Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

4833-) Ve Katâde (Yüce Allah'ın şu) "Allah'ın evlerinizde okunup duran âyetlerini ve hikmeti hatırlayın (Âyet:34) kavli hakkında: Buradaki Allah'ın âyetleri ile hikmet, Kur'ân ile sünnet'tir, demiştir. İmâm el-Leys ibn Sa'd şöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezîd tahdîs etti ki, İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahman haber verdi ki, Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarını muhayyer kılmakla emrolunduğu zaman bu işe benden başladı ve: "Ben sana bir emir anlatacağım. Cevâb vermekte acele etmemenden sana bir zarar yoktur, tâ ki ebeveynine danışasın" buyurdu. dedi ki: Rasûlüllah ebeveynimin bana O'ndan ayrılmayı emretmeyeceklerini muhakkak bilmekteydi. dedi ki: Sonra Rasûlüllah şöyle dedi: "Şübhesiz senası ulu olan Allah şöyle buyurdu: Ey Peygamber! Zevcelerine şöyle söyle: Eğer siz dünyâ hayâtını ve onun zînetini istiyorsanız, gelin size boşama bedellerini vereyim de hepinizi güzellikle salıvereyim. Yok eğer Allah’ı ve Rasûlü'nü, ve âhiret yurdunu istiyorsanız, haberiniz olsun ki, Allah içinizden güzel hareket edenlere pek büyük bir mükâfat hazırlamıştır". dedi ki: Ben de: Bunun hakkında mı ebeveynime danışacağım? Ben elbette Allah'ı ve Rasûlü'nü ve âhiret yurdunu isterim, dedim. dedi ki: Sonra Peygamber'in diğer zevceleri de benim yaptığım gibi yaptılar. Mûsâ ibn A'yen, Ma'mer'den; o da ez-Zuhrî'den şeklinde mutâbaat etti. ez-Zuhrî: Bana Ebû Seleme haber verdi, demiştir. Ve Abdurrazzâk ile Ebû Sufyân el-Ma'meriyyu da Ma'mer'den; o da ez-Zuhrî'den; o da Urve'den; o da Âişe'den olmak üzere söylediler. Allah'ın Şu Kavli: "Allah'ın açığa çıkarıcısı olduğu şeyi içinde gizliyor, insanlardan korkuyordun. Halbuki Allah kendisinden korkmana daha çok lâyıktı" (Âyet: 37).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4834-) Hammâd ibn Zeyd şöyle dedi: Bize Sabit el-Bunânî, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten, bu "Allah’ın açığa çıkarıcısı olduğu şeyi içinde gizliyordun... " âyeti, Zeyneb ibnetu Cahş ile Zeyd ibn Harise hakkında indi, diye tahdîs etti Allah'ın Şu Kavli: kimi dilersen (nevbetinden) geri bırakır, kimi de dilersen yanına alabilirsin. Geri bıraktıklarından kimi istersen (yanına almakta) de sana güçlük yoktur... " (Âyet: 51). Abbâs "Turciu", "Tuahhıru ( = Geri bırakırsın)" ma'nâsınadır; "Erci’hu” (el-Â’raf; 110, eş-şuarâ: 139), "Ahhırhu” = (Onu geri bırak)" demektir, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4835-)  Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben nefislerini Rasûlüllah'a hibe eden (ve mehirsiz nikâh olunan) kadınları ayıplardım ve: Hiç kadın, kadınlığını (mehirsiz) hibe eder mi? derdim. Allah: "O kadınlardan kimi dilersen geri bırakır, kimi de dilersen yanına alabilirsin. Geri bıraktıklarından kimi istersen (yanına almakta) de sana güçlük yoktur. Gözleri aydın olup tasalanmamalarına ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnûd olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, ukubette acele etmeyendir" âyetini indirince, o zaman (anladım ki, Allah, Peygamberi'ne mü'minlerin üstünde bir hakk ve yüksek bir irâde vermiştir,) ben Rasûlüllah'a: Rabb'in Ta'âlâ (kadınlarının değil), ancak Sen'in arzunun gerçekleşmesine çabukluk veriyor, dedim

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4836-) Âsim el-Ahvel, Muâze (bintu Abdillah el-Adeviyye)'den; o da Âişe (r.anha)'den haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şu "Onlardan kimi dilersen nevbetinden geri bırakır, kimi de dilersen yanına alabilirsin. Geri bıraktıklarından kimi istersen yanına almakta da sana güçlük yoktur..." âyeti indikten sonra, biz kadınlarından nevbetinde bulunduğu kadının gününde (öbür kadına yönelmek isteyince) her zaman izin isterdi. dedi ki: Ben Âişe'ye: Sen Rasûlüllah'a ne der idin? diye sordum. Âişe: Ben de O'na: Yâ Rasûlallah, eğer izin vermek bana âid (bir hakk) ise, ben Sen'in üzerine hiçbir kimseyi tercîh etmek istemem! Diye cevâb verirdim, dedi hadîsi Abbâd ibnu Abbâd da Âsim el-Ahvel'den işitmekte Abdullah ibnu’l-Mubârek'e mutâbaat etmiştir. Allah'ın Şu Kavli: îmân edenler, Peygamberin evlerine -yemeğe da'vet olunmaksızın, vaktine de bakmaksızın- girmeyin. Fakat da'vet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yiyince dağılın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de (izinsiz) girmeyin. Çünkü bu, Peygamber'e eza vermekte, o sizden utanmaktadır. Allah ise hakkı açıklamaktan çekinmez. Bir de onun zevcelerinden lüzumlu birşey istediğiniz vakit perde ardından isteyin. Bu, hem sizin kalbleriniz, hem onların kalbleri için daha temizdir. Allah'ın Rasûlü'ne eza vermeniz doğru olmaz, kendinden sonra da zevcelerini nikâhla almanız da ebedî caiz değildir. Bu, Allah katında çok büyük bir günâhtır" (Âyet: 53) ki "înâhu", "İdrâkuhu" (ve "Bulûğunu", yânı "Erişmek vakti gelmek") ma'nâsınadır. Yine "Enâ, Yenî, Enâten" ("Fe huve ân") denilir. tekûnu karîben = Belki de o saat yakındır" (eŞ-şûrâ: 17) (Kıyâs olan tâ ile "Karîbeten" demek idi. Müellif buna şöyle cevâb verdi:) Müennes ismin sıfatını vasıf yaptığın zaman "tâ-ı merbuta" ile "Karîbeten" dersin. Onu zaman zarfı (yânı zaman ismi) veya sıfattan bedel, yani sıfatın yerine isim yaptığın zaman ve sıfatı kasdetmediğin zaman ise müennesten "Hâ"yı (yani yuvarlak tâ'yı) çıkarır, "Karîben" dersin. Burada (Şûra Âyeti'nde) zikredilen kelimenin lafzı da böyledir. Onda sıfat irâde etmezsen, erkek ve dişi için lafzında vâhid, tesniye ve cemi' müsâvî olur (tâ'sız, tesniyesiz ve cemi'siz olur).