Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

2705-) Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şu hadîsi Peygamber'e ulaştırıyordu: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her baliğ olan kimseye cumua günü yıkanmak vâcibdir" buyurmuştur

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Çocukların Bulûğa Ermelerinin Sınırı Ve Şâhidliklerinin Hükmü Bâbı
2706-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) bir mecliste: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Her kim müslümân bir kimsenin malını koparmak için yemininde yalancı olarak yemîn ederse, kıyâmet gününde o kimse Allah'ın öfkesine uğrayarak Allah'a kavuşur" buyurdu, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Hâkimin Davâlıya Ycmin Teklifinden Önce Davâcıya Senin Beyyinen Var Mı? Diye Sorması Bâbı
2707-) İbn Mes'ûd şöyle dedi: Bu sırada meclise el-Eş'as ibnu Kays geldi de: Vallahi bu benim hakkımda söylenmiştir. Şöyle ki: Benimle Yahûdîler'den bir adam arasında(Yemen'de) bir arazî vardı. O benim hakkımı inkâr etti. Ben de bu adamı Peygamber’in yanına getirdim. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitâb ederek: "Senin beyyinen var mı?" diye sordu. Eş'as dedi ki: Ben: Hayır (benim beyyinem yoktur), dedim. dedi ki: Bunun üzerine Rasûlüllah o Yahudi'ye hitaben: "Sen yemîn et!" buyurdu. Eş'as dedi ki: Ben: Yâ Rasûlallah! Ona yemîn et dediğin takdirde bu Yahûdî yemîn eder ve benim malımı alıp götürür, dedim. dedi ki: İşte bunun akabinde Yüce Allah şu âyeti indirdi: "Hakikat Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahâyı (hasîs bir menfaati) satın alanlar! İşte onlar: Onlar için âhirette hiçbir nasîb yoktur. Allah kıyâmet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz. Onlar için pek acıklı bir azâb vardır (Alû -İmrân: 77).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Hâkimin Davâlıya Ycmin Teklifinden Önce Davâcıya Senin Beyyinen Var Mı? Diye Sorması Bâbı
2709-) ibn Ebî Muleyke: Ibnu Abbâs(bana): Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) yenimin müddeâ aleyhe üzerine, yânı da'vâlıya âid olmasıyle hükmetti, diye yazdı demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Mallarda Da Ve Haddlerde De Yani Mal Dâvâlarında Da, Hadd Davâlarında Da Yemîn, Davâlıya Aittir.
2710-) Ebû Vâil Şakîk ibn Seleme şöyle demiştir: Abdullah ibn Mes'ûd: "Her kim bir yemin eder ve bu yemini ile başkasına âid bir mala hakk kazanırsa, Allah kendisine öfkeli olduğu hâlde Allah'a kavuşur" hadîsini söyledi. Sonra Azız ve Celîl olan Allah bunun tasdiki olarak: "Hakikat, Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahâyı satın alanlar, işte onlar: Onlar için âhirette hiçbir nasîb yoktur. Allah kıyâmet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz. Onlar için pek elemli bir azâb vardır" (Âlu- imrâm 77) âyetini indirdi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Bâb
2711-) Sonra oturduğu yerden bizim yanımıza Eş'as ibn Kays çıkıp geldi ve: Ebû Abdirrahmân(ibn Mes'ûd) sizlere ne tahdîs ediyor? diye sordu. de ona İbn Mes'ûd'un bize söylediği hadîsi söyledik. Bunun üzerine Eş'as şunları söyledi: İbn Mes'ûd doğru söyledi: Bu âyet, muhakkak ki benim hakkımda indirildi. Şöyle ki: Benimle başka bir adam arasında bir şey hususunda bir çekişme vardı. Biz da'vâmızı Rasûlüllah'a götürdük. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (Senin üzerine) senin iki şahidin, yahut (onun üzerine)kendi yemini düşer"buyurdu. Ben de Rasûlüllah'a: Hasmım olan zât yeminin ehemmiyetine aldırmayarak yemîn eder olduğu zaman? Dedim. Bunun üzerine, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): ''Herkim bir yemin eder ve o yemininde yalancı olduğu hâlde bir malı almaya hakk kazanırsa, o kimse Allah'a, kendisine öfkeli olduğu hâlde kavuşur" buyurdu. Sonra Allah bunun tasdiki olmak üzere o âyeti indirdi. Sonra Peygamber bu Âlu İmrân: 77. âyetini okudu .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Bâb
2712-) Bize îkrime, İbn Abbâsradıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Hilâl ibn Umeyye, Peygamberin huzurunda kendi karısına Şerîk ibn Sehmâ ile zina etti dedi de, karısı üzerine zina suçu attı. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) hemen Hilâl'e hitaben: "Sana (dört şâhidlik)beyyine lâzımdır, yahut (beyyine getirmediğin takdirde) sırtında hadd cezası vardır" buyurdu. üzerine Hilâl: Yâ Rasûlallah! Bizden herhangi birimiz kendi karısının üstünde bir erkek gördüğü zaman beyyine, yani şâhid aramağa mı gidecek? (Şâhid getirinceye kadar o kimse işini bitirip savuşmaz mı?) diye i'tirâz etti. Rasûlüllah da: "Sen şâhidlerini hazırla, yoksa sırtında(seksen deynek olan)zina iftirası atma cezasıvardır" demeye devam etti. Ve İbnu Abbâs, (tamâmı Nûr Sûresi'nin tefsirinde gelecek olan) bu Liân Hadîsi'ni zikretti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Bir Kimse Diğer Birisi Üzerinde Bir Şey İddia Ettiği Yahut Bir Adam Diğer Bir Adama Yahut Kendi Kadınına Zina Suçu Attığı Zaman, Bu İddiacı Ve Suç Atıcıya Beyyine Araması Ve Beyyine Aramak İçin Beklemeye Gitmesi Lâzım Gelir.
2713-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Üç (şahıs vardır ki) Allah kıyâmet gününde onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temizlemez ve onlar için elemli bir azâb da vardır: ki, onun yol üstünde (ihtiyâcından)fazla suyu bulunur da yolcuları ondan men' eder. İkincisi ki, o da devlet başkanına yalnız dünyâ metâ'ı için (itaat etmeye) bey'at eder; devlet başkanı onun istemekte olduğu dünyalığı verirse ona yaptığı itaat bey'atına vefa eder, vermezse ahdine vefa etmez. kimse şudur: Malını ikindiden sonra pazara çıkarır da: Allah'a yemin ederim ki ben bu mala muhakkak şöyle şöyle para vermişimdir, şeklinde yemin ederek bir müşteri ile pazarlığa girişir. Müşteri de bunu doğru sanarak o fiyatla malı satın alır”.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: İkindiden Sonra Yapılan Yemîn Bâbı
2714-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Her kim yemini ile bir malı kesip almak için yalan bir yemîn ile yemin ederse, Allah'a, kendisine öfkeli olduğu hâlde kavuşur" buyurmuştur "

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Davâlı, Kendisine Yemîn Etmesi Vacip Olmuş Bulunduğu Her Bir Yerde Yemîn Eder Ve Bir Yerden Diğer Bir Yere Döndürülmez.
2715-) Bize Ma'mer ibn Râşid,Hemmâm'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir cemâate yemîn teklif etmişti de hepsi birden çabuklukla yemîn etmeye davranmışlardı. Bunun üzerine Peygamber, hangilerinin(diğerlerinden önce) yemîn edeceği hususunda kur'a atmalarını emretmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Kendilerine Yemîn Etmeleri Vâcib Olan Bir Topluluk Yemine Davrandıkları Zaman Evvelâ Hangisi Başlar?
2716-) Bana İbrâhîm Ebû îsmâîl es-Seksekî tahdîs etti. O, Abdullah ibn Ebî Evfâ(radıyallahü anh)'dan şöyle derken işitmiştir: Bir kimse çarşıda metâ'ını satmaya arz etti (ve malına bir alıcı çıktı. Pazarlık esnasında) satıcı müşterisine Allah adiyle yemîn etti de, müşterinin vermediği fiatı, muhakkak kendisinin o malı alırken vermiş olduğunu söyledi. İşte (bu gibi yemînler üzerine) "Hakikat, Allah'a olan ahitlerine ve yeminlerine karşılık az bir bahâyı satın alanlar..."(Âlu -İmrân: 77) âyeti indi. Geçen sened ile Abdullah ibn Ebî Evfâ (radıyallahü anh): "en-Nâcişu = ribâ yiyicisi ve hâin”dir demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2717-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan(şöyle demiştir): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu; "Her kim bir insanın (yahut dîn kardeşinin)malını kesip almak için yalancı olarak bir yemîn üzerine yemin ederse, Allah'a, Allah ona öfkelenmiş olduğu hâlde kavuşur". Ve Allah, Kur'ân'da bunun tasdikini indirdi: "Hakikat, Allah 'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahâyı satın alanlar... "(Âlu- lmrân: 77). Ebû Vâil dedi ki): Bana el-Eş'as kavuştu da: Abdullah ibn Mes'ûd bu gün size ne tahdîs etti? dedi. Ben de: Şu ve şu hadîsleri söyledi, dedim. el-Eş'as: Bu (Âlu- İmrân: 77) âyeti benim hakkımda indirildi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
2719-) Mâlik ibn Ebî Âmir, Talha ibn Ubeydillah'tan işitmiştir; o şöyle diyordu: Bir kimse Rasûlüllah'a geldi. Bir de gördük ki, o Rasûlüllah'a İslâm'ın ne olduğunu soruyor. Bu suâle karşı Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir gün ve bir gece içinde beş namaz" buyurdu. O zât: Üzerimde bu namazlardan başkası olacak mı? dedi. Rasûlüllah: "Hayır, ancak kendiliğinden kılarsın" buyurdu. Ondan sonra Rasûlüllah: "Bir de ramazân orucu” buyurdu. O zât: Üzerimde bundan başkası da olacak mı? dedi. Rasûlüllah: "Hayır, ancak kendiliğinden tutarsın” buyurdu. Talha dedi ki: Rasûlüllah zekâtı da ona söyledi. O zât yine Üzerimde bundan başkası da olacak mı? diye sordu. Rasûlüllah yine: "Hayır, kendiliğinden verebilirsin" buyurdu. Bunun üzerine o zât: Vallahi bunun üzerine artırmam da, eksiltmem de, diyerek arkasına dönüp gitti. (Bunu duyunca) Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer doğru söylüyorsa felah buldu gitti" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Nasıl Yemîn Verdirilir?
2720-) Nâfi', Abdullah (radıyallahü anh)'tan zikretti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yemin edecek olan kimse Allah'a yemîn etsin yahut sussun" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Nasıl Yemîn Verdirilir?
2721-) Peygamber'in zevcesi Ümmü Seleme (radıyallahü anha)'den: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"Sizler bana çekişmenizi arz edip muhakeme oluyorsunuz. Belki sizin bâzınız (haksızken) hüccetini diğerinden daha düzgün ifâde eder (ben de onun lehine hükmedebilirim). Bu sebeple ben kimin lehine onun sözüne tutunarak kardeşinin hakkından bir şey hükmetmiş isem, ben ona ancak ateşten bir parça kesmişimdir. Sakın o (hükmümle kestiğim)bu parçayı almasın".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Davâlının Yemininden Sonra Beyyine Getiren Kimse Nin Beyyinesi Kabul Edilir Mi, Edilmez Mi? Bâbı
2723-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den(şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): alâmeti üçtür; söylediği zaman yalan söyler; bir şey emniyet edildiği zaman hıyanet eder; ettiği zaman sözünde durmaz" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Vadine Vefa Edip Yerine Getirilmesini Emreden Kimse Bâbı
2724-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği zaman Ebû Bekr'e (Bahreyn'den) el-Alâ ibn el-Hadramî tarafından birçok mal geldi. Ebû Bekr: "Her kiminPeygamber üzerinde bir alacağı yahutPeygamber tarafından kendisine yapılmış bir va'd varsa bize gelsin!" dedi. dedi ki: (Bu i'lân üzerine ben Ebû Bekr'e gittim ve): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şöyle şöyle şöyle vermeyi va'd etmişti, dedim. Ebû Bekr üç kerre iki elini açıp yaydı. Câbir dedi ki: Ebû Bekr benim elimin içine beş yüz saydı. Sonra beş yüz saydı. Sonra beş yüz saydı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Vadine Vefa Edip Yerine Getirilmesini Emreden Kimse Bâbı
2725-) Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Hîre şehri ahâlîsinden bir Yahûdî bana: Mûsâ Peygamber, Şuayb Peygamber'in teklif ettiği iki müddetin hangisini yerine getirmiştir? Diye sordu. Ben Yahudi’ye: Bilmiyorum; Mekke'ye, Arab'ın âliminin yanına gideyim de bunu ondan sorup öğreneyim, dedim. Sonra Mekke'ye geldim ve bunu İbn Abbâs'a sordum. İbn Abbâs: Mûsâ o iki müddetten en çok ve Şuayb'a en hoş olanını yerine getirmiştir. Çünkü Allah elçisi söylediği zaman onu yapar, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Vadine Vefa Edip Yerine Getirilmesini Emreden Kimse Bâbı
2726-) İbni Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ey müslümânlar topluluğu! Sizler kitâb ehline nasıl soru soruyorsunuz? Halbuki Peygamber'inizin üzerine indirilmiş olan Kitâbınız, Allah katından indirilen haberlerin en yenisidir. Sizler O'nu hiç karıştırılmamış olarak okumaktasınız. Ve Halbuki Allah (kendi Kitabı içinde) sizlere, kitâb ehli milletlerin Allah'ın yazdığı şeyleri tebdil ettiklerini ve kendi elleriyle Allah Kitâbı'nı değiştirip başkalaştırdıklarını ve karşılığında az bir bahâyı satın almaları için"Bu Allah kalındandır" dediklerini kat'iyyetle söylemiştir (el-Bakara: 79). Size gelmiş olan ilim, onlara herhangi birşey sormaktan sizleri nehyetmiyor mu? Allah'a yemîn ederim ki biz onlardan hiçbir kimseyi asla sizin üzerinize indirilmiş olan Kitâb'dan sorar görmemişizdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Şirk Ehlinden Şahitlik Ve Diğer Şeyler İstenilmez.
2727-) en-Nu'mân ibn Beşîr (radıyallahü anh) şöyle diyordu: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ın sınırları hususunda gösteriş yapıp onları zayi' eden ve onların içine düşen kimselerin benzeri, şu topluluğun benzeri gibidir: Onlar bir gemi üzerine kur'a attılar. Neticede bâzıları geminin aşağı katında, diğer bâzıları da geminin yüksek katında oldular. Geminin alt katındakiler suya, üst kattakilerin üzerinden geçiyorlardı. Üsttekiler onların bu gidiş gelişleriyle eziyet duyuyorlardı. Derken su getirenlerden biri bir balta aldı da geminin aşağısını delmeye başladı. Gemidekiler onun yanına gelip: Sen ne yapıyorsun? dediler. Oda: Sizler benim yüzümden eziyettendiniz. Benim için de sudan ayrı kalmak kaabil değil, dedi. İşte bu durumda eğer o gemidekiler bu kişinin elleri üzerinden yakalar da onu men' ederlerse, hem onu kurtarmış olurlar, hem de kendilerini kurtarırlar. Eğer onu serbest bıraksalardı, hem onu helak etmiş, hem de kendilerini helak etmiş olurlar".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Müşkil İşlerde Kura Çekme Nîn Meşrûluğu Bâbı
2728-) Zuhrî şöyle demiştir: Bana Hârice ibn Zeyd el-Ensârî tahdîs etti ki: Ensâr kadınlarından ve Peygamber'e bey'at etmiş olan Ümmü’l-Alâ ona şöyle haber vermiştir: Ensâr, Muhacirleri evlere yerleştirme kur'ası çektikleri zaman, Usmân ibn Maz'ün'un yerleşme kur'ası bize düştü. Onun için Usmân ibn Maz'ûn bizde ikaamet etti. Fakat Usmân bir müddet sonra hastalandı. Biz ona evimizde hastabakıcılık yaptık. Nihayet öldü.(Yıkadıktan sonra) onu kendi elbisesi içine koyup kefenledik. Rasûlüllah yanımıza girdi. Ben (cenazeyi tezkiye olarak): Yâ Ebâ Saib! Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun! Senin hakkında bildiğim ve bu cemâate bildirmek istediğim şudur ki: Allah sana (âhirette) muhakkak ikram etmiştir, dedim. aleyhi ve sellem) bana hitaben: "Allah’ın bu ölüye ikram ettiğini sana bildiren nedir?" dedi. Ben de: Bâbam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah, ben bunu bilmiyorum, dedim. üzerine Rasûlüllah: "Usmân ibn Maz'ûn'a gelince, vallahi şimdi ona yakîn, yani ölüm gelmiştir. Ben de onun için elbette hayır ve saadet umarım. Yine Allah'a yemîn ederim ki, ben Allah'ın Rasûlü iken, bana (yarın Allah tarafından) ne muamele edileceğini bilmem" buyurdu. dedi ki: Vallahi ben bundan sonra ebediyyen hiçbir kimseyi tezkiye etmem. Rasûlüllah'ın bu sözü beni hüzünlendirdi. Yine Ümmü'İ-Alâ: Sonra ben uyudum. Ru'yâmda bana Usmân'a âid devamlı akan bir pınar gösterdiler. Akabinde ben Rasûrullah'a geldim ve bu rüyâmı kendisine haber verdim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu pınar onun (kesilmeyen) amelidir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Müşkil İşlerde Kura Çekme Nîn Meşrûluğu Bâbı
2729-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah bir sefere gitmek istediğinde kadınları arasında kur'a çekmek i'tiyâdında idi. Kadınlardan hangisinin kur'ası çıkarsa, Rasûlüllah beraberinde o kadın olarak yola çıkardı. Ve yine Rasûlüllah, kadınlarından her kadının gününü ve gecesini ayırırdı. Yalnız Şevde bintu Zem'a, gününü ve gecesini, bununla Rasûlüllah'ın hoşnûdluğunu istemek için, Peygamber'in zevcesi Âişe'ye hibe etmişti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Müşkil İşlerde Kura Çekme Nîn Meşrûluğu Bâbı
2730-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den(şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İnsanlar ezan (okumak) ve birinci safta bulunmakta ne (hayır ve bereket)ler olduğunu bilselerdi, onlara nail olmak için kur'a atmaktan başka (çare) bulamasalar, muhakkak kur'a atarlardı. Her namazın ilk vaktinde(ki cemaatlerde) olan fazileti bilselerdi, onlara yetişmek için muhakkak birbirleriyle yarış ederlerdi. Yatsı ile sabah namâzlarındaki ilâhî lûtufları bilselerdi, emekleye emekleye (veya kıç üstünde sürüne sürüne) de olsa, muhakkak onlara giderlerdi".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Müşkil İşlerde Kura Çekme Nîn Meşrûluğu Bâbı
2731-)  Bana Ebû Hazım, Sehl ibn Sa'd(radıyallahü anh)'dan tahdîs etti ki(o, şöyle demiştir): Amr ibn Avf oğulları'ndan bir takım insanlar arasında bir kavga olmuştu. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların arasını düzeltmek için sahâbîlerinden bâzı insanlarla birlikte Avf oğulları'na (onların Kubâ'daki yurduna) çıkıp gitti. Namaz vakti gelmişti. Halbuki Peygamber henüz Medine Mescidi'ne gelmemişti. Bilâl geldi, namaz için ezan okudu da Peygamber hâlâ gelmemişti. Bunun üzerine Bilâl, Ebû Bekr'e geldi ve: Peygamber(ara düzeltmek sebebiyle) alıkonuldu. Namaz vakti de geldi. Sen cemâate imâm olup namaz kıldırır mısın? Dedi. Ebû Bekr: Evet, istersen namaza ikaamet et, dedi. Ebû Bekr öne geçip namaza durdu. Sonra Peygamber geldi, saflar arasında yürüyerek tâ birinci safta durdu. Peygamber'i gören insanlar el çırpmaya başladılar. Ebû Bekr namazda başını çevirip bir tarafa bakmazdı. İnsanlar el çırpmayı çoğaltınca dönüp baktı. Ve Peygamber'i arkasında gördü. Peygamber ona eliyle işaret ederek yerinde durmasını ve öylece namazı kıldırmasını emretti. Ebû Bekr de elini kaldırıp (Peygamber'in bu emrinden dolayı) Allah'a hamd etti. Sonra Ebû Bekr birinci saffa girinceye kadar arkasına geri geri çekildi. Peygamber de ilerledi ve insanlara namazı kıldırdı. Namazı bitirince insanlara karşı döndü de: "Ey insanlar! Namazınızın içinde size bir şey arız olunca el çırpmaya başladınız. Namaz içinde el çırpmak ancak kadınlara mahsûstur. Her kime namazı içinde (hatırlatmaya değer) bir şey arız olursa Subhânallah desin. Çünkü onun tesbihini işiten kimse (yâni imâm)muhakkak ona döner" buyurdu. (Sonra Peygamber): "Yâ Ebâ Bekr! Sana işaret ettiğim zaman, seni yerinde durmaktan ne men' etti de insanlara namaz kıldırmadın?" diye sordu. Ebû Bekr: (Yâ Rasûlallah!) Ebû Kuhâfe'nin oğluna Peygamber'in önünde insanlara namaz kıldırması yakışmazdı, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: İnsanların Arası Bozulduğu Zaman Onu İyileştirme Ve Barışı Kurma Hakkında Gelen Şeyler Bâbı
2732-)  Bize Mu'temir tahdîs edip şöyle dedi: Ben babam Süleyman ibn Tarhân'dan işittim ki, Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Medine'ye gelişinin ilk günlerinde) Peygamber'e: (Hazrecliler'in başkanı) Abdullah ibn Ubeyy'in yanına gitseniz (de İslâm'a çağırsanız hayırlı olur), denildi. üzerine Peygamber bir eşeğe binerek; müslümanlar da kendisiyle beraber yürüyerek, Abdullah ibn Ubeyy'in (Âliye'deki menziline) gitti. Gidilen yol çorak bir arazî idi. Peygamber, İbn Ubeyy'in semtine vardığında, o, Peygamber'e: Benden uzak dur! Vallahi eşeğinin kokusu bana ezâ veriyor! Dedi. karşı Ensâr'dan Hazrec kabilesinden bir adam: Vallahi Rasûlüllah'ın eşeği, koku yönünden elbette senden daha temizdir, dedi. ibn Ubeyy hesabına onun kavminden biri öfkelendi de, bu iki kişi sövüştüler. Bunlardan her birinin taraftarları öfkelendiler de aralarında hurma değneği ile, ellerle ve pabuçlarla vuruşma oldu. "Eğer mü'minlerden iki zümre birbiriyle dövüşürlerse, aralarını bulup barıştırın...”(el--Hucurat: 9) âyetinin indirildiği haberi bize ulaştı, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: İnsanların Arası Bozulduğu Zaman Onu İyileştirme Ve Barışı Kurma Hakkında Gelen Şeyler Bâbı
2733-) Bize İbrâhîm ibnu Sa'd, Salih ibn Keysâ’dan, O da İbn Şihâb'dan tahdîs etti ki, ona Humeyd ibn Abdirrahmân; ona da annesi Ukbe kızı Ümmü Kulsüm haber vermiştir: Ümmü Kulsüm, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan:"İnsanlar arasını iyileştirip düzelten ve bunun için hayır maksadıyla söz ulaştıran veya hayır kasdıyle söz söyleyen kimse yalancı değildir" buyururken işitmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: İnsanlar Arasını İyileştirip Düzelten Kimse Yalancı Değildir
2734-) Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh)'dan (şöyle demiştir): Kubâ ahâlîsi birbirleriyle düğüştüler; hattâ birbirlerine taşlar attılar. Bu hâdise Rasülüllah'a haber verilince, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) hemen: "Bizi götürün de aralarını iyileştirip barıştıralım" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: İmâmın Kendi Arkadaşlarına Hitaben: “bizi Götürün, Aralarını İyileştirip Barıştıralım Sözü Bâbı
2735-) Aişe (radıyallahü anh)"Eğer bir kadın kocasının kendisine kötü davranmasından, yüz çevirmesinden endişe ederse, sulh ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günâh yoktur. Barış daha hayırdır... " (en-Nisâ: 128) âyetinin tefsiri hakkında şöyle demiştir: öyle bir adamdır ki, karısından hoşlanmayacağı yaşlılık yâhut da bunun gayrı kötü bir hâl görür de o kadından ayrılmak ister. Bunu sezen karısı: Sen beni nikâhında tut ve benim için (nafaka ve diğer şeylerden) istediğin taksimi yap, der. Âişe: İşte, kadın ile kocası bu suretle karşılıklı razı olurlarsa, bu anlaşmada günâh yoktur, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı; Kadınla Kocasının Kendi Aralarında Bir Sulh Anlaşması Yapmalarında Bir Günah Yoktur En-nisâ:
2736-) Ebû Hureyre ile Zeyd ibnHâlid el-Cuhenî(radıyallahü anh), ikisi de şöyle demişlerdir: Bir bedevi geldi de: Yâ Rasûlallah! Hasmımla aramızda Allah'ın Kitabı ile hüküm ver, dedi. olan kimse de ayağa kalktı ve: O doğru söyledi. Onunla aramızdaki da'vâya Allah'ın Kitabı ile hükmet, dedi. Arabı da'vâyı şöyle anlattı: Benim oğlum bu adamın yanında ücretle hizmetçi idi, onun karısı ile zina etti. Bana: Oğluna taşlanmak cezası düşer, dediler. Ben oğlumu bu cezadan yüz koyun ve bir de cariyeyi fidye verip kurtardım. Sonra bu mes'eleyi ilim sahibi olanlara sordum. Onlar bana: Oğlunun üzerine ancak yüz değnek ile bir yıl gurbete gönderme cezası düşer dediler, dedi. ifâde üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Elbette aranızda Allah'ın Kitabı ile hükmedeceğim: Câriye ile koyunlar sana geri verilecektir; oğluna da yüz değnek vurulacak ve bir sene de sürgün edilecektir. Sana gelince yâ Uneys-ki Uneys ibn Dahhâk el-Eslemî adında sahâbîlerden bir adamdır-, sen yarın kuşluk vaktinde bu adamın karısına git (suçunu i'tirâf ederse) ona taşlama cezası uygula!" buyurdu. dedi ki): Ertesi günü kuşluk vaktinde Uneys o kadına gitti ve (suçunu i'tirâf etmesi üzerine) o kadına taşlama cezası uyguladı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Birbirleriyle Çekişen Kimseler Yâhut Topluluklar Bir Haksızlık Ve Zulüm Barışı Üzerine Anlaşma Yaptıkları Zaman Bu Barış Reddedilmiştir.
2737-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Herkim bizim şu din işimizin içinde ondan olmayan bir bid'at îcâd ederse, o reddedilmiştir; bâtıldır" buyurdu. Bu hadîsi Abdullah ibn Ca'fer el-Mahramî ile Abdulvâhid ibnu Ebî Avn da, Saîd ibn İbrahim'den rivayet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Birbirleriyle Çekişen Kimseler Yâhut Topluluklar Bir Haksızlık Ve Zulüm Barışı Üzerine Anlaşma Yaptıkları Zaman Bu Barış Reddedilmiştir.
2738-) Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan tahdîs etti. O şöyle demiştir: el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'den işittim, o şöyle dedi: aleyhi ve sellem) Hudeybiye'de Mekkeliler'le barış anlaşması yapmaya karar verdiği zaman, taraflar arasında barış yazısını Alî yazdı. Alî "Allah'ın Elçisi Muhammed" yazdı. Müşrikler: Sen "Allah'ın Elçisi Muhammed” yazma. Biz senin rasûl olduğunu kabul etseydik, seninle harb etmezdik, dediler. üzerine Rasûlüllah, Alî'ye hitaben: "Rasûlüllah sözünü sil!" buyurdu. Alî de: Ben onu silen kimse olmam, dedi. üzerine onu Rasûlüllah bizzat kendi eliyle sildi. Ve gelecek sene kendisi ile sahâbîleri Mekke'ye girip üç gün ikaamet etmeleri; oraya ancak silâhların kılıfları içinde olarak girmeleri şartı üzere Mekkeliler'le barış anlaşması yaptı. Bu "Culubbânu's-silâh nedir?” Diye sordular. İçindekiyle beraber kılıftır, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Barış Yazısı Nasıl Yazılır?
2739-) el-Berâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)(altıncı hicret yılının) Zu’l-Ka'de ayında umre yapmak istedi(yola çıktı). Mekke ahâlîsi bunu kabul etmeyip,Peygamber'i, Mekke'ye girmesine bırakmadılar. Nihayet Peygamber Mekkelilerle, (gelecek yıl) Mekke'de üç gün ikamet etmek üzere, bir barış anlaşması yaptı. Barış yazısını yazdıkları zaman: "Bu Allah Elçisi Muhammed'in üzerinde sulh anlaşması yaptığı yazıdır" başlığını yazmışlardı. Mekkeliler'in müşrik elçileri: Bizler bu "Allah elçiliğini" ikrar etmiyoruz. Eğer biz senin Allah Elçisi olduğunu biliyor olsaydık, seni (Mekke'ye girmekten) men' etmezdik. Lâkin sen, Abdullah oğlu Muhammed'sin, dediler. "Ben Allah'ın Elçisiyim ve ben Abdullah oğlu Muhammed'im" dedi. sonra Alî'ye: "Rasûlüllah lâfzını sil!" buyurdu. Alî: Hayır, vallahi ben Sen'in (Rasûlüllah) unvanını ebeden silmem! Dedi. üzerine Rasûlüllah yazıyı aldı ve: "Bu, Muhammed ibn Abdillah'ın üzerinde sulh anlaşması yaptığı maddelerdir" diye yazdı. şunlardır):

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Barış Yazısı Nasıl Yazılır?
2741-) Bize Fulayh, Nâfi'den; o da Ibn Omer(radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki: Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) umre yapmak niyetiyle (Medine'den) çıkmıştı. Fakat Kureyş kâfirleri Rasülullah ile Ka'be arasına girip men' ettiler. Rasülullah da Hudeybiye'de kurbânını kesti ve başını tıraş etti (ihramdan çıktı). Ve müşriklerle: "Gelecek sene umre yapmak, Peygamber'in sahâbîleri Mekkeliler'e karşı kılıçlardan başka silâh taşımamak ve Mekke'de, Mekkeliler'in istedikleri müddetten fazla ikaamet etmemek" şartları üzerine barış anlaşması yaptı. Bu suretle Rasülullah, gelecek sene umre yaptı. Rasülullah onlarla yaptığı barış anlaşmasına uygun olarak Mekke'ye gidip üç gün orada ikaamet edince,(bu müddetin girmesinde) Mekkeliler Rasûlüllah'a Mekke'den çıkmasını söylediler; O da Mekke'den çıktı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Müşriklerle Barış In Hükmünü Beyân Bâbı
2742-) Sehl ibn Ebî Hasmete (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Abdullah ibn Sehl ile Mes'ûd ibn Zeyd'in oğlu Muhayyısa, Hayber'e (hurma toplamağa) gitmişlerdi. O sene Hayberli Yahûdîler'le müslümânlar arasında barış anlaşması vardı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Müşriklerle Barış In Hükmünü Beyân Bâbı
2743-) Bana Humeyd tahdîs etti ki, onlara Enes şöyle tahdîs etmiştir: Nadr'ın kızı olan er-Rubeyyı', genç bir kızın ön dişini kırmıştı. Onlar, yani Rubeyyı'in kavmi, o kızın sâhiblerine diyet vermek istediler. Ve yine onlar kızın kavminden, Rubeyyı'den kısası affetmelerini istediler. Kızın sâhibleri diyet almayı kabul etmediler, kısası affetmeyi de kabul etmediler. Bunun üzerine Peygamber'e gelip O'nun huzurunda muhakeme oldular. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) onlara kısasla emretti. Enes ibn Nadr hemen: Yâ Rasûlallah! er-Rubeyyı'ın ön dişi kırılacak mı? Hayır, Seni hakk ile peygamber gönderen Allah'a yemîn ederim ki, onun ön dişleri kırılmaz, dedi. "Yâ Enes! Allah'ın Kitabı’nın hükmü kısastır" buyurdu. da'vâcılar diyete razı olup, Rubeyyı'den kısası affettiler. Bunun üzerine Peygamber: ''Allah'ın kullarından öyle kimse vardır ki, o Allah'a yemin etse, muhakkak Allah onun yeminini yerine getirir (onu yemininde doğru çıkarır)"buyurdu. el-Fezârî, Humeyd'den; o da Enes'ten "Kızın kavmi razı oldular ve diyeti kabul ettiler" sözünü ziyâde etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Diyet Hususunda Sulh Bâbı
2744-) Bize Sufyân ibn Uyeyne, Ebû Mûsâ İsrail'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben el-Hasen el-Basrî'den işittim. O Allah'a yemîn ederek şöyle diyordu: Vallahi Alî'nin oğlu Hasen, Muâviye'yi(Medâin'de) dağlar misâli ordu birlikleriyle karşılamıştı. Amr ibn Âs, Muâviye'yi harbe teşvîk ederek: Ben (karşımızda) öyle ordu birlikleri görüyorum ki, onlar karşılarındaki (sayıca ve keyfiyetçe) akranı olan orduyu kesin surette boğup öldürmedikçe, geri dönmeyecektir, dedi. de Amr ibn Âs'a -ki vallahi Muâviye bu iki adamın hayırlısıdır-: Ey Amr! Eğer muhaliflerimiz askerlerimizi veya askerlerimiz muhaliflerimizi öldürürlerse (Allah'ın ifâsını emrettiği) insanların işlerini benim adıma yerine getirmeyi kim üzerine alır? Bana bu öldürülenlerin kadınlarına, yetîm ve dullarına bakmayı kim tekeffül eder? dedi. Ve (barış için) Hz. Hasen'e, Kureyş'ten ve Abdu Şems oğulları'ndan iki kişiyi: Abdurrahmân ibn Semure ile Abdullah ibn Âmir ibn Kurayz'ı gönderdi. Ve bunlara hitaben: Haydi şu adama (Alî'nin oğlu Hasen'e) gidiniz. Ona barışı arz ediniz. Ona (barış istediğimi) söyleyiniz. Ne arzu ederse onları öğrenip geliniz! Dedi. Hz. Hasen'e gittiler, huzuruna girip konuştular. Ve(Muâviye'nin teklifini) söylediler. İsteklerini sordular. Hasen ibn Alî bunlara cevaben: Bizler Abdulmuttalib oğullarıyız.(Kerem ve cömertliğe alışmışız. Halifelik adına) Beytu'l-mâl'den bize düşen hisse nedir ki? (Onunla etrafımızdaki muhtaçları infâk edeceğiz.) Şübhesiz bu ümmet(görüyorsunuz, ihtiyâçtan) kendi kanı içinde şaşırmış birbirini kırıyor, dedi. cevaben: Muâviye size şöyle şöyle (mal, elbise, erzak) arz ediyor; (bunları dağıtırsınız) ve daha neye ihtiyâcınız varsa onu sormanızı ve sizin bildirmenizi istiyor, dediler. Hasen: Bu söylediğiniz şeyleri bana karşı kim tekeffül edip üzerine alır? Dedi. elçileri: Biz bunları senin için üzerimize alırız! dediler. Hasen ibn Alî her ne istediyse, onlar "Biz te'min ederiz" diye karşıladılar, Hasen bu suretle (yani vâki' olan şartlar üzerine dînî maslahatı ve ümmetin maslahatını gözeterek) Muâviye ile sulh andlaşması yaptı. el-Basrî şöyle dedi: Ben Ebû Bekre(Nufey' ibn Haris -radıyallahü anh)'den işittim; o şöyle diyordu: Ben Rasûlüllah'ı minber üzerinde torunu Hasen ibn Alî yanı başında olduğu hâlde gördüm. Kendisi bir kerre cemâate, diğer bir defa da Hasen ibn Alî'ye dönüp, ona işaret ederek şöyle buyuruyordu: "Şübhesiz bu benim oğlumdur, bir seyyiddir (şeref sahibi efendidir). Allah'ın bu oğlum sebebiyle müslümânlardan iki büyük fırkanın arasını düzeltmesini umarım." Abdillah Buhârî dedi ki: Alî ibn Abdillah bana şöyle dedi: el-Hasen el-Basrî'nin Ebû Bekre'den işitmesi, bize ancak bu hadîs ile sabit olmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Peygamber’den Alînin Oğlu Hasen İçin Allah İkisinden De Razı Olsun: Şu Benim Oğlumdur; Bir Seyyiddir. Umarım Ki Allah Bu Oğlum Sebebiyle İki Büyük Fırka Arasını Düzeltir Sözü Bâbı
2745-) Ebu'r-Ricâl Muhammed ibn Abdirrahmân tahdîs etti ki, annesi Amrete bintu Abdirrahmân şöyle demiştir: Ben Âişe(r.anha)'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi kapısı önünde(bir alacak da'vâsından dolayı) hasımların yüksek sesle çekiştiklerini işitti. İki hasımdan biri (yani borçlu) ötekinden (yani alacaklıdan) borcun bir mikdârını indirmesini ve alacağını kendinden yumuşaklıkla taleb etmesini istiyordu. Borç veren ise: Vallahi indirme işini yapmam, diyordu. üzerine Rasûlüllah evinden bu iki muhâsımın yanına çıktı da: "Ma'rûf olan bir iyiliği işlememek üzere Allah üzerine yemîn eden nerededir?" diye sordu. Borç veren utanarak: Benini yâ Rasûlallah! Şimdi borçlu bunlardan hangisini arzu ederse onun olsun, dedi (ve yarı yarıya sulh oldu).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: İmâm Hasımlardan Birine Yâhut Her İkisine Birden Barışmaya İşaret Eder Mi?
2746-) Ka'b ibn Mâlik'in oğlu Abdullah şöyle tahdîs etmiştir: Babam Ka'b'ın, Eslemî Abdullah ibn Ebî Hadred üzerinde bir mal alacağı vardı. Ka'b, borçlu olan Abdullah'a kavuştu ve ondan alacağını istedi. Her ikisi, sesleri yükselinceye kadar birbirine söylendiler. Bu sırada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların yanına uğradı da: "Yâ Ka'b!" dedi ve "Abdullah'ın üzerindeki alacağının yarısını al!" der gibi eliyle işaret etti. Bunun üzerine Ka'b da Eslemî'deki alacağının yarısını aldı ve öbür yarısını ona terk etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: İmâm Hasımlardan Birine Yâhut Her İkisine Birden Barışmaya İşaret Eder Mi?
2747-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Her insanın bedenindeki her bir eklemin faydalarına karşı (şükretmesi kendi) üzerine bir sadakadır. Güneşin doğmakta olduğu her gün (yani her günün gündüzünde) insanlar arasında adalet yapması büyük bir sadakadır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: İnsanlar Arasını İyileştirip Barıştırmanın Ve Yine İnsanlar Arasında Adalet Yapmanın Fazileti Bâbı
2748-) Zuhrî şöyle demiştir: Bana Zubeyr'in oğlu Urve haber verdi ki, Zubeyr şöyle tahdîs ediyordu: Kendisi, Bedir'de hazır bulunmuş olan Ensâr'dan bir adamla Harre mevkiinde hurmalıklarını suladıkları su yolları ve su nevbeti hakkında Rasûlüllah huzurunda da'vâlaşmış. Rasûlüllah, Zubeyr'e: "Yâ Zubeyr! Tarlanı sula, sonra suyu habsetmeyip komşuna salıver" buyurdu. Ensârî zât bundan öfkelendi de: Yâ Rasûlallah! Zubeyr halanın oğlu olduğu için mi? diyerek (tarafgirlik yaptığını) ta'rîz etti. Rasûlüllah'ın yüzünün rengi değişti. Sonra Rasûlüllah, Zubeyr'e: "Yâ Zubeyr! Tarlanı sula, sonra suyu habset; hurma ağaçlarının köklerine erişmedikçe bırakma!" buyurdu. o vakit Zubeyr'e kendi hakkını bol bol kullanmasını söyledi. Halbuki bundan önce Zubeyr'e, hem kendisine, hem de Ensârî lehine müsamahalı bir sulama yapmasını işaret etmiş idi. Ensârî Rasûlüllah'a öfkelenince, Rasûlüllah Zubeyr'e apaçık hüküm içinde hakkını bol bol kullanmasını bildirmiştir. dedi ki: Zubeyr: Vallahi ben şu âyetin bu hâdise hakkında indiğini zannediyorum, dedi: "Öyle değil; Rabb'ine andolsun ki, onlar aralarında kimi oraya, kimi buraya çektikleri şeylerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiç bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olamazlar"(en-Nisâ: 65).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: İmâm Barışmaya İşaret Ettiği Ve Üzerinde Hakk Bulunan Kimse De Barıştan Çekindiği Zaman, İmâm Yani Hâkim, O Kimse Üzerine Kendisine Apaçık Olan Hükümle Hükmeder
2749-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bâbam Abdullah, Uhud günü şehîden vefat etmişti. Halbuki üzerinde borç vardı. Üzerindeki borca mukaabil o yılın hurma mahsûlünü almalarını (ve babamı borçtan temize çıkarmalarını) alacaklılarına arz ve teklif ettim. Alacaklılar o mahsûlde borca vefa edecek mikdâr görmediler de, bu teklifimi kabul etmediler. Bunun üzerine ben Peygamber'e geldim ve bu durumu kendisine zikrettim. Peygamber: "Hurma mahsûlünü kestiğin ve onu harmana koyduğun zaman (bana bildir)" buyurdu. Rasûlüllah'a bildirdim. Rasûlüllah beraberinde Ebû Bekr ve Omer olarak geldi ve hurma mahsûlünün yanına oturdu, bereketle duâ etti. Sonra: "Alacaklılarını çağır ve onlara haklarını tastamam ver!" buyurdu. ben, Bâbam üzerinde hakkı olan hiçbir alacaklı bırakmadım, muhakkak herbirine borcunu ödedim. Ve on üç vesk mikdârı da arttı. Yedi vesk acve nev'inden, altı vesk levn nev'inden yâhut altı vesk acve nev'inden, yedi vesk levn nev'inden olmak üzere fazla geldi. Akabinde ben Rasûlüllah'a akşam namazı kılarken tesadüf ettim. Kendisine bu ödemeyi ve fazlayı zikrettim. Rasûlüllah güldü ve: "Sen Ebû Bekr ile Omer'e git de bunu onlara haber ver!" buyurdu. onlara haber verdim. Onlar: Yemîn olsun, biz, Rasûlüllah'ın hurmalıkta yaptığı şeyleri yaptığı zaman, hurmanın böyle çoğalacağını kesin olarak bilmişizdir, dediler. ibn Urve, Vehb ibn Keysân'dan; o da Câbir'den senediyle yaptığı rivayetinde (akşam namazı yerine) ikindi namazı diye söyledi. Ebû Bekr'i de zikretmedi. Peygamber güldü sözünü de söylemedi. Ve Câbir: Babam üzerinde otuz vesk ölçeği hurma borcu bırakmıştı, dedi. ibn İshâk ise Vehb ibn Keysân'dan; o da Câbir'den senediyle yaptığı kendi rivayetinde, öğle namazında bulduğunu söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Alacaklılar Arasında Ve Mîrâs Sâhibleri Arasında Barış Ve Bunların Her Birine Bir Şeyi Bedel Ve İvaz Verme Sırasında Ölçüp Tartmadan Takdir Ve Tahmîn Yapma Nın Hükmü Bâbı
2750-)  İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ka'b'ın oğlu Abdullah haber verdi; ona da Bâbası Ka'b ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir: Kendisi, yani Ka'b ibn Mâlik el-Ensârî, Abdullah ibn Ebî Hadred'el-Eslemî üzerinde bulunan bir alacağını, Rasûlüllah zamanında, Mescid'de,(hasmının yakasına yapışıp) borcunu ödemesini istedi. Her ikisinin sesleri, evinde olan Rasûlüllah işitecek derecede yükseldi. Rasûlüllah onlara doğru çıkıp, hücresinin perdesini açtı ve: "Yâ Ka'b ibne Mâlik!" diye nida etti. Ka'b: Lebbeyk yâ Rasûlallah! Deyince, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle işaret vererek: "Yarısını indir (yani alacağından yarısını bağışla)",buyurdu. Ka'b da hemen: Vallâhî bağışladım yâ Rasûlallah! dedi. üzerine Rasûlüllah, Abdullah ibn Ebî Hadred el-Eslemî'ye hitaben: "Şimdi kalk da (kalan) borcunu öde!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu's-sulh
Konu: Borç İle Ve Mevcûd Olan Şey İle Sulh Bâbı
2751-) İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi; o, Mervân ibnu’l-Hakem ve el-Misver ibn Mahrame(radıyallahü anh)'den işitmiştir. Bu iki sahâbî,Rasûlüllah'ın diğer sahâbîlerinden naklen haber veriyorlardı. Bunlardan herbiri şöyle demiştir: ibn Amr Hudeybiye barışı günü barış metnini yazmaya girişince, Süheyl ibn Amr'ın Peygamber'e şart eylediği şeyler içinde şu da vardı: "Bizden sana bir adam gelirse, o senin dîninde dahî olsa, onu muhakkak bize geri verirsin ve bizimle onun arasını boşaltırsın" dedi. Müslümanlar bu şartı beğenmeyip çirkin gördüler ve bu şarttan dolayı öfkelendiler. Kureyş elçisi Süheyl ise bu şartta diretti. Onun bunda dayatması üzerine, Peygamber de barış yazısını bu şart üzere yazdırdı. Peygamber o gün Mekke'den kaçıp gelmiş olan Ebû Cendel'i de, bu şart uyarınca ve Süheyl'in ısrarlı isteği ile babası Süheyl ibn Amr'e geri verdi. Bu barış anlaşması müddeti içinde, müslümân olarak gelmiş olsa da, Mekkeliler'den Peygamber'e gelen her erkeği Peygamber muhakkak geri verdi. sonra mü'min kadınlar da muhacirler olarak geldiler. Ve Ukbe ibn Ebî Muayt'ın kızı Ümmü Kulsüm de kadınlık çağına erişmiş olduğu hâlde, o gün Rasûlüllah'ın yanına çıkıp gelenlerden idi. Müteakiben ailesi gelerek Peygamber'den Ümmü Kulsüm'ü kendilerine geri vermesini istediler. Fakat Peygamber Ümmü Kulsüm'ü ailesine vermemiştir. Çünkü kendisine gelen bu kadınlar hakkında Allah şu âyeti indirmiştir: îmân edenler! (Kendi ifâdelerince) mü'min kadınlar muhacirler olarak geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah onların îmânlarını daha iyi bilir ya. Fakat siz de mü'min kadınlar olduklarına bilgi edinirseniz, onları kâfirlere döndürmeyin. Bunlar onlara halâl değildir. Onlar da bunlara halâl olmazlar. Kâfir zevçlerinin bu kadınlara sarf ettikleri mehri onlara geri verin. Sizin onları nikâhla almanızda, mehirlerini verdiğiniz takdirde, üzerinize bir günâh yoktur. Kâfir zevcelerinizi (nikâhınız altında) tutmayın. (Kâfirler de bu kadınlara) harcadıkları (mehri) istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür. Aranızda O hükmeder. Allah hakkıyla bilen tam hüküm ve hikmet Sahibidir" (el-Mümtehine: 10).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şurüt
Konu: İslâm Dînine Girmekte, Hükümlerde, Alışveriş Muamelelerinde Caiz Olan Şartlar Bâbı
2752-) Urve dedi ki: Bana Âişe, Rasûlüllah'ın gelen kadınları şu âyetler ile imtihan edip dener olduğunu haber verdi: îmân edenler! Mü 'min kadınlar muhacirler olarak size geldikleri zaman onları imtihan edin... Çünkü Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" kavline kadar(el-Mümtehine: 10-12). dedi ki: Âişe şöyle dedi: İşte kadınlardan her kim bu âyetteki şartı ikrar ve i'tirâf etti ise, Rasûlüllah o kadına konuşmakta olduğu bir kelâm olarak: "Ben seninle bey'at ettim "buyurdu. Allah'a yemîn ederim ki, Rasûlüllah'ın eli, bu bey'atlaşma töreninde asla hiçbir kadının eline dokunmadı. Rasûlüllah kadınlara ancak sözü ile bey'at etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şurüt
Konu: İslâm Dînine Girmekte, Hükümlerde, Alışveriş Muamelelerinde Caiz Olan Şartlar Bâbı
2753-) Ziyâd ibn Ilaka şöyle demiştir: Ben Cerîr(radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Ben, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'a(müslümân olmak üzere) bey'at ettim. O bana(şart kıldığı şeyler arasında) her müslümâna iyilik isteyici olmayı da şart kıldı. (Ben de bu şart üzerine bey'at ettim.)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şurüt
Konu: İslâm Dînine Girmekte, Hükümlerde, Alışveriş Muamelelerinde Caiz Olan Şartlar Bâbı
2754-) Bana Kays ibnu Ebî Hazım, Cerîr ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan tahdîs etti. O: Ben Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'a namazı devamlı kılmak, zekât vermek ve her müslümana samimiyetle iyilik isteyici olmak üzere bey'at ettim, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şurüt
Konu: İslâm Dînine Girmekte, Hükümlerde, Alışveriş Muamelelerinde Caiz Olan Şartlar Bâbı
2755-) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh)'den (şöyle demiştir):Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her kim erkek çiçeği asıldıktan sonra meyveli hurma ağacını satarsa, üstündeki mahsûlü satıcıya âiddir. Meğer ki mahsûlün satışta dâhil olduğu, müşteri tarafından şart kılınmış olsun" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şurüt
Konu: Bâb: Bir Şahıs, Erkek Çiçek Asılmış Olduğu Hâlde Hurma Ağacı Sattığı Zaman
2756-) Âişe- (radıyallahü anh), Urve'ye şöyle haber vermiştir: Berîre, hürriyetini satın alma bedeli hakkında yardım istemek için Âişe'ye geldi. o güne kadar bu bedelden bir şey ödememişti. Âişe, Berîre'ye: Sen efendilerine git (görüş). Velâ'n bana âid olmak üzere, senin nâmına hürriyet satın alma bedelini bir defada ödememi arzu ederlerse vereyim, dedi. teklifi Berîre sâhiblerine bildirdi. Fakat onlar bunu kabul etmediler ve: Âişe, hürriyet satın alma bedelini senin hesabına karşılıksız olarak vermek isterse, velâ'n bize âid olmak üzere versin, dediler. Ben bu mes'eleyi Rasûlüllah'a arz ettim, Rasûlüllah, Âişe'ye: "Sen Berîre'yi satın al, sonra hürriyetine kavuştur! Velâ da muhakkak surette hürriyet verene âiddir' buyurdu .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şurüt
Konu: Alım Satım İşlerindeki Şartlar Bâbı
2757-)  Bize Zekeriyyâ tahdîs edip şöyle dedi: Ben Âmir eş- Şa'bî'den işittim, şöyle diyordu: Bana Câbir (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Câbir kendisine âid bir deve üzerinde yolculuk ediyordu. Devesi yorulmuştu. Peygamber yanına uğrayıp deveye vurmuş ve Câbir'e duâ etmiş. Bunun üzerine o yorgun deve, benzerini hiç yürümediği hızlı bir yürüyüşle yürümüş. Sonra Peygamber: "Bu deveyi bana (kırk dirhemlik) bir ûkıyye karşılığında sat" buyurdu. Hayır satmam, dedim. Sonra Peygamber ikinci defa: "Bu deveyi bana ûkıyye mukaabilinde sat!" buyurdu. sefer ben deveyi O'na sattım, fakat beni ailemin yanına kadar sırtında taşımasını istisna edip bunu şart kıldım. Medine'ye geldiğimizde deveyi Peygamber'e getirdim. Peygamber (Bilâl eliyle) bana devemin bedelini verdi. Sonra ben dönüp giderken Peygamber arkamdan haberci gönderip, beni çağırttı (Yanına geldiğimde): "Ben senin deveni alıcı değilim. Sen bu deveni al; o senin malındır" buyurdu. Mugîre'den; o da Âmir'den; o da Câbir'den olan rivayetinde Câbir'in: "Rasûlüllah beni Medine'ye kadar devenin sırtında, omurga kemikleri üzerinde taşıdı" dediğini söylemiştir. ibn Râhûye de Cerîr ibn Abdilhamîd'den; o da Mugîre'den yaptığı rivayetinde, Câbir'in: "Ben deveyi Peygamber'e Medine'ye ulaşmama kadar devenin sırt omurga kemiklerinin bana âid olması şartı üzere sattım" dediğini söylemiştir. ibn Ebî Rebâh ile Câbir'den rivayet eden başkaları daPeygamber'in: "Medine'ye kadar devenin sırtı senindir" buyurduğunu söylemişlerdir. ibnu'l-Munkedir de Câbir'den yaptığı rivayetinde: "Câbir Medine'ye kadar devenin sırtını kullanmayı şart kıldı" demiştir. ibn Eslem de Câbir'den yaptığı rivayetinde Rasûlüllah'ın Câbir'e: "Medine'ye dönünceye kadar devenin sırtı sana âiddir" buyurduğunu söylemiştir. de Câbir'den rivayetinde Rasûlüllah'ın Câbir'e:"Medine'ye kadar devenin sırtını sana, yük yükletmen ve binmen için ariyet verdik" buyurduğunu nakletmiştir. de Salim ibn Ebi'l-Ca'd'dan; o da Câbir'den senediyle rivayetinde, Rasûlüllah:"Devenin üzerinde ailene ulaş" buyurdu, demiştir. Abdillah Buhârî: Satış sırasındaki akidde şart kılındığını gösteren hadîslerin tarikleri daha çok ve benim nazarımda bunlar satış sırasında şart kılındığına delâlet etmeyen rivayetlerden çıkış yönünden de daha sahihtirler, dedi. Ubeydullah ile Muhammed ibnu İshâk, Vehb ibn Keysân'dan; o da Câbir'den yaptıkları rivayetlerinde: "Peygamber, Câbir'den deveyi bir ûkıyye mukaabilinde satın aldı" demişlerdir. Zeyd ibn Eslem, Câbir'den yaptığı rivayetinde Vehb ibn Keysân'a mutâbaat etmiştir. Cureyc de Atâ ibn Rebâh'tan ve diğerlerinden; onlar da Câbir'den olmak üzere yaptığı rivayetinde, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):"Ben deveyi Câbir'den dört dînâr mukaabilinde aldım" buyurdu, demişlerdir. Bu dört dînâr bir dînârın on dirheme mukaabil olması hesabı üzere, bir ûkıyye olur. ibn Mıksem, eş-Şa'bî'den; o da Câbir'den olmak üzere yaptığı rivayetinde devenin bedelini beyân etmedi. Ve keza İbnu'l-Munkedir ile Ebu'z-Zubeyr de Câbir'den yaptıkları rivayetlerinde bu bedeli beyân etmemişlerdir. el-A'meş, Salim ibn Ebi'l-Ca'd'dan; o da Câbir'den "Bir ûkıyye altın" demiştir. Ebû İshâk, Sâlim'den; o da Câbir'den "İki yüz dirhem" demiştir. Dâvûd ibnu Kays, Ubeydullah ibn Mıksem'den; o da Câbir'den: "Peygamber o deveyi Tebûk yolunda satın aldı ve Câbir'in: Dört ûkıyye mukaabilinde dediğini sanıyorum" demiştir. Ebu'n-Nadre de Câbir'den: "Peygamber deveyi yirmi dînâr mukaabilinde satın aldı" diye söylemiştir. "Bir ûkıyye mukaabilinde" sözü rivayetler içinde daha çoktur; şart kılma hükmü de benim nazarımda çıkış kaynağı bakımından daha sahihtir. Bunu Ebû Abdillah el-Buhârî söyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şurüt
Konu: Bâb: Satıcı Belli Bir Yere Kadar Binek Hayvanının Sırtını Kullanmayı Şart Kıldığında Bu Satış Caizdir.
2758-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ensâr (Muhacirler Medine'ye gelince), Peygamber'e: Hurmalıklarımızı bizimle Muhacir kardeşlerimiz arasında taksim et, dediler. aleyhi ve sellem): "Hayır (öyle olmaz)" buyurdu. Bunun üzerine Ensar: Bakım ve sulama külfetini sizler üzerinize alırsınız, biz de sizleri mahsûlde ortak yaparız, dediler. suretle Ensâr ve Muhacirler: (Peygamber'in bu husustaki emrini) işittik ve itaat ettik, dediler(ve bu şart üzere uyuştular).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şurüt
Konu: Her Çeşit Akid Muamelelerindeki Şartlar In Hükümlerini Beyân Bâbı