğeri de ayaklarımın yanına oturdu. Başımın yanındaki diğerine: Bu adamın hâli nedir? dedi. Öteki: Sihir yapılmıştır, dedi. Kim sihir yapmıştır? dedi. Benû Zurayk'tan, Yahûdîler'in yeminli dostu olan Lebîd ibn A'sam yapmıştır -Bu bir münafık idi-, dedi. Ne içinde sihir yapmış? dedi. Tarak ve keten tarantısıyle sihir yapmış, dedi. Nerede yapmış, dedi. Zervâ Kuyusu içinde ağır bir taşın altında, erkek hurma çiçeğinin kurumuş kapçığında, dedi". dedi ki: Sonra Peygamber kuyuya gitti de onu çıkardı. Ve: "İşte bana gösterilmiş olan kuyu budur. Onun suyu sanki kına suyu gibi kırmızımtırak, etrafındaki hurma ağacının başları da şeytânların başları gibidir" buyurdu ve "Kuyudan çıkarıldı" diye ilâve etti. dedi ki: Ben Peygamber'e: Sana tutukluğunu çözecek ilâç verilmedi mi ya! diye sordum. Peygamber: "Dikkat et, yeminle söylüyorum ki, Allah bana şifâ vermiştir. Ben insanlardan hiçbir kimse üzerine bir şerr yapmak istemiyorum" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: İnsan Sihri Konulduğu Yerden Çıkarmak İster Mi?
5825-) Âişe (r. anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah'a sihir yapılmıştı. Hattâ bâzı işi işlemediği hâlde kendisine o işi yapar olduğu hayâli verilirdi. Nihayet günün birinde benim yanımda iken Allah'a tekrar tekrar duâ etti. Sonra bana: "YâÂişe, bildin mi? Allah bana, fetva istediğim şey hakkında fetva vermiştir" buyurdu. Bu nedir yâ Rasûlallah? dedim. O şöyle buyurdu: "Bana iki kişi geldi. Bunlardan biri baş ucumda, diğeri de ayak ucumda oturdu. Sonra bunların biri arkadaşına: Bu adamın hastalığı nedir? diye sordu. Öteki; Sihir yapılmıştır, diye cevâb verdi. Beriki yine: Ona kim sihir yapmıştır? dedi. Zurayk oğulları'ndan Yahûdî Lebîd ibnu'l-A'sam, diye cevâb verdi. Bu sihir ne içinde yapılmıştır? diye sordu. Öbürü: Bir tarak, saç-sakal tarantısı ve erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı içinde, diye cevâb verdi. sefer o: Bu sihir nerededir? dedi. O da: Zû Ervân Kuyusu'nun içindedir, dedi". dedi ki: Bunun üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) sahâbîlerinden bir grup insan içinde olarak bu kuyuya gitti ve ona baktı, kuyunun üzerinde hurma ağacı vardı. Sonra Âişe'ye döndü de: "Yâ Âişe! Allah'a yemîn ederim ki, kuyunun suyu muhakkak kına suyu gibi kırmızımtırak, hurma ağacı (nın uçları) da muhakkak şeytanların başları gibidir!" buyurdu. Yâ Rasûlallah! Onu çıkardın mı? dedim.Rasûlüllah: "Hayır, amma bana gelince, Allah bana afiyet, ve şifâ vermiştir. Sihri çıkarmakla insanlar üzerine ondan bir şerr yayacağımdan endîşe ettim" buyurdu. kuyunun gömülmesini emretti, o da gömüldü.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Sihir Bâbı
5826-)  Bize Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den; o da Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den şunu haber verdi: Medine'nin doğusundan (Necd ahâlîsinden) iki adam geldiler de karşılıklı hutbe yaptılar, insanlar da bunların düzgün sözlerine hayran oldular. Bunun üzerine Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Şübhesiz ki açık, düzgün sözlerden sihir(gibi ruhlar üzerinde te'sîrli) olanları vardır -yahut: Şübhesiz beyânın bâzısı elbette sihirdir (ruhları sihirler)” buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Şübhesiz Beyândan Bir Kısmı Sihirdir
5827-) Bize Âmir ibn Sa'd haber verdi ki, babası Sa'd ibn Ebî Vakkaas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Hergün sabahları birkaç acve hurması yiyen kimseye, o gün geceye kadar zehir de, sihir de zarar vermez" buyurdu. şeyhi Alî'den başkası "Yedi hurma..." diye adedli rivayet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Sihr İn Defi Ve İbtâli İçin Acve Hurması İle Tedâvî Bâbı
5828-) Ben Sa'd (ibn Ebî Vakkaas-radıyallahü anh)' dan işittim, şöyle diyordu: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim: "Sabahleyin yedi tane acve hurması yiyen kimseye, bu gün içinde zehir de, sihir de zarar vermez" buyuruyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Sihr İn Defi Ve İbtâli İçin Acve Hurması İle Tedâvî Bâbı
5829-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Hastalığın (sebebsiz) kendi kendine sirayeti yoktur. Safer (ayının hayır ve şerrle alâkası) de yoktur. Öğey ve baykuş (ötmesinin te'sîri) da yoktur" buyurdu. üzerine mecliste bulunan bir A'râbî: Yâ Rasûlallah! (Hastalığın kendi kendine sirayeti yoktur buyurdun.) Fakat benim devlerimin hâli nedir? Şu hâle ne dersin? Benim develerim çöl kumunda ceylânlar gibi sağlıklı ve düzgün oluyorlar. Derken onların arasına hâriçten uyuz deve karışıyor da onları uyuz ediyor! dedi. üzerine Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ya ilk uyuz deveye bu hastalığı kim sirayet ettirdi?" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Hâme Yoktur
5830-) Ve Ebû Seleme'den; o dedi ki: Ebû Hureyre "Hastalığın kendi kendine sirayeti yoktur" hadîsini rivayet ettikten bir zaman sonra, ben kendisinden işittim, şöyle diyordu: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Hasta develeri olan kimse, sakın sağlam develeri olan kimse üzerine uğratmasın!" buyurdu, dedi. Ebû Hureyre'ye: Vaktiyle sen "Lâ advâ" hadîsini tahdîs etmedin mi? dedik (evvelki rivayetini hatırlattık). Hureyre evvelki hadîsi inkâr etti de(öfkelenerek) Habeş diliyle anlaşılmaz birşeyler söyledi. Seleme: Ben Ebû Hureyre'nin bu hadîsten başka eski söylediğini unuttuğunu görmedim, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Hâme Yoktur
5832-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh):Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Hastalığın kendiliğinden sirayeti yoktur"- buyurdu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Hastalığın Kendi Kendine Sebebsiz Sirayeti Yoktur
5833-) Ebû Seleme ibn Abdirrahmân şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre'den işittim ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Hasta olan hayvanı sağlam olan hayvanın yanına götürmeyiniz!" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Hastalığın Kendi Kendine Sebebsiz Sirayeti Yoktur
5834-) Ve yine ez-Zuhrî'den; o şöyle demiştir: Bana Sinan ibnu Ebî Sinan ed-Duelî haber verdi ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Hastalığın kendiliğinden sebebsiz sirayeti yoktur" buyurdu. Bunun üzerine bir çöl Arab'ı bedevî ayağa kalktı da: Şu develer hakkında ne dersin, bana re'yini haber ver: Develer kumlarda geyikler gibi düzgün ve sağlam oluyorlar. Onların yanına uyuz deve geliverince hepsi uyuz hastası oluyorlar? dedi. aleyhi ve sellem): "İlk uyuz deveye bu hastalığı kim sirayet ettirdi?" diye cevâb verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Hastalığın Kendi Kendine Sebebsiz Sirayeti Yoktur
5835-) Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Ben Katâde'den işittim, o da Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh)'ten ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Hastalığın kendiliğinden sirayeti yoktur, eşyada uğursuzluk da yoktur, fal ise benim hoşuma gider" buyurmuştur. Fal nedir? diye sormuşlar. da: " (İşiteceğiniz) hoş bir sözdür" diye cevâb vermiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabut-tıbb
Konu: Bâb: Hastalığın Kendi Kendine Sebebsiz Sirayeti Yoktur