Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

4935-)  Abdullah ibnu Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Allah şu kadınlara la'net etmiştir: Bedenlerine döğme yapanlar, yaptıranlar, yüzünün tüylerini yolanlar, seyrek dişli güzel görünmek için dişlerinin arasını yontan sırıtkanlar, Allah'ın yarattığını değiştirenler. bu hadîsi Esed oğulları'ndan Ümmü Ya'kûb denilen bir kadının kulağına ulaştı.(Bu kadın Kur'ân okur, anlardı.) Hemen İbn Mes'ûd'a geldi ve: Senin şöyle şöyle kadınlara la'net ettiğin haberi bana ulaştı, dedi. Mes'ûd da ona: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın la'net ettiği kimselere niye la'net etmeyeyim? Ve Allah'ın Kitâbı'nda var olan kimselere niye la'net etmeyeyim? dedi. And olsun ki, ben Mushaf'ın iki kabı arasında ne varsa okudum, fakat senin söylemekte olduğun şeyi onda bulamadım, dedi. Mes'ûd da ona: Yemîn olsun eğer sen onu okumuş isen, elbette onu bulmuşsundur. Allah Taâlâ'nın:“Rasûl size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının” buyurduğunu okumadın mı? dedi. Evet, dedi. İbn Mes'ûd: Şübhesiz ki,Rasûlüllah ondan nehyetti, cevâbını verdi. Kadın: Ben senin ehlin (Zeyneb bintu Abdillah es-Sakafiye'nin) bunu yapmakta olduğunu görüyorum, dedi. Mes'ûd: Ehlime git ve ona bak, dedi. ona gitti, baktı, fakat düşünmüş olduğu hacetinden birşey göremedi.(Dönüp bunu ibn Mes'ûd'a bildirince) İbn Mes'ûd: Eğer eşim böyle yapmış olaydı, o bizimle arkadaşlık etmezdi, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-haşr Sûresi
4936-) Buradaki senedde Sufyân es-Sevrî şöyle demiştir: Ben Abdurrahmân ibn Âbis'e, Mansûr'un İbrahim'den; onun da Alkame'den, Abdullah ibn Mesûd (radıyallahü anh)'ın: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kendi saçlarına başkasının saçını ekleyen kadına la'net etti, hadîsini zikrettim de, Abdurrahmân: Ben de bu hadîsi Ümmü Ya'kûb denilen bir kadından; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan olmak üzere Mansûr'un hadîsi gibi işittim, dedi. evvel yurdu hazırlayıp îmâna sâhib olan kimseler, kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı göğüslerinde bir ihtiyâç bulmazlar,.. "(Âyet: 9)Bâbı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-haşr Sûresi
4937-) Amr ibnu Meymûn şöyle demiştir: Omer ibnu'l-Hattâb(radıyallahü anh) -Ebû Lu'lu' kendisini vurduktan sonra- şöyle dedi: Ben, benden sonraki halîfeye ilk Muhâcirler'i tavsiye ediyorum. Onların haklarını onlara tanımasını tavsiye ediyorum. Ve yine ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hicret etmesinden önce yurt hazırlayıp îmâna sâhib çıkmış olan Ensâr'ı da tavsiye ediyorum. Yeni halîfenin bunların iyilerinden iyiliklerini kabul etmesini, kötü iş yapanlarından da kusurlarını affetmesini tavsiye ediyorum Allah'ın Şu Kavli: Onlar kendilerinde fakirlik ve ihtiyâç olsa bile, Muhacirleri öz canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte murâdlarına erenler onların tâ kendileridir" (Âyet: 9). âyetteki"el-Hasâsa", "Fakirlik"; hayâta zafer bulanlar"; "el-Felâh", "el-Bakaa" ma'nâsınadır. "Hayye ale'l-felâh", "Çabuk, kurtuluşa yönel" demektir. el-Hasenu’l-Basrî de:"Göğüslerinde bir hacet bulmazlar", "Bir hased bulmazlar" ma'nâsınadır, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-haşr Sûresi
4938-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah'a bir adam geldi de: Yâ Rasûlallah, bana açlık ve meşakkat isabet etti (yani açlıktan dermansız kaldım), dedi. aleyhi ve sellem) onu(doyurmak için) kadınlarına haber gönderdi, fakat onların yanlarında hiçbirşey bulamadı. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu gece şu adamı konuk edip yemek yedirecek bir adam yok mu ki, Allah ona rahmet eylesin?" dedi. Derhâl Ensâr'dan bir zât ayağa kalktı: Ben, yâ Rasûlallah! diye cevâb verdi. o adamı alıp ailesine götürdü. Kadınına hitaben: İşte Rasûlüllah'ın konuğu; ondan hiçbirşeyi tutup alıkoyma (konuğa ikram et), diye tenbîh etti. Vallahi yanımda çocukların azığından başka birşey yok, dedi. O hâlde çocuklar akşam yemeği yemek istedikleri vakit onları uyut, gel, kandili söndür, biz bu gece karınlarımızı dürelim (yani Rasûlüllah'ın konuğu için biz bu geceyi aç geçirelim), dedi. kocasının dediği işleri yaptı. Sonra o konuk sabahleyin Rasûlüllah'ın huzuruna vardı. Rasûlüllah: olsun ki, Azîz ve Celîl olan Allah, bu gece Fulân erkek ve Fulâne kadının işlerinden hayret etti -yahut güldü, yani acîb hoşnûd oldu-" dedi. ve Celîl Allah da (onlar ve bütün Ensâr hakkında) şunu indirdi : ' “Onlar kendilerinde fakirlik ve ihtiyâç olsa bile, onları öz canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte onlar murâdlarına erenlerin tâ kendileridir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-haşr Sûresi
4939-) Amr ibnu Dînâr tahdîs edip şöyle demiştir: Bana el-Hasen ibnu Muhammed ibn Alî (ibn Ebî Tâlib) tahdîs etti. Kendisi Alî'nin kâtibi olan Ubeydullah ibn Ebî Râfi'den işitmiştir. Ebû Râfi' şöyle diyordu: Ben Alî (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) beni, Zubeyr'i ve Mıkdâd'ı gönderdi ve: Hatte bustânına kadar ilerleyin. Orada hevdec içinde yolcu bir kadın ve yanında bir mektûb vardır. Çabuk o mektubu o kadından alıp bana getirin!" buyurdu. atlarımızı koşturarak gittik, nihayet o bustâna vardık. Hakîkaten biz orada mahfe içinde bir kadınla karşı karşıya geldik. Mektubu çıkar! Dedik. Kadın: Benim yanımda hiçbir mektûb yoktur, diye inkâr etti. Biz kadına: Elbette o mektubu çıkarırsın yahut biz senin elbiseni soyup atarız, dedik. çaresiz kalıp saçının bağı içinden mektubu çıkardı. Biz de mektubu alıp Peygamber'e getirdik. Mektûbda "Hâtıb ibn Ebî Beltea'dan Mekke'deki müşriklerden olan insanlara" unvanı yazılı olduğu, içinde de Peygamber'in işinden bâzısını (yani harb hazırlığı yaptığını) Mekkeliler'e haber vermekte olduğu görüldü. Peygamber: Hâtıb, bu ne iştir?" diye sordu. Hâtıb şöyle cevâb verdi: Yâ Rasûlallah, bana karşı acele etme! Ben Kureyş'e ahidle bağlı olan bir kimseyim, ben soyca Kureyş'in kendisinden değilim. Maiyyetinizde bulunan Muhâcirler'in Kureyşliler'le yakınlıkları, hısımlıkları vardır. Onlar bu hısımhklarıyle Mekke'deki ailelerini ve mallarını korurlar. Benim ise içlerinde neseb yönünden münâsebetim olmadığı için yakınlarımı himaye etmelerine bir vesile olmak üzere onlarda bir minnet eli yapmak istedim. Yoksa ben bu işi ne bir küfr, ne de dînimden dönme olarak yapmış değilim, dedi. bu müdâfaası üzerine Peygamber oradakilere: "Şübhesiz Hâtıb size dosdoğru söyledi" buyurdu. (Fakat öfkesi geçmeyen) Omer; Yâ Rasûlallah, beni bırak da şunun boynunu vurayım, dedi. Rasûlüllah: ''Şübhesiz ki Hâtıb, Bedir harbinde hazır bulunmuştur. Sana ne bildirecek, belki Azîz ve Celîl olan Allah Bedir'de bulunanların yüksek mucâhedelerini bildi de onlara: Dilediğinizi yapın, ben size mağfiret ettim, buyurdu" dedi. ibn Dînâr dedi ki: İşte şu kısım Hâtıb hakkında indi: "Ey îmân edenler, benim de, sizin de düşmanınız olanları dostlar edinmeyin. Sevgi yüzünden onlara ulaştırırsınız. Halbuki onlar Hakk 'tan size gelene küfretmişlerdir. O Rasûl’ü de, sizi de Rabb’iniz olan Allah'a îmân ediyorsunuz diye çıkarıyorlardı. Eğer siz benim yolumda savaşmak, benim rızâmı aramak için çıkmışsanız, onlara hâlâ muhabbet mi gizleyeceksiniz?" Sufyân ibn Uyeyne: Ben bu âyetin Alî'den gelen bu hadîsin içinde mi, yoksa bu Amr ibn Dînâr'ın sözü mü olduğunu bilemiyorum, demiştir Alî ibnu'l-Medînî tahdîs edip dedi ki: Sufyân ibn Uyeyne'ye: "Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dostlar edinmeyiniz..." kelâmı bu Hâtıb işi hakkında mı indi? diye soruldu. Bu insanların hadîsidir, yânı onların rivayetleridir. Amma benim Amr ibnu Dinar'dan ezberlediğim ise, ondan nuzûl zikri olmaksızın rivayet ettiğim hadîstir. Ben ondan tek bir harf terketmedim. Ve ben, benden başka bir kimsenin bu hadîsi(nuzûl fıkrası olmaksızın) Amr ibn Dinar'dan ezberlemiş olduğunu da zannetmiyorum, dedi. îmân edenler, mü'min kadınlar muhacir olarak geldikleri zaman onları imtihan edin..."(Âyet: 10).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mumtehine Sûresi
4940-)  Bize İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlu, amcasından tahdîs etti (Amcası ez-Zuhrî şöyle demiştir): Bana Urve haber verdi. Ona da Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha) şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), mü'mine kadınlardan kendisine hicret edip gelenleri şu âyet ile Yüce Allah'ın şu kavliyle imtihan eder idi:"Ey Peygamber, mü'min kadınlar sana şu şartlar üzerine bey'at etmeye geldiklerinde... Bu suretle onlara bey 'at ver... (Sonundaki ' 'Gafurun Rahîm'' kavline kadar)" (Âyet: 12). senedle Urve dedi ki: Âişe şöyle dedi: Artık mü'min kadınlardan bu âyetteki şartları ikrar edip kabul eyleyen kadına Rasûlüllah:"Ben seninle sözlü olarak bey'at ettim" derdi. Allah'a yemîn ederim ki, Rasûlüllah'ın eli, bey'atlaşmada hiçbir kadının eline dokunmamıştır. Rasûlüllah kadınlarla ancak"Ben seninle bu şartlar üzerine bey'atlaştım" sözüyle bey'atlaşırdı. Şihâb'ın kardeşinin oğluna, ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Yûnus ibn Yezîd, Ma'mer ibn Râşid ve Abdurrahmân ibnu İshâk mutâ-baat etmişlerdir. İshâk ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den ve Amrete bintu Abdirrahmân'dan diye söylemiştir. kadınlar sana bey'at etmek üzere geldikleri zaman..." (Âyet: 12).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mumtehine Sûresi
4941-) Ümmü Atıyye (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz kadınlar Rasûlüllah'a bey'at ettik. Kendisi bize "Allah'a hiçbir şeyi ortak tutmamaları..." âyetini okudu. Ve bizleri ölü üzerine çığlıkla matem tutmaktan nehyetti. Bu (matem tutmamak şartını söylediği) sırada bir kadın bey'at etmekten elini çekti de: Fulâne kadın(yakınım olan bir ölüye ağlamamda) bana yardım etmiş, yani benimle beraber ağlamıştı, ben onun bu beraber ağlamasına karşılık vermek istiyorum, dedi. aleyhi ve sellem) o kadına hiçbirşey söylemedi (sükût etti). Bunun üzerine kadın gitti. Sonra kadın yine geldi de, Peygamber onunla bey'atlaştı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mumtehine Sûresi
4942-) Cerîr ibn Hazım tahdîs edip şöyle demiştir: Ben ez-Zubeyr ibnu Hırrît el-Basrî'den işittim; o da İkrime'den, ki İbn Abbâs radıyallahü anhüma Yüce Allah'ın "Herhangibir ma'rûf hususunda sana âsî olmamaları" kavli hakkında: Bu, hiç şübhesiz, Allah'ın kadınlar üzerine şart (yani gerekli) kıldığı büyük bir şarttır, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mumtehine Sûresi
4943-) Bize Sufyân ibnu Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: ez- Zuhrî bize bu hadîsi tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû İdrîs tahdîs etti ki, o da Ubâdetu'bnu's-Sâmit (radıyallahü anh)'ten şöyle dediğini işitmiştir: Bizler Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında idik. "Allah'a (ibâdette) hiçbirşeyi ortak kılmamanız, zina etmemeniz, hırsızlık yapmamanız... şartları üzerine benimle bey'at, yani ahd eder misiniz?" buyurdu. Peygamber, mü'min kadınlar sana bey'atlaşmaya geldikleri zaman..." mealindeki) Kadınlar Âyeti'ni okudu... ibn Uyeyne'nin lafzının çoğu ("Kadınlar" lafzı olmaksızın, sâdece) "Âyeti okudu" şeklindedir. devamla şöyle buyurdu: "İçinizden her kim ahdinde durursa, onun ecri ve mükâfatı Allah üzerindedir. Bu dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyâda ikaab olunur, cezâlandırılırsa, bu ceza ona bir keffârettir. Bu suçlardan birini yapıp da yaptığı fiili Allah örterse, işi Allah'a kalır. İsterse ona azâb eder, dilerse onu mağfiret eyler." de bu şartlar üzerine O'na bey'at ettik.) Bu hadîsi Ma'mer ibn Râşid'den; o da ez-Zuhrî'den yoluyla "Bize Kadınlar Âyeti'ni okudu" fıkrasıyle birlikte rivayet etmekte Sufyân ibn Uyeyne'ye Abdurrazzâk ibnu Hemmâm mutâbaat etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mumtehine Sûresi
4944-)  İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Ben fıtr günü kılınan bayram namazında Rasülullah ile Ebû Bekr ile Omer ile ve Usmân ile beraber hazır bulundum. Bunların hepsi de namazı hutbeden evvel kıldırırlardı. Sonra namazın ardından hutbe okurlardı. Allah Peygamberi'nin hutbeden sonra indiği ve erkekleri yerlerinde oturtmak üzere eliyle işaret etmesi hâli gözümün önündedir. Sonra erkeklerin safflarını yara yara kadınların safflarına kadar gitti. Bilâl de beraber idi. Peygamber orada şöyle buyurup: "Ey Peygamber, mü'min kadınlar -Allah'a hiçbirşeyi ortak tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasından bir iftira düzüp getirmemeleri, herhangibir iyilik hususunda sana âsî olmamaları şartıyle- sana bey'atleşmeye geldikleri zaman, bey 'atlerini kabul et. Onlar için Allah 'tan mağfiret isteyiver. Çünkü Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" âyetinin tamâmını okudu. Bu âyeti okuyup bitirdikten sonra: "Siz kadınlar bu bey'at üzere sabitkadem misiniz?" diye sordu. -râvî Hasen ibn Müslim'in kim olduğunu bilemediği- bir kadın: Evet, yâ Rasûlallah! dedi. o kadından başkası cevâb vermedi. Bunun üzerine aleyhi ve sellem): "Öyleyse sadaka verin" buyurdu. ihramını yaydı, onlar da halkalarını, yüzüklerini Bilâl'ın ihramı içine atmaya başladılar.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mumtehine Sûresi
4945-)  Cubeyr ibn Mut'ım (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Benim birçok isimlerim vardır; Ben Muhammed'im, ben Ahmed'im, ben o Haşîr'im ki, insanlar benim kademim (yani izim) üzere haşrolunacaklardır. Ben o Manî'yim ki, Allah benimle küfrü mahvedecektir. Ben Âkıb'ım"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Es-saff Sûresi
4946-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Peygamber'in yanında oturuyorduk. Kendisine el-Cumua Sûresi indirildi. -Müslim şunu ziyâde etti: Onu okudu.- "Onlardan henüz kendilerine katılıp erişmemiş bulunan diğerlerine dahî" âyetine vardığı zaman, râvî dedi ki: Ben: Yâ Rasûlallah! Bize henüz katılmayanlar kimlerdir? diye sordum. sorana bir cevâb döndürmedi. O, bu suâli üç defa sordu. Selmân el-Fârisî aramızda idi. Rasûlüllah elini Selmân'ın üzerine koydu. Sonra: "Eğer îmân Süreyya yıldızında olsaydı şunlardan birtakım adamlar -yahut bir adam- muhakkak ona uzanıp alırlardı" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-cumua Sûresi
4947-)  Buradaki senedde, Sevr ibn Zeyd ed-Dîlî, Ebu'l- Gays'tan; o da Ebû Hureyre'den, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: "Şunlardan birtakım adamlar ona muhakkak uzanıp alırlardı" buyurduğunu haber vermiştir. bir ticâret yahut bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar... " (Âyet: 11). ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir Cumua günü biz Peygamber'in beraberinde (namazda) iken yiyecek taşıyan bir kervan geldi. İnsanlar kalkıp ona doğru yürüdüler, yalnız oniki kişi dağılmadı. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi: "Onlar bir ticâret, yahut bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar. Seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah nezdindeki eğlenceden de, ticâretten de hayırlıdır. Allah rızk verenlerin en hayırlısıdır"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-cumua Sûresi
4949-)  Zeyd ibn Erkam (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben bir gazada bulundum. Orada(münafıkların başı) Abdullah ibn Ubeyy'den şöyle derken işittim: Ey topluluk!Rasûlüllah'ın yanındakilere nafaka vermeyin, tâ ki etrafından dağılsınlar ve O'nun yanında Medine'ye bir dönersek her hâlde izzet ve kuvveti çok olan (yani kendisi) en zelîl ve zaîf olanı Medine'den muhakkak çıkaracaktır! Zeyd dedi ki:) Ben İbn Ubeyy'in bu sözlerini amcama yahut Omer'e söyledim. O da bunu Peygamber'e söyledi. Bunun üzerine Rasûlüllah beni çağırdı. Ben de İbn Ubeyy'in sözlerini kendisine naklettim. Bu defa Rasûlüllah, Abdullah ibn Ubeyy ile adamlarına haber gönderdi. Bunlar geldiler ve: Biz böyle birşey söylemedik, diye yemîn ettiler! Rasûlüllah beni yalanladı, onu doğruladı. üzerine ben o kadar gamlandım ki, ömrüm içinde bana asla bunun benzeri bir keder isabet etmemişti. Artık evde oturdum (dışarı çıkmadım). Amcam da bana: Ey oğul, uslu durmadın, en sonu Rasûlüllah'ın seni yalanlamasını ve sana öfkelenmesini istedin! dedi (de beni daha da kederlendiriverdi). derece bunaldığım bu sırada Yüce Allah "Münafıklar sana geldikleri zaman..." sûresini indirdi. Bu sûrenin gelmesi üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana haber gönderdi. Huzuruna vardığımda bu sûreyi okudu ve: "Yâ Zeyd! Şübhesiz Allah (nakletmiş olduğun sözde) seni doğrulamıştır" buyurdu yeminlerini (sütrelenecekleri) bir kalkan edindiler de Allah'ın yolundan saptılar... "(Âyet: 2) senedde de yine Zeyd ibn Erkam (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben amcamın beraberinde idim. Abdullah ibn Ubeyy ibn Selûle'den işittim, o şunları söylüyordu: Rasûlüllah'ın yanında bulunanlara nafaka vermeyiniz, tâ ki etrafından dağilsınlar. Ve yine o: Yemîn olsun, biz Medine'ye dönersek elbette en azîz olan, oradan en zelîl ve en zaîf olanı çıkaracaktır, dedi. ben onun bu sözlerini amcama zikrettim. Amcam da bunu Rasûlüllah'a söyledi. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah ibn Ubeyy'e ve arkadaşlarına haber gönderip çağırttı (Geldiler ve:) Biz böyle söz söylemedik, diye yemîn ettiler. onları doğruladı, beni de yalanladı. Bundan dolayı bana, ömrümde benzeri asla isabet etmemiş olan bir gam isabet etti. Artık ben evimde oturup kaldım. Bunaldığım bu sırada Azîz ve Celîl olan Allah "Münafıklar sana geldikleri zaman... " kavlinden i'tibâren "Onlar: Resûlüllah’ın yanında bulunanlara nafaka vermeyin..." kavline ve"Muhakkak ki en şerefli ve kuvvetli olan, Medine'den en zaîf olanı çıkaracaktır" (Âyet:8) kavline varıncaya kadarki âyetleri indirdi. Rasûlüllah bana haber gönderdi de, o âyetleri bana karşı okudu. Bundan sonra: "Şübhesiz Allah seni doğrulamıştır" buyurdu. Allah'ın Şu Kavli: şundandır: Çünkü onlar îmân ettiler, sonra kâfir oldular. Bu yüzden kalblerinin üstüne mühür basıldı. Onun için onlar anlayamazlar" (Âyet: 3)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-münâfıkûn Sûresi
4951-) el-Hakem ibnu Uteybe şöyle demiştir; Ben Muhammet! ibnu Ka'b el-Kurazî'den işittim. O da dedi ki: Ben Zeyd ibn Er-kam (radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle dedi: Abdullah ibnu Ubeyy: "Rasûlüllah'ın yanında bulunanlara nafaka vermeyin" dediği zaman ve yine o: "Elbette Medine'ye dönersek..." sözlerini söylediği zaman, ben onun bu sözlerini Peygamber'e haber verdim. Ensâr beni bundan dolayı kınadı. Abdullah ibnu Ubeyy de böyle söz söylemediğine yemîn etti. Bunun üzerine ben konak yerine döndüm ve uyudum. O sırada Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni çağırdı. Yanına vardığımda şöyle buyurdu: Allah seni doğrulamıştır, şu kelâm indi”:“Onlar öyle kimselerdir ki, Allah'ın Rasûlü yanında bulunanlara nafaka vermeyin, tâ ki dağılıp gitsinler... diyorlardı. Halbuki göklerin ve yerin hazîneleri Allah’ındır. Fakat o münafıklar ince anlamazlar. Onlar; Eğer Medine'ye dönersek and olsun, en şerefli ve kuvvetli olan oradan en hakir olanı muhakkak çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki şeref, kuvvet ve galibiyet Allah'ındır, Rasûlü'nündür, mü’minlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler" (Âyet:7-8). Yahya ibnu Ebî Zaide, el-A'meş'ten; o da Amr ibn Murre'den; o da Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan; o da Zeyd ibnu Er-kam (radıyallahü anh)'dan; o da Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den senediyle söylemiştir gördüğün zaman gövdeleri hoşuna gider. Eğer söylerlerse sözlerini dinlersin. Onlar giydirilmiş odunlar gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandır. O hâlde onlardan sakın. Allah gebertsin onları. Nasıl olup da haktan döndürülüyorlar"(Âyet: 4).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-münâfıkûn Sûresi
4952-) Ebû İshâk tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Zeyd ibnu Erkam'dan işittim, şöyle dedi: Biz Peygamber'in beraberinde bir sefere çıktık. Bu seferde insanlara bir şiddet ve zorluk isabet etti. Abdullah ibnu Ubeyy, kendi arkadaşlarına hitaben: "Rasûlüllah'ın yanında bulunan kimselere nafaka vermeyin, tâ ki etrafından dağılıp gitsinler" dedi. yine o: "And olsun eğer Medine'ye dönersek en şerefli ve kuvvetli olan, oradan en hakîr olanı elbette çıkaracaktır" dedi. ben Peygamber'e geldim ve bu sözleri kendisine haber verdim. Peygamber, Abdullah ibn Ubeyy'e haber gönderip bu sözleri ona sordu. Abdullah ibn Ubeyy de böyle birşey yapmadığına bütün gücüyle yemîn etti. Ensâr: Zeyd, Allah'ın Rasûlü'ne yalan söyledi, dediler. söyledikleri bu sözden dolayı benim gönlüme bir şiddet, bir sıkıntı düştü. Nihayet Azîz ve Celîl olan Allah "İzâ câeke'l-munâfıkûn" sûresi içinde, beni doğrulayan âyetleri indirdi. Bunun üzerine Peygamber onlar lehine mağfiret istemek için onları çağırdı da, onlar başlarını büktüler. musennedetun" kavli hakkında: Abdullah ibn Ubeyy ve arkadaşları en güzel giyimli, iri vucûdlu ve yakışıklı adamlardı, dedi Allah'ın Şu Kavli: Gelin, Allah'ın Rasûlü sizin için mağfiret isteyiversin denildiği zaman başlarını çevirdiler. Gördün ki, onlar kibirlerine yediremeyerek hâlâ yüz döndürüyorlar"(Âyet: 5); buradaki "Levvev ruûsehum = Başlarını büktüler" ta'bîri, "Başlarını hareket ettirdiler, Peygamber'i hor görüp istihza ettiler" demektir. Bu, "Leveytu" fiilinden olmak üzere şeddesiz de okunuyor.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-münâfıkûn Sûresi
4953-)  Zeyd ibn Erkam (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Bir gazvede) amcamla beraber idim. Ben Abdullah ibn Ubeyy ibn Selûl’ü işittim, şöyle diyordu: "Rasûlüllah'ın yanındakilere nafaka vermeyin, tâ ki etrafından dağılsınlar. Eğer O'nun yanından Medine'ye dönersek, daha azîz olan, daha zelîl olanı muhakkak oradan çıkaracaktır." onun bu sözlerini amcama söyledim. Amcam da bunu Peygamber'e söyledi. (Abdullah ve arkadaşları bunu söylemediklerini yemînle kuvvetlendirince) Peygamber onları doğruladı. Bu şöyle oldu: Peygamber beni çağırttı, ben de O'na anlattım. Bunun üzerine Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah ibnu Ubeyy ve arkadaşlarına haber gönderip çağırttı. Onlar, söylemediklerine yemîn ettiler. Bu sebeble Peygamber beni yalanladı. Bundan dolayı bana öyle bir gam isabet etti ki, asla böylesi bir gam başıma gelmemişti. Gittim, evimde oturdum. Amcam da bana: Kendini Peygamber'e tekzîb ettirecek ve öfkelendirecek kadar ileri gitmekten ne istedin? dedi. üzerine Yüce Allah: "Münafıklar sana geldiği zaman: Şe-hâdet ederiz ki, sen muhakkak ve mutlak Allah'ın rasûlüsün, dediler..." sûresini indirdi. Peygamber adam gönderip beni çağırttı. Ve bu sûreyi okudu da: seni doğruladı" buyurdu. Allah'ın Şu Kavli: için ha mağfiret istemişsin, ha mağfiret istememişsin, haklarında müsavidir. Allah onları kesin olarak mağfiret etmez. Şübhe yok ki, Allah fasıklar güruhuna hidâyet etmez"(Âyet: 6).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-münâfıkûn Sûresi
4954-) Bize Alî el-Medînî tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Amr ibn Dînâr şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Câbir (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle dedi: Bizler bir gazvede idik. -Sufyân, bir defasında gazve yerine "Bir ordu içinde idik" şeklinde söylemiştir.- Derken Muhâcirler'den biri Ensâr'dan birinin kıçına vuruverdi. Bunun üzerine vurulan Ensârî: Ey Ensâr, yetişin! diye bağırdı. Muhâcirler'den olan da: Ey Muhacirler, yetişin! diye bağırdı. Bu bağırmaları Rasûlüllah işitti de: "Nedir bu Câhiliyet da'vâsı?" diye sordu. Orada bulunanlar: Yâ Rasûlallah, Muhâcirler'den bir kimse, Ensâr'dan birinin kıçına ayağının ucuyla vuruvermişti, dediler. "Bırakın bu âdeti. Çünkü o çirkin birşeydir" buyurdu. Akabinde bunu Abdullah ibnu Ubeyy işitti ve: Onlar bunu yaptılar ha! Dikkat edin, vallahi eğer Medine'ye dönersek en şerefli ve kuvvetli olan, oradan en hakîr olanı muhakkak çıkaracaktır, dedi. söz Peygamber'e ulaştı. Omer ayağa kalktı da: Yâ Rasûlallah! Beni bırak (yani izin ver) de şu münâfıkın boynunu vurayım, dedi. aleyhi ve sellem): "Onu bırak. İnsanlar: Muhammed sahâbîlerini öldürtüyor diye konuşmasınlar" buyurdu. Medine'ye geldikleri zaman, Ensâr, Muhâcirler'den daha çok idiler. Sonra bir müddet ardından Muhacirler çoğaldılar. Sufyân: Ben bu hadîsi Amr'dan ezberledim, dedi. Amr da: Ben Câbir'den işittim: Biz Peygamber'in maiyyetinde idik... diyordu, demiştir. Allah'ın Şu Kavli: "Onlar öyle kimselerdir ki; Allah'ın Rasûlü yanında bulunanlara nafaka vermeyin, tâ ki sökülüp dağılsınlar, diyorlardı. Halbuki göklerin ve yerin hazîneleri Allah'ındır. Fakat o münafıklar ince anlamazlar"(Âyet: 7)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-münâfıkûn Sûresi
4955-) Mûsâ ibn Ukbe şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu'l- Fadl tahdîs etti ki, kendisi Enes ibn Mâlik'ten şöyle derken işitmiştir: Ben(Basra'da iken) Harre vak'asında musîbete uğrayanlar üzerine hüzünlenmiştim. (Bu sırada Kûfe'de bulunan) Zeyd ibnu Erkam bana bir mektûb yazdı da, benim şiddetli hüzüne düştüğüm haberinin kendisine ulaştığını ve Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan şöyle buyururken işittiğini zikrediyordu: "Allah 'ım! Sen Ensâr'ı ve Ensâr oğullarım mağfiret eyle!" İbriu’l-Fadl "Ensâr'ın oğullarının oğulları" hakkında duâ edip etmediğinde şekk etmiştir. ibn Mâlik'in yanında bulunanların bâzısı Enes'ten, Zeyd ibn Erkam'ın kim olduğunu sordular. O da: Bu mektûb sahibi o kimsedir ki, Rasûlüllah"İşte bu, kulağı sebebiyle Allah'ın kendisine vefa verdiği kimsedir" buyururdu Allah'ın Şu Kavli: “Onlar: Eğer Medîne'ye dönersek, and olsun en azîz olan, oradan en zelil olanı muhakkak çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki izzet Allah'ın, Rasûlü'nün ve mü’minlerindir. Lâkin münafıklar bunu bilmezler"(Âyet: 8).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-münâfıkûn Sûresi
4956-) Bize el-Humeydî tahdîs etti. Bize Sufyân ibnu Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Biz bu hadîsi Amr ibn Dinar'dan ezberledik. O şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah(radıyallahü anh)'tan işittim, şöyle diyordu: Biz bir gazvede bulunduk. Muhâcirler'den bir adam, Ensâr'dan bir adamın kıçına vurdu. Ensârî: Yetişin ey Ensâr! diye bağırdı. Muhacir de: Yetişin ey Muhacirler! diye imdâd istedi. bağırmaları Allah, kendi Rasûlü'ne işittirdi. O da: "Bu nedir?" diye sordu. Oradakiler: Muhâcirler'den bir adam, Ensâr'dan bir adamın kıçına vurdu. Ensârî olan "Yetişin ey Ensâr!" dedi; Muhacir olan da "Yetişin ey Muhacirler!" dedi. üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu çağırma âdetini bırakın. Çünkü o, kötü birşeydir" buyurdu. dedi ki:Peygamber Medine'ye geldiği zaman Ensâr daha çok idi. Sonra bir zaman ardından Muhacirler çok oldular. Abdullah ibn Ubeyy: "Onlar bu işi yaptılar mı? And olsun eğer Medine'ye dönersek, en azız olan, oradan en zelîl olanı muhakkak çıkaracaktır" dedi. ibnu’l-Hattâb (radıyallahü anh): Yâ Rasûlallah! Beni serbest bırak da şu münâfıkın boynunu vurayım, dedi. "Onu bırak. İnsanlar: Muhammed sahâbîlerini öldürtüyor diye konuşmasınlar" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-münâfıkûn Sûresi
4957-)  İbnu Şihâb şöyle demiştir: Bana Salim, haber verdi ki, ona da babası Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir: Kendi karısını hayız hâlinde iken boşamıştı. Akabinde Omer ibnu'l-Hattâb, Abdullah'ın bu işini Rasûlüllah'a zikretti. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bu işte öfkelendi. Sonra: "Oğlun o kadına geri dönsün, sonra kadın temizlenip tekrar âdetini görünceye, sonra tekrar temizleninceye kadar onu yanında tutsun. İkinci âdetinden temizlendikten sonra kendisine kadını boşamak fikri zahir olursa, o kadınla cinsî münâsebet yapmadan, temiz hâlinde iken kadını boşasın. İşte bu, Allah'ın emrettiği gibi olan iddettir" buyurdu Yüklü kadınların iddetleri ise yüklerini koymaları (yani doğurmaları ile biter). Kim Allah'a korunursa O kendisine işinde bir kolaylık verir" "Ulâtu'l-ahmâl”'in vahidi"Zâtu hamlin"dir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-talâk Sûresi
4958-) Yahya ibn Kesîr şöyle demiştir: Bana Abdurrahmân ibn Avf in oğlu Ebû Seleme haber verip şöyle dedi: İbn Abbâs'a bir adam geldi, Ebû Hureyre de yanında oturuyordu. O adam İbn Abbâs'a: Kocasından kırk gün sonra doğuran bir kadın hakkında bana fetva ver, dedi. İbn Abbâs: Bu kadının iddeti iki müddetten (yani vefat iddeti ile haml iddetinden) en uzak olanıdır, dedi. Seleme dedi ki:) Ben "Yüklü kadınların iddetleri ise yüklerini koymalarıdır" âyetini söyledim. Ebû Hureyre de: Ben kardeşimin oğlu, yani Ebû Seleme ile beraberim, dedi. Bunun üzerine İbn Abbâs, gulâmı Kureyb'i, Ümmü Seleme'ye gönderip ona sordurdu. Ümmü Seleme de şöyle dedi: Subey'a el-Eslemiyye gebe iken kocası öldürüdü. Sonra Subey'a, kocasının ölümünün ardından kırkıncı gecede doğurdu. Ardından kendisiyle evlenilmek üzere tâlib olundu. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) da onu nikâh ettirdi. Ebü Senâbil ibnu Ba'kek de onu isteyenler arasında idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-talâk Sûresi
4959-) Ve Süleyman ibn Harb ile Ebu'n-Nu'mân şöyle dediler Bize Hammâd ibnu Zeyd, Eyyûb es-Sahtıyânî'den tahdîs etti ki, Muhammed ibn Sîrîn şöyle demiştir: Ben, içlerinde Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'nın da bulunduğu bir müzâkere halkasında idim. İbnu Ebî Leylâ'nın arkadaşları ona çok ta'zîm ediyorlardı. İbnu Ebî Leylâ, kocası ölen kadının iddeti hakkında: İki müddetin en uzağıdır, dedi. üzerine ben Subey'a bintu'l-Hâris'in hadîsini, Abdullah ibn Utbe'den senediyle tahdîse başladım. Onun arkadaşlarının bâzısı beni susturmak için dudağını ısırıp işaret etti. Muhammed ibn Sîrîn dedi ki: Ben onun bu görüşü inkâr ettiğini anladım. Bunun üzerine ben de ona: Eğer ben Abdullah ibn Utbe Kûfe'nin bir nahiyesinde bulunurken onun üzerine yalan söylemiş isem, o takdirde ben çok cür'etli bir kimseyimdir, dedim. O da bana karşı inkâr işareti yaptığından utandı. İbnu Ebî Leylâ: Lâkin amcası İbn Mes'ûd bunu söylemedi, dedi. ibn Sîrîn dedi ki: Ben bundan sonra Ebû Atıyye Mâlik ibnu Âmir'e kavuştum da ona bu hadîsi tesbît etmek için sordum. Mâlik, bu Subey'a hadîsini (Abdullah ibnu Utbe'nin Subey'a'dan tahdîs ettiği gibi) bana tahdîs etmeye koyuldu. Bunun ardından ben Mâlik ibn Âmir'e: Sen Abdullah ibn Mes'ûd'dan bu konuda birşey işittin mi? diye sordum. Abdullah ibn Mes'ûd'un yanında idik. O: Sizler kadın üzerine ruhsat yapmıyor da onun aleyhine tağliz mı yiyorsunuz (yanı müddetin uzununu mu tatbik ediyorsunuz)? En kısa olan bu en-Nısa Sûresi -et-Talâk Sûresi- en uzun sûreden (yani en uzun sure olan el-Bakara'dan) sonra indi: "Yüktü kadınların iddetleri, yüklerini koymaları (yani doğurmaları ile biter)".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-talâk Sûresi
4960-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma: Harâm (olsun ta'bîrini kullandığın)da bu kişi keffâret yapar demiştir. Ve yine İbn Abbâs şu âyeti söylemiştir:"And olsun ki, Allah 'ın Rasûlü 'nde sizin için güzel bir numune vardır... " (-el-Ahzâb: 21)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-tahrîm Sûresi
4961-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), Zeyneb bintu Cahş'ın yanında bal şerbeti içerdi ve onun yanında çok kalırdı. Bunun üzerine ben ve Hafsa, Rasûlüllah ikimizden hangimizin yanına gelirse ona "Sen meğâfir mi yedin? Ben sende meğâfir kokusu buluyorum" desin diye söz birliği yaptık. (Rasûlüllah geldiğinde Hafsa bu sözü söyledi). Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hayır, ben meğâfir yemedim. Lâkin ben Zeyneb bintu Cahş'ın yanında bal şerbeti içmiştim. Artık bir daha onu içmem. Ve işte yemîn de ettim. Sakın bunu başka bir kimseye haber verrrie!" buyurdu. zevcelerinin hoşnûdluğunu arıyordun..."; "Allah, yeminlerinizin (keffâretle)çözülmesini size farz kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır ve O hakkıyle bilendir, tam hüküm ve hikmet sahibidir"(Âyet: 1-2)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-tahrîm Sûresi
4962-) Bize Süleyman ibnu Bilâl, Yahya ibn Saîd'den; o da Ubeyd ibnu Huneyn'den tahdîs etti; o da İbn Abbâs'tan işitmiştir ki, o hadîs anlatarak şöyle demiştir: Omer ibnu'l-Hattâb'a bir âyetten sormak isterdim, bir sene durdum, heybetinden soramadım. Nihayet hacc yapmak üzere yola çıktı. Beraberinde ben de çıktım. Döndüğümüzde yolun birazında (Merru'z-Zahrân'da) idik, bir ihtiyâcı için erâk ağaçlarına doğru saptı. Abbâs dedi ki: Ben onun için durdum, nihayet işini bitirdi. Sonra beraberinde yürüdüm.(O abdest alıyor, ben de suyunu döküyordum; bir sırasını buldum.) Ona: Ey mü'minlerin emîri! Peygamber’in kadınlarından Peygamber'e karşı birbirine sırt dayayan(yani yardımlaşan) o iki kadın kimdir? dedim. Onlar Hafsa ve Âişe'dir, dedi. İbn Abbâs dedi ki: Ben: Vallahi bir seneden beri bunu sana sormak istiyordum, fakat sana saygımdan dolayı soramıyordum, dedim. Öyle yapma, bende bir ilim olduğunu zannettiğin birşeyi hemen bana sor ki, bir bilgim varsa onu sana haber veririm, dedi. Abbâs dedi ki: Sonra Omer şöyle dedi: Vallahi biz doğrusu Câhiliyet zamanında kadınlar için bir emir sayıya almazdık, tâ Allah onlar için indirdiğini indirinceye ve haklarında verdiği payı verinceye kadar. Ben, dedi, kendi kendime bir işte düşünürken, karım "Şöyle şöyle yapsan" dedi. dedi ki: Ben de ona: "O senin neyine gerek? Benim istemekte olduğum bir işte senin külfete girmen ne oluyor?" dedim. O da bana: "Hayret ederim sana, ey Hattâb oğlu! Sen kendine karşı söz döndürülmesini istemiyorsun. Halbuki senin kızın Rasûlüllah'a karşı söz döndürüyor, mırıldanıyor, hattâ o günü öfkeli bırakıyor" deyiverdi. Omer kalktı, yeninde ridâsına aldı, tâ Hafsa'ya kadar gidip yanına girdi ve ona şunları söyledi: Ey kızım, senRasûlüllah'a karşı söz döndürüyor, hattâ bütün gün öfkeli bırakacak kadar söyleniyormuşsun! Dedi. Hafsa da: Vallahi biz hepimiz O'na söz döndürmesi yapar, mırıldanırız, dedi. üzerine ben: Bilirsin ki, ben seni Allah'ın ukubetinden ve Rasülü'nün öfkesinden dâima sakındırırım. Ey kızım! Şakın seni arkadaşının güzelliği ve Rasûlüllah'ın ona sevgisi aldatmasın -Âişe'yi kasdediyordu-! dedim. dedi ki: Sonra çıktım, yakınım olduğu için Ümmü Seleme'nin yanına girdim ve ona söyledim. Ümmü Seleme de: Taaccüb ederim sana ey Hattâb oğlu! Herşeye girdin, nihâyet Rasûlüllah ile zevceleri arasına da mı girmek istiyorsun? dedi. bu söz beni öyle bir tutuş tuttu ki, vicdanımda duyduğum teessürü kısmen kırdı Bunun üzerine onun yanından da çıktım. Ve benim Ensâr'dan bir arkadaşım vardı. Ben gitmediğim zaman o bana haber getirir, o gitmediği zaman da ben ona haber getirirdim. Bu esnada biz Gassân meliklerinden birisinden de endîşe ediyorduk; bize yürüyeceği söyleniyor, yüreklerimiz ondan dolgun bulunuyordu. Bir de baktım ki, arkadaşım Ensârî kapıyı çalıyor "Aç, aç" dedi. Ben: Gassânî mi geldi? dedim. O: Hayır, ondan daha şiddetli; Rasûlüllah kadınlarından bir köşeye çekilmiş, dedi. Hafsa ile Âişe'nin burnu sürtüldü, dedim. Elbisemi aldım, çıktım, nihayet vardım. Anladım ki, Rasûlüllah birkaç basamakla çıkılır bir meşrebede (şerbetlik denilen bir hücrede) siyah bir uşağı da basamağın başında. Ben uşağa: Söyle, bu Omer ibnu'l-Hattâb'dır, dedim. Nihayet bana izin verildi. dedi ki: Ben Rasûlüllah'a bu söylediğim sözleri hikâye ettim. Ümmü Seleme'nin sözüne geldiğimde Rasûlüllah gülümsedi. O bir hasır üzerinde bulunuyordu. Kendisiyle hasır arasında hiçbirşey yoktu. Başının altında içi lif dolu bir meşin yastık vardı. Ayaklarının yanında dökülmüş biraz karaz (yani Arab samgı denilen selem posası), baş ucunda da asılı bir posteki vardı.Rasûlüllah'ın böğründe hasırın izlerini gördüm de ağladım. "Seni ağlatan nedir?” buyurdu. Ben de: Yâ Rasûlallah, Kisrâ ve Kayser bulundukları hâl içindeler. Sen ise Allah'ın Rasûlü'sün! dedim. O: "Dünyâ onların, âhiret bizim olmasına razı olmuyor musun?" buyurdu Peygamber, zevcelerinden birine gizli bir söz söylemişti. Bunun üzerine o zevce bunu haber verip de Allah da ona bunu açıklayınca, (Peygamber) bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Artık bunu kendisine söyleyince, o zevce: 'Bunu sana kim haber verdi?' dedi. O da: ‘Bana herşeyi bilen, herşeyden haberdâr olan haber verdi’ dedi"(Âyet: 3) bâbda Aişe'nin Peygamber'den olan hadîsi vardır

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-tahrîm Sûresi
4963-)  Buradaki senedde Yahya ibn Saîd tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Ubeyd ibnu Huneyn'den işittim, şöyle dedi: Ben İbn Abbâsradıyallahü anhüma'tan işittim, şöyle diyordu: Ben Omer'e sormak istedim de: Ey mü'minlerin emîri! Rasûlüllah'a karşı birbiriyle yardımlaşan o iki kadın kimdir? dedim. sözümü tamamlamamıştım ki, o: Âişe ve Hafsa'dır, diye cevâb verdi. Allah'ın Şu Kavli: "Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü hakîkaten sizin kalbleriniz kaymıştır. Yok, eğer O 'nun aleyhinde birbirinize arka verirseniz, hiç şübhesiz Allah bizzat O'nun yardımcısıdır, Cebrail de, mü'minlerin sâlih olanları da. Bunların ardından bütün melekler de O'na yardımcıdır"(Âyet: 4) başlık arasındaki bâzı tefsirler: "Asğaytu", "Meylettim"; "Li- temîle"; "Zahîr” yani yardımcı"; "Taavunûne" ma'nâsınadır. Mucâhid şöyle dedi: îmân edenler, kendilerinizi ve aile ferdlerinizi koruyun..." (Ayet. 6), "Kendilerinize ve aile ferdlerinize Allah'a takvâlı olmayı tavsiye ediniz ve onları edeblendiriniz" demektir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-tahrîm Sûresi
4964-) Bize Yahya ibn Saîd tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ubeyd ibnu Huneyn'den işittim, şöyle diyordu: Ben İbnu Abbâs'tan işittim, şöyle diyordu: Ben Omer'e, Rasûlüllah'a karşı birbiriyle yardımlaşan o iki kadını sormak ister dururdum. Bir sene bekledim, fakat sormak için uygun bir yer bulamadım. Nihayet onunla beraber hacc etmek üzere yola çıktım. (Dönüşümüzde) Zahrân mevkiinde bulunduğumuz zaman Omer, kendi ihtiyâcı için ileri gitti. Gelince: Bana abdest suyu yetiştir, dedi. de kendisine bir kap ile su yetiştirdim. O abdest alırken ona su dökmeye başladım. Burayı suâl için uygun bir yer gördüm de: Ey mü'minlerin emîri! Rasûlüllah'a karşı birbirlerine arka olan o iki kadın kimdir? Dedim. İbn Abbâs dedi ki: Ben sözümü tamamlamamıştım ki, o: Âişe ve Hafsa'dır, dedi Allah'ın Şu Kavli: "Eğer o sizi boşarsa yerinize -Allah'a itaatle teslim olan, Allah’ın birliğini tasdik eden, namaz kılan, günâhlardan tevbe ile vazgeçen, ibâdet eden, oruç tutan kadınlar, dullar ve kızlar olmak üzere Rabb’inin ona sizden hayırlılarını vermesi umulur"(Âyet: 5).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-tahrîm Sûresi
4965-) Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Omer (radıyallahü anh) şöyle dedi: Peygamber'in kadınları kıskançlık hususunda Peygamber'e karşı birleştiler. Ben onlara: Eğer O sizi boşarsa, yerinize Rabb'inin O'na sizden hayırlılarını vermesi umulur, dedim. Akabinde bu âyet indi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-tahrîm Sûresi
4966-) İbn Abbâs (K)"Utullin ba'de zâlike zenîmin" kavli hakkında: O Kureyş'ten bir adamdır ki, kulağında davar küpesi (veya kesiği) gibi bir sarkıntısı vardır, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kalem Sûresi
4967-) Ma'bed ibn Hâlid şöyle demiştir: Ben Harise ibnu Vehb el-Huzâî(radıyallahü anh)'den işittim, o şöyle dedi: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Dikkat edin! Size cennet ehlini haber veriyorum: Her zaîf olan ve her mütevâzi' mü'min kişi -yahut: insanlar tarafından zaîf görülen kişidir ki, o mü'min Allah üzerine yemin etse, muhakkak ki, Allah onu yemininde gerçek çıkarır. Dikkat edin! Size ateş ehlini de haber veriyorum: Onlar da her katı yürekli, kibirli-şerrli, ululuk taslayan kimselerdir" gün) baldırın açılacağı, kendilerinin secdeye da'vet edilecekleri bir gündür. Fakat güç yetiremeyeceklerdir" (Âyet: 42)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kalem Sûresi
4968-) Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: " (Kıyâmet günü) Rabb'imiz kendi sâkından açar, derhâl O 'nun azametine her mü'min ve mü'mine secde eder. Yalnız dünyâda insanlara göstermek ve halka işittirmek için secde eden secdesiz kalır. Gerçi öylesi de secde etmeye gider, fakat onun sırtı tek bir tabakaya döner"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kalem Sûresi
4969-) İbnu Cureyc şöyle demiştir: Ve Atâ el-Hurâsânî, İbn Abbâsradıyallahü anhüma'tan olmak üzere şöyle dedi: Nûh kavmindeki vesenler, sonradan Arab kavminde oldu. Vedd putuna gelince; o, Devmetu'l-Cendel'de Kelb kabilesinin idi. Suvâ' putu, Huzeyl kabilesinin idi. Yeûs, Murad kabilesinin, sonra da Yemen'in Sebe' şehrinin yanında el-Cevf mevkiinde Gutayf oğulları'nın idi. Yeûk, Yemenli bir kabîle olan Hemdân'ın idi. Nesr de Hımyer'in Zu'l-Kelâ' hanedânının idi. Bu isimler esasen Nûh kavminden bâzı sâlih adamların isimleridir. Bu iyi kimseler vefat ettikleri zaman şeytân onların mensûb oldukları kavimlerine, bunların adlarına, hayâtlarında oturageldikleri mevki'lere birtakım putlar dikin ve onlara bu adamların isimlerini verin diye (rek onları saptırmıştır). Onlar da putları dikmişler ve bunlara o iyi kimselerin adlarını vermişledir. Bu heykellere ilk zamanlarda ibâdet edilmemiştir. Nihayet bunları dikmiş olan nesiller vefat ettikleri ve bunlarla ilgili bilgiler neshedilip unutulduğu zaman, cehaletle bunlara tapılmıştır

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Nûh Sûresi
4970-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), sahâbîlerinden bir topluluk içinde Ukâz panayırına doğru, oraya gitmek üzere yürüdü. O târihte şeytânlar ile semâ haberi arasına engel konulmuş, yani semâdan haber almaktan men edilmişler ve üzerlerine delici ateş parçaları atılmağa başlamış bulunuyordu. (Semâya doğru çıkıp kovulan) Şeytânlar, kavimleri yanına döndüklerinde kendilerine: Ne olursunuz(neden bir haber getirmiyorsunuz)? dediler. da: Semâdan haber almaktan men'edildik, üzerimize ateşler gönderildi, dediler. üzerine İblîs onlara: Sizin haber almanıza engel olan muhakkak yeni meydana gelmiş birşeydir. Arzın doğularını ve batılarını dolaşın da semâdan haber almanıza engel olan bu yeni meydana gelmiş işin ne olduğuna bakın, dedi. cinnler yürüdüler, Arz'ın doğularını ve batılarını dolaştılar, her yerde kendileriyle semâ-haber arasına engel olan bu işin ne olduğuna bakıp arıyorlardı. Abbâs dedi ki: İşte bunların içinden Tıhâme yönüne yönelip gitmiş olan takını, Ukâz panayırına gitmek üzere nahle mevkiinde bulunan Rasûlüllah'ın bulunduğu yere varmış oldular. O sırada Rasûlüllah orada sahâbîlerine sabah namazını kıldırıyordu. (Namazda okuduğu) Kur'ânı işitince bunlar ona iyice kulak verip işitmeye çalıştılar. Ve birbirlerine: Semâdan haber almanıza mâni' olan işte budur, dediler. İşte o zaman bu haberciler kendi kavimleri yanına döndüklerinde: Ey kavmimiz, "Biz hakîkî hayranlık veren bir Kur'ân dinledik ki, o Hakk 'a ve doğruya götürüyor. Bundan dolayı biz de ona îmân ettik, Rabb’imize hiçbirşeyi asla ortak tutmayacağız" dediler. ve Celîl olan Allah da Peygamberi üzerine:"De ki: Bana şu hakikat vahyolunmuştur: Cinnden bir zümre benim okuyuşumu dinlemiş de şunu söylemişlerdir: Biz hakîkî hayranlık veren bir Kurb’ân dinledik..." âyetlerini indirdi. ancak cinnin bu sözleri vahyolunmuştur

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-cinn Sûresi
4971-) Bize Yahya ibn Mûsâ el-Belhî tahdîs etti. Bize Vekî' ibnu’l-Cerrâh, Alî ibnu'l-Mubârek'ten; o da Yahya ibn Ebî Kesîr'den tahdîs etti(o, şöyle demiştir): Ben Ebû Seleme ibn Abdirrahmân ibn Avf’a Kur'ân'dan ilk inen vahyi sordum. Yâ eyyuhel-muddessir..." der. Ben: "îkra' bi’smi Rabbike’llezî halaka" olduğunu söylüyorlar, dedim. üzerine Ebû Seleme şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah'a bundan sordum ve ona senin söylediğini söyledim. Câbir şöyle dedi: Ben sana Rasûlüllah'ın bize tahdîs ettiğinden başka birşey tahdîs etmiyorum. Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Ben Hıra'da i'tikâf ettim. Oradaki i'tikâfımı yerine getirdiğim zaman, (oradaki mağaradan) aşağıya indim. Bu esnada nida olundum. Ben sağımdan baktım, hiçbirşey göremedim; solumdan baktım hiçbirşey göremedim. Önüme baktım yine birşey göremedim, arkama baktım yine hiçbirşey göremedim. Başımı yukarı kaldırdığımda birşey gördüm... Akabinde Hadîce 'ye geldim ve: Beni disâr (la) örtün ve üzerime soğuk su dökün! dedim." Rasûlüllah devamla buyurdu ki: "Beni örttüler ve üzerime soğuksu döktüler." Rasûlüllah devamla buyurdu ki: "Akabinde Ey bürünüp sarınan (Muddessir), kalk artık inzâr et, Rabb’ini büyükle...” âyetleri indi" Allah'ın "Kalk da inzâr et" Kavli

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-müddessir Sûresi
4972-) Buradaki râvîlerin oluşturduğu senedde de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in "Ben Hırâ'da i'tikâf ettim..." buyurduğunu, Usmân ibn Omer'in, Alî ibnu'l-Mubârek'ten rivayet ettiği hadîsin benzeri olarak rivayet etmişlerdir. Allah'ın Şu Kavli: "Ve Rabb’ini tekbîr edip büyükle' (Âyet: 3).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-müddessir Sûresi
4974-)  ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân haber verdi ki, Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, kendisi vahyin bir ara kesilmesinden söz ediyordu. İşte bu hadîsi sırasında şöyle buyurdu: "Ben yürürken birdenbire gökyüzünden bir ses işittim. Başımı kaldırdım. Bir de baktım ki Hırâ'da, bana gelen melek (yânı Cibrîl aleyhi's-selâm) semâ ile arz arasında bir kürsî üzerine oturmuş. Bundan çok korktum. Evime dönüp: Beni örtün, beni örtün! Dedim. Beni örttüler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey bürünüp örtünen (Muddessir)!" Sûresi'ni "Ve’r-ricze fehcur"kavline kadar indirdi." emri), namaz farz kılınmadan önceydi. Buradaki "er-Rucze", Vesenler, putlardır Allah'ın: “Ve'r-ricze fehcur” Kavli ve’r-Ricsu' "Azâb"dır, deniliyor

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-müddessir Sûresi
4975-) İbn Şihâb şöyle demiştir: Ben Ebû Seleme ibn Abdirrahmân'dan işittim, o şöyle dedi: Bana Câbir ibnu Abdillah(radıyallahü anh) haber verdi. O da Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işitti ki, Rasûlüllah vahyin bir süre kesilmesi vaktini anlatıyordu: "Ben yürürken gökten bir ses işittim, hemen gözümü gökyüzü tarafına kaldırdım. Gördüm ki, bana Hirâ'da gelmiş olan melek, gök ile yer arasında bir kürsî üzerinde oturmaktadır. Ben ondan korktum, hattâ yere düştüm. Aileme geldim de: Beni örtün, beni örtün! Dedim. Onlar beni örttüler. Akabinde Yüce Allah "Yâ eyyuheH-mud-dessir!" sûresini "Fehcur" kavline kadar indirdi." Seleme:"er-Rıczu", vesenler, putlardır, dedi. Bundan sonra vahy kızıştı da arka arkaya devam etti (ardı arası kesilmedi)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-müddessir Sûresi
4976-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine vahy indiği zaman onunla dilini hareket ettirip depretirdi. Bu hadîsin râvîlerinden Sufyân ibn Uyeyne, dili hareket ettirme keyfiyetini vasıflayıp ta'rîf etmiştir.Peygamber bununla Kur'ân'ı bellemeyi istiyordu. İşte bunun üzerine Allah: "Onu acele bellemen için dilini onunla depretme..." âyetlerini indirdi. (göğsünde) toplamak ve onu okutmak, şübhesiz bize aiddir "(Âyet: 16)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kıyâme Sûresi
4977-) Mûsâ ibnu Ebî Âişe el-Kûfî, Saîd ibn Cubeyr'e, Yüce Allah'ın "Dilini onunla depretme" kavlinden sordu. İbn Cubeyr dedi ki: İbn Abbâs şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine vahy indirildiği zaman dudaklarını hareket ettirdi. (Cibril'in diliyle) kendisine: "Vahy ile dilini hareket ettirme” denildi. Peygamber Kur'ân'dan birşeyin kaçmasından korkuyordu. "Onu toplamak ve okutmak bize âiddir"; yânı buradaki "Cem'ahu" "Kur'ân'ı senin göğsünde toplamamız bize âıddir"; "Kur’ânehu" da "Onu senin dilinle okutmak yine bize âiddir.""Öyleyse biz onu okuduğumuz vakit", "Üzerine indirildiği vakit", "Sen onun kıraatine uy. Sonra açıklamak da hakikat bize âiddir", yani "Onu senin dilin üzere beyân etmemiz de bize âdidir" buyuruyor. Allah'ın Şu Kavli: "Öyleyse biz onu okuduğumuz vakit sen onun kıraatine uy"(Âyet: 18). Abbâs şöyle demiştir: “Okuduğumuz vakit", "Onu beyân ettiğimiz vakit"; "Sen ona uy", "Onunla amel et" demektir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kıyâme Sûresi
4978-) Bize Kuteybe ibn Saîd tahdîs etti. Bize Cerîr ibn Abdilhamîd, Mûsâ ibn EbîÂişe'den; o da Saîd ibn Cubeyr'den tahdîs etti ki, "Lisânını onunla depretme" kavli hakkında İbn Abbâs şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibril vahiyle indiği zamanlarda, vahy sebebiyle dilini ve dudaklarını hareket ettirmesi nev'inden bir hâlde olurdu. Böyle vahy inmesi haleti kendisine şiddetli olurdu. Vahy inmesi hâletindeki bu şiddetli oluş, kendisinden tanınır, bilinirdi. İşte kendisine olan bu şiddet sebebiyle Allah "Lâ uksimubi-yevmi'l-kıyâme" Sûresi'ndeki "Onu acele etmen için dilini onunla depretme. Onu toplamak ve onu okutmak, şübhesiz bize âiddir" âyetlerini indirdi. "Cem'ahu": Onun senin göğsünde toplamamız bize âiddir, onu okutmak da bize âiddir. "Biz onu okuduğumuz vakit sen onun okunuşuna uy": Biz onu indirdiğimiz zaman sen onu iyi dinle, "Sonra onu beyân etmek de hakîket bize âiddir": Onu senin dilinle açıklamamız bize âiddir, buyurdu. Abbâs: Artık Cibrîl O'na geldiği zaman susar, Cibril gittiği zaman da getirdiği vahyi Allah'ın kendisine va'd ettiği gibi okur oldu yaklaşsın, çünkü lâyıksın. Yine sana yaklaşsın, çünkü lâyıksın" (Âyet: 34-35); buradaki "Evlâ leke fe-evlâ",bir tehdîddir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kıyâme Sûresi
4979-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Rasûlüllah'ın beraberinde idik. Kendisine "Vel-murselâti" Sûresi indirildi. Biz de hemen bu sûreyi O'nun ağzından almağa çalışıyorduk. Bu sırada bir yılan çıktı. Biz hemen onu öldürmeğe koşuştuk, fakat yılan bizleri geçti ve kovuğuna girdi. Bunun üzerine Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizler onun şerrinden korunduğunuz gibi, o da sizin şerrinizden korundu" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Hacılara Su İçirilmesi Bâbı
4980-) Buhârî burada bu Abdullah ibn Mes'ûd hadîsinin rivayet edildiği ayrı ayrı beş senedi tam olarak vermiş, metin vermemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Hacılara Su İçirilmesi Bâbı
4981-) el-Esved şöyle demiştir: Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle dedi: Bizler (Minâ'da) bir mağaranın içinde Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın beraberinde bulunduğumuz sırada kendisine "Vel-murselâti" Sûresi indi. Biz de hemen O'nun ağzı bu sûreyi okumakla henüz ıslak olduğu hâlde (yani inmesinin ilk vaktinde taze taze), bu sûreyi O'nun ağzından aldık. Bu sırada bir yılan çıktı. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Üzerinize vâcibdir: Bu yılanı öldürünüz" buyurdu. Abdullah dedi ki: Biz yılana doğru koşuştuk, fakat yılan bizim önümüze geçti. dedi ki: Bunun üzerine Rasûlüllah: "Yılan sizin şerrinizden vikaaye olundu, nitekim sizler de onun şerrinden vikaaye olundunuz" buyurdu Allah'ın Şu Kavli: “Çünkü o ateş öyle kıvılcım atar ki, herbiri sanki bir saraydır"(Âyet: 32)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Hacılara Su İçirilmesi Bâbı
4982-)  Bize Abdurrahmân ibnu Abis en-Nahaî tahdîs edip şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'tan işittim. O "İnnehâ termîbi-şererin kel-kasarı" kavlini “Ke'l-kasari" şeklinde fetha ile okuyor ve şöyle diyordu: Biz ağacı üç zira' kadar yahut daha az uzunlukta olarak kaldırırdık. Biz bu uzunluktaki ağacı kışın onunla ısınmak için kaldırır dikerdik de buna "el-Kasar" ismi verirdik Allah'ın Şu Kavli: o kıvılcımın herbiri sarı sarı erkek develerdir (Âyet: 33)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Hacılara Su İçirilmesi Bâbı
4983-)  Abdurrahmân ibnu Abis şöyle dedi: Ben İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan işittim, o "İnnehâ termî bi-şererin ke'l-kasrı" -sâd'ın sükûnu ile- kelâmı hakkında şöyle dedi: Biz üç zira' kadar ve bundan uzun ağaç gövdesini almaya karar verirdik de bunu kışın soğuğundan siperlenmek için kaldırır dikerdik. İşte biz bu uzunluktaki ağaca "el-Kasar" ismi verirdik. "Keennehu cumâlâtun sufrun", buradaki "Cumâlât” "Birbiri üstüne yığılıp toplanır da nihayet adamların belleri gibi olan gemilerin bağlandığı kalın iplerdir. Allah'ın Şu Kavli: "Bu, onların konuşamayacakları gündür (Âyet: 35).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Hacılara Su İçirilmesi Bâbı
4984-)  Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Peygamber'in beraberinde (Minâ'da) bir mağara içinde bulunduğumuz sırada kendisine "VeH-murselâti" Sûresi indi. Peygamber bu sûreyi tilâvet ediyordu. O'nun ağzı bu sûreyi okumakla taptaze olduğu hâlde (yani ilk inişinde) ben de O'nun ağzından bu sûreyi almaya çalışıyordum. Ansızın bir yılanın üzerimize hücum ettiğini gördük. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yılanı öldürün" buyurdu. de onu öldürmeye davrandık. Fakat yılan gitti. Bunun üzerine Peygamber: "Siz yılanın şerrinden korunduğunuz gibi, o da sizin şerrinizden korundu" buyurdu. üstadı Omer ibnu Hafs: Ben bu hadîsi babam Hafs ibn Gıyâs'tan ezberledim, bunda "Minâ'da bir mağara içinde bulunuyorduk" fıkrası vardır, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Hacılara Su İçirilmesi Bâbı
4985-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir:Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sûra iki üfleme arasında kırk vardır" buyurdu. Arkadaşlarından biri Ebû Hureyre'ye: Bu, kırk gün mü? diye sordu. Hureyre dedi ki: Ben cevâb vermekten çekindim. O kimse: Kırk ay mı? dedi. Hureyre dedi ki: Ben cevâb vermekten çekindim. O soran: Kırk yıl mı? dedi. Hureyre: Ben yine cevâb vermekten çekindim, dedi. Rasûlüllah: Allah semâdan bir su indirir de (ölü olan) sizler yeşil otun bitmesi gibi -kabirlerinizden- bitersiniz. İnsan bedeninden herşey çürür, yalnız bir tek kemik parçası çürümez. O da kuyruk sokumu kemiğidir. Kıyâmet günündeki (ikinci) yaratma, bu parçadan terkîb olunur" buyurdu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nebe Sûresi
4986-) Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh):Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Kıyâmet günü ile ben şu ikisi gibi gönderildim " buyurup da şehâdet parmağı ve onun yanındaki orta parmağıyle işaret ettiğini gördüm, demiştir o en büyük belâ geldiği zaman”(Âyet: 34); buradaki "et-Tâmme", "Herşeyi kaplayacak felâket" ma'nâsınadır ki, kıyâmetin isimlerindendir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nâziât Sûresi
4987-) Katâde tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Zurâre ibn Evfâ'dan işittim, o Sa'd ibn Hişâm'dan; o da Âişe (r.anha)'den tahdîs ediyordu ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kur'ân'ı ezberleyerek okuyan hafız kişinin meseli (sıfat ve şânı) es-Seferetu'l-Kirâm olan meleklerle beraberdir. Kuran 'ı hafız olmayarak kendisine zor geldiği hâlde taahhüdedip çalışarak okuyan kimsenin meseli ise, ona iki ecir vardır"(Kur'ân okumak ecri, zorluk ecri)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Abese Sûresi