Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

4885-)  el-Mugîre ibn Şu'be (radıyallahü anh) şöyle der: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) -gece namazında- iki ayağı şişinceye kadar ayakta durdu. Kendisine: Allah Sen'in geçmiş ve gelecek günâhlarını mağfiret eyledi, denildi. "Ben (bu mağfirete karşı) çok şükreder bir kul olmayayım mı?" diye cevâb verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4886-) Bize Hayve ibn Şurayh, Ebû'l-Esved'den haber verdi. O Urve'den; o da Âişe(r.anha)'den şöyle işitmiştir: Şübhesiz ki, Allah'ın Peygamberi geceleyin namazda iki ayağı çatlayıncaya kadar ayakta dikilirdi. Bunun üzerine Âişe O'na; Yâ Rasûlallah! Allah Sen'in geçmiş gelecek günâhını mağfiret etmiş olduğu hâlde niçin bu kadar meşakkatle ibâdet ediyorsun? dedi de, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben (bu ilâhî mağfirete karşılık gece namazı ile) çok şükreder bir kul olmamı arzu etmeyeyim mi?" diye cevâb verdi. eti çoğaldığı zamanlarda oturarak namaz kılardı, rükû' yapmak istediğinde ayağa kalkar, bir mikdâr okur, sonra rükû' yapardı biz seni bir şâhid, bir müjdeci, bir korkutucu olarak gönderdik"(Âyet: 8).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4887-)  Bize Abdulazîz ibnu Ebî Seleme, Hilâl ibn Ebî Hilâl'den; o da Atâ ibnu Yesâr'dan tahdîs etti ki, Abdullah ibnu Amr ibni’l-Âs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Şübhesiz Kur'ân'daki şu"Ey Peygamber, biz seni hakîkaten bir şâhid, bir müjdeci ve bir korkutucu (ve O'nun emri ile bir davetçi ve nur saçan bir kandil) olarak gönderdik"(el-Ahzâb: 45-46) âyeti. Bunu Allah, Tevrat'ta da söylemiştir: "Ey Peygamber, şübhesiz biz seni bir şâhid, bir müjdeci, bir koruyucu olarak gönderdik. Sen elbette benim kulum ve rasûlümsün. Ben sana el-Mutevekkil adını verdim. Bu peygamber kötü huylu, katı kalbli, çarşılarda çağırgan değildir. O, kötülüğü kötülükle defetmez, lâkin o affeder, yüz çevirip geçer. Allah, eğrilip sapan milleti bu peygamberin irşâdiyle ‘Lâ ilahe ille'llâh’ tevhîd sözünü söylemeleri suretiyle doğrultmadıkça onun ruhunu almayacaktır. Allah bu tevhîd kelimesiyle (yani bunun sihirli te'sîriyle) birçok kör gözleri, sağır kulakları ve kılıflı kalbleri açacaktır" müminlerin yüreklerine sekîneti indirendir... (Âyet: 4)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4888-) el-Berâ' ibni Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber'in sahâbîlerinden bir adam -ki o, Useyd ibn Hudayr'dır- el-Kehf Sûresini okuyordu. Atı da evinde bağlanmış hâldeydi. Okurken atı ürküp deprenmeğe başladı. O zât dışarı çıkıp etrafa baktı, hiçbirşey göremedi. (O okudukça) at yine deprenmeğe başladı. O zât sabaha ulaşınca bunu Peygamber’e zikretti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu (yani atın kendisinden ürktüğü şey) sekînettir. Okuduğun Kur'ân sebebiyle inmiştir" buyurdu Allah'ın Şu Kavli: olsun ki, Allah mü’minlerden -seninle o ağacın altında bey'at ederlerken- râzı olmuştur da, kalblerindekini bilerek üzerlerine sekîneti indirmiş ve onları yakın bir feth ile ve alacakları birçok ganimetlerle mükâfatlandırmıştır. Allah azîzdir, hakîm bulunuyor"(Âyet: 18-19)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4889-) Câbir ibn Abdülah (radıyallahü anh): Bizler Hudeybiye gününde bindörtyüz kişi idik, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4890-) Katâde şöyle demiştir: Ben Ukbe ibn Suhbân'dan; o da ağaç altında hazır bulunan kimselerden olan Abdullah ibnu Mugaffel el-Muzenî (radıyallahü anh)'den işitti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) parmaklarla küçük taşlar atmayı nehyetmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4891-) Ve yine Ukbe ibnu Suhbân: Ben Abdullah ibnu'l-Mugaffel el-Muzenî(radıyallahü anh)'den, yıkanma yerinde bevl etmek hakkındaki nehyi de işittim, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4892-)  Bize Şu'be, Hâlid ez-Hazzâ'dan; o daEbû Kılâbe'den; o da ağaç altında bey'at eden sahâbîlerden olan Sabit ibnu'd-Dahhâk (radıyallahü anh)'tan tahdîs etti

