Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

4988-) Ma'n şöyle demiştir: Bana Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "İnsanlar (hesâb için) Âlemlerin Rabbi dîvânında durdukları gün o kadar terleyecekler ki hattâ onlardan herhangi biri iki kulağının yarı yerine kadar kendi teri içinde kaybolacaktır" buyurmuştur

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mütaffifîn Sûresi
4989-) İbn Abbâs da: "Halbuki Allah, onlar yüreklerinde neler saklıyorlar, pekiyi bilendir" (Âyet: 23); buradaki "Yûûne", "Yesturûne"(yani "Setredip örtüyorlar") ma’nâsınadır, demiştir. kolayca bir hesâb ile muhasebe edilecek (Âyet: 8) burada sâdece hadîsin bir senedini vermiştir. burada da başka bir sened vermekle yetinmiştir. şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hesaba çekilen bir kimse, başka değil, behemahal halâl olur"buyurdu. Ebî Muleyke dedi ki:) Âişe şöyle dedi: Ben: Yâ Rasûlallah! Allah beni Sana feda kılsın. Azîz ve Celîl olan Allah "Kitabı sağ eline verilen kimseye gelince; o, kolay bir hesâb ile muhasebe edilecek" buyurmuyor mu? dedim. "O arzdır, arzolunurlar ve her kim hesâbda münâkaşa olunursa helak olur" buyurdu. ve elbette siz tabaktan tabaka bineceksiniz" (Âyet: 19).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-inşikâk Sûresi
4990-) Mucâhid şöyle demiştir: İbn Abbas: "Hiç şübhesiz sizler tabaktan tabaka bineceksiniz" kavlinin ma'nâsı: "Sizler hâlden hâle bineceksiniz (Hakk'a doğru varacaksınız)" demektir, dedi; ardından da: İşte bu suretle yükselen Peygamber'iniz salla'llâhu aleyhi ve sellem'dir, sözünü söyledi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-inşikâk Sûresi
4991-) el-Berâ ibnu Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber'in sahâbîlerinden bize ilk önce hicret edip gelenler Mus'ab ibnu Umeyr ve İbnu Ümmi Mektûm'dur. Bunlar geldiler ve bize Kur'ân okutmaya başladılar. Sonra Ammâr ibn Yâsir, Bilâl ve Sa'd (ibn Ebî Vakkaas) geldiler. Daha sonra yirmi kişi içinde Omer ibnu'l-Hattâb geldi. Bunlardan sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Ebû Bekr ve Âmir ibn Fuheyre ile geldi. Artık ben Medine ahâlîsinin, Peygamber'in gelişiyle ferahlandıkları kadar hiçbirşey ile ferahlandıklarını görmedim. Hattâ genç kızlar ve çocukları görüyordum ki, bunlar: İşte bu Rasûlüllah'tır, geldi! diyorlar(seviniyorlardı). isme Rabbike'l-a'lâ" Sûresini onun gibi birkaç süre içinde okuyuncaya kadar Rasûlüllah Medine'ye gelmemişti

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-alâ Sûresi
4992-) Abdullah ibnu Zem'ate (radıyallahü anh) haber verdi ki, kendisi Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den hutbe yaparken Salih Peygamber'in dişi devesini ve onu yıkıp öldüren kimseyi zikrettiğini işitmiştir. Rasûlüllah bu hutbesinde" (O kavmin) en şakîadamı ayaklandığı zaman” (Âyet: 12) kavlini okudu da şöyle buyurdu: "O dişi deveye doğru şiddetli (fesâdçı, habîs), kuvvetli ve kendi cemiyeti içinde arkalı bir adam fırlayıp kalktı. O, kavmi içinde (Mekke'deki) Ebû Zem'a'nın benzeri idi". bu hutbesinde kadınları da zikretti: "Sizden biriniz karısını köle döver gibi dayakla dövmek ister, belki de o, gününün sonunda o kadınla bir yatakta yatacaktır!" buyurdu. Rasûlüllah (içtimaî edeblerden olmak üzere) bir hatâ eseri yellenen kişiye gülmeleri(ve bu suretle onu teşhir etmelerinin kötülüğü) hususunda onlara öğütler verdi de: "Herhangi biriniz insanın yapageldiği böyle bir işten niçin gülersiniz (ve sahibini utandırırsınız)?" buyurdu. hadîsin râvîlerinden Ebû Muâviye şöyle demiştir: Bize Hişâm, babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da Abdullah ibn Zem’a’ dan tahdîs etti. O şöyle demiştir:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Zubeyr ibnu'l-Avvam'ın amcası Ebû Zem'a'nın benzeri" buyurdu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Eş-şems Sûresi
4993-) Alkame şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'un talebelerinden birkaç kişi içinde olarak Şam'a girdim. Bizim gelişimizi Ebu'd-Derdâ işitmiş, akabinde bizim yanımıza geldi de: İçinizde Abdullah ibn Mes'ûd'un kıraati üzere okuyan kimse var mı? diye sordu. Biz: Evet, var, dedik. Ebu'd-Derdâ: Hanginiz en iyi okuyan? dedi. işaret edip beni gösterdiler. Ebu'd-Derdâ bana: Oku! dedi. Ve’l-leyli izâ yağşâ ve’n-nehâri izâ tecellâ ve'z-zekeri ve'l-ünsâ" şeklinde (Mâ'nın hazfıyle) okudum. Ebu'd-Derdâ: Sen bu okuyuşu sahibin İbn Mes'ûd'un ağzından mı işittin? diye sordu. Evet, dedim. Ebu'd-Derdâ: Ben de bu okuyuşu Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in ağzından işitmişimdir. Bu Şamlılar bize karşı dayatıp, bu okuyuşumuza râzı olmuyorlar, dedi. ve dişiyi yaratana”(Âyet: 3)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-leyl Sûresi
4994-) Bize el-A'meş, İbrâhîm en-Nahaî'den tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Abdullah ibn Mes'ûd'un talebeleri Ebu'd-Derdâ'nın oturduğu yere (yani Şam'a) geldiler, Ebu'd-Derdâ da bu gelenleri aradı ve onları buldu da: Hanginiz Abdullah'ın okuyuşu üzere okuyor? diye sordu. Alkame: Hepimiz onun kıraati üzere okuruz, dedi. Ebu'd-Derdâ: Hanginiz ezber ediyor? dedi. Arkadaşları Alkame ibn Kays'ı işaret ettiler. Ebu'd-Derdâ: Sen, İbn Mes'ûd'un "Vel-leyli izâ yağşâ" sûresini nasıl okurken işittin? dedi. "Ve'z-zekeri ve'l-ünsâ" şeklinde okurken işittim, dedi. Ebu'd-Derdâ: Şehâdet ediyorum ki, ben de Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu âyeti böylece okuduğunu işitmişimdir. Fakat bu Şamlılar benim "Ve halaka'z-zekera ve'l-ünsâ" şeklinde okumamı istiyorlar, vallahi ben onlara tâbi olmuyorum, dedi. Allah'ın Şu Kavli: sonra kim verir ve sakınırsa”(Âyet: 5).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-leyl Sûresi
4995-) Alî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Bakî'u'l-Garkad mezarlığında Peygamber'in beraberinde bir cenazede bulunduk. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): ''Sizlerden hiçbiriniz müstesna olmamak üzere muhakkak cennetten olacak oturağı ve ateşten olacak oturağı yazılmıştır'' buyurdu. üzerine sahâbîler: Yâ Rasûlallah! Öyleyse (Allah'ın bizim üzerimize yazmış bulunduğu bu yazımıza) dayanıp güvenemez miyiz? dediler. çalışıp amel ediniz. Herkes yaratıldığı şeye kolaylaştırılmıştır" buyurdu. Sonra da: "Kim verir ve sakınırsa, o en güzeli de tasdik ederse.." âyetlerini"Biz de ona en güç olanı müyesser kılarız" (Âyet. 10) kavline kadar okudu. Allah'ın “Ve O En Güzeli Tasdik Ederse” (Âyet: 6)Kavli Bâbı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-leyl Sûresi
4996-) Buradaki senedle el-A'meş; Sa'd ibn Ubeyde'den; o da Ebû Abdirrahman'dan tahdîs etti ki, Alî (radıyallahü anh): Biz Peygamber'in yanında oturuyorduk, demiş ve geçen hadîsi zikretmiştir. de ona en kolay olanı kolaylaştıracağız” (Âyet: 6-7).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-leyl Sûresi
4997-)  Bize Şu'be, Süleyman el-A'meş'ten; o da Saîd ibn Ubeyde'den; o da Ebû Abdirrahmân es-Sulemî'den; o da Alî (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir cenazede bulundu. Orada eline bir deynek aldı, onunla yere vurmaya ve birtakım çizgi ve izler meydana getirmeye koyuldu da: "Sizden hiçbir kimse müstesna olmamak üzere, muhakkak ateşten yahut cennetten oturacağı yer yazılmıştır" buyurdu. Yâ Rasûlallah! Öyle ise bizler bu yazımıza dayanmayalım mı (Amelin fâidesi nedir)? dediler. aleyhi ve sellem): "Sizler amel edip çalışın. Çünkü herkes niçin yaratıldıysa, o şey kendisine kolaylaştırılmıştır" buyurdu ve "Kim verir ve sakınırsa, o en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlayacağız..." âyetlerini okudu. Allah'ın "Amma Kim Cimrilik Eder, Kendisini Müstağni Görürse" (Âyet: 8) Kavli Bâbı Vekî' ibn Cerrah, el-A'meş'ten; o daSa'd ibn Ubeyde'den; o da Ebû Abdirrahmân'dan tahdîs etti ki, Alî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in yanında oturuyorduk. "Sizden hiçbir kimse müstesna olmamak üzere muhakkak cennetten oturacağı yer ve ateşten oturacağı yer yazılmıştır" buyurdu. de: Yâ Rasûlallah! Öyleyse bizler (çalışmayı bırakıp) bu yazıya dayanmayalım mı? dedik. aleyhi ve sellem): "Hayır, (siz o yazıya dayanıp durmayın). Siz çalışıp amel edin. Çünkü herkes (yaratıldığı şeye) kolaylaştırılmıştır" buyurdu. sonra da şu âyetleri okudu: "Kim verir ve sakınırsa, o en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlayacağız. Amma kim cimrilik eder, kendisini ihtiyâcsız görür ve o en güzeli yalan sayarsa, biz de onu o en güç olan için hazırlayacağız" (Âyet: 5-10). Allah'ın “Ve O En Güzeli Yalanlarsa” Kavli

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-leyl Sûresi
4999-) Alî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Bakfu'l-Garkad (mezarlığın)da bir cenazede bulunduk. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bizim yanımıza gelip oturdu. Biz de O'nun etrafına oturduk. Rasûlüllah'ın beraberinde bir deynek vardı. Rasûlüllah başını eğdi, düşünceli bir hâlde elindeki deynekle yere vurup dürtüştürmeğe, çizgiler ve izler meydana getirmeğe başladı. Sonra: "Sizden hiçbir kimse ve yaratılmış hiçbir nefis müstesna olmamak üzere, muhakkak cennetteki ve cehennemdeki yeri yazılmış, takdir edilmiştir. Ve herkesin bedbaht ve bahtiyar olduğu muhakkak yazılmıştır" buyurdu. üzerine sahâbîlerden bir adam: Yâ Rasûlallah! Öyle ise bizler ameli terkedip bu yazımız üzerine dayanıp durmayalım mı(yânı amelin fâidesi nedir)? dedi. aleyhi ve sellem): "Saadet ehlinden olan kimse, saadet sahibinin ameline varıp ulaşacaktır. Bizlerden şekaavet ehlinden olan kimse de şekaavet ehlinin ameline varıp ulaşacaktır" buyurdu ve şunu ilâve etti: "Saadet ehli, saadet ehlinin ameline kolaylaştırılırlar, şekaavet ehline gelince, onlar da şakîlik ehlinin ameline kolaylaştırılırlar". bundan sonra "Kim verir ve sakınırsa ve o en güzeli de tasdik ederse...” âyetlerini okudu de onu, o en zor olana hazırlayacağız'' (Âyet: 10).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-leyl Sûresi
5000-)  el-A'meş dedi ki: Ben Sa'd ibn Ubeyde'den işittim; o, Ebû Abdirrahmân es-Sulemî'den tahdîs ediyordu ki, Alî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir cenazede idi. Eline birşey aldı da onunla yere dürtüp vurmaya, birtakım izler meydana getirmeye başladı da: "Sizden hiçbir kimse müstesna olmamak üzere, muhakkak ateşten olacak oturacağı yeri ve cennetten olan oturacağı yeri yazılmıştır" buyurdu. Sahâbîler: Yâ Rasûlallah! Öyleyse bizler ameli terkedip de bu yazımız üzerine dayanıp durmayalım mı? dediler. "Sizler çalışıp amel ediniz. Çünkü herkes ne için yaratılmış ise o kendisine kolaylaştırılmıştır: Saadet ehlinden olan kimseye saadet ehlinin ameli kolaylaştırılır. Amma şakilik ehlinden olan kimseye gelince, ona da şekaavet ehlinin ameli kolaylaştırılır" buyurdu. sonra şu âyetleri okudu: "Kim verir ve sakınırsa, o en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlayacağız. Amma kim cimrilik eder, kendisini ihtiyâcsız görür ve o en güzeli yalan sayarsa, biz de onu o en güç olan için hazırlayacağız"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-leyl Sûresi
5001-)  Bize el-Esved ibn Kays tahdîs edip şöyle dedi: Ben Cundub ibn Sufyân(radıyallahü anh)'den işittim, şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rahatsızlandı da iki yahut üç gece kalkmadı. Bir kadın geldi ve: Yâ Muhammed! Ben umarım ki, şeytânın seni bırakıp terketmiş olsun! Görüyorum ki, iki yahut üç geceden beri sana yaklaşmadı, dedi. üzerine Azîz ve Celîl Allah: "And olsun kuşluk vaktine, sükûna vardığı dem geceye ki, Rabb’in seni terketmedi ve darılmadı'' sûresini indirdi. Allah'ın Şu Kavli: "Rabb'in seni terketmedi ve darılmadı". "Mâ veddeake" fiili şeddeli de, şeddesiz de okunur; ikisi de bir ma'nâyadır: "Rabb'in seni terketmedi" demektir. Abbâs da: "Mâ veddeake", "Seni terketmedi"; "Mâ kala", "Seni buğz etmedi" ma'nâsınadır, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ed-duhâ Sûresi
5002-) Buradaki senedde el-Esved ibn Kay s şöyle demiştir: Ben Cundub el Becelî'den işittim (şöyle diyordu): Bir kadın: Yâ Rasûlallah! Sahibinin (yânı Cibrîl'in) muhakkak sana gelmekte yavaşlayıp geciktiğini zannediyorum, dedi. üzerine "Rabb’in seni terketmedi ve darılmadı" sûresi indi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Ed-duhâ Sûresi
5003-) Adiyy ibn Sabit haber verip şöyle demiştir: Ben el- Berâ(ibn Âzib -radıyallahü anh)'dan işittim: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir seferde idi, yatsı namazında iki rek'atin birinde "Ve't-tîni ve'z-zeytûni" sûresini okudu(dedi) "AhsenuH-takvîm", "En güzel yaratma"dır, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Et-tîn Sûresi
5004-) Kuteybe ibnu Saîd şöyle dedi: Bize Hammâd ibnu Zeyd, Yahyâ'bnu Atîk'ten tahdîs etti ki, el-Hasenu'l- Basrî: İmâmın evvelinde (yâni Kur'ân'ın evveli olan Fâtiha'nın başında) "Bismillâhir-rahmânir-rahîm"i yaz, bundan sonraki her iki sûre arasına da bir çizgi çek, demiştir vazgeçmezse andolsun onu alnından tutup sürükleriz, yalancı günahkâr alnından. O vakit meclisini da'vet etsin dursun! Biz de zebanileri çağırırız"(Âyet: 15-18). Buradaki "Nâdiyehu", "Aşiretini"; "Melekleri" ma'nâsınadır, demiştir. ibn Müsennâ: "Şübhesiz dönüş ancak Rabb'inedir"(Âyet. 8)deki "er-Ruc'â", "Merci" (yani "Dönüş") ma'nâsınadır; "Le-ne'huzen" (yani "Elbette onu yakalarız") ma'nâsınadır. Hafif nûn, yani şeddesiz nûn ile "Le-nesfean", "Elinden yakaladım" ma'nâsına olan "Sefa’tu bi-yedîhî"dendir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-alâk Sûresi
5005-) Ebû Salih Selmûye haber verip şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu'l-Mubârek tahdîs etti ki, Yûnus ibnu Yezîd şöyle demiştir: Bana İbnu Şihâb haber verdi. Ona da Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha) haber verip şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'in ilk vahy başlangıcı uykuda, doğru rü'yâ görmekle olmuştur. Hiçbir rü'yâ görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi apaçık meydana çıkmasın (yânı her gördüğü rü'yâ muhakkak sabah aydınlığı gibi apaçık meydana gelirdi). Bundan sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Hıra mağarasına katılır, orada ailesinin yanına dönmeden, sayısı belli gecelerde tahannus ederdi -Râvî ez-Zuhrî: "Tahannus", "Taabbud",yani "İbâdet etmek" ma'nâsinadır, demiştir-. İşte bunun için yanına azık alır giderdi. Oradaki ibâdet gecelerinden sonra Hadîce'ye döner ve bir o kadar zaman için yine azık tedârik ederdi. Nihayet O Hıra mağarasında bulunduğu sırada ona ansızın Hakk (emri, yânı vahy) geldi. Şöyle ki: O'na Melek gelip: Oku! dedi.Rasûlüllah: Ben okuyucu değilim" diye cevâb verdi. Rasûlüllah buyurdu ki: "O zaman melek beni alıp takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine 'Oku!' dedi. Ben de ona: Ben okuyucu değilim, dedim. Yine beni alıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni salıverip yine 'Oku!' dedi. Ben de: Okuyucu değilim, dedim. Beni üçüncü kerre tuttu ve yine takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bıraktı da: 'Yaratan Rabb 'inin adiyle oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabb 'in nihayetsiz kerem sahibidir. Ki o, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti' (Âyet; 1-5) âyetlerini söyledi." üzerine Rasûlüllah, bu âyetleri alarak, korkudan vücûdunun etleri titreye titreye döndü ve Hadîce'nin yanına girdi de: "Beni sarıp örtün, beni sarıp örtün" dedi. gidinceye kadar kendisini sarıp örttüler. Sonra Rasûlüllah, Hadîce'ye: "Ey Hadîcel Bana ne oluyor ki? And olsun ben kendimden korktum" dedi ve vukû'a gelen haberi Hadîce'ye haber verdi. Hadîce de ona: Öyle deme, sevin, Allah'a yemîn ederim ki, Allah Seni hiçbir vakit utandırmaz. Yine Allah'a yemîn ediyorum, çünkü Sen hısımlara iyilik ekler durursun, sözü dosdoğru söylersin, işini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakîre verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın, konuğa yemek yedirir ağırlarsın, hakk yolunda meydana gelen hâdiseler ve mühim işlerde halka yardım edersin, dedi. sonra Hadîce, Rasûlüllah'ı birlikte alıp, O'nu babasının erkek kardeşinin, yani Hadîce'nin amcasının oğlu olan Varaka ibnu Nevfel'e götürdü. Bu zât Câhiliyet zamanında Hristiyan Dîni'ne girmiş bir kimse olup, Arabça yazı yazabilir ve İncil'den de Allah'ın yazmasını dilediği mikdârda bâzı şeyleri Arabça yazardı. Varaka gözleri görmez olmuş yaşlı büyük bir şeyh idi. Hadîce, Varaka'ya: Ey amca! Kardeşinin oğlundan dinle bak, ne söylüyor! dedi. Varaka: Ey kardeşimin oğlu! Ne görüyorsun? deyince, Peygamber gördüğü şeyleri kendisine haber verdi. üzerine Varaka: Bu gördüğün, Mûsâ Peygamber üzerine indirilmiş olan Nâmûs'tur (yani vahy meleğidir). Âh keski Sen'in da'vet günlerinde genç olaydım. Kavmin Sen'i çıkaracakları zaman keski hayâtta olsaydım! Dedi ve bir cümle daha zikretti "Onlar beni çıkaracaklar mı ki?" diye sordu. Varaka da: Evet,(çünkü) Sen'in gibi birşey getirmiş(yani vahy tebliğ etmiş) bir kimse, muhakkak eziyete uğratılmıştır. Eğer Sen'in da'vet gününe diri olarak yetişirsem, Sana son derecede yardım ederim, cevâbını verdi. sonra çok geçmedi, Varaka vefat etti. O esnada bir vahy fetreti oldu(yani bir müddet için vahy kesikliğe uğradı).Rasûlüllah bundan hüzünlendi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-alâk Sûresi
5006-) Muhammed ibn Şihâb şöyle dedi: Bana Ebû Seleme Abdurrahmân ibn Avf haber verdi ki, Câbir ibn Abdillah el-Ensârî (radıyallahü anh) de -geçen hadîsi rivayet edip- şöyle demiştir: Rasûlüllah vahy fetretinden bahsederken sözü arasında şöyle buyurdu: "Ben (bir gün) yürürken birdenbire gökyüzü tarafından bir ses işittim. Gözümü kaldırdım, bir de baktım ki, Hırâ'da bana gelen melek (yani Cibril aleyhi's-selâm) gök ile yer arasında bir kürsî üzerinde oturmuş. Ben bundan çok korktum ve hemen (evime) dönüp: Beni örtün, beni örtün, dedim. Beni disâr denilen örtü ile sarıp örttüler. Akabinde Yüce Allah: Ey bürünüp sarınan! Kalk artık korkut, Rabb'inin büyüklüğünü ilân et, elbiselerini temizle, pisliği -azâbı-terkeyle... " el-Müddessir âyetlerini indirdi". Seleme: Buradaki "er-Ric", Câhiliyet ehlinin ibâdet edegeldikleri vesenler, putlardır, dedi. Câbir: Bundan sonra vahy kesilmeyip arka arkaya devam edip durdu, dedi Allah'ın "İnsanı Bir Kan Pıhtısından Yarattı" Kavli

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-alâk Sûresi
5007-)  Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Urve'den tahdîs etti ki, Âişe(r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah'a vahyin ilk başlangıcı sâlih rü'yâdır. Sonra O'na melek geldi de: "Yaratan Rabb 'inin adiyle oku! O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabb 'in nihayetsiz kerem sahibidir. Ki O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti” âyetlerini söyledi. Allah'ın "Oku! Rabb'in Nihayetsiz Kerem Sahibidir" Kavli

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-alâk Sûresi
5008-) Buradaki iki senedde yine Âişe (r.anha)'den: Rasûlüllah'a vahyin ilk başlangıcı sâdık rü'yâ (görmekle) olmuştur. O'na melek geldi de: "Yaratan Rabb Hnin adiyle oku! O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabb 'in nihayetsiz kerem sahibidir. Ki O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti" âyetlerini söyledi. kalemle öğretendir”

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-alâk Sûresi
5009-) İbn Şihâb dedi ki: Ben Urve'den işittim. Âişe(r.anha): Sonra, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hadîce'ye döndü de: "Beni örtün, beni örtün" dedi şeklinde söyleyip, yukarıda geçen hadîsi zikretmiştir. o. Eğer (küfürden) vazgeçmezse, and olsun onu alnından tutup sürükleriz. Yalancı, günahkâr alnından!" (Âyet:15-16).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-alâk Sûresi
5010-) Bize Abdurrazzâk, Ma'mer ibn Râşid'den; o da Abdulkerîm el-Cezerî'den; o da îkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Bir gün Ebû Cehil: Eğer Muhammed'i Ka'be yanında namaz kılarken görürsem, muhakkak boynu üzerine ayağımla basıp çiğneyeceğim, demişti. haber Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ulaşınca: "Eğer Ebû Cehil bunu yapmaya davransaydı, muhakkak onu melekler yakalayacaktı" buyurdu. hadîsi, Ubeydullah'tan; o da Abdulkerîm'den rivayet etmekte Abdurrazzâk'a, Amr ibnu Hâlid mutâbaat etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-alâk Sûresi
5012-) Hemmâm ibn Yahya, Katâde'den tahdîs etti ki, Enes(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ubeyy'e hitaben şöyle: "Allah bana sana karşı Kur'ân'ı okumamı emretti" dedi. Allah benim ismimi Sana açıkça andı mı? diye sordu. Peygamber: "Allah senin ismini bana açıkça söyledi" buyurdu. Bunun üzerine Ubeyy ağlamağa başladı. şöyle demiştir: Bana haber verildi ki, Peygamber, Ubeyy'e karşı "Lem yekûni’llezîne keferû min ehli’l-kitâbi" sûresini okumuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-beyyine Sûresi
5013-) Saîd ibnu Ebî Arûbe, Katâde'den; o da Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ubeyy ibn Ka'b'a: "Allah bana Kur'ân'ı sana okumamı emir buyurdu" dedi. Ubeyy: Allah benim ismimi Sana söyledi mi? dedi. Peygamber: "Evet, (söyledi)" buyurdu. Ubeyy: Ben Âlemlerin Rabbi katında anılmış mı oldum? dedi. Peygamber: "Evet" deyince, Ubeyy'in iki gözü yaş akıttı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-beyyine Sûresi
5014-) Bize Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den; o da Ebû Salih es-Semmânî'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Atlar şu üç kimseye âid olur: Bir kimse için ecirdir, bir kimse için ihtiyâcına bir perdedir, bir kimse üzerine de bir günâhtır. At kendisi için ecir ve sevâb olan kimseye gelince, o atını Allah yolunda (cihâd için) bağlamıştır, atın bağını da bol otlu geniş bir sahada veya çayırlıkta uzatmıştır. Bu bol otlu sahadan veya çayırlıktan atın bu uzun ipinde iken yediği her ot, sahibi için birer hasenedir, iyiliktir. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak bir veya iki yükseklik -yahut bir iki mil kadar- neşât ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve onun gübreleri de sahibi için haseneler olur. Bir de hayvan bu arada bir nehre uğrayıp da ondan içerse -sahibi sulamak istememiş olsa bile- bu su da sahibi için haseneler, iyilikler olur. İşte cihâd için bağlanan bu gaza atı, sahibi için büyük bir ecirdir. kimse de atını halka muhtaç olmamak, iffetini korumak için bağlar da sonra bu kimse gerek hayvanların üzerindeki Allah hakkını, gerek arkalarına takatlerinden fazla yüklememeyi unutmazsa, bu at da o kimse için (fakirliğe karşı) bir perdedir. kimse de atını öğünmek için, gösteriş için ve müslümânlara düşmanlık için bağlarsa, bu hayvan da onun üzerine büyük bir vizrdir". merkeblerden soruldu da, O: "Onlar hakkında Allah bana her hükmü toplayıcı bir vecize olan şu âyetten başka birşey indirmedi:Her kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyor idiyse onu görecek; kim de zerre ağırlığınca bir şerr yapıyor idiyse onu görecek(Âyet: 7-8)". de zerre ağırlığınca şerr yapıyor idiyse onu görecek” (Âyet: 8)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-zilzâl Sûresi
5015-) İbnu Vehb şöyle dedi: Bana Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den; o da Ebû Salih es-Semmân'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber'e eşeklerden sorulduğunda şöyle buyurmuştur: "Eşekler hakkında bana her hükmü toplayıcı bir vecize olan şu âyetten başka birşey indirilmedi: Her kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyor idiyse onu görecek, kim de zerre ağırlığınca bir şerr yapıyor idiyse onu görecek"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-zilzâl Sûresi
5016-) Katâde tahdîs etti ki, Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) semâya yükseltildiği zaman (gördüklerini) anlatırken şöyle buyurmuştur: "Ben bir ırmak üzerine götürüldüm. Onun iki taraf sahili, içleri boşaltılmış olarak hâlis inci kubbelerdi. Yâ Cibril, bu nedir? Diye sordum. O da: İşte bu Kevser'dir! Diye cevâb verdi"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kevser Sûresi
5017-)  İsrâîl ibn Yûnus, Ebû İshâk'tan; o da Ebû Ubeyde(Âmir ibn Abdillah ibn Mes'ûd) dan; o da Âişe(r.anha)'den tahdîs etmiştir. Ebû Ubeyde: Ben, Yüce Allah'ın "Biz hakikatte sana Kevser'i verdik" kavlinden sordum. Âişe: Kevser muazzam bir ırmaktır ki, Peygamberiniz(sallallahü aleyhi ve sellem)e bahşedilmiştir. Onun iki taraf sahili üzeri, içi boşaltılmış hâlis incidir. Bu ırmağın bardakları yıldızlar sayısıncadır, dedi. hadîsi Zekeriyyâ ibnu Ebî Zaide, Ebu’l-Ahvas ve Mutarrıf da Ebû İshâk'tan rivayet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kevser Sûresi
5018-) Bize Ebû Bişr, Saîd ibn Cubeyr'den tahdîs etti ki, İbn Abbâsradıyallahü anhüma Kevser hakkında: O da Allah'ın Peygamber'ine vermiş olduğu hayırdır, demiştir. Bişr dedi ki: Ben, Saîd ibn Cubeyr'e: İnsanlar Kevser'in cennette bir ırmak olduğunu söylüyorlar, dedim. üzerine Saîd ibnu Cubeyr: Cennette bulunan o nehir de Allah'ın kendi Peygamber'ine vermiş olduğu hayırdandır, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-kevser Sûresi
5019-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine "İzâ câe nasrullâhi ve’l-fethu" indikten sonra kıldığı her namazda muhakkak "Subhâneke Rabbena ve bi-hamdike, Allâhümme'ğfirlî ?" derdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nasr Sûresi
5020-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) rukû'unda ve sucûdunda “Subhâneke'llâhumme Rabbena ve bi-hamdike, Allâhumme'ğfirlî” sözlerini söylemeyi çok yapar olmuştu.Rasûlüllah bunu çok söylemekle “Rabb 'ini hamd ile tesbih et ve O’ndan mağfiret iste'' âyetindeki Kur'ân emrini yerine getiriyor, onunla amel ediyordu de insanların fevc fevc Allah'ın dînine gireceklerini görünce"(Âyet: 2).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nasr Sûresi
5021-)  Bize Abdullah ibni Ebî Şeybe tahdîs etti. Bize Abdurrahmân ibn Mehdî, Sufyân es-Sevrî'den; o da Habîb ibnu Ebî Sâbit'ten; o da Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs'tan tahdîs etti. Omer(radıyallahü anh) Bedir ihtiyarlarına, Yüce Allah'ın “îzâ câe nasrullâhi ve'l-feth” kavlinden sordum. Onlar: Bu, şehirlerin ve sarayların fethidir, dediler. Omer: Sen ne dersin ey Abbâs oğlu? diye sordu. Ben İbn Abbâs da: Bu, Rasûlüllah'ın ecelidir -yahut: Muhammed için beyân edilmiş bir meseldir- ki, bununla nefsinin vefat edeceği kendisine bildirildi, dedi de hemen Rabb'ini hamd ile tesbîh et ve O'nun mağfiretini iste. Şübhesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir"(Âyet: 3). kullara mağfiret ve tevbe kabul etmeğe çok dönücü demektir. İnsanlardan olan "Tevvâb" ise, "İşlemiş olduğu günâhtan çok tevbe edici ma'nâsınadır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nasr Sûresi
5022-) Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Saîd ibn Cubeyr'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Omer beni Bedir ihtiyârlarıyle beraber kendi meclisine girdirirdi. Buna bâzısı içerlemiş gibi: Bunu niçin bizimle beraber alıyorsun? Bizim onun kadar oğullarımız var? demişler. de: O bildiğiniz sebebden (yani o, sizin de bildiğiniz ilim sahibi kimselerden olduğu için meclisime alıyorum), demiş. birinde Omer, İbn Abbâs'ı yine çağırdı da, Bedir ihtiyârlarıyle beraber meclisine girdirdi. Sonra anladım ki, o gün Omer beni onlara göstermek için çağırmış. Yüce Allah'ın“Izâ câe nasrullâhi ve’l-fethu'' kavli hakkında ne dersiniz? diye sordu. Bize nusrat ve fetih verildiği zaman Allah'a hamd etmemiz ve mağfiret dilememiz emrolundu, dediler. da sükût etti, birşey söylemedi. Omer bana: Sen de mi böyle söylüyorsun ey Abbâs oğlu? dedi. Ben: Hayır, dedim. Ya ne diyorsun? dedi. Ben: O, Rasülullah'ın ecelidir. Allah bunu kendisine bildirdi de: "Allah 'ın nusratı ve fetih geldiği zaman ", işte bu Sen'in ecelinin alâmetidir. "Artık Rabbi’ne hamd ile tesbîh et ve O'ndan mağfiret iste. Şübhesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir" buyurdu, dedim. de: Benim bilmekte olduğum da ancak senin söylemekte olduğun şeydir, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nasr Sûresi
5023-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: "En yakın hısımlarını (ve onlardan ihlâsa erdirilen cemâatini) inzâr et" (eş-şuarâ: 214) âyeti inince, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) çıkıp Safâ'ya yükseldi ve: "Yâ sabâhâh! -Ey Kureyşt Buraya geliniz! Büyük bir iş karşısında bulunuyorsunuz!-" diye nida etmişti. Bu kimdir? dediler de Peygamber'in yanına toplandılar. onlara: "Ne dersiniz? Ben size 'Şu dağın arkasından birtakım atlar çıkacak' diye haber versem, sizler beni doğrular mısınız?" buyurdu. Biz sende bir yalan tecrübe etmedik, dediler. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Öyleyse ben sizlere şiddetli bir azabın önünde bir uyarıcıyım " buyurdu. Leheb: Yazık sana! Bizi buraya bunun için mi topladın! dedi, sonra kalktı. üzerine "Tebbet yedâ EbîLehebin ve tebbe kad tebbe" sûresi indi. el-A'meş o gün bu âyeti bu şekilde okumuştur Allah'ın Şu Kavli: ne malı, ne kazandığı faide vermedi”(Âyet:1- 2)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Tebbet Sûresi
5024-) el-A'meş, Artır ibnu Murre'den; o da Saîd ibnu Cubeyr'den; o da İbn Abbâs (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan şöyle tahdîs etti: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke içindeki Bathâ'ya, seyl yerine doğru çıktı ve oradaki tepeye (yani Safa Tepesi'ne) yükseldi. Akabinde: "Yâ sabâhâh! -Ey Kureyş! Buraya geliniz! Büyük bir iş karşısında bulunuyorsunuz!-" diye seslendi. üzerine Kureyş, Peygamber'in yanına toplandılar. Peygamber: "Re'y edip düşündünüz mü? Eğer ben size, düşman sizi ya sabah baskınına yahut akşam baskınına uğratacaktır diye söylesem, beni doğrular, tasdik eder misiniz?" diye sordu. Evet,(doğrular, tasdîk ederiz), dediler. Peygamber: "Öyle ise ben sizi şiddetli bir azabın önünde bir korkutucu, bir uyarıcıyım" dedi. söz üzerine Ebû Leheb: Bizi bunun için mi topladın? Yazık sana! dedi. Akabinde Azîz ve Celîl Allah: "Ebû Leheb’in iki eli kurusun.,." sûresini sonuna kadar indirdi Allah'ın Şu Kavli: "O alevli bir ateşe girecek" (Âyet: 3).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Tebbet Sûresi
5025-) el-A'meş tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Amr ibnu Murre, Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Ebû Leheb: Yûh sana! Bizleri bunun için mi topladın? demiş, bunun üzerine "Ebû Leheb yin iki eli kurudu... " sûresi inmiştir da, odun hammâlı olarak". (Âyet 4) "Odun hammâlı olarak", "Koğucu, ötekine berikine söz götüren fesâdcı kadın" ma'nâsınadır, demiştir. bükülmüş bir ip de olduğu hâlde"(Âyet: 4-5). Mukl ağacının lifinden bükülmüş ipe denilir. O da (âhirette) ateşte takılacak olan zincirdir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: Tebbet Sûresi
5026-)  Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: "Yüce Allah şöyle buyurdu: Âdemoğlu beni yalanladı, Halbuki beni yalanlamak ona yakışmazdı. Bâzısı da bana sövdü, Halbuki bana sövmek ona yakışmazdı. Âdemoğlunun beni yalanlamasına gelince: Beni ilk defa yarattığı gibi, Allah beni öldükten sonra tekrar yaratamaz sözüdür. Halbuki ilk yaratma, benim üzerime ikinci defa yaratmaktan daha kolaydır. Âdemoğlunun bana sövmesine gelince: Allah bir çocuk edindi sözüdür. Halbuki ben ahadım, samedim, doğurmadım ve doğurulmadım ve hiçbir kimse benim dengim olmamıştır" Allah'ın: "O Allah Sameddir" Kavli şeriflerine "Samed" ismi verirler. Ebû Vâil: O, efendiliği kendisinde son bulan seyyiddir, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ihlâs Sûresi
5027-)  Bize Ma'mer ibn Râşid, Hemmâm ibn Münebbih'ten haber verdi ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dedi: buyurdu: (Bâzı) Âdemoğlu beni yalanladı. Halbuki ona yakışmazdı. Ve yine o bana sövdü. Halbuki sövmek ona yakışmazdı. Beni yalanlamasına gelince: Benim onu ilk evvel yarattığım gibi yeniden yaratmayacağımı söylemesidir. Amma bana sövmesine gelince: 'Allah çocuk edindi' sözünü söylemesidir. ‘Halbuki ben o samedim ki, doğurmadım, doğurulmadım ve hiçbir kimse benim dengim olmamıştır. O doğurmamıştır, doğurulmamıştır ve hiçbirşey O'nun dengi değildir’"(Âyet: 3-4). "Kefîen", "Kifâen" bir ma'nâyadır

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-ihlâs Sûresi
5028-)  Bize Sufyân ibn Uyeyne, Abdete (ibnu Ebî Lubâbe)'den tahdîs etti ki, Zırr ibnu Hubeyş şöyle demiştir: Ben Ubeyy ibn Ka'b'a Muavvizeteyn'den sordum. Ubeyy ibn Ka'b(radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben de RasûIullah(sallallahü aleyhi ve sellem)'a sordum da O: " (Cibril'in diliyle) bana bu iki sûre söylendi, ben de size söyledim" buyurdu. İşte biz de Rasûlüllah'in söylediği gibi okuyup söylüyoruz, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-felâk Sûresi
5029-) Bize Abdetu'bnu Ebî Lubâbe, Zırr ibn Hubeyş'ten tahdîs etti. Ve yine bize Âsım tahdîs etti ki, Zırr şöyle demiştir; Ben Ubeyy ibn Ka'b'a sordum da: Yâ Ebâ Munzir! Kardeşin (ve ilim yoldaşın) Abdullah ibn Mes'ûd(radıyallahü anh) şöyle şöyle sözler söylüyor(yânı "Kul eûzu bi-Rabbi’l-felâk"ve “Kul eûzu bi-Rabbi’n-nâsi" sûreleri Kur'ân'dan değildir, diyor). Sen ne dersin? dedim. bana cevâb verip şöyle dedi: Bu iki sûreyi ben de RasûlulIah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a sordum. Cevâb olarak bana: "Bunlar Kur'ân'dandır, oku! Denildi. Ben de okudum" buyurdu. İşte biz de Rasûlüllah'ın okuyup söylediği gibi okuyoruz, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nâs Sûresi
5032-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, ona mucizelerden (kendi zamanlarındaki) insanların inandıkları kadar verilmiş olmasın. Mu'cize olarak bana verilen ise, ancak Allah'ın bana vahyettiğidir. Bunun için kıyâmet gününde ben, peygamberlerin en çok tâbi'i bulunanı olacağımı ümîd ederim"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili'l-kur'ân
Konu: Vahyin Nüzulü Nasıldır Ve İlk Nâzil Olan?
5033-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle haber verdi: Yüce Allah, Rasûlü'nün üzerine vefatından evvele kadar arka arkaya vahy indirdi. Hattâ O'nu, vahy en çok olduğu zaman vefat ettirdi. Bundan sonra Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etti

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili'l-kur'ân
Konu: Vahyin Nüzulü Nasıldır Ve İlk Nâzil Olan?
5034-) Esved ibn Kays demiştir ki, Cundeb ibn Sufyân(radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rahatsızlandı. Bir kadın geldi: Yâ Muhammed! Ben umarım ki şeytânın Seni bırakmış olsun. Görüyorum ki, bir gece yahut iki gecedir Sana yaklaşmadı, dedi. üzerine Azîz ve Celîl olan Allah "Ve'd-duhâ vel-leyli izâ secâ mâ veddeake Rabbuke ve mâ kala" sûresini indirdi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili'l-kur'ân
Konu: Vahyin Nüzulü Nasıldır Ve İlk Nâzil Olan?
5035-) Enes ibn Mâlik haber verip şöyle dedi: Usmân, Zeyd ibn Sabit, Saîd ibnu’l-Âs, Abdullah ibnu’z-Zubeyr ve Abdurrahmân ibnu'l-Hâris ibn Hişâm'a sûreleri Mushaflara nakletmelerini emretti ve o istinsah hey'etindeki son üç kişiye hitaben: Sizler ve Zeyd ibn Sabit, Kur'ân'ın Arabça lügatlerinden herhangi Arabça bir lügatte ihtilâf ettiğiniz zaman, o lügati Kureyş lisâniyle yazınız. Çünkü Kur'ân, Kureyş kabilesinin dili ile indirildi, dedi. Onlar da böyle yaptılar

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili'l-kur'ân
Konu: Kurân, Kureyş Ve Arab Lisânı İle Nâzil Oldu
5036-) Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle dedi: Bana Safvân ibn Ebî Ya’lâ ibn Umeyye şöyle haber verdi: Ya'lâ, keşki ben Rasûlüllah'ı, üzerine vahy indirildiği sırada göreydim, der dururdu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cı'râne'de bulunduğu zaman, üzerinde bir kumaş kendisini gölgelendirmiş ve yanında da sahâbîlerinden birtakım insanlar bulunduğu sırada, güzel koku sürünmüş bir kimse yanına çıkageldi. Ve: Yâ Rasûlallah! Güzel koku süründükten sonra bir cübbe içinde umre için ihrama giren kimse hakkında ne dersiniz? Diye sordu. bir müddet baktı. Akabinde kendisine vahy geldi. Bunun üzerine Omer, Ya'lâ'ya "Gel" diye işaret etti. Ya'lâ geldi ve başını, Peygamber'i örtmekte olan örtünün içine soktu. Peygamber'i yüzü kızarmış, uyuyan kimsenin gidip gelen nefesi gibi horulduyor vaziyette gördü. Peygamber'in hâli bir müddet böyle devam etti. Sonra Peygamber'den bu hâl sıyrıldı. Bunun üzerine Peygamber: "Biraz evvel umreden bana suâl soran kimse nerede?" diye sordu. o suâli soran kimse arandı ve bulunup Peygamber'in yanına getirildi. Peygamber: "Sendeki kokuya gelince, onu üç kerre yıka, üzerindeki cübbeye gelince, onu da çıkar, sonra haccında yapmakta olduğun fiilleri umrende de yap" buyurdu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili'l-kur'ân
Konu: Kurân, Kureyş Ve Arab Lisânı İle Nâzil Oldu
5037-) Zeyd ibn Sabit şöyle demiştir: Ebû Bekr Yemâme'de şehîd olanların ölümünü müteâkib haber yollayıp beni çağırdı. Yanında Omer ibn Hattâb da bulunuyordu. Ebû Bekr bana şu sözleri söyledi: Omer bana geldi ve: Yemâme gününün şiddetli harbinde Kur'ân hafızlarından birçoğu şehîd oldu. Ben diğer harb sahalarında da harbin şiddetli olup Kur'ân hafızlarının şehîd edilmelerinden, bu sebeble de Kur'ân'dan büyükçe bir kısmın zayi' olup gitmesinden endîşe ediyorum. Binâenaleyh ben senin, Kur'ân'ın kitâb hâlinde toplanmasını emretmeni düşünüyorum, dedi. Omer'e: Rasûlüllah'ın yapmadığı bir işi nasıl yaparsın? Dedim. Omer: Vallahi bu hayırdır, dedi ve bana müracaatta devam etti. Nihayet Allah benim göğsümü bu işi için açtı ve ben de Omer'in düşündüğü bu işte onun gibi düşündüm. dedi ki: Bu sözlerden sonra Ebû Bekr, bana hitaben şunları söyledi: Sen genç ve akıllı bir erkeksin, biz seni hiçbir kusurla ittihâm etmiyoruz. Sen Rasûlüllah için vahyi yazıyordun. Binâenaleyh sen Kur'ân'ı tetebbu' et ve onu bir araya topla! buna karşı: Vallahi eğer bana dağlardan bir dağın nakledilmesini teklîf etmiş olsalardı, o iş benim üzerime, bana emrettiği bu Kur'ân'ı toplama işinden daha ağır olmazdı, dedi. dedi ki: Ben: Sizler, Rasûlüllah'ın yapmadığı bir işi nasıl yapıyorsunuz? Dedim. Bekr: Allah'a yemîn ederim ki, bu hayırlı bir iştir, dedi. Ebû Bekr bana müracaatta devam etti. Nihayet Allah, Ebû Bekr'le Omer'in akıllarını yatırdığı ve göğüslerini ferahlandırdığı bu işe, benim de aklımı açtı ve gönlümü ferahlandırdı. Bunun üzerine ben de Kur'ân'ın ardına düşüp gereği gibi araştırdım ve onu yazılı bulunduğu hurma dallarından, ince taş levhalardan ve hafızların ezberlerinden topladım. Nihayet et-Tevbe Sûresi'nin sonunu Ebû Huzeyme el-Ensârî'nin yanında buldum. O âyeti ondan başka kimsenin yanında bulmadım. Bu âyet, "Le kad câekum rasûlun min enfusi-kum azîzun aleyhi mâ anutum.,." sözlerinden Berâe Sûresi'nin sonuna kadar devam eden âyetti toplanan bu sahîfeler, tâ Allah kendisini vefat ettirinceye kadar Ebû Bekr'in yanında bulundu. Sonra hayâtı müddetince Omer'in yanında kaldı. Bundan sonra Omer'in kızı Hafsa'nın yanında kaldı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili'l-kur'ân
Konu: Kurânın Sahîfeler İçinde Toplanması Bâbı
5038-) İbn Şihâb şöyle tahdîs etti: Ona da Enes ibn Mâlik şöyle tahdîs etmiştir: Ermenistan fethinde Suriyeliler'le, Azrebîcân fethinde de Iraklılar'la birlikte harb eden Huzeyfetu'bnu'l-Yemân, bunların Kur'ân'ı çeşitli şekillerde okumalarının kendisine verdiği endîşe üzerine Usmân'ın yanına geldi ve ona: Ey Mü'minlerin Emîri, sen, Kur'ân'ı okumakta Yahûdîler'le Hrıstiyanlar'ın kendi kitâblarını okumakta uğradıkları ayrılığa benzer bir ihtilâfa düşmeden evvel bu ümmete yetiş, bu işin icâbına bak, dedi. üzerine Usmân, Hafsa'ya haber gönderip: Bize Kur'ân'ın yazılı olduğu sahîfeleri gönder de, biz sûreleri Mushaflara nakledelim, sonra da o sahîfeleri tekrar sana iade edelim, dedi. üzerine Hafsa muhafaza ettiği Kur'ân'ı Usmân'a gönderdi. Usmân da Zeyd ibn Sabit, Abdullah ibnu'z-Zubeyr, Saîd ibnu'l-Âs ve Abdurrahmân ibnu'l-Hâris ibn Hişâm'dan kurulu istinsah hey'etine emir verdi. Onlar da bu asıl nüshadaki sûreleri Mushaflara istinsah edip naklettiler. Usmân bu istinsah işinin başında, Zeyd'in Medîneli olması yüzünden Kureyşli olan üç kişiye hitaben: Sizler Zeyd ibn Sabit ile Kur'ân'dan herhangi birşeyde ihtilâf ettiğiniz zaman, Kur'ân'ı Kureyş lisânı ile yazınız. Çünkü Kur'ân, Kureyş lisânı ile nazil olmuştur, dedi da işte böyle yaptılar, nihayet sahîfeleri Mushaflara istinsah edip naklettikleri zaman, Usmân asıl sahîfeleri tekrar Hafsa'ya iade etti. ferdlerinin istinsah ettikleri Mushaflar'dan birer Mushaf'ı da her tarafa gönderdi. Bu gönderdiği (resmî) Mushaflar'ın dışında kalan ve içinde Kur'ân yazılı bulunan her sahîfenin yahut mushafın da yakılmasını emretti

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili'l-kur'ân
Konu: Kurânın Sahîfeler İçinde Toplanması Bâbı
5039-) İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Zeyd ibn Sâbit'in oğlu Harîce haber verdi: O, Babası Zeyd ibn Sâbit'ten şöyle dediğini işitmiştir: Mushaf'ı istinsah ettiğimiz sırada ben el-Ahzâb Sûresi'nden bir âyeti kaybettim. Halbuki ben Rasûlüllah'ın o âyeti okumakta olduğunu işitir dururdum. (Böyle iken ben o âyeti yazılı olarak bulamamıştım.) O âyeti şiddetle araştırdık. Nihayet onu Huzeymetu'bnu Sabit el-Ensârî’nin yanında (yazılı) bulduk. En sonu onu da (hey'etin kararıyle) Mushaf'taki kendi sûresine kattık. O âyet şudur: 'minlerin içinde Allah 'a verdikleri sözde sadâkat gösteren nice erler var. İşte onlardan kimi adadığını ödedi, kimi de (bunu) bekliyor. Onlar hiçbir suretle (ahidlerini) değiştirmediler"(el-Ahzâb. 23)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili'l-kur'ân
Konu: Kurânın Sahîfeler İçinde Toplanması Bâbı
5041-)  el-Berâ şöyle dedi: "Lâ yestevi’l-kaaidûne mine’l mü'minîne vel-mucâhidüne fî-sebîli’llâhi..." (en-Nisâ: 95) âyeti nazil olduğu zaman Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bana Zeyd'i çağır, levha, divit ve kürek kemiği -yahut: kürek kemiği ve divit- getirsin" buyurdu. "Yaz: Lâ yestevi’l-kaaidun..." buyurdu. Peygamber'in sırtının arkasında, a'mâ olan Amr ibnu Ümmi Mektûm vardı. O: Yâ Rasûlallah! Ben gözleri zarara uğramış bir kimseyim, binâenaleyh bana ne emredersin? Dedi. bu âyetin yerinde: "Lâ yestevi’l-kaaidune mine'l-mü'minine fî sebili'ilâhi gayru uli’d-darari... "(en-Nisâ: 95) nazil oldu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili'l-kur'ân
Konu: Peygamberin Kâtibi Bâbı
5042-) İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Abdullah'ın oğlu Ubeydullah tahdîs etti. Ona da Abdullah ibn Abbâs şöyle tahdîs etmiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cibril bana Kur'ân'ı bir okunuş üzerine okuttu. Ben ona müracaat ettim ve durmadan bunun artmasını isterdim. O da bana artırırdı. Nihayet yedi türlü okunuşa erişti (yani yedi türlü okunuşu geçmeyip orada durdu)"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu Fadâili'l-kur'ân
Konu: Kurân Yedi Harf Üzere İndirildi