Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

4068-) Kindeli Mıkdâd ibn Amr, Zuhre oğulları'nın andlaşmış dostu ve Bedir'de Rasülullah'ın beraberinde hazır bulunmuş bir zâttır. İşte bu Mıkdâd, Rasûlüllah'a hitaben: Şöyle bir mes'ele hakkında ne dersin: Ben kâfirlerden bir kişi ile karşılaşıp vuruşsam da o benim iki elimden birisini kılıcıyla vurup koparsa, sonra benden kaçıp bir ağaca sığınsa da: Ben Allah için müslümân oldum (La ilahe ille’llâh) dese, ben onu tevhîd kelimesini söyledikten sonra öldürebilir miyim yâ Rasûlallah? dedi. da: "Hayır onu öldürme" buyurdu. Bunun üzerine Mıkdâd: Yâ Rasûlallah! O benim iki elimden birisini kesti, kopardı da, tevhîd kelimesini elimi kopardıktan sonra söyledi, dedi. üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sakın onu öldürme! Eğer öldürürsen, o senin onu öldürmezden evvelki vaziyelindedir. Sen de onun söylediği tevhîd kelimesini söylemesinden evvelki vaziyetindesin (çünkü kanın kısas ile mübâh olmuştur)" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4069-) Bize Enes (radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir günü: "Ebû Cehl ne yaptı? Kim bakıp anlar?" buyurdu. Bunun üzerine İbnu Mes'ûd gitti ve Ebû Cehl'i, Afra kadının iki oğlu(Muâz ve Muavviz) onu vurmuşlar da nihayet soğumuş (yani ölmek üzere iken) buldu. İbn Mes'ûd: Sen misin yâ Ebâ Cehl! dedi. İbnu Uleyye dedi ki: Süleyman ibn Tarhân: Enes o sözü işte böyle söyledi, dedi İbn Mes'ûd: Sen misin yâ Ebâ Cehl (vuruldun mu)? dedi. Ebû Cehl, İbn Mes'ûd'a: Sizin öldürdüğünüz kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? dedi. Râvî Süleyman ibn Tarhân geçen senedle: Yâhud Ebû Cehl: Kendi kavminin öldürdüğü kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? dedi. dedi ki: Ebû Mıclez de şöyle dedi: Ebû Cehl, İbn Mes'ûd'a hitaben: Keşke beni zirâatçilerden başkası öldürseydi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4070-) Ubeydullah ibn Abdillah'tan (o, şöyle demiştir): Bana İbnu Abbâs, Omer (radıyallahü anh) 'den şöyle tahdîs etti: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği zaman ben Ebû Bekr'e (Ebû Ubeyde'yi kasdederek): Bizimle Ensâr kardeşlerimizin yanına yürü! dedim. Ensâr'dan Bedir'de hazır bulunmuş olan iki sâlih kimseye kavuştuk. Ben bu kavuşmayı Urvetu'bnu'z-Zubeyr'e tahdîs ettim. O: Bu iki kişi Uveym ibnu Sâide ile Ma'n ibnu Adiyy'dir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4071-) Bize İshâk ibn İbrâhîm tahdîs etti. O, Muhammed ibn Fudayl'den; o da İsmâîl ibn Ebî Hâlid'den; o da Kays ibn Ebî Hâzım'-dan (şöyle dediğini) işitmiştir: "Bedir'de hazır bulunanların(her birine verilen) mal atiyyesi(yıllık) beşbin beşbin idi". Omer(halifeliği zamanında): Ben Bedir'de hazır bulunanlara elbette onlardan sonra gelenler üzerinde fazla atıyye vereceğim, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4072-) Bize Ma'mer, ez-Zuhrî'den; o da Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'ım'den haber verdi ki, babası Mut'ım ibn Adiyy: Ben bir akşam namazında Peygamber'in Tûr Sûresi'ni okuduğunu işittim. İşte bu, îmânın kalbimde sabit oluşunun evvelidir, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4073-) Yine ez-Zuhrî'den; o da Muhammed ibn Cubeyr'den; o da babası Mut'ım'den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir esirleri hakkında: "Eğer Mut Um ibn Adiyy sağ olsaydı, sonra şu kokmuş cifeler hususunda şefaat edip benimle konuşsaydı, hiç şübhesiz ben bunları Mut'ım'e (diri diri ve kurtuluş fidyesi olmaksızın) bağışlardım" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4074-) Ve yine el-Leys ibn Sa'd da Yahya ibn Saîd'den; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den söyledi ki, o (Usmân'ın öldürülmesini kasdederek): Birinci fitne vukû'a geldi de Bedir sahâbîlerinden kimseyi bırakmadı. Sonra ikinci fitne, yânı Harre vukû'a geldi. Hudeybiye sahâbîlerinden kimseyi bırakmadı. Sonra üçüncü fitne vukû'a geldi, o da insanlarda akıl ve kuvvet bırakmadı, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4075-)  Yûnus ibn Yezîd tahdîs edip şöyle demiştir: Ben ez-Zuhrî'den işittim, şöyle dedi: Ben Urvetu'bnu'z-Zubeyr'den, Saîd ibnu'l Müseyyeb'den, Alkame ibn Vakkaas'tan, Ubeydullah ibn Abdillah'tan, Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha)'ye iftira edilmesi hadîsini işittim. Bunların hepsi bana o hadîsten bir parça tahdîs ettiler. Âişe Söyle demiştir: Ben, Ebû Ruhm'un kızı ve Mıstah'ın anası(Selmâ) ile haceti yerine getirme mahalline yönelip giderken, onun ayağı çarşafına takılıp düştü. Bunun üzerine Selmâ kadın: Mıstah helak olsun! diye oğluna beddua etti. Ben: Ne fena söyledin, Bedir'de hazır bulunan bir kişiye sövüyor musun? dedim... Âişe iftira hadîsinin tamâmını zikretti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4076-) Bize Muhammed ibnu Fulayh ibn Süleyman, Mûsâ ibn Ukbe'den tahdîs etti ki, İbn Şihâb (Rasûlüllah'ın gazvelerini zikrettikten sonra): İşte bunlar Rasûlüllah'ın gazveleridir, demiş, akabinde Bedir'de öldürülenler hakkında Rasûlüllah'ın söylediği sözü şöyle zikretmiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) onların cesedlerini kuyuya atarken, onlara hitaben: "Sizler Rabbinizin va'dettiği şeyi gerçek buldunuz mu?" buyurdu. ibn Ukbe(geçen senedle) şöyle dedi: İbn Omer'in mevlâsı Nâfi' şöyle dedi: Abdullah ibn Omer şöyle dedi: Rasûlüllah'ın sahâbîlerinden bâzı insanlar: Yâ Rasûlallah! Ölmüş olan insanlara mı nida ediyorsun? dediler. da: "Sizler benim söylediğim sözleri onlardan daha iyi işitir değilsiniz" buyurdu. Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Kendisi için pay ayrılan Kureyşliler'den Bedir'de hazır bulunan kimselerin toplamı seksenbir kişidir. Urvetu'bnu'z-Zubeyr şöyle der idi: ez-Zubeyr: (Bedir'de hissen ve hükmen hazır bulunanların) payları taksim edilip ayrıldı. Bunlar Kureyş'ten yüz kişi idiler, dedi ve Allah en bilendir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4077-) Buradaki senedle ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm (radıyallahü anh): Bedir günü Muhacirler için yüz pay ayrıldı, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4078-) Bize İbn Cureyc, Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Nâfi'den haber verdi ki, İbn Omer(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah'a karşı(önce) Nadîr oğulları,(sonra) Kurayza oğulları harb açtılar. Bunun üzerine Rasûlüllah Nadîr oğulları'nı yerlerinden sürüp çıkardı. Kurayza oğulları'nı ise yerlerinde bıraktı. Ve onlara(birşey almamak suretiyle) lütfetti. Nihayet Kurayza da (ahdini bozarak) harb etti. Rasûlüllah da onların erkeklerini öldürdü; kadınlarım, çocuklarını, mallarını da müslümânlar arasında bölüştürdü. Ancak onlardan bâzıları Peygamber'e katıldılar, Peygamber de bu katılanlara emân verdi. Onlar da müslümân oldular. Bu suretle Rasûlüllah, Medîne Yahûdîleri'nin hepsini -ki bunlar Abdullah ibn Selâm'ın kabilesi olan Kaynukaa oğullarındır- ve Benû Harise Yahûdîleri'ni; (hulâsa) Medîne Yahûdîleri'nin hepsini Medine'den sürgün etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Nadîr Oğulları Hadîsi Ve Rasûlüllahın Âmir Oğullarından Yanlışlıkla Öldürülen İki Kişinin Diyetini Vermek İçin Nadîr Oğullarından Yardım İstemek Üzere Onların Yanına Çıkışı. Onların Da Rasûlüllaha Sûikasd Yapmak İstemeleri Bâbı
4079-) Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den haber verdi ki, Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Ben ibn Abbâs'a Sûretu’l-Haşr diye söyledim, o: Sûretu'n-Nadîr de! dedi. hadîsi Ebû Bişr'den rivayet etmekte Ebû Avâne'ye Huseym ibn Beşîr el-Vâsıtî mutabakaat etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Nadîr Oğulları Hadîsi Ve Rasûlüllahın Âmir Oğullarından Yanlışlıkla Öldürülen İki Kişinin Diyetini Vermek İçin Nadîr Oğullarından Yardım İstemek Üzere Onların Yanına Çıkışı. Onların Da Rasûlüllaha Sûikasd Yapmak İstemeleri Bâbı
4080-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ensâr'dan olan kimse kendi hurmalığından bâzı hurma ağaçlarını Peygamber'e hediye olarak ayırır, verirdi. Bu Peygamber'e hurma ağacı ayırma işi, Kurayza'yı ve Nadîr'i fethetmesine kadar sürdü. Bunların fethinden sonra Peygamber, Ensâr'ın hurma ağaçlarını kendilerine geriye verir oldu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Nadîr Oğulları Hadîsi Ve Rasûlüllahın Âmir Oğullarından Yanlışlıkla Öldürülen İki Kişinin Diyetini Vermek İçin Nadîr Oğullarından Yardım İstemek Üzere Onların Yanına Çıkışı. Onların Da Rasûlüllaha Sûikasd Yapmak İstemeleri Bâbı
4081-) İbn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) –muhasara sırasında- Nadîr oğulları'nın hurma ağaçlarını (harb gereği olarak) yaktırdı ve kestirdi. Bu harb mıntakası, Nadîr oğulları'nın hurmalığı olan Buveyre mevkiidir. Bunun üzerine şu âyet indi: "Herhangibir hurma ağacını kestiniz yahut kökleri üstünde dikili bıraktınızsa hep Allah'ın izniyledir. (Bu izin de) fâsıkları rüsvây edeceği içindir" (el-Haşr: 5)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Nadîr Oğulları Hadîsi Ve Rasûlüllahın Âmir Oğullarından Yanlışlıkla Öldürülen İki Kişinin Diyetini Vermek İçin Nadîr Oğullarından Yardım İstemek Üzere Onların Yanına Çıkışı. Onların Da Rasûlüllaha Sûikasd Yapmak İstemeleri Bâbı
4082-)  Bize Cuveyriye ibn Esma, Nâfi'den; o da ibn Omer (radıyallahü anh) 'den; Peygamber'in Nadîr oğulları hurmalığını yaktırdığını haber verdi, İbn Omer dedi ki: Bu hurmalık hakkında Hassan ibn Sabit şunları söylüyordu: hâne alâ serâii Benî Lueyyin Harıkun bi'î-Buveyreti mustetîru (Buveyre hurmalığında yayılan yangın Lueyy oğulları'nın efendileri aleyhine kolay oldu.) İbn Omer dedi ki: Peygamber'in amcasının oğlu Ebû Sufyân ibnu'l-Hâris, Hassân'a şöyle cevâb verdi: zelike min senîin Ve harraka fînevâhîha's-sa'iyru Seta'lemu eyyunâ minhâ bi-nüzhın Ve ta'lemu eyye ardayna tediyru (Allah bu yakmayı bir yapıcıdan devam ettirsin, Ve Medîne etrafını da alevli bir ateş yaksın. Yakında bileceksin ki Buveyre'ye hangimiz uzakta olacak! Ve yine bileceksin ki Mekke ve Medîne arazîlerimizden hangisi bununla zarar görecek!).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Nadîr Oğulları Hadîsi Ve Rasûlüllahın Âmir Oğullarından Yanlışlıkla Öldürülen İki Kişinin Diyetini Vermek İçin Nadîr Oğullarından Yardım İstemek Üzere Onların Yanına Çıkışı. Onların Da Rasûlüllaha Sûikasd Yapmak İstemeleri Bâbı
4083-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Mâlik ibn Evs ibn el-Hadesân en-Nasrî haber verdi ki, kendisini Omer ibnu'l-Hattâb çağırmış. Omer'in yanında otururken, Omer'in kapıcısı Yerfâ geldi ve Omer'e: Usmân ibn Affân, Abdurrahmân ibn Avf, ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm, Sa'd ibn Ebî Vakkaas'ın senin yanına girmelerine rağbet ve iznin var mı? Bunlar geldiler, senin yanına girmeye izin isterler, dedi. üzerine Omer: Evet, onları içeriye girdir, dedi. eylendi. -Humus'da şu ziyâde var: Akabinde içeri girdiler, selâm verip oturdular. Sonra Yerfâ biraz oturdu.- Sonra Yerfâ yine geldi ve: Abbâs ve Alî'nin içeriye girmesi hususunda iznin var mı? Bunlar da senin yanına girmeğe izin isterler, dedi. Evet, izin vardır, dedi. içeri girip selâm verince, Abbâs şöyle hitâb etti: Ey Mü'minlerin Emîri! Benimle (Alî'yi işaret ederek) şunun arasında hükmet, dedi. ile Alî, Allah'ın fey'olarak Rasûlü'ne tahsîs buyurduğu Nadîr oğulları hurmalığından dolayı çekişiyorlardı. Alî ile Abbâs birbirlerine dil uzatmışlardı. O mecliste bulunanlar (Usmân ve arkadaşları): Ey Mü'minlerin Emîri, bunların arasında hükmet de bunların birini diğerinden huzur ve rahata kavuştur, dediler. üzerine Omer: Yavaş olunuz, acele etmeyiniz! Gök ve yer, izni ve iradesiyle ayakta duran Allah hakkı için size sorarım: Sizler Rasûlüllah'ın:"Biz peygamberler camiasının terîkesi vâris olunmaz. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır, vakıftır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kasdettiğini bilir misiniz? Dedi. Evet, Rasûlüllah böyle buyurdu, diye tasdik ettiler. üzerine Omer, Alî ile Abbâs'a dönüp: Allah hakkı için size de sorarım: Rasûlüllah'ın kendisini kasdederek böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz? Dedi. ile Abbâs: Evet, diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine Omer: Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetim anlatayım, diye şöyle îzâh etti: Münezzeh olan Allah bu fey'de tasarrufu Rasûlü'ne tahsîs etti, O'ndan başka kimseye bu hakkı vermedi. Zikri yüce Allah Kur'ân'da: "Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği fey'e gelince, siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah peygamberlerini dileyeceği kimselere musallat eder. Allah herşeye hakkıyle kaadirdir"(el-Haşr: 6) buyurmuştur. bu malda tasarruf, yalnız Rasûlüllah’ın hakkı idi. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse iştirak etmedi. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddia eylemedi. Bu feyl malının nemasını size verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey'den o malın aslı mahfuz kaldı. Rasûlüllah bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onları infâk ederdi. Sonra bundan artakalanı alırdı. Onu Allah'ın malı yerine (vakıf) kılardı. -Cihâd ve hayır yollarına harcardı.- Bu malı Rasûlüllah sağlığında böyle kullandı. Sonra Peygamber vefat edince Ebû Bekr: Ben Rasûlüllah'ın velîsiyim! Diye el koydu ve Rasûlüllah’ın kullandığı gibi kullandı. Ümer, Alî ile Abbâs'a dönerek: Ebû Bekr'in bu suretle muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz, dedi(ve devam edip): Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hareketinde doğru idi; lûtufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebû Bekr'in vefatını diledi. Ben de: Rasûlüllah'ın ve Ebû Bekr'in velîsiyim! dedim. Ve emîrliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve Rasûlüllah ile Ebû Bekr'in kullandığı gibi idare ettim. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğruyum, lütufkârım; akıl ve şuurumla hareket ettim, hakka uydum. Sonra her ikiniz müştereken bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve işiniz cem'iyyetli idi. Ey Abbâs! Sen bana geldin (Humus'ta şu ziyâde vardır: Benden kardeşinin oğlundan isabet eden hisseni istiyordun. -Alî'yi kasdederek:-Bu da eşinin babasından nasibine düşen hissesini istiyordu.) Bunun üzerine ben sizlere Rasûlüllah'ın:"Biz peygamberler vâris olunmayız, bizim bıraktığımız mal sadakadır" buyurduğu cevâbını verdim. Müteakiben bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi hatırladım. Ve: İsterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasûlüllah'ın, Ebû Bekr'in ve velî kılındığım zamanımda benim idare ettiğimiz gibi idare ediniz; şayet kabul etmezseniz artık bana birşey söylemeyiniz, dedim. Bu teklifim üzerine siz de: Bu şartla bize ver! Dediniz. de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilâf üzerine) şimdi benden bunun hâricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve yer izniyle ve iradesiyle ayakta duran Allah'a yemîn ederim ki, ben kıyâmet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden âciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin hesabınıza kifayetle idare ederim, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Nadîr Oğulları Hadîsi Ve Rasûlüllahın Âmir Oğullarından Yanlışlıkla Öldürülen İki Kişinin Diyetini Vermek İçin Nadîr Oğullarından Yardım İstemek Üzere Onların Yanına Çıkışı. Onların Da Rasûlüllaha Sûikasd Yapmak İstemeleri Bâbı
4084-) ez-Zuhrî dedi ki: Ben Mâlik ibn Evs'in rivayet ettiği bu uzun Omer hadîsini, Urve'ye tahdîs ettim. Urve; Mâlik ibn Evs doğru söylemiştir, diye tasdîk etti. Sonra şöyle dedi: Ben Peygamber'in zevcesi Âişe'den işittim, o şöyle diyordu: Peygamber'in kadınları Usmân'ı Ebû Bekr'e gönderip, Allah'ın kendi Rasûlü'ne tahsîs ettiği hurmalıklardan sümün (sekizde bir) hisselerini istiyorlardı. Ben de onları karşılayarak kendilerine: Allah'tan sakınmaz mısınız? Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Biz vâris olunmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır (mülkiyeti Beytu’l-mâle âid vakıftır)" derdi. Bu sözle Rasûlüllah kendisini kasdederek: "Ancak Muhammed'in ailesi bu mal (ın gelirin)dan istifâde edebilir" buyurdu, dedim. Ve Peygamber’in kadınlarının müracaatı, benim kendilerine vâki' olan bu haber vermem üzerine sona erdi. dedi ki: Bu sadaka olan hurmalık Alî'nin eline geçti. Abbâs'ı müdâhaleden men' edip ona galebe etti. Sonra sırasıyle Hasen ibn Alî, sonra Hüseyin ibn Alî, sonra Alî ibn Hüseyin ve Hasen ibn Hasen'in ellerine geçti. Alî ibn Hasen ile Hasen ibn Hasen ona nevbetle tasarruf ediyorlardı. Sonra Zeyd ibn Hasen'in eline, yânı idaresine geçti. Hakîkaten bu mal Rasûlüllah'ın sadakası olarak idare olundu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Nadîr Oğulları Hadîsi Ve Rasûlüllahın Âmir Oğullarından Yanlışlıkla Öldürülen İki Kişinin Diyetini Vermek İçin Nadîr Oğullarından Yardım İstemek Üzere Onların Yanına Çıkışı. Onların Da Rasûlüllaha Sûikasd Yapmak İstemeleri Bâbı
4085-) Âişe (r.anha)'den (o, şöyle demiştir): Fâtıma aleyhi's-selâm ile Abbâs, Ebû Bekr'e gelip Fedek arazîsinden miraslarını ve Hayber'den payını istiyorlardı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Nadîr Oğulları Hadîsi Ve Rasûlüllahın Âmir Oğullarından Yanlışlıkla Öldürülen İki Kişinin Diyetini Vermek İçin Nadîr Oğullarından Yardım İstemek Üzere Onların Yanına Çıkışı. Onların Da Rasûlüllaha Sûikasd Yapmak İstemeleri Bâbı
4086-) Ebû Bekr şöyle dedi: Ben Peygamber'den işittim: "Bizler mîrâs olunmayız. Bizim bıraktığımız herşey sadakadır. Ancak bu maldan Muhammed'in ailesi yerler" buyuruyordu. Allah'a yemîn ederim ki, elbette Rasûlüllah'ın hısımları bana kendi hısımlarımla ilgilenmekten daha sevimlidir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Nadîr Oğulları Hadîsi Ve Rasûlüllahın Âmir Oğullarından Yanlışlıkla Öldürülen İki Kişinin Diyetini Vermek İçin Nadîr Oğullarından Yardım İstemek Üzere Onların Yanına Çıkışı. Onların Da Rasûlüllaha Sûikasd Yapmak İstemeleri Bâbı
4087-) Bize Alî ibnu Abdillah tahdis etti: Bize Süfyan ibn Uyeyne tahdîs etti: Amr ibn Dinâr şöyle demişti: Ben Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan işittim, şöyle diyordu: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) sahâbîlerine: "Ka'b ibnu'l-Eşref (i öldürmek) için kim hazırdır? Çünkü o, Allah'a ve Rasûlü'ne ezâ etmiştir" buyurdu. ibn Mesleme ayağa kalktı ve: Yâ Rasûlallah, onu benim öldürmemi ister misin? dedi. Rasûlüllah: "Evet (bunu isterim)" buyurdu. Muhammed ibn Mesleme: Öyle ise Ka'b'ı sevindirecek birşey söylememe izin ver! dedi. Rasûlüllah: "Ne istersen söyle!" buyurdu. üzerine Muhammed ibn Mesleme, Ka'b'a vardı da: Şu kişi(yânı Rasûlüllah) bizden sadaka istedi. Ve bize güç vergi teklif edip, bizi yordu. Ben de ödünç birşey almak için sana geldim, dedi. Ka'b da İbn Mesleme'nin dediği gibi söylendi de: Muhakkak o, sizin usancınızı daha artıracaktır, sözünü de ekledi. ibn Mesieme: Bizler bir kerre O'na uymuş bulunduk. O'nu hemen terketmek istemiyoruz. Onun işi nereye varacak bakacağız; işi sona erinceye kadar bekleyeceğiz. Biz şimdi senden bize bir deve yükü yahut iki deve yükü ödünç vermeni istemekteyiz, dedi. bize Amr ibnu Dînâr bu hadîsi birkaç kerreler tahdîs etti. Fakat "Veskan ev veskayn" sözlerini zikretmedi. Ben kendisine bu hadîste 'Veskan ev veskayn" sözlerini söyledim. Bunun üzerine Amr: Zannederim ki bu hadîste "Veskan ev veskayn" sözleri vardır, dedi. ibn Mesleme'nin sözü üzerine Ka'b: Evet siz bana rehin verin, dedi. Muhammed ibn Mesleme ve arkadaşları: Neyi rehin istersin? diye sordular. Kadınlarınızı bana rehin veriniz, dedi. Onlar: Sen Arab'ın en güzeli iken biz kadınlarımızı sana nasıl rehin edebiliriz? dediler. Öyle ise oğullarınızı bana rehin verin, dedi. Onlar: Oğullarımızı sana nasıl rehnederiz? Sonra bunların biri hakkında "Bir yahut iki deve yükü hurmaya rehin olundu" diye sövülür. Bu da bize ebedî bir ardır. Lâkin biz sana silâhlarımızı rehin bırakalım, dediler. "Le'me" sözü ile silâhı kasdediyor, dedi. bunu kabul ederek kendisine gelmesi için Muhammed ibn Mesleme'ye zaman ta'yîn etti. Muhammed ibn Mesleme bir gece Ka'b'a geldi (Kale dışından seslendi). Yanında Ka'b'ın sütkardeşi Ebû Naile vardı. Ka'b bunları kale içine da'vet etti ve misafirleri karşılamak için onların yanına indi. Ka'b'ın karısı, kocasına: Bu saatte nereye çıkıyorsun? diye i'tirâz etti. Fakat Ka'b: Bu seslenen Muhammed ibn Mesleme ile kardeşim Ebû Naile'dir, diye karşıladı. şöyle dedi: Amr'dan başka râvîler şöyle dedi: Kadın: Ben bir ses işitiyorum ki, sanki ondan kan damlıyor (şerr seziliyor)! dedi. O benim kardeşim Muhammed ibn Mesleme ile sütkardeşim Ebû Nâile'dir. Hem şübhesiz kerîm olan insan geceleyin kılıç darbesine çağırılsa bile o çağrıya muhakkak icabet eder, dedi. Muhammed ibn Mesleme beraberinde içeriye iki kişi daha soktu, dedi. Sufyân'a: Amr ibn Dînâr onların isimlerini söyledi mi? diye soruldu. Bâzısının ismini söyledi, dedi. Amr: Beraberinde iki kişi getirdi, dedi. Amr'dan başka râvîler ise: Ebû Abs ibn Cebr, el-Hâris ibnu Evs, Abbâd ibnu Bişr, diye isimledi. Amr dedi ki: İbn Mesleme beraberinde iki kişi getirdi de, onlara: Ka'b gelince, ben onun saçını tutup koklarım. Siz benim Ka'b'ın başını sıkıca yakaladığımı gördüğünüz zaman hemen kılıçlarınızı çekip Ka'b'ı vurunuz! diye söyledi râvîsi Amr ibn Dînâr bir kerre de İbn Mesleme'nin arkadaşlarına: Ka'b’ın başını size de koklatırım, dediğini rivayet etmiştir. Ka'b ibnu'l-Eşref güzei giyimli ve silâhlarını kuşanmış olduğu hâlde etrafına hoş koku saçarak misafirlerin yanına indi. Bunun üzerine İbnu Mesleme: Ben(ömrümde) bu günkü gibi güzel koku duymadım, diye yaklaştı. Arab'ın en güzel kokulu ve en asîl kadınları benim yanımda yaşıyor, dedi. dedi ki: Muhammed ibn Mesleme: Başını saçını koklamama izin verir misin? dedi. Ka'b: Evet(izin veririm), dedi. Mesleme kendisi kokladı, sonra arkadaşlarına da koklattı. Sonra: Bana bir daha koklamaya izin verir misin? dedi. Ka'b: Evet, dedi. defa İbnu Mesleme, Ka'b ibnu'l-Eşref'in başını sımsıkı yakaladı ve arkadaşlarına: Haydi kılıç darbesine tutup onu vurunuz! dedi. suretle İbnu'l-Eşref'i öldürdüler. Sonra Peygamber'e gelip haber verdiler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yahûdî Şâiri Kab İbnul-eşrefin Öldürülmesi Bâbı
4088-) el-Berâ ibnu Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) küçük bir topluluğu Ebû Râfi'e gönderdi. Abdullah ibnu Atık, geceleyin Ebû Râfi' uyumakta iken onun evine girip yanına sokuldu ve onu öldürdü.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Râfi Abdullah İbnu Ebıl-hukaykın Öldürülmesi Bâbı
4089-) el-Berâ ibnu Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Ensâr'dan birtakım kimseleri Yahûdî Ebû Râfi'e (onu öldürmeleri için) gönderdi. Bunlar üzerine Abdullah ibnu Atîk'i bey yaptı. Ebû Râfi',Rasûlüllah'a ezâ eder ve O'nun aleyhinde (ki hareketlere malca) yardım ederdi. Bu (zengin Yahûdî) Hicaz toprağında kendisine âid (kuvvetlendirilmiş) bir kalede otururdu. Abdullah ibnu Atîk ile arkadaşları kaleye yaklaştıklarında güneş batmıştı. Oranın insanları (deve, sığır, koyun gibi) yaylım hayyanlarıyle mer'adan dönmüşlerdi. Bu durum üzerine Abdullah ibnu Atîk arkadaşlarına: Siz yerinizde oturunuz da ben (Ebû Râfi'in kalesine) gideyim. Ve kale kapıcılarına nezaketli bulunayım. Bu suretle kaleye girebileceğimi sanırım, dedi. kapısına doğru yürüdü. Nihayet kapıya yaklaştı. Sonra (kendisini saklamak üzere) maşlahına büründü. Sanki bir ihtiyâcım gideriyordu. Artık insanlar tamâmiyle kaleye girmişti. Bu sırada kale kapıcısı: Ey Allah'ın kulu, kaleye girmek istersen hemen gir! Zîrâ ben kapıyı kapamak istiyorum, dedi. de hemen girdim. Ve (merkeb ahırına) gizlendim. İnsanların kaleye girmesi üzerine kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarları bir direğe astı. Atîk dedi ki: Ben hemen anahtarlara doğru kalktım, onları alıp kapıyı açtım. Ebû Râfi'in yanında akşamdan sonra gece sohbeti yapılırdı ve bu sohbet kalenin üst katlarında yapılırdı. Bu gece sohbeti sona erip, dostları Ebû Râfi'in yanından dağılınca, ben hemen yanına çıktım. Ve her kapıyı açtıkça iç tarafından sürmeliyordum. Düşündüm ki, eğer Ebû Râfi'in adamları beni anlarlarsa onu öldürünceye kadar bu iyi fırsatı bana bırakmazlar. Bu suretle Ebû Râfi'in yattığı odaya kadar vardım. O, karanlık bir oda içinde, ailesinin arasında(yatmış) idi. Odanın neresinde olduğunu kestiremedim. Anlamak için: Yâ Ebâ Râfi'! diye seslendim. Kim o? diye cevâb verdi. hemen sesin tarafına yaklaştım ve kılıcımla ilk darbeyi vurdum. Fakat dehşet içinde idim, bir iş göremedim. Ebû Râfi' haykırdı. Ben hemen odadan dışarı çıktım ve kısa bir zaman eğlenip sonra odaya (tekrar) daldım da(sesimi değiştirerek): Bu feryâd nedir yâ Ebâ Râfi'? dedim. Anan cehenneme! Sen seslenmeden önce birisi beni oda içinde kılıçla vurdu, dedi. ibnu Atîk dedi ki: Ben ona bir darbe daha vurdum, iyice yaraladım. Fakat yine öldüremedim. Sonra kılıcın keskin ucunu onun karnına bastım. Nihayet Ebû Râfi' arkasına devrildi. Bu defa onu öldürdüğümü anladım ve hemen kapıları birer birer açmağa başladım. (Bu suretle savuşup) kale merdiveninin tâ son basamağına varmıştım. Burada yere ulaştığımı sanarak ayağımı yere attım. (Meğer daha sona gelmemiş olduğumdan) mehtâblı bir gecede merdivenden aşağıya düştüm. Baldırım kırıldı. Hemen bir sargı ile bu kırığı sardım, sonra kapının önüne oturdum. Ve kendi kendime: Onu öldürüp öldürmediğimi iyice öğreninceye kadar bu gece kaleden çıkmam, dedim. Ötmeye başlayınca ölü i'lâncısı kale sûrunun üstünde dikeldi ve: Hicaz ahâlîsinin taciri Ebû Râfi'nin ölümünü bildiririm! diye i'lân etti. üzerine ben artık arkadaşlarımın yanına gittim. Onlara: Artık kurtuluş, Allah Ebü Râfi'i öldürdü, dedim. Nihayet Peygamber'in huzuruna vardım, işi O'na anlattım. (Ayağımın kırıldığını duyunca) bana: "Ayağını uzat" buyurdu. de ayağımı uzattım. Rasûlüllah ayağımı eliyle sıvazladı. Sanki ayağımdan hiç ağrı duymamışa döndüm.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Râfi Abdullah İbnu Ebıl-hukaykın Öldürülmesi Bâbı
4090-) Ebû Ishâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibnu Azib (radıyallahü anh) den işittim, o şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah ibnu Atîk'i ve Abdullah ibnu Utbe'yi, beraberindeki birtakım insanlar içinde Yahûdî Ebû Râfi'e(yani onu öldürmeye) gönderdi. Bu topluluk gittiler, nihayet kaleye yaklaştıklarında, başkanları Abdullah ibnu Atîk, arkadaşlarına: Sizler yerinizde durunuz da ben kaleye gidip duruma bakayım, dedi. ibn Atîk şöyle dedi: Ben gittim ve kaleye girmek için nâzik hareket ettim. Kale halkı kendilerine âid bir eşek kaybetmişler. ibn Atîk dedi ki: Kaledekiler alaca karanlıkta dışarı çıktılar da o eşeği arıyorlardı. dedi ki: Ben tanınmaktan endîşe ettim. Abdullah dedi ki: Ben (kendimi saklamak üzere) maşlahımla başımı ve ayaklarımı örttüm. Sanki ben bir hacetimi yerine getiriyordum. Sonra kapının sahibi: Ben kapıyı kapamadan önce içeri girmek isteyen girsin! diye nida etti. de hemen içeriye girdim ve kale kapısının yanındaki eşek ahırının içinde saklandım. Adamları Ebû Râfi'in yanında akşam yemeği yediler ve yanında oturup konuştular. Nihayet geceden bir müddet geçti. Sonra adamları kale içindeki kendi evlerine döndüler. Sesler kesilip de hiçbir hareket işitmez olunca, ben(gizlendiğim yerden) dışarı çıktım. dedi ki: Ben kapının sahibinin kalenin anahtarını bir oyuk içine koyduğu yeri görmüştüm. Anahtarı oradan aldım ve kalenin kapısını açtım. dedi ki: Kendi kendime; Kale halkı beni bilirlerse, diye düşündüm de yavaşça yürüdüm. Sonra kale içindeki evlerinin kapılarına varıp onları, içlerindekilerin üzerlerine dıştan kilitledim. Sonra bir merdiven içinde üst kata, Ebû Râfi'in yanına çıktım. Bir de gördüm ki, ev karanlıktır, evin kandili sönmüştür. Adamın nerede olduğunu bilemedim. Bu durumda; Ebâ-Râfi’! dedim. Kimdir o? dedi. dedi ki: Ben hemen ses tarafına gittim ve ona vuruyordum. O bağırdı. Fakat vurmam bir iş görmedi. dedi ki: Sonra sanki ona yardım ediyorum gibi geldim de sesimi değiştirerek: Neyin var yâ Ebâ Râfi'? Dedim. Ebû Râfi': Dikkat et, sana hayret ediyorum, anana veyl olsun! Yanıma bir adam girip beni kılıçla vurdu, dedi. dedi ki: Ben yine ona gidip diğer bir kerre daha vurdum, fakat vuruşum yine bir iş görmedi. Ebû Râfi' bağırdı ve ev halkı ayağa kalktı. dedi ki: Sonra ben sesimi değiştirerek yardım isteyici şeklinde geldim. Onu sırtı üzerine yatmış gördüm. Hemen kılıcı karnının içine soktum, sonra üzerinde tersine çevirdim, nihayet kemiğin sesini işittim. Sonra dehşetle dışarı çıktım, nihayet merdivene geldim. inmek istiyordum ki, merdivenden düştüm, ayağım eklem yerinden çıktı. Hemen ayağımı bir sargı ile sardım. Sonra ben bir ayak üzerinde sekerek arkadaşlarıma geldim ve onlara: Sizler gidiniz ve Rasûlüllah'a sevinçli haberi bildiriniz. Ben (onun ölümünü haber veren) ölüm i'lâncısını işitinceye kadar buradan ayrılmayacağım, dedim. cihetinde aydınlık olunca ölü i'lâncısı yukarıya çıktı da: Ebû Râfi'in ölümünü bildiririm! diye i'lân etti. ibn Atîk dedi ki: Müteakiben ben, bende ayak cihetinden hiçbir iztırab olmaksızın kalkıp yürüdüm. Arkadaşlarımın Peygamber'e gelmelerinden önce onlara yetiştim, ve Peygamber'e o sevinçli haberi (yani Ebû Râfi'in öldürüldüğü haberini) verdim ".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Râfi Abdullah İbnu Ebıl-hukaykın Öldürülmesi Bâbı
4091-) Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud gününde: "İşte şu atının başını tutmuş (harekete hazır) bulunan Cibril'dir, üstünde de harb cihazı vardır" buyurdu. Âmir (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud şehîdleri üzerine sekiz yıl sonra cenaze namazı kıldı. (Rasûlüllah ölümünden biraz önce) dirilere ve ölülere veda edici gibiydi. Sonra(Medine'ye gelip) minbere çıktı da şöyle buyurdu: "Ben sizin kevser havuzuna ilk erişeniniz olacağım. Ben sizin Hakk yolundaki hizmetlerinize şehâdet edeceğim. Kıyâmet gününde buluşma yeriniz havuzdur. Şübhesiz ben şimdi şu makaamımda havuza bakmaktayım. Emin olunuz ben, sizin müşrik olacağınızdan korkar değilim. Lâkin ben sizin üzerinize dünyâya rağbet etmenizden, dünyâ hakkında nefsâniyet yarışına girişip birbirinizle didişmenizden endîşe ederim". ibn Âmir: İşte Rasûlüllah'ı bu görüşüm, minber üzerinde O'nu son görüşüm oldu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Gazvesi Bâbı
4093-)  el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz o gün, yani Uhud günü müşriklerle karşılaştık. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) okçulardan ibaret olan bir askerî birliği yerlerine oturttu, başlarına da Abdullah ibnu Cubeyr'i kumandan ta'ynı etti ve onlara: "Bizim düşmanlara gâlib geldiğimizi görseniz de yerlerinizden ayrılmayın, düşmanların bize gâlib geldiklerini görseniz de yine yerlerinizden ayrılmayın, bize yardım da etmeyin (yani hiçbir surette mevziinizi terketmeyin)”1 emrini verdi. düşmanlarla karşılaşıp harbe girişince, müşrikler bozularak kaçtılar, hattâ ben kadınları bacaklarından örtülerini kaldırmışlar ve ayaklarındaki halkaları meydana çıkmış olarak dağda sür'atle yürüyüp kaçarlarken gördüm. Bu sırada müslümânlar: Ganîmet alın! Ganimet alın! Demeye başladılar. Bu durumda Abdullah ibnu Cubeyr: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) benden yerlerinizden ayrılmama ahdi aldı, dedi. okçular dayatınca yüzleri döndürüldü (yani şaşırıp nereye gideceklerini bilemediler). Akabinde müslümânlardan yetmiş kişi şehîd edildi. Ebû Sufyân Sahr ibnu Harb yükseğe çıktı da: Topluluk içinde Muhammed var mı? Diye seslendi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ebû Sufyân'a cevâb vermeyiniz'' buyurdu. Ebû Sufyân bu sefer: Topluluk içinde Ebû Kuhâfe'nin oğlu (Ebû Bekr) var mıdır? Dedi. yine: "Ebû Sufyân'a cevâb vermeyin" buyurdu. Ebû Sufyân tekrar: Topluluk içinde Hattâb oğlu var mıdır? diye sordu. sorularına cevâb alamayınca Ebû Sufyân, arkadaşlarına döndü de: Şübhesiz bunlar öldürülmüşlerdir, şayet diri olsalardı cevâb verirlerdi, dedi. Bu sırada Omer nefsine mâlik olamadı da: Yalan söyledin ey Allah'ın düşmanı! Allah seni üzecek -yahut horlayacak- şeyleri, senin aleyhine bakî kılmıştır, dedi. Sufyân: Yâ Hubel! Yüksel, işin yükselsin! Dedi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ebû Sufyân'a cevâb verin" buyurdu. Ne söyleyelim? dediler. Peygamber: "Allah en yüksek ve en uludur deyin" buyurdu. Ebû Sufyân: Bizim için el-Uzzâ var, sizin Uzzâ'nız yoktur, dedi. Peygamber: "Ona cevâb veriniz" buyurdu. Sahâbîler: Ona ne söyleyelim? dediler. Peygamber: "Allah bizim Mevlâ'mızdır, sizin mevlâmzyoktur deyin" buyurdu. Sufyân: Bu, Bedir gününe mukaabil bir gündür. Harb nevbet nevbettir (yani bir nevbet sizin lehinize, bir nevbet bizim lehimizedir). Sizden öldürülenlerde kulak ve burun kesilmesi bulacaksınız; bunu ben emretmedim. Bunu emretmemiş olsam da bu müsle işi beni kötüleştirmez, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Gazvesi Bâbı
4094-) Bana Abdullah ibnu Muhammed haber verdi. Bize Sufyân ibnu Uyeyne, Amr ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh): Birtakım insanlar Uhud gününün sabahında şarâb içtiler, sonra (o şarâb karınlarında iken) şehîd olarak öldürüldüler, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Gazvesi Bâbı
4095-) Bize Şu'be, Sa'd ibnu İbrahim'den; o da babası İbrahim'den haber verdi ki, babası Abdurrahmân ibn Avf oruçlu bulunduğu bir gün, önüne iftar sofrası getirilmiş. Abdurrahmân ibn Avf (bu zengin sofraya bakıp) şöyle demiştir: Mus'ab ibnu Umeyr, (Uhud günü) şehîd edildi. Halbuki Mus'ab, benden çok hayırlı idi. Bu şehîd, kefen yerine bir kaftana sarılmıştı ki, bununla başı örtülse ayakları açılıyordu; ayakları örtülse başı açılıyordu. îbrâhîm dedi ki: Öyle sanıyorum ki, babam Abdurrahmân ibn Avf, sözüne şöyle devam etti: Yine Uhud'da Hamza da şehîd edildi. O da benden hayırlı idi. (O da böyle kefenlendi. Onlar böyle zühdî bir hayât içinde âhirete gittiler.) Sonra dünyâdan bize serilen ni'metler önümüze serildi -yahut da babam: Dünyâdan bize verilen ni'metler verildi-. Biz âhiret için kazandığımız hasenelerimizin acele edilip de dünyâda bize verilmiş olmasından endîşe etmişizdir, dedi.(O şehîdlerin yüksek derecelerine ulaşmanın geciktiğine üzüldü.) ağlamaya başladı, hattâ iftar yemeğini terkeyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Gazvesi Bâbı
4096-) Câbir ibnu Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir er kişi Uhud günü Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Ben öldürülürsem, benim nerede olacağımı bana haber ver! dedi. "Cennette (olursun)" buyurdu. üzerine o kişi, elindeki yemekte olduğu hurmaları hemen yere attı ve sonra harbe girişti de şehîd oluncaya kadar vuruştu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Gazvesi Bâbı
4097-) Habbâb ibn Erett (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler (dünyâyı değil) Allah rızâsını arayarak, Rasûlüllah'ın beraberinde hicret ettik. Artık ecrimiz (Allah'ın va'di gereği) Allah'a vâcib oldu. Bizlerden buradaki ecrinden hiçbirşey yemeden âhirete geçenler, yahut gidenler vardır. Bunlardan biri Mus'ab ibnu Umeyr'dir. O, Uhud günü şehîd edildi. Geriye bir kaftandan başka birşey bırakmadı. Biz onun başını bu kaftânıyle örttüğümüzde ayakları meydana çıkıyor, bu kaftanla ayaklarını örttüğümüzde başı meydana çıkıyordu. Bu yokluk karşısında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize: "Bu kaftan ile şehidin başını örtün, ayakları üzerine de ızhır denilen ot koyun "; yahut: "Ayakları üzerine ızhır atın" buyurdu. kendilerine hicret meyvesi ulaşan ve bu meyveyi devşirenler de vardır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Gazvesi Bâbı
4098-) Ve bize Hassan ibnu Hassan haber verdi: Bize Muhammed ibnu Talha tahdîs etti: Bize Humeyd et-Tavîl, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten şöyle tahdîs etti: Enes ibn Mâlik'in amcası Enes ibnu'n-Nadr, Bedir harbinde hernasılsa bulunamamıştı. Bundan dolayı kendisi: Ben, Peygamber'in ilk harbinde bulunamadım. Vallahi eğer Allah beni Peygamber'in beraberinde müşriklerle yapılacak harb meydanında hazır bulundurursa, yapacağım yiğitlik çalışmalarımı, kahramanlık faaliyetlerimi Allah elbette herkese gösterecektir, derdi. ibnu'n-Nadr Uhud harbine katıldı, orada insanlar bozulunca: Yâ Allah, şunların, yânı müslümânların yaptıkları bozgunculuktan Sana karşı özür beyân edip kabulünü isterim. Şu müşriklerin yaptıkları cinayetlerden de Sana sığınırım, dedi ve kılıcı ile müşriklere doğru ilerledi. Bu sırada Sa'd ibn Muâz'a rastgelip, ona: Ey Sa'd, nereye çekiliyorsun? Muhakkak ki, ben cennetin kokusunu Uhud Dağı'nın önünde buluyorum, deyip çarpışmaya geçti ve harb meydanında yiğitlik hârikaları gösterdi; sonunda şehîd edildi. cesedi tanınmadı. Nihayet onu kızkardeşi (er-Rubeyy' bintu'n-Nadr) vücudundaki bir ben'den yahut parmak uçlarından tanıyabildi. Enes ibnu'n-Nadr'ın vücûdunda büyük küçük seksenden fazla mızrak, kılıç ve ok yarası sayılmıştı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Gazvesi Bâbı
4099-) Bize İbnu Şihâb tahdîs etti. Bana Hârice ibnu Zeyd ibn Sabit haber verdi ki, kendisi babası Zeyd ibn Sâbit'ten şöyle derken işitmiştir: Ben Kur'ân'ın sahîfelerini Mushaf'a yazdığımız sıra el-Ahzâb Sûresi'nden bir âyeti kaybettim. Ben o âyeti Rasûlüllah okurken işitip durduğum hâlde yazılı olarak bulamamıştım. Biz o âyeti araştırdık ve nihayet onu, -Rasûlüllah'in şâhidliğini iki şâhid yerine tuttuğu- Huzeyme ibn Sabit el-Ensârî'nın yanında bulduk: "Mü 'minler içinde Allah'a verdikleri sözde sadâkat gösteren nice erler var. İşte onlardan kimi adadığını ödedi, kimi de bunu bekliyor. Onlar hiçbir suretle ahidlerini değiştirmediler"(el-Ahzâb: 23). sonu biz bu âyeti de (hey'etin kararıyle tevatürü sabit olduğu için) Mushaf'taki sûresine koyduk.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Gazvesi Bâbı
4100-) Zeyd ibn Sabit (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud gazvesine çıktığı zaman (Medîne ile Uhud arasındaki Şevt bustânında) beraberinde yola çıkmış olanlardan birtakım insanlar geri döndüler. Peygamber'in sahâbîleri iki fırka oldular. Bir fırka: Biz bu geri dönen münafıklarla harb ederiz, diyor; diğer fırka da: Biz (onlar müslümân oldukları için) onlarla harb etmeyiz, diyordu. Bu görüş ayrılığı üzerine şu âyet indi: "Siz hâlâ niçin münafıklar hakkında -Allah onları kazandıkları (bunca günâhlar) yüzünden tepesi aşağı getirdiği hâlde- iki zümre oluyorsunuz? Allah'ın saptırdığını siz mi doğru yola getirmek istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir yol bulamazsın" (en-Nisâ: 88). aleyhi ve sellem): "Medîne Taybe'dir; ateş gümüşün pisliklerini giderdiği gibi Medîne de günâhları dışarıya atar" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Gazvesi Bâbı
4101-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Şu "O zaman içinizden iki zümre za'f göstermişti..." (Âlu İmrân: 122) âyeti, biz Ensâr topluluğu hakkında, yani Hazrec'den Benû Selime ve Evs'ten Benû Harise toplulukları hakkında inmiştir. Ben, Yüce Allah "Halbuki onların yardımcısı Allah'tı" buyurup dururken, bu âyetin bu sebeble inmemiş olmasını arzu etmem.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4102-) Câbir (ibn Abdillah-radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Yâ Câbir, nikâh ettin mi (yani evlendin mi)?” diye sordu. Ben: Evet evlendim, dedim. Rasûlüllah: "Ne ile evlendin; kızla mı yoksa dul ile mi?" diye sordu. Ben: Kız ile değil, fakat bir dul ile evlendim, dedim Rasûlüllah: "Seninle oynaşacak bakire bir kızla evlenseydin yâ!" buyurdu. de: Yâ Rasûlallah! Babam Uhud'da şehîd edildi. O geriye dokuz kız çocuğu bıraktı. Onlar benim dokuz tane kızkardeşierimdir. Ben onlara kendileri gibi bilgisiz, tecrübesiz bir kız getirmemi istemedim de onların saçlarını tarayacak ve onların işlerini görecek bir kadınla evlendim, dedim. Rasûlüllah: "Böyle bir kadın almakla isabet ettin, doğru yaptın" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4103-) eş-Şa'bî şöyle demiştir: Bana Câbir ibnu Abdillah (radıyallahü anh) tahdîs etti ki, babası Abdullah ibn Amr ibn Haram Uhud harbinde şehîd edilmiş ve arkasında büyükçe bir borç ile(evlenmemiş) altı tane kız çocuğu bırakmış. Nihayet hurma mahsûlünü kesme zamanı gelmiş. dedi ki: Ben Rasûlüllah'a geldim de: Rasûlallah) bilmektesin ki, babam Uhud günü şehîd edilmiş ve ardında çokça bir borç yükü bırakmıştır. Ben alacaklı olan kimselerin Seni görmelerini arzu ediyorum! dedim. aleyhi ve sellem): "Sen hurmalığına git ve her çeşit hurmayı bir tarafa yığ!" buyurdu. gidip hurmaları buyurduğu gibi ayrı ayrı yığdım. Sonra kendisini çağırdım. AlacaklılarPeygamber'i görünce istedikleri alacağın bu saatte ödenmesini ısrar eder gibi davrandılar. Peygamber onların yapmakta oldukları ısrarı görünce, en büyük yığının etrafında üç defa dolaşıp yaklaştı da sonra onun üzerine oturdu. Sonra: "Alacaklı arkadaşlarını kendine çağır!" buyurdu. ölçücü kişi alacaklılar için ölçmeye devam etti. Nihayet Allah babam adına, onun emânetini tamamen ödedi. Ben ise kızkardeşlerime bir tek hurma götürmeyerek, sırf babamın emânetim Allah'ın ödemesinden razı oluyordum. Allah yığınların hepsini selâmete çıkardı, hattâ ben Peygamber'in üzerinde durduğu yığma bakıyordum; ondan bir tek hurma eksilmemiş gibiydi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4104-) Sa'd ibn Ebî Vakkaas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Uhud günü Rasûlüllah'ı, yanında iki kişi olduğu hâlde gördüm. Bu iki kişi Rasûlüllah'ı savunmak için harb ediyorlardı, üzerlerinde beyaz elbiseler vardı. Bunlar -Âdemoğullarının en şiddetli çarpışması gibi savaşıyorlardı. Ben bu iki kişiyi ne Uhud'dan önce, ne de sonra gördüm.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4105-) Bize Hâşim ibnu Hâşim es-Sa'dî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den işittim, şöyle diyordu: Ben Sa'd ibnu Ebî Vakkaas'tan işittim, şöyle diyordu: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud günü ok kabındaki oklarını çıkarıp bana verdi de: "At(yâ Sa'd) Babam anam sana feda olsun!" dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4106-) Yahya ibnu Saîd el-Kattân şöyle demiştir: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den işittim, şöyle dedi: Ben Sa'd ibn Ebî Vakkaas (radıyallahü anh)'tan işittim: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud günü benim için babasını ve anasını feda etmekte birleştirdi, diyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4107-) Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle demiştir: Sa'd ibnu Ebî Vakkaas(radıyallahü anh): Yemîn olsun Uhud günü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ana ve babasını, bunların her ikisini de benim için feda etmek üzere bir yere getirdi, dedi. Sa'd ibn Ebî Vakkaas, kendisi harb ederken Rasûlüllah'ın kendisine hitaben: "Babam ve anam sana feda olsun" dediğini kasdediyor.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4108-) Abdullah ibnu Şeddâd şöyle demiştir: Ben Alî ibn Ebî Tâlib'den işittim, şöyle diyordu: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in Sa'd'dan başka hiçbir kimseye feda etmek üzere, babasını ve anasını birleştirdiğini işitmedim.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4109-) Abdullah ibn Şeddâd'dan: Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, hiçbir kimseye feda etmek üzere babasını ve anasını birleştirdiğini işitmedim, yalnız Sa'd ibn Mâlik (yani Ebû Vakkaas) müstesna. Çünkü ben, muhakkak olarak Peygamber'in Uhud günü: "Yâ Sa'd, babam anam sana feda olsun, at!" buyurduğunu işittim.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4110-) Ebû Usmân Abdurrahmân en-Nehdî: Kendilerinde mukaatele yapılan bu harb günlerinin bâzı saatlerinde Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında Talha ile Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan başka kimse kalmamıştır, demiştir. Bu bilgi, Talha ile Sa'd'ın hadîslerinden alınmıştır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4111-) Muhammed ibnu Yûsuf şöyle demiştir: Ben es-Sâib ibnu Yezîd'den işittim, şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibnu Avf’a Talha ibnu Ubeydillah, el-Mıkdâd ibnu'l-Esved ve Sa'd ibn Ebî Vakkaas'la sohbet edip beraber bulundum. Bunların hiçbirinin Peygamber'den hadîs tahdîs ettiğini işitmedim. Yalnız Talha'dan Uhud gününü tahdîs ederken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4112-) Kays ibn Ebî Hazım: Ben Uhud günü Talha'nın çolak olan elini gördüm. Talha, bu kesik eliyle Uhud günü Peygamber'i koruyordu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4113-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Uhud günü olup da insanlar Peygamber'in yanından dağıldıkları zaman Ebû Talha, Peygamber'in önünde kendi kalkanını Peygamber'e siper yaparak, oradan hiç ayrılmadı. Ebû Talha ok yayını çok sert çeken bir atıcı idi. Uhud günü o, elinde iki yahut üç yay kırdı. Yanından ok dolu kubur ile geçen kimse olurdu da Peygamber ona: "Ok kabını Ebû Talha'ya boşalt!" derdi. dedi ki: Peygamber yükselir, askere bakarsa hemen Ebû Talha: Babam anam Sana feda olsun, yükselme! Düşman oklarından bir okun Sana isabet etmesinden korkarım. İşte göğsüm Senin göğsüne siperdir! Derdi. Enes dedi ki: Yemîn olsun ki, ben o tehlikeli Uhud gününde Ebû Bekr'in kızı Âişe'yi ve anam Ümmü Suleym'i gördüm. Bunların her ikisi de eteklerini çemreyip sıvamışlar, ben onların bacaklarındaki halhalları görüyordum. Onlar su kırbalarını taşıyorlar ve onları yaralı askerlerin ağızlarına boşaltıyorlardı. Yemîn olsun o gün Ebû Talha'nın elinden iki yahut üç defa kılıcı düşmüştü.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4114-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Uhud günü olduğu zaman müşrikler bozulunca Allah'ın la'neti üzerine olası İblîs, müslümânlara: Ey Allah'ın kulları, arka tarafınızda bulunanlarınızdan sakının! Diye bağırdı. Bu bağırma üzerine müslümân ordusunun öncüleri, arkalarında bulunanları müşriklerden sanarak geriye döndüler. Akabinde öncüler ve arkalarından gelenler birbirlerini öldürmeye giriştiler. Bu sırada Huzeyfe ibnu'l-Yemân bir de baktı ki, babası Yemân'ı müslümanlar müşriklerden sanarak öldürmekteler. Bu anda Huzeyfe: Ey Allah'ın kullan! Bu babamdır, bu babamdır; onu öldürmeyin! dedi. dedi ki: Âişe şöyle dedi: Allah'a yemîn ederim ki, müslümânlar ondan ayrılmadılar ve nihayet onu öldürdüler, Huzeyfe, müslümânların bir yanlışlıkla babasını öldürmelerine karşı yalnız: Allah mağfiret etsin. O, acıyanların en acıyıcısıdır" (Yûsuf: 92) demekle yetindi. dedi ki: Vallahi Huzeyfe Azîz ve Ceiîl olan Allah'a kavuşuncaya kadar, babasını öldüren için yaptığı duâ ve istiğfardan olan hayrın bakiyyesi, yani üzüntüsü Huzeyfe'de devam edip durmuştur. "Basiretten bir iş hakkında bildim"; "Absartu" ise "Gözün görmesinden gördüm" demektir. "Basartu" ve "Absartu" bir ma'nâyadır da denilir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4115-) ….Osman ibnu Vehb şöyle demiştir: Bir adam(Hac mevsiminde) Mekke’ye geldi, Beyt’i hacc etti. Bu sırada oturmuş bir topluluk gördü de: Bu oturanlar kimlerdir? Diye sordu. Topluluk: Bunlar Kureyşliler’dir dedi. O zat: Şeyh kimdir? Dedi. Onlar: İbnu Omer’dir dediler. Bunun üzerine o zat İbnu Omer’in yanına geldi de: Ben sana bir şey soracağım, bana cevap verir misin? Dedi ve ekledi: Beyt’in haramlığı hakkı için sana soruyorum: Uhud günü Osman ibnu Affan’ın harbden kaçtığını bilir misin? Dedi. İbnu Omer: Evet, bilirim, dedi. O zat: Bilirsin ki, Usmân, Bedir'den kaybolup, Bedir harbinde hazır bulunmamıştır, dedi. İbnu Omer: Evet, bilirim, dedi. Yine o zât: Bilirsin ki Usmân, Bey'atu'r-Rıdvân'dan da geriye kalmış ve o bey'atte hazır bulunmamıştı, dedi. İbn Omer: Evet, bilirim, dedi. dedi ki: Bu cevâblar üzerine o zât kendi fikrine uygun cevâblar aldığını sanıp, bunları beğenerek: Allâhu Ekber! Diye tekbîr getirdi. İbn Omer (onun yanlış düşüncelerini değiştirmek üzere) şöyle demiştir: Buraya gel de sorduğun şeylerin hakîkatini sana haber vereyim ve açıklayayım: Usmân'ın Uhud günü kaçması keyfiyetine gelince; ben şehâdet ederim ki, Allah(bütün müslümânlarla birlikte) ondan bu kusuru affetmiştir. Bedir'den kaybolmasına gelince; Rasûlüllah'ın kızı Rukayye, Usmân'ın nikâhı altında idi ve hasta bulunuyordu. Peygamber, Usmân'a hitaben: "Senin için Bedir'de bulunan bir gâzî sevabı ve bir gâzî ganimet payı vardır " buyurup ona izin vermişti. Bey'ati'ndan uzak kalması da (Mekke'ye vazîfe ile gönderilmiş olmasındandır). Şu muhakkak ki eğer Mekke vadisinde Usmân ibn Affân'dan daha azîz (yani şerefli ve nüfuz sahibi) bir kimse bulunsaydı, elbette Rasûlüllah, Usmân'ın yerine onu gönderirdi. Rasûlüllah, Usmân'ı Mekke'ye gönderdi ve Usmân Mekke'ye gittikten sonra Rıdvan Bey'atı yapıldı. Usmân'ın bu şerefli bey'attan mahrum olmaması için Peygamber sağ elini işaret ederek: "İşte bu, Usmân'ın elidir" buyurup, onunla sol eli üzerine vurdu da: "İşte bu, Usmân'ın bey'atıdır!" buyurdu. ibn Omer o zâta (bu bilgileri verdikten sonra): Artık sana verdiğim bu cevâblarla beraber şimdi gidebilirsin, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4116-) Ebû İshâk dedi ki: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle dedi: Rasûlüllah'ın(başlıktaki âyette bildirilen) bu çağrısı Uhud günü piyadelerin arka tarafına yerleştirdiği ve Abdullah ibn Cubeyr'in kumandasına verdiği okçulara âid idi. Onların bâzısı bozulmuşlar olarak kaçtıkları zaman, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), onların arkalarından ("Ey Allah'ın kulları, bana geliniz! Ey Allah'ın kulları, bana geliniz Her kim dönüp gelirse ona cennet vardır!" diye) onları çağırıyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4117-) Ve bana Halîfe ibnu Hayyât söyledi: Bize Yezîd ibnu Zuray' tahdîs etti: Bize Saîd ibn Ebî Arûbe, Katâde'den; o da Enes'ten tahdîs etti ki, Ebû Talha (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben, Uhud günü kendisini uyku bürüyen kimseler içinde idim. Birkaç defa elimden kılıcım düşünceye kadar uykuya dalmıştım. Kılıcım düşerdi, ben de onu alırdım, Tekrar düşerdi, ben yine alırdım.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4118-) Salim, babası Abdullah ibn Omer'den tahdîs etti ki, o, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) -yaralanıp dişi kırılınca- sabah namazının son rek'atinde rukû'dan başını kaldırınca "Semiallâhu limen hamidehu. Rabbena leke'l-hamdu (Allah kendisini öven kişinin övgüsünü işitti. Ey Rabb'imiz, övülme yalnız Senin hakkındır)" dedikten sonra: "Yâ Allah! Fulana, Fulâna ve Fulâna la'net eyle" derken işitmiştir. Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allah: “İşten hiçbirşey sana âid değildir. Allah ya onların tevbesini kabul eder, yahut onları, kendileri zâlim kimseler oldukları için azâblandırır" (Âlu İmrân: 128) âyetini indirmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb