Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

7022-) Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Ve el-Leys ibn Sa'd şöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezîd, İbn Şihâb'dan tahdîs etti. Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, ona da el-Misver ibn Mahrame ile Abdurrahmân ibn Abdin el-Kaarî haber verdiler; onlar da Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh)'dan şöyle derken işitmişlerdir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hayâtında (namazda) Hişâm ibn Hakîm'in el-Furkaan Sûresi'ni okuduğunu işittim. Duydum ki, Hişâm bu sûreyi Râsûlullah'ın bana okutmadığı birtakım lehçelerle okuyordu. Az kaldı üzerine namazın içinde atılacaktım. Fakat selâm verinceye kadar bekledim. Sonra selâm verince hemen ridâsını -yahut kendi ridâm ile- göğsünün üzerinde toparlayıp: Bu sûreyi sana -duyduğum gibi- kim okuttu? diye sordum. Hişâm: Bu sûreyi bana Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) okuttu! dedi. Ben de ona: Yalan söyledin. Vallahi Rasûlüllah bu sûreyi bana, senin okumakta olduğunu işittiğimden başka türlü okuttu! dedim. onu yakasından tutarak Râsûlullah'ın yanına götürdüm ve: Yâ Rasûlallah! Ben şundan el-Furkaan Sûresi'ni, Sen'in bana okutmadığın birtakım lehçelerle okurken işittim. Halbuki el-Furkaan Sûresi'ni bana bizzat Sen öğretmiştin? dedim. üzerine Rasûlüllah: "Hişâm'ın yakasını bırak yâ Omer!" buyurdu. Ona da: "Yâ Hişâm! Oku!" diye emretti. da O'na karşı, benim kendisinden okuduğunu işittiğim kıraatle okudu. Rasûlüllah: "Bu sûre böyle indirildi" buyurdu. Bundan sonra Rasûlüllah bana da: "Yâ Omer! Oku!" diye emretti. Ben de okudum. Rasûlüllah: "Bu sûre böyle indirildi" buyurdu. Bundan sonra da: "Şübhesiz bu Kur'ân yedi lehçe üzerine indirildi. Bundan hangisi kolayınıza gelirse, onu okuyunuz!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu İstitâbeti'l-mürteddîn…
Konu: Tevîl Ediciler Hakkında Gelen Haberler Bâbı
7023-)  Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Şu "imân edenler, bununla beraber imânlarım haksızlıkla da bulaştırmayanlar; işte (ancak) onlardır ki, (korkudan) emin olmak hakkı kendilerinindir. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir''(el-En'âm: 82) âyeti indiğinde, bu, Peygamber'in sahâbîleri üzerine ağır geldi de: Hangimiz nefsine zulmetmemiştir! dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu, sizin zannetmekte olduğunuz zulüm değildir. O ancak Lukmân'ın oğluna: 'Yâ oğulcağızım! Allah'a ortak koşma. Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür'(Lukmân: 13)buyurduğu zulümdür" dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu İstitâbeti'l-mürteddîn…
Konu: Tevîl Ediciler Hakkında Gelen Haberler Bâbı
7024-) Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den haber verdi. Bana Mahmûd ibnu'r-Rabî' haber verip şöyle dedi: Ben Itbân ibnu Mâlik'ten işittim, şöyle diyordu: Ertesi sabahRasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) gün yükseldiği vakit bana geldi. Evimin bir tarafında bize namaz kıldırdı... Bizimle beraber namaz kılanlardan biri: Mâlik ibnu'd-Duhşun nerede? dedi. Bizlerden bir adam da: O, Allah'ı ve Rasûlüllah'ı sevmeyen bir münafıktır! dedi. Bunun üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ona böyle demeyiniz! O, Lâ ilahe ille’llâh... diyor, bunu da Allah'ın rızâsını istemek için söylüyor" buyurdu. için o sözü söyleyen kimse: Evet öyledir (Allah ve Rasûlü en bilendir), dedi. Peygamber: "Şu muhakkak ki, kıyâmet günü tevhîd ile gelecek herbir kul üzerine Allah, ateşi elbette haram kılmıştır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu İstitâbeti'l-mürteddîn…
Konu: Tevîl Ediciler Hakkında Gelen Haberler Bâbı
7025-) Bize Ebû Avâne, Husayn ibn Abdirrahmân'dan; o da Fulân'dan (ki o, Sa'd ibn Ubeyde'dir...) tahdîs etti. Son râvî şöyle demiştir: Ebû Abdirrahmân ile Hıbbân ibnu Atıyye çekiştiler de Ebû Abdirrahmân, Hıbbân'a hitaben, Alî'yi kasdederek: Yemîn olsun, senin sahibinin ne kadar müslümân kanı dökmeye cür'et ettiğini bilmişimdir! dedi. O buna cür'et etmedi ey babasız kalası! dedi. Ebû Abdirrahmân: Bir şey ki, ben onu bunu söylerken işittim, dedi. Hıbbân: Bu şey nedir? dedi. Abdirrahmân şöyle dedi: Alî şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) beni, Zubeyr'i ve Ebû Mersed'i gönderdi, hepimiz süvârî idik. Rasûlüllah:"Gidiniz; Hâc bustânına kadar gidiniz -Ebû Seleme dedi ki: Ebû Avâne böyle (cim ile) "Hâc" şeklinde söyledi-. Çünkü o bustânda bir kadın bulacaksınız ki, onun yanında Hâtıb ibn Ebî Beltea'dan Mekke'deki müşriklere yazılmış bir sahîfe vardır, o sahîfeyi bana getiriniz!" buyurdu. dedi ki:) Biz atlarımız üzerinde koşturarak gittik. En sonu Rasûlüllah'ın bize söylemiş olduğu yerde, devesi üzerinde gitmekte olan bir kadın bulduk. Hâtıb Mekke ahâlîsine Rasûlüllah'ın kendilerine doğru yürüyeceğini bildiren bir mektûb yazmıştı. Biz kadına: Yanında bulunan mektûb nerede? dedik. Kadın: Bende hiçbir mektûb yoktur! diye inkâr etti. kadının devesini çöktürüp, eşyası arasında mektubu araştırdık, fakat hiçbirşey bulamadık, iki arkadaşım; ez-Zubeyr ile Ebû Mersed: Biz bu kadında hiçbir mektûb görmüyoruz! dediler. Alî dedi ki: Ben de onlara: Yemîn olsun ki, biz Rasûlüllah'ın hiç yalan söylemediğini bilmişizdir! dedim. sonra Alî, kendisiyle yemîn edilen Allah adına yemîn etti de, kadına: Vallahi sen ya mektubu çıkarırsın, yahut ben senin elbiseni muhakkak soyacağım! dedi. üzerine kadın elini, kuşanmakta olduğu izârının bağına doğru uzattı da oradan sahîfeyi çıkardı. Alî ile arkadaşları o mektubu Rasûlüllah'a getirdiler. Omer: Yâ Rasûlallah! Bu zât Allah'a, Rasûlü'ne ve mü'minlere hainlik yapmıştır; beni bırak da bunun boynunu vurayım! dedi. "Yâ Hâtıb! Bu yaptığın işe seni sevkeden nedir?" buyurdu. Yâ Rasûlallah! Bende Allah'a ve Rasûlü'ne mü'min olmaktan başka bir hâl olmamıştır. Lâkin ben Kureyşler'in yanında kendim için ailemi ve malımı kendisiyle koruyacak bir minnetdârlık eli olmasını istedim. Yanında bulunan Muhacir sahâbîlerinden herbir kişinin orada kendi kavminden, ailesini, mallarını muhafaza edecek hısımları vardır, (benim ise Kureyş'ten himaye edecek kimsem yoktur)! dedi. "Hâtıb doğru söyledi, onun hakkında hayırdan başka bir söz söylemeyiniz!" buyurdu. dedi ki:) Omer, Hâtıb hakkındaki sözünü tekrarladı da: Yâ Rasûlallah! O, Allah'a, Rasûlü'ne ve mü'minlere hainlik yapmıştır, beni bırak da onun boynunu vurayım! dedi. ona: "Hâtıb, Bedir ehlinden değil midir? Sana ne bildirir ki, belki Yüce Allah Bedir ehlinin samimî mücâhedelerine muttali' olmuştu da ' (Bundan sonra) ne isterseniz işleyiniz, ben sizler için cenneti vâcib kılmışımdır!' buyurmuştur!" dedi. söz üzerine Omer'in iki gözü bol yaşa boğuldu da: Allah ve Rasûlü en bilendir! dedi. Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Noktalı hâ ile "Hâh" kelimesi en doğru olanıdır. Lâkin Ebû Avâne böyle hâ ve noktalı cîm ile "Hacın", "Hâcin" şeklinde söylemiştir. Bu cîm ile olan yanlıştır. "Hâh Bustânı" Mekke ile Medine arasında bir yer ismidir. Heysem -Huşeym- (noktalı hâ ile) "Hâh" diye söylerdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu İstitâbeti'l-mürteddîn…
Konu: Tevîl Ediciler Hakkında Gelen Haberler Bâbı
7026-) Bize el-Leys, Hâlidibn Yezîd'den; o da Saîd ibn Ebî Hilâl'den; o da Hilâl ibn Usâme'den haber verdi ki, ona da Ebû Seleme ibn Abdirrahmân, Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den şöyle haber vermiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz içinde şöyle duâ eder idi: Allah!Ayyaş ibn Ebî Rabîa'yı, Seleme ibn Hişâm'i, el-Velid ibnu'l-Velîd'i kurtar! Allah! (Kâfirler elinde bunalıp) zayıf ve âciz görülen (diğer) mü'minleri de kurtar! Allah! Mudar üzerine daha şiddetli bas! Ve onlar üzerine Yûsuf'un yılları gibi kıtlık yılları gönder!". çok yerde geçti: Namâz'da kunûtta, İstiskaa'da, Tefsîr'de en-Nisâ'da ve Edeb'de...

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Bâb: Ve Yüce Allahın Şu Kavli
7027-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kimde üç şey bulunursa, îmânın tatlılığını tatmış olur: Allah ile Rasûlü kendisine başkalarından daha sevgili olmak; bir kimseyi sevmek fakat yalnız Allah için sevmek; (Allah onu küfürden kurtardıktan sonra) yine küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamak".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Kâfir Olmak Üzere Zorlanmakta Horlanmayı, Dövülmeyi Ve Öldürülmeyi Tercih Eden Kimse Bâbı
7028-) Ben Saîd ibn Zeyd (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Yemîn olsun ben kendimi şöyle gördüm ki, Omer ibnu'l-Hattâb beni islâm'a girmem üzerine tazyik edip esîr gibi horlayarak bir iple beni bağlayıcı olduğu hâlde ve yine mü'minlerin emîri iken sizin Usmân ibn Affân'a yaptığınız (isyan ve sonunda zulümle öldürmeniz) sebebiyle Uhud Dağı çatlasaydı, çatlaması vâcib ve lâyık olurdu. ibnu'l-Erett (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin gölgesinde kaftanını yastık ederek dayandığı bir sırada kendisine(Kureyş müşriklerinin işkencelerinden) şikâyet etmiştik: Yâ Rasûlallah! Bizim için Allah'tan nusrat dileyemez misin? (Bunların zulmünden) kurtulmamız için Allah'a duâ edemez misin? demiştik. üzerine Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Sizden önceki ümmetler içinde öyle(mazlum) kişi bulunmuştur ki, müşrikler tarafından yakalanır, onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi o çukurun içine gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, onun başı üzerine konulurdu da başı iki kısma ayrılırdı. (Bir başkasına da) demir taraklar ile etinin altındaki kemiği ve sinirleri taranırdı da, bu işkenceler o mü'mini dîninden çevirmezdi. (Sahâbîlerim!) Allah'a yemîn ederim ki, şu İslâm Dîni, herhalde ve muhakkak surette kemâle erecektir. Hattâ o derecede ki, bir süvârî (tek başına) San'â'dan Hadramevt'e kadar (selâmetle) gidecek de Allah'tan başka hiçbirşeyden korkmayacaktır ve bir de yolcu (koyun sahibi ise) koyunu üzerine kurt saldırmasından korkacaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz!".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Kâfir Olmak Üzere Zorlanmakta Horlanmayı, Dövülmeyi Ve Öldürülmeyi Tercih Eden Kimse Bâbı
7030-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler mescidde bulunduğumuz bir sırada Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıkageldi ve: "Yahûdîler'in yurduna yürüyünüz!" diye buyurdu. de O'nun beraberinde olarak yola çıktık, nihayet Yahûdîler'in içinde Tevrat okudukları Beytu'l-Mıdrâs denilen yerlerine vardık. Peygamber onlara doğru ayağa kalktı ve onlara nida ederek: "Ey Yahûdî topluluğu! Müslüman olunuz da selâmette kalınız!" dedi. cevaben: Yâ Ebâ'l-Kaasım! Sen tebliğ ettin(bizim daha ziyâde Sana ihtiyâcımız yok)! dediler. onlara: "Ben ancak bunu (yani benim tebliğ etmiş olduğumu i'tirâf etmenizi) istiyorum", dedi. Sonra "Müslüman olun ki, selâmette kalasınız!" sözünü ikinci defa söyledi. yine: Yâ Ebâ'l-Kaasım! Sen bunu tebliğ ettin! dediler. Rasûlüllah onlara: "Ben ancak bunu (yani benim teblîğ etmiş olduğumu i'tirâf etmenizi) istiyorum" dedi. Rasûlüllah bu tebliğini üçüncü defa olarak tekrar etti de: "Kat’î biliniz ki, Arz ancak Allah'a ve Rasûlü'ne âiddir. Ben sizleri bu arazîden çıkarmak istiyorum. Binâenaleyh sizden her kim kendi malından taşıyamıyacağı birşeyi olursa onu satsın. Haberiniz olsun, iyi bilin iz ki, Arz ancak A ilah 'a ve Rasûlü 'ne âiddir!'' buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Bâb: Mükrehin, Yani Zorlanan Kimsenin Satış Yapması; Benzeri Olan Muztarr Kimsenin Mâlî Hakk Hususundaki Tasarrufu Ve Maldan Başka Husustaki Tasarrufun Un Beyânı Hakkındadır
7031-)  Bize Mâlik, Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım'dan; o da babası (el-Kaasım ibn Muhammed ibn Ebî Bekr)'den; o da Yezîd ibn Câriye el-Ensârî'nin iki oğlu olan Abdurrahmân ile Mucemmi'den; o da Hansa bintu Hizam el-Ensâriyye (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Hansâ'yı babası Hızâm, iznini, rızâsını almaksızın evlendirmişti. Halbuki Hansa dul bir kadındı(izni alınmak gerekirdi). Kadın bu evlenmeyi hoş görmedi ve Peygamber'e gidîp şikâyet etti. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) de bu nikâhı redd ve ibtâl etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Bâb: Mükrehin, Yânı Zorlanan Kimsenin Nikâhı Caiz Olmaz
7032-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben: Yâ Rasûlallah! Kadınlar nikâh akidleri hususunda istişare edilirler mi? diye sordum. aleyhi ve sellem): "Evet (kadınlar nikâh akidleri hususunda istişare edilirler)" buyurdu. (Yâ Rasûlallah!) Er görmedik bakire, evleneceği kimse hakkında istişare edilirse utanır, susar(rızâsını bildirmez)! dedim. "Onun sükûtu, onun iznidir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Bâb: Mükrehin, Yânı Zorlanan Kimsenin Nikâhı Caiz Olmaz
7033-) Bize Hammâd ibn Zeyd, Amr ibn Dinar'dan; o da Câbir (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: Ensâr'dan (Ebû Mezkûr isminde) bir adam (Ya'kûb adındaki bir kölesini): "Ben öldükten sonra sen hürsün!" diye müdebber olarak azâd etmişti. Halbuki bu zâtın bu köleden başka hiçbir malı yoktu. Onun bu kölesini böyle azâd ettiği haberi Rasûlüllah'a ulaştı. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu köleyi tuttu da: "Bunu benden kim satın almak ister?" dedi (yânı onu müzayedeye arzetti). köleyi, Nuaym ibnu'n-Nahhâm adındaki sahâbî sekizyüz dirhem mukaabilinde satın aldı. (Peygamber de kölenin bedelini Ebû Mezkûr'a verip: "Allah bundan müstağnidir" buyurdu.) ibn Dînâr dedi ki: Ben Câbir'den işittim: Bu Ya'kûb ismindeki köle, Mısırlı bir köle idi, evvelki yıl öldü, diyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Bâb: Bir Kimse Zorlansa Da Bir Köleyi Hibe Etse Yâhud Satsa, Bu Caiz Olmaz Hibe De, Satış Da Sahîh Olmaz, Köle Onun Mülkünde Bakîdir
7034-) Bize eş-Şeybânî Süleyman ibnu Feyrûz, İkrime'den; o da İbn Abbâs'tan tahdîs etti. eş-Şeybânî şöyle dedi: Ve bana Atâ Ebû'l-Hasen es-Suvâî tahdîs etti, ben onun bu hadîsi ancak İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan zikrettiğini zannediyorum. îmân edenler, kadınlara zorla mirasçı olmanız ve onları, -kendilerine verdiğiniz mehrden birazını giderebilmeniz için- tazyik etmeniz size halâl olmaz. Meğer ki, arayı açarak bir fuhuş işlemiş olsunlar. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki birşey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur" (en-Nisâ: 19). ki: Bir adam öldüğü zaman onun velîleri, onun karısına haklı olup sâhib çıkarlardı. İsterlerse o kadınla onlardan biri evlenir, isterlerse o kadını başkasiyle evlendirirler, isterlerse o kadını kimse ile evlendirmezlerdi. Onlar bu kadına, kadının ailesinden daha haklı idiler. İşte bu âyet, bu hususta indi (yani o âdeti kaldırdı).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Bâb: İkrâhın Kökünden Kerh Ve Kurh Bir Manâyadır
7035-) Ve el-Leys şöyle dedi: Bana (İbn Omer'in kölesi) Nâfi' tahdîs etti ki, ona da Ebû Ubeyd'in kızı Safiyye şöyle haber vermiştir: Tasarrufu Halîfe Omer'e âid olan beşte bir ganimet kölelerinden bir erkek köle, yine beşte bir ganimet payından olan bir dişi köle ile cinsî münâsebet yapmış ve o cariyenin bekâret zarını giderinceye kadar onu zorlamıştır. Bunun üzerine Omer o erkek köleye, zina etme cezası olan deynekleme uyguladı ve onu altı ay o yerden sürgün etti. Fakat erkek kendisini zorlamış olduğu için, o cariyeye deynekleme cezası uygulamadı. hürr bir erkeğin bekâretini giderdiği bakire câriye hakkında şöyle dedi: Hakem (yani hâkim) bu bakire cariyeden bekâretin değeri ile cariyenin kendi kıymetini ta'yîn ve nisbet eder de o erkekten bekâretin bedelini alır (yani o erkeğe, kadının bakire ve dul oluşu arasındaki değer farkını ödemesini hükmeder), ve bir de o erkeğe deynekleme cezası uygulanır. Dul câriye hakkında imamların hükümlerinde bir para ödeme yoktur, lâkin erkek üzerine hadd cezası vardır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Bâb: Kadın Zina Üzerine Zorlandığı Zaman Kendisine Hadd, Yânı Zina Etme Cezası Yoktur
7036-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İbrahim Peygamber, zevcesi Sâre ile hicret yolculuğuna çıkıp, onunla bir memlekete girdi. Orada meliklerden bir melik yahut cebbarlardan bir cebbar hükümdar var idi... Neticede o hükümdar, İbrahim'e: Yanındaki kadını bana gönder! diye haberci yolladı. Bunun üzerine İbrahim, Sâre'yi o hükümdara yolladı. Sâre onun yanına varınca, hükümdar Sâre’den nasîb almak için harekete geçti. Sâre kalkıp abdest aldı ve namaza durdu. Namazın ardından: Allah 'ım! Eğer ben Sana ve Rasûlü 'ne îmân ettim ise, benim üzerime şu kâfiri musallat etme! diye dua etti. duâ ile o zâlimin hemen nefesi boğulup yere düştü ve ayağı ile yere vurup debrenmeğe başladı...".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Bâb: Kadın Zina Üzerine Zorlandığı Zaman Kendisine Hadd, Yânı Zina Etme Cezası Yoktur
7037-)  Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir:Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Her müslümân, müslümânın(dîn) kardeşidir. Müslüman müsiümâna zulmetmez. Müslüman müslümânı (başına gelen musibette) terketmez. Her kim müslümân kardeşinin bir hacetinde bulunursa, Allah da onun hacetinde bulunur" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Bir Kimsenin, Öldürülmekten Yâhud Bunun Benzeri Bir Zarar Geleceğinden Korktuğu Zaman Arkadaşı İçin, Onun Kendisinin Kardeşi Olduğuna Yemîn Etmesi Bâbı
7038-)  Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen müslümân kardeşine, ister zâlim olsun, ister mazlum olsun, yardım et!" buyurdu. adam: Yâ Rasûlallah! Müslümân kardeş mazlum olduğu zaman ona yardım ederim, fakat o zâlim olduğu zaman ben ona nasıl yardım ederim, bana haber ver! dedi. "Onu zulümden ayırırsın -yahut: Onu zulümden menedersin-. İşte bu menetmek, ona yardımdır" buyurdu. Battal: Peygamber'in "Zâlime nusrat ve muavenet, onu zulümden men etmektir" suretindeki tefsîri, fesahatin acîb, belâgatin vecîz bir edebî nümûne-sidir... demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-ikrâh
Konu: Bir Kimsenin, Öldürülmekten Yâhud Bunun Benzeri Bir Zarar Geleceğinden Korktuğu Zaman Arkadaşı İçin, Onun Kendisinin Kardeşi Olduğuna Yemîn Etmesi Bâbı
7039-) Alkame ibnu Vakkaas şöyle demiştir: Ben Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle hitâb ediyordu: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Ey insanlar! Ameller ancak niyete göredir. Herbir kimsenin niyet ettiği şey ne ise, eline geçecek olan ancak odur. Her kimin hicreti Allah'a ve Rasûlü'ne yönelik ise, onun hicreti Allah'a ve Rasûlü'ne varıcıdır. Her kim de nail olacağı bir dünyâ yahut kendisiyle evleneceği bir kadından dolayı hicret etmişse, onun hicreti (de Allah'ın ve Rasûlü'nün rızâsına değil) hicret ettiği şeyedir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Hileleri Terketmek Hakkında, Ve Yeminlerde Ve Yeminlerden Başka Şeylerde Herkes İçin Ancak Niyet Ettiği Şey Vardır Hakkındadır
7040-) Bize Abdurrazzâk, Ma'mer'den; o da Hemmâm ibn Münebbih'ten; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Herhangi birinizde abdestsizük vâki' olduğu zaman, o kimse abdest alıncaya kadar Allah sizden o kimsenin namazını kabul etmez" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Namaza Hilenin Girmesi Hakkındadır
7041-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Ebû Bekr, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın takdir buyurduğu zekât mikdârlanna dâir Enes ibn Mâlik'e bir mektûb yazdı da, bunda "Zekât (artar ve eksilir) korkusuyla dağınık olan zekât malı bir araya toplanmaz, toplu bulunanların arası da ayrılıp dağıtılmaz" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Zekâtta Hileleri Terketmeyi Beyân Ve Zekât Artar Ve Eksilir Korkusuyla Toplu Bulunan Zekât Malları Arası Ayrılmaz, Dağınık Bulunanların Arası Da Birleştirilmez Hakkındadır
7042-)  Bize İsmâîl ibnu Ca'fer, Ebû Süheyl'den; o da babası Mâlik ibn Ebî Âmir'den; o da Talha ibn Ubeydillah (radıyallahü anh)'tan şöyle tahdîs etti: Başının saçı darmadağın bir bedevi, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzuruna geldi de: Yâ Rasûlallah! Allah'ın benim üzerime namazdan neyi farz kıldığını, bana haber ver! dedi. "Beş vakit namaz farz kıldı, ancak kendiliğinden birşey kılabilirsin" buyurdu. Allah'ın benim üzerime oruçtan neyi farz kıldığını haber ver! dedi. "Ramazân ayında oruç tutmayı farz kıldı, ancak kendiliğinden de bir mikdâr oruç tutabilirsin" buyurdu. Allah'ın bana zekâttan neyi farz kıldığını haber ver! dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da ona İslâm'ın şerîatlerini haber verdi. Bedevî: Sana (umûmî peygamberlik) ikram eden Allah'a yemîn ederim ki, ben kendiliğimden gönüllü olarak hiçbirşey yapmam ve Allah'ın bana farz kılmış olduğu hiçbirşeyi de eksik yapmam! dedi. "Eğer doğru söylüyorsa felah buldu-yahut: Eğer doğru söylüyorsa cennete girdi-" buyurdu. insanların bâzısı: Yüzyirmi devede üç yaşına basmış iki deve zekât vardır. Eğer develerin sahibi bilerek bu yüzyirmi deveyi (zekât yılı dolmadan evvel kesmek suretiyle) helak eder yahut hibe eder yahut zekâttan kaçmak için bu develerde bir hîle yaparsa, artık ona hiçbir zekât yoktur, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Zekâtta Hileleri Terketmeyi Beyân Ve Zekât Artar Ve Eksilir Korkusuyla Toplu Bulunan Zekât Malları Arası Ayrılmaz, Dağınık Bulunanların Arası Da Birleştirilmez Hakkındadır
7043-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sizden birinizin (zekâtı verilmeden saklanılmış) hazîneniz, kıyâmet gününde çok zehirli erkek bir yılan (suretinde) olur. Sahibi ondan kaçar, o da sahibini ister ve: Ben senin (dünyâdaki) hazînenim! der durur". buyurdu ki: "Vallahi o yılan devamlı sahibini arayıp, onun ardından ayrılmaz. Nihayet mal sahibi elini uzatır da kendi elini onun ağzına verip yutturur".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Zekâtta Hileleri Terketmeyi Beyân Ve Zekât Artar Ve Eksilir Korkusuyla Toplu Bulunan Zekât Malları Arası Ayrılmaz, Dağınık Bulunanların Arası Da Birleştirilmez Hakkındadır
7044-) Ve yine Rasûlüllah:"Hakkını, yânı zekâtını vermeyen deve sahibine de kıyâmet günü o develer kendisine saldırtılır da, onlar tabanları ile sahibinin yüzü üstüne basıp çiğnerler" buyurdu. insanların bâzısı: Bir adam çok develeri olup da kendisine zekât vâcib olacağından korkarak bu develerini, onların benzeri olan başka develerle yahut koyunlarla yahut sığırlarla satsa yahut zekât yılı dolmadan bir gün önce zekâttan kaçmak için onları bir hîle yaparak dirhemlerle, yânı paralarla satsa, o kimsenin üzerine zekâttan birşey yoktur, dedi. o yine: Bu develerin sahibi eğer zekât yılı tamam olmadan bir gün yahut altı ay -bir zabtta: Bir sene- önce develerinin zekâtlarını verirse, bu vermesi de onun zekâtına kâfi olur, demektedir .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Zekâtta Hileleri Terketmeyi Beyân Ve Zekât Artar Ve Eksilir Korkusuyla Toplu Bulunan Zekât Malları Arası Ayrılmaz, Dağınık Bulunanların Arası Da Birleştirilmez Hakkındadır
7045-) Bize el-Leys, İbn Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn Abdillah ibn Utbe'den; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Sa'd ibn Ubâde el-Ensârî (radıyallahü anh), anası üzerinde bir nezr bulunduğunu ve anası bu nezrini yerine getiremeden vefat ettiğini zikredip, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan bunun fetvasını istedi. Rasûlüllah da ona: "Anan adına o nezri yerine getir!"buyurdu. insanların bâzısı (yani Ebû Hanîfe): Develer yirmi sayısına ulaşınca, onlarda dört koyun zekât vardır. Eğer develerin sahibi bu develeri zekât yılı tamam olmadan evvel hibe eder yahut zekâtı düşürmek için bir hîle yaparak veya zekâttan kaçarak onları satarsa, üzerine zekât olmaz (Çünkü malın aynı zekât yılından önce kendisinden zail olmuştur). Eğer develeri (kesmek gibi bir yolla) helak eder ve develer ölürse, yine böyledir, o kimseye malı hakkında birşey yoktur .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Zekâtta Hileleri Terketmeyi Beyân Ve Zekât Artar Ve Eksilir Korkusuyla Toplu Bulunan Zekât Malları Arası Ayrılmaz, Dağınık Bulunanların Arası Da Birleştirilmez Hakkındadır
7046-) Ubeydullah el-Umerî şöyle demiştir: Bana Nâfi', Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şiğâr (sûretiyle nikâh)dan nehyetti, diye tahdîs etti. dedi ki:) Ben Nâfi'e: Şiğâr nedir? diye sordum. O da: Bir adam diğer bir adamın kızını nikâh eder, diğeri de ona kendi kızını mehr olmaksızın nikâh eder; ve keza bir adamın kızkardeşini nikâhla alır ve kendi kızkardeşini de mehirsiz olarak o adama nikâh eder, dedi. insanların bâzısı: İnsan hîle yapar da nihayet şigâr üzerine evlenirse, bu akid caizdir ve şart bâtıldır, dedi. yine bu zât mut'a nikâhı hakkında: Nikâh fâsiddir, şart da bâtıldır, dedi. (yânı Hanefîler'in) bâzısı da: Mut'a da, şiğâr da caizdir, şart ise bâtıldır, dediler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Nikâhta Olan Hîle Yi Terketmek
7047-) Bize ez-Zuhrî, Muhammed ibn Alî'nin iki oğlu, el-Hasen ve Abdullah'tan; onlar da babalarından tahdîs etti ki, onun babası Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh)'e: İbn Abbâs, kadınların mut'a nikâhı ile nikâh edilmesinde bir be's görmüyor! diye söylenmiş. üzerine Alî (radıyallahü anh): Şübhesiz Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber günü mut'a suretiyle nikâh yapmaktan ve ehli eşek etlerinden nehyetti, demiştir. insanların bâzısı: Bir kimse hîle yapar da nihayet mut'a nikâhı akdi ile kadından faydalanırsa, bu nikâh fâsiddir, dedi. (yani Hanefîler'in) bâzısı da: Bu nikâh caizdir, fakat şart bâtıldır, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Nikâhta Olan Hîle Yi Terketmek
7048-) Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Su fazlası kimseden men' edilmez ki, bu men' ile neticede (mübâh olan) ot fazlası (hayvan sâhiblerinden) men' edilmiş olur" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Alış-verişlerde Hîle Yapmanın Mekruh Olması Ve Otun Fazla Olması Men Olunacağı İçin İhtiyâçtan Artan Su Fazlası Men Olunamaz Bâbı
7049-) Bize Kuteybe ibnu Saîd, Mâlik'ten; o da Nâfi'den; o da İbn Omer (radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) necşten, yânı fiât artırmadan nehyetmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Munâceşe Yânı Hacet Yokken Başkalarına Yüksek Fiâta Satmak İçin Fiâtta Artırma Yapmanın Mekruh Olması Bâbı
7050-)  Bize Mâlik, Abdullah ibn Dinar'dan; o da Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den şöyle tahdîs etti. Bir kimsePeygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e, alışverişlerde kendisinin dâima aldatıldığını zikretti. Bunun üzerine Peygamber de ona: "Sen de birşey almak istediğinde,(İslâm Dîni'nde) aldatmak yoktur, de!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Alış-verişlerde Birbirini Aldatmaya Çalışmanın Nehyolunması Bâbı
7051-) ez-Zuhrî şöyle dedi: Urve ibnu'z-Zubeyr şöyle tahdîs ediyordu ki, kendisi Âişe'ye şu âyetleri sormuştur: yetîm kızlar hakkında adaleti yerine getiremiyeceğinizden korkarsanız, sizin için halâl olan diğer kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin... " (en-Nisâ: 3-4). şöyle demiştir: Bu yetîm kız o kızdır ki, velîsinin himayesinde bulunur. Velîsi onun malı ve güzelliğine rağbet eder ve o kıza emsalinin mehrinin en azını vermek suretiyle onunla evlenmek ister. İşte bu âyetlerde o gibi velîlerin, velâyetleri altındaki yetîm kızları -haklarında adalet ve onların mehirlerini kemâle ulaştırmadıkça- nikâh etmeleri nehyolunup bunlardan başka kendilerine halâl olan kadınlardan nikâh etmeleri emrolunmuştur. Bu âyet indikten sonra, insanlar Rasûlüllah'tan fetva istediler de, bunun üzerine Allahü Taâlâ şu âyetleri indirdi: kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fetvayı size Allah veriyor: Kendileri için yazılmış olan mîrâsı onlara vermediğiniz ve nikâhlanmalarını da beğenip istemediğiniz yetîm kızlar ve küçük çocuklar hakkında, bir de yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda (işte) Kitâb'da okunup duran âyetler. Hayırdan daha ne yaparsanız, şübhesiz Allah onu da hakkıyle bilicidir" (en-Nisâ: 128). hadîsin tamâmını zikretti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Velînin Bizzat Kendisinin Rağbet Etmekte Olduğu Yetîm Kız Hakkında Hîle Yapmaktan Ve O Kızın Mehrini Tam Vermemekten Nehyolunması Bâbı
7052-) Bize Sufyân es-Sevrî, Abdullah ibn Dinar'dan; o da Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):"Ahdini bozan her kişi için kıyâmet gününde (halk arasında) kendisinin bilineceği bir alâmet vardır" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb:
7053-) Ümmü Seleme'nin kızı Zeyneb'den; o da Ümmü Seleme (radıyallahü anha)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şübhesiz ben (de sizin gibi) bir insanım. Sizler bana da'vâlarınızı arzediyorsunuz. Olabilir ki, sizden biriniz hüccetini diğerinden daha açık ve düzgün ifâde etmiş olur, ben de işitmekte olduğum delil üzerine onun lehine hükmederim. Binâenaleyh ben kimin lehine kardeşinin hakkından birşey hükmetmiş isem, o kimse bu hakkı almasın. Çünkü ben ona ancak ateşten bir parça kesmişimdir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb
7054-) Bize Yahya ibnu Ebî Kesîr, Ebû Seleme'den; oda Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Er görmedik bakire kız, kendisinden izin alınmadıkça nikâh olunmaz, dul kadın da kendisinin açıkça emri alınmadıkça nikâh olunmaz" buyurmuştur. üzerine: Yâ Rasûlallah! Bakire kızın izni nasıl olur? diye soruldu. "Onun izni, sustuğu zamandır" buyurdu. insanların bâzısı: Bakire kızın izni alınmadığı zaman evlendirilmez. Fakat bir adam hîle yapar da, kendisinin bu kızla, kızın rızâsıyle evlendiğine dâir iki tane yalancı şâhid getirir ve hâkim de bunların şehâdetleriyle o kızın nikâhını sabit görüp tesbît ederse -koca da bu şâhidliğin bâtıl olduğunu bilmekte iken- o adamın bu kızla cinsî münâsebet yapmasında be's yoktur ve bu, sahîh bir evlenmedir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Nikâhta Yalancı Şâhidliğin Hükmü
7055-) Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Bize Yahya ibn Saîd el-Kaasım (ibn Muhammed ibn Ebî Bekr es-Sıddîk)'dan şöyle tahdîs etti: Ca'fer oğlu'ndan olan bir kadın, velîsinin kendisini istemediği hâlde evlendireceğinden korktu da Ensâr'dan iki şeyhe; cariyenin iki oğlu Abdurrahmân ile Mucemmi' adındaki iki şeyhe, haberci gönderip sordu. Bu iki şeyh de ona: Sakın (istemeden evlendirilmekten) korkma! Çünkü Ensâr'dan Hansa bintu Hizâm'ı, babası, kendisi istemediği hâlde evlendirmişti de (Hansâ'nın müracaatı üzerine) Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bu nikâhı redd ve ibtâl etti, dediler. ibn Uyeyne dedi ki: Abdurrahmân(ibnu’l-Kaasım ibn Muhammed ibn Ebî Bekr es-Sıddîk)'a gelince, ben ondan işittim; o, babası el-Kaasım'dan "İnne Hansâe..." şeklinde söylüyordu(yani Abdurrahmân ibn Yezîd'i ve kardeşini zikretmiyordu da hadîsi mürsel olarak söylüyordu).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Nikâhta Yalancı Şâhidliğin Hükmü
7056-)  Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Dul kadın, kendisinin açıkça izni alınmadıkça nikâh olunmaz. Er görmedik kız da kendisinden izni sorulup, izni alınmadıkça nikâh olunmaz" buyurdu. bulunanlar: (Yâ Rasûlallah!) Bakir bir kızın izni nasıl olur? diye sordular. Rasûlüllah: "Onun izni, sükût etmesidir" buyurdu. insanların bâzısı şöyle dedi: Bir insan dul bir kadınla, kadının emri ile evlenmesi üzerine iki yalancı şâhid getirmek suretiyle hîle yapsa, hâkim de bu yalancı şâhidlerin şâhidlikleri ile kadının bu adamla nikâhını sabit görüp tesbît etse -koca, kendisinin o kadınla asla evlenmediğini bilip durduğu hâlde- şu muhakkak ki, bu nikâh o kimseye caiz olur ve bu adamın o kadınla beraber ikaamet etmesinde bir be's yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Nikâhta Yalancı Şâhidliğin Hükmü
7057-)  Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Bekâr olan kişinin (evlenmek hususunda) izni istenir" buyurdu. (Yâ Rasûlallah!) Er görmedik bekâr kız utanır (rızâsını bildirmez)! dedim. "Onun izni, susmasıdır" buyurdu. insanların bâzısı şöyle dedi: Eğer bir adam yetîm bir kızı yahut bakire küçük bir kızı sevse, o kız da onunla evlenmeyi kabul etmese, bu adam hîle yapıp da kendisinin o kızla evlenmiş olduğuna iki yalancı şâhid getirse, küçük kız da bu sırada bulûğ çağına erişip evlenmeye râzı olsa, hâkim de yalan şehâdeti kabul etse, o erkek bunun bâtıl olduğunu (yani şâhidlerin yalan söylediğini) bilip dururken, bu erkeğe o kızla cima yapmak halâl olur!.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Nikâhta Yalancı Şâhidliğin Hükmü
7058-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) tatlıyı sever ve balı da severdi. Ve kendisi ikindi namazını kıldırdığı zaman kadınlarından birinin yanına geçer ve onlardan birine yaklaşırdı. Bir kerresinde Omer'in kızı Hafsa'nın yanına girmişti. Onun yanında kalmakta olduğu zamandan daha fazla kaldı. Ben bu fazla kalmanın sebebini sordum. Sorduğum kimse bana: Hafsa'nın kavminden bir kadın, ona küçük bir tulum bal hediye etmiş, Hafsa da o baldan Rasûlüllah'a bal şerbeti içirmiş, dedi. de kendi kendime: Vallahi biz bunun için muhakkak bir hîle yaparız, dedim. Ve akabinde bunu Sevde bintu Zem'a'ya zikrettim ve ona şöyle talîmât verdim: Biraz sonra Rasûlüllah senin yanına girip de sana yaklaştığında, O'na hitaben "Yâ Rasûlallah! Meğâfir mi yedin?" dersin. O da sana: "Hayır!" diyecektir. Bunun üzerine sen de O'na: "Ya Sen'den bana gelen bu koku nedir?" diye sorarsın. -Rasûlüllah'a kendisinden çirkin koku hissedilmesi, kendisine şiddetli ve ağır gelirdi.- O da sana: "Hafsa bana bal şerbeti içirmişti!" diyecektir. Sen de O'na: "Öyle ise o balın arısı onu urfut ağacından toplamıştır!" dersin. Bana geldiğinde ben de böyle söyleyeceğim. Ve ey Safiyye! Sen de böyle söyle! dedim. bu ta'lîmâtın uygulama suretini şöyle anlattı:) Râsûlullah, Sevde'nin yanına girince, bunu söylersin dedim: Sevde dedi ki: Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayıp ancak kendisi bulunan Allah'a yemîn ederim ki, Râsûlullah kapının önünde dururken, muhakkak senden korktuğumdan dolayı, senin bana söyle dediğin sözü çabucak söylemeye davranıyordum. Nihayet Râsûlullah bana yaklaşınca: Yâ Rasûlallah! Sen meğâfir zamkı mı yedin? dedim. Râsûlullah: "Hayır!" dedi. Ben: Sendeki bu koku nedir? dedim. Râsûlullah: "Hafsa bana bal şerbeti içirmişti" buyurdu. Ben: O balın arısı urfut ağacından toplamıştır! dedim. dedi ki:) Râsûlullah, benim yanıma girdiğinde, ben de kendisine bunun gibi söyledim. Safiyye'nin yanına girdiğinde de, Safiyye de O'na böyle söyledi. Sonra Rasûlüllah, Hafsa'nın yanına girince, o da kendisine: Yâ Rasûlallah! Sana bal şerbetinden içireyim mi? dedi. Râsûlullah: "Hayır, benim için ona hiçbir ihtiyâç yoktur" buyurdu. Âişe dedi ki: Sevde bana: Subhânaltâhi, muhakkak biz, Rasûlüllah'a bal şerbetini haram ettik! diyordu. dedi ki: Ben de ona: Sus! dedim.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Kadının Kocasına Ve Kadın Ortaklarına Hîle Yapmasının Mekruh Olması Ve Bu Konuda Yani Kadının Kocasına Ve Ortaklarına Hîle Yapması Hususunda Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Selleme İnen Serzeniş İn Beyânı Bâbı
7059-) Bize Abdullah ibnu Mesleme, Mâlik'ten; o da İbn Şihâb'dan; o da Abdullah ibnu Âmir ibn Rabîa'dan tahdîs etti ki, Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh) -onsekizinci yılın rebî'u's-sânîsi içinde teftiş için- Şâm'a doğru yola çıktı. Şâm yakınındaki Serığ mevkiine vardığı zaman, kendisine Şam'da veba hastalığı çıktığı haberi ulaştı. (Bâzı gayret ve yanında bulunan bâzı sahâbîlerin muvafakatini de aldıktan sonra, geriye dönmeğe azmetti.) Bu sırada Abdurrahmân ibn Avf, kendisine Rasûlallah'ın şöyle buyurduğunu haber verdi: "Sizler bu hastalığın bir yerde çıktığını işittiğiniz zaman, artık oraya gitmeyiniz. Hastalık sizin bulunduğunuz yerde vâki' olursa, ondan kaçmak için sakın o yerden çıkmayınız". üzerine Omer, Serığ'den geri döndü. İbnu Şihâb'dan; o da Salim ibn Abdillah'tan: Omer ancak bu Abdurrahmân hadîsinden dolayı geri dönmüştür, diye rivayet de vardır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Tâûn Hastalığından Kaçmak Hususunda Hîle Yapmanın Mekruh Olacağı Bâbı
7060-)  Bize Âmir ibnu Sa'cl ibn Ebî Vakkaas tahdîs etti ki, o Usâme ibn Zeyd (radıyallahü anh)'den işitmiştir. Zeyd, Sa'd ibn Ebî Vakkaas'a şöyle tahdîs ediyordu. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bu hastalığı zikretti de: "Bu bir ricz -yahut azâbdır ki, bununla bâzı ümmetler azâblandırıldı. Sonra onların ardından bundan bir bakıyye kaldı. Bir defa gider, diğer bir defa gelir. Artık her kim bir yerde onu işitirse, sakın o hastalığın üzerine gitmesin. Her kim de bir arazîye düşer ve orada da bu hastalık bulunursa, artık hastalıktan kaçmak için kendisi oradan çıkmasın!".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Tâûn Hastalığından Kaçmak Hususunda Hîle Yapmanın Mekruh Olacağı Bâbı
7061-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Hibesinden geri dönen her kişi, (kusan) sonra da kusmuğuna dönen köpek gibidir. Bizim için böyle kötü sıfat olmaz"buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Hibeden Dönme Ve Şufayı Düşürme Hususundaki Hîle Hakkındadır
7062-) Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Ebû Seleme'den tahdîs etti ki, Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh):Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şuf’ayı ancak taksim olunmamış her malda kılmıştır. Sınırlar konulup da yolların yönleri belli edildiği zaman şuf'a yoktur, demiştir. bâzısı: Şuf a komşuluk için meşru' olur, dedi. bu zât, sağlamlaştırdığı bu düstûra (yani şuf’ayı ortaklık gibi komşuluk için isbâtına) kasdetti de, onu ibtâl eyledi, ve şöyle dedi: Bir şahıs, bir evi tamamen satın almak istese ve komşunun o evi şuf’a sebebiyle alacağından korksa da o evdeki yüz hisseden şayi' olan bir hisseyi satın alsa (ve böylece evin mâlikiyle bir ortaklığa dönüşür), sonra da geri kalanı satın alsa komşu için şuf’a, birinci hissede olur ve evin kalanında komşu için şuf’a olmaz. Ve evi satın alıp da komşusunun evi almasından korkan kişi için bu konuda hîle yapması hakkı vardır!.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Hibeden Dönme Ve Şufayı Düşürme Hususundaki Hîle Hakkındadır
7063-) Bize Alî ibnu Abdillah el-Medînî tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti ki, İbrâhîm ibn Meysere şöyle demiştir: Ben Amr ibnu'ş-Şerîd'den işittim, şöyle dedi: Misver ibnu Mahrame (radıyallahü anh) geldi de elini benim omuzum üzerine koydu. Ben de onunla beraber Sa'd ibn Ebî Vakkaas'a gittim.(Rasûlüllah'ın hizmetçisi) Ebû Râfi’ Misver'e: Sen şu Sa'd ibn Ebî Vakkaas'a, hanesinde olan evimi benden satın almasını emretmez misin? dedi. üzerine Sa'd: Ben bedeli sana dörtbin dirhemden ziyâde veremem. Bu da ya kesik kesik yahut da ceste ceste olarak! dedi. Râfi': Bana (bu ev için) beşyüz dînâr nakid verildi de, ben bu satışı men' ettim. Eğer ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den"Komşu komşuya en haklı şefî'dir" buyururken işitmemiş olaydım, ben bu evi sana satmazdım -yahut: Ben bu evi sana vermezdim-, dedi. ibnu'l-Medînî dedi ki:) Ben Sufyân ibnu Uyeyne'ye: Ma'mer bu hadîsi böyle (yani "Komşu komşuya en haklı şefî'dir" şeklinde) söylemedi, dedim Lâkin İbrâhîm ibn Meysere bana böyle söyledi, dedi. insanların bâzısı şöyle dedi: Şuf’ayı satıp kesmek istediği zaman, bu kimseye şuf’ayı ibtâl için hîle yapmak hakkı vardır: Satıcı evi müşteriye hibe eder ve evin hududunu vasıflandırıp temyiz eder ve evi müşterîye devreder, müşterî de ona meselâ bin dirhem ivaz (yani bedel) verir, böylece şefî' için evde bir şuf’a olmaz!.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Hibeden Dönme Ve Şufayı Düşürme Hususundaki Hîle Hakkındadır
7064-) Bize Sufyân es-Sevrî, İbrâhîm ibn Meysere'den; o da Amr ibnu'ş-Şerîd'den; o da Ebû Râfi'den şöyle tahdîs etti: Sa'd ibn Ebî Vakkaas, bir evi dörtyüz miskâle pazarlık etti de: Eğer ben RasûlulIah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan"Komşu komşuya en haklı şefî'dir" buyururken işitmiş olmasaydım, bu evi sana (bu fiâta) vermezdim, dedi. insanların bâzısı: Bir evin payını satın alsa da şuf'ayı ibtâl etmek istese (satın aldığını), üzerine yemîn düşmeyen küçük oğluna hibe eder, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Bâb: Hibeden Dönme Ve Şufayı Düşürme Hususundaki Hîle Hakkındadır
7065-)  Ebû Humeyd es-Sâidî (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Esed kabilesinden İbnu Lutbiyye denilen bir adamı Suleym oğulları'nın sadakalarını toplamaya me'mûr etti. Bu adam vazifesini yapıp geldiğinde, Rasûlüllah bunu hesaba çekti. Bu zât: (Yâ Rasülallah!) Şu sizin zekât malınızdır, bu da bana verilen hediyedir! dedi. cevaben: " (Acâib!?) Sen doğru söyleyen bir adam isen, babanın, ananın evinde otursaydın da sana hediyen gelir miydi, görseydin!" buyurdu. Rasûlüllah bize bir hutbe yaptı da bunda Allah'a hamd edip, O'nu güzel sıfatlarla övdükten sonra "Amma ba'du" diyerek şöyle buyurdu: "Ben içinizden birisini, Allah'ın bana havale buyurduğu bir işe me'mûr ta'yîn ediyorum da, o bana gelip hesâb verirken (sıkılmadan) 'Şu sizin zekât malınızdır, bu da benimdir; bana hediye verilmiştir!' diyor!(Bu ne hâl?) Bu adam babasının, anasının evinde otursaydı, kendisine hediyesi gelir miydi, yoksa gelmez miydi, bir kerre görseydi! Allah'a yemîn ederim ki, sizden bir kimse hıyanet edip de Beytu'l-Mâl'den hakkından başka birşey alırsa, muhakkak kıyâmet gününde o adam çaldığı malı boynuna yüklenerek Allah'a kavuşacaktır. Sakın ben sizden herhangibirinizi inlemesi olan bir deveyi, yahut böğürmesi olan bir sığırı, yahut melemesi olan bir davarı boynunda taşıyarak Allah'a kavuştuğunu görüp tanımayayım!" sonra Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) iki elini koltuk altı beyazlığı görülünceye kadar kaldırarak: "Yâ Allah! Emirlerini tebliğ ettim mi?" buyuruyordu. Ben bunu gözümle gördüm, bu hutbeyi de kulağımla işittim.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Devlet Memûrunun, Kendisine Hediye Verilmesi İçin Hîle Yapması Nın Çirkinliği Bâbı
7066-) Ebû Râfi' (radıyallahü anh):Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)"Komşu komşuya en haklı şefî'dir" buyurdu, demiştir. insanların bâzısı şöyle dedi: Bir kimse yirmibin dirhem mukaabilinde bir ev satın almak istese, şuf ayı düşürmek üzere hile yapmasında be's yoktur. O kimse yirmibin dirheme evi satın alır, satıcıya 9999 dirhem nakid öder ve yine satıcıya yirmibinden kalan mukaabilinde bir dînâr öder. Eğer şefî' bu evi şuf a sebebiyle akid yapılan bedel olan 20 bin mukaabilinde almak isterse ne a'lâ! Yoksa yani 20 bin dirhem almaya râzı olmazsa, artık bu şefî'e, şuf’anın düşmesinden dolayı ev üzerinde hiçbir yol yoktur (çünkü üzerinde akid yapılan bedeli vermekten çekinmiştir). ev, satıcıdan başkası için hakk edilmiş bir mal olarak meydana çıkarsa, müşteri satıcıya ödediği şeyi geri alır. Ki o da 9999 dirhem ile bir dinardır. Çünkü satılan şey, başkası için hakk edilmiş bir mal olduğu zaman, satıcı ile müşterî arasında vâki' olan ev hakkındaki sarf (yani muamele) bozulur. ev başkasının hakkı Akmadığı hâlde bu evde bir ayıp bulursa, bu takdirde o kimse evi 20 bin dirhem karşılığında ona geri verir. Ebû Hanîfe (radıyallahü anh), müslümânlar arasında bu aldatmayı, yani hileyi caiz kıldı, dedi. Buhârî şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Müslümâmn satışı hastalıklı olmaz, satılan şey pis olmaz ve (kötü bir iş, gizleme gibi) bir gaile ve helak olmaz" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Devlet Memûrunun, Kendisine Hediye Verilmesi İçin Hîle Yapması Nın Çirkinliği Bâbı
7067-) Sufyân es-Sevri şöyle demiştir: Bana İbrâhîm ibnu Meysere, Amr ibnu'ş-Şerîd'den şöyle tahdîs etti: Ebû Râfi' (radıyallahü anh), Sa'd ibn Mâlik'e, onun evinin bitişiğindeki bir eve dörtyüz miskâl bedel istedi ve: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den"Komşu komşunun yakınlığına en haklıdır" buyururken işitmiş olmayaydım, bu evi sana vermezdim, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hıyel
Konu: Devlet Memûrunun, Kendisine Hediye Verilmesi İçin Hîle Yapması Nın Çirkinliği Bâbı
7068-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Urve, haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: RasûlulIah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ilk vahy başlangıcı uykuda sâliha ru'yâ (yani güzel ve doğru ru'yâ) görmekle olmuştur. Hiçbir ru'yâ görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi açık meydana gelmesin. Kendisi Hıra Dağı'na gider ve orada birçok geceler tahannüs -yani ibâdet-eder ve bunun için azık hazırlardı. Sonra Hadîce'ye döner ve bir o kadar zaman için yine azık hazırlardı. Nihayet bir gün kendisi Hıra Mağarası'nda bulunduğu sırada kendisine hakk (yani vahy) geldi. Şöyle ki: Mağarada iken melek O'na geldi ve: İkra'(yani oku)! dedi. Peygamber de ona: "Ben okuma bilmem! dedim" diye cevâb verdi. Peygamber devamla dedi ki: "O zaman melek beni tuttu da takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bıraktı da yine: lkra' (Oku) dedi. Ben de ona: Ben okumak bilmem, dedim. benî aldi ve ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni salıverdi de yine: İkra' (Oku)! dedi. Ben: Okumak bilmem! dedim. beni üçüncü defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bıraktı da: 'Yaratan Rabb'inin adiyle oku! O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabb'in nihayetsiz kerem sahibidir. Ki O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti' (el- Alâk: 1-5) âyetine kadar ulaştı." üzerine Rasûlüllah(kendisine vahyolunan) bu âyetlerle korkudan vücudundaki etleri titreyerek döndü. Nihayet Hadîce'nin yanına girdi ve: "Beni sarıp örtünüz! Beni sarıp örtünüz!" dedi. Korkusu gidinceye kadar kendisim sarıp örttüler. "Yâ Hadîce! Bana ne oluyor?" dedi ve ona olan haberi haber verdi ve ona: "Kendimden korktum" dedi. Hadîce de O'na: Öyle deme (Sana hiçbir korku yoktur)! Sen hayırla müjdelenip sevin! Allah'a yemîn ederim ki, Allah Seni hiçbir zaman utandırmaz. Çünkü Sen hısımlarına bakarsın, sözü dosdoğru söylersin, işini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, zayıflara yemek yedirirsin, hakk yolunda meydana gelen hâdiselerde ve mühim işlerde insanlara yardım edersin, dedi. sonra Hadîce O'nu birlikte alıp, Hadîce'nin babasının kardeşi (amca oğlu) olan Varaka ibnu Nevfel ibn Esed ibn Abdiluzzâ ibn Kusayy'a götürdü. Bu zât Câhiliyet zamanında Hrıstiyan Dîni'ne girmiş bir kimse olup İbrânîce yazı bilir ve İncîl’den Allah'ın dilediği mikdârda bâzı şeyleri İbrânîce yazardı. Varaka gözlerine körlük arız olmuş yaşlı bir ihtiyardı. Hadîce ona: Ey amcam oğlu! Dinle de bak! Kardeşinin oğlu ne söylüyor! dedi. Ey kardeşimin oğlu! Ne görüyorsun? diye sorunca, Peygamber ona gördüğü şeyleri haber verdi. üzerine Varaka dedi ki: "Bu gördüğün Mûsâ üzerine indirilmiş olan Nâmûs'tur (yani vahy sırrının sahibidir). Ah keşki Sen'in da'vet günlerinde genç olaydım, kavmin Sen'i çıkaracakları zaman, keski hayâtta olsam!" üzerine Rasûlüllah: "Onlar beni çıkaracaklar mı?" diye sordu. Varaka da: Evet, Sen'in gibi birşey getirmiş(yani vahy tebliğ etmiş) bir kimse yoktur ki, düşmanlığa uğramasın. Şayet Sen'in da'vet günlerine yetişirsem, Sana son derecede yardım ederim, cevâbını verdi. sonra çok geçmedi, Varaka vefat etti. Ve o esnada vahy fetreti oldu (yani bir müddet için vahy kesilmesi oldu). Hattâ bundan dolayı Peygamber çok hüzünlendi ve kendisini saran hüzün içinde, kederinden dolayı birkaç defa yüksek dağların başlarından kendini aşağıya atmak için gitmiş, her defasında kendini dağdan aşağısına atmak için bir dağın zirvesine çıktığında kendisine Cibrîl görünüp: Yâ Muhammedi Şübhesiz. Sen hakk olarak Allah'ın Rasûlü'sün! demiş; bununla ıztırabı sükûna kavuşur ve gönlü sevinir ve geriye dönerdi. fetreti kendisine uzun olduğu zaman yine böyle kendini dağdan aşağı atmak için gitmişti. Dağın zirvesine yükseldiğinde yine kendisine Cibril görünüp, O'na bu "Sen muhakkak Allah'ın Rasûlü'sün!" sözlerini söylemiştir. Abbâs "Fâlihu'l-ısbâh"(el-Enâm: 96) kavlinin tefsirinde "Isbâh", gündüzleyin güneşin ziyası, geceleyin de ayın ziyâsıdır, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabut-ta'bır
Konu: Bâb: Rasûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellema İlk Vahy Başlangıcı Uykuda Sâliha Ruyâ Yani Güzel Ve Doğru Ruyâ Görmekle Olmuştur
7070-) Ben Ebû Katâde'den işittim ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Hoş ve doğru ru'yâ Allah tarafındandır (yani O'ndan gelen enfüsî bir telkin ve ta'lîmdir). Hulm de şeytândandır" buyurmuştur .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabut-ta'bır
Konu: Ruyâ Allah Tarafındandır Bâbı
7071-) Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh), Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den şöyle buyururken işitmiştir: "Sizden biriniz sevdiği bir ru'yâ görürse, bilsin ki o muhakkak Allah tarafmdandır. Ru'yâ sahibi bu ru 'yası üzerine Allah'a hamdetsin ve başkasına da söylesin. Buna aykırı hoşlanmadığı bir ru'yâ gördüğünde de muhakkak ki bu ru'yâ da şeytândandır. Bu hâlde de ru'yâ sahibi, ru'yânın şerrinden Allah 'a sığınsın ve ru 'yasını kimseye söylemesin. Bu suretle o ru'yâ, sahibine zarar vermez".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabut-ta'bır
Konu: Ruyâ Allah Tarafındandır Bâbı
7072-) Bize Müsedded tahdîs etti (şöyle dedi): Bize Abdullah ibnu Kesîr el-Yemân tahdîs etti. Müsedded tahdîsi sırasında Abdullah ibn Yahya'yı hayırla övdü. Ve yine Müsedded: Ben Abdullah ibn Yahya'ya Yemâme'de kavuştum; o da babası Yahya ibn Kesîr'den (şöyle demiştir): Bize Ebû Seleme, Ebû Katâde'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Doğru ve güzel ru'yâ Allah tarafındandır (yani o, Allah tarafından gelen bir telkin ve öğretmedir). Hulm de şeytândandır. Kişi düşünde şeytânı bir hayâl gördüğünde, uyanınca şeytânın şerrinden Allah'a sığınsın (yani Eûzu billahi mine’şşeytânir-racîm desin) ve sol tarafına(şeytânı kovmak ve horlamak için) tükürsün. Bu surette o düş, sahibine zarar vermez!". geçen senedle: Babası Ebû Abdillah'tan (ki o, Yahya ibn Kesîr'dir); o şöyle demiştir: Bize Abdullah ibnu Ebî Katâde, babası Ebû Katâde'den; o da Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den geçen hadîsin benzerini tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabut-ta'bır
Konu: Bâb: Doğru Ve Güzel Ruyâ, Nübüvvetin Kırkaltı Cüzünden Bir Cüzüdür
7073-) Bize Şu'be, Katâde'den; o da Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten; o da Ubâde ibnu's-Sâmit(radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Mü'minin ru'yâsı nübüvvetin kırkaltı cüz'ünden bir cüz'dür" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabut-ta'bır
Konu: Bâb: Doğru Ve Güzel Ruyâ, Nübüvvetin Kırkaltı Cüzünden Bir Cüzüdür