Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

3403-) Abdullah ibn Ebî Bekr, Abdullah ibn Omer'e Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha)'den haber verdi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): " (Yâ Âişe!) Görmedin mi, senin kavmin Ka'be'yi bina ettiler, İbrahim'in temellerinden kısalttılar" buyurdu. de: Yâ Rasûlallah, Ka'be'yi İbrahim'in temelleri üzerine döndürmez misin? dedim. "Senin kavmin küfr zamanına yakın olmayaydı" buyurdu. ibn Omer: Yemîn olsun ki, eğer Âişe bu hadîsi muhakkak Rasûlüllah'tan işitmiş ise, ben Rasûlüllah'ın Hıcr'ı ta'kîb eden iki rüknü isti'lâm etmemesini, Beyt'in İbrahim'in temelleri üzerine tamam olmamasındandır diye düşünüyorum, demiştir. İsmâîl ibn Ebî Uveys bu hadîsi rivayetinde: Abdullah ibnu Muhammed ibn Ebî Bekr diye beyânlı söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb:
3404-) Amr ibn Suleym ez-Zurakî şöyle demiştir: Bana Ebû Humeyd es-Sâidî(radıyallahü anh) haber verdi. Onlar: Yâ Rasûlallah, sana nasıl salât okuyalım? diye sormuşlar. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) da şöyle deyiniz buyurmuştur: "Allâhumme salli alâ Muhammedin ve ezvâcihî ve zürrîyetihî kemâ salleyte alâ âli İbrâhîme ve bârik alâ Muhammedin ve ezvâcihî ve zürrîyetihî kemâ bârekte alâ âli İbrâhîme inneke hamîdun mecîd” Allah, İbrâhîm ailesine salât ettiğin gibi Muhammed'e, zevcelerine ve zürrîyetine de salât et ve Muhammed'i, zevcelerini ve zürrîyetini İbrâhîm ailesini mübarek kıldığın gibi mübarek kıl. Hiç şübhesiz Sen Hamîd'sin, Mecîd'sin)".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb:
3405-) Bize Ebû Kurre Müslim ibnu Salim el-Hemdânî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdullah ibnu İsâ tahdîs etti; o, Abdurrah-mân ibn Ebî Leylâ'dan şöyle dediğini işitmiştir: Bana Ka'b ibn Ucre (radıyallahü anh) kavuştu da: Ey İbn Ebî Leylâ! Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiğim bir salât ve selâm hediyesini sana hediye edeyim mi? dedi. de: Evet, onu bana hediye et, dedim. Ka'b: Biz bir kerresinde Rasûlüllah'tan: Yâ Rasûlallah! Sizin ehli beytinize hâss olarak salât nasıldır? Çünkü Allah bize yalnız(namazda) sana nasıl selâm edeceğimizi öğretmiştir, diye sorduk. bize: "Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdun mecîdun. bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdun mecîdun deyiniz" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb:
3406-) İbn Abbâs (radıyallahü anhüma)şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hasan ile Hüseyin'e şu duayı okur ve: " (Büyük) babanız İbrâhîm de bu duayı oğulları İsmâîl ile İshâk'a okuyup bununla onları Allah'a sığındırırdı" buyurdu: "Eûzu bi-kelimâti’llâhi't-tâmmeti min külli şeytanin ve hâmmetin ve min külli aynin lâmmetin (Her nevi' şeytândan, her haşereden, dokunan her kötü gözden Allah'ın tam olan (şifâ verici) kelimelerine sığınırım)" .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb:
3407-) Bize Ahmed ibn Salih tahdîs etti: Bize Abdullah ibnu Vehb el-Mısrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezîd, İbn Şihâb'dan; o da Ebû Seleme ibn Abdirrahmân ve Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; onlar da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Biz İbrahim'den daha haklıyız: İbrâhîm: 'Ey Rabb'im, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster" dediği zaman Rabb'i: 'İnanmadın mı yoksa?' dedi. O da: 'İnandım, fakat kalbimin (gözümle de görerek) yatışması için (istedim' diye) söylemişti" (el-Bakara: 260). Lût Peygamber'e de rahmet etsin, O da yemin olsun çok sağlam bir rükne, Allah'a dayanıp dururken: " (Âh) size yetecek bir kuvvetim olsaydı yahut sarp bir kal'aya sığınabilseydim" (Hûd: 80) dedi". Rasûlüllah: "Eğer ben zindanda Yûsuf'un kaldığı gibi uzun zaman mahbûs kalsaydım, onu hapisten çıkarmağa gelen kişinin da'vetine hemen icabet ederdim (haydi efendine git de tahkikat yapsın demezdim)" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Azîz Ve Celîl Olan Allahın Şu Kavli:
3408-) Selemetu'bnu’l-Ekva' (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Eslem kabilesinden ok atışmakta olan bir topluluğa uğradı da: "Ey İsmail oğulları, ok atınız! Şübhesiz sizin (büyük) babanız usta bir ok atıcısı idi. Ve ben bu yarışmada Fulân oğulları ile beraberim" buyurdu. dedi ki: Rasûlüllah'ın bu sözünü işitince iki grup ok yarışçılarından bir tarafı ellerini ok atmaktan çektiler. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Size ne oldu ki atmıyorsunuz?" buyurdu. Onlar da: Yâ Rasûlallah! Siz muhalifimiz grupla beraberken biz o tarafa nasıl ok atarız? dediler. "Haydi atınız! Ben sizin hepinizle beraberim" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı :
3409-) Âmir eş-Şa'bî şöyle demiştir: Abdullah ibn Omer, Cafer'in oğlu Abdullah'a rastlayıp selâm verdiği zaman: Selâm sana ey iki kanatlının oğlu! Derdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Şâm Toprağından Olan Mûte Gazvesi Bâbı
3409-) Ubeydullah'tan; o da Saîd ibn Ebî Saîd el-Makburî'den işitmiştir ki, Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber'e: İnsanların (Allah katında) en çok kerem ve ihsana nail olanı kimdir? diye soruldu. aleyhi ve sellem): "İnsanların en kerîmi, en muttaki olanıdır" buyurdu. Soranlar: Ey Allah'ın Peygamberi, biz Senden amel cihetiyle en kerîm olanı sormuyoruz, dediler. üzerine Peygamber: "İnsanların (şerefçe) en kerîmi Allah'ın Peygamberi Yûsuf" tur. Yûsuf, Allah'ın Peygamberi(Ya'kûb'un) oğludur. O da Allah'ın Peygamberi(İshâk'ın) oğludur. O da Allah 'in Peygamberi İbrahim Halîlullah'ın oğludur" buyurdu. soranlar yine: Biz Sana bundan sormuyoruz, dediler. Bu defa Peygamber: "Siz Arab şeceresinin ma'denlerinden (yani anaç soylarından) soruyorsunuz!" buyurdu. Evet, dediler. Peygamber: "Sizin Câhiliyet zamanında hayırlı olanlarınız, İslâm'ı anlayıp ilim üzere hareket ederlerse İslâm devrinde de en hayırlı olanlarınızdır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bab
3410-) Ebû Hazım şöyle demiştir: Ben Hâlid ibnu'l-Velîd'den işittim, şöyle diyordu: Yemîn ederim ki, Mûte harbi gününde elimde dokuz kılıç kırıldı. Yalnız elimde Yemen'e mensûb ağzı enli Bir kılıç kırılmayıp dayandı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Şâm Toprağından Olan Mûte Gazvesi Bâbı
3410-) Bize Ebû'l-Yemân tahdîs etti: Bize Şuayb haber verdi: Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rac'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) "Allah Lût'a mağfiret etsin. Muhakkak ki, o, çok sağlam bir rükne (yani Allah'a) dayanmakta idi" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb
3411-) Bize Mahmûd ibn Geylân tahdîs etti: Bize Ebû Ahmed tahdîs etti: BizeSufyân es-Sevrî, Ebû İshâk'tan; o da el-Esved'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Mes'ûd(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Fehel min muddekir" (el-Kamer'de, altı kerre) şeklinde okudu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb
3412-) Abdullah ibn Zem'a (radıyallahü anh) şöyle demiştir: BenPeygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, kendisi Salih Peygamber'in dişi devesini öldüreni zikretti de: "Salih 'in dişi devesini, kuvvette Ebû Zem'a gibi kavmi arasında izzet ve şevket sahibi birisi öldürme da'vetine icabet etti" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3413-)  Bize Süleyman ibn Bilâl, Abdullah ibn Dinar'dan; o da İbn Omer(radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebûk gazvesinde Semûd kavminin helak olduğu Hıcr vadisinde konakladığı zaman, sahâbîlerine buranın kuyusundan su içmemelerini ve buradan su almamalarını emretmiş. Sahâbîler: Biz bu kuyunun suyundan alıp hamur yoğurduk ve su kaplarımızı doldurduk, demişler. üzerine Rasûlüllah onlara bu hamuru atmalarım ve aldıkları suyu da dökmelerini emretmiştir. Ve Sebre ibn Ma'bed'den ve Ebu'ş-Şumûs'tan, Peygamber'in yiyeceklerin atılmasını emrettiği rivayet olunur. Ebû Zerr de Peygamber'in, buranın suyuyla hamur yoğuran kimseye bunu atmasını emrettiğini söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3414-)  Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) ona(yani Nâfi'e) şöyle haber vermiştir: İnsanlar Rasûlüllah’ın beraberinde Semûd arazîsi olan el-Hıcr'a inip konakladılar, akabinde oranın kuyusundan su aldılar ve bununla hamur yoğurdular. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) onlara, oranın kuyusundan aldıkları suyu dökmelerini, o su ile yoğurulan hamuru develere yedirmelerini emretti. Ve yine RasûIullah onlara Salih Peygamber'in dişi devesinin su içmeye gelmekte olduğu kuyudan su almalarını emretti. hadîsi Nâfi'den rivayet etmekte Ubeydullah'a, Usâme ibn Zeyd ibn Harise mutâbaat etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3415-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Salim, babası Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den şöyle haber verdi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) el-Hıcr'a uğradığı zaman: "Ağlayıcılar olmanız hâli müstesna, onlara isabet eden musibetin sizlere isabet etmesinden sakınmak için, kendi nefislerine zulmetmiş olan kimselerin meskenlerine girmeyiniz"buyurdu. Sonra kendisi devesinin üzerinde olduğu hâlde ridâsıyle örtündü.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3415-) İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben bir kimseden bir âyeti, benim Peygamber'i okurken işittiğim okuyuşun hilâfına okuduğunu işittim. Hemen onu Peygamber'in yanına getirdim ve O'na okuyuşunu haber verdim. Bu esnada Peygamber'in yüzünde hoşlanmamazlık izini hissettim. Bununla beraber Peygamber: "İkiniz de güzel okudunuz. Kur'ân hakkında ihtilâf etmeyin. Çünkü sizden evvelki ümmetler (kitâblarında) ihtilâf ettiler de bu yüzden helak oldular" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb
3416-) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): olmanız müstesna, onlara isabet eden azabın benzerinin size isabet etmesinden sakınmak için, kendi nefislerine zulmetmiş olan kimselerin meskenlerine girmeyiniz" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3417-) Abdullah ibn Dinar'dan; o da ibn Omer (radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Kerîm oğlu-Kerîm oğlu Kerîm oğlu Kerîm, İbrahim oğlu Ya'kûb oğlu Yûsuf aleyhi's-selâmdır" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yoksa Ey Yahudiler, Ölüm Yakûbun Önüne Geldiği Zaman Siz De Orada Hazır Mı İdiniz? E1-bakara:
3418-) Ubeydullah şöyle demiştir: Bana Saîd ibn Ebî Saîd, Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den haber verdi: Rasûlüllah'a: İnsanların en kerîmi kimdir? diye soruldu. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'a en takvâlı olanlarıdır" buyurdu. Sahâbîler: Biz sana bundan sormuyoruz, dediler. Rasûlüllah: "İnsanların şerefçe en kerîmi, Allah'ın Peygamberi Yûsuf'tur. Yûsuf, Allah'ın Peygamberi(Ya'kûb'un) oğludur. O da Allah'ın Peygamberi(İshâk'ın) oğludur. O da Allah'ın Peygamberi Halîlullah'ın oğludur" buyurdu. Biz sana bundan sormuyoruz, dediler. Rasûlüllah: "Siz bana Arab şeceresinin ma'denlerinden (yani ana soylarından) soruyorsunuz. İnsanlar ma'denler(gibi)dir. İnsanların câhiliyet zamanında hayırlı olanları İslâm'ı anlayıp ilim üzere yaşarlarsa, İslâm devrinde de en hayırlı olanlarıdır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3419-) Bana Muhammed ibn Selâm tahdîs etti: Bize Abde ibn Süleyman, Ubeydullah'tan; o da Saîd'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den; o da Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den olmak üzere bu hadîsi haber verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3420-) Ben Urve ibnu'z-Zubeyr'den işittim, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe(r.anha)'ye: "Ebû Bekr'e emret de insanlara namazı kıldırsın" buyurmuş. Ebû Bekr pek yufka yürekli bir adamdır.Ne zaman Sen'in makaamına dikelirse kalbi incelir, demiş.Peygamber evvelki emrini tekrar buyurmuş, Âişe de "Ebû Bekr hüzünlü bir adamdır" sözünü tekrarlamış. ibnu'l-Haccâc yukarıdaki senedle dedi ki: Peygamber üçüncü yahut dördüncü defasında: "Şübhesiz sizler, Yûsuf Peygamber'in karşılaştığı kadınlarsınız. Ebû Bekr'e emredin de namazı kıldırsın'' buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3421-) Ebû Mûsâ(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandı da: "Ebû Bekr'e emredin, insanlara namaz kıldırsın!" buyurdu. Âişe: Ebû Bekr yufka yürekli bir adamdır, dedi.Peygamber önce emrinin benzerini söyledi. Âişe de sözünün benzerini söyledi. Bunun üzerine Peygamber: "Ebû Bekr'e emredin! Şübhesiz siz kadınlar Yûsuf Peygamber'in sahibelerisiniz (yânı onun günündeki kadınlarsınız)"buyurdu. Ebû Bekr, Rasûlüllah'ın hayâtında imâm oldu. Râvî Hüseyin ibn Alî el-Cu'fî, Zaide ibn Kudâme'den "İnce kalbli bir adam" şeklinde söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3422-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle duâ buyurdu: "Yâ Allah! Ayyaş ibn Ebî Rabîa'yı kurtar! Yâ Allah! Selemete'bne Hişâm 'ı kurtar! Yâ Allah! el- Velîd ibne'l- Velîd'i kurtar! Yâ Allah! (Kâfirlerin elinde bunalıp) zayıf ve âciz görülen diğer mü'minleri kurtar! Yâ Allah! Mudar'ı daha şiddetle çiğne! Yâ Allah! İçinde bulundukları bu yılları Yûsuf Peygamber'in o şiddetli yıllarına benzet!".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3423-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: « Allah Lût Peygamber'e rahmet etsin! Yemin olsun ki, o muhakkak çok sarp bir kal'aya sığınıyordu. Ve eğer ben zindanda Yûsuf'un kaldığı kadar uzun zaman mahbûs kalsaydım, sonra bana, çıkarmak üzere o da'vetçi gelseydi, ben hemen ona icabet ederdim ».

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3424-) Mesrûk şöyle demiştir: Ben Âişe'nin anası Ümmü Rûmân'a Âişe hakkında yapılan Ifk dedikodusunu sordum. O şöyle dedi: Ben Âişe'nin beraberinde idim, ikimiz oturuyorduk. Birden yanımıza Ensâr'dan bir kadın girdi. O: Allah fulan kimseye(yani Mıstah ibn Usâse'yle) lâyıkını yapsın ve yaptı, dedi. Rûmân dedi ki: Ben o Ensâriyye kadına: Sen niçin Allah fulana şöyle yapsın ve yaptı diyorsun? dedim. Ensâriyye kadın: Çünkü o, Ifk sözünün zikrini oradan oraya taşıyıp yaydı, dedi. üzerine Âişe: Bu adam hangi sözü yaydı? dedi. kadın Ifk ehlinin sözlerini Âişe'ye haber verdi. Ümmü Rûmân dedi ki: O sözü Ebû Bekr ile Rasûlüllah işittiler mi? diye sordu. Ümmü Rûmân: Evet, o sözü bunların ikisi de işitti, dedi. üzerine Âişe bayıldı. Âişe ancak üzerinde titreme ile beraber bir ateş olduğu hâlde ayıldı. Akabinde Peygamber geldi ve: "Âişe'nin nesi var?" diye sordu. Ümmü Rûmân dedi ki: Ben: Âişe'yi kendisi hakkında konuşulmakta olan bir sözden dolayı bir humma, yani ateşli hastalık yakaladı, dedim. üzerine Âişe oturdu ve şöyle dedi: Eğer ben size bu söyleneni yapmadım diye yemîn etsem, sizler beni tasdîk etmezsiniz. Eğer özür ve bahane serdedip kusurumu dilesem, sizler benim özrümü kabul etmezsiniz. Artık bu vaziyette benim meselimle sizin meseliniz, Ya'kûb Peygamber ile oğullarının meseli gibidir. (Çünkü o güzel bir sabr etti ve şöyle dedi:) "Sizin şu anlatışınıza karşı yardımına sığınılacak, ancak Allah'tır"(Yûsuf: 18). Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) oradan ayrıldı, Allah da (Âişe'nin berâeti hakkında) indirdiğini indirdi. Peygamber bu berâet müjdesini Âişe'ye haber verdi. Bunun üzerine Âişe: Ben ancak Allah'a hamd ile meşgul olurum, başka bir kimseye hamd ile değil, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3425-) İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi. Kendisi Peygamber'in zevcesi Âişe(r.anha)'ye: Allah'ın şu kavline ne dersin; bana bundan haber ver: "Hattâ o peygamberler (kavimlerinin îmânından) ümîdlerini kesip de onların (va'd olundukları ilâhî nusrat hakkında) muhakkak yalana çıkarıldıklarını zannettikleri sırada, onlara nusratımız yetişip gelmiş..."(Yûsuf: 110); "Onların muhakkak yalana çıkarıldıklarını" yahud "Kendilerine yalan söylenmiş olduğunu'"! Zann, senin anladığın gibi kendi bâbı üzere değildir. Fakat kendi kavimleri o peygamberleri yalanlamışlardır, dedi. Âişe'ye; Vallahi onlar kesin surette kavimlerinin kendilerini tekzîb ettiklerini bilmişlerdir; o zann değildir, dedim. Âişe(onu reddedici olarak): Yâ Ureyye (yânı: Ey Urvecik)! Onlar bunu kesin bilmişlerdir, dedi. Belki âyet "Yâhud kuzibu'= Kendilerine yalan söylendi (yani peygamberlere yalan va'dler söylendi)" demektir, dedim. Maazallâhî (= Bundan Allah'a sığınırım). Rasûller hiçbir zaman Rabb'lerinin va'dinin ihtilâf edeceğini düşünmemişlerdir. Amma şu "ez-Zânnîne billahi zanne's-sev'i = Allah'a kötü zannda bulunanlar"(el-Feth: 6) âyetine gelince onlar Rabb'lerine îmân etmiş ve peygamberleri tasdîk etmiş olan peygamberlerin tâbi'leridir; bunlar üzerine belâ uzamış, ilâhî yardım ve zafer onlardan gecikmiş, hattâ peygamberler kendi kavimlerinden olup da, peygamberleri tekzîb edenlerden ümîdsizliğe düştükleri ve tâbi'lerinin kendilerini tekzîb ettiklerini zannetmiş oldukları zaman, onlara Allah'ın yardımı gelmiştir, dedi. Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: "İstey'esû"nun vezni (Yeistu minhu), yani Yûsuf'tan ümîd kestim ta'bîrinden "İftealû"dur. "İstef'alû"dur-. "Lâ tey'esû min ravhillâh" -Allah'ın rahmetinden ümîd kesmeyin- (Yûsuf:, 87); bunun ma'nâsı ümîddir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3426-) İbn Omer(radıyallahü anh) 'den, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kerîm oğlu, Kerîm oğlu, Kerîm oğlu Kerîm, İbrâhîm oğlu İshâk oğlu Ya'kûb oğlu Yûsuf aleyhi's-selâmdır" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3427-) Bana Ma'mer, Hemmâm'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"Eyyûb, mu'cizeli suda soyunmuş olarak yıkandığı sırada üzerine altından düzülmüş bir sürü çekirge düştü. Eyyûb bunları hemen toplayıp elbisesine doldurmaya başladı. Bunun üzerine Rabb'i: Yâ Eyyûb! Ben seni görmekte olduğun bu altın çekirgelerden yana zengin kılmadım mi? diye nida etti. Evet Rabb'im, beni o suretle zengin kıldın. Fakat senin hayır ve bereketinden benim için müstağnî olmak yoktur, dedi".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3428-)  Âişe(r.anha) şöyle dedi: Peygamber (-sallallahü aleyhi ve sellem- Cibrîl kendisine vahy getirdikten sonra Hırâ'dan) korkuyla yüreği titreyerek Hadîce'ye döndü. Bundan sonra Hadîce, Peygamber'i birlikte alıp amca oğlu olan Varaka ibn Nevfel'in yanına götürdü. Bu zât (puta tapıcılığı terkedip) Hrıstiyan dîni'ne girmiş, İncil'i Arab diliyle okuyan bir kimse idi. Varaka, Peygamber'e: Ne görüyorsun? dedi. gördüklerini ona haber verdi. Bunun üzerine Varaka: Bu gördüğün, Allah'ın Mûsâ Peygamber'e indirdiği Nâmûs'tur(yani vahy sırrının sahibidir). Eğer senin da'vet günlerine yetişirsem, sana kuvvetli bir şekilde yardım ederim, dedi. Allah'ın başkalarından gizlemekte olduğu şeyleri kendisine bildirmekte olduğu sır sahibidir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb
3429-) Bize Katâde, Enes ibn Mâlik'ten; o da Mâlik ibn Sa'saa'dan tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara kendisinin göklere yürütüldüğü geceden anlatıp şöyle buyurmuştur: "Nihayet beşinci semâya geldi ve orada Harun'la karşılaştı. Cibril: Bu Hârûn 'dur, ona selâm ver, dedi. de ona selâm verdim, o da selâmımı aldı. Sonra: Merhaba sâlih kardeş ve sâlih peygamber! dedi." hadîsi Enes'ten; o da Peygamber'den rivayet etmekte Katâde'ye Sabit el-Bunânî ile Abbâd ibn Ebî Alî mutâbaat etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Aziz Ve Celîl Allahın Şu Kavli Bâbı:
