Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı
3186-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Huneyn günü harb olup bitince Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) -ganîmet taksîmi sırasında- bâzı kimselere fazla vermek suretiyle bir tercîh ve hususiyet bahşetti. Meselâ (kalbleri İslâm'a alıştırılanlardan) el-Akra' ibnu Hâbis'e yüz deve verdi. Uyeyne'ye de bunun kadar vermişti. Arab eşrafından bâzı insanlara da bu suretle (yüzer deve) ihsan buyurdu da, bu Arab eşrafını o gün ganîmet taksiminde başkalarına tercîh etmişti. (Peygamber'in bundan maksadını anlamayanlardan) bir kişi (i'tirâz ederek): Vallahi bu taksim, kendisinde adalet gözetilmeyen yahut kendisiyle Allah rızâsı kastedilmeyen bir taksimdir, dedi. de: Vallahi bu (küstahça) sözü ben Peygamber'e muhakkak haber veririm, dedim. akabinde Peygamber'e varıp bunu kendisine haber verdim. aleyhi ve sellem): "Allah ve Rasûlü adalet etmezse kim adalet eder? Allah Mûsâ'ya rahmet etsin, o bundan daha çok sözlerle ezâlandırıldı da sabretti" buyurdu
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kalbleri İslâm’a Alıştırılmak İstenenlere Ve Onlardan Başkalarına Beşte Bir Hissesinden Ve Haraç, Cizye Gibi Diğer Devlet Gelirlerinden Vermekte Olduğu Şeyler Bâbı
3187-)
Ebü Bekr'in kızı Esma (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben, Rasûllullah’ın ez- Zübeyr’e kesip verdiği hurmalık arazisinden(deveye yedirmek için) başının üstünde hurma çekirdeği taşır idim. Bu hurmalık benim meskenimden bir fersahın üçe ikisi uzaklıkta idi. Ebu Damre Enes ibn Iyâd Hişâm’dan; O da babası Urve İbni'z-Zubeyr'den söyledi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ez-Zubeyr’e Benu Nadır mallarından bir mikdâr hurmalık arazı ayırıp vermiştir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kalbleri İslâm’a Alıştırılmak İstenenlere Ve Onlardan Başkalarına Beşte Bir Hissesinden Ve Haraç, Cizye Gibi Diğer Devlet Gelirlerinden Vermekte Olduğu Şeyler Bâbı
3188-)
Bize Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Bana Nâfi', İbn Omer(radıyallahü anh) 'den şöyle haber verdi: Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh), -devlet başkanlığı zamanında- Yahûdî ve Hrıstiyanlar'ı Hicaz toprağından çıkardı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da Hayber ahâlîsine gâlib gelip orayı fethedince Yahûdîler'i oradan çıkarmak istemişti. (Çünkü) Rasûlüllah bu toprağı fethettiği zaman o arazî Yahûdîler'in, Rasûl'ün ve müslümanların olmuştu.(Rasûlüllah Yahûdîler'i çıkarmak istemişti.) Bunun üzerine Yahudiler, Rasûlüllah'tan hurmaları tımar etmek ve mahsûlün yarısı kendilerine âid olmak üzere, kendilerini yurdlarında bırakmasını istediler. Rasûlüllah onlara: "Dediğiniz şartlara göre sizleri dilediğimiz müddetçe burada oturtuyoruz" buyurdu. Omer bunları kendi devlet başkanlığı zamanında Teymâ ve Erîha'ya sürünceye kadar Hayber'de oturtuldular.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kalbleri İslâm’a Alıştırılmak İstenenlere Ve Onlardan Başkalarına Beşte Bir Hissesinden Ve Haraç, Cizye Gibi Diğer Devlet Gelirlerinden Vermekte Olduğu Şeyler Bâbı
3189-)
Abdullah ibn Mugaffel (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Hayber kasrını muhasara etmekteydik. Bir insan, içinde yağ bulunan bir tulum attı. Ben hemen onu almak için ileriye sıçradım. Arkama döndüğümde Peygamber'i görünce ondan utandım.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Mücâhidin Harb Sahasında Ele Geçireceği Yiyecek Maddelerinin Hükmü Bâbı
3190-)
Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh): Biz gazalarımızda bal, üzüm (gibi yiyecek şeyler) ele geçirirdik de bunları (yerinde) yerdik,(biriktirmek için) taşımazdık, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Mücâhidin Harb Sahasında Ele Geçireceği Yiyecek Maddelerinin Hükmü Bâbı
3191-)
Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ'dan işittim, şöyle diyordu: Hayber gecelerinde bize şiddetli bir açlık isabet etmişti. Hayber günü olduğu zaman bizler ehlî eşeklerin içine düştük ve onları kestik. Eşek etlerinin pişmekte olduğu tencereler kaynayınca Rasûlüllah'ın münâdîsi: Tencereleri devirin ve sakın eşeklerin etlerinden hiçbir şey yemeyin! Diye nida etti. Abdullah dedi ki: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bunları ancak henüz beşte bir taksimine tâbi' tutulmadıkları için nehyetmiştir, dedik. Diğerleri de: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) eşek etlerinden kesin olarak nehyetmiştir, dediler. eş-Şeybânî dedi ki: Ben Saîd ibn Cubeyr'e sordum da, o da: Peygamber eşek etlerini kat'î olarak yasak etti, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Mücâhidin Harb Sahasında Ele Geçireceği Yiyecek Maddelerinin Hükmü Bâbı
3192-)
Ben Amr ibn Dinar'dan işittim, şöyle dedi: Ben Câbir ibn Zeyd ve Amr ibn Evs'in beraberinde oturuyordum. Bu ikisine Becâle, Mus'ab ibnu'z-Zubeyr'in Basra ahâlîsiyle hacc yaptığı yıl olan yetmişinci hicret senesinde, Zemzem merdivenlerinin yanında tahdîs edip şöyle demiştir: Ben el-Ahnef ibn Kays'ın amcası olup Basra Vâlîsi bulunan Cez' ibn Muâviye'nin kâtibi idim. Bize ölümünden bir sene evvel Omer ibnu'l-Hattâb'ın mektubu geldi. Bu mektûbda: "Mecûsîler'den (kendi âdetleri ve kendi nikâhlarıyle aralarında zevciyet bulunan) her mahrem sahibi (yânı İslâm'a göre nikâh geçmez hısımlık sahibi karı koca) arasını ayırınız!..." diye yazmıştır. (Râvî dedi ki:) Omer başlangıçta Mecûsîler'den cizye almazdı. Abdurrahmân ibn Avf, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'in Bahreyn'in Hecer şehri Mecûsîleri'nden cizye aldığına şehâdet etti.(Bunun üzerine Omer de Mecûsîler'den cizye almağa başladı.)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Harbîlerle Mütâreke Ve Cizye Bâbı
3194-)
ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr, el-Misver ibnu'l-Mahrame'den tahdîs etti, ona da Âmir ibn Luey oğulları'nın yeminli dostu olan ve Bedir harbinde hazır bulunan Amr ibn Avf el-Ensârî (radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir: aleyhi ve sellem) harb etmeksizin Bahreyn ahâlîsiyle barış andlaşması yapmış ve Bahreyn ahâlîsi üzerine el-Alâ ibnu'l-Hadramî'yi emîr ta'yîn etmişti. Tahsil olunan cizye mallarını getirmek üzere de Rasûlüllah, arkadan Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh'ı Bahreyn'e gönderdi. Ebû Ubeyde cizye mallarını alıp Bahreyn'den Medine'ye geldiğinde, Ensâr onun geldiğini işitince -ki bu haberin yayılması sahabelerin, Peygamber'in beraberinde sabah namazı kıldıkları zamana tesadüf etmişti- Peygamber'in onlara sabah namazını kıldırıp ayrılması ile beraber hemen sahâbîler Ebû Ubeyde'ye karşı çıktılar. Rasûlüllah sahâbîleri bu hâlde görünce gülümsedi ve onlara: "Ebû Ubeyde'nin birçok malla geldiğini işitmiş olduğunuzu sanıyorum" buyurdu. da: Evet yâ Rasûlallah! Diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Sevininiz ve sizi sevindirecek ni'metleri (bundan böyle her zaman) ümîd ediniz. Allah'a yemin ederim ki (bundan sonra) size fakirlik ve ihtiyaç geleceğinden korkmam. Fakat sizin üzerinize korkmakta olduğum şey, sizden önce gelip geçen ümmetlerin önüne dünyâ nimetlerinin yayıldığı gibi sizin önünüze de yayılması, onların birbirlerine bu nimetlerde hased ettikleri ve en nefîs olanını elde etme yarışına giriştikleri gibi sizin de birbirinizle nefsâniyet yarışına girişmeniz ve bu yarışmanın onları helak ettiği gibi sizleri de helak etmesidir" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Harbîlerle Mütâreke Ve Cizye Bâbı
3195-)
Bize Saîd ibnu Ubeydillah es-Sakafîtahdîs edip şöyle dedi: Bize Bekr ibnu Abdillah el-Muzenî ile Ziyâd ibnu Cubeyr tahdîs etti ki, Cubeyr ibnu Hayye şöyle demiştir: Urner ibnu'l-Hattâb (halifeliğinin ikinci yılında) müşriklerle harbetmeleri için İran'ın büyük şehirleri üzerine ordular gönderdi. Yapılan savaşlar üzerine Hürmüzân müslüman oldu(Omer de onu yakınları arasına alarak şöyle istişarede bulundu) : Ey Hürmüzân! Şimdi ben seninle(İran fetihlerini tamamlamak için) şu Fars, Isfahan, Azerbaycan hakkında istişare ediyorum. Bunlardan, önce hangisinin fethine başlamalıdır? diye sordu. cevâb vererek: Evet Emîru'l-Mü'minîn! Bu toprakların ve buralarda bulunan müslümân düşmanı halkın benzeri, iki kanadı, iki ayağı ve bir başı bulunan bir kuşun benzeridir. Bu kuşun kanatlarından biri kırılsa(o ölmez), bir kanadı ve bir başı ile iki ayağı üstünde durur. Öbür kanadı da kırılmış olsa bir başı ve iki ayağı ile yaşar durur. Amma kuşun başı ezilirse ayakları da, kanatları da, başı da(kırılır, ezilir) gider. İmdi bu işte baş, Kisrâ'dır. Kanadın biri Kayser'dir, öbürüsü de Fars'tır. Yâ Emîru'l-Mü'minîn! Şimdi siz müslümânlara emrediniz de toptan Kisrâ üzerine hareket etsinler! dedi. İran harp târihinin son derece özetlenmiş birinci safhasıdır.) ibn Abdillah el-Muzenî ile Ziyâd ibn Cubeyr beraberce söylediler ki, râvî Cubeyr ibnu Hayye(İran vak'alarının ikinci safhasını rivayet ederek) şöyle demiştir: (Kaadisiyye fethinden sonra bir gün) bizi Omer gaza için çağırdı, üzerimize de Nu'mân ibn Mukarrin'i kumandan yaptı.(O da Kaadisiyye fethinden yeni gelmişti. Bu yeni ordu içinde ibn Omer ve sahâbîlerden pek çok kimseler vardı. Biz Medine'den hareket ederken Omer, Ebû Mûsâ el-Eş'arî'ye Basra kuvvetleriyle; Huzeyfe'ye de Küfe kuvvetleriyle hareket etmelerini ve Nihâvend'de birleşmelerini yazdı -İbn Ebî Şeybe rivayetinden-) Biz de Medine'den hareket edip düşman diyarında Nihâvend'e varıp birleştik. Kisrânın kumandanı bizi (Fars, Kirman ve diğerlerinden) kırk bin kişilik bir kuvvetle karşıladı. Ve kumandan tarafından gelen bir tercüman bize: Bâzı şeyler soracağım. İçinizden bir kişi bana cevâp versin! dedi. hakîm ve hatîblerinden) Mugîre ibn Şu'be: Ne istersen sor, dedi. Bunun üzerine o tercüman: Sizler nesiniz? dedi. Mugîre şöyle cevâb verdi: Biz Arab ırkından birtakım kimseleriz. Biz vaktiyle azgın bir şakaavet, zorlu bir belâ içinde yaşar; açlıktan hurma çekirdeği ve deri parçası sorar; deve yününden ve kıldan elbise giyer; ağaçlara ve taşlara tapardık. Hulâsa biz böyle bir vahşet ve cehalet içinde iken, göklerin ve yerlerin Rabb'i, şânı âlî, azameti mütecellî olan Allah bize kendi aramızdan bir peygamber gönderdi. Biz O'nun babasını (aramızdaki şerefini, doğru sözlülüğünü) biliriz. Şimdi Rabb'imizin elçi gönderdiği bu Azîz Peygamberimiz bize, -Siz yalnız bir Allah'a ibâdet edinceye yahut cizye verinceye kadar- sizinle harbetmemizi emretti. Ve Peygamberimiz Rabb'imizin elçiliğinden olmak üzere bize şunu haber verdi: Bizden cihâd uğrunda öldürülen, asla benzeri görülmemiş ni'metlerle dopdolu olan cennete gider. Şehîd olmayıp da hayatta kalanlar da sizleri esir alıp boyunlarınıza mâlik olurlar. ibn Şu'be bu ateşli hitabesini zeval vakti bitirmişti. Ve harbden başka çıkar yol olmadığını anlamıştı. Kumandanımız Nu'mân ibn Mukarrin'e harbe başlamasını emretti.) Bunun üzerine Nu'mân, Mugîre'ye: Allah seni, Rasûlüllah ile beraber bu vak'a gibi birçok muharebelerde bulundurdu. (Hatırlarsın ki, Rasûlüllah gündüzün ilk saatinde harbe başlamazsa, zevalden sonraya te'hîr ederdi.) Şimdi sabr ve teenni size pişmanlık vermez ve sizi düşman gözünde küçük düşürmez. Ben de Rasûlüllah'ın beraberinde kıtalde hazır bulundum. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) gündüzün ilk saatinde harb etmezse (zevalden sonra) rüzgârlar esip namazlar kılınıncaya kadar beklerdi, dedi. (Ve müsâid zamanda hücum emrini verdi.)
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Harbîlerle Mütâreke Ve Cizye Bâbı
3197-)
Ebû Humeyd es-Sâidî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberinde Tebûk'e gaza etmiştik. (Bu sefer esnasında) Eyle Meliki (Buhne -yahut Yuhannâ- ibn Ru'be Peygamber'in huzuruna geldi, sulh oldu, cizye vermeyi kabul etti,) Peygamber'e (Düldül adlı) beyaz bir katır hediye etti. Ve kendisine de bir Yemen bürdü giydirdi. Peygamber de ona sahil boyundaki köyler halkı hakkında bir emânnâme yazdı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Devlet Başkanı Bir Memleketin Meliki İle Harbi Ve Ezayı Terk Etmek Üzere Barış Anlaşması Yaptığında, Bu Anlaşma O Memleket Halkı İçin Geçerli Olur Mu?
3198-)
Bize Ebû Cemre tahdîs edip şöyle dedi: Ben Cuveyriye ibnu Kudâme et-Teymî'den işittim, şöyle dedi: Ben Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh)'dan işittim. Ona: Ey Mü'minlerin Emîri! Bize vasiyyet eyle! dedik. Omer: Sizlere Allah'ın zimmetini yerine getirmeyi tavsiye ediyorum. Çünkü bu, Peygamberinizin zimmeti ve ıyâlinizin rızkıdır, dedi (Zımmîler'den alınmakta olan cizye ve haracı kasdetti).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Rasûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’ın Ahdine Ve Emânına Giren. Zimmet Ehliyle İlgili Vasiyyeti Bâbı
3199-)
Ben Enes (radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Bahreyn toprağından (yânı oranın cizye ve haracından kesip ayırmak yoluyla her birinin hissesini tayîn edip) kendi isimlerine yazmak için Ensâr'ı çağırdı. Ensâr: Bize ayırıp verdiğin şeyin benzerini Kureyş'ten olan Muhacir kardeşlerimize de ayırıp verinceye kadar vallahi olmaz(yânı kabul etmeyiz), dediler. üzerine Peygamber: "Bu mal Allah'ın dilediği bu usûl üzere Kureyş Muhacirleri'ne de âiddir" buyurdu. Muhâcirler'in durumu hakkında ısrar ederek bunu Peygamber'e söylüyorlardı. Sonunda Peygamber, Ensâr'a hitaben: "Benden sonra siz Ensâr topluluğu yakın bir gelecekte başkalarının size tercih edilmesini göreceksiniz.O takdirde sizler (havz başında) bana kavuşuncaya kadar sabrediniz!" buyurdu. hadîsin bir rivayeti Şirb Kitâbı'nda da geçmişti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Bahreyn Toprağından Ayırıp Verdiği Ve Yine Bahreyn Malından Ve Cizyeden Vad Eylediği Şeyler İle Kâfir Mallarından Harbsiz Alınan Fey Ve Cizyenin Kimlere Taksim Edileceği Bâbı:
3200-)
Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Eğer Bahreyn malı bize gelmiş olursa muhakkak sana şöyle şöyle ve şöyle (avuçlar) veririm" buyurdu. Rasûlüllah'ın ruhu alındı, akabinde Bahreyn malı geldi. Ebû Bekr: Her kimin Rasûlüllah yanında bir va'di varsa bize gelsin! diye i'lân etti. üzerine ben Ebû Bekr'e geldim ve: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Şayet bize Bahreyn malı gelmiş olursa sanamuhakkak (avuçlayarak) şöyle şöyle ve şöyle veririm" buyurdu, dedim. Bekr bana: Avuçla! dedi. de bir avuç avuçladım. Ebû Bekr bana: Bu avuçladığını say! dedi. de onu saydım. Onun beşyüz olduğunu gördüm. Ebû Bekr bana bin beşyüz verdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Bahreyn Toprağından Ayırıp Verdiği Ve Yine Bahreyn Malından Ve Cizyeden Vad Eylediği Şeyler İle Kâfir Mallarından Harbsiz Alınan Fey Ve Cizyenin Kimlere Taksim Edileceği Bâbı:
3201-)
Ve İbrahîm ibnu Tahmân, Abdulazîz ibn Suheyb'den söyledi ki, Enes(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Bahreyn'den (cizye ve harâc) malı getirildi. Peygamber: "Malı mescide dökün!" buyurdu. Rasûlüllah'a gönderilen en kesretli mal olmuştu. Rasûlüllah o malı dağıtırken Abbâs(radıyallahü anh) huzuruna geldi ve: Yâ Rasûlallah! Bana da ver! Çünkü ben kendim için de, Akîl için de fidye vermiştim, dedi. Rasûlüllah ona: "Al" buyurdu. da avuç avuç elbisesinin içine boşalttı. Sonra onu kaldırmaya davrandı, fakat kaldıramadı. Yâ Rasûlallah, birine emret de onu bana kaldırsın, dedi. Rasûlüllah: "Hayır olmaz" buyurdu. Bu sefer Abbâs: "Öyleyse onu sen kaldır, üstüme at!" dedi. Rasûlüllah yine: "Olmaz!" buyurdu. üzerine Abbâs aldığı malın birazını döktükten sonra, yine kaldırmaya davrandı. Fakat yine kaldıramayınca: Yâ Rasûlallah, birine emret de üzerime kaldırsın! Dedi. Rasûlüllah yine: "Olmaz" buyurdu. Abbâs yine: Bari onu sen üzerime kaldırıver, dedi.Rasûlüllah yine: "Olmaz" buyurdu. üzerine Abbâs birazını daha döktü. Sonra onu sırtına yüklenip gitti. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) onun hırsına olan hayretinden dolayı bize görünmez oluncaya kadar Abbâs’ın arkasından gözünü ayırmadan bakıp durdu. Rasûlüllah o maldan orada bir dirhem bakî oldukça, oradan ayrılmadı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Bahreyn Toprağından Ayırıp Verdiği Ve Yine Bahreyn Malından Ve Cizyeden Vad Eylediği Şeyler İle Kâfir Mallarından Harbsiz Alınan Fey Ve Cizyenin Kimlere Taksim Edileceği Bâbı:
3203-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz mescidde bulunduğumuz bir sırada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıkageldi ve: "Yahudiler'in yurduna yürüyünüz!" diye emretti. O'nun beraberinde olarak yola çıktık ve nihayet Beytu'l-Mıdrâs denilen (âlimlerinin bulunduğu ve Tevrat okuttukları) yere vardık. " (Ey Yahûdî topluluğu!) Müslüman olunuz da selâmette kalınız. Ve iyi biliniz ki, Arz ancak Allah'a ve Rasûlü'ne âiddir. Ben sizleri bu arazîden çıkarmak istiyorum. Binâenaleyh sizden her kim kendi malından taşıyamayacağı bir şeyi olursa onu satsın. Size söylediğim sözü işitmezseniz iyi biliniz ki Arz ancak Allah'a ve Rasûlü 'ne âiddir" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Yahudilerin Arap Yarımadasından Çıkarılması Bâbı
3204-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle diyordu: O perşembe günü; o perşembe günü ne acı gündü! dedi de, sonra ağladı; hattâ gözyaşları yerdeki çakılları ıslattı.(Saîd ibn Cubeyr dedi ki:) Ben: Ey Abbâs oğlu! O perşembe günü nedir? dedim. İbn Abbâs dedi ki: Perşembe günü Rasûlüllah'ın ağrısı şiddetlenip arttı. Bunun üzerine: "Bana bir kürek kemiği getirin. Size bir kitâb (bir vasiyetname) yazdırayım ki, ondan sonra ebediyyen yolunuzu şaşırmayasınız!" buyurdu. Bunun üzerine orada bulunanlar ihtilâf edip çekiştiler. Rasûlüllah:"Hiçbir peygamberin yanında ihtilâf edip çekişmek lâyık ve doğru olmaz" buyurdu. Oradakiler: Rasûlüllah’ın nesi var(hastalığın şiddetinden dolayı) sayıkladı mı? Bunu kendisinden almak isteyin! Dediler. Rasûlüllah: "Beni (kendi hâlime) bırakınız. Benim şu içinde bulunduğum (murakabe ve Allah'a dönüş hazırlığı) hâl, sizin beni da'vet ettiğiniz (yazı yazmak gibi) şeylerden hayırlıdır" buyurdu. Ve sahâbîlere üç şey emretti: "Bütün müşrikleri Arab yarımadasından çıkarınız!" "Elçilere, ferd ve hey'etlere benim izin verip hediyeler ikram etmekte olduğum gibi, siz de yabancı elçilere, hey'etlere hediyeler vermek suretiyle hürmet gösteriniz" buyurdu. Üçüncüsü hayırlıdır: Ya üçüncüsünden sükût etti, yahut onu söyledi de ben onu unuttum. Sufyân ibnu Uyeyne: Bu, râvî Süleyman ibn Ebî Müslim'in sözündendir, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Yahudilerin Arap Yarımadasından Çıkarılması Bâbı
3205-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Hayber fetholunduğu zaman Peygamber'e içi zehirli(kızartılmış) bir koyun hediye edildi. Peygamber: "Burada bulunan bütün Yahûdiler'i bana toplayınız!" buyurdu. Peygamber için Yahûdîler'i toplayıp getirdiler. Peygamber onlara: "Sizlere bir şey soracağım, bana doğru cevap verir misiniz?" buyurdu. Evet, doğrusunu söyleriz! Dediler. Peygamber onlara hitaben: "Sizin babanız kimdir?" diye sordu. Onlar da: Fulân kimsedir, dediler. Peygamber onlara: "Yalan söylediniz, hayır, sizin babanız fulandır" dedi. Yahudiler: Doğru söyledin, deyip Peygamber'i tasdik ettiler. Bu sefer Peygamber: "Size bir şey daha sorarsam, bana doğrusunu söyler misiniz?" dedi. Evet, yâ Eba'l-Kaasım doğru söyleriz. Hem biz yalan söylesek bile babamızı bildiğin gibi, Sen bizim yalanımızı bilirsin, dediler. üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: "Cehennem ahalisi kimlerdir?" diye sordu. Yahudiler: Bizler az bir zaman cehennemde bulunacağız, sonra orada siz bizlere halef olacaksınız, diye cevap verdiler. de: "Haydi, buradan yıkılın! Allah'a yemin ederim ki, cehennemde biz size asla halef olmayız!" diye onları reddetti. Peygamber: "Size bir şey daha sorarsam, o şey hakkında bana doğru söyler misiniz?" diye sordu. Evet yâ Eba'l-Kaasım! diye cevâb verdiler. Peygamber: "Şu koyunun içine zehir koydunuz mu?" dedi. Evet koyduk! Dediler. Peygamber: "Bu cinayete sizi ne sevketti?" dedi. Biz şöyle düşündük: Eğer yalancı(peygamber) isen,(koyunu yer, ölürsün) biz de senden müsterih oluruz; eğer gerçek peygamber isen sana bir zarar erişmez, dediler.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Muâhedeli Müşrikler, Müslümanlara Ahde Vefasızlık Ve Hıyanet Yaptıkları Zaman Affedilirler Mi?
3206-)
Bize Âsim ibn Süleyman tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes(radıyallahü anh)'e kunûttan sordum. Enes: Kunût, rukû'dan öncedir, dedi. Bunun, üzerine ben Enes'e: Fulân kimse (yânı Muhammed ibn Sîrîn) iddia ediyor ki, sen kunût rukû'dan sonradır demişsin (buna ne dersin)? diye sordum. O yanlış söylemiştir, dedi. bize, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in rukû'dan sonra Suleym oğulları’ndan olan bâzı Arab kabileleri aleyhine duâ ederek bir ay kunût yaptığını tahdîs etti. sayıda tereddüd ederek dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kırk yâhûd yetmiş kurrâyı, müşriklerden birtakım insanların yanına göndermişti. O kabileler bunlara karşı çıktılar ve onları öldürdüler. O müşrikler ile Peygamber arasında yapılmış bir ahid de vardı. Artık ben Peygamber'in bunlar üzerine hüzünlendiği kadar hiçbir kimse üzerine hüzünlendiğini görmedim.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Devlet Başkanının Ahdi Bozup Döneklik Yapanlar Aleyhine Beddua Etmesinin Cevazı Bâbı
3207-)
Bize Mâlik, Omer ibn Ubeydillah'ın âzâdlısı olan Ebu'n- Nadr'dan haber verdi. Ona da Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hani'in âzâdlısı Ebû Murre haber vermiştir. Ebû Murre, Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni' şöyle derken işitmiştir: Ben Mekke fethi yılı Rasûlüllah'ın yanına gittim ve O'nu yıkanıyor buldum. Kızı Fâtıma da O'nu perde ile örtüyordu. Kendisine selâm verdim. "Bu kadın kimdir?" diye sordu. Ben: Ben Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'im, dedim. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Merhaben bi-ümmi hânî (Hoş geldin Ümmü Hâni')" buyurdu. ayrılınca bir tek elbise içinde (yani sırtındaki bezi) çaprazvari bağlamış olduğu hâlde sekiz rek'at namaz kıldı. Namaz akabinde ben kendisine: Yâ Rasûlallah! Anamın oğlu Alî, benim ahd ve emân verdiğim fulânı, İbnu Hubeyre'yi öldüreceğini söylüyor, dedim. "Yâ Ümme Hâni'! Senin ahd ve emân verdiğin kimseye biz de ahd ve emân verdik" buyurdu. kıldığı bu namaz, duhâ namazı idi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Kadınların Emân Vermeleri Ve Bir Kimseyi Korumaya Alıp Onu Tehlikeden Kurtarmaları Yani Siyâsî Sığınma Hakkı Tanımaları Bâbı
3208-)
Bize Vekf ibnu'l-Cerrâh, el-A'meş'ten; o da İbrâhîm et-Teymî'den haber verdi ki, babası Yezîd ibn Şureyk şöyle demiştir: Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh) hutbe yaptı da şunları söyledi: Bizim yanımızda Allah'ın Kitâbı'ndan başka [okumakta olduğumuz] bir kitâb yoktur. Bir de şu sahîfenin içinde bulunan hükümler vardır. Bunun içinde şunlar yazılıdır, dedi: "Yaralamaların hükümleri, diyet develerinin yaşları, bir de Medine'nin Aîr Dağı'yla şuraya kadar arası haramdır; kim Medine'nin bu haremi içinde Kitâb ve sünnete aykırı bir bid'at çıkarır yahut burada bir bid'atçıyı barındırına Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti onun üzerine olsun. Ondan ne bir nafile ibâdet, ne de bir farz ibâdet kabul olunur. Her kim de velîlerinden başkasını velî edinirse, onun üzerine de bid'atçının üzerine olan la'netin benzeri olsun! Müslümanların emânı birdir. Her kim bir müslümânın verdiği ahdi bozarsa, ona da bunun benzeri olsun(yani Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti onun üzerine olsun ve ondan ne bir nafile, ne de bir farz ibâdet kabul olunsun).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Müslümanların Zimmeti Ahdi Ve Emânları Birdir; Onların Azı Da Bu Emânı Yürütür
3209-)
Sehl ibnu Ebî Haşmete şöyle demiştir: (Bir hurma mevsimi) Abdullah ibn Sehl ile Mes'ûd ibn Zeyd'in oğlu Muhayyısa, Hayber'e gitmişlerdi. O sene Hayberliler'le müslümânlar arasında barış vardı. Bu iki yoldaş Hayber'e vardıklarında (kendi işlerine) ayrıldılar. Bir müddet sonra Muhayyısa (işlerini bitirip) Abdullah ibn Seh1’e geldi. Fakat Abdullah kan içine bulanmış, öldürülmüş bir hâlde idi. Muhayyısa onu gömdü. Sonra dönüp Medine'ye geldi. Vak'ayı Peygamber'e arz etmek üzere Abdurrahmân ibn Sehl ve (Ensâr'dan Mes'ûd'un iki oğlu) Muhayyısa ile Huveyyısa Peygamber'e gittiler. (Evvelâ) Abdurrahmân söze başladı. Fakat Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem), yaşça pek genç olan Abdurrahmân'a: "İlik sözü yaşlıya bırak, ilk sözü yaşlıya ver!" buyurdu. Bunun üzerine Abdurrahmân sustu. İki kardeş vak'ayı arz ettiler. Sonunda Peygamber onların üçüne: "Bu cinayetin Hayber'de Yahudiler tarafından işlendiğine yemin eder ve arkadaşınızın kan bedeli olan diyete hakk kazanır mısınız?" teklifinde bulundu. Onlar da: Yanında bulunmadığımız ve görmediğimiz bir cinayet hakkında nasıl yemîn ederiz? Dediler ve çekindiler. Peygamber: "Şu hâlde Yahudiler elli yemin ile isnâd ettiğiniz cinayetten size berâatlerini isbât ederler" buyurdu. Da'vâcılar: Kâfirler güruhunun yeminlerine nasıl tutunabiliriz? diye razı olmadılar. üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cinayetin diyetini kendi yanından verdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Müşriklerle Mal Ve Esirler Gibi Başka Şeyler Mukabilinde Harbi Ve Ezayı Terk Etme Ve Barış Yapma Nın Cevazı İle Ahde Vefa Etmeyenin Günâhı Ve Yüce Allahın Şu Kavli Nin Beyânı Bâbı:
3210-)
Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma haber vermiştir: Ona da Ebû Sufyân ibn Harb haber vermiştir: Gerek Ebû Sufyân, gerek Kureyş kâfirleri ile Rasûlüllah, Hudeybiye barışıyla akdeylediği mütâreke müddeti içinde ticâret için Şam'a giden bir Kureyş kaafilesi içinde bulunduğu sırada Rûm Kayseri Hırakl tarafından da'vet olunmuş. Ebû Sufyân ile arkadaşları Hırakl'ın yanına gelmişler....
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Ahde Mîsâka Bağlı Kalmanın Fazileti Bâbı
3211-)
Bize Hişâm tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam Urve ibnu'z-Zubeyr, Âişe (r.anha)'den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sihr yapıldığını, hattâ Peygamberce işlemediği bir şeyi işlediği hayâli verildiğini tahdîs etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Zımmî Olan Kimse Sihr Yaptığı Zaman Ondan Bunun Cezası Affedilir Mi?
3212-)
Ebû İdrîs şöyle demiştir: Ben Avf ibn Mâlik'ten işittim, şöyle dedi:.Ben Tebûk gazasında deriden yapılmış yuvarlak bir çadır içinde iken Peygamber'in huzuruna geldim.(Görüşürken bana) şöyle buyurdu: "Kıyâmetin kopması yaklaştığı sıra (onun alâmetlerinden olmak üzere şu) altı şeyi say!. ölümüm,
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Düşmanın Gadrinden Ahde Vefa Etmeyip Bozmasından Sakınılması Ve Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı
3213-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ebû Bekr (radıyallahü anh) nahr gününde Minâ'da i'lân yapacak olan kimseler içinde: "Artık bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac, hiçbir çıplak da Beyt'i tavaf etmesin!" diye ilâna beni de gönderdi. En büyük hac günü nahr günüdür. Ona en büyük hac denilmesi, insanların umreye küçük hac demelerinden dolayıdır. İşte Ebû Bekr bu yıl içinde insanlara ahidlerini attı da artık Peygamber'in yapmış olduğu Veda Haccı yılında hiçbir müşrik hac yapmadı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Ahidli Milletlerin Ahidleri Nasıl Atılıp Bozulur?
3214-)
Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Dört huy vardır ki, bunlar her kimde topluca bulunursa o kişi hâlis münafık olur: söylediğinde yalan söyleyen; ettiği zaman va'dinden dönen; ettiğinde ahdini bozan; ve muhakeme zamanında haktan ayrılan kişi. bir kişide bu huylardan birisi bulunursa o (kötü) huyu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir huy bulunur".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Muahede Yaptıktan Sonra Gadredip Ahdi Bozan Kimsenin Günâhı Ve Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3215-)
Alî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den Kur'ân'dan başka bir şey yazmadık; bir de şu sahîfenin içindeki şeyleri yazdık: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Medine şuraya kadar Âir Dağı arası haremdir. Kim Medine'nin bu haremi içinde Kitâb ve sünnete aykırı bir iş işlerse yahut bir bid'atçıyı barındırır, yardım ederse Allah'ın, meleklerin ve toptan bütün insanların la'neti onun üzerine olsun. Ondan hiçbir adalet ve hiçbir harcama kabul olunmaz. Müslümanların emânı (ahdi) birdir. Müslümanların sayıca en azı da bu emânı yürütür. Kim bir müslümânın verdiği ahdi bozarsa Allah'ın, meleklerin ve toptan bütün insanların la'neti onun üzerine olsun. Ondan ne nafile, ne farz hiçbir ibâdet kabul olunmaz. Her kim de kendi efendilerinin izni olmaksızın başka bir kavmi velî ve efendi edinirse Allah'ın, meleklerin ve toptan bütün insanların la'neti onun üzerine de olsun ve ondan hiçbir harcama ve hiçbir adi kabul olunmasın". Ebû Mûsâ Muhammed ibnu'l-Müsennâ şöyle dedi: Bize Hâşim ibnu'l-Kaasım tahdîs edip şöyle dedi: Bize İshâk ibn Saîd, babası Saîd ibn Amr'dan tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (bir kerre mecliste bulunanlara): (Cizye ve harâc olarak) dînâr, dirhem almayacak olursanız hâliniz nice olur? Demişti de kendisine: Yâ Ebâ Hureyre, sen böyle birşeyin olacağını nasıl düşünüyorsun? Denilmişti.' üzerine Ebû Hureyre(radıyallahü anh): Evet, Ebû Hureyre'nin nefsi elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, ben size kendisi doğru söyleyen, kendisine de(vahiyle) doğru söylenenin(Rasûlüllah'ın) sözünden haber veriyorum, dedi. Oradakiler: Pekiyi! Şu cizye, haraç altınlarını, gümüşlerini alamamak neden neş'et ediyor? Diye sordular. Ebû Hureyre: Allah'ın ve Rasûlü'nün muâhedeli kimselere verdikleri ahd ve emânlar yırtılır, atılır; o zaman Azîz ve Celîl olan Allah zımmîlerin kalblerini sıkıca bağlar da bu sebeble onlar ellerindeki cizye, harâc mallarını vermezler, diye cevâb verdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Muahede Yaptıktan Sonra Gadredip Ahdi Bozan Kimsenin Günâhı Ve Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3217-)
Ben el-A'meş'ten işittim, şöyle dedi: Ben Ebû Vâil'e: Sıffîn'de hazır bulundun mu? diye sordum. Evet bulundum, dedi de şunları ilâve etti: Ben Sehl ibn Huneyf ten işittim, o şöyle diyordu: (Ey insanlar!) Sizler kendi re'ylerinizi ittihâm ediniz. Ben Ebû Cendel gününde(yani Hudeybiye'de) kendimi gayet iyi biliyorum ki, eğer Peygamber'in emrini reddetmeye muktedir olaydım, onu muhakkak reddederdim. Bizler kılıçlarımızı, bizi ürkütmekte olan hiçbir iş yolunda omuzlarımıza koymadık ki, bu kılıçlar bilmekte olduğumuz bir işin yolunu bizlere kolaylaştırmış olmasınlar. Ancak şu işimiz müstesnadır (yani Şâm ehli ile aramızda vâki' olan kıtal müstesnadır).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Bâb
3218-)
Bana Ebû Vâil tahdîs edip şöyle dedi: Biz Sıffîn'da bulunduk. Sehl ibnu Huneyf ayağa kalkıp şunları söyledi: Ey insanlar! Siz kendi nefislerinizi töhmetli kılınız. Bizler Hudeybiye gününde Rasûlüllah'ın maiyyetinde bulunduk. Eğer bizler harb etmeyi(hayırlı) görseydik, muhakkak harb ederdik. Omer ibnu'l-Hattâb geldi ve: Yâ Rasûlallah! Onlar bâtıl üzerinde, bizler ise hakk üzerinde değil miyiz? dedi. "Evet, biz hakk üzerindeyiz" buyurdu. Omer: Bizim ölülerimiz cennette, onların ölüleri ateşte değil mi? dedi. Rasûlüllah: "Evet böyledir" buyurdu. Omer: Öyle ise dînimiz uğrunda bu alçaklığa hangi sebeble söz veriyoruz ve Allah henüz onlarla bizim aramızda hükmünü vermeden biz neden dönüyoruz? dedi. "Ey Hattâb oğlu! Ben Allah'ın Rasûlü'yüm. Allah beni ebediyyen zayi' etmeyecektir" buyurdu. üzerine Omer, Ebû Bekr'e gitti ve ona da Peygamber'e söylediği sözlerin benzerini söyledi. Ebû Bekr de Omer'e: Şübhesiz O, Allah'ın Rasûlü'dür ve Allah O'nu ebediyyen zayi' etmeyecektir, dedi. dedi ki: Müteakiben el-Feth Süresi indi. Rasûlüllah bu sûreyi sonuna kadar Omer'e karşı okudu. Akabinde Omer: Yâ Rasûlallah! Feth bu mudur? dedi. Rasûlüllah: "Evet" buyurdu (ve Omer'in gönlü hoş olup döndü).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Bâb
3219-)
Esma bintu Ebî Bekr (radıyallahü anh) şöyle demiştir. Annem Kuteyle bintu'l-Hâris müşrike olduğu hâlde Kureyş'in Rasûlüllah ile muahede yaptıkları zaman, bu müddetleri içinde babası Haris ile beraber Medine'ye benim yanıma(bâzı hediyelerle) geldi. Esma, Rasûlüllah'tan fetva istedi de: Yâ Rasûlallah! Annem beni arzu ederek bana geldi. Ben onunla ilgileneyim mi? dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet, annene ilgi ve iltifat eyle" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Bâb
3220-)
Bana el-Berâ (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) –altıncı yılın zu’l-ka'desinde- umre yapmak istediği zaman, Mekke'ye girmek için onlardan izin istemek üzere Mekke ahâlîsine elçi gönderdi. Mekkeliler Peygamber'e (gelecek yıl girmesini,) Mekke'de ancak üç gece ikaamet etmesini, Mekke'ye ancak kılıç ve yay gibi silâhlar kınları içinde olarak girmesini ve Mekkeliler'den hiçbir kimseyi da'vet etmemesini şart koştular. dedi ki: Bu şartları aralarında Alî ibn Ebî Tâlib yazmaya başladı ve: "Bu, Muhammed Rasûlüllah'ın üzerinde sulh olduğu anlaşma maddeleridir" yazdı. Biz senin Allah'ın Rasûlü olduğunu bilmiş ve tasdîk etmiş olaydık, seni Beyt'ten men' etmezdik ve elbette sana bey'at ederdik. Fakat sen: "Bu Abdullah oğlu Muhammed'in üzerinde anlaştığı maddelerdir" diye yaz, dediler. üzerine Peygamber: "Allah 'a yemîn ederim ki ben Abdullah'ın oğlu Muhammed'im ve yine Allah'a yemin ederim ki, ben Allah'ın Rasûlü'yum" buyurdu. yazmıyordu. dedi ki: Resûlüllah, Alî'ye hitaben: "Rasûlüllah lafzını sil" buyurdu. Alî: Vallahi ben Rasûlüllah lafzını ebediyyen silmem! dedi. Peygamber: "Öyleyse onu bana göster!" buyurdu. dedi ki: Alî, Peygamber'e o lâfzı gösterdi, Peygamber de kendi eliyle Rasûlüllah lâfzını sildi. Ertesi yıl Peygamber Mekke'ye girip şart kıldıkları üç gün (ikaamet süresi) geçince, Mekkeliler Alî'ye geldiler ve: Peygamber'ine söyle de hemen Mekke'den hareket etsin! dediler. de bunu Rasûlüllah'a zikretti. Bunun üzerine Peygamber: "Evet(müddet tamam)" buyurduktan sonra hareket etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Müşriklerle Üç Gün Müddet Yâhud Belli Bir Vakit Üzerine Barış Andlaşması Yapılması Bâbı
3221-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin yanında secde edici olduğu sırada etrafında Kureyş müşriklerinden birtakım insanlar vardı. Bu sırada Ukbe ibnu Ebî Muayt, (kesilmiş olan) bir devenin döl eşini getirdi ve onu, secde hâlindeki Peygamber'in sırtı üzerine attı. Peygamber secdeden başını kaldırmadı. Nihayet kızı Fâtıma aleyhi'sselâm geldi, onu sırtından aldı ve bu işi yapan kimseler aleyhine beddua etti. de (namazını tamamlayınca): " Allahım! Kureyş'ten olan bu topluluğu Sana havale ediyorum. Allahım Ebû Cehl ibn Hişâm'ı, Utbe ibn Rabîa'yı, Şeybe ibn Rabîa'yı, Ukbe ibn Ebî Muayt'ı, Ümeyyeibn Halefi-yahut:Ubeyy ibn Halefi- Sana havale ediyorum (yânı bunları yakala da helak eyle)" diye beddua etti. şöyle dedi: Allah'a yemîn ediyorum ki, ben bu sayılanları Bedir gününde öldürülmüşler gördüm. Sonra bunlar bir kuyunun içine atıldılar. Ancak Ümeyye ibn Halef yahut Ubeyy ibn Halef müstesnadır. Çünkü bu iri bir adamdı. Onu kuyuya atmak üzere sürükledikleri zaman, kuyuya atılmadan önce bütün eklemleri parça parça oldu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: Müşriklerin Cesetlerinin Kuyu İçine Atılmasının Cevâzı Ve Onların Kokmuş Leşleri İçin Bir Bedel Alınmaması Bâbı
3222-)
Bize Şu'be, Süleyman el-A'meş'ten; o da Ebû Vâil'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan;
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: İyi Ve Kötü Kişi İçin Olması Müsâvî Olarak Bir İş Üzerinde Sözleşip De Sözünü Yerine Getirmeyen Kimsenin Günâhı Bâbı
3223-)
Sâbit'ten ve Enes'ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ahdini bozan her kişi için kıyâmet gününde bir bayrak vardır" buyurmuştur. Râvîlerin biri "Bayrak dikilir"; diğeri de: "Kıyâmet gününde kendisiyle ahde vefasızlık derecesinin tanınacağı bir alâmet (bir bayrak) görülür'' şeklinde rivayet etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: İyi Ve Kötü Kişi İçin Olması Müsâvî Olarak Bir İş Üzerinde Sözleşip De Sözünü Yerine Getirmeyen Kimsenin Günâhı Bâbı
3224-)
Bize Hammâd, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den tahdîs etti ki, İbnu Omer (radıyallahü anh): Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim; "Verdiği sözünde durmayıp cayan her gaddar kişi için ahde vefasızlığı sebebiyle (bir alâmet) bir bayrak dikilir" buyuruyordu, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: İyi Ve Kötü Kişi İçin Olması Müsâvî Olarak Bir İş Üzerinde Sözleşip De Sözünü Yerine Getirmeyen Kimsenin Günâhı Bâbı
3225-)
Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûluüah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'nin fethi günü: "Mekke fethinden sonra (artık Mekke'den Medine'ye)hicret yoktur. Mekke'den yalnız cihâd kasdı ve ilim tahsili niyetiyle çıkılabilir. Devlet tarafından cihâd seferine hareket etmeniz istendiği zaman hemen toplanıp seferber olunuz"buyurdu. yine Rasûlüllah Mekke fethi günü: "Şübhesiz ki Allah bu beldeyi, gökleri ve yeri yarattığı günden beri haram kılmıştır. İşte bu Mekke şehri Allah'ın haram kılması sebebiyle kıyâmet gününe kadar haram(yani ihtiram edilmesi vâcib) olmuştur. Ve şu da muhakkak ki benden evvel burada harb etmek hiçbir kimseye halâl olmamıştır. Benim için de sâdece bir gündüzün bir saatinde halâl olmuştur. Binâenaleyh Mekke, Allah'ın haram kılması sebebiyle kıyâmete kadar haram bir şehirdir; dikeni kesilmez, av hayvanları ürkütülmez, orada düşürülmüş şeyi ancak sahibini arayacak olan kimse uzanıp alabilir, Mekke'nin yeşil otları da koparılmaz" buyurdu. üzerine el-Abbâs: Yâ Rasûlallah! Izhır otu müstesna olsun! Çünkü o Mekkeliler'in demircileri ve kuyumcuları ve evleri içindir! dedi. "Izhır müstesna olsun!" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-cizye Ve'l-muvâdea
Konu: İyi Ve Kötü Kişi İçin Olması Müsâvî Olarak Bir İş Üzerinde Sözleşip De Sözünü Yerine Getirmeyen Kimsenin Günâhı Bâbı
3226-)
İmrân ibn Husayn (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber'e Temim oğullarından bir cemâat geldi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: "Ey Temîm oğulları! Müjdelenin, sevinin!" buyurdu. Onlar: Sen bizi müjdeledin. Bize(Beytu'l-Mâl'den dünyalık) atıyye de ver! Dediler. bu hâline üzüldüğünden dolayı Peygamber'in yüzü değişti. Bu sırada Peygamber'in yanına Yemen ehli olan Eş'arî'ler geldi. Peygamber onlara da: "Ey Yemenliler! Temîm oğullarının kabul etmek istemedikleri o hayır ve saadet müjdesini sizler kabul ediniz!" buyurdu. Yemenli Eş'arîler de: Kabul ettik (esasen huzuruna biz bunun için geldik), dediler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mahlûkların ve Arş'ın yaratılış başlangıcını tahdîs edip anlatmaya başladı. Tam bu sırada bir kişi geldi de: Yâ îmrân! Binek deven bağından sıyrılıp kaçtı, dedi. (Ben de deveme bakmak için kalktım.) Keşke (Peygamber'in meclisinden) kalkmasaydım (da O'nun sözlerini işitseydim, demiştir).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Yüce Allahın Şu Kavilleri Hakkında Gelen Şeyler Tefsirler Bâbı:
3227-)
Bize Cami' ibnu Şeddâd, Safvân ibn Muhriz'den tahdîs etti. O da İmrân ibn Husayn(radıyallahü anh)'ın şöyle dediğini tahdîs etmiştir: Ben işi devemi kapıya bağladım da Peygamber'in huzuruna girdim. Bu sırada Peygamber'e Temîm oğullarından birtakım insanlar geldi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: "Ey Temîm oğulları, müjdeyi kabul edip sevinin!"buyurdu. iki kerre: Sen bizlere müjde verdin. Bizlere dünyalık atıyye de ver, dediler. huzuruna Yemen ahâlîsinden birtakım insanlar girdi. "Ey Yemenliler, müjdeyi sizler kabul ediniz. Çünkü onu Temîm oğulları kabul etmediler" buyurdu. Kabul ettik yâ Rasûlallah, dediler ve: Biz Sana bu işten (bu âlemin hâllerinden) soralım diye geldik, sözlerini eklediler. Rasûlüllah şöyle buyurdu: " (Ezelde) Allah vardı ve Allah'tan başka birşey yoktu. Allah'ın Arş'ı su üzerinde bulunuyordu. Allah herşeyi (kâinatın tamamını) zikrde (mahfuz levh'te) takdir ve tesbit edip yazdı. Gökleri ve Yer'i yarattı". bunları söylediği sırada bir nida edici: Ey Husayn oğlu, dişi deven gitti! Diye nida etti. hemen arkasından gittim. Bir de baktım ki, devemin berisindeki serâb onunla aramızı kesiyor(onu görmeme engel oluyordu). Vallahi ben pek arzu ederdim ki, keşke deveyi terketmiş olaydım (da Rasûlüllah'ın sözlerini dinlemek fırsatını kaçırmasaydım). hadîsi» îsâ ibn Mûsâ el-Buhârî (ö. 186), Rakabe ibn Maska-le'den; o da Kays ibn Müslim'den rivayet etti ki, Târik ibn Şihâb şöyle demiştir: Ben Omer ibni'l-Hattâb (radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle diyordu: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bizim içimizde(yânı minber üzerinde) ayağa kalktı da mahlûkaatın başlamasından i'tibâren tâ cennetliklerin kendi menzillerine, ateş ehlinin de kendi menzillerine girinceye kadar herşeyi bizlere haber verdi. Bu haberi ezberleyen ezberledi, unutan da unuttu
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Yüce Allahın Şu Kavilleri Hakkında Gelen Şeyler Tefsirler Bâbı:
3229-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah'ın şöyle buyurur olduğunu düşünüyorum: 'Âdemoğlu bana noksan sıfat isnâd etti. Halbuki ona beni noksan sıfatla vasıflaması yakışmaz. Ve yine Âdemoğlu beni tekzîb eder, Halbuki beni yalanlaması ona yakışmaz. Âdemoğlunun beni noksan sıfatla vasıflaması, benim çocuğum olduğunu söylemesidir. Âdemoğlunun beni yalanlaması ise, Allah beni ilk yarattığı gibi tekrar yaratacak değildir, demesidir".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Yüce Allahın Şu Kavilleri Hakkında Gelen Şeyler Tefsirler Bâbı:
3230-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah halkı yarattığı zaman kendi yanında Arş'ın üstünde olan kitabında 'Rahmetim öfkeme gâlib olmuştur' diye yazdı" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Yüce Allahın Şu Kavilleri Hakkında Gelen Şeyler Tefsirler Bâbı:
3231-)
Ebû Seleme ile kendi kavminden bâzı insanlar arasında bir arazî hakkında çekişme meydana gelmişti. Ebû Seleme, Âişe'nin yanına girip bu çekişmeyi Âişe'ye zikretti. Âişe de ona: Yâ Ebâ Seleme! Yer(gasbetmek)den sakın! Çünkü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Kim (başkasının toprağına) bir karış mikdârı tecâvüz ederse, o yere kıyâmette yedi kat yerden (isabet eden toprak)bu mütecaviz kişinin boynuna halka gibi geçirilir" buyurdu, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Yedi Kat Yer Hakkında Gelen Şeyler Bâbı
3232-)
Bize Abdullah ibnu'l-Mubârek, Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Sâlim'den; o da Bâbası Abdullah ibn Omer'den haber verdi. O şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Herkim hakkı olmaksızın (başkasına âid)yerden birşey gasbedip alırsa, o aldığı şeyle birlikte kıyâmet gününde yedi kat yere batırılır" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Yedi Kat Yer Hakkında Gelen Şeyler Bâbı
3233-)
Ebû Bekre Nufey' ibnu'l-Hâris es-Sakafî (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"Zaman (mikyas olan yıl hesabı) Allah'ın gökleri ve Yer'i yarattığı gündeki (ilk) hey'etine dönmüştür. (Artık) sene oniki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Üçü arka arkayadır ki, Zu'l-ka'de, Zu'l-hicce ve Muharrem'dir. Dördüncüsü de Cumada'l-âhire ile Şa'bân arasında olarak Mudar kabilesinin ayı olan Receb'dir"
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Yedi Kat Yer Hakkında Gelen Şeyler Bâbı
3234-)
Bize Ebû Usâme, Hişâm'dan; o da Bâbası Urve ibnu'z- Zubeyr'den; o da Saîd ibn Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Ervâ bintu Ebî Uveys, iddia ettiği bir hakk hususunda, Saîd ibn Zeyd kendisinin hakkını eksiltti diye Medîne Vâlîsi bulunan Mervân ibnu'l-Hakem'e şikâyet etti. Bu şikâyet üzerine Saîd: Ben bu kadının hakkından birşey mi eksiltiyormuşum? Şehâdet ederim ki, ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan şöyle buyururken işitmişimdir: "Her kim (başkasına âid) arazîden zalimlikle bir karış yer alırsa, hiç şübhe yok, kıyâmet gününde o arazî parçası yedi kat yerden i'tibâren onun boynuna halka yapılır". Ebi'z-Zinâd, Hişâm'dan söyledi ki, Bâbası Urve şöyle demiştir: Saîd ibn Zeyd bana: Ben Peygamber'in huzuruna girdim... dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Yedi Kat Yer Hakkında Gelen Şeyler Bâbı
3235-)
Ebû Zerr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) güneş battığı zaman bana: nereye gider, bilir misin?" diye sordu. Ben: Allah ve Rasûlü en bilendir, dedim… Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Güneş gider, tâ Arş'ın altında secde eder (âdetince doğudan doğmak üzere) izin ister de ona izin verilir (ve doğu taraftan doğar. Bununla beraber insanların günahlıları üzerine doğmayı fena görür). Ve bu hâlde secde etmeye yaklaşır. Fakat secdesi kabul olunmaz. (Doğacağı yerine gitmeye) izin ister; izin verilmez. Ona: Artık nereden geldinse oraya dön! Denilir. O da battığı taraftan doğar. İşte bu Yüce Allah'ın şu kavili(nin ma'nâsı):Güneş de kendi karargâhında (yörüngesinde devam üzere) cereyan etmektedir. (Güneşin en ince bir hesâb üzere) bu yürüyüşü mutlak gâlib, herşeyi hakkıyle bilen Allah'ın takdiridir!" (Yâsîn: 38).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Güneşin Ve Ayın Bir Hesâb İle Er-rahmân: Sıfatlanışları Nın Tefsiri Bâbı
3236-)
Bize Abdullah ed-Dânâc -Farsça'dır, ma'nâsı "âlim" demektir- tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân, Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Güneş ve Ay kıyâmet gününde (ziyaları sönüp birbiri içine) dürülürler" buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Güneşin Ve Ayın Bir Hesâb İle Er-rahmân: Sıfatlanışları Nın Tefsiri Bâbı
3237-)
Bana Amr ibnu'l-Hâris haber verdi ki, Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım, Bâbası el-Kaasım ibn Muhammed ibn Ebî Bekr'den; o da Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh) 'den söylemiştir. Abdullah ibn Omer, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu haber verir idi: "Şübhesiz ki Güneş ile Ay, hiçbir kimsenin ne ölümünden, ne de hayâtından dolayı tutulurlar. Lâkin bunlar Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Tutulduklarını görünce hemen namaza durun".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Güneşin Ve Ayın Bir Hesâb İle Er-rahmân: Sıfatlanışları Nın Tefsiri Bâbı
3238-)
Abdullah ibn Abbâs şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Şübhesiz ki, Güneş ile Ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar bir kimsenin ölümü veya hayâtından dolayı tutulmazlar. Siz bu tutulmayı gördüğünüz zaman Allah'ı zikrediniz" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Güneşin Ve Ayın Bir Hesâb İle Er-rahmân: Sıfatlanışları Nın Tefsiri Bâbı
3239-)
Âişe (r.anha) şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Güneş tutulduğu gün kıyama durup tekbîr aldı ve uzun bir kıraat yaptı. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra başım rukû'dan kaldırıp Semiallâhu limen hamidehu dedi. Ve secdeye gitmeden olduğu gibi yine kıyam yaptı ve burada uzun bir kıraat daha yaptı. Bu kıraat birincisinden daha kısa idi. Sonra uzun bir rükû' daha yaptı, fakat bu rükû', birinci rukû'dan kısa idi. Sonra uzun bir secde yaptı. Sonra ikinci rek'atin içinde de birinci rek'atte yaptığı gibi yaptı. Sonra Güneş açılmış olduğu hâlde selâm verdi. Bunun ardından insanlara karşı hutbe yaptı da Güneş'in ve Ay'ın tutulmaları hususunda: "Bunlar Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ne ölümü, ne de hayâtı için tutulurlar. Sizler bu ikisini tutulmuş gördüğünüz zaman hemen namaza iltica ediniz" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Güneşin Ve Ayın Bir Hesâb İle Er-rahmân: Sıfatlanışları Nın Tefsiri Bâbı
3240-)
Bana Kays ibn Ebî Hazım, Ebû Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"Güneş ile Ay hiçbir kimsenin ne ölümünden, ne de hayâtından dolayı tutulurlar. Lâkin bunlar Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Tutulduklarını görünce hemen namaza durun".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Bedi'l-halk
Konu: Güneşin Ve Ayın Bir Hesâb İle Er-rahmân: Sıfatlanışları Nın Tefsiri Bâbı