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4893-)  Habîb ibnu Ebî Sabit şöyle demiştir: Ben Ebû Vâil Şakîk ibn Seleme'ye geldim ve ona (Alî'nin öldürdüğü Haricî topluluğunu) sordum. O şöyle dedi: Biz Siffîn mevkiinde idik. Bir adam: Allah'ın Kitabı'na çağrılanları görmedin mi? dedi. Evet,(ben Allah'ın Kitâbı'yle amele çağrıldığım zaman icabet etmeye en lâyık kimseyim), dedi. üzerine Sehl ibnu Huneyf şöyle dedi: Sizler(bu re'yde) kendinizi ittihâm ediniz. Yemîn olsun ki, bizler Hudeybiye gününde kendimizi şu hâlde görmüşüzdür -Sehl, Peygamber'le müşrikler arasında yapılan sulh anlaşmasını kasdediyor-: Eğer bizler o gün harb yapmayı re'y etmiş olaydık, elbette harbe girişirdik. O sırada Omer Peygamber'e geldi de: Biz müslümanlar hakk üzerinde, düşmanımız olan onlar ise bâtıl üzerinde değiller mi? Bizim ölülerimiz cennette, onların ölüleri ise ateşte değiller mi? dedi. "Evet, Öyledir" buyurdu. Öyleyse dînimiz uğrunda bu değersiz şeye (yani zayıflık ve acizliğe delâlet eden bu şartlar üzere sulha) niçin değer veriyor, kabul ediyoruz ve Allah henüz aramızda hükmetmemiş olduğu hâlde, niçin geri dönüyoruz? dedi. üzerine Peygamber: "Ey Hattâb oğlu! Ben muhakkak surette Allah'ın rasûlüyüm. Allah beni ebediyyen zayi' etmeyecektir" buyurdu. Akabinde Omer öfkeli olarak geri döndü ve sabredemedi de nihayet Ebû Bekr'e geldi ve ona: Yâ Ebâ Bekr! Biz hakk üzerinde, onlar da bâtıl üzerinde değiller mi? dedi. Ebû Bekr: Ey Hattâb oğlu! Şübhesiz bu zât, Allah'ın rasûlüdür ve Allah O'nu ebeden zayi' etmeyecektir, dedi. el-Feth Sûresi indi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4894-) Abdullah ibnu Ebî Muleyke şöyle demiştir: Çok hayır işleyici iki kişi hemen hemen helak olacaklardı. Ebû Bekr'le Omer'i kasdediyorum. Bunlar huzuruna Temîm oğulları süvarileri geldiği zaman, Peygamber'in yanında seslerini yükselttiler. Bunların biri (yânı Omer) Peygamber'e Mucâşî' oğulları'nın kardeşi olan el-Akra' ibn Hâbis'i emîr ta'yîn etmesini işaret etti. Diğeri de başka birini işaret etti. Nâfi' ibn Omer: Ben bu işaret edilen kimsenin ismini ezberimde tutamıyorum, demiştir. üzerine Ebû Bekr, Omer'e: Sen mutlak olarak bana muhalefet etmek istiyorsun, dedi. Omer de: Ben sana muhalefet etmek istemedim, dedi. bu konuda sesleri yükseldi. Bunun üzerine Allah "Ey îmân edenler, seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın..." âyetini indirdi ibnu'z-Zubeyr: Artık Omer bu âyetten sonra Peygamber'in kendisinden sorup anlamak isteyeceği kadar sesini Rasûlüllah'a işittirmez oldu, dedi. Abdullah bu kısmı büyük babasından, yânı Ebû Bekr'den zikretmedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-hucurât Sûresi
4895-) Abdullah ibnu Avn şöyle demiştir: Bize(Basra kaadısı) Mûsâ ibn Enes, babası Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Sabit ibn Kays'ı kaybetti(göremedi). Sahâbîlerden bir adam -ki Evsliler'in seyyidi Sa'd ibn Muâz'dır-: Yâ Rasûlallah! Ben Sâbit'le ilgili bilgiyi Sen'in için öğrenirim, dedi ve Sâbit'e gitti. evinde, başını aşağıya eğmiş olarak oturur hâlde bulmuş ve ona: Hâlin nedir? diye sormuş. O da: Hâlim şerrlidir, kötüdür. Sabit, sesini Peygamber'in sesinden fazla yükseltir bir kimsedir. Onun şimdiye kadar işlediği ibâdet ve ameli boşa gitmiştir. Artık Sabit cehennem ehlindendir, diye cevâb vermiş. adam da Peygamber'e gelip, Sabit şöyle şöyle dedi diye haber vermiştir. Mûsâ dedi ki: O sahâbî ikinci defa Sâbit'in yanına büyük bir müjde ile dönüp gitmiştir. Şöyle ki, Peygamber o sahâbîye: "Sâbit'e git de ona: Sen cehennemlik kişilerden değilsin. Lâkin sen cennet ehlindensin! de" buyurmuştur. ardından sana ünlüyenler; onların çoğunun akılları ermez" (Âyet. 4).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-hucurât Sûresi
