Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

3966-) el-Berâ dedi ki: Ben Ebû Bekr'in beraberinde olarak onun ailesi yanına girdim. Birden kızı Âişe'yle karşılaştım ki, o kendisine ateşli bir hastalık isabet etmiş olduğu için yatmakta idi. Bu esnada babasını gördüm ki, onun yanına gitti de kızının yanağından öptü ve: Nasılsın ey kızcağızım? Dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3967-) Peygamber'e hizmet eden Enes(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldi. Onun sahâbîleri içinde Ebû Bekr'den başka saç ve sakalı kırçıl kimse yoktu. Ebû Bekr saç ve sakalını kına ve ketem bitkisi ile gılıfladı, yânı saçlarını boyadı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3968-) Ve Duhaym şöyle dedi: Bize el-Velîd tahdîs etti. Bize el-Evzâî tahdîs etti: Bana Ebû Ubeyd, Ukbe ibnu Vessâc'dan tahdîs etti. Bana Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldi. Ebû Bekr, O'nun(Muhacir olarak gelen) sahâbîlerinin en yaşlısı idi. (Onun saç ve sakalının siyahlığına beyaz karışmıştı.) Ebû Bekr, kına ve keten karışığı ile saçlarını boyadı da saçlarının kırmızılığı siyaha yakın derecede şiddetli, koyu renkli oldu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3969-) Bize Esbağ ibnu'l-Fefec tahdîs etti: Bize Abdullah ibnu Vehb, Yûnus ibn Yezîd'den; o da ibn Şihâb'dan; o da Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da Âişe'den şöyle tahdîs etti: Ebû Bekr (radıyallahü anh), Kelb oğulları kabilesinden bir kadınla evlendi ki, o kadına Ümmü Bekr denilirdi. Ebû Bekr, Medîne'ye hicret ettiği zaman bu kadını boşadı da, sonra o kadını, kadının amcaoğlu (Ebû Bekr Şeddâd ibni'l-Esved ibn Abdi'ş-Şems ibn Mâlik ibn Ceûne) zevceliğe aldı. İşte o, (Bedir'de öldürülüp de Peygamber'in kuyuya attığı) Kureyş kâfirlerine mersiye olarak şu kasideyi söyleyen şâirdir. mâ zâ bi’l-kalîbi kalıbı Bedrin Mine'ş-şîzâ tüzeyyenu bi's-senâmi, mâ zâ bi’l-kalîbi kalıbı Bedrin Mine’l-kaynâti ve 'ş-şerbi ‘l-kirâmi, Tuhayyî bi's-selâmeti Ümmü Bekrin Ve hel lî ba'de kavmi bin selâmi, Tuhaddisuna'r-Rasûlu bi-en senahyâ Ve keyfe hayâttı esdâin vehâmi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3970-) Bize Hemmâm ibn Yahya, Sabit el-Bunânî'den; o da Enes'ten tahdîs etti ki, Ebû Bekr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le beraber mağaranın içinde bulunurken başımı yukarıya kaldırdığım zaman üstümüzde bizi aramağa çıkan müşriklerin ayaklarını gördüm de: Ey Allah'ın Peygamberi! Bunlardan bâzısı gözünü aşağıya eğmiş olsa, muhakkak bizi görecektir, dedim. O: "Sus yâ Ebâ Bekr! Biz, üçüncüleri Allah olan iki kişiyiz!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3971-) Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle demiştir: Bir bedevî, Peygamber'e geldi de O'na hicretten (yani çölden Medîne'ye hicret etmekten) sordu. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Sakın hicrete kalkışma! Çünkü hicret işi çok çetindir. Senin develerin var mı?" buyurdu. Bedevî: Evet, vardır, dedi. Peygamber: "Sen onların zekâtını veriyor musun?" dedi. Bedevî: Evet, veriyorum, dedi. Peygamber: "Sen o develerin sütünden başkalarının da faydalanması için onları başka kimselere muvakkaten veriyor musun?" dedi. Bedevi: Evet, veririm, dedi. Peygamber: "Develerin subaşına gelmeleri gününde oradaki fakirlere sütlerinden sağıp içiriyor musun?" dedi. Bedevi: Evet, içiririm, dedi. Peygamber: "Öyle ise sen denizlerin (yani şehirlerin) ötesinde çalış! Çünkü Allah senin işinden hiçbirşey eksik bırakmaz (çölde de sana verir)"buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3972-) Ensâr'dan el-Berâ ibn Âzib(radıyallahü anh): Bize ilk önce hicret edip gelenler Mus'ab ibn Umeyr ve İbnu Ümmi Mektûm'dur. Sonra bize Ammâr ibn Yâsir ile Bilâl (radıyallahü anh) geldi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Ve Sahâbîlerinin Medineye Gelişleri Bâbı
3973-) Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibnu Âzib (radıyallahü anh) den işittim, o şöyle dedi: Bize ilk önce hicret edip gelenler Mus'ab ibn Umeyr ve İbnu Ümmi Mektûm'dur. Bu ikisi Medine müslümânlarına Kur'ân okuturlardı. Sonra Bilâl, Sa'd ibn Ebî Vakkaas, Ammâr ibn Yâsir hicret ettiler. Daha sonra Omer ibnu'l-Hattâb, Peygamber'in sahâbîlerinden yirmi kişi ile bize hicret edip geldi. Bunlardan sonra da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Ebû Bekr ve Âmir ibn Fuheyre ile- hicret edip geldi. Artık ben Medîne halkınınRasûlüllah’ın gelmesiyle ferahlandığı gibi hiçbirşeyle ferahlandığını görmedim. Hattâ (Neccâr oğullları'ndan) genç kızlar: "Rasûlüllah geldi" cümlesini söyleyip sevinmeye başladılar. Ben de Rasûlüllah hicret edip gelmeden önce el-Mufassal grubundan sayılan birtakım sûrelerle beraber "Sebbihı'smi Rabbike'l-a'lâ"(el-Âlâ-1)Sûresi'ni okumuştum.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Ve Sahâbîlerinin Medineye Gelişleri Bâbı
