Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

4476-) BizeMa'mer, ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Utbe'den haber verdi ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûlüllah'ın vefatı yaklaştığı ve evinde sahâbîlerden mühim birtakım adamlar bulunduğu sırada, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bana yazı yazacak birşey getirin! Size bir kitâb (vasiyetname) yazdırayım ki, ondan sonra yolunuzu şaşırmayasınız!" buyurdu. oradakilerin bâzısı: Rasûlüllah'ın hastalığı muhakkak ağırlaşmıştır. Yanımızda ise Kur'ân vardır. Bize Allah'ın Kitabı yetişir, dedi. üzerine ev halkı ihtilâfa ve husûmete başladılar. Onların kimi "Yazı takımı getiriniz, size vasiyetname yazdırsın; ondan sonra yolunuzu şaşırmazsınız!" diyorlardı. Kimi de bundan başka sözler söylüyorlardı. Artık karışık söz ve ihtilâfı çoğalttıkları zaman, Rasûlüllah: "Haydi, kalkınız!" buyurdu. Ubeydullah dedi ki: İbn Abbâs şöyle der idi: Âh! Ne büyük musibettir o musibet ki, Rasûlüllah ile onlara yazmak istediği kitâb arasına engel oldu! Bunun sebebi ihtilâf etmeleri ve seslerini yükseltmeleridir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4477-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ölüm sebebi olan hastalığı sırasında Fâtıma aleyhâ's-selâmı yanına çağırdı ve ona gizli bir şey söyledi. Fâtıma ağladı. Sonra bir daha çağırıp yine gizli birşey söyledi. Bu defa da Fâtıma güldü. Biz bu ağlamanın ve gülmenin sebebini sorduk. Fâtıma: Peygamber bana vefat sebebi olan bu hastalığı sonunda rûhunun Allah canibine alınacağını söyledi. Bunun üzerine ağladım. Sonra bana ev halkından kendisine ilk ulaşanı olacağımı gizlice söyleyip haber verdi. Buna da güldüm! dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4478-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben Peygamber'den: "Hiçbir peygamber dünyâ (ni'meti) ile âhiret (saadeti) arasında muhayyer kılınmadıkça vefat etmez" dediğini çok işitirdim. Peygamber'in de ölüm sebebi olan hastalığında boğazı kısılıp sesi değişerek âhirete göçme hâli geldiğinde: " (Kim Allah'a ve Peygamber'e itaat ederse işte onlar) Allah 'ın kendilerine nîmetler verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehîdlerle, iyi adamlarla beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar" (en-Nisâ: 69) âyetini sonuna kadar okuduğunu işittim. Artık Rasûlüllah'ın da bu iki dilek arasında muhayyer bırakılıyor olduğunu (ve âhireti tercih ettiğini) anladım.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4479-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), içinde ölmüş olduğu hastalığa tutulduğu zaman: "er-Refîkul-Alâ (En Yüksek Refîk içine)" demeğe başladı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4480-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sıhhatte iken birçok defalar: "Hiçbir peygamberin ruhu cennetteki durağını görmedikçe alınmaz. Sonra (durağına gitmek) onun arzusuna bırakılır yahut muhayyer kılınır" buyurmuştu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4481-) Hastalanıp rûhu kabzolunmak zamanı gelince, başı benim dizimin üzerinde bulunduğu bir sırada kendisine bir baygınlık geldi. Sonra ayılınca gözü açılıp evin tavanına doğru dikildi. Sonra: "Yâ Allah, beni er-Refîku'l-A'lâ zümresine kat!" diye duâ etti. Bunun üzerine ben: Artık Rasûlüllah şimdi bizi tercih etmiyor! dedim. Ve Rasûlüllah'ın bu temennisi, sıhhatli zamanında vaktiyle bize söylediği bir haber (in kendisinde tecellîsi) olduğunu bildim.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4482-) Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım, babası el-Kaasım ibnu Muhammed ibn Ebî Bekr es-Sıddîk'tan; o da Âişe (r.anha)'den (o şöyle demiştir): Ebû Bekr'in oğlu Abdurrahmân, Peygamber'in huzuruna girdi. Ben Peygamber'i göğsüme yan dayamıştım. Abdurrahmân'ın yanında kendisiyle diş temizlenen yaş bir misvak vardı. Rasûlüllah yüzünü ona çevirip uzunca baktı. Ben Abdurrahmân'dan misvakı aldım, dişlerimle onu ısırıp kestim, onu silkeledim, su ile ıslattım. Sonra hazırladığım bu misvakı Peygamber'e verdim. O bununla dişlerini misvâkladı. Artık ben Rasûlüllah'ın bu kadar güzel diş misvâkladığını görmedim. Rasûlüllah misvâklamayı bitirince, hemen elini yahut parmağını yükselttikten sonra üç defa: "er-Refîku'l-A'lâ'da" dedi. Bundan sonra Rasûlüllah vefat etti. dedi ki: Âişe: Rasûlüllah'ın başı mi'dem ile çene kemiğim arasında (yahut köprücük kemiğim ile çene kemiğim arasında) iken öldü, der idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4483-) İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi. Ona da Âişe (radıyallahü anha) şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) her zaman hastalandığında Muavvize Sûreleri'ni okuyup kendi ellerine üflemek (ve ondan iyileşmek için) eliyle vücûdunu sıvamak i'tiyâdında idi. Vefât sebebi olan hastalığa tutulduğu zaman Rasûlüllah'ın nefes ettiği Muavvize Sûreleri'yle ben de kendisine nefes etmeye (ve iyileşmesi niyetiyle) eline üfleyip kendi eliyle vücûduna meshetmeye başladım.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4484-) Âişe (r.anha) haber verdi ki, kendisi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etmezden önce, Peygamber sırtını Âişe'ye dayamış vaziyette iken Peygamber'e kulak vermiş, bu sırada Peygamber'in: "Allâhumme, ığfır lî ve'r-hamnî ve elhıknî bi’r-Refîk (Yâ Allah, günâhlarımı mağfiret et, bana merhamet eyle ve beni er-Refîku'l-A'lâ'ya eriştir)" diye duâ ettiğini işitmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4485-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir daha kalkamadığı hastalığı içinde: "Allah Yahûdîler'i rahmetinden uzak kılsın! Bunlar peygamberlerinin kabirlerini birer mescid edindiler!" buyurdu. Böyle bir endîşe olmasaydı, Peygamber'in kabri açık bırakılırdı. Lâkin Peygamber kendi kabrinin bir mescid edinilmesinden korktu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4486-) İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Utbete'bni Mes'ûd haber verdi ki, Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah'ın hastalığı ağırlaşıp ağrısı şiddetlenince, benim odamda bakılmak üzere kadınlarından izin istedi. Onlar da izin verdiler. Bunun üzerine Abbâs ibn Abdilmuttalib ile başka bir kimse arasında olarak ve takatsizlikten ayakları yerde sürünerek çıktı, benim odama geçti. dedi ki: Ben Âişe'nin ismini söylediği kimseyi Abdullah ibn Abbâs'a haber verdim. Abdullah ibn Abbâs da bana: Âişe'nin ismini söylemediği diğer adamın kim olduğunu biliyor musun? diye sordu. Ubeydullah dedi ki: Ben: Hayır, bilmiyorum, dedim, ibn Abbâs: O, Alî'dir, dedi. zevcesi Âişe şöyle tahdîs ediyordu: Rasülullah benim evime girdiği ve ağrısı şiddetlendiği zamanki günlerin birinde: "Benim üzerime ağızları bağlanıp bağları çözülmüş olan yedi kırba su dökün! Umarım ki bu suretle biraz hafiflerim de insanlara vasiyet edebilirim!" buyurdu. kırbaları hazırlanınca biz Peygamber'i, zevcesi Hafsa'ya âid olan bir leğenin içine oturttuk. Sonra o kırbaların suyundan üzerine dökmeye başladık. Döktük, döktük. Nihayet Rasülullah eliyle bize: "Artık yetişir!" diye işaret etti. dedi ki: Bundan sonra Rasülullah mescide insanların yanına çıktı ve onlara namaz kıldırdı ve onlara hitâb edip koruştu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4487-) ez-Zuhrî, geçen senedle şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Utbe haber verdi ki, Âişe ile Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma; ikisi, şöyle demişlerdir: Rasûlüllah son hastalığına tutulduğu zaman (çektiği zahmetten dolayı) yanında bulunan dört köşeli yumuşak bir abayı yüzü üzerine atıp, yüzünü bununla örtmeye başladı. Hamîsa denilen bu abâ kendisine sıkıntı verdikçe, onu yüzünden açıyordu, îşte Rasûlüllah bu vaziyette iken: "Allah'ın la'neti Yahûdîler'in ve Hristiyanlar'ın üzerine olsun! Onlar peygamberlerinin kabirlerini kendilerine mescidler edindiler!" buyuruyordu ki, maksadı, onların yaptıklarından ümmeti sakındırmak idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4488-) ez-Zuhrî, yine geçen senedle şöyle demiştir: Bana Ubeydullah haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Yemîn olsun ben "Ebû Bekr insanlara imâm olup namaz kıldırsın" emri hususunda Rasûlüllah'a çok müracaat ettim. Beni Rasûlüllah'a çok müracaat etmeye sevkeden düşünce şu idi: Rasûlüllah'ın makaamına geçecek kimseyi insanların devamlı sevebileceğini gönlüm bir türlü almıyordu. Ve öyle sanıyordum ki, Rasûlüllah'ın yerine geçecek kimseyi insanlar muhakkak uğursuz sayacaklardır. İşte bunun için ben Rasûlüllah'ın, Ebû Bekr'in imamlık yapmasına dâir emrini ta'dîl etmesini ısrarla istemiştim. Ebû Bekr'in insanlara namaz kıldırması emri hadîsini İbnu Omer, Ebû Mûsâ, İbn Abbâs -Allah onlardan razı olsun- Peygamber'den rivayet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4489-) Âişe (radıyallahü anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in başı benim göğsüm ile çenem arasında olduğu hâlde vefat etti. Bu sebebleben Peygamber'den sonra hiçbir kimsenin ölümünün şiddetinden asla korkmam.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4490-)  ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ka'b ibn Mâlik el-Ensârî'nin oğlu Abdullah haber verdi. Bu Ka'b ibn Mâlik, Allah tarafından kendilerine tevbe nasîb edilmiş olan üç kişiden biri idi. Ka'b'ın oğlu Abdullah'a da Abdullah ibn Abbâs şöyle haber vermiştir: Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh), Rasûlüllah'ın içinde vefat ettiği hastalığı sırasında yanından dışarıya çıktı. İnsanlar: Yâ Eba'l-Hasen! Rasûlüllah (bu gece) nasıl sabahladı? diye sordular. Allah'a hamd olsun, hastalıktan biraz iyileşerek sabahladı, diye cevâb verdi. Alî'nin bu cevâbı üzerine, onun elini (babam) Abbâs ibn Abdilmuttalib tuttu da: Vallahi sen üç gün sonra asanın kulu olacaksın. Allah'a yemînle söylüyorum ki, ben Rasûlüllah'ın bu hastalığından yakında vefat edeceğini zannediyorum. Çünkü Abdulmuttalib oğulları'nın ölüm sırasında yüzlerini (ne şekil aldıklarını tecrübemle) tanımaktayım. Şimdi sen bizimle Rasûlüllah'a git, bu (devlet başkanlığı) işinin kimde bulunacağım kendisine soralım. Eğer bu iş bizde olacaksa, bunu (Rasûlüllah'ın sağlığında) bilelim. Bizden başkasına âid olacaksa, bunu da öğrenelim ve bizi ona vasiyet etsin! dedi. üzerine Alî: Vallahi bu işi biz eğer Rasûlüllah'a sorar, O da bizi bundan men' ederse, Rasûlüllah'tan sonra insanlar (bunu delîl getirerek) devlet başkanlığını bize vermezler. İşte bundan dolayı vallahi ben halifelik mes'elesini Rasûlüllah'a sormam, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4491-) İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti: Pazartesi günü müslümânlar sabah namazında bulundukları sırada, Ebû Bekr onlara namaz kıldırırken birden Rasûlüllah, Âişe odasının kapı perdelerini açtı da sahâbîlerine baktı. Sahâbîlerinin namaz saffları içinde el bağlayarak durduklarını gördü. Sonra (bu görünüşten çok sevindi ve) sesi duyulacak derecede güldü. Ebû Bekr, Rasûlüllah'ın namaza gelmek isteğiyle çıktığını sanarak topukları üzerinde ilk safa ulaşmak için geriye çekildi. devamla dedi ki: Müslümânlar Rasûlüllah'ı görmekten o kadar çok ferahladılar ki, az kaldı namazlarından çıkacaklardı. Rasûlüllah onlara eliyle: "Namazınızı tamamlayınız!" diye işaret etti. Sonra tekrar Âişe'nin odasına girdi ve kapı perdelerini indirdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4492-) Omer ibn Saîd şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu Ebî Muleyke haber verdi. Ona da Âişe'nin himayesinde bulunan Ebû Amr Zekvân şöyle haber vermiştir: Allah'ın bana ihsan ettiği ni'metlerden birisi Rasûlüllah'ın benim odamda, benim nevbetimde, başı benim göğsümün üstü ile gerdanımın arasında olarak vefat etmesidir. Bir de Allah'ın O'nun vefatı sırasında benim tükürüğüm ile O'nun tükürüğünü bir arada birleştirmesidir. (Şöyle ki: Kardeşim) Abdurrahmân, elinde bir misvak ile odama girdi. Ben de RasülulIah'ı (göğsüme yan) dayamıştım. O'nun misvaka dikkatle baktığını gördüm. O'nun misvakı çok sevdiğini bildiğim için: Size misvakı alayım mı? diye sordum. "Evet, al" diye işaret etti. Hemen misvakı alıp kendisine sundum. Fakat katı geldi. Yâ Rasûlallah, biraz yumuşatayım mı? diye sordum. ile "Evet!" diye işaret etti. Ben de misvakı yumuşatıp verdim. Bir de Rasûlüllah'ın yanında deriden ufak bir su kabı yahut ağaçtan bir su kabı, içinde su ile dururdu. -Râvî Omer ibn Saîd su kabının ne'vinde şübhe etmektedir- Rasûlüllah arasıra ellerini bu kabın içine batırıyor ve ıslanan elleriyle yüzünü sıvazlıyor ve: "Lâ İlahe illallah! Ölümün de şiddetleri, sarsmaları var!" diyordu. elini kaldırdı. Tâ ruhu alınıncaya kadar: "Yâ Allah, beni er-Refîku'l-a'la camiasında kıl!" duasına devam etti. Ve bu duâ ile Peygamber'in (mu'cizeler çıkaran) eli meyledip düştü. (Allâhumme sallı alâ Muhammedin ve âli Muhammed.)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4493-) Hişâm ibn Urve tahdîs edip şöyle demiştir: Bana babam Urvetu'bnu'z-Zubeyr, Âişe'den şöyle haber verdi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği hastalığı içinde Âişe'nin nevbet gününe ulaşmayı isteyerek: "Yarın ben nerede olacağım? Yarın ben nerede olacağım?" diye sorar dururdu. üzerine zevceleri kendisine izin verdiler, böylece O istediği yerde oluyordu. Artık Peygamber yanında vefat edinceye kadar Âişe'nin odasında olmuştur. dedi ki: Peygamber sağlığında bana gelmekte bulunduğu nevbet gününde, benim evim içinde öldü. Allah O'nun ruhunu, başı gerdanımla göğsüm arasında iken ve tükrüğü tükrüğüme karışmış hâlde iken aldı. Âişe dedi ki: Kardeşim Abdurrahmân ibn Ebî Bekr, beraberinde dişlerini misvâkladığı bir misvakla içeriye girdi. Rasûlüllah ona doğru baktı. Bunun üzerine ben: Yâ Abdarrahmân, şu misvâğı bana ver! dedim. da verdi. Ben misvâğın kullanılmış yerini dişimle kestim, sonra yumuşattım ve Rasûlüllah'a verdim. Rasûlüllah benim göğsüme dayanmış hâlde o misvakla dişlerini ovaladı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4494-) Âişe (radıyallahü anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) benim odamda, benim nevbetimde ve ciğerimle gerdanım arasında vefat etti. Bizlerden herbir kadın O'nu hastalandığı zaman bir duâ ile Allah'a sığındırırdı. Ben de O'nu bir duâ ile sağındırmaya giriştim. Bu sırada başını yukarı kaldırdı da iki defa: "er-Refîku'l-a’lâ içinde kıl, er-Refîku'l-a'lâ içinde kıl!" duasını söyledi. sırada Abdurrahmân ibn Ebî Bekr, elinde yaprakları soyulmuş yaş bir deynekle bize uğradı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona doğru baktı. Ben bu bakışından, Peygamber'in o deyneğe ihtiyâcı var diye düşündüm de, deyneği Abdurrahmân'dan aldım, ucunu ağzımda yumuşattım ve bir kısmını kestikten sonra bunu Peygamber'e verdim. Peygamber de bununla misvâklanmakta olduğu en güzel şekilde dişlerini misvâkladı. Bundan sonra o deyneği bana uzatıp verdi. Bu esnada eli düştü yahut deynek elinden düştü. İşte bu suretle Allah, benim tükrüğüm ile O'nun tükrüğünü bu misvak deyneği vâsıtasıyle birleştirdi ki, bu da Peygamber'in dünyâdan olan günlerinin en sonuncusu içinde ve âhiretten olan günlerinin de ilk gününde oldu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4495-) ibn Şihâb şöyle dedi: Bana Ebû Seleme haber verdi. ona da Âişe şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah'ın ölümü üzerine Ebû Bekr, Sunh köyündeki meskeninden atına binerek Medine'ye geldi ve mescide indi. (Mesciddeki kalabalığa bakmayarak ve) kimseye birşey söylemeden, doğru Âişe'nin odasına girdi. Hemen Rasûlüllah'a yaklaştı. Rasûlüllah'ın yüzü bir Yemen beziyle örtülü idi. Yüzünden örtüyü açtı. Sonra üzerine kapandı, O'nu (iki gözünün arasından) öptü ve ağladı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4496-) Bundan sonra: Babam, anam Sana feda olsun! Vallahi Allah Senin üzerinde iki ölüm birleştirmeyecektir. Sana takdir edilip yazılmış olan bu ölüm geçidini ise geçirmiş bulunuyorsun! dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4497-) ez-Zuhrî dedi ki: Ve bana Ebû Seleme, Abdullah ibn Abbâs'tan şöyle tahdîs etti: Ebû Bekr Rasûlüllah'ın yanından dışarıya çıktı. Omer ibnu'l-Hattâb ise insanlara: Rasûlüllah ölmedi! sözünü söylüyordu. Ebû Bekr: Yâ Omer, otur! dedi. Omer oturmuyordu. Ebû Bekr hemen minbere yöneldi. İnsanlar Omer'i bırakarak Ebû Bekr'i dinlemeye toplandılar. Ebû Bekr, Allah'a hamd ve senadan sonra "Amma ba'du" deyip şunları söyledi : Sizden her kim Muhammed'e ibâdet ediyorsa, iyi bilsin ki, Muhammed ölmüştür. Her kim de Allah'a ibâdet ediyorsa, iyi bilsin ki, Allah hiç ölmeyecek olan diridir. Yüce Allah: "Muhammed ancak bir rasûldür. Ondan evvel daha nice rasûller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür, yahut öldürülürse ökçelerinizin üstünde geriye mi döneceksiniz? Kim iki ökçesi üzerinde geriye dönerse, elbette Allah 'a hiçbir şeyle zarar yapmış olmaz. Allah şükr ve sebat edenlere mükâfat verecektir" (Âlu İmrân: 144) buyurmuştur. Abbâs dedi ki: Vallahi sahâbîleri o derece şaşkınlık kaplamıştı ki, bu âyeti Ebû Bekr okuyana kadar, Allah'ın bu âyeti indirdiğini sanki bilmiyorlardı da bütün cemâat bunu Ebû Bekr'den öğrenmişlerdi. Artık işittiğim herbir insan muhakkak bu âyeti okumaya başlamıştı. yine geçen senedle dedi ki: Bana Saîd ibnu'l-Museyyeb haber verdi ki, Omer o günkü hâlini şöyle anlatmıştır: Vallahi Ebû Bekr Âlu İmrân âyetini okuyuncaya kadar, Peygamber'in ölümü hakkında kanâatim yoktu. Onun okuduğunu işitince, dehşet içinde kaldım. Ayaklarım beni tutmaz olmuştu. Nihayet Ebû Bekr'in o âyeti okuduğunu işitince artık Rasûlüllah'ın öldüğüne kanâat getirip, bulunduğum yere çöktüm.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4498-)  Bu seneddeki râvîler İbn Abbâs ile Âişe'den, Ebû Bekr (radıyallahü anh), Peygamber'in ölümünün ardından Peygamber'i öptü, dediklerini rivayet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4499-) Bize Yahya ibn Saîd el-Kattân, Abdullah ibn Ebî Şeybe hadîsini tahdîs edip şunu ziyâde etti: Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yarı baygın bulunduğu hastalığı içinde ağzına ilâç koymuştuk. O da bize: İlâç vermeyiniz! diye işaret etmeye başlamıştı. Biz (Rasûlüllah'ın bu çekinmesi) hastalar ilâçtan hoşlanmadığı içindir, dedik (ve ilâç vermeye devam ettik). Fakat Peygamber ayılınca: "Ben sizi ilâç vermekten men' etmedim mi?" diye azarladı. Biz yine: Hasta ilâçtan hoşlanmaz (onun için azarlıyor), dedik. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Ev içinde bulunan herkes istisnasız bu ilâçtan alacaktır. İşte ben bakıyorum. Yalnız Abbâs müstesnadır. Çünkü o beni ilâçlamakta sizinle hâzır bulunmadı!" buyurdu. hadîsi İbnu Ebfz-Zinâd, Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Âişe'den; o da Peygamber'den olmak üzere rivayet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4500-) el-Esved ibn Yezîd en-Nahaî şöyle demiştir: Bir kerresinde Âişe'nin yanında, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in (hastalığı sırasında) Alî'ye vasiyet ettiği zikrolundu. Bunun üzerine Âişe: Bu vasiyet sözünü kim söyledi? Yemîn olsun ben Peygamber'i şu hâlde görmüşümdür: Ben O'nu hayâtının son demlerinde göğsüme dayamıştım. Bu sırada bir tas istedi. Müteakiben kucağımda bütün vücûdu sarkıverdi. Meğer vefat etmişti. Ben vefatını anlamadım. Şu hâlde Peygamber, Alî'ye nasıl vasiyet etmiştir? diye onları reddetti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4501-) Talha ibn Musarrıf şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ'ya: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vasiyet etti mi? diye sordum. O: Hayır, (birşey vasiyet etmedi), dedi. Ben tekrar: Öyleyse insanlar üzerine vasiyet etmek nasıl farz yazıldı, yahut: İnsanlar nasıl vasiyetle emrolundular? dedim. Ebî Evfâ: Peygamber Allah'ın Kitâbı'yle vasiyet etti, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4502-)  (Peygamberin kayın biraderi ve mü'minlerin anası Cuveyriye'nin erkek kardeşi olan) Amr ibnu'l-Hâris (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) -vefatı zamanında- dînâr, dirhem, erkek ve dişi köle bırakmadı. Ancak binmekte olduğu dişi beyaz katırla harb silâhını, bir de yolcular için vakıf ettiği (Fedek ve Hayber'deki) arazîyi bıraktı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4503-)  Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatı günü zevale doğru hastalığı- ağırlaşınca sık sık bayılmaya başladı. Bundan kederlenen Fâtıma aleyha's-selâm da yüksek sesle: Vây babamın ıztırâbına! dedi. üzerine Peygamber, Fâtıma'ya hitaben: "Kızım bu günden sonra babanın üzerinde hiçbir iztırâb kalmayacaktır" buyurdu. dedi ki: Peygamber vefat edince, Fâtıma: Yâ ebetâhu! Ecâbe Rabbâ duâhu! Yâ ebetâhu men cennetu'l-Firdevsi me'vâhu! Yâ ebetâhu ilâ Cibrîlenen'âhu (Ey Rabb'in da'vetine icabet eden babam! Ey cennetu'l-Firdevs'te makaamı olan babam! Ey Cibril'e ölümünü haber verdiğimiz babam!) Diye hüzün ve kederini açığa çıkarmıştır. defnedildikten sonra da Fâtıma aleyha's-selâm, Enes'e: Ey Enes! Derin bir bağlılıkla sevdiğiniz Rasûlüllah'ın üzerine toprak saçmağa gönlünüz nasıl razı oldu? diye bir hüzün ve keder sorgusu sormuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hastalığı Ve Ölümü İle Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4504-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb, ilim ehlinden olan birtakım adamlar içinde haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sıhhatte iken birçok defalar: "Hiçbir peygamberin ruhu, cennetteki durağını görmedikçe kabzolunmaz. Sonra muhayyer bırakılır" buyurmuştu. hastalık gelince, başı dizimin üzerinde bulunduğu bir sırada bayıldı. Sonra ayılınca gözünü açıp evin tavanına doğru dikti. Sonra: "Allâhumme er-Refika'l-A'lâ (Yâ Allah, en yüksek refiki isterim)!" buyurdu. üzerine ben: Artık Peygamber şimdi bizi tercîh etmiyor, dedim. Ve bildim ki, Peygamber'in bu sözü, sıhhatli zamanında vaktiyle bize söylemekte olduğu sözüdür. dedi ki: İşte bu "Allâhumme er-Refika'l-A’fâ" sözü, Peygamber'in söylediği en son kelime, yani kelâm oldu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Söylediği Son Sözü Bâbı
4505-) Bize Şeybân ibn Abdirrahmân en-Nahvî, Yahya ibn Kesîr'den; o da Ebû Seleme'den; o da Âişe ile İbn Abbâsradıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de kendisine Kur’ân indirilerek on sene, Medine'de de on sene eğlendi, dediklerini tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Vefatı Bâbı
4506-)  Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da Âişe (r.anha)'den: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) altmışüç yaşında iken vefat etti, diye tahdîs etti. Şihâb: Ve bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb de bu metindeki gibi altmışüç yaşı haber verdi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Vefatı Bâbı
4507-) Âişe (r. anha): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), zırhı otuz sâ' ölçeği arpaya karşılık bir Yahudi'nin yanında rehin verilmiş olduğu hâlde vefat etti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4508-)  Bize Mûsâ ibn Ukbe, Sâlim'den; o da babası İbn Omer'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Usâme'yi ordu üzerine kumandan ta'yîn etti. Bâzı kimseler Usâme'nin kumandanlığı hakkında i'tirâz sözleri söylediler. Bunun üzerine Peygamber: "Sizin Usâme'nin kumandanlığı hakkında söyledikleriniz bana ulaştı. Usâme (babasından sonra) bana insanların en sevimlisidir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Vefat Ettiği Hastalığı İçinde Usâme İbn Zeyd Radıyallahü Anhi Bir Ordunun Başında Göndermesi Bâbı
4509-) Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh) 'den(o, şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Rumlar üzerine göndermek için bir ordu hazırladı ve başına da Usâme ibn Zeyd'i emîr ta'yîn etti. İnsanlar, Usâme'nin emirliği hakkında kötüleme yaptılar. Bunun üzerine Rasûlüllah ayağa kalkıp bir hutbe yaparak: "Eğer sizler şimdi Usâme'nin kumandanlığına kötüleme yapıyorsanız, sîz bundan önce onun babasının kumandanlığına dil uzatmıştınız. Allah'ayemîn ederim ki, Zeyd kumandanlığa nasıl lâyık idiyse ve o bana insanların en sevimlilerinden biri idiyse, hiç şübhesiz şu Usâme da babasından sonra bana insanların en sevimlilerindendir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Vefat Ettiği Hastalığı İçinde Usâme İbn Zeyd Radıyallahü Anhi Bir Ordunun Başında Göndermesi Bâbı
4510-)  Bana Amr ibnu'l-Hâris, Yezîd ibn Ebî Habîb'den; o da Ebû’l-Hayr'dan haber verdi ki, Ebû’l-Hayr es-Sanâbihî'ye: Medine'ye ne zaman hicret ettin? diye sordu. es-Sanâbihî de ona şöyle cevâb vermiştir: Bizler, Peygamber'e hicret etmek üzere Yemen'den yola çıktık. Cuhfe'ye geldik. Karşıdan bir süvârî yönelip geldi. Ben o süvârîye: Bize Medine'den haber ver, dedim. O zât: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i beş gün önce defnettik, dedi. dedi ki: Ben es-Sanâbihî'ye: Kadir gecesinin ta'yini hakkında birşey işittin mi? dedim. O: Evet işittim. Bana Peygamber'in müezzini Bilâl, onun ta'yîni ramazânın son on günü içindeki yedidedir, diye haber verdi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4512-) el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) tahdîs edip: Ben Peygamber'in beraberinde onbeş gazaya gittim, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kaç Gazveye Gitti?
4513-) Bureyde ibnu Husayb da Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın beraberinde onaltı gazaya gittiğini söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kaç Gazveye Gitti?
4514-) Ebû Saîd ibnu'l-Muallâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben mescidde namaz kılıyordum. Rasûlüllah beni çağırdı. Ben icabet edemedim.(Namazdan sonra:) Yâ Rasûlallah, ben namaz kılıyordum, diye özür beyân ettim. üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah Kur'ân 'da: Ey îmân edenler, sizi hayât verecek şeylere da'vet ettiği zaman Allah'a ve Rasûlü'ne icabet edin (el-Enfâl: 24)buyurmadı mı?" dedi. bana: "Ey Sa'd, sen bu mescidden çıkmadan önce sana muhakkak bir sûre öğreteceğim ki, o Kur'ân 'daki sûrelerin (sevâbca) en büyüğüdür!" buyurdu. elimi tuttu. Mescidden çıkmak istediği sırada ben: Rasûlallah!) "Sana bir sûre öğreteceğim ki, o, Kur'ân'-daki sûrelerin en büyüğüdür!" demedin mi? dedim. "O sûre el-Hamdulillâhi Rabb’il-Âlemîn'dir ki namazlarda tekrar olunan yedi âyet ve bana ihsan olunan Büyük Kur'ân'dır" buyurdu. Aleyhim vela'd-dâllîn” Bâbı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Fâtihatul-kitâb Sûresi
4515-) Bize Abdullah ibn Yûsuf tahdîs etti: Bize (İmâm) Mâlik, Sumeyy'den; o da Ebû Salih Zekvân'dan; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den haber verdi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İmâm-namazda Fatiha okurken -Gayri’l-mağdûbi aleyhim vela'd-dâllîn- dediği zaman, siz de Âmîn deyiniz. Her kimin Âmîn demesi meleklerin Âmîn demelerine uyarsa, onun geçmiş günâhları mağfiret olunur" buyurmuştur

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Fâtihatul-kitâb Sûresi
4516-) Enes (radıyallahü anh)'ten, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Müminler kıyâmet gününde toplanırlar da: (Bir kimseden) Rabb'imizin huzurunda bize şefaat etmesini istesek, dediler. Akabinde Âdem'e geldiler ve: Sen insanların Bâbası Âdem'sin. Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi ve sana herşeyin isimlerini öğretti. Bulunduğumuz şu durumdan bizleri rahata erdirmesi için Rabb'in katında bizlere şefaat et! Derler. işlemiş olduğu hatîesini ve bundan dolayı Rabb'inden utanmakta olduğunu zikreder ve: Ben buna ehil değilim. Siz Nûh 'a gidiniz. Çünkü o, Allah 'ın yer ahâlîsine peygamber göndermiş olduğu ilk rasûldür, der. onlar Nûh Peygamber'e gelirler. Nûh da Rabb'inden, hakkında hiçbir bilgisinin bulunmadığı birşeyi istemesini ve bu sebebden utanmakta olduğunu zikrederek: Ben şefaat edecek makaamda değilim. Siz Halîlu’r -Rahman 'a gidiniz, der. onlar İbrahim 'e gelirler. O da (hatîesini ve bu sebebden Rabb'inden utanmakta olduğunu zikrederek): Ben buna ehil değilim. Siz Allah'ın kelâm ettiği ve kendine Tevrat verdiği bir kul olan Musa'ya gidiniz, der. Onlar da Musa'ya gelirler. Mûsâ da bir nefis karşılığında olmaksızın insan öldürmüş olduğunu, bu sebeble Rabb'inden utanmakta olduğunu zikrederek: Ben buna ehil değilim. Siz Allah'ın kulu ve Rasûlü, Allah'ın Kelimesi ve Rûhu olan Îsa'ya gidin, der. da onlara: Ben buna ehil değilim. Siz geçmiş ve geri kalmış günâhlarını Allah'ın mağfiret eylediği bir kul olan Muhammed'e gidiniz, der. bundan sonra bana gelirler. Ben de Rabb'imin huzuruna izin istemek üzere giderim. Bana izin verilir. Rabb'imi görünce secdeye kapanırım. Allah beni dilediği kadar bu vaziyette bırakır. Sonra Allah tarafından: Başını kaldır, iste; sana verilir; söyle, sözün işitilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir, denilir. başımı kaldırır ve bana öğreteceği bir tahmîd ile Rabb'ime hamd eylerim. Sonra şefaat ederim. Benim için bir hudûd ta'yîn buyurur. Ben de o mikdâr insanı cennete girdiririm. Sonra tekrar Rabb’ime dönerim. Rabb'imi görünce, bundan evvel yaptığım gibi, secdeye kapanırım. Sonra şefaat ederim. Yine benim için bir sınır ta'yîn eder. Ben o mikdâr insanı cennete girdiririm. Sonra üçüncü defa Rabb'ime dönerim, sonra dördüncü defa dönerim de: (Yâ Rabb!) Ateşte Kur'ân'ın habsettiklerinden ve üzerine hulûd vâcib olanlardan başka kimse kalmadı, derim." Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Ancak Kur'ân'ın habsettikleri, yânı Yüce Allah'ın kâfirler hakkındaki "Hâlidîne fîhâ (Orada devamlı kalıcılar olarak)”(el- Bakara:162) sözünün habsettikleri kaldı, dedi. "İlâ şeyâtînihim" demek " Münafıklardan ve müşriklerden olan arkadaşlarına" demektir. "Muhîtun bi’l-kâfirîn", "Allah onları toplayacaktır"; "Sıbğatun", "Dîn"dir. "Ale'l-hâşıîn", "Gerçek mü'minler üzerine" demektir, demiştir. Mucâhid: "Bi-kuvvetin" demek, "İçindekilerle amel ederek" demektir, demiştir. de:"Maraz", "Şekk"tir demiştir. "Ve mâ halfehâ", "Hayâtta kalanlara bir ibrettir" demektir. "Lâ şiyete", "Lâ beyaza"; yani "Hiç beyaz yok" demektir. başkaları: "Yesûmûnekum", "Yûlûnekum"; yani "Sizi evirip çeviriyorlar" demektir, dediler. fethâsıyle); "Besleyicilik, terbiyecilik, mâlikiyet ve sâhibiyet" demek olan "Velâ"nın masdarıdır. Vâv kesre yapıldığı zaman, yani "Vilâye" dendiği zaman, bunun ma'nâsı "İmaret", yani "Emirlik, beylik ve buyuruculuk"tan ibaret olur. Yenmekte olan taneli bitkilerin hepsi "Fûm”dur, dedi. "Fe-bâû", "Fe'n-kalebû"(yani: Döndüler) demektir, dedi. başkaları: "Yesteftihûne" (yani: Fetih istiyorlardı), "Meded ve nusrat istiyorlardı" demektir; "Sattılar" demektir, dediler. bönlük, ahmaklık ma'nâsına olan "Ruûnet" masdarındandır. Onlar bir insanı ahmaklığa nisbet etmek istedikleri zaman "Râmâ" derlerdi. “Lâ yeczî", "Lâ yugnî"(yânı: Fayda vermez) demektir. "Hutuvât" ise, adım atmak ma'nâsına olan "el-Hatv" masdarındandır. Buna göre ma'nâ: "Şeytânın izlerine, yollarına uymayın" demek olur. hâlde kendiniz bilip dururken, Allah'a eşler koşmayın" (el-Bakara: 22).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4517-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Allah katında hangi günâh en büyüktür? diye sordum. Peygamber: "Allah seni yarattığı hâlde, Allah 'a benzer bir eş uydurmandır" buyurdu. Ben: Hakîkaten bu elbette pek büyüktür! dedim. Sonra hangi (günâh büyüktür)? Diye sordum. Peygamber: ''Seninle beraber yemek yemesinden korkarak, çocuğunu öldürmendir" buyurdu. Bundan sonra hangisi (büyüktür)? dedim. Peygamber: "Komşunun zevcesiyle zina fiilini işlemendir" buyurdu Yüce Allah'ın şu kavli: “Ve üstünüze bulutu gölge yapmış, size kudret helvâsıyle yelve kuşunu indirmiş, size rızk olarak verdiğimiz şeylerin iyilerinden, güzellerinden yiyin (demiştik). Onlar (nankörlükleriyle) bize zulmetmemişler, fakat kendi kendilerine zulmetmişlerdi" (el-Bakara: 57) "el-Menn " samga (yani zamk)'dır, "es-Selvâ" da kuştur, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4518-) Saîd ibn Zeyd (radıyallahü anh) şöyle demiştir:Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kızılımtırak beyaz mantar, kudret helvası nev'inden bir rızıktır. Suyu da göz ağrısına şifâdır" buyurdu. (Tîh'ten çıktıktan sonra) şu kasabaya girip dilediğiniz yerde istediğinizi bol bol yiyin. Kapısından secde ederek girin ve (dileğimiz) Hıtta'dır deyin, kusurlarınızı örtelim; iyilik edenleri ise daha artıracağız, demiştik" (el- Bakara: 58). "Geniş, çok" demektir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4519-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir:(Allah tarafından) İsrâîl oğullarına: Kudüs'ün kapısından eğilirek (tevazu' ile) giriniz ve Hıtta (Yâ Rabb! Dileğimiz günâhımızı indirmendir) deyiniz, denildi. Onlar (tersine) kıçları üzere emekleyerek girdiler ve (o kelimeyi) değiştirdiler de "Hıttatun habbetun fî şaaratın" şeklinde söylediler. Allah'ın "De ki: Kim Cebrail'e Düşman Olursa...” (Âyet: 97) Kavli İkrime: "Cebre" ve "Mîke" ve "Serâfi", "Abdun; "îl" ise "Allah"tır, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4520-) Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Abdullah ibn Selâm bir arazîde hurma toplarken Rasûlüllah'ın Medine'ye gelmesini işitmiş. Akabinde Peygamber'in yanına geldi ve: Ben sana üç şey soracağım ki, bunların cevâblarım ancak peygamber olan bilebilir: Kıyâmet alâmetlerinin birincisi nedir? Cennet ehlinin ilk yemeği nedir? Çocuğu Bâbasına yahut anasına çekip benzeten şey nedir? dedi. aleyhi ve sellem): "Bunların cevâblarını biraz önce bana Cibril haber verdi" dedi. ibn Selâm: Cibril mi? dedi. Peygamber: "Evet" dedi. Abdullah; Cibril, melekler içinde Yahûdîler'in düşmanıdır, dedi. Bunun üzerine Paygamber(yahut râvî): ki: Kim Cibril'e düşman olursa (kahrından gebersin)! Çünkü kendinden evvelki kitâbları tasdik edici ve mü 'minler için aynen hidâyet ve müjde olan Kur'ânı Allah 'in izniyle senin kalbinin üstüne o indirmiştir. Kim Allah’a, meleklerine, rasûllerine, Cebrail'e, Mîkâîl’e düşman olursa, şübhesiz Allah da o (gibi) kâfirlerin düşmanıdır” (el-Bakara: 97-98) âyetini okudu. Ve şöyle devam etti: "Kıyâmet alâmetlerinin ilki, insanları doğudan batıya sürecek bir ateştir. Cennet ehlinin ilk yemeği balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır. Çocuğun Bâba ve ana soylarına çekmesi şöyledir: Cinsî münâsebet sırasında erkeğin suyu, kadının suyu önüne geçtiğinde, çocuğu kendine çeker. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçtiği zaman çocuğu o kendine çeker" buyurdu. üzerine Abdullah ibn Selâm: Eşhedu en tâ ilahe ille'llah ve eşhedu enneke Rasûlüllah! Dedi de şöyle devam etti: Yâ Rasûlallah! Yahûdîler insanı hayrette bırakacak surette yalan söyleyen, asılsız iftiralarda bulunan bir kavimdir. Eğer Sen beni onlardan sormadan önce benim müslümân olduğumu bilirlerse, muhakkak bana iftira ederler. (Siz evvelâ beni onlardan sorunuz) dedi. bir Yahûdî topluluğu geldi. Peygamber: "İçinizde Abdullah (ibn Selâm) nasıl adamdır?" diye sordu. O bizim hayırlımız ve hayırlımızın oğludur. Seyyidimiz ve seyyidimizin oğludur, dediler. "Abdullah ibn Selâm İslâm 'a girerse ne dersiniz? (Siz de müslümân olur musunuz?) diye sordu. üzerine Yahûdîler: Böyle şeyden Allah onu korusun! dediler. Bunun üzerine Abdullah, Yahûdîler'e karşı çıktı da: Eşhedu enlâ ilahe ille'llah ve eşhedu enne Muhammeden Rasûlüllah, diye iki şehâdet kelimesini söyleyiverdi. şehâdetler üzerine Yahûdîler: O bizim şerrlimizdir ve şerrlimizin oğludur, dediler ve Abdullah ibn Selâm'in değerini eksilttiler. Yâ Rasûlallah! İşte korkmakta olduğum şey budur, dedi. Allah'ın Şu Kavli: neshettiğimiz veya geri bıraktığımız bir âyetin yerine ya ondan daha hayırlısını, yahut onun benzerini getiririz. Allah'ın her şeye kemâliyle kaadir olduğunu bilmedin mi?"(el Bakara- 106).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4521-)  İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Omer (radıyallahü anh): Bizim en düzgün Kur'ân okuyanımız Ubeyy ibn Ka'b'dır. En isabetli hüküm verenimiz de Alî ibn Ebî Tâlib'dir. Şübhesiz biz, Ubeyy ibn Ka'b'ın okuyuş usûlü ve edasından bir kısmını terketmekteyiz. Bununla beraber Ubeyy: Ben Rasûlüllah'tan işittiğim hiçbirşeyi terketmem (unutmam), diye iddia etmektedir. Halbuki Yüce Allah: "Biz bir âyetten nesheder veya geri bırakırsak, ondan daha hayırlısını yahut onun benzerini getiririz... "(Âyet: 106) buyurmuştur, dedi. 'Allah kendine çocuk edindi' dediler. Hâşâ, O (bu gibi şeylerden) pak ve münezzehtir... "(Âyet:116)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4522-) Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: "Allah şöyle buyurdu: Bâzı Âdemoğlu beni yalanladı. Halbuki beni yalanlamak ona yakışmazdı. Bâzısı da bana sövdü. Halbuki bana sövmek ona yakışmazdı. Âdemoğlunun beni yalanlamasına gelince; o (öldükten sonra) benim onu eskisi gibi îâde edip yaratmağa gücüm yetmez sanır. Bana sövmesi hususu da: Benim çocuğum olduğunu söylemesidir. Halbuki ben zevce ve çocuk edinmekten uzak bulunuyorum". Allah'ın Şu Kavli: "Siz de İbrahim'in makaamından bir namaz yeri edinin..." (Âyet: 125). insanların tekrar tekrar gidip dönmekte oldukları yerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4523-) Bize Müsedded Yahya ibn Saîd’den; o da Humeyd'den; o da Enes'ten tahdîs etti: Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Omer (radıyallahü anh): Üç şey hakkındaki dileğim Allah'ın vahyine uygun geldi, yahut Rabb'im bana muvafakat etti. Ben: Yâ Rasûlallah! Makaamu İbrahim'den bir namaz yeri edinseniz! Dedim. (Bu lafızla âyet indi.) Yine ben: Yâ Rasûlallah! Yanınıza iyi ve kötü kimseler giriyor. Mü'minlerin anaları olan kadınlarınızın örtünmelerini emretseniz! Dedim. Bunun üzerine Allah Hicâb (el-Ahzâb: 59) âyetini indirdi. dedi ki: Bana Peygamber'in bâzı kadınlarına darılması haberi ulaştı. Bunun üzerine kadınların yanına gittim ve: Kadınlar! Ya bu hırçınlığa nihayet verirsiniz, yahut iyi biliniz ki Allah, sizin yerinize Rasûlü'ne sizden daha hayırlı kadınlar verir, dedim. Nihayet Peygamber'in kadınlarından birisinin yanına vardım. Kadın bana: Yâ Omer! Rasûlüllah kadınlarına öğüt vermez mi ki, sen onlara va'z vermeye kalkışıyorsun? dedi. Bunun üzerine de Allah şu âyeti indirdi: "Eğer o sizi boşarsa, yerinize -Allah'a itaatle teslim olan, Allah'ın birliğini tasdîk eden, namaz kılan, günâhlardan tevbe ile vazgeçen, ibâdet eyleyen, oruç tutan kadınlar, dullar ve kızlar olmak üzere- Rabb'inin ona sizden daha hayırlılarını vermesi umulur" (et-Tahrîm: 5).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4524-) İbnu Ebî Meryem şöyle dedi: Bize Yahya ibnu Eyyûb haber verdi: Bana Humeyd tahdîs edip: Ben Enes'ten işittim, o da Omer'den demiştir. Allah'ın Şu Kavli: İbrahim o Beytin temellerini İsmâîl ile birlikte yükseltiyordu (da ikisi şöyle duâ etmişlerdi): Ey Rabb'imiz, bizden (şu hizmeti) kabul buyur. Şübhesiz Sen hakkıyle işiten, kemâliyle bilensin'"(Âyet: 127). onun temelleridir. Bunun müfredi "Kaaidetun”dur. Kadınlardan olan "Kavâid"in müfredi ise"Kaaid"dir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4525-)  Abdullah, ibn Muhammed ibn Ebî Bekr, Abdullah ibn Omer'e, Peygamber'in zevcesi Âişe(r.anha)'den haber verdi ki(o şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Kavmin Kureyş'in Ka'be'yi bina ettiklerini ve İbrahim'in temellerinden kısalttıklarını görmedin mi (yânı bilmedin mi)?" buyurdu. Ben: Yâ Rasûlallah, onların kısalttıkları temeli Sen İbrahim'in temelleri üzerine döndürmez misin? Dedim. Rasûlüllah:. "Kavmin küfür zamanına yakın olmasaydı (muhakkak ben Ka'be'yi İbrahim'in temelleri üzerine döndürürdüm) " buyurdu. ibn Omer, Âişe'den bunu rivayet ettikten sonra: Yemîn olsun Âişe bunu muhakkak Rasûlüllah'tan işitmiştir. Ben Rasûlüllah'ın Hıcr'a yakın olan iki köşeyi isti'lâm etmemesinin, ancak Beyt'in(bu iki köşesinin) İbrahim'in temelleri üzerinde tamamlanmamış olmasından ileri geldiğini sanıyorum, demiştir. ki: Biz Allah'a ve bize indirilene îmân ettik... " (Âyet: 136).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi
4526-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Kitâb sahibi olanlar Tevrat'ı İbrânîce (metni) ile okurlar, Arab dili ile de onu müslümânlara tefsir ederlerdi.Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hususta sahâbîlerine: "Sizler Ehli Kitâb'ı tasdik de etmeyin, tekzîb de etmeyin. Sizler şunu söyleyin: Biz Allah'a, bize indirilene (Kur'ân'a), İbrahim'e, İsmâîl’e, İshâk'a, Ya'kûb'a ve torunlarına indirilenlere, Mûsâ’ya, İsâ ‘ya verilenlere ve bütün peygamberlere Rabb'leri katından verilenlere îmân ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırdetmeyiz. Biz Allah'a teslim olmuş müslümânlarız" (Âyet: 136). birtakım beyinsizler: Müslümanları, üzerinde durdukları eski kıbleden çeviren (sebeb) nedir? diyecekler. De ki: Doğu da Allah 'in, batı da. O, kimi dilerse onu doğru yola iletir" (Âyet: 142)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-bakara Sûresi