4896-) İbnu Cureyc şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu Ebî Muleyke haber verdi. Onlara da Abdullah ibnu'z-Zubeyr şöyle haber vermiştir:(Dokuzuncu yılda) Temîm oğulları'ndan bir grup suvârî hey'eti Peygamber'in yanına geldiler. (Bunlar İslâm'a girdikten sonra) Ebû Bekr: Rasûlallah!) Bunlara el-Ka'kaa ibne Ma'bed'i emîr ta'yîn et! dedi. de: Hayır, o olmaz, Akra' ibn Hâbis'i emîr ta'yîn et, dedi. Ebû Bekr: Sen şuna yahut muhakkak bana muhalefet etmek istiyorsun, dedi. de: Hayır, ben sana muhalefet etmek istemedim, dedi. suretle Ebû Bekr ile Omer birbirleriyle mücâdele etmişler, hattâ sesleri yükselmişti. İşte bunun hakkında sonuna kadar şu âyetler indi: “ (Ey îmân edenler, Allah'ın ve Rasûlü'nün huzurunda öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Çünkü Allah hakkıyle işiten, herşeyi bilendir. Ey îmân edenler, seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın. O'na sözle, birbirinize bağırdığınız gibi bağırmayın ki siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir. Hücrelerin ardından sana ünlüyenler; onların çoğunun akılları ermez”. (Âyet: 1-3). Allah'ın Şu Kavli: onlar sen kendilerine çıkıncaya kadar sabretselerdi, kendileri için elbet daha hayırlı olurdu..."(Âyet: 5)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-hucurât Sûresi
4897-) Bize Şu'be, Katâde'den, o da Enes(radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"Cehennemlikler cehenneme atılacaklar. (Atıldıkça, cehennem:) Daha ziyâde var mı? Diyecek. Nihayet (izzet sahibi olan Rabb) ayağını basacak (onu horlayacak). Bu sefer cehennem: Yetişir, yetişir! Diyecektir."

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Kaaf Sûresi
4898-) Bize Avf el-A'râbî, Muhammed ibn Sîrîn'den; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti. Muhammed ibn Mûsâ: Ebû Sufyân el-Himyerî bu hadîsi Peygamber'e yükseltti. Hadîsi sahâbî üzerinde en çok durdurup mevkuf olarak rivayet etmekte olan Ebû Sufyân el-Himyerî'dir (yani o, hadîsi çok az Peygamber'e yükseltir idi), demiştir. "Allah tarafından cehenneme: Doldun mu? Denilir. O da: Daha ziyâde var mı? Diyecek. Bunun akabinde Rabb Tebâreke ve Taâlâ ayağını cehennemin üzerine koyacak. Bu sefer cehennem: Yetişir, yetişir! Diyecektir"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Kaaf Sûresi
4899-) Bize Ma'mer ibn Râşid, Hernmâm ibn Münebbih'ten haber verdi ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:"Cennet ve ateş münâkaşa ettiler. Şöyle ki: Ateş: Ben kibirliler ve zorlayıcı kimselerle tercih olundum, yani onlara tahsis olundum, dedi. Cennet de: Bana ne oldu ki, bana insanların yalnız zaîflan ve sakatları giriyor? Dedi. Allah Tebâreke ve Taâlâ da cennete şöyle buyurdu: Sen benim rahmetimsin, ben seninle kullarımdan dilediğime rahmet ederim. Ateşe de şöyle buyurdu: Sen sırf benim azâbımsın; ben seninle kullarımdan dilediğime azâb ederim. ve cehennemden herbiri için dolmak hakkı vardır. Fakat cehennem dolmak bilmez, en sonu Allah ona ayağını koyar. O da: Yetişir, yetişir, yetişir! der. o zaman cehennem dolar, bâzısı bâzısına büzülür. Azîz ve Celîl olan Allah, halkından hiçbir kimseye zulmetmez. Cennete gelince, Azîz ve Celîl olan Allah, onun için (onun boşluklarını doldurmak için) yeniden birtakım halk yaratır " . Allah'ın: "Ne derlerse sen sabret. Rabb'ini, güneşin doğuşundan evvel ve batışından önce hamd ile tesbih et"(Âyet: 39).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Kaaf Sûresi
4900-) Cerîr ibnu Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz bir gece Peygamber'in maiyyetinde oturuyorduk. Ayın öndördüncü gecesinde idi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) kamere baktı da şöyle buyurdu: "Şübhesiz ki sizler, şu Ay'ı görmekten hiçbiriniz mahrum olmaksızın görmekte olduğunuz gibi Rabb'inizi de göreceksiniz. Artık güneşin doğmasından önceki ve batmasından önceki namazların hiçbirinden alıkonmamak elinizden gelirse, ona çalışınız. " sonra Peygamber: "Rabb'ini, güneşin doğuşundan evvel ve batışından evvel hamd ile teşbih et" âyetini okudu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Kaaf Sûresi
4901-) Bize Verkaa, İbnu Ebî Necîh'ten; o da Mucâhid ibn Cebr'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs: Rabbı Taâlâ, Peygamberce, bütün namazların arkalarında tesbîh etmesini emretti, demiştir. İbn Abbâs bununla"Ve secdelerin arkalarında da O'na tesbîhet" (Âyet: 40) kavlini kasdediyor

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Kaaf Sûresi
4903-)  Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Bana arkadaşlarım ez-Zuhrî'den tahdîs ettiler. O da Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'ım'den; o da babasından. Babası Cubeyr ibn Mut'ım şöyle demiştir: Ben bir akşam namazında Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den Tûr Sûresi'ni okuduğunu işittim. Okurken şu ''Yoksa onlar bir şeysiz olarak mı yaratıldılar? Yâhud kendilerinin yaratıcıları kendileri midir? Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar iyi bilmiyorlar. Yâhud Allah'ın hazîneleri onların yanında mı? Veya onlar hâkim ve gâlib kimseler mi?"(35-37) âyetlerine ulaştığı zaman, kalbim artık uçmağa yaklaştı ibn Uyeyne şöyle dedi: Bana gelince, ben ancak ez- Zuhrî'den işitmişimdir ki, o, Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'ım'den; o da Bâbasından olmak üzere tahdîs ediyordu. Bâbası Cubeyr ibn Mut'ım: Ben Peygamber'den akşam namazında Tûr Sûresi okurken işittim, demiştir. Ben ez-Zuhrî'den bana "Şu âyetlere ulaşınca..." şeklinde söyledikleri kısmı ziyâde ettiğini işitmedim(yani bu ziyâdeyi bana o arkadaşlarım söylediler).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-tûr Sûresi
4904-)  Bize Vekî' ibnu’l-Cerrâh, İsmâîl ibn Ebî Hâlid'den; da Âmir eş-Şa'bî'den tahdîs etti ki, Mesrûk şöyle demiştir: Ben Âişe'ye: Ey âna! Muhammed Rabb'ini gördü mü? diye sordum. Âişe dedi ki: Bu söylediğin sözden ötürü tüylerim diken diken oldu, ürperdim. Sen şu üç şeyden nerdesin ki, her kim onları sana söylerse muhakkak yalan söylemiştir: Her kim Muhammed, Rabb'ini gördü derse, muhakkak yalan söylemiştir, dedi. Âişe(buna delîl getirici olarak) şu âyetleri okudu:"Gözler O'nu idrâk etmez ve fakat o, gözleri idrâk eder. O latiftir, habîbdir" (el-En'âm; 103);"Bununla beraber hiçbir beşer için kaabil değildir ki, Allah ona başka surette kelâm söylesin. Ancak vahy ile veya bir hicâb arkasından veyâhud bir rasûl gönderip de izniyle ona dilediğini vahy etmesi müstesna. Çünkü O, çok yüksek, çok hakîmdir" (eş-şûrâ 51). Âişe devamla: Ve her kim sana, yarın ne olacağını bilirim derse, muhakkak yalan söylemiştir, dedi, sonra şunu okudu: "Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez"(Lukmân: 34). Âişe devamla: Her kim sanaRasûlüllah ketmetti(vahyden gizledi), derse, muhakkak yalan söylemiştir, dedi. şu âyeti okudu: "Ey Rasûl!Sana Rabblnden her indirileni tebliğ et; etmezsen O'nun elçiliğini edâ etmiş olmazsın”(el-Mâîde: 67). Rasûlüllah, Cibril aleyhi's-selâmı iki kerre kendi suretinde gördü, dedi yay kadar yahut daha yakın oldu”(Âyet; 9). Yaydan, kabzasıyle kiriş yeri kadar oldu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-necm Sûresi
4905-) Bize eş-Şeybânî tahdîs edip şöyle dedi: Ben, Zirr ibn Hubeyş'ten işittim; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan: "İki kavsın kaabı yahut daha yakın oldu da, bu suretle Allah'ın kuluna verdiği vahyi verdi" (Âyet: 9-10) kavli hakkında Zirr dedi ki: Bize Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibril'i gördü, onun altıyüz kanadı vardı"diye tahdîs etti. Allah'ın Şu Kavli: "Kuluna vahyettiğini vahyetti" (Âyet: 10).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-necm Sûresi
4906-) Bize Zaide ibnu Kudâme el-Kûfî tahdîs etti ki, eş-Şeybânî şöyle demiştir: Ben, Zirr'e Yüce Allah'ın "İki kavsın kaabı yahut daha yakın oldu da Allah’ın kuluna verdiği vahyi verdi'' kavlini sordum. Zirr: Abdullah ibn Mes'ûd bize: Muhammed, Cibril'i gördü, onun altıyüz kanadı vardı diye haber verdi, dedi olsun ki o, Rabb'inin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüştür”(Âyet: 18)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-necm Sûresi
4907-) Bize Sufyân (ibn Saîd), el-A'meş'ten; o da İbrâhîm en-Nahaî'den; o da Alkame'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)"And olsun ki, o, Rabb'inin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüştür" âyeti hakkında: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yeşil bir Refref gördü, ufku kapatmıştı, demiştir. de gördünüz değil mi Lât ve Uzzâ'yı ve üçüncü olarak da Menâtı Uhrâ'yı?"(Âyet: 19-20)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-necm Sûresi
4908-) Bize Ebû'l-Cevzâ tahdîs etti ki, İbn Abbâsradıyallahü anhüma Yüce Allah'ın"el-Lât veî-Uzzâ" kavli hakkında: el-Lât hacılara su ile sevîk bulamacı karan bir adam idi, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-necm Sûresi
4909-) Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Humeyd ibn Abdirrahmân'dan haber verdi ki Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):"Kim yemîn eder ve yemininde 'Lâtve Uzzâ hakkı için' derse (bunun keffâreti için) hemen ‘Lâ ilahe ille'llâh’ desin. Ve arkadaşına 'Gel seninle kumar oynayayım' diyen kimse de hemen bir şeyi sadaka versin" buyurdu. Ve üçüncü olarak da Menâtı Uhrâ 'yi''(Âyet: 20)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-necm Sûresi
4909-)  Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Üç kişi vardır ki kıyâmet gününde Allah onlara kelâm etmez, onlara bakmaz: -Metâ'ına revâc vermek için, müşterinin verdiğinden daha fazla bedel vermiş olduğuna yalancı olarak yemîn eden kimse. bir kimsenin malını koparmak için ikindiden sonra yalan bir yemîn ile yemîn eden kimse. suyu(susuzlardan) men' eden kimse. Allah ona (kıyâmet gününde): Bugün ben fadl ve ihsanımı senden men' ediyorum. Nitekim sen (vaktiyle) ellerinin i'mâl etmediği suyun fazlasını (susuzlardan) men' etmiş idin! Buyurur". Alî ibnu'l-Medînî şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne, bir kerre olmayarak Amr ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, kendisi Ebû Salih'ten işitmiştir. Ebû Salih Zekvân es-Semmân bu hadîsi Peygamber'e ulaştırıyordu(yani hadîs mürsel değil, merfû' bir hadîstir).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'l-musakaat
Konu: Havuz Yahut Kırba Sahibinin Kendi Suyuna Herkesten Daha Haklı Olduğu Görüşünde Olan Kimse Bâbı
4910-) Bize el-Humeydî tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Bize ez-Zuhrî tahdîs etti: Ben Urve'den işittim(o şöyle diyordu): Ben Âişe'ye(Safa ve Merve âyeti hakkında) sordum. O şöyle dedi: (Câhiliye devrinde) el-Muşellel mevkiinde bulunan Menât et-Tâğıye yanında -veya ona ibâdet için- ihrama girenler Safa ile Merve arasında tavaf etmezlerdi. Yüce Allah "Şübheyok ki, Safa ile Merve Allah'a ibâdet etmeye vesile olan nişanlardır..."(el-Bakara: 158) âyetini indirdi. Bunun üzerineRasûlüllah ile müslümânlar beraberce o iki tepe arasında tavaf ettiler. Sufyân ibn Uyeyne: Menât putu, deniz tarafında bir dağ olan Kudeyd'den el-Muşellel mevkiinde bulunuyordu, demiştir. ibn Hâlid de İbn Şihâb'dan olmak üzere söyledi ki, o şöyle demiştir: Urve dedi ki: Âişe şöyle dedi: "İnne's-safâ..." âyeti(Evs ve Hazrec'den oluşan) Ensâr hakkında inmiştir. Onlar ve Gassân kabilesi İslâm'a girmelerinden önce Menât için ihrama girer, telbiye ederlerdi... Bu hadîs de Sufyân ibn Uyeyne'nin hadîsi gibidir. ibn Râşid de Zuhrî'den; o da Urve'den; o da Âişe'den olmak üzere şu hadîsi söyledi: Ensâr'ın Menât için telbiye edip ihrama girenlerinden birtakım adamlar -ki Menât Mekke ile Medîne arasında bulunan bir put idi-: Ey Allah'ın Peygamberi, bizler Menât'ı ta'zîm etmek maksadıyle Safa ile Merve arasında tavaf etmiyorduk, dediler... Bu da geçen hadîs tarzındadır. secdeye kapanın ve kulluk edin"(Âyet: 62).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-necm Sûresi
4911-) Bana Ebû Ma'mer tahdîs etti. Bize Abdulvâris tahdîs etti. Bize Eyyûb es-Sahtıyânî, İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) en-Necm Sûresi'nde secde etti. Ve O'nunla birlikte müslümânlar, müşrikler, bütün cinn ve ins de secde ettiler, demiştir. hadîsi Eyyûb'dan rivayet etmekte İbnu Tahmân, Abdulvâris'e mutâbaat etmiştir. İbnu Uleyye bu hadîsi Eyyûb'dan tahdîsinde İbn Abbâs'ı zikretmemiştir(yani mürsel olarak sevketmiştir).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-necm Sûresi
4912-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): İçinde secde âyeti inen ilk sûre Ve'n-Necmi Sûresi'dir, demiştir. Abdullah ibn Mes'ûd şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bu sûreyi okuduğunda secde etti, O'nunla beraber arkasında bulunan kimseler de secde ettiler. Yalnız bir adam secde etmedi. Ben onu bir avuç toprak alıp da onun üzerine secde ettiğini gördüm. Bu hâdiseden sonra ben o adamı Bedir'de kâfir olarak öldürülmüş gördüm. O, Umeyye ibnu Halef’tir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-necm Sûresi
4913-) İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah zamanında Ay, iki parçaya ayrıldı. Bir parçası dağın üstünde, bir parçası da önünde idi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şâhid olun" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4914-) Yine Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Peygamber'in beraberinde idik. Ay iki parça oldu. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize: olun, şâhid olun" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4915-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ay yarıldı, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4916-) Bize Şeybân, Katâde'den tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh): Mekke ahâlîsi Peygamber'den kendilerine bir mu'cize göstermesini istediler. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) de onlara Ay'ın ayrılmasını gösterdi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4917-)  Buradaki senedde de Enes (radıyallahü anh): Ay iki parçaya ayrıldı, demiştir nankörlük edilmiş bulunan o zâta bir mükâfat olmak üzere, bizim gözlerimiz önünde akıp gidiyordu. And olsun ki, biz bunu bir âyet olarak bırakmışızdır. O hâlde düşünüp ibret alan var mı?"(Âyet: 14-15). Nuh'un gemisini bıraktı, hattâ bu ümmetin evvelleri onun enkazına ulaştı, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4918-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)"Fe-helmin müddekir" (şeklinde noktasız dâl harfiyle) okurdu, demiştir. olsun ki biz Kur'ân'ı düşünmek için kolaylaştırmışızdır. O hâlde düşünen var mı?"(Âyet: 17). "Yessernâ", "Biz onun okunmasını kolaylaştırdık" ma'nâsınadır, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4919-) Bize Müsedded, Yahya'dan; o da Şu'be'den; o da Ebû İs-hâk'tan; o da el-Esved'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan: Pey-gamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in "Fe-helmin muddekir" şeklinde okur olduğunu tahdîs etti. bir fırtına ki)insanları, sanki onlar köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imiş gibi tâ temelinden koparıyordu. İşte benim azabım ve tehdîdlerim nice imiş”(Âyet: 20-21)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4920-) Bize Ebû Nuaym tahdîs etti. Bize Zuheyr, Ebû İshâk'tan tahdîs etti. O da el-Esved'e "Min muddekir" mi yahut "Min müzzekir" mi? diye soran bir adamdan işitmiştir. el-Esved o adama şöyle cevâb vermiştir: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'dan bunu dâl harfi olarak"Fe-hel min muddekir" şeklinde okurken işittim. ibn Mes'ûd: Ben de Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den bunu dâl harfi olarak "Fe-hel min muddekir" şeklinde okurken işittim, dedi. biz onların üzerine korkunç bir ses gönderdik de onlar, hayvan ağılına konan kuru çalı çırpı ve otlar gibi oluverdiler. And olsun ki, biz Kur'ân'ı düşünmek için kolaylaştırmışızdır. O hâlde düşünen var mı?" (Âyet: 31-32)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4921-) Bize babam (Usmân el-Ezdî el-Mervezî), Şu'be'den; o da Ebû İshâk'tan; o da el-Esved'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti"Fe-helmin muddekir" şeklinde okumuştur. olsun ki, onlara bir sabah, (yakalarını) asla bırakmayacak olan bir azâb baskın yaptı. İşte tadın benim azabımı ve tehdîdlerimi!" (Âyet: 38-39).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4922-) Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan; o da el-Esved'den; o da Abdullah'tan; o da Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den olmak üzere, O'nun "Fe-hel min muddekir" şeklinde okuduğunu tahdîs etmiştir. olsun ki, biz sizin benzerlerinizi hep helak etmişizdir. Öyleyken düşünen var mı?"(Âyet: 51),

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4923-) Bize Vekî' er-Ruvâsî, İsrail ibn Yûnus'tan; o da Ebû İshâk'tan; o da el-Esved ibn Yezîd'den olmak üzere tahdîs etti ki, Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): Ben Peygamber'in huzurunda "Fe-helmin muzzekir" şeklinde zâl ile okudum da Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Fe-hel min muddekir" şeklinde dâl ile söyledi, demiştir Allah'ın Şu Kavli: Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır"(Âyet: 45)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4924-) Buradaki iki tarîk râvîleri, İkrime'den; o da İbn Abbâsradıyallahü anhüma'tan olmak üzere tahdîs ettiler ki, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir günü küçük, yuvarlak bir çadır içinde şöyle duâ etmiştir: "Allah’ım! Ben Sen'den ahdini ve va'dini (yerine getirmeni) isterim. Allah'ım! Eğer (mü'minlerin helakini) diliyorsan, bu günden sonra ibâdet edilmeyecek!" sırada Ebû Bekr, Peygamber'in elini tuttu da: Yâ Rasûlallah, yeter! Rabb'ine karşı duada ısrar ettin, dedi. esnada Rasûlüllah bir zırh içinde ayakta duruyordu. "Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar'' âyetini okuyarak çadırdan dışarı çıktı. doğrusu onlara va'd olunan asıl azabın vakti, o saattir. O saatin azâbı daha belâlı ve daha acıdır"(Âyet: 46) bu"Emerru", "Murûr"dan değil de "Merâre"den(“Acılık" masdarından)dır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4925-) İbn Cureyc talebelerine haber verip şöyle demiştir: Yûsuf ibnu Mâhek haber verip şöyle dedi: Ben mü'minlerin anası olan Âişe'nin yanında idim, şöyle dedi: Yemîn olsun ki, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in üzerine Mekke'de iken "Daha doğrusu onlara va'd olunan asıl azabın vakti, o saattir. O saatin azâbı daha belâlı ve daha acıdır" âyeti indirilmiştir. Ben o sırada oyun oynayan bir kızdım

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4926-) Bize Hâlid ibn Abdillah et-Tahhân, Hâlid ibn Mıhrân el-Hazzâ'dan; o da İkrime'den; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir gününde kendisine âid olan yuvarlak bir çadır içinde iken: "Ya Rabb! Sen'den ahdini ve va'dini (gerçekleştirmeni) istiyorum. Yâ Allah! Eğer istedinse bu günden sonra ebeden ibâdet edilmez!" dedi. Bekr, Peygamber'in elini tuttu da: Yâ Rasûlallah, bu dileğin Sana yeter. Sen Rabb'ine karşı duada ısrar ettin", dedi. zırh içinde idi. Bu sözlerin akabinde "Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır. Daha doğrusu onlara va'd olunan asıl azabın vakti, o saattir. O saat daha belâlı ve daha acıdır'''' âyetlerini söyleyerek çadırdan dışarı çıktı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kamer Sûresi
4927-) Bize Ebû İmrân el-Cevnî, Ebû Bekr ibnu Abdillah ibn Kays'tan; o da Bâbası Abdullah ibn Kays'tan (yani Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den) tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İki cennet vardır ki, bunların kapları ve içlerinde bulunan şeyler hep gümüştendir. Diğer iki cennet daha vardır ki, bunların kapları ve içlerinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetindeki cennetliklerle bunların kendi Rabb'lerine bakmaları arasında, Allah'ın vechi üzerindeki büyüklük ridâsından başka birşey bulunmayacaktır" içinde perdelenmiş huriler vardır" (Âyet: 72) Abbâs: “Hûr”, gözbebekleri siyah dilberlerdir, demiştir. Mucâhid ise: "Habsedilmiş", dilberler ki bunların bakışları ve nefisleri sırf kendi eşlerine hasredilmiştir. "Kendi eşlerinden başkasını istemeyen dilberler" ma'nâsınadır, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Er-rahmân Sûresi
4928-)  (Bu senedde de) yine bize Ebû İmrân el-Cevnî, Ebû Bekr ibn Abdillah ibn Kays'tan; o da babası Abdullah ibn Kays'tan (yânı Ebû Mûsâ el-Eş'ârî-radıyallahü anh-den) tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"Şübhesiz ki, cennette içi boşaltılmış geniş bir inciden çadır vardır. Bunun eni altmış mil mesafe devam eder. Bunun her köşesinde bir aile bulunur ki, başkaları onları göremezler. O mü'minler birbirlerini ziyaret ederler. Ve iki cennet vardır ki, bunların kapları ve içlerindeki şeyler gümüştendir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Er-rahmân Sûresi
4929-) Diğer iki cennet daha vardır ki, bunların da kapları ve içlerinde bulunan şeyler şundandır (yani altındandır). Adn cennetindeki cennetliklerle bunların kendi Rabb'lerine bakmaları arasında, Allah'ın yüzü üzerindeki büyüklük (yânı azamet) ridâsından başka birşey bulunmayacaktır''

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Er-rahmân Sûresi
4930-) Bize Alî ibnu Abdillah el-Medînî tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne, Ebû'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti. Ebû Hureyre bu hadîsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ulaştırıyordu ki, şöyle buyurmuştur:"Cennette bir ağaç vardır, bir süvârt onun gölgesinde yüz yıl yürüse, onun gölgesini asla kesip bitiremez. İsterseniz: “Ve uzatılmış bir gölge içindedirler” âyetini okuyunuz".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-vâkıa Sûresi
4931-)  Saîd ibn Cubeyr şöyle dedi: İbn Abbâs'a: et-Tevbe Sûresi (ne hakkında indi)? diye sordum. O: et-Tevbe mi? Hayır, o el-Fâdıha Sûresi'dir. Zîrâ o devamlı şekilde "Ve minhum... ve minhum..." (= Ve onlardan... ve onlardan...)" diye iniyordu. Nihayet onlardan dokunulmadık hiçbir kimseyi bırakmayıp mutlakaa bu sûrede zikrolunacağını zannettiler, dedi. ibn Cubeyr dedi ki: Ben yine: el-Enfâl Sûresi (ne hakkında indi)? dedim. İbn Abbâs: O, Bedir harbi hakkında indi, dedi. Saîd dedi ki: Ben: el-Haşr Sûresi(ne hakkında indi)? dedim. İbn Abbâs: O, Benu'n-Nadîr hakkında indi, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-haşr Sûresi
4932-) Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Ben İbn Abbâsradıyallahü anhüma'a: el-Haşr Sûresi, dedim. O: en-Nadîr Sûresi de, dedi. Allah'ın Şu Kavli: bir hurma ağacını kestiniz yahut kökleri üstünde dikili bıraktınızsa hep Allah'ın izniyledir, fâsıkları rüsvây edeceği içindir" (Âyet: 5). Buradaki "Lîne", "Hurma ağacı"; "Acve" yahut "Berine" olmayan hurma çeşitleri demektir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-haşr Sûresi
4933-) Bize Leys, Nâfi'den; o da İbn Omer(radıyallahü anh) 'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Nadîr oğullarının hurma ağaçlarını yaktırdı ve kestirdi. Bu harb sahası -Nadîr oğulları'nın hurmalığı olan- Buveyre mevkiidir. Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi: "Herhangibir hurma ağacını kestiniz yahut kökleri üstünde dikili bıraktınızsa hep Allah'ın izniyledir. (Bu izin de) fâsıkları rüsvây edeceği içindir" Allah'ın Şu Kavli: onlardan Rasûlü'ne verdiği fey'(e gelince);siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah, rasûllerini dileyeceği kimselere musallat eder. Allah herşeye hakkıyle kaadirdir" (Âyet: 6)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-haşr Sûresi
4934-) Bize Sufyân ibn Uyeyne birkaç defalar Amr ibn Dînâr'dan; o da ez-Zuhrî'den; o da Mâlik ibnu Evs ibni'l-Hadesânî'den tahdîs etti ki, Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Nadîr oğulları'nın malları, Allah'ın kendi Rasûlü'ne fey' olarak döndürdüğü mallardandır. Bunlar müslümânların, üzerine atlar ve develerle yolculuk ve harb etmeden ele geçirdikleri mallardandır. Bu mallar Rasûlüllah'a hâssa oldu, kendisi bunlardan ailesinin bir senelik nafakasını (ayırır) infâk eder, sonra arta kalanını Allah yolunda cihâd hazırlığı olmak üzere silâhlar, atlar ve develer hususuna tahsis ederdi size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının”(Âyet: 7).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-haşr Sûresi