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4837-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle dedi: Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben: Yâ Rasûlallah! Senin yanına hayırlı hayırsız kimseler giriyor, mü'minlerin analarına perde içine girmelerini emretsen! Dedim. dileğim üzerine Allah, Hicâb Âyeti'ni indirdi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4838-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyneb bintu Cahş ile evlendiği zaman, cemâati düğün yemeğine çağırdı. İnsanlar yemek yediler, sonra da oturup konuşmaya koyuldular. Rasûlüllah (onların anlayıp da kalkmaları için) kalkmağa davranır gibi yaptı, fakat oturanlar yerlerinden kalkmadılar. Rasûlüllah bu vaziyeti görünce (onların kalkıp gitmeleri için) yerinden kalktı. Rasûlüllah kalkınca, onlardan kalkanlar da kalkıp gittiler, fakat üç kişi oturdu kaldı. Peygamber, Zeyneb'in yanına girmek için geldi. Gördü ki o topluluk hâlâ oturmaktalar. (Peygamber geri döndü.) Sonra onlar kalkıp gittiler. Bunun üzerine ben de gittim ve varıp Peygamber'e onların gittiklerini haber verdim. Peygamber geldi ve içeriye girdi. Ben de O'nunla içeriye girmeye davrandım. Peygamber benimle kendisi arasına perdeyi sarkıttı. Allah şu âyeti indirdi: îmân edenler. Peygamber'in evlerine, yemeğe da'vet olunmaksızın, vaktine de bakmaksızın girmeyin. Fakat da’vet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yiyince dağdın. Söz dinlemek ve sohbet etmek için de (izinsiz) girmeyin. Çünkü bu, Peygamberce eza vermekte, O sizden utanmaktadır. Allah ise haktan çekinmez...” (Âyet:53).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4839-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben bu Hicâb Âyeti'ni insanların en iyi bileniyim. Zeyneb bintu Cahş (taranıp süslenerek) Rasûlüllah'a hediye edildiği zaman, Zeyneb evde Rasûlüllah'ın yanında oldu. Rasûlüllah bir yemek yaptı ve cemâati yemeğe çağırdı. Cemâat yemekten sonra oturup konuşmaya koyuldular. Peygamber onların çıkıp gitmeleri için dışarı çıkmaya, sonra yine Zeyneb'in evine dönmeğe başladı. Onlar ise hâlâ oturmuş konuşuyorlardı. Bunun üzerine Yüce Allah: îmân edenler, Peygamber'in evlerine, yemeğe da'vet olunmaksızın, vaktine de bakmaksızın girmeyin..." âyetini sonuna kadar indirdi. Bunun akabinde hicâb, yani perde gerildi, oturan topluluk da kalkıp gittiler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4841-) Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyneb ibnetu Cahş'la evlendiği zaman insanları ekmek ve et ziyâfetiyle doyurdu. Sonra zifaf gecesinin sabahında yapageldiği gibi, mü'minlerin annelerinin hücrelerine doğru çıkıp onlara selâm veriyor ve lehlerine duâ ediyor, onlar da kendisine selâm veriyor ve duâ ediyorlardı. Peygamber bu dolaşmadan kendi evine döndüğü zaman iki kişi gördü ki konuşmak bunları çekip gitmişti. Peygamber bu iki kişiyi (konuşmaya dalmış hâlde) görünce tekrar evinden geriye döndü. Bu sırada o iki kişi de Allah'ın Peygamberi'nin kendi evinden gerisin geri döndüğünü görüp çabucak yerlerinden fırladılar. Artık o iki kişinin çıkışlarını Peygamber'e ben mi haber verdim, yoksa başkası tarafından mı haber verildi bilmiyorum. Akabinde Peygamber döndü ve eve girdi ve benimle kendisi arasına kapının perdesini sarkıttı. Ve bu sırada Hicâb Âyeti indirildi İbnu Ebî Meryem şöyle dedi: Bize Yahya ibn Eyyûb haber verdi. Bana Humeyd et-Tavîl tahdîs etti ki, o Enes'ten; o da Peygamber'den işitmiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4842-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber'in kadınlarından Sevde bintu Zem'a, Hicâb Âyeti indikten sonra bir ihtiyâcı için evinden dışarı çıkmıştı. Sevde iri yapılı bir kadındı. Bu seb'eble kendisini tanıyanlara (örtülü olsa da) gizli olmazdı. Bu defa Omer ibnu'l-Hattâb onu dışarıda gördü de: Yâ Sevde, iyi bil ki, vallahi sen bize karşı gizli olamıyorsun. Bak, düşün! Sen nasıl evinin dışına çıkıyorsun? Dedi. (rivayetine devamla) dedi ki: Bunun üzerine Şevde evine dönüp geldi. O sırada Rasûlüllah benim odamda idi, akşam yemeği yemekteydi, elinde de etli bir kemik vardı. Bu hâlde iken Sevde içeri girdi ve: Yâ Rasûlallah! Ben bâzı ihtiyâcım için evimden çıkmıştım. Omer bana şöyle şöyle söyleyip çıkışıma i'tirâz etti, diye şikâyet etti. devamla dedi ki: Bunun üzerine Allah, Peygamber'ine vahy gönderdi. Sonra kendisinden vahy hâli kaldırıldı. O kemik elinde olduğu hâlde ve onu yere koymaksızın Sevde'ye: "Siz kadınlara kendi ihtiyâçlarınız için (örtünmüş olarak) evlerinizden dışarı çıkmanıza izin verilmiştir" buyurdu Allah'ın Şu Kavli: birşeyi açıklar veya onu gizleseniz şübhe yok ki, Allah herşeyi hakkıyle bilicidir. Onlar için ne babaları, ne oğulları, ne erkek kardeşleri, ne erkek kardeşlerinin oğulları, ne kızkardeşlerinin oğulları, ne kendi kadınları, ne de sağ ellerinin mâlik oldukları hakkında hiçbir vebal yoktur. Allah'tan korkun. Çünkü Allah herşeyin üzerinde bir şâhiddir" (Âyet: 54-55)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4843-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Hicâb (emri) indikten sonra babam) Ebû'l-Kuays'ın kardeşi Eflah bana (ziyarete) gelip izin istedi. Ben: Bu hususta Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den izin isteyinceye kadar ona izin vermem. Çünkü, beni Eflah'ın kardeşi Ebû'l-Kuays emzirmedi, lâkin beni Ebû'l-Kuays'ın karısı emzirdi, dedim. akabinde Peygamber yanıma girdi. Ben ona: Yâ Rasûlallah! Ebû'l-Kuays'in kardeşi Eflah gelip benden izin istedi. Ben de Sen'den izin istemeden izin vermekten çekindim, dedi. " (Süt) amcana izin vermenden seni men' eden nedir?” buyurdu. de: Yâ Rasûlallah! Beni emziren erkek değildir, lâkin beni Ebû'l-Kuays'ın karısı emzirdi, dedim. bana: "Ona izin ver, çünkü o senin amcandır, sağ elin topraklansın!" buyurdu. râvîsi Urve: İşte Rasûlüllah'ın söylediği bu "Amcana izin ver" sözünden dolayıdır ki, Âişe: Neseb yönünden haram kılmakta olduklarınızı, süt emmeden dolayı da haram kılınız, der idi, demiştir. Allah'ın Şu Kavli: "Şübhesiz Allah ve melekleri o peygambere çok salât ederler. Ey îmân edenler, siz de ona salât edin, tam teslimiyetle de selâm verin" (Âyet: 56). Allah'ın salâtı, melekler yanında O'nu sena etmesidir. Meleklerin salâtı, duadır, demiştir. Abbâs da: "Yusallûne", "Yuberrikûne", yani "Bereketle duâ ediyorlar" ma'nâsına; "Le-nuğriyenneke'' (Âyet: 60), (yani "Seni onlara musallat ederiz") ma'nâsınadır. demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4844-) Bana Saîd ibnu Yahya ibn Saîd tahdîs etti. Bize babam Yahya tahdîs etti. Bize Mıs'ar, el-Hakem ibnu Uyeyne'den; o da İbnu Ebî Leylâ'dan; o da Ka'b ibnu Ucre'den şöyle tahdîs etti: Yâ Rasûlallah! Sana selâm vermeyi bilmişizdir. Fakat Sana salât nasıldır? Diye soruldu. (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ salleyte alâ âli İbrâhîme inneke hamîdun mecîdun. Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ âli İbrâhîme inneke hamîdun mecîdun (Yâ Allah, Muhammed'e ve Muhammed'in âline salât eyle! Nitekim Sen İbrahim'in âline salât etmiştin. Şübhe yok ki, Sen Hamîdsin (çok öğülmüşsün), Mecîd'sin (yüksek kerem ve şeref sahibisin). Yâ Allah, Muhammed'e ve Muhammed ailesine, İbrahim ailesine bereket ihsan ettiğin gibi bereket ihsan eyle!) deyiniz" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4845-)  Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz: Yâ Rasûlallah! Şu teslîm, yani Sana selâm verme bilinmiştir. Fakat Sana nasıl salât edeceğiz? Diye sorduk. bize şu salâtı söyleyiniz diye öğretti: "Allâhûmme salli alâ Muhammedin, abdike ve rasûlike, kemâ salleyte alâ âli İbrâhîme. Ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîme (Yâ Allah, kulun ve rasûlün Muhammed'e de, İbrâhîm âline salât ettiğin gibi salât et. Muhammed'e ve Muhammed âline de İbrâhîm âline bereket ihsan eylediğin gibi bereket ihsan eyle)”. kâtibi Ebû Salih, el-Leys ibn Sa'd'dan: "Alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ âli İbrâhîme...” şeklinde söyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4847-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Mûsâ çok hayâlı kişi idi. Yüce Allah 'ın şu kavli buna delâlet eder: Ey îmân edenler, siz de Musa'ya ezâ edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah indinde yüzlü idi"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahzâb Sûresi
4848-) Bize Amr ibnu Dînâr tahdîs edip şöyle dedi: Ben İkrime'den işittim, şöyle diyordu: Ben Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Şübhesiz Allah'ın Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ''Allah gökyüzündeki meleklere bir emrin yerine getirilmesini hükmettiği zaman, Allah'ın düz bir taş üstünde (hareket ettirilen) zincir (sesi) gibi mehâbetli olan bu ilâhî hükme melekler tamâmiyle boyun eğerek (korku ile) kanatlarını birbirine vururlar. Gönüllerinden bu korku giderilince de melekler Cebrail ve Mîkâîl gibi mukarreb (yani Allah'a yaklaştırılmış) meleklere: Rabb'iniz ne söyledi? Diye sorarlar. Onlar da sorana: Allah hakkı söyledi, O çok yücedir, çok büyüktür! Derler. suretle kulak hırsızı şeytânlar Allah'ın o emr ve takdirini işitirler. O sırada kulak hırsızı şeytânlar (yerden göğe kadar) birbirinin üstünde zincirleme dizilmiş (ve kulak hırsızlığına hazırlanmış) bulunurlar. -Sufyân ibn Uyeyne avucunu çevirip parmaklarının arasını ayırdı da bu dizilişi avucuyla vasıfladı.- Şeytânlar bu vaziyette iken en üstteki şeytân meleklerin o konuşmasını işitir de hemen onu altındakine atar, sonra diğeri de o sözü kendinden aşağıdakine atar, nihayet en aşağıdaki o sözü sihirbazın yahut kâhinin diline atar. Bâzı defa meleklerin konuşmasını işiten en üstteki şeytâna bir ateş parçası yetişip, altındaki şeytâna o haberi atıp işittirmeden onu yakar. Bazen de ateş kendisine erişmeden önce o haberi altındaki şeytâna atıp ulaştırır. Artık o haberi alan sihirbaz kimse, bu haberin beraberinde yüz yalan daha uydurur (insanlara söyler ve ilâhî emir yeryüzünde gerçekleşince insanlar tarafından): O bize fulan günü, şöyle şöyle ve şöyle demiş değil miydi? Diye söylenir de, böylece şeytânın gökyüzünden işitmiş olduğu o kelime sebebiyle sihirbaz yahut kâhin kişi doğrulanır" Allah'ın Şu Kavli: “O, çetin bir azâbdan evvel bunu size haber veren (bir peygamberden başkası) değildir" (Âyet: 46).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Sebe Sûresi
4849-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle dedi: Bir gün Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Safa Tepesi'ne çıktı da: "Yâ sabâhâh - Ey Kureyş buraya geliniz! Büyük bir iş karşısında bulunuyorsunuz!" diye seslendi. üzerine Kureyş, Peygamber'in yanına toplandı. Sana ne oldu? Diye sordular. Peygamber: "Bana re'yinizi haber veriniz: Şimdi ben size 'Düşman (var), sizi ya sabah baskınına yahut akşam baskınına uğratacaktır' diye haber versem, beni tasdik eder misiniz?" dedi. Evet, tasdîk ederiz, dediler. Peygamber: "Öyle ise ben sizi şiddetli bir azâbdan evvel, bunu size haber veren bir nezîrim" dedi. Leheb: Helake uğrayasın! Bizleri bunun için mi buraya topladın? Dedi. Bunun üzerine Allah:"Tebbet yedâ EbîLehebin”(Ebû Leheb'in iki eli kurusun...) sûresini indirdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Sebe Sûresi
4850-) Ebû Zerr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben güneşin batışı sırasında mescidde Peygamber'in beraberinde idim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yâ Ebâ Zerr! Güneş nerede gurûb eder bilir misin?" diye sordu. Allah ve Rasûlü en bilendir, dedim. Peygamber: "Güneş gider, tâ Arş'ın altında secde eder. İşte bu Yüce Allah 'ın şu kavlidir: Güneş de (ilâhî bir âyettir ki) kendi karargâhında cereyan etmektedir. Bu, mutlak gâlib, herşeyi hakkıyle bilen Allah’ın takdiridir."

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Yâsîn Sûresi
4851-) Ebû Zerr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e, Yüce Allah'ın"Güneş kendi karargâhında cereyan etmektedir" kavlinden sordum. Peygamber:"Onun müstakarrı Arş'ın altındadır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Yâsîn Sûresi
4852-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Hiçbir kimseye Yûnus ibn Mettâ'dan daha hayırlı olması lâyık değildir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Es-sâffât Sûresi
4853-) Muhammed ibnu Fuleyh tahdîs edip şöyle demiştir: Bâbam Fuleyh ibn Süleyman, Âmir ibnu Lueyy oğulları'ndan olan Hilâl ibnu Alî'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Her kim ben Yunus ibn Mettâ'dan hayırlıyım derse, muhakkak yalan söyledi" buyurmuştur

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Es-sâffât Sûresi
4855-) Bana Muhammed ibnu Abdillah tahdîs etti Bize Muhammed ibnu Ubeyd et-Tenâfisiyyu tahdîs etti ki, el-Avvâm şöyle demiştir: Ben Mucâhid'e Sâd Sûresi'ndeki secdenin mâhiyetini sordum. O şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'a: Hangi delilden dolayı secde ediyorsun? dedim. İbn Abbâs da bana: Sen şu âyetleri okumuyor musun: “Biz ona İshâk ile Yakûb'u ihsan ettik ve herbirini hidâyete erdirdik. Daha evvel de Nûh’u, ve onun neslinden Davud'u, Süleyman’ı Eyyûb’u, Yûsuf'u, Mûsâ’yı ve Harun'u hidâyete(nübüvvete) kavuşturduk... Onlar Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir. O hâlde sen de onların gittiği doğru yolu tutup ona uy..." (el-En'âm:84-90). Mucâhid ve arkadaşları!) İşte Dâvûd da Peygamber'inizin kendisine uyması emredilen kimselerdendir, bunun için Rasûlüllah da(Davud'un secde ettiği) bu yerde secde etti, dedi "Acîbun" (yani "Şaşılacak birşey") ma'nâsınadır. 16), "es-Sahîfetu" demektir, o burada "Haseneler sahîfesi"dir. şöyle dedi: "Küfredenler bir izzet (bir onur), bir tefrika içindedir" (Âyet:2); buradaki "İzzet", "Muâzzîn (İzzet ve yenme yarışında yahut câhiliyet hamiyetinde ve büyüklenmesinde)" ma'nâsınadır. bunu diğer millette (yani dînde) işitmedik. Bu, uydurmadan başkası değildir"(Âyet:7); buradaki "el-Milleti’l-âhire", Kureyş dînidir; "el-İhtilâk" da "Yalan ve uydurma" ma'nâsınadır o göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin mülkü -tasarrufu onların mı? Öyle ise sebeblerine yapışarak göğe yükselsinler" (Âyet: 10); buradaki "el-Esbâb", semânın kapılarındaki yollarıdır. derme çatma patilerden birikmiş öyle bir ordudur ki, işte şurada hezimete uğratılmışlardır"(Âyet:11): Kureyş'i kasdediyor. evvel Nûh kavmi, Âd ve o kazıklar sahibi Firavun, Semûd, Lût kavimleri ile Eyke sahibleri de tekzîb etmişlerdi. İşte o partilerin akıbeti)"(Âyet: 12-13); "İşte o partiler", "Geçmiş olan bu milletler (hep helak edildiler)" ma'nâsınadır. her biri başka değil, gönderilenpeygamberleri tekzîb ettiler de bu yüzden azabım hakk oldu. Bunlar da iki sağım aralığı kadar bile gecikmeyecek bir tek korkunç sesten başkasını gözetmiyorlar"(Âyet:14-15); buradaki "Fevâk", "Rucû"', yani "Dönmek" ma'nâsınadır. "Kıttanâ" (Âyet; 16), "Azabımızı" ma'nâsınadır. onları eğlence edinirdik..."(Âyet: 63), "Biz onları ihata etmiştik"(yahut "Onlarda hatâ etmiştik") ma'nâsınadır. "Etrâb", "Emsal" (yani "Bir yaşıt") demektir. İbn Abbâs şöyle dedi: "Kuvvetlerin ve basiretlerin sahibleri olan kullarımız İbrahim'i, İshâk’ı, Yakûb'u da an" (Âyet:45); “el Eyd”, "Kulluk hususundaki kuvvet"; "el-Ebsâr", "Allah'ın emri hususundaki görüş"tür. ben mal sevgisine sırf Rabb'imi zikretmek için düştüm." (Âyet:32); buradaki “An zikri Rabbî” "Min zikri Rabbî" ma'nâsınadır. Hemen ayaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı" (Âyet:33),"Atların boyunlarına ve ayaklarına eliyle dokunuyordu"; "Bağlar, bukağılar, kayıdlar" ma'nâsınadır. Allah'ın Şu Kavli: 'Ey Rabb'im, beni mağfiret eyle. Bana öyle bir mülk (ve saltanat) ver ki, o benden başka hiçbir kimseye lâyık olmasın. Şübhesiz bütün murâdları ihsan eden Sensin Sen! dedi" (Âyet: 35).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Sâd Sûresi
4856-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cinn taifesinden bir ifrît dün gece namazımı bozdurmak için bana ansızın hücum etti. -Yâhud Peygamber buna benzer bir kelime söyledi.- Lâkin Allah beni gâlib getirip ona istediğimi yapmaya fırsat verdi. Sabah olunca hepiniz onu güresiniz diye mescidin direklerinden birine bağlamak istedim. Fakat kardeşim SüleymanPeygamber'in; Yâ Rabb, bana mağfiret et ve benden sonra kimseye olmayacak bir mülkü bana bağışla, demiş olduğu hatırıma geldi." Ravh: Peygamber o ifrîti hor olarak kovdu, demiştir. ben kendiliğinden birşey teklif edenlerden de değilim" (Âyet: 86).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Sâd Sûresi
4857-) Mesrûk şöyle dedi: Bizler Abdullah ibnu Mes'ûd'un yanına girdik. O: Ey insanlar! İçinizden her kim bir ilim bilirse onu söylesin, bilmeyen de "Allah en bilendir" desin. Çünkü insanın bilmediği şey için " (Bilmiyorum) Allah en bilendir" demesi de ilimdendir. Azîz ve Celîl olan Allah, kendi Peygamber'ine hitaben:"Ben buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum ve ben size kendiliğimden birşey teklif edenlerden de değilim, de!" buyurdu. Şimdi ben size ed-Duhân:10. âyetini anlatacağım: aleyhi ve sellem) Kureyş'i İslâm'a girmeye çağırdı. Onlar İslâm'a girmeğe ağır davranıp geciktiler. Bunun üzerinePeygamber: "Yâ Allah, Yûsuf'un zamanındaki yıllar gibi yedi şiddet yılı ile bana yardım et" diye Kureyş aleyhine duâ etti. Akabinde onları öyle bir kıtlık yakaladı ki, herşeyi kökünden giderip yok etti. O derecede ki, onlar ölmüş hayvanları ve derileri yediler. Hattâ bir insan açlıktan dolayı kendisiyle gök arasında bir duman görmeğe başladı. Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyurdu:“O hâlde semânın apâşikâr bir duman getireceği günü gözetle. O, insanları saracaktır. Bu pek yaman bir azâb... " (ed-Duhân:10-ll). ki: Bunun üzerine Kureyşliler şöyle duâ ettiler: "Ey Rabb'imiz, bizden bu azâbı açıp kaldır. Çünkü biz îmân edeceğiz (dediler). Onlar için düşünüp ibret almak nerede? Kendilerine açıklayan bir peygamber geldiği hâlde, yine ondan yüz çevirdiler. O'na kimi bir öğretilmiş, kimi bir mecnûn dediler. Biz bu duman azabını biraz açıp kaldıracağız. Fakat siz hiç şübhe yok ki tekrar dönecek olanlarsınız” (ed-Duhân:12-15). Mes'ûd dedi ki: Kıyâmet günündeki azâb onlardan kaldırılır mı? Yine dedi ki: Kureyş'ten o azâb kaldırıldıktan sonra onlar yine küfürlerine döndüler. Allah da onları Bedir günü tekrar yakaladı. Yüce Allah: “Çok büyük bir şiddet ve satvetle çarpacağımız gün muhakkak ki biz onlardan intikaam alıcılarız"(ed-Duhân:16)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Sâd Sûresi
4858-)  Ya'lâ ibn Müslim ibn Hürmüz, Saîd ibn Cubeyr'in kendilerine İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan şöyle haber verdiğini söylemiştir: Müşriklerden birtakım insanlar adam öldürmüşler ve birçok cinayet işlemişler, zina etmişler ve bunda da çok ileri gitmişlerdi. Bunlar bu günâhlarıyle Muhammed'e geldiler de: Senin söylemekte olduğun tebliğ ve kendisine da'vet etmekte olduğun İslâm Dîni şübhesiz çok güzeldir. Eğer bize işlediğimiz bunca günâhlar için bir keffâret bulunduğunu haber versen! dediler. üzerine şu mealdeki âyetler indi: "Onlar ki, Allah'ın yanına başka bir ilâh daha katıp tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya çarpar. Kıyâmet günü de azâbı katmerleşir ve o azabın içinde hor ve hakir ebedî bırakılır. Ancak tevbe edip îmân eden, iyi amelde bulunan kimseler müstesnadır. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok mağfiret edici, pek merhamet eyleyicidir" (el-Furkaan: 68-70). de şu kelâm indi: "De ki: Ey kendilerinin aleyhinde haddi aşan kullarım, Allah 'in rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günâhlara mağfiret eder. Şübhesiz ki, O çok mağfiret edici, pek merhamet eyleyicidir" Allah'ın Şu Kavli: hakkıyle takdir edemediler...(Âyet: 67).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ez-zumer Sûresi
4859-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah'ın huzuruna Yahûdî hahamlarından bir âlim geldi ve: Yâ Muhammedi Biz (kitâblarımızda) Allah'ın şöyle vasıflandığını buluyoruz: "Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını da bir parmağında, bütün ağaçlan bir parmağında, suları ve toprakları bir parmağında, öbür mahlûkları da (beşinci) bir parmağında tutarak: Ben bütün kâinatın Melik'iyim! der" diye nakletti. aleyhi ve sellem) Yahûdî âliminin(Tevrat'tan naklettiği) bu haberi tasdîk ederek, sondaki dişleri görününceye kadar güldü. Bundan sonra Rasûlüllah: "Allah'ı hakk (ve lâyık) olduğu veçhile takdir etmediler..." âyetini okudu Allah'ın Şu Kavli: kıyâmet günü arz küresi toptan onun bir kabzasıdır. Gökler de onun sağ eliyle dürülmüşlerdir. O katmakta devam ettikleri ortaklardan münezzehtir, çok yücedir"(Âyet: 67).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ez-zumer Sûresi
4860-) Ebû. Hureyre (radıyallahü anh) dedi ki: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan şöyle buyururken bizzat işittim:"Allah Arz'ı kabz edecek, sağ eliyle gökleri dürecek, sonra: 'Ben Melik’im; yeryüzünün hükümdarları nerede?” buyuracak" Kavli Bâbı: üfürülmüş, artık Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere; göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi düşüp ölmüştür. Sonra ona bir daha üfürülmüştür. O anda görürsün ki (ölüler dirilip) ayakta bakınıp duruyorlar" (Âyet: 68).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ez-zumer Sûresi
4861-) Bize Abdurrahîm, Zekeriyyâ ibn Zâide'den; o da Âmir ibn Şurahbîl eş-Şa'bî'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ben ikinci üfürmeden sonra başını kaldıracak olanların ilkiyim. Bir de bakarım ki, Mûsâ Arş'a yapışmış duruyor. Artık o birinci nefhada ölmedi de hep böyle mi idi, yahut ikinci nefhadan sonra benden önce mi diriltildi, bilmiyorum”

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ez-zumer Sûresi
4862-)  el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Salih'ten işittim, şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işittim, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İki nefha kırk vardır." Hureyre'nin arkadaşları: Yâ Ebâ Hureyre: Kırk gün mü? diye sordular. Hureyre dedi ki: Ben cevâb vermekten çekindim. Birisi: Kırk sene mi? diye sordu. Hureyre dedi ki: Ben yine cevâb vermekten çekindim. Bir başkası: Kırk ay mı? diye sordu. Hureyre dedi ki: Ben buna da cevâb vermekten çekindim. (Çünkü günlerle, aylarla, yıllarla müddet tayîn edecek bilgim yoktu. Ebû Hureyre dedi ki:) Rasûlüllah: "İnsandan her parça çürür, yalnız kuyruk sokumundaki bir parçası çürümez, ikinci yaratma o parça içinde terkîb edilir" buyurdu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ez-zumer Sûresi
4863-) Bize el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Yahya ibnu Ebî Kesîr tahdîs edip şöyle dedi: Bana Muhammed ibnu İbrâhîm et-Temîmî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Amr ibni’l-Âs'a: Müşriklerin Rasûlüllah'a yaptıkları kötülüklerin en şiddetlisini bana haber ver, dedim. ibn Amr şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin avlusunda namaz kılıyordu. Bunun üzerine Ukbe ibn Ebî Muayt çıkageldi. Ukbe, Rasûlüllah'ın omuzundan tuttu da ridâsını boynunda dürüp toparladı(ve onunla) Rasûlüllah'ı şiddetli bir şekilde boğmağa başlamıştı ki, tam bu sırada Ebû Bekr karşıdan yönelip geldi, hemen Ukbe'nin omuzunu tuttu ve onun saldırısını Rasûlüllah'tan def etti ve: "Siz bir adamı, Rabb’im Allah'tır demesiyle öldürür müsünüz? Halbuki o, size Rabb’inizden apaçık mu'cizeler de getirmiştir. Bununla beraber eğer o bir yalancı ise, yalanı kendine. Eğer doğru söyleyici ise, sizi tehdîd edegeldiği azâbın bir kısmı olsun sizi çarpar. Şübhesiz Allah, haddi aşan, yalancı olan kimseyi muvaffak etmez" (Âyet: 28) kelâmını okudu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mumin Sûresi
4864-) Bize Yezîd ibmı Zuray', Rahv ibnu'l-Kaasım'dan; o da Mansûr ibnu'l-Mu'temir'den; o da Mucâhid ibn Cebr'den; o da Ebû Ma'mer'den tahdîs etti ki, İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)"Siz ne kulaklarınız, ne gözleriniz, ne de derileriniz kendi aleyhinize şâhidlik eder diye sakınmadınız.." âyetinin tefsîri hakkında şöyle demiştir: Kureyş'ten iki adam vardı, bunların Sakîf kabilesinden, kadınları yönünden bir hısımları vardı, yahut da Sakîf’ ten iki adam ve onların Kureyş'ten olan kadın yönünden bir hısımları vardı. Bunlar Beyt'te konuşurlarken biri diğerlerine: Söylemekte olduğumuz sözleri Allah'ın işitiyor olduğunu zannediyor musunuz? dedi. biri: Bir kısmını işitir, dedi. Bâzısı da: Eğer bir kısmını işitirse, yemîn olsun hepsini işitir, dedi. bunun üzerine “Siz, ne kulaklarınız, ne gözleriniz, ne de derileriniz kendi aleyhinize şâhidlik eder diye (düşünüp) sakınmadınız..." âyeti indirildi. Allah'ın Şu Kavli: karşı beslediğiniz şu zannınız, işte sizi o helâk etti. Bu yüzden hüsrana düşenlerden oldunuz"(Âyet: 23).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Fussilet Sûresi
4865-)  Bize Mansûr, Mucâhid'den; o da Ebû Ma'mer'den tahdîs etti ki, Abdullah ibnu Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Beyt'in yanında üç kişi bir araya geldiler. Bunların ikisi Kureyşli, biri Sakîfli yahut da ikisi Sakîfli, biri Kureyşli idi. Bunlar karınlarının yağı çok, kalblerinin anlayışı az kimselerdi. Bunlardan biri: Söylemekte bulunduğumuz sözleri Allah'ın işitiyor olduğunu zannediyor musunuz? dedi. Eğer açıktan söylersek işitir, gizli söylersek işitmez, dedi. diğeri de: Eğer açıktan söylediğimiz zaman işitmekte ise, muhakkak ki, O, gizli söylediğimiz zamanda da işitir, dedi. bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allah "Siz, ne kulaklarınız, ne gözleriniz, ne de derileriniz kendi aleyhinize şâhidlik eder diye (düşünüp) sakınmadınız... " âyetini indirdi. ibn Uyeyne bu hadîsi tahdîs edip şöyle derdi: Bize Mansûr ibnu'l-Mu'temir yahut Abdullah ibnu Ebî Necîh yahut Humeyd tahdîs etti. Bunlardan biri yahut bunlardan ikisi. Sonra kanâati Mansûr üzerinde sabit oldu ve bu tereddüdü bir kerre değil, birçok kerreler terkeyledi Allah'ın Şu Kavli: “Şimdi eğer dayanabilirlerse, işte onların yurdu: Ateş! Eğer tekrar dönmek isterlerse, bu suretle de onlar hoşnûd edilecek değillerdir"(Âyet: 24)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Fussilet Sûresi
4866-) Bize Amr ibnu Alî tahdîs etti. Bize Yahya ibn Saîd el-Kattân tahdîs etti. Bize Sufyân es-Sevrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Mansûr, Mucâhid'den; o da Ebû Ma'mer'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan zikredilen hadîs tarzında tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Fussilet Sûresi
4867-) Abdulmelik ibnu Meysere şöyle demiştir: Ben Tâvûs (ibn Keysân el-Yemenî)'tan işittim. İbn Abbâs'a "ille'l-meveddete fî'l-kurbâ” sorulmuş. Saîd ibn Cubeyr: Peygamber'in en yakını Muhammed âilesidir, diye cevâb vermişti. üzerine ibn Abbâs şöyle demiştir: Saîd) acele ettin! Kureyş'ten hiçbir oba yoktur ki, onlar içinde Peygamber'e bir hısımlık bulunmasın. Çünkü Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Ey Kureyş, hiç olmazsa sizinle aramdaki yakınlığı gözetin, ilgilenin " buyurdu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Eş-şûrâ Sûresi
4868-) Ya'lâ ibnuUmeyye (radıyallahü anh): Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den minber üzerinde"Yâ Mâlik, Rabb’in işimizi bitirsin artık! Diye bağrışırlar... " âyetini okurken işittim, demiştir Katâde:"Biz onları sonra gelecekler için bir mesel yaptık”(Âyet:56), "Bir va'z ve öğüt yaptık" ma'nâsınadır, dedi. başkası şöyle dedi: "Mukriniyn"(Âyet: 13), "Dâbı-tiyn( Zabtediciler, hâkim olucular)" ma'nâsınadır. "Fulân kişi fu-lânın mukrımdır" denilir ki, zabtedicisidir demektir. altın tepsiler ve testilerle tavaf edileceklerdir. Canlarının isteyeceği, gözlerinin hoşlanacağı ne varsa hepsi oradadır ve siz içinde ebedî kalacak olanlarsınız"(Âyet:77); buradaki "el-Ekvâb", "Emzikleri olmayan ibrîkler"dir. o Rahmânhn bir çocuğu olsaydı, ben O'na tapanların ilki olurdum, de!"(Âyet:8); bu "O'nun çocuğu olmadı" demektir(Bu tefsire göre baştaki “in” şartıyye değil, nâfiye kabul edilmiş oluyor). evvelul-âbidîn", "Fe-ene evvelu'l-ânifîn" (yani "O takdirde ben öfkelenenlerin ilki, kabul etmeyenlerin, çekinenlerin ilki olurdum") ma'nâsınadır. Bunlar iki lügattir: "Raculun âbidun" ve "Abi-dun." Mes'ûd -"VekîlihiyâRabb!"yerine- "Vekaale'r-rasûlu yâ Rabb!" şeklinde okudu(Bu, şâz bir kıraattir). "Evvelul- âbidîn", "Abide, Ya'bedu" fiilinden olup "Câhidîn" (yani "îlk inkâr edenlerden olurdum") ma'nâsınadır, deniliyor. Katâde şöyle dedi: "Şübhesiz O (Kur'ân) yanımızdaki ana kitâbdadır; çok yüce, çok hikmetlidir" (Âyet:4); buradaki “Fı ümmi’l-kitâb", "Cumleti'l-kitâb", "Ash'l-kitâb" ma'nâsınadır. haddi aşan bir kavimsinizdir diye artık o Kur'ân'ı sizden vazgeçip bırakı mı verelim?"(Âyet:5); buradaki "Musrifîn", "Muşrikîn" ma'nâsınadır. Allah'a yemîn ederim ki, eğer bu Kur'ân, bu ümmetin evvellerinin onu reddettikleri için yeryüzünden kaldırılmış olaydı, onlar muhakkak helak olurlardı, (lâkin Allah kullarına rahmetiyle döndü, yirmi sene onlara tekrar tekrar vahiy indirip, Kur'ân 'a çağırdı). için kuvvetçe bunlardan daha çetinlerini helâk ettik. O evvelki ümmetlerin misâli geçmiştir"(Âyet:8); buradaki "Meselu'l-evvelîn", "Ukûbetu'l-evvelîn" (yani "Evvelki ümmetlere uygulanan ceza") ma'nâsınadır. 'Kullarından kimi O 'na bir cüz' isnâd ettiler. Hakikat insan açıkça küfürbâzdır"(Âyet: 15); buradaki "Cüz'en", "Idlen(Denk, pay)" ma'nâsınadir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ez-zuhruf Sûresi
4869-) Bize Abdan, Ebû Hamza'dan; o da el-A'meş'ten; o da Müslim ibn Subayh'tan; o da Mesrûk'tan tahdîs etti ki, Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Beş vakıa (Peygamber zamanında olmuş) geçmiştir: ed-Duhân azâbı, Rûmlar'ın Farslar'a gâlib olması, Ay'ın ikiye bölünmesi mu'cizesi, el-Batşetu’l-kübrâ, el-Lizâm. (Öyle bir duman ki, bütün) insanları saracaktır. Bu, pek elem verici bir azâb... "(Âyet: 11).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ed-duhân Sûresi
4870-) Mesrûk dedi ki: Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle dedi: Bu azâb ancak şu sebebden olmuştur: Çünkü Kureyş, Peygamber'e karşı isyanda ileri gitmek istediklerinde, Peygamber onlar aleyhine Yûsuf'un seneleri gibi kıtlık seneleriyle sıkıştırılmalarına duâ etti. Bunun üzerine onlara bir kıtlık ve çetinlik isabet etti, hattâ kemikleri bile yediler. Kişi gökyüzüne bakarak da çetinlik ve meşakkatten dolayı kendisiyle gök arasında duman şeklinde birşey görürdü. İşte Yüce Allah şunu indirdi:"O hâlde semânın apâşikâr bir duman getireceği günü gözetle. O insanları saracaktır. Bu pek elem verici bir azâb (diyecekler)"(Âyet:10-ll). Mes'ûd dedi ki: Bunun üzerine Rasûlüllah'a gelindi de: Yâ Rasûlallah! Mudar kabileleri için Allah'tan yağmur iste, çünkü onlar helak oldular! sözleri söylendi. aleyhi ve sellem): " (Nasıl?) Mudar için mi duâ edeyim? Sen hakîkaten cür'etkârsın!" buyurdu da akabinde yağmur duasını yaptı, onlar da yağmura doyuruldular. Bunun üzerine"Sizhiç şübhe yok ki, tekrar dönecek olanlarsınız"(Âyet:15) İndi. yağmurla onlara refah (bolluk ve rahat) isabet edince, onlar kendilerine refah isabet ettiği zamanki müşriklik hâllerine tekrar döndüler. Bunun üzerine Azîz ve Celîl Allah şunu indirdi:"Çok büyük bir şiddet ve savletle çarpacağımız gün muhakkak ki biz (onlardan) intikaam alıcılarız" (Âyet: 15). Mes'ûd: Bedir gününü kasdediyor, dedi. Allah'ın Şu Kavli: Rabb'imiz, bizden bu azâbı açıp kaldır. Çünkü biz imân edeceğiz"(Âyet: 12).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ed-duhân Sûresi
4871-) Mesrûk şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'un yanına girdim, o şöyle dedi: Bilmediğin birşey için "Allah en bilendir" demekliğin şübhesiz ilimdendir. Şübhesiz Allah, kendi Peygamber'ine:"De ki: Ben buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum ve ben size kendiliğimden birşey teklif edenlerden de değilim"(Sâd:86) buyurdu. Peygamber'e inâdlarıyle galebe edip, O'na karşı isyanda ileri gitmek istedikleri zaman, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yâ Allah! Onlara karşı bana Yûsuf'un zamanındaki yedi yıl gibi, yedi kıtlık yılı ile yardım et!" diye duâ etti. onları öyle bir kıtlık yakaladı ki, açlık ve meşakketten dolayı artık onda kemikleri, ölmüş hayvanı yediler. Nihayet iş o dereceye geldi ki, herhangi biri bakardı da açlığından dolayı kendisiyle gökyüzü arasında duman şekline benzer birşey görürdü. Müşrikler: “Ey Rabb'imiz, bizden bu azâbı açıp kaldır. Çünkü biz îmân edeceğiz” dediler. Eğer bu azâbı biz onlardan açıp kaldırırsak, onlar bu sözlerinden dönerler, denildi. beraberPeygamber, Rabb'ine duâ etti. Akabinde Allah onlardan bu azâbı açıp kaldırdı. Onlar da yine müşrikliğe döndüler. Allah da onlardan Bedir gününde intikaam aldı. İşte bu dönekliğin cezasını bildiren, Yüce Allah'ın şu kavlidir: "O hâlde semânın apâşikâr bir duman getireceği günü gözetle. O insanları saracaktır,.. " Zikri ulu olan Allah'ın ki biz onlardan intikaam alıcılarız” (Âyet: 10-16) kavline kadar için düşünüp ibret almak nerede? Kendilerine açıklayan bir Rasûl geldiği hâlde"(Âyet: 13). ve"z-Zikrâ" bir olup "Düşünüp öğüt almak" ma'nâsınâdır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ed-duhân Sûresi
4872-) Mesrûk dedi ki: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'un yanına girdim... Bu konuşmadan sonra şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş'i İslâm'a girmeye da'vet ettiği zaman onlar kendisini tekzîb ettiler ve O'na karşı isyanda ileri gitmek istediler, Rasûlüllah da; "Yâ Allah, bunlara karşı bana, Yûsuf'un yedi yılı gibi, yedi kıtlık yılıyla yardım eyle!" dedi. onları öyle bir kıtlık yakaladı ki, herşeyi giderip yok etti. O derece bir açlık ki, kendileri ölmüş hayvanı yer oldular. Herhangibiri ayağa kalkardı da etrafa baktığında, meşakkatten ve açlıktan dolayı kendisi ile gök arasında duman gibi birşey görürdü... Sonra Rasûlüllah şu âyetleri okudu: “O hâlde semânın apâşikâr bir duman getireceği günü gözetle. O insanları saracaktır. Bu, pek yaman bir azâb (diyecekler).... Biz bu azâbı biraz açıp kaldıracağız. Fakat siz hiç şübhe yok ki tekrar dönecek olanlarsınız" (Âyet: 10-16). ibn Mes'ûd: Kıyâmet günü onlardan azâb kaldırılacak mı imiş? dedi. Abdullah: "el-Batşetu'l-Kübrâ" da Bedir gününde olmuştur, dedi. yine ondan yüz çevirdiler. Ona "Bir öğretilmiş, bir mecnûn' dediler'' (Âyet: 14)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ed-duhân Sûresi
4873-) Yahya ibn Ebî Kesîr tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Ebû Seleme'ye: Kur'ân'ın hangi kısmı ilk önce indirildi? diye sordum. O: "Yâ eyyuheH-müddessir" dedi. Ben kendisine: Bana, ilk indirilenin “İkra’ bi'smi Rabbike’llezî halaka” olduğu haber verildi, dedim. Bunun üzerine Ebû Seleme ibn Abdirrahmân şöyle dedi: Ben de Câbir ibn Abdillah'a: Kur'ân'ın hangi kısmı ilk önce indirildi? diye sordum. Câbir de bana: "Yâ eyyuhel-müddessiru "dur, dedi. Ben de kendisine: Bana, ilk indirilen kısmın "İkra' bi’smi Rabbike’llezî halaka" olduğu haber verildi, dedim. Bunun üzerine Câbir şöyle dedi: Ben sana Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın söylediği şeyden başkasını haber vermiyorum. Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Ben Hırâ'da îtikâfta bulundum, itikâfımı yerine getirince dağdan aşağıya inip vadinin içine girdiğimde nida edildim. Önüme, ardıma baktım; sağımdan ve solumdan baktım, bir de gördüm ki, o melek gökle yer arasında bir taht üzerinde oturmuş... Akabinde Hadîce'ye geldim de: Beni örtün ve üzerime soğuk su dökün, dedim. Bu sırada bana "Yâ eyyuhe'l-müddessir = Ey bürünüp örtünen, kalk inzâr et ve Rabb'ini büyükle! İndirildi. Allah'ın Şu Kavli: elbiselerini tertemiz yap”(Âyet: 4).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-müddessir Sûresi
4873-) Mesrûk dedi ki: Abdullah ibnMes'ûd (radıyallahü anh) şöyle dedi: Şübhesiz Allah, Muhammed'i peygamber göndermiş ve ona şöyle demesini buyurmuştur: "De ki: Ben buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum ve ben size kendiliğimden birşey teklif edenlerden de değilim" (Sâd:86). Rasûlüllah, Kureyş'in kendisine karşı inâd ve isyanda ileri gitmek istediklerini görünce: "Yâ Allah, bunlara karşı bana Yûsuf'un yedi yılı gibi yedi ki t İik yılı ile yardım et" dedi. onları bilinen o kıtlık yılı yakaladı. O kıtlık herşeyi giderip yok etti. Hattâ müşrikler kemikleri ve derileri yediler. -Râvîlerden biri şöyle dedi: - Nihayet onlar derileri ve ölmüş hayvanları yediler. Yerden duman şekli gibi birşey çıkmağa başladı. Bunun üzerine Ebû Sufyân, Peygamber'e geldi de: Ey Muhammed! Şübhesiz kavmin helak olmuştur. Onlardan bu azâbı açıp kaldırması için Allah'a duâ et! dedi. da duâ etti. râvîlerden Mansûr'un hadîsinde: "Bunun ardından dönersiniz" dedi. da"Semânın apâşikâr bir duman getireceği günü gözetle..." den i'tibâren "... Siz hiç şübhe yok ki, tekrar dönecek olanlarsınız" kavline kadar okudu. Mes'ûd: Âhiret azâbı (onların başına geldiğinde) kaldırılır mı imiş? Duhân, Batşe ve Lizâm olup geçmiştir, dedi. Süleyman'ın Farslar'a galebesi mu'cizesi (Peygamber zamanında olup) geçmiştir demiştir, dedi. büyük bir şiddet ve savletle çarpacağımız gün, muhakkak ki biz onlardan intikaam alıcılarız"(Âyet: 16)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ed-duhân Sûresi
4874-) Bize Yahya (ibn Mûsâ el-Belhî) tahdîs etti. Bize Vekî’ el-A'meş'ten; o da Müslim (Ebu'd-Duhâ)'den; o da Mesrûk'tan tahdîs etti ki, Abdullah ibnu Mes'ûd (radıyallahü anh): Beş vak'a (Peygamber zamanında olup) geçmiştir. (Gelecekte vâki' olacak sanılmamalıdır:) Lizâm (denilen Bedir esîrleri), Rûm (lar'ın Farslar'a galebesi), Batşe (denilen büyük Bedir harbinde müşriklerin yakalanıp öldürülmeleri), Kamer (in ikiye bölünmesi) ve Duhân (azâbı).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ed-duhân Sûresi
4875-) ez-Zuhrî, Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dedi: "Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyurdu: Dehre söven Âdemoğlu beni ezâlandırır. Dehr benim. Her iş benim elimdedir. Geceyi de, gündüzü de ben evirip çeviriyorum"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-câsiye Sûresi
4876-)  Yûsuf ibnu Mâhek şöyle demiştir: Mervân ibnu'l-Hakem, Hicaz üzerinde vâlî idi. Onu Muâviye Medine'ye vâlî yapmıştı. (Muâviye'den aldığı bir mektûb üzerine) bir gün hutbe yaptı, hutbede Muâviye'nin oğlu Yezîd'e Bâbasından sonra bey'at olunması için Yezîd'i zikretmeye(yani onu propaganda etmeye) başladı. Bunun üzerine Ebû Bekr'in oğlu Abdurrahmân, Mervân'a karşılık verip birtakım sözler söyledi. Vâlî de adamlarına: Onu yakalayın, diye emretti. da Âişe'nin evine girdi. Me'murlar (Âişe'ye hurmeten) onu dışarı çıkarmaya ve yakalamaya muktedir olmadılar. Bu sırada Mervân: Şübhesiz bu Abdurrahmân, Allah'ın kendisi hakkında "Ana ve babasına: 'Öff size, benden evvel nice nice nesiller gelip geçtiği hâlde beni(diriltip mezardan) çıkarılacağımla mı tehdîd ediyorsunuz!..." âyetini indirdiği kimsedir, dedi. üzerine Âişe, perde arkasından Mervân'a: Allah bizim hakkımızda (yani Ebû Bekr hanedanı hakkında) benim berâetimi bildiren âyetlerden başka, Kur'ân'da hiçbir âyet indirmedi, sözleriyle karşıladı. Allah'ın Şu Kavli: o azâbı vadilerine doğru gelen bir bulut hâlinde gördükleri zaman; 'Bu bize yağmur verici bir buluttur' dediler.(Hûd dedi ki:) 'Hayır, bu, çarçabuk gelmesini istediğiniz şeydir; bir rüzgâr ki, onda elem verici bir azâb vardır” (Âyet: 24). Abbâs:"Ârid", "Bulut'tur, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahkaaf Sûresi
4877-) Ebu'n-Nadr, Süleyman ibn Yesâr'dan tahdîs etti ki, Peygamber'in zevcesi Âişe(r.anha) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah'ın küçük dilini görünceye kadar ağzını açarak güldüğünü görmedim. O, yalnız gülümser idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahkaaf Sûresi
4878-) Âişe dedi ki: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) yağmur yüklü siyah bir bulut, yahut bir rüzgâr gördüğünde yüzünde bir endîşe sezilirdi. dedi ki: Yâ Rasûlallah! İnsanlar bulut görünce onda yağmur bulunduğunu umarak ferahlanırlar. Halbuki ben Seni, böyle birşey gördüğün zaman yüzünde isteksizlik sezilir görüyorum! da ona: "Yâ Âişe! O kara bulutta rüzgârla azâb olunan bir kavmin azâbı bulunmasından beni emin kılacak şey nedir? Bir kavim o azâbı görmüşlerdi de 'Bu bize yağmur verici bir buluttur' demişlerdi”

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ahkaaf Sûresi
4879-) Süleyman ibn Hilâl şöyle dedi: Bana Muâviye ibnu Ebî Muzerred, amcası Saîd ibn Yesâr'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah, halkı yarattı. Bu yaratmayı yerine getirip tamamlayınca Rahim (Hısımlık) ayağa kalktı da Rahman'ın (azamet) ridâsının eteğini tuttu. Bunun üzerine Allah ona: Ne istersin? Diye sordu. Rahim: (Yâ Rabb!) Bu kalkışım, kesilmekten Sana sığınanın kalkmasıdır (yani Sana sığınıyorum), dedi. Senin hakkını tanıyıp ilgiyi devam ettirene ben de mükâfatını vermeyi sürdürmemden ve seninle ilgiyi koparana ben de mükâfat verme ilgimi kesmemden razı olur musun? Buyurdu. de: Evet, razıyım yâ Rabb, dedi. Allah-ü Taâlâ da: İşte rahimle (hısımlıkla) ilgilenmeyi devam ettirenlerle, devam ettirmeyip bu ilgiyi kesip koparanların hâli böyle olacaktır, buyurdu." Hureyre: İsterseniz şu âyeti okuyunuz, dedi: "Demek idareyi ve hâkimiyeti ele alırsanız hemen yeryüzünde fesâd çıkaracak, hısımlık münâsebetlerinizi bile parçalayıp keseceksiniz öyle mi?"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Muhammed Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Sûresi
4880-) Muâviye ibn Ebî Muzerred şöyle demiştir: Bana amcam Ebu'l-Hubâb, Saîdu'bnu Yesâr, Ebû Hureyre'den bu hadîsi tahdîs etti. Sonra Ebû Hureyre: RasûlulIah(sallallahü aleyhi ve sellem):"İsterseniz ‘Fehel aseytum in tevelleytum' âyetini okuyunuz" buyurdu, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Muhammed Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Sûresi
4881-) Bize Bişr ibnu Muhammed tahdîs etti. Bize Abdullah ibnu'l-Mubârek haber verdi. Bize Muâviye ibnu Ebi'l-Muzerred bu hadîsi haber verdi. Burada da Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İsterseniz ‘Fehel aseytum...’ âyetini okuyunuz" buyurmuştur

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Muhammed Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Sûresi
4882-) Bize Abdullah ibn Mesleme, (İmâm) Mâlik'ten; o da Zeyd ibn Eslem'den; o da babası Eslem'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), seferlerinden birinde(yani Hudeybiye dönüşünde) geceleyin yol alıyordu. Omer ibnu'l-Hattâb da beraberinde yürüyordu. Bu sırada Omer ibnu'l-Hattâb, Rasûlüllah'a birşey sordu. Fakat Rasûlüllah(vahiy ile meşgul bulunduğundan) Omer'e cevâb vermedi. Omer sonra yine sordu. Rasûlüllah yine cevâb vermedi. Sonra Omer (Rasûlüllah işitmedi sanarak) bir daha sordu. Rasûlüllah yine cevâb vermedi. Bunun üzerine Omer ibnu'l-Hattâb kendi kendine: Omer'in anası, sen Omer'i kaybetti (yani kaybetsin de yok olasın)! Sen üç kerre Rasûlüllah'a sorguda ısrar ettin de Rasûlüllah bunların hepsinde sana cevâb vermedi, dedi. dedi ki: Bunun üzerine ben devemi hareket ettirip sürdüm. Sonra hakkımda Kur'ân indirilmesinden korkarak insanların önüne geçtim. Fakat çok beklemedim, bir çağırıcının bana bağırmakta olduğunu işittim. Ve (kendi kendime): Şimdi hakkımda Kur'ân inmiş olmasından hakîkaten korkmaktayım, dedim. bu korku içinde) Rasûlüllah'ın huzuruna geldim ve kendisine selâm verdim. Rasûlüllah (sevinçle) bana: "Bu gece bana bir sûre indirilmiştir ki, yemîn olsun o sûre bana, üstüne güneş doğan herşeyden daha çok sevimlidir" buyurdu. Rasûlüllah "Biz hakikat sana apâşikâr bir feth (ve zafer yolu) açtık" sûresini okudu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4883-) Şu'be ibnu'l-Haccâc şöyle demiştir: Ben Katâde'den işittim ki, Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh) "Hakikat biz sana apâşikâr bir feth açtık" kavli hakkında: Bu apâşikâr feth, Hudeybiye sulhudur, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi
4884-) Bize Muâviye ibnu Kurre tahdîs etti ki, Abdullah ibnu Mugaffel(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Mekke'nin fethi günü el-Feth Sûresi'ni okudu da, bu okuyuşunda sesini uzatıp yükseltti. ibn Kurre: Eğer Peygamber'in okuyuşunu sizlere aynen hikâye etmek isteseydim, muhakkak bunu (Abdullah ibn Muğaffel'in naklettiği gibi) yapardım, dedi Allah'ın Şu Kavli: (Bu), geçmiş ve gelecek günâhını Allah'ın mağfiret etmesi, senin üzerindeki ni'metini tamamlaması, seni (bu sayede) doğru yola iletmesi içindir"(Âyet: 2)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-feth Sûresi