Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

4627-) Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma: "Ey îmân edenler, Allah 'a itaat edin, Rasûl’e ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer birşey hakkında çekişirseniz, onu Allah 'a ve Rasûl’e döndürün, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız. Bu hem hayırlı, hem netice îtibâriyle daha güzeldir" âyeti, o zamanPeygamber'in kendisini bir seriyyede(askerî birlikte) kumandan yaparak gönderdiği Abdullah ibn Huzâfe ibn Kays ibn Adiyy hakkında indi, demiştir değil, Rabb 'ine and olsun ki, onlar aralarında kimi oraya, kimi buraya çektikleri (kavga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiç sıkıntı duymadan tam teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olmazlar"(Ayet 65)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4628-) Urve ibnu'z-Zubeyr şöyle dedi: ez-Zubeyr, Harre mevkiinde hurmalıkları suladıkları su yolundan (su nevbetinden) dolayı Ensâr'dan bir adamla nizâlaştı. aleyhi ve sellem): "Yâ Zubeyr! Tarlanı sula, sonra suyu habsetme de komşuna doğru salıver!" buyurdu. üzerine Ensârî zât: Yâ Rasûlallah, Zubeyr halanın oğlu olduğu için mi? diye ta'rîz etti. sözden dolayıPeygamber'in yüzü değişti. Sonra: "Yâ Zubeyr, tarlanı sula, sonra suyu tâ hurma ağaçlarının köklerine dönüp erişinceye kadar habset. Sonra suyu komşuna doğru salıver!" buyurdu. Ensârî kendisini öfkelendirdiği zaman apaçık hükümde Zubeyr'in hakkını tastamam aldırttı. Halbuki birinci emirde onlara içinde genişlik bulunan bir işle emretmişti. şöyle dedi: Ben şu âyetlerin muhakkak bu hâdise hakkında indiğini zannediyorum: "Öyle değil, Rabb’ine and olsun ki, onlar aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiç sıkıntı duymadan, tam teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olmazlar". (Kim Allah'a ve Rasûl'e itaat ederse, işte onlar) Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehîdlerle, iyi adamlarla beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştır!"(Âyet: 69).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4629-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah'tan "Hasta olan herbir peygamber muhakkak dünyâ ile âhiret arasında muhayyer kılınır" buyururken işittim. İçinde ruhunun alındığı hastalığında kendisini bir boğaz kısılması ve şiddetli bir ses kalınlaşması yakalamıştı. İşte o zaman ben kendisinden şu âyeti söylerken işittim: "... Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehîdlerle, iyi adamlarla beraberdirler, onlar ne iyi arkadaştır!" Artık ben de bundan, Rasûlüllah'ın bu iki dilek arasında muhayyer kılındığını bildim. Allah'ın Şu Kavli: ne oluyor ki, Allah yolunda -ve acz ve ıztırâb içinde bırakılıp: 'Ey Rabb 'imiz, bizi ahâlîsi zâlim olan şu memleketten çıkar, bize tarafından bir sâhib gönder, bize katından bir yardımcı yolla' diyen erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda- düşmanla çarpışmıyorsunuz?"(Âyet: 75)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4630-) Ubeydullah (ibn Ebî Yezîd): Ben İbn Abbâs'tan: Ben, annem (Ümmü’l-Fadl Lubâbe bintu'l-Hâris el-Hilâliyye, Mekke'de) zaîf kılınmak istenenlerden idim, dediğini işittim, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4631-) İbnu Ebî Muleyke'den (o şöyle demiştir): İbn Abbâs: "Erkeklerden, kadınlardan, çocuklardan za'fve acz içinde bırakılıp da hiçbir çâreye gücü yetmeyen ve (hicrete) bir yol bulamayanlar müstesna" (Âyet:98) kavlini okudu da: Ben ve annem, Allah'ın ma'ziretli saydığı kimselerden idik, dedi. Abbâs'tan: "Hasırat", "Daraldı"; "Telvû” elsinetekum biş-şehâde, "Eğer şâhidlikte dillerinizi eğip bükerseniz" ma'nâsınadır, dediği zikrolunuyor. Abbâs'tan başkası da: "el-Murâğam", "Hicret edilecek yer"-dir; "Râgamtu", "Kavmimden hicret ettim" demektir. "Mevkuten", "Vakitleri belli edilmiş" demektir; "Allah mü'minler üzerine namaz vakitlerini ta'yîn etti" demiştir. hâlâ niçin münafıklar hakkında -Allah onları kazandıkları (günâhlar) yüzünden tepesi aşağı getirdiği hâlde- iki zümre oluyorsunuz?.."(Âyet: 88). Abbâs: "Erkesehum", "Beddedehum(Onları dağıtıp parçaladı)", "Fietun", "Cemâat" demektir, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4632-) Zeyd ibn Sabit (radıyallahü anh), “Siz hâlâ niçin münafıklar hususunda iki zümre oluyorsunuz?" kavli hakkında şöyle demiştir: Peygamber'in sahâbîlerinden birtakım insanlar Uhud'dan geri döndüler. Peygamber'in sahâbîleri o dönenler hakkında iki fırkaya ayrıldılar da bir fırka: "O dönekleri öldür"; diğer fırka ise: "Hayır, onları öldürme" diyorlardı. İşte bunun üzerine"Siz hâlâ niçin münafıklar hususunda -Allah onları kazandıkları (günâhlar) yüzünden tepesi aşağı getirdiği hâlde- iki zümre oluyorsunuz? Allah 'ın saptırdığını siz mi doğru yola getirmek istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir yol bulamazsın" âyeti indi. aleyhi ve sellem): "Medine Taybe'dir. Medine, ateşin gümüşün pisliğini gidermesi gibi, pis insanları giderir (dışına atar)" buyurdu emînlik veya korku haberi geldiği zaman, onu yayıverirler (yânı ortaya çıkarırlar) "(Âyet: 83) "Onu meydana çıkarırlar"; "Hasîben", "Kâfî gelici"; "İllâ inâsen", "Onlar Allah'ı bırakırlar da yalnız dişilere taparlar; yani ölülere, ruhsuz varlıklara, taşlara yahut özlü çamura ve buna benzer şeylere"; "Merîden", "Mütemerriden ( İsyanda ve kötülükte çok ısrarlı)";"Fe-le- yubettikunne", "Muhakkak kesecekler". "Bettekehû", "Kattaahû (Onu kesti, parça parça etti)"; "Kîlen" ve "Kavlen" bir ma'nâyadır; "Söz söylemek" demektir; "Tubia", "Mühür basıldı" demektir. bir mü'mini kasden öldürürse cezası, içinde ebedî kalıcı olmak üzere cehennemdir... "(Âyet: 93).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4633-) Bize Mugîre ibnu'n-Nu'mân tahdîs edip şöyle dedi: Ben Saîd ibn Cubeyr'den işittim, şöyle dedi: Bir âyet var ki, onun hükmü hakkında Küfe âlimleri ihtilâf ettiler. Bunun üzerine ben onun hükmü (yani tefsiri) hakkında bineğime binip İbn Abbâs'a gittim. Ona bu âyetin hükmünden sordum. İbn Abbâs radıyallahü anhüma, şu "Kim bir mü'mini kasden öldürürse, cezası, içinde ebedî kalıcı olmak üzere cehennemdir. Allah ona gadâb etmiştir, ona la'net etmiştir ve ona çok büyük bir azâb hazırlamıştır" (93.) âyeti indi. Bu âyet bu konuda inen son âyettir ve bunu hiçbirşey neshetmemiştir, dedi. (müslümânca) selâm verene, 'Sen mü'min değilsin' demeyin... "(Âyet: 94). es-Silmu ve's-Selemu ve's-Selâmu" bir ma'nâyadır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4634-)  Bize Sufyân ibn Uyeyne, Amr ibn Dinar'dan; o da Atâ ibn Ebî Rebâh'tan; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan "Size selâm verene 'Sen mü'min değilsin' demeyin... "kavli hakkındaki hadîsini tahdîs etti. dedi ki: İbn Abbâs şöyle dedi: Bir adam kendine âid küçük bir davar sürüsünün başında bulunuyordu. Bir seriyyede bulunan müslümanlar ona kavuştular. Adam onlara es-Selâmu aleykum diye selâm verdi. Bu selâma rağmen onlar da bu adamı öldürüp sürüsünü aldılar. İşte Allah bu hâdise hakkında "Dünyâ hayâtının geçici menfâatini arayarak., " kavlini ihtiva eden bu âyeti indirdi. O dünyâ hayâtının geçici menfâati, bu küçük davar sürüsüdür. ibn Ebî Rebâh: İbn Abbâs (fethalı lâm'dan sonra elifle) "es-Selâme" şeklinde okudu, demiştir. Allah'ın Şu Kavli: özür sahibi olmaksızın(evlerinde) oturanlarla, Allah yolunda mallarıyle, canlarıyle savaşanlar bir olmaz... "(Âyet: 95)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4635-) İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Sehl ibn Sa'd es- Sâidî (radıyallahü anh) mescidde Mervân ibnu’l-Hakem'i gördüğünü haber verip şöyle tahdîs etti: Ona doğru geldim, nihayet yanına oturdum. O bize haber verdi ki, ona da Zeyd ibn Sabit (radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Mü’minlerden (evlerinde) oturanlarla Allah yolunda savaşanlar bir olmaz" âyetini yazdırmak istedi de, tam bana yazdırdığı sırada yanına İbnu Ümmi Mektûm çıkageldi ve: Yâ Rasûlallah! Vallahi cihâda gücüm yetseydi, ben de muhakkak gider, düşmanlarla harb ederdim, dedi. Ümmi Mektûm gözleri kör bir kişi idi. Bunun üzerine Allah kendi Rasûlü'ne vahy indirdi. Bu sırada O'nun uyluğu benim uyluğum üzerinde bulunuyordu. Vahyin(Rasûlüllah üzerindeki) ağırlığı bana o kadar ağır bastı ki, sonunda ben dizimin ufalanıp dağılmasından korktum. SonraRasûlüllah'tan vahy hâli sıyrıldı da, Allah "Gayra uli’d-dararı(Zarar sahibi olanlar başka)" diye bir istisna gönderdi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4636-) el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Mü'minlerden oturanlarla» Allah yolunda savaşanlar bir olmaz..." âyeti indiği zaman, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyd ibn Sâbit'i çağırdı(da bunu yazmasını emretti). Zeyd de bu âyeti yazdı. Bu sırada İbnu Ümmi Mektûm geldi ve Rasûlüllah'a, kendine isabet eden noksanlığından şikâyet etti. Bunun üzerine Allah "Zarar sahibleri müstesna” kaydını indirdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4637-) el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Mü'minlerden oturanlarla, Allah yolunda savaşanlar bir olmaz'' âyeti indiği zaman, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Fulân kimseyi (yani Zeyd ibn Sâbit'i) çağırın" buyurdu. çağırdılar.) Zeyd'in beraberinde devât (yani yazı yazacak âlet) ve levh yahut kürek kemiği vardı. Rasûlüllah: "Yaz: Müzminlerden oturanlarla, Allah yolunda savaşanlar bir olmaz..!" buyurdu. arka tarafında İbnu Ümmi Mektûm vardı. O: Yâ Rasûlallah! Ben çok zarardayım, dedi. üzerine derhâl o yazım işinin yerinde (daha yazı kurumadan):"Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla, Allah yolunda savaşanlar bir olmaz" şeklinde bir istisna kaydı nazil oldu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4638-)  (Buradaki iki senedde) İbn Curyec haber verip şöyle demiştir: Bana Abdulkerîm el-Cezerî haber verdi. Ona da Abdullah ibnu'l-Hâris'in âzâdlısı Mıksem haber vermiş; ona da İbn Abbâsradıyallahü anhüma haber verip: "Mü’minlerden oturanlar", Bedir harbine çıkmayanlardır; "Savaşanlar" ise Bedir harbine çıkanlardır, demiştir nefislerinin zâlimleri olarak canlarını alacağı kimselere melekler derler ki: 'Ne işte idiniz?' Onlar: 'Biz yeryüzünde (dînin emirlerini uygulamaktan) âciz kimselerdik!' derler. Melekler de: 'Allah'ın arzı geniş değil miydi? Siz de orada hicret edeydiniz yâ!' derler. İşte onlar (böyle); onların barınakları cehennemdir. O ne kötü bir yerdir" (Âyet: 97).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4639-) Muhammed ibnu Abdirrahmân Ebû'l-Esved tahdîs edip şöyle demiştir:(İbnu'z-Zubeyr'in Mekke üzerindeki halifelik günlerinde) Medine halkına (Şâmlılar'la harbetmek için) bir ordu çıkarmaları kesinleşti. Ben de bu orduya yazıldım. Akabinde İbn Abbâs’ın âzâdlısı İkrime'ye kavuştum. Ona bu orduya yazıldığımı haber verdim. İkrime beni bu işten şiddetle nehyetti. Sonra şöyle dedi: Bana İbnu Abbâs şöyle haber verdi: Müslümanlardan(Mekke'de kalıp hicret etmeyen) birtakım insanlar, Rasûlüllah zamanında müşriklerle beraber olarak onların camiasını çoğaltıyorlardı. Bedir harbi sırasında düşman saffları arasında bulunan bu kişilere ok atılıyor ve atılan ok, varıp bunlardan birisine isabet ediyor ve onu öldürüyordu, yahut kılıçla vurulup öldürülüyordu. Bunun üzerine Allah: "Öz nefislerinin zâlimleri olarak... " âyetini indirdi. hadîsi Leys ibn Sa'd da Ebû'l-Esved'den; o da İkrime'den olmak üzere rivayet etmiştir. kadınlardan, çocuklardan za'f ve acz içinde bırakılıp da hiçbir çâreye gücü yetmeyen ve (hicrete) bir yol bulamayanlar müstesna"(Âyet: 98).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4640-) Abdullah ibnEbîMuleyke'den, İbn Abbâs radıyallahü anhüma Yüce Allah'ın "İlle 1-mustad'afin" kavli hakkında: Annem Ümmü’l-Fadl Lubâbe bintu'l-Hâris, Allah'ın ma'ziretli saydığı kimselerdendi, demiştir. Allah'ın Şu Kavli: onlar (böyle). Allah'ın onları affedeceğini umabilirler. Allah çok affedici, çok mağfiret eyleyicidir" (Âyet: 99).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4641-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsı namazını kıldırırken “Semiallâhu limen hamideh” dediği zaman, bundan sonra secdeye varmazdan evvel şöyle deyip duâ etti: Allah, Ayyaş ibn Ebı Rabia'yı kurtar! Allah, Selemetu'bnu'l-Hişâm'ı kurtar! Allah, el-Velîd ibnu'l-Velîd'i kurtar! Allah, kâfirler elinde bunalıp zaîf ve âciz görülen (diğer) mü'minleri de kurtar! „ Allah, Mudar'ı (Mudar'ın evlâdı olan Kureyş'e ukubetini artır) daha beterciğine; (içinde bulundukları); bu yılları Yûsuf Peygamber'in o şiddetli yıllarına benzet!" Allah'ın Şu Kavli: Eğer size yağmurdan bir eziyet olursa, yahut hasta bulunursanız silâhlarınızı koymanızda üzerinize vebal yoktur -fakat yine bütün ihtiyat tedbîrlerini alın. Şübhe yoktur ki, Allah kâfirlere hor ve hakir edici bir azâb hazırlamıştır-"(Âyet: 102).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4642-) İbn Cureyc şöye demiştir: Bana Ya'lâ ibn Müslim ibn Hürmüz, Saîd ibn Cubeyr'den haber verdi ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma Yüce Allah'ın "Eğer size yağmurdan bir eziyet olursa, yahut hasta bulunursanız... " kavli hakkında: Addurrahmân ibn Avf yaralı idi (işte bu âyet onun hakkında indi), demiştir. kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fetvayı size Allah veriyor... Yetim kızlar... hususunda Kitâb'da size karşı okunup duran âyetler..."(Âyet: 127).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4643-) Âişe (r. anha), "Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fetvayı size Allah veriyor: Kendileri için yazılmış olan mîrâsı onlara vermediğiniz ve nikâhlarını da beğenip istemediğiniz yetim kızlar ve küçük çocuklar hakkında..." âyeti konusunda şöyle demiştir: Bu şu adamdır ki, yanında yetîm kız bulunur, kendisi o kızın işlerini gören velîsi ve kızın mîrâsçısıdır. Kız bu adamı, adamın malında hattâ hurmalığında ortak etmiştir. Adam o kızla nikâh olmayı istemez ve o kızı başka bir adamla da evlendirmek istemez. Çünkü bu takdirde o kızla evlenecek olan başka adam, velîsi bulunan adamın malında velîsine ortak olacaktır. Zîrâ kız velîsinin malında ortaktır. Bundan dolayı kızı evlenmekten men' eder dururdu. İşte bu âyet bu sebeble indi bir kadın kocasının uzaklaşmasından yahut kendisinden yüz çevirmesinden endîşe ederse... "(Âyet: 128). Abbâs: "Şikaak", "Bozuşma"dır. "Zâten nefislerde kıskançlık hazırlanmıştır...": Bu, onun herhangi bir şey hususundaki hevâsı, yani aşırı isteğidir. O şeye karşı şiddetle arzu duyar, üzerine düşer. "Kel-muallakati(Askıya alınmış gibi)": O bekâr da değil, eş sahibi de değil vaziyette; "Nuşûzen", "Buğz" demektir, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4644-) Hişâm ibn Urve, Bâbası Urve'den haber verdi ki, Âişe (r. anha), Yüce Allah'ın "Eğer bir kadın kocasının uzaklaşmasından yahut yüz çevirmesinden endîşe ederse..." kavli hakkında şöyle demiştir: Bir erkeğin yanında, yani nikâhı altında bir kadın olur, erkek bu kadına sevgi ve beraberliği çoğaltmak istemez, kadından ayrılmak ister. Bunu hisseden kadın, kocasına hitaben: Ben senin beni boşamaksızın nikâhın altında bırakman için (nafaka, giyim, yanımda geceleme ve diğer) haklarımdan bir kısmını sana geri vereyim mi, der; (karı-koca bu şartla sulh olup evliliklerini devam ettirirler). İşte bu âyet, bu hususta indi münafıklar cehennemin en aşağı tabakasındadırlar..." (Âyet: 145). Abbâs: "Ateşin en aşağısında" demektir; "Nafakan", "Seraben" (yani baca) demektir, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4645-) el-Esved (ibn Yezîd en-Nahaî) şöyle demiştir: Bizler Abdullah ibn Mes'ûd'un ders halkasında bulunuyorduk. Huzeyfe ibnu'l-Yemân geldi, nihayet başımıza dikildi de selâm verdi. Bundan sonra: Yemîn olsun ki, münafıklık sizlerden daha hayırlı olan bir topluluk üzerine indirilmiştir, dedi. el-Esved (Huzeyfe'nin bu sözünden hayret ederek): Sübhânallah! Muhakkak ki Allah "Şübhesiz münafıklar cehennemin en aşağı tabakasındadırlar" buyuruyor, dedi. ibn Mes'ûd (Huzeyfe'nin sözünden, hakk söz getirmesinden ve sakındırmasından hoşlanarak) gülümsedi. Huzeyfe de mescidin bir kenarına oturdu. Bunun akabinde Abdullah ibn Mes'ûd kalktı ve beraberinde bulunan sahâbîleri de dağıldılar. dedi ki: Bu sırada Huzeyfe beni çağırmak için bana bir çakıl attı. Ben de yanına geldim. Huzeyfe: Ben söylediğimi iyice bilmiş olduğu hâlde Abdullah ibn Mes'ûd'un gülmesinden(yani sâdece gülmekle yetinmesinden) hayret ettim. Yemîn olsun ki, siz (tâbiî)lerden daha hayırlı olan bir topluluk üzerine münafıklık indirilmiş, sonra onlar bu hâllerinden tevbe edip döndüler, Allah da onların tevbelerini kabul buyurdu, dedi Allah'ın Şu Kavli: 'a, ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz ve İbrahim'e, İsmail'e, İshâk'a, Ya'kûb'a, evlâdlarına, Îsâ 'ya, Eyyûb 'a, Yûnus 'a, Hârûn 'a ve Süleyman 'a Vahyeylediğimiz ve Davud'a Zebur verdiğimiz gibi şübhesiz sana da vahyettik biz"(Âyet: 163)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4646-) Sufyân es-Sevrî şöyle demiştir: Bana el-A'meş, Ebû Vâil'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir kimse için: 'Ben Yûnus ibnu Metütâ'dan hayırlıyım' demesi lâyık olmaz" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4647-) Hilâl ibn Alî, Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Çeygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her kim ben Yûnus ibn Mettâ'dan hayırlıyım derse, yalan söylemiştir" buyurmuştur fetva isterler. De ki: Allah, babası ve çocuğu olmayanın mîrâsı hakkındaki hükmü şöylece açıklar: Eğer evlâdı ve babası olmayan bir erkek ölür, onun bir tek kızkardeşi kalırsa, terîkesinin yarısı onundur. Eğer mirasçı erkek kardeş ise, çocuksuz (ve babasız) ölen kızkardeşinin bıraktığının tamâmını alır)"(Âyet: 176). kendisine baba yahut oğul vâris olmayan kimsedir. Bu "Tekellelehu’n-nesebu(Neseb onu çepçevre kuşattı)"dan masdardır ].

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4648-) el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh): En son inen sûre Berâetun'dur. En son inen âyet de "Senden fetva isterler..." âyetidir, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: En-nisâ Sûresi
4649-) Sufyân es-Sevrî, Kays ibn Müslim'den; o da Târik ibn Şihâb'dan(bu zât Peygamber'i görmüştür) olmak üzere şöyle tahdîs etmiştir: Yahûdîler, Omer ibnu'l-Hattâb'a: Sizler bir âyet okumaktasınız ki, eğer o âyet biz Yahûdîler'e inmiş olaydı, biz o âyeti, yani indiği günü muhakkak bir bayram edinirdik, dediler. üzerine Omer: Şübhesiz'ben o âyetin nerede indirildiğini, ne zaman indirildiğini ve Rasûlüllah’ın onun indirildiği zaman nerede bulunduğunu kesin olarak bilmekteyim: Bu âyet Arafe gününde ve bizler de Allah'a yemîn olsun Arafe'de (vakfede) bulunurken indirilmiştir, dedi. es-Sevrî: Ben Omer'in "Cumua günü idi" deyip demediğinde şübhe ediyorum, demiş(âyeti okumuştur): "Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim...". Allah'ın Şu Kavli: bulamamışsanız, o vakit tertemiz bir toprakla teyemmüm edin., "(Âyet: 6) "Kasdediniz"; "Âmmîne", "Âmidîne", yani "Kasdediciler olarak" demektir. "Emmemtu" ve "Teyemmemtu" bir ma'nâyadır. Abbâs: Dokundunuz)", "Temessûhunne( = Kadınlara dokunursunuz)"; "Vellâtî dahaltum bihinne (Kendilerine dâhil olduğunuz kadınlar)' (en-Nisâ: 23) ve "el-İfdâ"'(en-Nisâ: 21); bunların hepsi nikâh, yani cinsî münâsebet ma'nâsınadır, demiştir zevcesiÂişe(r. anha) şöyle demiştir: Bizler Rasûlüllah'in yaptığı seferlerin birinde O'nunla birlikte yola çıktık. Nihayet ya el-Beydâ'ya yahut Zâtu'l-Ceyş'e vardığımızda (yanımda ariyet olan) bir gerdanlığım koptu (kayboldu). Aransın diye Rasûlüllah o yerde bekledi. İnsanlar da O'nunla beraber beklediler. Halbuki bir su başında değillerdi, yanlarında da su yoktu, insanlar Ebû Bekr es-Sıddîk'a gelip: Âişe'nin yaptığını görmüyor musun? Rasûlüllah'ı da, insanları da yollarından alıkoydu. Su başında değiller, beraberlerinde de su yok, dediler. üzerine Ebû Bekr (benim yanıma) geldi. Rasûlüllah da başını benim dizimin üstüne koyup uyumuştu. Ebû Bekr bana: Sen Rasûlüllah'ı da, insanları da yollarından alıkoydun. Su başında değiller, beraberlerinde de su yok, dedi. dedi ki: Ebû Bekr beni azarladı ve Allah'ın söylemesini istediği sözleri söyledi. Eli ile de böğrüme vurmaya başladı. Beni kıpırdamaktan, Rasûlüllah'ın dizim üstünde bulunmasından başka hiçbirşey men' etmiyordu (yani başı dizimde olduğu için hiç kıpırdamadım). Sabah olunca Rasûlüllah kalktı, hiç su yoktu. Allah Teyemmüm Ayeti'ni indirdi (herkes teyemmüm etti). ibn Hudayr(radıyallahü anh): Ey Ebâ Bekr hanedanı! Bu sizin ilk bereketiniz değildir, dedi. dedi ki:(Sonra gideceğimiz sırada) üzerine bindiğim deveyi kaldırdık. Bir de gördük ki, gerdanlık onun altında imiş

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4651-) Abdurrahmân ibnu’l-Kaasım, Bâbası el-Kaasım ibnu Muhammed ibn Ebî Bekr es-Sıddîk'tan; o da Âişe (r.anha)'den(şöyle dediğini) tahdîs etmiştir: Benim bir gerdanlığım, bizler Medîne'ye girerken el-Beydâ'da düştü. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devesini çöktürüp indi. Müteakiben başını kucağıma koyup uyudu. Ebû Bekr geldi de göğsümü eliyle şiddetli bir itişle itti ve: İnsanları bir gerdanlık yüzünden burada habsettin, dedi. acıtmış olduğu hâlde, Rasûlüllah'ın kucağımda bulunmasından dolayı bende ölüm (hareketsizliği) vardı. Sonra Peygamber uyandı, sabah namazı vakti de geldi. Etrafta su arandı, fakat su bulunamadı. Bunun üzerine "Ey îmân edenler, namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi ve başınıza meshedip her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüb olduysanız boy abdesti alın. Eğer hasta olmuşsanız yahud bir sefer üzerindeyseniz veya içinizden biri ayakyolundan gelmişse yahut da kadınlara dokunmuşsanız ve bu hâlde su da bulamamışsanız, o vakit tertemiz bir toprakla teyemmüm edin, bunun için (niyetle) ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün..." âyeti indi. Bunun üzerine Useyd ibn Hudayr (radıyallahü anh): Ey Ebâ Bekr ailesi, yemîn olsun ki, Allah sizin sebebinizle insanlara bereket vermiştir, sizler insanlar lehine muhakkak bir bereket olmuşsunuzdur, dedi Allah'ın Şu Kavli: sen Rabb'inle beraber git! Bu suretle ikiniz harbedin! Biz muhakkak burada oturucularız(Âyet: 24)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4652-)  (Buradaki iki senedde) Abdullah ibn Mes'ûd(radıyallahü anh) şöyle demiştir: el-Mıkdâd ibnu'l-Esved, Bedir gününde: Yâ Rasûlallah! Biz Sana, İsrâîl oğulları'nın Mûsâ Peygamber'e''Artık sen Rabbinle beraber git. Bu suretle ikiniz harbedin. Biz muhakkak burada oturucularız" dedikleri gibi demeyiz. Fakat biz Sana: " (Düşman üzerine) yürü, biz de Sen'inle beraberiz" deriz, dedi. sözü ile Mıkdâd, Rasûlüllah'tan bütün gamları giderdi. hadîsi Vekî' ibnu'l-Cerrâh da Sufyân es-Sevrî'den; o da Muhârık'tan; o da Târik ibn Şihâb'dan rivayet etti. Bunda: el-Mıkdâd, bu sözü Peygamber'e hitaben söyledi, ziyâdesi vardır. ve Rasûlü'ne harb açanların, yeryüzünde fesâdçılığa koşanların cezası, ancak öldürülmeleri, ya asılmaları yahut elleriyle ayaklarının çapraz olarak kesilmesi yahut da (bulundukları) yerden sürülmeleridir..."(Âyet: 33). muharebe, O'na küfretmektir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4653-) Abdullah ibn Avn tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Ebû Kılâbe'nin himayesinde bulunan Süleyman Ebû Recâ', Ebû Kılâbe'den tahdîs etti ki, Ebû Kılâbe, Omer ibnu'l-Abdilazîz'in sırtının arkasında oturuyordu. Huzuruna giren insanlar "Kasâme"yi zikrettiler. Omer, "Kasâme" hakkında istişare yapınca, ona "Kasâme"nin şânmı zikredip: Biz kasâme hususunda kısasa kaail oluruz, senden önceki halîfeler de kısasla, yani kaatilin öldürülmesiyle hükmetmişlerdir, dediler. üzerine Omer ibnu'l-Abdüazîz, sırtının arka tarafında bulunan Ebû Kılâbe'ye döndü de: Sen ne dersin yâ Abdallah ibne Zeyd, yahut da: Sen ne dersin yâ Ebâ Kılâbe? Diye sordu. İslâm'da evlendikten sonra zina etmiş yahut bir nefis mukaabilinde olmaksızın bir insan öldürmüş yahut da Allah'a ve Rasülü'ne harb açmış bir adamdan başka, hiçbir nefsin öldürülmesinin halâl olduğunu bilmiş değilim, dedim. üzerine Anbese ibnu Saîd: Bize Enes ibn Mâlik şöyle şöyle (yani Urenîler hadîsini) tahdîs etti, dedi. Kılâbe şöyle dedi: Ben dedim ki: Bana da Enes tahdîs edip şöyle dedi: Bir topluluk Peygamber'in huzuruna geldiler de(İslâm üzere bey'atlaştıktan sonra) kendisiyle kelâm edip konuştular. Akabinde: Bizler bu Medîne toprağını (yani havasını) ağır bulduk, dediler. de: "Şunlar bize âid birtakım develerdir, (sadaka develeriyle beraber güdülmek için) çıkıyorlar, siz de bunlar içinde çıkın, bunların sütlerinden ve sidiklerinden için" buyurdu. üzerine o kimseler, o deve sürüsü içinde çıkıp gittiler. Onların sidiklerinden ve sütlerinden içtiler ve eski sağlıklarına kavuştular. Çobanın üzerine hücum edip onu öldürdüler, develeri de sür'atle sürüp götürdüler. Artık bunlardan hangi şey geri bırakılır? Bunlar insan öldürdüler, Allah'a ve Rasûlü'ne harb açtılar ve Allah'ın Rasûlü'nü endişelendirdiler. Anbese, Ebû Kılâbe'den hayret ederek: Subhânallah, dedi. Kılâbe şöyle dedi: Ben de Anbese'ye: Sen benim Enes'ten rivayet ettiğim hadîs hususunda beni ittihâm mı ediyorsun? dedim. de: ittihâm etmiyorum, lâkin sen hadîsi gereği gibi getirdin.) Bize bunu Enes böyle tahdîs etti, dedi. Kılâbe şöyle dedi: Ve Anbese: Yâ buranın ehli (yani: Ey Şâm ehli)! Şübhesiz sizler, Allah içinizde bunu (yani Ebû Kılâbe'yi) ve bunun benzeri olanları bıraktığı müddetçe muhakak hayırla beraber olmakta devam edeceksiniz! Dedi. Allah'ın 'Bütün yaralar birbirine kısastır... (Âyet: 45) Kavli Bâbı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4654-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: er-Rubeyy' -ki o, Enes ibn Mâlik'in halasıdır- Ensâr'dan bir cariyenin ön dişini kırmıştı. Cariyenin kavmi er-Rubeyy'den kısas istediler. Akabinde(aralarında hüküm vermesi için) Peygamber'e geldiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de kısas ile emretti. Bunun üzerine Enes ibnu Mâlik'in amcası olan Enes ibnu'n-Nadr: Hayır, vallahi yâ Rasûlallah, er-Rubeyy'in ön dişi kırılmaz, dedi. da: "Yâ Enes! Allah'ın Kitabı kısastır" buyurdu. hakîkaten da'vâcı olan topluluk er-Rubeyy'den kısası terketmeye razı oldular da diyeti kabul ettiler. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Allah'ın kullarından öyle kimse vardır ki, o Allah'ayemîn etse, Allah onun yeminini muhakkak yerine getirir" buyurdu Rasûl, Rabbinden sana indirileni tebliğ et... (Âyet: 67).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4655-) Sufyân es-Sevrî, İsmâîl ibnu Ebî Hâlid'den; o da eş-Şa'bî'den; o da Mesrûk'tan tahdîs etti ki, Âişe (r.anha) Mesrûk'a şöyle demiştir: Her kim sana Muhammed, kendisine indirilenlerden herhangi birşeyi sakladı (teblîğ etmedi) derse, muhakkak ki, o yalan söylemiştir. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: "Ey Rasûl, Rabb 'inden sana indirileni teblîğ et. Eğer yapmazsan Allah’ın Elçiliğini teblîğ (ve îfâ) etmiş olmazsın. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şübhesiz ki, Allah kâfirler güruhunu muvaffak etmez”. Allah'ın Şu Kavli: sizi yemînlerinizdeki lağvdan dolayı sorumlu tutmaz " (Âyet: 88)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4656-) Hişâm ibn Urve, babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den tahdîs etti ki, Âişe(r. anha): Şu "Allah sizi yemînlerinizdeki lâğvdan dolayı sorumlu tutmaz..." âyeti insanın "Hayır vallahi, evet vallahi" sözü hakkında indi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4657-)  Hişâm ibn Urve şöyle demiştir: Bana Bâbam Urve ibnu'z-Zubeyr, Âişe'den haber verdi ki, Âişe'nin Bâbası Ebû Bekr, Allah yemîn keffâreti âyetini indirinceye kadar hiçbir yemînde döneklik etmezdi. Ebû Bekr: Ben edilen yeminin zıddını, ondan daha hayırlı görürsem, muhakkak Allah'ın verdiği ruhsatı kabul eder, o hayırlı işi yaparım, demiştir Allah'ın Şu Kavli: îmân edenler, Allah’ın size halâl ettiği o en temiz ve güzel şeyleri (nefsinize) haram kılmayın..." (Âyet: 87)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4658-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberinde gazveye giderdik. Bizim yanımızda kadınlar bulunmazdı. (Cinsî münâsebete şiddetle ihtiyâç duyardık.) Bu durumda biz: Erkeklik yumurtalarımızı çıkartıp hadım olalım mı? Diye sorduk. bizi hadım olmaktan nehyetti. Bundan sonra bize (belli bir müddete kadar) elbise (ve benzeri bir ücret) mukaabilinde kadın eş almamıza ruhsat verdi. Kays ibn Ebî Hazım dedi ki:) Bundan sonra Abdullah ibn Mes'ûd şu âyeti okudu: "Ey imân edenler, Allah'ın size halâl ettiği o en temiz şeyleri (nefsinize) haram kılmayın. Haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez” Allah'ın Şu Kavli: îmân edenler, içki, kumar, dikili taşlar, fal okları ancak şeytânın amelinden birer murdardır. Onun için ı bunlardan kaçının ki, muradınıza eresiniz"(Âyet: 90) İbn Abbâs: "el-Ezlâm", (Câhiliye Arabları'nın) ; mühim işlerde kendisiyle fal açıp kısmet istemekte oldukları yelesiz oklardır. "en-Nusub" ise müşriklerin ihtiram için diktikleri birtakım dikili taşlardır ki, yanlarında kurban keserler(kanları bu taşlara sürerlerdi), demiştir. Abbâs'tan başkası da: henüz yele geçirilmemiş oktur, bu "el-Ezlâm"ın tekilidir.(Yele geçirilirse ona "Sehm" denir.) "el-İstiksâm", fal oklarını falcının torba içinde döndürmesidir. Eğer ok(çekildiğinde, "Rabb'im beni nehyetti" çıkmak suretiyle) o işi nehyederse, kişi o işi terkeder;("Rabb'im bana emretti" çıkmak suretiyle) o işi emrederse, okun emrettiği işi yapar. "Yucîlu", "Döndürür" demektir. O fâl oklarına, kısmetini istemekte oldukları çeşitli işlerin adlarını üzerlerine yazıp, birçok alâmetlerle alâmet ve nişan yaparlardı. (Kısmet isteme falı çektiğini haber vermek isteyen kişi) "Faaltu minhu( = Ben bundan yaptım)" yerine "Kasemtu" der. "Kusûm" da (üç harfli ve "Kendisinden haber vermek" demek olan) masdardır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4659-) İbn Omer (radıyallahü anh): Şarâbın haram kılınması indi. O gün (yani haram kılınmasından önce) Medine'de beş çeşit içki vardı, bunlar arasında üzüm şarâbı yoktu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4660-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle dedi:(İçkinin haram kılındığı sırada) bizde "Fadîh" ismini vermekte olduğumuz (hurma koruğundan ateşte kaynatılmadan yapılan) içkiden başka hiçbir haram yoktu. O gün ben ayakta(Bâbalığım Ebû Talha'nın evinde) Ebû Talha ile Fulân ve Fulân kişilere fadîh içkisi dağıtıyordum. O sırada hemen birisi geldi ve: Haber size ulaştı mı? dedi. Mecliste bulunanlar: Ne haberi? diye sordular. da: Hamr(yani içki) haram kılındı, dedi. bana: Yâ Enes! Şarâb testilerini dök! diye emrettiler. (Ben de emirlerini yerine getirdim.) dedi ki: Bu bir adamın sözü üzerine mecliste bulunanlar şarâbın nasıl ve ne zaman haram kılındığını araştırıp soruşturmadılar (buna lüzum görmediler) ve o adamın haberinden sonra bir daha dönüp şarâb içmediler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4661-)  Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Birtakım insanlar Uhud harbi gecesi sabaha kadar hamr içmişlerdi. O gün bunların hepsi şehîd olarak öldürüldüler. Bu, şarâbın haram kılınmasından önce idi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4662-) İbn Omer şöyle demiştir: Ben Omer ibnu'l-Hattâb'dan işittim, Peygamber'in minberi üzerinde hutbe yaparken şöyle diyordu: Amma ba'du: Ey insanlar, şu muhakkak ki, hamrın haram kılınması emri inmiştir. Hamr beş şeyden yapılır: Üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan, arpadan. Hamr, aklı örten (düşünmeyi gideren) her içkidir! edip de güzel güzel amellerde bulunanlar, (bundan sonra haramlardan) sakındıkları, îmânlarında sebat ile iyi iyi işlere devam ettikleri, sonra dâima sakınıp iyice inandıkları ve yine sakınmakta devam ve ısrar ile güzel işlerle uğraştıkları takdirde (Haram kılınmazdan önce) tattıklarında üzerlerine hiçbir suç yoktur. Allah, iyi ve güzel hareket eden muhsinleri sever" (Âyet: 93).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4663-) Bize Sabit el-Bunânî, Enes (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti (ki şöyle demiştir): "Fadîh" denilen şu hurma şarâbının döküldüğü gün; - (Buhârî dedi ki:) Ve bana Muhammed (ibn Selâm el-Beykendî), Ebu'n-Nu'mân'dan rivayetinde şunu ziyâde etti:- Enes dedi ki: Ben o gün Ebû Talha'nın evinde içki içmekte olan bir topluluğa sâkîlik ediyordum. Hamrın haram kılındığı hakkındaki kelâm indi. Rasûlüllah bir nidâcıya emredip i'lân ettirdi. Bu sesi işitince Ebû Talha bana: Çık bak, bu ses nedir? Dedi. dedi ki: Ben de çıktım, sonra dönüp: O nidâcı: Ey mü'minler! Biliniz ki, şarâb haram kılınmıştır! diye nida edip i'lân ediyor, dedim. üzerine Ebû Talha bana: Haydi, git, o şarâbı dök! Dedi. dedi ki:(Döktüm, herkes de evindeki şarâbını döktü.) Medîne sokaklarında su gibi şarâb aktı. dedi ki: O zaman Medîneliler'in hamrı "Fadîh" idi. Bu sırada halktan bâzı kimseler: günü mücâhidlerden) bir topluluk, karınlarında şarâb olduğu hâlde öldürüldüler (bunlar ne olacak)? Dediler. dedi ki: Bunun üzerine Allah: "îmân edip de iyi işler yaparak ölenlerin üzerine, daha evvel tattıkları şeyler hususunda günâh yoktur... " âyetini indirdi. Allah'ın Şu Kavli: Ey îmân edenler, size açıklanırsa fenanıza gidecek şeyleri sormayın..." (Âyet: 101)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4664-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir kerresinde Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bir hutbe yaptı ki, ben Rasûlüllah'ın o hutbesi kadar te'sîrli bir hutbe hiç işitmedim. O hutbesinde Rasûlüllah: " (Ey sahâbîlerim!) Eğer benim bilmekte olduğum şeyleri sizler bilir olaydınız, muhakkak az gülerdiniz ve hiç şübhesiz çok ağlardınız" buyurdu. dedi ki: Bu hitabe üzerine Rasûlüllah'ın sahâbîleri yüzlerini elbiseleriyle örttüler; onlar, içten gelen bir inleme ile ağlıyorlardı. sırada birisi: Yâ Rasûlallah, benim Bâbam kimdir? diye sordu. "Bâban Fulân kimsedir" diye cevâb verdi. akabinde şu "Ey îmân edenler, size açıklanırsa fenanıza gidecek şeyleri sormayın..." âyeti indi. hadîsi Nadr ibnu Şumeyl ile Ravh ibn Ubâde de Şu'be'den rivayet etmişlerdir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4665-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Bir topluluk Rasûlüllah'a saygısızca ehemmiyetsiz şeyler sorarlardı. Bir kimse: Bâbam kimdir? der, diğer biri de devesini kaybettiğini söyleyip: Devem nerede? der idi. üzerine Allah o kimseler hakkında şu âyeti indirdi: "Ey îmân edenler, açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur 'ân indirilirken onları sorarsanız, size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onlan affetmiştir. Allah çok mağfiret edicidir, cezada da aceleci değildir" (Âyet- 101) Kelâmın Tefsiri) Bâbı: ne Bahira’dan, ne Sâibe'den, ne Vasile’den, ne de Hâm'dan hiçbirini meşru' kılmamıştır... "(Âyet: 103) iz kaale’llahu(Allah dedi)", "Allah der" ma'nâsınadır. "İz kaale'llâhu" kelâmı da "Kaalellâhu" demektir. Buradaki "İz" sıladır, yani fazladan gelmiştir. "el-Mâide", faile vezninde ise de, bunun aslı mefüle veznidir ki, "Mâide", "Menyûde ( Hazırlanmış sofra)" ma'nâsınadır. râdiyetin" ve "Tutlîkatin bâinetin" ta'bîrlerinde olduğu gibi. (Lügat yönünden) ma'nâsı: Onu hayırdan, yani yiyecek olarak sahibi hazırladı, demektir. (İştikaak yönünden de) "Madenî yemîdunî" denilir ki: "Benim için yiyecek kazandı, hazırladı" demektir. İbn Abbâs: "Seni vefat ettireceğim", "Seni öldüreceğim" ma'nâsınadır, demiştir '"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4666-) Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle demiştir: "el-Bahîra", sütü tâğûtlara âid olmak üzere, sütünden insanların faydalanması men' olunan devedir ki, artık onun sütünü hiçbir insan sağmaz. es-Sâibe" ise Câhiliyet Arabları'nın taptıkları putlara adamakta olup serbest salıverdikleri, üzerine hiçbir yük yükletilmeyen devedir. Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle demiştir: Ebû Hureyre (radıyallahü anh) de dedi ki: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben (kusûf namazı kılarken) cehennemde Amr ibnu Âmir el-Huzâî'yi kendi bağırsaklarını ateş içinde sürükler hâlde gördüm. Çünkü o, develeri salma adak yapanların ilki (yani önderi) idi." Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle dedi: "el-Vasîle" o genç devedir ki, deve yavrularının ilkinde dişi doğurmakla başlar. Sonra bunun ardından ikinci dişiyi doğurur. İşte Arablar, iki dişiden birini aralarında hiç erkek olmadan diğer dişiye ulayıp eklediğinden dolayı, böyle deveyi tâğûtları için adayıp serbest kılarak salı verirlerdi, "el-Hâm" ise, dişi deveyi birçok sayıda aşıp dölleyen, develerin puhûru, yani döl hayvanıdır ki, bu döllemelerini bitirdiği zaman Arablar, bunu tâğûtları için terkederler ve onu yük taşımaktan affedip, artık üzerine hiçbir yük yüklenmez olur. İşte böyle salıverilmiş yaşlı puhûr deveye "el-Hâmî(= Sırtını yükten koruyan)" diye isim verirler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4667-) Ebû'l-Yemân el-Hakem ibn Nâfi' şöyle dedi: Bize Şuayb ibn Ebî Hamza haber verdi ki, ez-Zuhrî: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den işittim, o bu ta'rîfleri haber veriyordu, dedi. Saîd ibnu'l-Müseyyeb dedi ki: Yine Ebû Hureyre: Ben Peygamber'den bu ta'rîflerin benzerini işittim, dedim. hadîsi İbnu’l-Hâd, İbnu Şihâb'dan; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre'den rivayet etti ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh): Ben, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4668-) Yûnus ibn Yezîd el-Eylî, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir:Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: " (Ben kusuf namazında) cehennemi de gördüm, onun bâzısı bâzısını (şiddetli hararetle) kırıp yiyordu. Ben Amr ibn Luhayy'ı da kendi bağırsaklarını çekip sürükler hâlde gördüm. Çünkü bu Amr,(putlar adına) develeri adak olarak salıverenlerin ilkidir". Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat Sen beni vefat ettirip içlerinden alınca, üstlerinde görüp gözetici yalnız Sen oldun. Zâten Sen herşeye hakkıyle şâhidsin"(Âyet: 117).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4669-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bir hutbe yaptı da: "Ey insanlar! Şübhesiz sizler (kıyâmet gününde) Allah 'in huzuruna yalınayaktılar, çıplaklar ve erlik yerleriniz sünnetsiz olarak toplanacaksınız" buyurdu. sonra şu âyeti okudu: " (O günü biz göğü, kitâbların sahifesini dürüp büker gibi düreceğiz.) İlk yaratışa nasıl başladıksa, üzerimize hakk bir va 'd olarak, yine onu iade edeceğiz. Hakikatte failler biziz” (el-Enbiyâ: 104) şöyle devam etti: "Kıyâmet günü yaratıklardan ilk elbise giydirilecek olan kişi İbrâhîm 'dir. Dikkat edin! Şu muhakkak ki, o gün ümmetimden birtakım adamlar getirilir de onlar tutulup sol tarafa götürülürler. Ben hemen; Yâ Rabb! Onlar benim sahâbîlerimdir, derim. Bana: Şübhesiz sen, onların senin ardından dînde ne bid'atler çıkardıklarını bilmiyorsun, denilir. Buna cevaben ben de, Allah'ın sâlih kulunun (Meryem oğlu Îsâ'nın) dediği gibi söylerim: Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat Sen beni vefat ettirip içlerinden alınca, üstlerine görüp gözetici yalnız Sen oldun... derim. Yine bana: Şübhesiz bunlar, sen kendilerinden ayrıldığından beri ökçeleri üzerine basarak geri dönmüş mürtedlerdir, denilir" Allah'ın Şu Kavli: kendilerine azâb edersen, şübhe yok ki, onlar Senin kullarındır. Eğer onları mağfiret edersen, şüphesiz Sen mutlak gâlib, yegâne hüküm ve hikmet sahibi(Âyet: 118).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4670-) Saîd ibn Cubeyr, İbn Abbâs'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yine kıyâmet günü birtakım insanlar yakalanıp sol tarafa sevkedilirler. Ben de, sâlih kul Meryem oğlu isa'nın dediği gibi derim: Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat Sen beni vefat ettirip içlerinden alınca, üstlerinde görüp gözetici yalnız Sen oldun. Zâten Sen herşeye hakkıyle şâhidsin. Eğer kendilerine azâb edersen, şübhe yok ki onlar Senin kullarındır. Eğer onları mağfiret edersen mutlak gâlib, yegâne hüküm ve hikmet sahibi olan da hakîkaten Sen'sin Sen".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-mâide Sûresi
4671-) Bize İbrâhîm ibn Sa'd, İbn Şihâb'dan; o da Salim ibn Abdillah'tan; o da Bâbası Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Gaybın anahtarları beştir: O saatin ilmi şübhesiz ki, Allah'ın nezdindedir. Yağmuru (takdir edilen vakitte ve yerde) O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Şübhesiz Allah herşeyi bilendir, herşeyden haberdârdır.” Lokman- 34) Allah'ın Şu Kavli: ki: O size üstünüzden, yahut ayaklarınızın altından bir azâb göndermeye veya sizi birbirinize katıp kiminizden kiminin hıncını tattırmaya kaadirdir..."(Âyet: 65). "İltibâs"tan "Sizi karıştırır" manasınadır. "Yahlıtû", yani "Karıştırırlar", "(Birbirine muhalif) fırkalar yapar" demektir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enâm Sûresi
4672-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Şu "De ki: O size üstünüzden bir azâb göndermeye kaadirdir" âyeti indiği zaman Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) -bunun bu birinci cümlesi akabinde- " (Rabb'im)Senin kerîm vechine (yani zâtına) sığınırım" dedi. dedi ki:"Yâhud ayaklarınızın altından bir azâb göndermeye kaadirdir" cümlesinin ardından: " (Rabb'im) Senin kerîm vechine sağınının'' dedi. '' Yâhud sizin fırkalarınızı birbirine katıp, kiminizden kiminin hıncını tattırmaya kaadirdir" cümlesini müteâkib de Rasûlüllah: "Bu daha hafiftir yahut daha kolaydır" buyurdu. edip de îmânlarını haksızlıkla karıştırmayanlar” (Âyet: 82).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enâm Sûresi
4673-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir; "îmân edip de îmânlarına zulüm karıştırmayanlar; işte emîn olmak hakkı onlarındır; onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir" âyeti indiği zaman, Peygamber'in sahâbîleri: Hangimiz nefsine zulmetmemiştir? Dediler. üzerine"Allah'a ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür"(Lukmân: 13) âyeti indi Allah'ın Şu Kavli: ve Lût’u da hidâyete ilettik. Herbirine âlemlerin üstünde yüksek meziyetler verdik"(Âyet: 86).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enâm Sûresi
4674-) Ebû'l-Âliye şöyle demiştir: Bana Peygamber'imizin amca oğlu, yani İbn Abbâs radıyallahü anhüma tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir kul için: Ben Yûnus ibn Mettâ'dan hayırlıyım demek lâyık olmaz" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enâm Sûresi
4675-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den,Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir kul için: Yûnus ibn Mettâ'dan hayırlıyım demek yakışmaz" buyurmuştur Allah'ın Şu Kavli: o peygamberler Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir, O hâlde sen de onların gittiği doğru yolu tutup ona uy... " (Âyet: 90).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enâm Sûresi
4676-) Bize Hişâm ibn Yûsuf es-San'ânî haber verdi ki, onlara da İbn Cufeyc haber verip şöyle demiştir: Bana Süleyman el-Ahvel haber verdi. Ona da Mucâhid haber vermiştir: Mucâhid, İbn Abbâs'a: Sâd Sûresi'nde secde var mıdır? diye sormuş. da: Evet, vardır, dedikten sonra, şu "Biz ona (yani İbrahim'e) Ishâk ile Ya'kûb'a ihsan ettik ve herbirini hidâyete erdirdik..." kavlinden“0 hâlde sen de onların gittiği doğru yolu tutup ona uy'' âyetine kadar okudu ve: O da(yani Dâvûd da) burada zikredilen peygamberlerdendir, dedi. ibnu Hârûn, Muhammed ibn Ubeyd, Sehl ibnu Yûsuf, el-Avvâm ibn Havşeb'den; o da Mucâhid'den şunu ziyâde etmişlerdir: Mucâhid: Ben İbn Abbâs'a bunu sordum da o: Peygamberiniz de buradakilere uyması emrolunan kimselerdendir, dedi Allah'ın Şu Kavli: Yahudiler'e bütün tırnaklı hayvanları haram ettik. Sığır ve koyunun iç yağlarını da üzerlerine haram kıldık. Bunların sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan yahut kemiğe karışan (yağlar bu hükümden) müstesnadır. Bu haram kılmayı onlara zulümlerinden dolayı ceza olarak yaptık. Biz elbette doğru söyleyicileriz"(Âyet: 146) Abbâs:"Her tırnaklı", deve ve devekuşu(ve benzerleri); "el-Havâyâ", "Bağırsaklardır, demiştir. Abbâs'tan başkası da: "Hâdû", "Yahûdî oldular" demektir. Amma Yüce Allah'ın "Hudnâ"(el-A'râf: 156) kavline gelince, o "Tevbe ettik" demektir, "Hâid” "Tâib", yânı "Tevbe edici"dir, dedi.”

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enâm Sûresi
4677-) Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah(radıyallahü anh)'tan işittim, dedi ki: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim: "Allah Yahûdîler'e la'net etsin! Allah onlara ölmüş hayvanın iç yağlarını haram ettiği zaman, onlar bu yağları erittiler, sonra sattılar da onun bedelini yediler" buyurdu. şeyhi) Ebû Âsim şöyle dedi: Bize Abdulhamîd tahdîs etti. Bize Yezîd ibn Ebî Habîb tahdîs edip şöyle dedi: Bize Atâ ibn Ebî Rebâh yazıp: Ben Câbir'den; o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den(bu hadîsin benzerini) işittim, dedi Allah'ın Şu Kavli: Kötülüklerin Açığına da, Gizlisine de Yaklaşmayın... " (Âyet: 151) .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t - Tefsîr
Konu: El-enâm Sûresi