3974-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret edip geldiğinde babam Ebû Bekr ile Bilâl sıtmaya tutulmuştu. Âişe dedi ki: Ben Ebû Bekr ve Bilâl'in yanlarına girdim de: Ey babacığım, kendini nasıl hissediyorsun? Yâ Bilâl, kendini nasıl buluyorsun? diye sordum. dedi ki: Ebû Bekr'i sıtma ateşi yakalayınca, şu beyti okurdu: musabbahun fî ehlihî Ve'l-mevtu ednâ min şirâki na'lihî. diyarında her kişi âliesi içinde mes'ûd sabahlamışken, ölüm insana ayakkabısının bağından daha yakındır(yânı ölüm ansızın yakalar da akşama diri bırakmaz)] de kendisinden humma nevbeti sıyrılınca sesini yükselterek şu beyitleri söylerdi: leyte şı'rî hel ebîtenne leyleten Bi-vâdin ve havlı ızhırun ve celîlu ve hel eriden yevmen miyâhe Mecennetin Ve hel yebduven lî Şâmetun ve Tafîlu. Şunu bilmek isterim ki: Mekke vâdîsinde etrafımı ızhir ve celîl otları sararak bir gece olsun geceler miyim? Bir gün gelip de Ukâz'daki Mecenne sularının başına varır mıyım? Mekke'nin Şâme ve Tufeyl Dağları acaba bir kerre daha bana görünürler mi?) dedi ki: Ben Rasûlüllah'a geldim de onların bu hâlini kendisine haber verdim. Bunun üzerine Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Yâ Allah, bize Mekke'yi sevdirdiğin gibi Medine'yi de sevdir, yahut onu daha çok sevdir. Ve Medine'nin havasını bizim için sağlamlaştır. Medine'nin sâ' ve müdd ölçekleri hakkında bize bereket ihsan eyle! Medine'nin sıtmasını naklet de onu Mekke'nin Cuhfesinde tut!" diye duâ etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Ve Sahâbîlerinin Medineye Gelişleri Bâbı
3975-) Urve ibnu'z-Zubeyr tahdîs etti ki, kendisine Ubeydullah ibn Adiyy ibn Hıyar haber verip şöyle demiştir: Ben Usmân'ın huzuruna girdim. Usmân şehâdet kelimelerini söyledikten sonra şöyle dedi: Amma ba'du; şübhesiz Allah, Muhammed'i hakk dîn ile peygamber gönderdi. Ben de Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne icabet edenlerden ve Muhammed'in gönderildiği esâslara îmân edenlerden oldum. Sonra iki kerre hicret ettim. Rasûlüllah'ın dâmâdlığına nâil oldum ve kendisiyle bey'atlaştım. Allah'a yemîn ederim ki, Yüce Allah O'nu vefat ettirinceye kadar ben O'na âsî de olmadım, O'nu aldatmadım da. Şuayb'e, İshâk ibn Yahya el-Kelbî el-Hımısî mutâbaat edip, bana ez-Zuhrî bunun benzerini tahdîs etti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Ve Sahâbîlerinin Medineye Gelişleri Bâbı
3976-) İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah haber verdi; ona da İbn Abbâs şöyle haber vermiştir: Abdurrahmân ibn Avf, Omer'in yaptığı son haccda Minâ'da iken kendi ailesi yanına döndü ve orada beni buldu. Abdurrahmân dedi ki: Ben: Ey Mü'minlerin Emîri, şübhesiz hacc mevsimi insanların düşük ve sefîl olanlarını da burada toplar. Ben senin yapmak istediğin konuşmayı Medine'ye varıncaya kadar geri bırakmanı düşünürüm. Çünkü Medîne, Hicret ve Sünnet Yurdu'dur. Ve sen Medine'de fıkıh ehline, insanların ileri gelen şeriflerine ve re'y sahibi olanlarına ulaşırsın, dedim. Elbette ben Medine'de ikaamet etmekte olduğum ilk makaamda ayağa kalkıp hükümleri söyleyeceğim, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Ve Sahâbîlerinin Medineye Gelişleri Bâbı
3977-) İbn Şihâb, Zeyd ibn Sâbit'in oğlu Hârice'den haber verdi(ki o şöyle demiştir): Ümmü’l-A'lâ, Peygamber'e bey'at etmiş Ensâr kadınlarından bir kadındır. O şöyle haber verdi: (Hicret'te) Muhâcirler'in oturacakları yerleri ta'yîn için Ensâr kur'a çektikleri zaman, kur'ada Usmân ibn Maz'ûn'un ismi Ümmü'l-A'lâ'nın ailesine çıkmış. dedi ki:(Biz Usmân ibn Maz'ûn'u evimizde konukladık.) Fakat Usmân bizim yanımızda hastalandı. Ben Osman'ın hastalığında ona hastabakıcılık yaptım. Nihayet vefat etti. Biz onu yıkayıp kendi elbisesi içine koyup kefenledik. Sonra yanımıza Peygamber girdi. Ben (cenazeyi tezkiye ederek): Yâ Ebâ Sâib, Allah'ın rahmeti üzerine olsun! Allah sana muhakkak ikram etmiştir! dedim. üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ın bu ölüye ikram ettiğini sana bildiren nedir?" diye sordu. dedi ki: Ben de: Yâ Rasûlallah! Babam anam Sana feda olsun, ben bilmiyorum. Fakat (bunca îmân ve itaati ile o ikram edilenlerden olmazsa) Allah kime ikram eder ki? dedim. Rasûlüllah: "Usmân ibn Maz'ûn'a yemîn olsun ki yakîn, yani ölüm gelmiştir. Ve Allah'a yemîn ederim ki, ben de bu ölü için hayır ve saadet umarım. Yine Allah'a yemîn ederim ki, ben Allah'ın Rasûlü olduğum hâlde bana (ve size yarın) Allah tarafından ne muamele yapılacağını bilemem" buyurdu. Vallahi bundan sonra ben hiçbir kimseyi tezkiye etmem, demiştir. Ümmü’l-A'lâ: İbn Maz'ûn hakkındaki bu iş, beni hüzünlendirdi, akabinde uyudum. Ru'yâmda bana Usmân ibn Maz'ûn'a âit akar bir pınar gösterildi. Hemen Rasûlüllah'a gidip gördüğüm ru'yâyı kendisine haber verdim. Rasûlüllah: "Bu pınar, onun dünyâda iken yapmakta olduğu sâlih amelidir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Ve Sahâbîlerinin Medineye Gelişleri Bâbı
3978-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Buâs günü, Allah'ın kendi Rasûlü için hazırladığı bir gündür ki, bu muharebenin neticesi üzerine Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Medîne'ye hicret etmişti. Bir hâlde ki, hicret sırasında muhârib Evs ile Hazrecliler'in cem'iyetleri dağılmış, şerifleri öldürülmüş ve yaralanmıştı. Bu perişanlık üzerine Allah muhâriblerin (Ensâr'ın) İslâm camiasına girmeleri için bu günü Rasûl’üne hazırlamıştır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Ve Sahâbîlerinin Medineye Gelişleri Bâbı
3979-)  Bize Şu'be, Hişâm'dan; o da babası Urve ibnu'z- Zubeyr'den; o da Âişe(r.anha)'den şöyle tahdîs etmiştir: Bir ramazân bayramı yahut kurbân bayramı günü Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'nin yanında iken ve Âişe'nin yanında da Ensâr'ın Buâs günü hiciv olarak, birbirlerine karşı atışıp söyledikleri şiirlerini tegannî edip okuyan iki şarkıcı kız varken, içeriye Ebû Bekr girmiş. Bu şarkıları için iki kerre: (Peygamber'in yanında) şeytân mızmârı mı? Diye çıkıştı. Bunun üzerine Peygamber: "Yâ Ebâ Bekr, onlara ilişme! Her kavmin bir bayramı vardır, şübhesiz bizim bayramımız da işte bu gündür" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Ve Sahâbîlerinin Medineye Gelişleri Bâbı
3980-) Enes ibn Mâlik tahdîs edip şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiği zaman, Medine'nin yüksek tarafında Amr ibn Avf oğulları denilen bir obada konakladı. dedi ki: Rasûlüllah onların içinde ondört gece ikaamet etti. Sonra (ana tarafından dayıları olan) Neccâr oğulları cemâatine haber gönderdi. dedi ki: Neccâr oğulları kılıçlarını kuşanarak geldiler. dedi ki: Rasûlüllah binek devesi Kasvâ üzerinde, Ebû Bekr O'nun arka tarafına binmiş, Ensâr ve Neccâr oğulları cemâati de Rasûlüllah'ın etrafını kuşatmış olarak muhteşem bir kafileyle Medine'ye doğru hareketi hâlâ gözümün önündedir. NihayetRasûlüllah indi ve bineğini Ebû Eyyûb'un avlusuna bıraktı. dedi ki: Rasûlüllah namaz vakti kendisine nerede yetişirse orada namazını kılardı; davar ağıllarında da namaz kıldığı olurdu. dedi ki: (Ebû Eyyûb'un evine yerleştikten) sonra, Rasûlüllah Mescid'in inşâ edilmesini emretti ve Neccâr oğulları cemâatine haber gönderdi. Onlar geldiklerinde: "Ey Neccâr oğulları! Şu bustânınızın bedelini bana bildiriniz" dedi. Onlar da: Vallahi biz onun bedelini Sen'den istemeyiz. Bizler onun ecrini ancak Allah'tan umarız, dediler. dedi ki: Bu bustânda size söyleyeceğim şu şeyler vardı: Bu bustânda müşrik kabirleri vardı; oyuk, tümsek, bakılmamış harabelik yerler vardı; bir kısmında da yabanî hurma ağaçlan vardı.Rasûlüllah emretti de müşrik kabirleri açılıp başka tarafa naklolundu, arsanın çukur ve harabelik yerleri düzeltildi, yabanî hurmalar da kesildi. dedi ki: Mescid'in(o zaman Kudüs cihetinde olan) kıble tarafına(mihrâb yerine) hurma ağaçlarını dizdiler. Kapının iki tarafını, yani süvelerini taştan ördüler. dedi ki: Sahâbîler kısa vezinli şiirler söyleyerek bu taşları nakletmeye başladılar. Rasûlüllah da onlarla beraberdi. Hepsi şöyle diyorlardı: lâ hayra illâ hayru'l-âhireh Fağfir li'l-Ensâri ve’l-Muhâcireh = Yâ Allah, âhiret hayrından başka hayır yoktur. Öyle ise Sen, Ensâr ile Muhâcirler'e mağfiret eyle.).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Ve Sahâbîlerinin Medineye Gelişleri Bâbı
3981-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Ben Omer ibnu Abdilazîz'den işittim; o, Nemr'in kızkardeşinin oğlu Sâib ibn Yezîd'e: Sen Muhâcir'in Mekke'de ikaameti hakkında ne işittin? diye soruyordu. ibn Yezîd de ona: Ben el-Alâ ibnu’l-Hadramî'den: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Sader tavafından sonra Muhacir için Mekke'de üç gece oturma ruhsatı vardır” buyurdu, dediğini işittim, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Muhacirin Hacc Ve Umre İbâdetini Bitirdikten Sonra Mekkede İkaameti Nin Hükmü Bâbı
3982-) Bize Abdullah ibn Mesleme tahdîs etti: Bize Abdulazîz, babası Ebû Hâzim'dan tahdîs etti ki, Sehl ibn Sa'd(radıyallahü anh) şöyle demiştir: İslâm târihine başlangıç ta'yin ederlerken, sahâbîler, bu başlangıcın Peygamber'in peygamber gönderildiği zamandan veya vefatı ânından i'tibâr edilmesi hususunda sayılıp dökülen görüşlerden hiçbirine kıymet vermediler. Yalnız Peygamber'in Medine'ye gelmesi ve hicreti vaktinden başlamasına i'tibâr ettiler. Târîh Başlangıcının Kur'ân'dan Alınışı (581/1185), "İlkgününden..." (et-Tevbe: 108) âyeti hakkında şöyle dedi: "Bu âyette fıkıh, yânı ilim yönünden, Omer (radıyallahü anh) 'nin târîh başlangıcı hususunda kendileriyle istişare ettiği zaman bütün sahâbîlerin Omer ile beraber üzerinde ittifak ettikleri başlangıcın sahîhliği vardır. Onların re'yleri târihin hicret yılından olması(fikri) üzerinde ittifak etti. Çünkü o yıl, İslâm'ın izzet bulduğu, Peygamber'in emniyette (yani korkusuz) olduğu, mescidlerin bina edildiği yıldır. İşte onların bu hicret yılını târîh başlangıcı yapma görüşleri tenzilin zahirine uygun düşmüştür. Şimdi biz onların bu fiilleriyle Yüce Allah'ın "Min evveli yevmin" kavlindeki "İlk gün"ün, zaman ta'yîni kendisiyle yapılagelen(hicrî) târih günlerinin birincisi olduğunu anladık. Eğer sahâbîler bunu bu âyetten aldılarsa, bu onlardaki bir ilimdir. Çünkü sahâbîler, Kitâbullah'ın te'vîlini en iyi bilen ve Kur'ân'daki işaretleri en iyi anlayan kimselerdir, Şayet bu bir re'y ve ictihâdla olduysa, muhakkak ki Allah onu, yapılmasından önce hissettirip belli etmiş ve doğru olduğuna işaret eylemiştir. Çünkü bilinen bir yıla yahut bilinen bir aya yahut bilinen bir târîhe izafe etmeden "Ben onu ilk gün yaptım" diyen bir kimsenin bu sözü ma'kûl olmaz. Halbuki burada ma'nâda o belli târîhe olandan başka hiçbir izafet yoktur. Çünkü ne lâfız, ne de hâl karinesi olarak başkasına delâlet edici karineler yoktur. bunu iyi düşün, iyi anla. Çünkü bunda hatırda tutup ezberleyen için taaccüble ibret ve öğüt alınacak birşey, gönül gözüyle gören ve iyice görüp bilmek isteyen kimse için de bir ilim vardır." Günü sonra kamerler doğacak. Her kamerî seneden sonra bir kamerî sene gelecektir. Zaman dâiresi döndükçe, her görünüşünde sanki yeryüzünün tek noktasına işâret edecek, ışıklarını oraya tutup, orayı gösterecektir. Orası Hicret Mağarası'dır! kamer her dönüşünde o günün, Muhammed'in en güzel günü olduğunu gösterecektir. Çünkü "gün"ler içinde risâletine en fazla delâlet eden gün, o gün; inancının en mes'ûd günü, kalbinin en fazla ümîdle dolduğu gün, o gündür. o gün, müslümânların tereddüd etmeden, düşünmeden ve kendilerine işaret edilmeden takvimlerinin başlangıcı olarak kabul ettikleri gündür. târih başlangıcı niçin Hicret Günü'dür de da'vete ilk başlandığı gün değildir? Ve niçin Bedir günü veya Hz. Muhammed aleyhi's-selâmm doğum günü veya Veda Hacci günü târih başlangıcı değildir? görünüşe göre ilk bakışta bu günler tebcile ve târîh başlangıcı olmaya, canını ve îmânını kurtarmak için karanlıkların örtüsüne, himayesine sığınarak terki diyar etme gününden daha lâyıktır, diye düşünürüz. târîh başlangıcı olarak Hicret Günü'nü seçen adam, "Akîde, îmân. ve edebiyat" mefhûmlarına bütün tarihçilerden ve başka görüşte olan mütefekkirlerden hem daha vâkıftır, hem mes'elenin ruhunu ve hikmetini anlamıştır. Çünkü inançlar, her bakımdan zorluklarla ölçülür, kurtuluş ve gâlibiyyetlerle değil! Çünkü dîn gâlib geldiği, da'vet netice verdiği zaman herkes îmân eder. Fakat hakka, hakîkate bağlanan ve zâtında îmânının zaferi tecellî eden insan, zorluk ânında da îmân edip etrafından başına gelecek belâları da hesaba katarak yola çıkan insandır. Onun için, Hz. Peygamber'in hicret ettiği gün, târîh başlangıcı olmaya başka günlerden daha lâyıktır; âyetin ifâdesine bakınız: O'nu Mekke'den çıkardıkları zaman bizzat Allah O'na yardım etti. O, o zaman ikinin ikincisi idi. Onlar mağarada iken Peygamber arkadaşına: Tasalanma, muhakkak Allah bizimle beraberdir, diyordu. Allah O'nun üzerine sekînetini (ma'nevî kuvvetlerini) indirmiş, O'nu sizin görmediğiniz ordularla te'yîd etmiş, kâfirlerin kelimesini alçaltmıştı. Allah'ın Kelimesi ise: O en yücedir. Allah mutlak gâlibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir" (et-Tevbe: 40). Önceki takvimin, Peygamber zamanında da tabiî olarak takvîm olması gerektiğini söyleyen söylesin, "Hicretten maksad Medine'ye gitmekti (?). Onun için Medine'ye gidildiği gün târîh başlangıcı olmalıdır, çünkü o gün fevkalâde bir gündür" desin... Ne denirse denilsin, şu kesindir ki, Kur'ân’ın açıkça belirttiği "Zafer târihi", O'nun Mağara'da "İkinin ikincisi" olduğu gündür. açık kalbli Hattâb oğlu Omer ki -ister târîh başlangıcını tesbît eden o olsun, ister yapılan tesbîti kabul etmiş bulunsun, müsâvîdir- târîh günü olarak gözlerini "Sevr" Mağarası'na dikti ve ayırmadı. Ne Medine'ye giriş gününü, ne Bedir zaferini, ne İran'ın fethi gününü târih başlangıcı olarak seçti! Sabit nazarla baktığı tek nokta "Görmediğiniz ordular..." idi. Şimdi onları biz de görüyoruz. ilk da'vet günü de İslâm'ın ilk günü değildir. Çünkü İsâ'nın doğumunun Hristiyânlığın mu'cizesi olduğu gibi, Muhammed'in doğumu İslâm'ın mu'cizesi değildir. Çünkü Muhammed doğumunda da bizim gibi bir beşerdir. Fakat o ilk da'vet gününde de, da'vetin semere verip O'nun efendiliğini izhâr ettiği günde de ve o da'vetin sahibinin ve arkadaşı Sıddîk'ın kalbinde ilk ağır imtihanını geçirdiği gün de, Mağara'da iki kişilerken de Peygamber'in Efendisi idi. ve dînlerin târih başlangıçları böyle tesbît edilir. En zor günü ilk târîh günüdür. Garnîmetlerin alındığı, fetihlerin yapıldığı gün değil. Çünkü bunlar kalblerde basit, küçük sevinçler doğuran şeylerdir. O hâlde bir zaman, sâdece kalblerde gizli iken bir lâhzada güneş gibi zuhur ettiği ânı iyi tesbît etmemiz lâzımdır. Bir zamanlar inkâr edilirken varlığı ortadan kaldırılmağa çalışılırken, artık bugün kalblerin derinliklerinde yerleşmiştir. ve Ümîd Günü: Mağara günü, Rasûlüllah'ın günleri arasında hiç bir zaman unutamadığı, o muazzam sabrını gösterdiği ve özellikle üzüntü, hayret ve bekleyiş günüydü. İmân günü, ümîd günüdür. İçinde bulunduğu anda gönül huzuru olmayan insanın nazarlarını istikbâle çevirdiği gündür. Hiçbir insanını memnun edemeyen âlemin ümîdle beklediği gün... Âlemde hüzün ve hayret (şaşırma) ağır bastığı zaman, mutlakaa uzakta, gözlerden uzak, gizlenmiş birşey var demektir. Evet, mutlakaa gizlenmiş... Çünkü bütün bir kâinat, bütün bir insanlık âlemi ruhunu tatmin edecek bir îmân manzumesi aramaktadır. Bu sebeble îmân, istikbâl. içindir. Bundan dolayı da müstakbel, îmânın olacaktır. Ve ümîdle bekliyoruz: Bütün insanlık, tesellisini "Mağara Gününün Sâhibi"nden bulacak, şayet O'nu tanırsa, insanca bir hayâta kavuşacaktır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Târîh Ve Sahâbîler İslâm Târihinin Başlangıcını Hangi Vakadan Tayîn Ve İtibâr Ettiler? Bâbı
3983-) Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den tahdîs etti ki, Âişe(r.anha) şöyle demiştir: Namaz evvelâ ikişer rek'at olarak farz edildi. Sonra Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) hicret etti.(Mukîm için) namaz dört rek'at olarak farz kılındı, sefer namazı ilk hâli üzere iki rek'at olarak bırakıldı. ibn Hemmân es-San'ânî, Ma'mer ibn Râşid'den bu hadîsi rivayet etmekte Yezîd ibn Zuray'a mutâbaat etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Târîh Ve Sahâbîler İslâm Târihinin Başlangıcını Hangi Vakadan Tayîn Ve İtibâr Ettiler? Bâbı
3984-) - Bize Yahya ibn Kazaa tahdîs etti. Bize İbrâhîm ibn Sa'd, ez-Zuhrî'den; o da Âmir ibn Sa'd ibn Mâlik'ten tahdîs etti ki, babası Sa'd ibn Ebî Vakkaas(radıyallahü anh) şöyle demiştir; Veda Haccı yılı Mekke'de tutulduğum ve ölüme yaklaştığım şiddetli bir hastalığımda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beni ziyaret etti. Ben: Yâ Rasûlallah! Bendeki bu hastalık, görmekte olduğun şu dereceye ulaştı. Ben mal sahibiyim. Bana bir tek kızımdan başka vâris olacak kimse yoktur. Buna göre ben malımın üçte ikisini sadaka yapayım mı? diye sordum. "Hayır (sadaka etme)” buyurdu. Râvî dedi ki: Ben: Yarısını sadaka yapayım mı? Dedim. Rasûlüllah: "Hayır" buyurdu da şöyle devam etti: "Üçte bir (sana sadaka yapman için yeter) yâ Sa'd! Üçte bir de çoktur. Çünkü senin kendi zürriyetini zengin bırakman, onları muhtaç ve insanlara el açar bir vaziyette bırakmandan hayırlıdır" buyurdu. şeyhi olan) Ahmed ibn Yûnus, İbrâhîm ibn Sa'ddan: "Senin kendi zürriyetini..." (diğer tarîkte de "Kendi vârislerini...") şeklinde söylemiştir. "Sen Allah cihetini, yânı rızâsını aramak için yapacağın her bir sadakaya mukaabil, Allah muhakkak senin ücretini verecektir. Hattâ (yemek yerken) eşin olan kadının ağzı içine koyacağın lokmadan da sevâb alacaksın" buyurdu. ben: Yâ Rasûlallah!(Siz Medîne'ye döneceksiniz de) ben arkadaşlarımdan geriye mi bırakılacağım? diye sordum. "Sen bizden asla geride bırakılmayacaksın. Şayet sen Mekke 'de kalır da Allah cihetini isteyerek iyi amel yaparsan, elbette o amelin sebebiyle bir derece ve yükseklik artırması yapmış olursun. Ve ben öyle ümîd ediyorum ki, sen (ömrün uzatılmak suretiyle) hayâtta sona bırakılacaksın. Hattâ seninle birtakım kavimler yararlanacak, diğer birtakımları da senden zarar göreceklerdir. Yâ Allah! Sahâbîlerimin (Mekke'den Medîne'ye) hicretlerini tamamla! Onları topukları üzerinde geriye döndürme!" buyurdu. üzerine Sa'd ibn Ebî Vakkaas şöyle demiştir:) Lâkin hâli kötü olan, Sa'd ibn Havle'dir. (Kendisinden hicret etmiş olduğu) Mekke'de ölmüş olmasından dolayı, Rasûlüllah ona çok acır, kederlenirdi. ibn Yûnus ile Mûsâ ibn İsmâîl, İbrâhîm ibn Sa'd'dan "Kendi vârislerini... bırakman" diye söylemişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin: Yâ Allah! Sahâbîlerim İçin Hicretlerini Tamamla Sözü Ve Mekkede Ölenler İçin Mersiyesi Yani Onlara Acıyıp Yanması Bâbı
3985-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Abdurrahmân ibn Avf Medîne'ye geldiğinde Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) onunla Sa'd ibnu'r-Rabî' el-Ensârî arasında kardeşlik akdi yaptı. Sa'd ibnu'r-Rabî', Abdurrahman ibn Avf'a, kendi ailesini ve malını yarı yarıya ona vermeyi arzetti.Abdurrahmân ibn Avf da ona: Allah ehlin ve malın hakkında sana bereket ihsan eylesin. Sen bana çarşıya delâlet et! dedi. Abdurrahmân ibn Avf,(Kaynukaa çarşısına gidip gelmeye başladı) keş ve yağdan (yani bunları alıp satmaktan) çok şey kazandı. Birkaç günler sonra Peygamber Abdurrahmân'ı ziyaret ettiğinde, onun üzerinde zifaf edenlere mahsûs kokulu sarı boya izleri gördü. Peygamber ona: "Hâlin nedir yâ Abdarrahmân?" diye sordu. Abdurrahmân: Yâ Rasûlallah, ben Ensâr'dan bir kadınla evlendim, dedi. Rasûlüllah: "O kadına ne kadar mehr verdin?'' buyurdu. O da: Bir çekirdek ağırlığında altın, dedi. Bunun üzerine Peygamber ona: "Bir koyunla olsun düğün aşı yap" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Bâb: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Sahâbîleri Arasındaki Kardeşliği Nasıl Kurdu?
3986-) Humeyd et-Tavîl şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) bize şöyle tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Medine'ye gelmesi haberi Abdullah ibn Selâm'a erişti de, o hemen Peygamber'e geldi ve O'na birtakım şeyler soruyordu. Abdullah: Ben Sana üç şey soracağım ki, bunların cevâblarını ancak bir peygamber bilebilir: Kıyâmet alâmetlerinin evvelkisi nedir? Cennet ahâlîsi(cennete girdiklerinde) ilk önce hangi yemeği yiyecekler? Çocuğun hâli nedir? Çocuk babasına yahut anasına benziyor (ve onlardan birinin soyuna çekiyor)? Dedi. "Bu senin sorduğun soruları biraz önce Cibril gelip bana haber verdi" buyurdu. Cibril, melekler arasında Yahûdîler'in düşmanıdır, dedi. Peygamber cevâba başlayıp: "a. Kıyâmet alâmetlerinin en öncesi bir ateştir ki, o, insanları doğu taraftan batıya sürüp toplar. Cennet ahâlîsinin yiyeceği ilk yiyecek maddesi ise balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır. Çocuğa gelince, (cinsî münâsebet esnasında) erkeğin suyu, kadının suyu önüne geçerse çocuğu kendi soyuna çeker; eğer kadının suyu erkeğin suyu önüne geçerse kadın çocuğu kendi soyuna çekip benzetir" buyurdu. Eşhedu en lâ ilahe illallâhu ve ennekeRasûlüllah{ = Ben Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Sen'in de muhakkak Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet ederim), dedi. devamla şöyle dedi: Yâ Rasûlallah! Yahûdîler, insanı hayrette bırakacak surette yalan söyleyen, asılsız isnâd ve iftiralarda bulunan haksız bir millettir. (Benim müslümân olduğumu duyunca, türlü yalanlar uydurup iftirada bulunurlar.) İslâm'a girişimi bilmelerinden önce beni onlardan sorup, mevkiimi tasdik ettir, dedi. Abdullah'ı bir yere gizledi.) Akabinde Yahûdî zümresi geldi. Peygamber onlara: "İçinizdeki Abdullah ibn Selâm nasıl bir kişidir?" diye sordu. O bizim hayırlımız ve hayırlımızın oğludur. Yine o bizim en faziletlimiz ve en faziletlimizin oğludur, dediler. tezkiye üzerine Peygamber: "Abdullah ibn Selâm müslümân olursa ne dersiniz?" diye sordu. İslâm'a girmekten onu Allah'a sığındırırız, dediler. Peygamber bunu Yahûdîler'e tekrar sordu. Onlar da evvelki gibi cevâb verdiler. Bunun üzerine Abdullah evden onların yanına çıktı da: Eşhedu en lâ ilahe illellahu ve enne Muhammeden Rasûlüllah{ = Allah'tan başka ilâh olmadığına veMuhammed'in Allah'ın Elçisi olduğuna şehâdet ederim), dedi. defa da Yahudiler: bizim şerrlimiz ve şerrlimizin oğludur, dediler ve İbn Selâm'ın kadrini eksiltmeye çalıştılar. Abdullah: Yâ Rasûlallah, işte korkmakta olduğum bu söyledikleri idi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Bâb
3987-) Bize Alî ibnu Abdillah el-Medînî tahdîs edip şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Mut'ım'den şöyle dediğini işitmiştir: Benim bir ortağım çarşıda ödenmesi te'hîrli birtakım gümüş paralar sattı. Ben buna hayret ederek: Subhânallah! Bu satış iyi olur mu? dedim. Ortağım da: Subhânallah! Vallahi ben o gümüş paraları çarşıda sattım da, bu satışımı bana kimse ayıplamadı, dedi. üzerine ben el-Berâ ibn Âzib'e(gidip, bunu ondan) sordum. el-Berâ cevaben: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldi, biz bu şekilde alım satım yapmakta idik. Peygamber: "Elden ele peşin olursa bunda be's yoktur. Veresiye olanına gelince, işte o iyi olmaz" buyurdu. Sen Zeyd ibn Erkam'a kavuş da bunu ondan sor. Çünkü o, ticâretçe bizim en büyüğümüz idi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Bâb
3988-) Bunun üzerine ben de bu mes'eleyi Zeyd ibn Erkam'dan sordum. O da el-Berâ'nın dediği gibi söyledi (yâni gümüş paraları gümüş paralar mukaabiîinde bir mecliste karşılıklı teslim almak ve müddetle teslim almak suretiyle yapılan alım satım uygulamasını söyledi). râvî Sufyân bir defasında: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye bizim üzerimize geldi, biz bu şekilde alım satım yapar hâldeydik, şeklinde söyledi. Ve Sufyân bu rivayetinde: Bir ortağım benim için ödenmesi hacc mevsimine yahut hacca kadar te'hîrli olarak gümüş para sattı, tarzında söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Bâb
3989-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Yahûdîler'den (hahamlarından) on kişi bana îmân etmiş olsaydı, Yahûdîler'in hepsi bana îmân etmiş olurlardı" buyurmuştur

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Medineye Geldiği Zaman Yahudilerin Kendisiyle Siyâsî Münâsebet Kurmak İçin Peygambere Gelmeleri Bâbı
3990-) Ebû Mûsâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye girdi. Bir de gördü ki, Yahûdîler'den birtakım insanlar âşûrâ gününü ta'zîm ediyorlar ve o gün oruç tutuyorlar. Bunun üzerine Peygamber: "Biz bu günü oruç tutmaya daha haklıyız" buyurdu da, o gün oruç tutulmasını emreyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Medineye Geldiği Zaman Yahudilerin Kendisiyle Siyâsî Münâsebet Kurmak İçin Peygambere Gelmeleri Bâbı
3991-) Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Medîne'ye gelince Yahûdîler'i âşûrâ günü oruç tutuyorlar buldu. Bu orucun sebebi kendilerine sorulunca da: Bu gün, Allah'ın Musa'ya ve İsrâîl oğulları'na Fir'avn'a karşı zafer ihsan eylemiş olduğu gündür. Biz bu günü Musa'yı ta'zîm etmek için oruç tutuyoruz, dediler. üzerine Rasûlüllah: “Biz Mûsâ’ya sizden daha ziyâde yakınız'' buyurdu ve sahâbîlerine o gün oruç tutulmasını emreyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Medineye Geldiği Zaman Yahudilerin Kendisiyle Siyâsî Münâsebet Kurmak İçin Peygambere Gelmeleri Bâbı
3992-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnı Abdillah ibni Utbe, Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan haber verdi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) saçlarını alnının üstüne salıverirdi. Müşrikler ise başlarının saçlarını alınlarının üst tarafından ikiye ayırırlardı. Kitâb ehli olanlar da baş saçlarını ayırmadan salıverirlerdi. Peygamber, hakkında hiçbirşeyle emrolunmadığı hâllerde Kitâb ehline uymayı severdi. Sonra Peygamber başının saçlarını iki tarafa ayırdı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Medineye Geldiği Zaman Yahudilerin Kendisiyle Siyâsî Münâsebet Kurmak İçin Peygambere Gelmeleri Bâbı
3993-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma: Onlar Kitâb'ı parça parça kısımlara ayırıp da bâzısına îmân eden, bâzısına da inanmayıp kâfir olan Kitâb ehli kimselerdir, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Medineye Geldiği Zaman Yahudilerin Kendisiyle Siyâsî Münâsebet Kurmak İçin Peygambere Gelmeleri Bâbı
3994-) Bana el-Hasen ibnu Omer ibn Şakîk tahdîs etti: Bize Mu'temir tahdîs edip: Babam Süleyman ibn Tahran şöyle dedi, dedi. H ve yine bize Ebû Usmân en-Nehdî, Selmân el-Fârisî'den, kendisini on'dan fazla mâlikin, birbirinden satın almak suretiyle elden ele alıp verdiklerini tahdîs etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Selmân El-fârisî Radıyallahü Anhnin İslâma Girmesi Bâbı
3995-) Ebû Usmân en-Nehdî şöyle dedi: Ben Selmân(radıyallahü anh)'dan işittim; o: Ben Râme Hürmüz beldesindenim, diyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Selmân El-fârisî Radıyallahü Anhnin İslâma Girmesi Bâbı
3996-) Bize Ebû Avâne, Âsım el-Ahverden; o da Ebû Usmân'dan haber verdi ki, Selmân: İsâ ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) arasında peygambersiz geçen müddet altıyüz senedir, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Selmân El-fârisî Radıyallahü Anhnin İslâma Girmesi Bâbı
3997-) Ebû İshâk Amr ibn. Abdillah es-Subey'î şöyle demiştir: Zeyd ibn Erkam'ın yanında idim. Kendisine: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gazalardan kaçında bizzat bulunup harbetti? diye soruldu. Zeyd ibn Erkam: Ondukuz gazada, diye cevâb verdi. Sonra Zeyd'e: Sen kaç gazadaPeygamber'in beraberinde gaza ettin? denildi. O da: Onyedi, dedi. Ben: Bunların hangisi ilk gaza idi? dedim. Zeyd ibn Erkam: Useyre yahut Uşeyre gazası, dedi. Şu'be: Ben Katâde'ye bu ismi zikrettim de, o "Uşeyr" şeklinde söyledi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uşeyre Yâhud Useyre Gazvesi Bâbı
3998-) Ebû İshâk şöyle demiştir: Bana Amr ibn Meymûn tahdîs etti ki, kendisi Abdullah ibn Mes'ûd(radıyallahü anh)'dan işitmiştir. O da Sa'd ibn Muâz el-Ensârî'den şöyle tahdîs etmiştir: Sa'd ibn Muâz, Mekkeli Umeyye ibn Halefin samîmî dostu idi. Umeyye ticâret için Şam'a giderken Medine'ye uğradığında, Sa'd ibn Muâz'a misafir olur, Sa'd da Mekke'ye uğradığında Umeyye ibn Halefin konağına iner, ona misafir olurdu. Rasûlüllah Medine'ye hicret edip gelince Sa'd ibn Muâz, umre yapmak için Mekke'ye gitti ve Mekke'de Umeyye'ye inip ona misafir oldu da, ona hitaben: Benim için Harem'in tenhâ bir saatini gözetle de ben Ka'be'yi rahatça tavaf edeyim, dedi. istek üzerine Umeyye, Sa'd'ı, gündüzün yarısına yakın olan kuşluk vaktinde Ka'be'ye çıkardı. Umeyye, Sa'd'la beraber bulunduğu bu sırada onlara Ebû Cehl kavuştu ve: Yâ Ebâ Safvân! Beraberinde bulunan bu adam kimdir? Diye sordu. Bu Sa'd ibn Muâz'dır, dedi. üzerine Ebû Cehl, Sa'd'a hitaben: Dikkat et, ben seni görüyorum kî, sen Mekke'de emniyet içinde Ka'be'yi tavaf ediyorsun. Halbuki siz (Medîneliler), o dînlerini değiştirenleri(yani Muhammed ile sahâbîlerini) sığındırdınız ve onlara nusrat ve yardım etmekte olduğunuzu söylüyorsunuz. Şunu iyi bil ki vallahi sen eğer Ebû Safvân Umeyye ibn Halefin beraberinde bulunmayaydın salimen ailene dönemezdin, dedi. ibn Muâz da Ebû Cehİ'e karşı sesini yükselterek: Dikkat et, vallahi eğer sen beni bu tavaftan men' edersen, ben de sana karşı bundan daha şiddetlisini yapar, senin Medîne üzerinden geçen ticâret yolunu keser ve seni ondan elbette men ederim, dedi. üzerine Umeyye, Sa'd'a hitaben: Yâ Sa'd! Bu Mekke vâdîsi ahâlîsinin seyyidi olan Ebu'l-Hakem'e (yani Ebû Cehl'e) karşı sesini yükseltme! dedi. bunun üzerine Umeyye'ye: Yâ Umeyye! Sen de (Ebû Cehl'i koruyarak) beni tutma, bırak. Vallahi ben Rasûlüllah'tan işittim ki, kendilerinin seni öldüreceklerini söylüyordu, dedi. Umeyye: Onlar beni Mekke'de mi öldürecekler? dedi. Sa'd: Bilmiyorum, dedi. bu sözden dolayı şiddetli bir şekilde korktu. Umeyye bu korku ile ailesinin yanına dönünce karısına hitaben: Yâ Ümme Safvân! Medîneli dostum Sa'd'ın bana ne dediğini bildin mi? dedi. Karısı: O sana ne dedi? diye sordu. Umeyye: Sa'd, Muhammed'in sahâbîlerine, kendilerinin beni öldüreceklerini haber verdiğini söyledi. Ben de ona: Mekke'de mi öldürecek? dedim. Sa'd: Bunu bilmiyorum dedi. Umeyye konuşmasını şöyle sürdürdü: Vallahi ben Mekke'den dışarı çıkmam, dedi. müddet sonra Bedir günü olduğu (yani olacağı) zaman Ebû Cehl, insanların bu sefere çıkmalarım istedi ve: Muâviye'nin maiyyetinde gelmekte olan kervanınıza yetişin, dedi. Mekke'den Bedir'e çıkmak istemedi. Ebû Cehl, Umeyye'ye geldi de: Yâ Ebâ Safvân! Sen Mekke vâdîsi halkının seyyidi olduğun hâlde insanlar senin harbden geri kaldığını görünce seninle beraber geri kalırlar, dedi ve Ebû Cehl bu sözleri söylemekte devam ve ısrar etti. sonunda Umeyye: Sana gelince, sen benim Mekke'den çıkmam hususunda ısrarınla bana galebe ettin.(Bir tehlike hissettiğim zaman binip kaçmak için) vallahi ben Mekke'nin en hızlı koşan devesini bu sefer için muhakkak satın alacağım, dedi. Umeyye(deveyi satın almasının ardından) karısına: Yâ Ümme Safvân, benim sefer hazırlığımı yap! Dedi. Karısı da ona: Yâ Ebâ Safvân! Sen Yesribli kardeşin Sa'd'ın sana vaktiyle söylediği sözü unutmuş hâldesin dedi. Hayır(ben o sözü unutmuş değilim, lâkin) ben onların beraberinde ancak yakın bir yere kadar yürümek istiyorum, dedi. Safvân Umeyye ibn Halef, Bedir'e doğru yola çıkınca artık konakladığı herbir konak yerinde muhakkak devesini yanında bağlayıp hazır bulundurmaya başladı. Ve yolculuğunu bu suretle devam ettirdi. Nihayet Azîz ve Celîl olan Allah, onu Bedir'de Öldürdü.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Bedir Harbinden Önce Bedirde Öldürülecek Olan Kimseleri Zikredip Söylemesi Bâbı
3999-) Abdullah ibn Ka'b şöyle demiştir: Ben babam Ka'b ibn Mâlik(radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle diyordu: Ben Tebûk gazasından başka Rasûlüllah'ın yaptığı gazalardan hiçbirinde Rasûlüllah'tan geri kalmadım, Şu kadar var ki, ben Bedir gazvesinde geri kalıp ona katılmadım. Fakat Bedir'den geri kalıp ona katılmayanlar itâb edilmedi. Çünkü Rasûlüllah bu sefere ancak Kureyş kervanını karşılamak isteğiyle çıkmıştı. Nihayet Allah, müslümânlarla onların düşmanlarını, ummadıkları bir zamanda harbetmek üzere bir yere getirdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bedir Gazvesi Kıssası Bâbı
4000-) Târik ibn Şihâb (el-Becelî el-Ahmesî) şöyle demiştir: Ben İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan işittim, o şöyle diyordu: Ben Mıkdâd ibnu'l-Esved'in ağzından gayet kesin bir söz söylediğine şâhid oldum ki, o sözün sahibi olmak bana, ona kıyâs olunabilen her kıymetli sözden daha sevimlidir. Mıkdâd, müşrikler üzerine hareket etmeye çağırıyor ve Peygamber'in huzuruna gelerek: Biz Mûsâ kavminin (Mûsâ Peygamber'e karşı) "Artık sen Rabb'inle beraber git! Bu suretle ikiniz harb edin! Biz mutlakaa burada oturucularız"(el-Mâide: 24) dedikleri gibi söylemeyiz. Lâkin biz senin sağında, solunda, önünde, arkanda düşmanla çarpışırız! dedi. ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): Mıkdâd'ın bu(ateşli) sözü üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzünün parladığını ve Mıkdâd’ın sözünün O'nu sevindirdiğini gördüm, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4001-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir günü: Allah bize olan yardım ahdini ve zafer va'dini (bunların gerçekleşmesini) istiyorum. Yâ Allah, eğer (bu İslâm cemiyetinin helâkını) istersen yeryüzünde artık ibâdet edilmeyecek" diye duâ etti. Bekr, Peygamber'in elini tuttu da: Yâ Rasûlallah, bu duâ sana yeter, dedi. Akabinde Rasûlüllah: "Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır"(el-Kamer: 45) âyetini okuyarak çadırdan dışarı çıktı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
4002-) İbn Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Abdu'l Kerîm ibn Mâlik el-Hazrecî haber verdi. O da Abdullah ibni'l-Hâris'in âzâdlısı olan Mıksem'den işitmiştir. O da İbn Abbâs'tari tahdîs ediyor, İbn Abbâs'tan şöyle derken işittiğini söylüyordu: Mü'minlerden (özürsüz) Bedir harbine çıkmayıp oturanlarla, Bedir harbine çıkanlar müsâvî olmazlar.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4004-) Ve bana Mahmûd ibn Gaylân tahdîs etti: Bize Vehb ibn Cerîr, Ebû İshâk'tan tahdîs etti ki, el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh): Bedir harbi günü ben küçük sayıldım, İbn Omer de küçük sayıldı. Bedir günü Muhacirler altmış küsur kişi, Ensâr da ikiyüzkırk küsur kişi idiler, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bedir Harbine Katılan Sahâbîlerin Sayısı Bâbı
4005-) Ebû İshâk dedi ki: Ben eI-Berâ (radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle diyordu: Bana Bedir'de hazır bulunanlardan olan Muhammed'in sahâbîleri tahdîs ettiler ki, onlar, Tâlût'un Ürdün Nehri'ni kendisiyle beraber geçen sahâbîlerinin sayısı kadar, yani üçyüzon küsur kişi ımişler. el-Berâ(devamla): Hayır vallahi Tâlût ile beraber nehri yalnız mü'min olan geçti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bedir Harbine Katılan Sahâbîlerin Sayısı Bâbı
4006-) el-Berâ(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Muhammed'in sahâbîleri, Bedir sahâbîlerinin sayısı, Tâlût’la beraber Filistin Nehri'ni geçen Tâlût'un sahâbîlerinin sayısı üzeredir. Tâlût’la beraber o nehri ancak mü'min olan üçyüzon küsur kişi geçmiştir, diye konuşur idik.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bedir Harbine Katılan Sahâbîlerin Sayısı Bâbı
4007-)  el-Berâ(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz, Bedir sahâbîleri, Tâlût’la beraber nehri geçen Tâlût'un sahâbîleri sayısında olarak üçyüzon küsur kişidir. Tâlût'un beraberinde ancak mü'min olan geçmiştir, diye konuşur idik.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bedir Harbine Katılan Sahâbîlerin Sayısı Bâbı
4008-) Abdullah ibn Mes'ûd(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'ye doğru yöneldi de Kureyş'ten şu birkaç kişi aleyhine: Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibn Rabîa, el-Velîd ibn Utbe ve Ebû Cehl ibn Hişâm aleyhine beddua etti. Mes'ûd: Ben Allah'a şehâdet ederim ki, bu kimselerin dördünü de Bedir sahasında yere serilmiş gördüm; o gün havası sıcak bir gün olduğundan, güneş onların renklerini siyaha değiştirmişti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Kureyş Kâfirlerinden Şeybe İbn Rabîa, Utbe Ve Ebû Cehl İbn Hişâm Aleyhine Beddua Etmesi Ve Bunların Helak Olmaları Bâbı
4009-) Kays ibn Ebî Hazım, Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan haber verdi ki, o, Bedir günü kendisinde az bir hayât eseri kalmış hâldeyken Ebû Cehl'in yanına gelmiş. (Ebû Cehl'i tanıyıp: Allah seni zelîl eylesin ey Allah'ın düşmanı, demiş.) Bunun üzerine Ebû Cehl: (Beni niye horluyorsun?) Sizin öldürdüğünüz kişiden daha şereflisi olur mu?Demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Cehlin Öldürülmesi Bâbı
4010-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ebû Cehl ne yaptı (ne oldu)? Kim bakar anlar?" buyurdu, ibn Mes'ûd:(Ben bakar anlarım, diyerek) gitti. Ve Ebû Cehl'i, Afra kadının iki oğlu (Muâz ve Muavviz) vurmuşlar da nihayet onu ölüm hâlinde buldu. İbn Mes'ûd: Â sen misin Ebû Cehl? (Vuruldun mu?) dedi. dedi ki Sonra İbn Mes'ûd, Ebû Cehl'in sakalından yakaladı. Ebû Cehl: Sizin öldürdüğünüz kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? Yâhud: Kendi kavminin öldürdüğü kişinin üstünde bir kimse var mıdır? Dedi. Râvî Ahmed ibn Yûnus: Sen Ebû Cehl misin? Şeklinde söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Cehlin Öldürülmesi Bâbı
4011-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir harbi gününde: "Ebû Cehl ne yaptı?" diye sordu. Mes'ûd hemen gitti ve Ebû Cehl'i, Afra kadının iki oğlu vurmuş da nihayet onu ölüm hâlinde bulmuş ve sakalından tutmuş da: Sen misin yâ Ebâ Cehl? demiş. Ebû Cehl de: Kendi kavminin öldürdüğü kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? da: Sizin öldürdüğünüz kişinin üstünde bir kimse var mıdır? demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Cehlin Öldürülmesi Bâbı
4012-) Bana İbnu'l-Müsennâ tahdîs etti: Bize Muâz ibnu Muâz haber verdi: Bize Süleyman et-Teymî tahdîs etti: Bize Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) geçen hadîsin benzerini haber verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Cehlin Öldürülmesi Bâbı
4013-) Bize Alî ibnu Abdillah el-Medînî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Yûsuf ibnu'l-Mâcişûn'dan yazdım; o da Salih ibn İbrahim'den; o da babası İbrahim'den; o da Salih'in dedesi Abdurrahmân ibn Avf'tan; Bedir kıssası hakkında, yânı Afra kadının iki oğlu (Muâz ve Muavviz) hadîsini almıştır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Cehlin Öldürülmesi Bâbı
4014-) Bize Ebû Miclez, Kays ibn Ubâd'dan tahdîs etti ki, Alî ibn Ebî Tâlib: Ben kıyâmet gününde Rahmân'ın huzurunda müşriklerle muhakeme olmak üzere duruşmak için ilk diz çöken kimse olacağım, demiştir. bu hadîsin râvîsi Kays ibn Ubâd: "Bu iki (sınıf, yânı imân edenlerle etmeyenler) Rabbleri hakkında birbiriyle da'vâlaşan hasım iki zümredir…"(el-Hacc:19) âyeti, ilk İslâm harbinin şu ilk mubârizleri hakkında inmiştir, demiş ve şöyle ilâve etmiştir: Onlar Bedir günü iki saff arasında tek başına kıtal için ortaya çıkan kimselerdir: Hamza, A]î, Ubeyde yahut Ebû Ubeyde ibnu'l-Hâris; (diğer tarafta:) Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibnu Rabîa, el-Velîd ibn Utbe.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Cehlin Öldürülmesi Bâbı
4015-) Buradaki senedde Ebû Zerr (radıyallahü anh): "Bu iki sınıf, Rabbleri hakkında birbirleriyle da'vâlaşan hasım iki zümredir..." (el-Hacc:19) âyeti, Kureyş'ten şu altı kişi hakkında: Alî, Hamza, Ubeyde ibnu'l-Hâris, Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibn Rabîa ve el-Velîd ibn Utbe hakkında indi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Cehlin Öldürülmesi Bâbı
4016-) Bize Süleyman et-Teymî, Ebû Miclez'den tahdîs etti ki, Kays ibn Ubâd şöyle demiştir: Alî (radıyallahü anh): Şu "İki sınıf, Rabbleri (nin dîni) hakkında birbirleriyle da'vâlaşan hasım iki zümredir..."(el-Hacc:19) âyeti bizim hakkımızda indi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Cehlin Öldürülmesi Bâbı