3430-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Geceleyin yürütüldüğüm zaman Musa'yı gördüm. Baktım ki Mûsâ, Yemen'in Şenûe kabilesi erkeklerinden biri gibi uzun boylu, balık etli bir zâttır. Îsa'yı da gördüm. Baktım ki, o, orta yapılı, sanki hamamdan çıkmış gibi al çehreli idi. (Ben İbrâhîm'i de gördüm.) Çocukları içinde İbrahim 'e en çok benzeyeni benimdir. Sonra bana birinin içinde süt, diğerinde şarâb bulunan iki kap getirildi. Cibril bana: Bunlardan hangisini istersen iç, dedi. Ben sütü aldım ve onu içtim. Bana: Fıtratı aldın. Eğer sen şarâbı almış olaydın, ümmetin azgın olurdu, denildi.".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavilleri Babı:
3431-) Katâde şöyle demiştir: Ben Ebû'l-Âliye'den işittim: Bize Peygamberimizin amca oğlu, yani İbn Abbâs tahdîs etti: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir kul için 'Ben Yûnus ibn Mettâ'dan hayırlıyım' demek lâyık olmaz" buyurmuş ve Yûnus'u babası Mettâ'ya nisbet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavilleri Babı:
3432-) Ve yinePeygamber geceleyin yürütüldüğü vakti zikretti de: "Mûsâ buğday renkli, uzun boyludur; sanki Yemen 'in Şenûe kabilesi erkeklerinden biri gibidir" buyurdu. Ve yine Rasûlüllah: "İsâ toplu vücûdlu ve orta boyludur" buyurdu. Cehennem'in bekçisi olan Mâlik'i de zikretti, Deccâl’i de zikretti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavilleri Babı:
3433-) Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan şöyle tahdîs etti: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiği zaman Medîneliler'i bir gün, yani âşûrâ günü oruç tutarlar buldu.(Peygamber: Bu nedir? diye sorunca) Onlar: Bu büyük bir gündür. Bu öyle bir gündür ki, Allah bu günde Musa'yı (ve ümmetini düşmanlarından) kurtardı ve Fir'avn hanedanını da denizde boğdu. Onun için Allah'a şükr olarak bunda oruç tuttu, dediler. üzerine Peygamber: "Ben Musa'ya Yahudiler'den daha yakınım" buyurdu da kendisi bu günü oruç tuttu ve bu gün oruç tutulmasını emretti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavilleri Babı:
3434-) Yahya ibn Umâre'den; o da Ebû Saîd (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"İnsanlar kıyâmet gününde bayılıp yere düşecekler, (ben de bayılacağım). Fakat ben ayılanların ilki olurum. Bir de bakarım ki, Mûsâ Arş'ın ayaklarından birine tutunmuş duruyor. Benden evvel mi ayıldı yahut Tûr'daki bayılması ile mi cezalandırıldı, bilemiyorum".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3435-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Eğer İsrâîl oğulları olmasaydı et kokmazdı, Havva(anamız) olmasaydı kadın cinsi hiçbir zaman zevcine hıyanet edip aldatmazdı".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3436-) Ubeydullah ibn Abdillah, İbn Abbâs'tan haber vermiştir: İbn Abbâs ile el-Hurr ibn Kays el-Fezârî, Mûsâ Peygamberin kendisini bulmak için gitmiş olduğu sahibi hakkında münâkaşa etmişlerdir. İbn Abbâs: O zât Hızır'dır, demiştir. bu münâkaşa edenlerin yanından Ubeyy ibn Ka'b geçmiş. İbn Abbâs, hemen onu çağırmış ve: Ben, şu meclis arkadaşım el-Hurr'le, Musa'nın kendisiyle buluşmak için yol bulmak istediği sahibi hakkında mücâdele ettim. Sen Rasûlüllah'tan onun hâlini zikrederken bir hadîs işittin mi? diye sormuş. de şöyle demiştir: Evet, ben Rasûlüllah'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Mûsâ, İsrâîl oğulları 'ndan bir topluluk içinde bulunduğu sırada bir kimse geldi ve Musa'ya: 'Senden daha bilgili bir kimse biliyor musun?' diye sordu. Mûsâ: Hayır bilmiyorum' dedi. Bunun üzerine Allah, Musa'ya: 'Evet senden daha âlim, kulumuz Hızır vardır' diye vahyetti. Mûsâ hemen Rabb'inden ona kavuşmanın yolunu istedi. Ve o kula ulaşmak için balık bir alâmet yapıldı ve kendisine: 'Sen balığı kaybettiğin zaman hemen dön, çünkü sen ona kavuşacaksın' denildi. Artık Mûsâ balığın denizdeki izini takîb ediyordu. Nihayet hizmet eden genç, Musa'ya: 'Gördün mü, kayaya sığındığımız vakit ben balığın gittiğini haber vermeyi unutmuşum. Onu söylemeyi bana unutturan da şeytândan başkası değil' dedi. Mûsâ: 'İşte bizim arayacağımız bu idi' dedi ve hemen izlerinin üzerinde gerisin geri döndüler. Derken Hızır'ı buldular. Bundan sonra Mûsâ ile Hızır'ın şânlarından olan şeyi Allah kendi Kitâb'ında kıssa edip anlatmıştır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Hızırla Mûsâ Aleyhimas-selâm Hadîsi Bâbı
3437-) Bize Alî ibn Abdillah tahdîs etti: Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Bize Amr ibn Dînâr tahdîs edip şöyle dedi: Bize Saîd ibn Cubeyr haber verip şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'a: Nevf el-Bekkâî, Hızır'ın sahibi olan Mûsâ, İsrâîl oğulları'nın Musa'sı değildir; o başka bir Musa'dır diye iddia ediyor, dedim. üzerine İbn Abbâs: Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir, dedi ve hadîsi şöyle nakletti: Bize Ubeyy ibn Ka'b, Peygamber'den şöyle tahdîs etti : "Musa Peygamber İsrâîl oğulları içinde hutbeye kalkmıştı. Kendisine: İnsanların en âlimi kimdir? diye soruldu. En âlim benim, diye cevâb verdi. husustaki ilmi Allah en bilendir diyerek Allah'a döndürmediğinden dolayı Allah onu azarladı da: Evet, iki denizin birleştiği yerde benim bir kulum var, işte o senden daha âlimdir, buyurdu. Ey Rabb 'im, onu görmeyi bana kim tekeffül eder? dedi. -Bazen râvî Sufyân: Ey Rabb'im, ona nasıl yol bulayım? şeklinde söyledi.- Bir balık alır ve onu bir zenbil içinde taşırsın. Onu nerede kaybedersen o kulum işte oradadır, dedi. -Bazen de aynı ma'nâya olan "Semme" yerine "Semmeh" dedi.- bir balık aldı ve onu bir zenbîl içine koydu. Bundan sonra Mûsâ hizmetçi genci Yûşa' ibn Nûn ile birlikte gitti. Nihayet o kayanın yanına varınca başlarını yere koydular. Akabinde Mûsâ uyudu. Bu arada balık debelendi ve zenbîlden çıkıp denize düştü. Ve deniz içinde kendine şaşılacak bir surette su künkü gibi (bir boşluk bırakarak) yolunu açıp gitti. Allah balıktan suyun akışını tuttu da su, tâk gibi oldu. Şöyle kemer takı gibi oldu" demiştir. "Uyandıktan sonra o gecenin kalanı ile bütün gün yürüdüler. Nihayet sabah olunca Mûsâ hizmetçisine: Kuşluk yemeğimizi getir, yemin olsun biz bu seferimizden garîb bir yorgunluk duyduk, dedi. Mûsâ, Allah'ın emrettiği o yerin ötesine geçmedikçe yorgunluk duymamıştı. Hizmetçi delikanlısı, Musa'ya: Gördün mü, taşın yanında barındığımız zaman balığı (yani balığın gittiğini haber vermeyi) unutmuşum. Bunu söylemeyi bana unutturan da şeytandan başkası değil, Balık deniz içinde şaşılacak bir surette yolunu tutup gitti. Balığın girmesi için suda bir oyuk meydana geldi. içinde böyle bir yolun açılması Mûsâ ile hizmetçisince hayret edilecek birşey olmuştu. Mûsâ, gence: Zaten aramakta olduğumuz bu idi, dedi. üzerine kendi izleri üzerinde, izlerine baka baka geriye döndüler. Taşın yanına varınca bir de baktılar ki, elbiseye bürünmüş bir adam duruyor. Mûsâ ona selâm verdi. O da selâmı aldı ve: Senin bulunduğun yerde selâm nereden (yani nasıl olur)? dedi. Ben Musa'yım, dedi. O: İsrâiloğulları'nın Musa'sı mı? diye sordu. Evet, dedi. (sonra yine söze başlayıp): Sana öğretilen rüşd ve hidâyetten bana birşey öğretmen için senin yanına geldim, dedi. (Doğrusu sen benim beraberimde asla sabredemezsin.) Yâ Mûsa! Ben, Allah 'ın bana öğrettiği öyle bir ilim üzerindeyim ki, sen onu bilemezsin. Sen de Allah'ın öğrettiği, Allah ilminden öyle bir ilim üzerindesin ki, onu da ben bilemem, cevâbını verdi." "Mûsâ ona: Sana öğretilen ilimden bana da öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi. da: Doğrusu sen benim beraberimde asla sabredemezsin. İçyüzünü kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin? dedi. da: Allah dilerse beni sabredici bulacaksın, sana hiçbir işte karşı gelmeyeceğim, dedi. Eğer bu suretle bana tâbi olacaksan ben sana anıp söyleyinceye kadar sen bana hiçbirşey sorma, dedi”. sonra deniz kıyısında yürüyerek gittiler. Yanlarına bir gemi uğradı. Kendilerini gemiye almaları için gemicilerle konuştular. Gemiciler Hızır'ı tanıdılar ve onları ücretsiz olarak gemiye aldılar. Onlar gemiye bindikleri zaman bir serçe kuşu geldi, geminin kenarına kondu ve denizden bir iki gaga su aldı. Hızır, Musa'ya: Yâ Mûsâ! Benim ilmimle senin ilmin, Allah'ın ilminden bu serçenin gagasıyle denizden aldığı su kadar bile eksiltmez, dedi. Hızır, eline bir balta aldı da gemi tahtalarından birini söktü." Mûsâ farkına varmadan Hızır keserle bir tahta sokmuştur, dedi. ona: Sen ne yaptın? Adamlar bizi ücretsiz olarak gemilerine almışlarken sen gemilerine kasdedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun? And olsun, sen büyük bir iş yaptın, dedi. Sen beraberimde asla sabredemezsin demedim mi? dedi. Mûsâ: Unuttuğum şeyden dolayı beni muâhaze etme, şu arkadaşlığımızda bana güçlük yükleme, dedi. Musa'nın bu ilk muhalefeti Musa'dan bir unutma eseri olmuştu. Denizden karaya çıktıkları zaman, diğer çocukların beraberinde oynamakta olan bir oğlana uğradılar. Hızır hemen o çocuğun başından tuttu ve onu eliyle şöyle kopardı." Sufyân, parmaklarının uçlarıyle sanki birşey koparır gibi işaret edip göstermiştir. ona: Tertemiz, mâsûm bir canı diğer bir can karşılığı olmaksızın öldürdün hâ? And olsun ki sen çok kötü bir şey yaptın, dedi. zât: Ben sana beraberimde asla sabredemezsin demedim mi? dedi. Mûsâ: Eğer bundan sonra sana birşey sorarsam benimle arkadaşlık etme; o takdirde tarafımdan muhakkak özre ulaşmışsındır, dedi. gittiler. Nihayet bir memleket halkına vardılar ki, ora ahâlîsinden yemek istedikleri hâlde kendilerini konuk etmekten çekinmişlerdi. Derken yıkılmak isteyen bir duvar buldular. O, bunu eliyle şöyle doğrultuverdi." Sufyân, eliyle birşeyin üstünden mesheder gibi işaret etmiştir. Râvî Alî ibn Abdillah el-Medînî: Ben Sufyân ibn Uyeyne'den ancak bir kerre "Meyledici" sözünü söylerken işittim, demiştir. Bunlar, kendilerine geldiğimiz, bizlere yemek yedirmeyen ve bizleri konuklatmayan bir kavimdir. Sen onların yıkılmaya yüz tutmuş olan duvarına geldin de onu doğrulttun. İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi. zât: İşte bu, benimle senin ayrılışımızdır. Sana üzerinde sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim, dedi. " aleyhi ve sellem) -kıssayı buraya kadar hikâye ettikten sonra-: "Ne olurdu sabredeydi de, aralarında geçecek haberlerini Allah bize kıssa yapaydı" buyurmuştur. Sufyân: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah, Musa'ya rahmet etsin. Keşke Mûsâ sabretseydi de, Allah onların işlerinden bize anlatsaydı" buyurdu, demiştir. ibn Cubeyr şöyle demiştir: Ve İbn Abbâs şu âyetleri okudu: "Gemiye gelince, denizde iş yapan yoksullarındı. Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında her sağlam gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı. Oğlana gelince: Onun anası da, babası da imân etmiş kimselerdi. Bunun için onları bir azgınlık ve kâfirlik bürümesinden endîşe ettik de, istedik ki, onların Rabb’i bunun yerine daha hayırlısını, merhametçe daha yakınını versin. Duvara gelince: Bu, o şehirde iki yetîm oğlancığındı. Altında da onlara âid bir define vardı. Babaları iyi bir adamdı. Binâenaleyh Rabb’in diledi ki, ikisi de rüşdlerine ersinler, definelerini çıkarsınlar.Bu, Rabb 'inden bir merhametti. Ben bunları kendi reyimle yapmadım. İşte üzerinde sabredemediğin şeylerin içyüzü!"(el-Kehf: 79-82). ibnu'l-Medînî dedi ki: Sonra Sufyân ibn Uyeyne bana: Ben bu hadîsi Amr ibn Dinar'dan iki kerre işittim ve iki kerre ondan ezberledim, dedi. Sufyân'a: Sen bu hadîsi Amr ibn Dînâr'd'an işitmeden önce mi ezberledin yahut bu hadîsi başka bir insandan mı ezberledin? diye soruldu. Bunun üzerine Sufyân: Hadîsi ezberlemekte olduğum kimseden: Sen bu hadîsi benden başka Amr'dan rivayet eden bir kimse işittin mi? Ben bu hadîsi Amr ibn Dînâr'dan iki yahut üç kerre işitmişim ve ondan ezberlemişimdir, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Hızırla Mûsâ Aleyhimas-selâm Hadîsi Bâbı
3438-) Bize İbnu'l-Mubârek, Ma'mer'den; o da Hemmâm ibn Münebbih'ten; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hızır'a Hızır (Hadır) denilmesinin sebebi şudur: Hızır otsuz kuru bir yere oturduğu zaman ansızın o otsuz yer Hızır'ın arkasından yeşillenip dalgalanırdı" buyurmuştur

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Hızırla Mûsâ Aleyhimas-selâm Hadîsi Bâbı
3439-) Bize Abdurrazzâk ibn Hemmâm es-San'ânî, Ma'mer ibn Râşid'den; o da Hemmâm ibn Münebbih'ten tahdîs etti: O da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den şöyle derken işitmiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İsrâîloğulları 'na: Beytu 'l-Makdis kapısından eğilerek giriniz ve: Hıtta ( = yâ Rabb, dileğimiz günâhımızı affetmendir) deyiniz, denildi. Fakat onlar (tersine) kıçları üzere emekleyerek girdiler ve Hıtta yerine "Habbetun fî şa'ratın ( = Kıl çuval içinde hububat)" sözünü söylediler".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb
3440-) Bize Avf el-Arâbî, el-Hasen'den, Muhammed ibn Sîrîn'den, Hılâs ibn Ömer'den; bunların üçü de Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs ettiler: O şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Mûsâ çok hayâlı, sıkı örtünen bir kimse idi. Kendisi hayâlı olmak istediği için derisinden hiçbirşey görülmezdi. Bu hâlinden dolayı İsrail oğulları'ndan ona ezâ edenler eza ettiler ve: Mûsâ bu kadar sıkı örtünmeyi ancak cildindeki bir ayıptan dolayı yapmaktadır: Onda ya baras denilen deri hastalığı yahut husyelerin şişmesi yahut da bir âfet vardır, dediler, da onların Mûsâ için söyledikleri kusurlardan berî olduğunu ortaya çıkarmak istedi. Mûsâ bir gün yalnız başına yıkanmak için soyundu, elbiselerini bir taş üzerine koydu, sonra yıkandı. Yıkanması bitince elbiselerini almak için onların yanına gitti. Bu sırada taş, elbiselerle yuvarlanıp gitti. Mûsâ da asasını alıp taşı yakalamaya gitti ve: Ey taş, elbisemi; ey taş, elbisemi! diyerek koşmaya başladı. Nihayet İsrâîl oğulları'ndan bir topluluğun yanına kadar vardı. suretle onlar Mûsâ 'yı çıplak olarak ve Allah 'ın yarattığı en güzel surette gördüler. Böylece Allah Musa'yı onların demekte olduklarından berî kıldı. Taş orada durdu, Mûsâ elbisesini alıp giydi. Akabinde Mûsâ asâsıyle taşı dövmeye başladı". Hureyre: Vallahi o taşta Musa'nın vurma izinden üç yahut dört yahut beş yara izi kalmıştır, demiştir. bu ezâ, Yüce Allah'ın şu kavlinde zikrolunandır: “Ey îmân edenler, siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah indinde yüzlü (i'tibârh bir zât) idi” (el-Ahzâb: 69).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb
3441-) Ben Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir ganimeti taksîm etmişti. Bir adam: Bu, Allah'ın rızâsı istenmeyerek yapılan bir taksîmdir, dedi. Ben Peygamber'e geldim ve bu sözü kendisine haber verdim. Bu haksız sözü işitince Peygamber öfkelendi, hattâ ben yüzünde öfke izinin belirdiğini gördüm. Sonra Peygamber: "Allah Musa'ya rahmet etsin! Ona benim uğradığım şu ezadan daha fazlasıyle ezâ edilmişti de o sabretmişti" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb
3442-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Rasûlüllah'ın beraberinde misvak ağacının olgun yemişlerini topluyorduk. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bundan siyah olanını alınız. Çünkü böylesi en hoş olanıdır" buyurdu. Sen koyun güder miydin? diye sordular.Rasûlüllah: "Herpeygamber muhakkak koyun çobanlığı yapmıştır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Bâb
3443-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ölüm meleği Mûsâ Peygamber'e gönderildi. Melek, Musa'ya gelince, Mûsâ, meleğin yüzüne vurdu, gözünü kararttı. Melek Rabb'ine döndü ve: Sen beni ölmek istemeyen bir kula gönderdin! diye hâlini arzetti. Azrail'e: Sen yine Musa'ya dön de ona, elini bir öküzün sırtı üzerine koymasını ve elinin örttüğü her bir kıla mukaabil bir yıl ömrü olacağını söyle, buyurdu. bunu duyunca: Yâ Rabb'im, bundan sonra ne olacak? diye sordu. Allah: Bundan sonra yine ölüm vardır, buyurdu. Mûsâ: Öyle ise ölüm şimdi gelsin, niyazında bulundu. Hureyre dedi ki: Ve Allah'tan kendisini bir taş atımı uzaklığa kadar Mukaddes Arz'a yaklaştırmasını istedi. Hureyre şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer ben Musa'nın gömüldüğü o yerde sizinle beraber bulunsaydım, onun yol kenarında, kızıl kum tepesinin altında olan kabrini sizlere muhakkak gösterirdim” buyurdu. Abdurrazzâk şöyle dedi: Ve bize Ma'mer haber verdi ki, Hemmâm ibn Münebbih şöyle demiştir: Bize Ebû Hureyre, Peygamber'den bunun benzeri hadîsi tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Musanın Vefatı Ve Vefatından Sonrasının Zikri
3444-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Müslümanlardan bir adam ile Yahûdîler'den bir adam birbiriyle sövüştü. Müslüman yemin etmekte olduğu bir yemîn içinde: Muhammed'i âlemler üzerine süzüp çıkaran Allah'a yemîn ederim ki, dedi. de müslümâna karşı: Musa'yı âlemler üzerine süzüp çıkaran Allah'a yemîn ederim ki, dedi. esnada müslümân elini kaldırıp Yahûdî'nin yüzüne bir tokat yapıştırdı. Bunun üzerine Yahûdî, Peygamber'e gitti. Kendisiyle müslümân kişinin işini O'na haber verdi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): Bana Mûsâ üzerine hayırlılık vermeyiniz. Muhakkak insanların hepsi -kıyâmet günü- bayılacaklar. Fakat ilk ayılan ben olacağım. O anda bir de göreceğim ki, Mûsâ, Arş'ın bir tarafına sıkıca tutunmuş duruyor. Bilmiyorum, Mûsâ da bayılanların içinde idi de benden evvel mi ayıldı, yahut baygınlıktan Allah 'ın istisna ettiği bahtiyar kimselerden mi bulundu?".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Musanın Vefatı Ve Vefatından Sonrasının Zikri
3445-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Âdem ile Mûsâ birbirine hüccet getirip çekiştiler. Mûsâ, Âdem 'e: Sen, günâhın seni cennetten çıkartmış olduğu Âdem'sin, dedi. Âdem de Musa'ya: Sen Allah'ın risâletleri ve kelâmı ile seçip üstün kıldığı Mûsâ'sın. Sonra sen, ben yaratılmadan evvel üzerime takdir edilmiş bir işten dolayı beni kınıyorsun! dedi". ardındanRasûlüllah iki kerre: "Böylece Âdem Musa'ya delîl ve burhanla gâlib oldu" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Musanın Vefatı Ve Vefatından Sonrasının Zikri
3446-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Bir gün Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bizim yanımıza çıktı da: "Bana bütün ümmetler arzolundu ve ben semânın etrafını kapatmış çok kalabalık bir karaltı gördüm: Şu, kavmi içinde Musa'dır, denildi".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Musanın Vefatı Ve Vefatından Sonrasının Zikri
3447-) Ebû Mûsâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Erkeklerden birçok kimse kemâle erdi. Kadınlardan ise Fir'avn'ın kadını Âsiye ile İmrân'ın kızı Meryem'den başkası kemâle erişemedi. (Bu ümmetin kadınları üzerine) Âişe'nin fazileti de tirid yemeğinin başka yemeklere karşı fazileti gibidir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3448-)  Bize Sufyân, el-A'meş'ten; o da Ebû Vâil'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd(radıyallahü anh)'dan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizden hiçbiriniz sakın benim Yûnus'tan hayırlı olduğumu söylemesin" buyurmuştur. Müsedded: "Yûnus ibn Mettâ" şeklinde ziyâdeli söylemiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3449-) Bize Şu'be, Katâde'den; o da Ebû’l-Âliye'den; o da İbn Abbâsradıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir kul için: Ben muhakkak Yûnus ibn Mettâ'dan hayırlıyım, demesi uygun değildir" buyurmuş ve Yûnus'u babası Mettâ'ya nisbet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-enbiyâ
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı: