Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

3131-)  (ez-Zuhrî şöyle dedi:) Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'im, şu gelecek olan hadîsinden bana bir kısım zikredip şöyle dedi: Ben Mâlik ibn Evs'in yanına girinceye kadar gittim ve kendisinden bu hadîsi sordum. Mâlik şöyle dedi: Güneş yükseldiği zaman ben ailem içinde oturduğum sırada gördüm ki, Omer ibnu'l-Hattâb'ın elçisi bana geliyor. Gelince: Mü'minlerin Emîri'nin da'vetine icabet et, dedi. elçinin beraberinde tâ Omer'in huzuruna girinceye kadar yürüdüm. Omer'i hurma dalları veya yapraklarından yapılmış bir dîvânın şerît örgüleri üzerinde oturuyor buldum. Kendisiyle dîvân arasında bir yaygı ve döşek yoktu. Omer deriden yapılmış bir yastığa dayanmıştı. Kendisine selâm verdikten sonra oturdum. Omer: Yâ Mâlik, senin kavminden birtakım evler ahâlîsi bize gelmişlerdir. Ben de onlar hakkında kendilerine az miktar atıyye verilmesini emrettim. Sen bu malı teslim al da, onu aralarında taksim et, dedi. de: Ey Mü'minlerin Emîri! Sen bunu benden başka birine emretseydin, dedim, Bu malı teslim al, ey adam! dedi. onun yanında oturmakta iken yanıma kapıcısı Yerfa' geldi de: Usmân ibn Affân, Abdurrahmân ibn Avf, ez-Zubeyr, Sa'd ibn Ebî Vakkaas'la görüşme arzun var mı; onlar senin yanına girmek için izin istiyorlar, dedi. Evet, dedi ve onlara izin verdi. onlar içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Sonra Yerfa' da biraz oturdu. Sonra: Alî ve Abbâs'la konuşmaya arzun var mı? dedi. Evet, dedi ve onlara da izin verdi. ikisi de içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Akabinde Abbâs, Omer'e: Ey Mü'minlerin Emîri, benimle şu Alî arasında bir hüküm ver, dedi. ile Abbâs, Allah'ın, Rasûlü'ne Benu'n-Nadîr'den fey' olarak verdiği mallar hususunda çekişiyor ve mücâdele ediyorlardı. Abbâs'ın bu sözü üzerine oradaki topluluk, yâni Usmân ve arkadaşları: Ey Mü'minlerin Emîri, bu ikisi arasında hükmet ve bunların birini diğerinden rahat ettir, dediler. Yavaş ve sabırlı olun! Gök ve yer izniyle duran Allah hakkı için size sorarım. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın:"Bizler mîrâs olunmayız, biz ne bırakmışsak sadakadır" buyurduğunu biliyor musunuz? Rasülullah "Bizler" sözüyle kendisim kasdediyordu değil mi? dedi. Rasülullah bunu söylemiştir, dediler. cevâb ve tasdîk üzerine Omer, Alî ile Abbâs'a yöneldi de: Allah hakkı için ikinize soruyorum: Rasûlüllah'ın bu sözü söylemiş olduğunu biliyor musunuz? Dedi. Rasülullah bu sözü söylemiştir, dediler. Omer: Ben size bu işten tahdîs ediyorum: Muhakkak ki Allah bu fey' malı hakkında başka hiçbir kimseye vermediği bir şeyi kendi Rasûlü'ne tahsis etmiştir, dedi. Sonra: "Allah'ın onlardan Rasûlü'ne verdiği fey' (ganimetlere) gelince siz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürmediniz. Fakat Allah peygamberlerini, dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir). Allah her şeye kaadirdir"(el-Haşr:59/6) âyetini okudu. İşte bu(yani Nadîr oğulları, Hayber ve Fedek) Allah'ın Rasûlü'ne hâss oldu. Allah'a yeminle söylüyorum ki, Rasülullah bu malları sizleri dışarıda bırakarak alıp toplamadı ve onu sırf kendisine tahsîs etmedi, muhakkak bu fey' mallarını sizlere vermiş ve onu size dağıtmıştır. Nihayet o fey'lerden şu mal arta kalmıştır. Rasülullah bu fey' malından kendi ailesinin bir senelik nafakasını ayırıp verirdi. Sonra geri kalanını alır ve onu Allah'ın malı (bir vakıf) kılar (müslümânların işlerine tahsîs eder) idi. Rasülullah kendi hayâtında bu malları böyle kullandı. Allah hakkı için size soruyorum: Siz bunu biliyor musunuz? dedi. Onlar: Evet böyle biliyoruz, dediler. Alî ile Abbâs'a döndü ve: Sizlere Allah hakkı için soruyorum: Siz de bunu böyle biliyor musunuz? diye sordu. İbn Şihâb'dan şunu ziyâde etti: Onlar da evet dediler.) Omer şöyle dedi: Sonra Allah, Peygamberi'ni vefat ettirdi. Ebû Bekr: Ben Rasulullahın velîsiyim, dedi ve Ebû Bekr bu malları teslim aldı ve o mallarda Rasûlüllah'ın yaptığı gibi tasarruf etti. Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hususta doğru sözlüdür, itaatlidir, doğru yoldadır, hakka uyucudur. Sonra Allah, Ebû Bekr'i vefat ettirdi. Bu sefer ben Ebû Bekr'in velîsi oldum. Ve o malları teslim aldım, emirliğimin iki senesinde o mallarda Rasûlüllah'ın ve Ebû Bekr'in yaptığı gibi tasarruf ediyordum. Allah biliyor ki, ben de bu tasarruf hususunda doğru sözlü, itaatli, doğru yolda yürüyen ve hakka uyucu idim. Sonra siz ikiniz bana geldiniz, benimle konuştunuz. Sözünüz bir, işiniz birdir. Yâ Abbâs, sen bana geldin, kardeşinin oğlu tarafından mîrâs hisseni istiyordun. Ve bana şu da, yani Alî de geldi; o da karısı Fâtima'nın babasının mîrâsından olan payını istiyordu. Ben de sizlere: Rasûlüllah "Bizpeygamberlertopluluğu vâris olunmayız. Biz ne bırakırsak sadakadır (mülkiyeti Beytü’l-mâle âiddir)" buyurdu dedim. Müteakiben o malı size aynı şartla (yani mülkiyeti Beytü'l-mâl'e, tasarrufu da Rasûlüllah ve Ebû Bekr devrindeki gibi olmak şartıyle) teslîm etmek fikri bana zahir olunca: İsterseniz Rasûlüllah'ın tasarrufu, Ebû Bekr'in tasarrufu ve mallara velî olduğum zamandan beri benim tasarruf edegeldiğim gibi tasarruf edeceğinize dâir Allah'ın ahdi ve mîsâkı üzerinize olmak şartıyle o malları size teslîm edeyim, dedim. Sizler: Bu şart ile onları bize teslîm et, dediniz. Ben de malları size teslîm ettim. Şimdi Allah hakkı için(ey topluluk) sizlere soruyorum: Ben bu malları bu şartla Alî ile Abbâs'a teslîm ettim mi? dedi. Evet teslîm ettin, dediler. Omer, Alî ile Abbâs'a yöneldi ve: Allah adına yeminle size soruyorum: Ben o malları bu şartla sizlere teslîm ettim mi? dedi. da: Evet, diye cevâb verdiler. Öyleyken, benden bundan başka bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve yer, izni ve emriyle durmakta olan Allah'a yemîn ediyorum ki, ben o mallar hakkında bundan başka bir hüküm vermem. Bu şartlar içinde bu malları kullanmaktan ileride acze düşerseniz, onları bana geri veriniz; ben onları sizin yerinize (velayet yolu üzere) tasarruf ederim, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetten Beşte Bir Ayırmanın Farz Oluşu Bâbı
3132-) Ebû Cemre ed-Duba'î şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs'tan işittim, şöyle diyordu: Abdu’l-Kays hey'eti geldi ve: Yâ Rasûlallah, bizimle senin aranda Rabîa'dan şu topluluk, yani Mudar kâfirleri vardır. Bu sebeble biz sana ancak haram ayda ulaşabiliriz. O hâlde bize birşey emret de ona tutunalım ve geride kalanlarımızı ona çağıralım, dediler. aleyhi ve sellem): "Sizlere dört şey emrediyor ve dört şeyden de nehyediyorum; Allah'a îmân etmekle: Lâ ilahe ille'llah şehâdetiyle (yani) Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet etmekle emrediyorum" buyurdu ve elini düğümledi, yani küçük parmağını kıvırdı. "Namazı devamlı kılmak, zekâtı vermek, ramazân orucunu tutmak ve bir de aldığınız ganimetin beşte birini Allah için (devlet hazînesine) vermenizi emrediyorum. Sizleri kabaktan, hurma kökünden, toprak testilerden, zift sürülmüş kaplardan (yani bunlara hurma yahut üzüm şırası kurmaktan) nehyediyorum"buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetin Beşte Birini Devlete Vermek Dindendir Bâbı
3133-) Bize İmâm Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rac'dan; o da Ebû Hureyre'den haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:" (Vefatımda) mirasçılarım dînâr bölüşmezler, bıraktığım şey, kadınlarımın nafakasından ve işçimin ücretinden geri kalanı sadakadır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Vefatından Sonra Kadınlarının Nafakası Bâbı
3134-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etti. O hâlde ki, benim evimde ciğer sahibi bir hayvanın (yani insan ve hayvanın) yiyeceği bir şey yoktu; ancak bana âid bir raf (yani dolap veya kiler) içinde yarım vesk ölçeği mikdârı arpa vardı. Ben ondan yedim. Müddet uzadı, onu ölçtüm, sonra tükendi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Vefatından Sonra Kadınlarının Nafakası Bâbı
3135-) Ebû İshâk tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Amr ibnu'l-Hâris'ten işittim, o: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geriye harb silâhı, beyaz katırı ve bir mikdâr arazîsinden başka bir şey bırakmadı; bunları da sadaka olarak bıraktı, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Vefatından Sonra Kadınlarının Nafakası Bâbı
3137-) Âişe (r.anha) şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) benim evimde, benim nevbetimde, benim göğsümün üstü ile gerdanımın arasında vefat etti. Bir de Allah (O'nun vefatı sırasında) benim tükrüğüm ile O'nun tükrüğünü birarada birleştirdi. Âişe şöyle dedi: (Kardeşim) Abdurrahmân elinde bir misvakla odaya girdi... Peygamber'in, misvak katı geldiği için kullanmaya gücü yetmedi. Bu sefer misvakı ben aldım ve onu kendi dişlerim üzerine sürerek yumuşattım. Sonra bu yumuşatılmış misvakla O'nun dişlerini misvâkladım.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Zevcelerinin Evleri Ve Onlara Nisbet Edilen Evler Hakkında Gelen Haberler Bâbı
3138-) İbn Şihâb'dan; o da Alî ibn Hüseyin'den tahdîs etti ki, ona da Peygamber'in zevcesi haber vermiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ramazânın son on günü içinde mescidde i'tikâfta iken Safiyye ziyaretine gitmişti. (Bir müddet konuştuktan) sonra dönmek üzere Safiyye ayağa kalkmış, Rasûlüllah da onu geçirmek üzere onunla beraber ayağa kalkmış. Peygamber'in bir diğer zevcesi olan Ümmü Seleme'nin kapısı yanındaki mescid kapısına geldiğinde, Ensâr'dan iki kişi onların yakınından geçmişler ve Rasûlüllah'a selâm verip acele yürüyerek geçmişler. Rasûlüllah onlara: "Acele etmeyiniz, durunuz! (Yanımdaki kadın Safiyye bintu Huyey'dir)" buyurdu. iki zât: Yâ Rasûlallah, biz Allah'ı tenzih ederiz, dediler. Peygamber'in Safiyye'nin hüviyyetini ta'yîne mecburiyet hissetmesi bunlara ağır geldi. Bunun üzerine Peygamber: "Şeytân insanda(yani insân bedeninde dolaşan) kan mesâbesindedir. Ben sizin gönüllerinize şeytânın kötü bir şübhe atmasından endîşe ettim" buyurdu. ibn Omer (radıyallahü anh): Ben bir gün Hafsa'nın evinin damı üstüne çıktım ve Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'i arkasını kıbleye döndürerek Şâm tarafına yönelerek ihtiyâcını yerine getirir hâlde gözümle gördüm, demiştir. anha), Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindi namazını güneş henüz Âişe'nin odasından çıkmadan kılar idi, demiştir. ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün hatîb olarak ayağa kalktı ve hutbe esnasında eliyle Âişe'nin meskeni tarafını işaret ederek üç defa:"İşte fitne bu taraftadır, şeytânın boynuzunun doğacağı yerdedir" buyurdu. zevcesi Âişe (r. anha), Abdurrahmân kızı Amre'ye şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), Âişe'nin yanında idi. Bu sırada Âişe bir insan sesi işitti ki, o insan Hafsa'nın evine girmek için izin istiyordu. (Âişe dedi ki:) Ben: Yâ Rasûlallah, şu adam evinize girmek için izin istiyor, dedim. üzerine Rasûlüllah: "Sanıyorum ki o, Hafsa'nın süt amcası fulan kimsedir!" buyurdu. dedi ki: Süt amcam fulân hayâtta olsaydı benim yanıma girebilecek miydi? diye sordum.)Rasûlüllah: "(Evet girebilirdi, çünkü) süt, velâdet ve nesebin haram kıldığı her şeyi haram kılar" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Zevcelerinin Evleri Ve Onlara Nisbet Edilen Evler Hakkında Gelen Haberler Bâbı
3143-)  Basra Kaadısı Sumâme ibn Abdillah ibn Enes'ten; o da dedesi Enes'ten tahdîs etti ki, Ebû Bekr halîfe yapılınca, Enes'i Bahreyn'e gönderdi ve kendisi için şu meşhur mektubu (yânı sadaka farizası kitabını) yazdı ve Ebû Bekr bu mektubu mühürledi. Bu mührün nakşı (yânı üzerindeki yazı) üç satır idi: bir satır ve Rasûlu bir satır veAllâhi bir satırdı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Zırhı, Asâsı, Kılıcı, Bardağı, Mührü Gibi Taksimi Zikredilmeyen Ve Kendisinden Sonra Halîfelerin Kullandıkları Şeylerden Zikredilenlerle Vefatından Sonra Sahâbîlerin Ve Diğerlerinin Teberrük Ede Geldikleri. Yani Kutlu Sayıp Kullandıkları Saçları, Ayakkabıları, Kab-kacakları -sahan Ve Tasları- Bâbı
3144-) İsâ ibnu Tahmân tahdîs edip şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik -Peygamber'in vefatından sonra- tüyleri dökülmüş meşinden, tasmalı bir çift ayakkabı çıkardı. İbn Tahmân dedi ki: Bana Sabit el-Bunânî, Enes'ten şöyle tahdîs etti: Enes bize iki ayakkabı çıkardıktan sonra: Bunlar Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in ayakkabılarıdır, diye haber verdi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Zırhı, Asâsı, Kılıcı, Bardağı, Mührü Gibi Taksimi Zikredilmeyen Ve Kendisinden Sonra Halîfelerin Kullandıkları Şeylerden Zikredilenlerle Vefatından Sonra Sahâbîlerin Ve Diğerlerinin Teberrük Ede Geldikleri. Yani Kutlu Sayıp Kullandıkları Saçları, Ayakkabıları, Kab-kacakları -sahan Ve Tasları- Bâbı
3145-) Ebû Burde şöyle demiştir: Âişe -Peygamber'in ölümünden sonra- bize yünden keçelenmiş bir kaftan çıkardı ve: Peygamber'in rûhu bu kaftanın içinde kabz olundu, yani koparılıp çekildi, dedi. ibnu'l-Mugîre, Humeyd'den rivayetinde şunu ziyâde etti: Ebû Burde şöyle dedi: Âişe bize Yemen'de dokunan tok kumaştan yapılmış bir izâr ile yine bu kumaştan yapılıp "el-Mulebbede= الْمُلَبَّدَةَ‏.‏ " dedikleri bir kisve çıkardı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Zırhı, Asâsı, Kılıcı, Bardağı, Mührü Gibi Taksimi Zikredilmeyen Ve Kendisinden Sonra Halîfelerin Kullandıkları Şeylerden Zikredilenlerle Vefatından Sonra Sahâbîlerin Ve Diğerlerinin Teberrük Ede Geldikleri. Yani Kutlu Sayıp Kullandıkları Saçları, Ayakkabıları, Kab-kacakları -sahan Ve Tasları- Bâbı
3146-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in su bardağı kırıldı, akabinde kırık yerine gümüşten bir bardak edindi dediğini tahdîs etti. Râvî Âsim el-Ahvel: Ben bu kadehi gördüm ve (teberrüken içine su koyup) ondan su içtim, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Zırhı, Asâsı, Kılıcı, Bardağı, Mührü Gibi Taksimi Zikredilmeyen Ve Kendisinden Sonra Halîfelerin Kullandıkları Şeylerden Zikredilenlerle Vefatından Sonra Sahâbîlerin Ve Diğerlerinin Teberrük Ede Geldikleri. Yani Kutlu Sayıp Kullandıkları Saçları, Ayakkabıları, Kab-kacakları -sahan Ve Tasları- Bâbı
3147-) İbn Şihâb, Muhammed ibn Amr ibn Halhale ed-Duelî'ye şöyle tahdîs etmiştir: Ona da Hz. Hüseyin'in oğlu Alî tahdîs etti ki, onlar, kendileri Alî'nin oğlu Hüseyin'in öldürüldüğü zaman -Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun- Muâviye'nin oğlu Yezîd'in yanından Medîne'ye geldikleri sırada kendilerini Mısver ibn Mahrame (radıyallahü anh) karşılamış ve: Bana herhangi bir ihtiyâcın var mı? Varsa onu bana emredebilirsin, demiştir. oğlu Alî dedi ki: Ben de Mısver'e: Hayır, bir ihtiyâcım yoktur, dedim. Mısver, Hüseyin'in oğlu Alî'ye: Sen Rasûlüllah'ın kılıcını bana verir misin? Çünkü ben bu kavmin onu almakta sana galebe etmesinden endîşe ediyorum. Allah'a yemîn ederim ki, eğer sen onu bana verirsen, benim nefsime ulaşılmadıkça, yani ruhum kabz olunmadıkça bu kılıç ebediyyen onlara ulaştırılmaz. Şu da muhakkak ki Ebû Tâlib'in oğlu Alî, Fâtıma'nın üstüne -aleyhi's-selâm- Ebû Cehl'in kızını istemişti, işte bu sıradaRasûlüllah'tan işittim. O, şu minberin üzerine çıkmıştı da bu hususta hutbe îrâd ediyordu. Ben de o günlerde ihtilâm olmuş hâlde idim. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) orada: "Muhakkak Fâtıma bendendir. Ben onun -beşer tabîatinden neş'et eden kıskançlık sebebiyle- dîni hususunda fitneye ma'rûz kalmasından endîşe ediyorum" buyurdu. Mahrame dedi ki: Sonra Rasûlüllah, Abdu'ş-Şems oğullarından olan bir damadını (yani kızı Zeyneb'in kocası bulunan Ebû'l- Âs ibn Rabî'ı) zikretti de onu kendisine hısımlığı hususunda övdü ve güzel hâllerini şöyle dile getirdi; "O bana söz söylemiş, sözünde gerçek çıkmıştır. O bana va'd etmiş, va'dini yerine getirmiştir. Kat'î söylüyorum ki, ben hiçbir halâlı haram kılıyor değilim, hiçbir haramı da halâl kılmıyorum. Lâkin Allah'a yemîn ediyorum ki, Allah Rasûlü'nün kızı ile Allah düşmanının kızı ebeden (bir adamın nikâhında) birleşmez"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Zırhı, Asâsı, Kılıcı, Bardağı, Mührü Gibi Taksimi Zikredilmeyen Ve Kendisinden Sonra Halîfelerin Kullandıkları Şeylerden Zikredilenlerle Vefatından Sonra Sahâbîlerin Ve Diğerlerinin Teberrük Ede Geldikleri. Yani Kutlu Sayıp Kullandıkları Saçları, Ayakkabıları, Kab-kacakları -sahan Ve Tasları- Bâbı
3148-) Muhammed ibnu'l-Hanefiyye şöyle demiştir: Eğer Bâbam Alî(radıyallahü anh) Usmân ibn Affân'ı kötülükle zikredici olaydı, birtakım insanlar ona gelip de Usmân'ın zekât me'mûrlarından şikâyet ettikleri gün zikrederdi. O gün babam Alî, bana: Usmân'a git de ona(gönderdiğim) sahîfenin Rasûlüllah'ın sadakası(yani sarf yerlerinin yazıldığı sahîfe) olduğunu haber ver de: Zekât me'mûrlarına emret ki, bunun içindeki hükümlerle amel etsinler, dedi. ibnu'l-Hanefiyye dedi ki: Bunun üzerine ben bu sahîfeyi Usmân'a götürdüm. Usmân: O sahîfeyi bizden geri çevir, dedi. Akabinde ben o sahîfeyi tekrar Alî'ye getirdim ve olanı kendisine haber verdim. Babam: O sahîfeyi aldığın yere koy, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Zırhı, Asâsı, Kılıcı, Bardağı, Mührü Gibi Taksimi Zikredilmeyen Ve Kendisinden Sonra Halîfelerin Kullandıkları Şeylerden Zikredilenlerle Vefatından Sonra Sahâbîlerin Ve Diğerlerinin Teberrük Ede Geldikleri. Yani Kutlu Sayıp Kullandıkları Saçları, Ayakkabıları, Kab-kacakları -sahan Ve Tasları- Bâbı
3149-) Buhârî'nin şeyhi el-Humeydî şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Bize Muhammed ibn Sûka tahdîs edip şöyle dedi: Ben Munzir es-Sevrî'den işittim ki, Muhammed ibnu’l-Hanefiyye şöyle demiştir: Beni Bâbam Alî haberci gönderdi de: Şu kitabı, yani yazıyı al ve onu Usmân'a götür. Çünkü bunun içindePeygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sadaka hususundaki emri vardır, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin Zırhı, Asâsı, Kılıcı, Bardağı, Mührü Gibi Taksimi Zikredilmeyen Ve Kendisinden Sonra Halîfelerin Kullandıkları Şeylerden Zikredilenlerle Vefatından Sonra Sahâbîlerin Ve Diğerlerinin Teberrük Ede Geldikleri. Yani Kutlu Sayıp Kullandıkları Saçları, Ayakkabıları, Kab-kacakları -sahan Ve Tasları- Bâbı
3150-) Bize Alî şöyle tahdîs etti: Fâtıma aleyhi's-selâmın el değirmeniyle hububat öğütmekten dolayı eline hastalık gelmişti. O sırada Rasûlüllah'a birtakım harb esirleri getirildiği Fâtıma'ya ulaştı. Fâtıma da o esirlerden bir hizmetçi istemek üzere babasına gitti, fakat babasını evde bulamadı. Derdini Âişe'ye zikretti. Akabinde Peygamber geldiğinde Âişe, Fâtima'nın geldiğini ve dileğini kendisine söyledi.(Alî dedi ki:) Müteakiben biz yataklarımıza girmiş hâlde iken Peygamber bize geldi. Biz hemen yatağımızdan kalkmağa davrandık. aleyhi ve sellem): "Yerinizde durunuz!" buyurdu ve (ikimizin arasına oturdu) hattâ ben göğsümün üzerine dokunan iki ayağının serinliğini hissettim. Peygamber: dinleyin! Ben size, sizin benden istediğiniz esîr hizmetçiden daha hayırlı bir şeye delâlet ediyorum: Siz(gece) yataklarınıza girdiğinizde otuzdört defa Allâhu Ekber, otuzüç kerre Elhamdulillâhi ve otuzüç kerre de Subhânallahi deyiniz. Bunları söylemeniz sizler için benden istediğiniz hizmetçiden daha hayırlıdır" buyurdu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetin Beşte Birinin Rasulullaha Nevbet Nevbet İnen Mühim İşler Ve Hâdiseler İçin, Fakirler İçin Ve Peygamberin Suffa Ehlini Ve Dulları Tercîh Etmesi İçin Olduğuna Delîl Bâbı
3151-) Bize Şu'be, Süleyman ibn Mihrân'dan, Mansûr'dan ve Katâde'den tahdîs etti. Bu üçü de Salim ibn Ebi'l-Ca'd'dan işitmişlerdir. Câbir ibn Abdillah(radıyallahü anh): Bizim Ensâr'dan bir adamın bir oğlu doğdu. O kimse Oğluna Muhammed adını vermek istedi, demiştir. Şu'be: Mansûr hadîsinde şöyle dedi: O Ensârî: Ben oğlumu boynum üzerinde taşıyıp onu Peygamber'e getirdim, dedi. Yine Şu'be: Süleyman el-A'meş hadîsinde şöyle dedi: O Ensârî'nin (yani Enes ibn Fudâle'nin) bir oğlu oldu. Onu Muhammed diye isimlemek istedi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Benim ismimle isimleyiniz, fakat künyem ile künyelenmeyiniz. Çünkü ancak ben Kaasım, yani taksim edici kılındım, (mîrâs ve ganimet mallarını) aranızda ancak ben taksim ederim" buyurdu. ibn Abdirrahmân es-Sulemî, Rasûlüllah’ın "Ben bir taksim edici olarak gönderildim, aranızda ben taksim ederim" buyurduğunu söyledi. şeyhi Amr ibn Merzûk şöyle dedi: Bize Şu'be haber verdi: Katâde şöyle demiştir: Ben Sâlim'den işittim; o da Câbir'den: el-Ensârî, oğluna el-Kaasım ismini vermek istedi. Peygamber: ismimle isimleyin, fakat künyem ile künyelenmeyin" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3152-)  Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizim Ensâr taifesinden bir adamın bir oğlu doğdu. Kendisi çocuğa el-Kaasım adını verdi. Ensâr ona: Biz seni Ebû'l-Kaasım künyesiyle anmayız ve sana bu doğum sebebiyle "gözaydın" diye ikram da etmeyiz, dediler. üzerine o Ensârî zât Peygamber'e geldi ve: Yâ Rasûlallah, bir oğlum doğdu, ona el-Kaasım adını verdim. Ensâr bana: Biz seni Ebû'l-Kaasım künyesiyle lâkablamayız ve sana "gözaydın" tebrikinde de bulunmayız, dediler(ne buyurursunuz diye sordu)? aleyhi ve sellem): "el-Ensâr güzel söylemiştir. Benim ismimle ad verebilirsiniz, fakat benim künyem ile künyelenmeyin. Çünkü Kaasım, yalnız benimdir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3153-) Humeyd ibn Abdirrahmân, Muâviye ibn Ebî Sufyân'ın şöyle dediğini işitmiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah her kimin hayrını murâd ederse ona dîn hususunda (büyük bir) anlayış verir. Verici ancak Allah'tır. Ben (verici değil) yalnız taksim ediciyim. Bir de bu ümmet Allah'ın emri gelinceye (kıyâmet gününe) kadar kendilerine muhalefet edenler üzerine gâlib olmakta devam edecekler, onlar gâlib hâlde bulunacaklar".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3154-) Bize Hilâl, Abdurrahmân ibn Ebî Amre'den; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben size ne bir şey verebilirim, ne de (verilene) mâni' olabilirim. Ben taksim ediciyim, emrolunduğum yere koyarım" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3155-)  Havle el-Ensâriyye (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Birtakım adamlar Allah'ın (müslümânların iyiliğine tahsîs buyurduğu) malında haksız olarak tasarruf ederler, işte onlar için kıyâmet gününde o ateş muhakkaktır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3156-)  Bize Husayn ibn Abdirrahmân es-Sulemî, Âmir eş- Şa'bî'den; o da Urve el-Bârıkî'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):" (Gazâya giden) atın alnına dökülen saçlarında kıyâmet gününe kadar hayır düğümlüdür. Hayır kıyâmet gününe kadar ecir (yani sevâb) ve ganimettir" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin: Ganimetler Size Helâl Kılındı Sözü Bâbı
3157-) Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rac'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kisrâ helak olduğu zaman ondan sonra kisrâ yoktur. (Bizans hükümdarı olan) Kayser helak olduğu zaman ondan sonra kayser yoktur (yani kayser hâkimiyeti olmayacaktır). Nefsim yed’inde olan Allah 'a yeminle söylüyorum ki, Kisrâ ile Kayser'in hazîneleri muhakkak Allah yolunda harcanacaktır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin: Ganimetler Size Helâl Kılındı Sözü Bâbı
3158-) Câbir ibn Semure (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kisrâ helak olduğu zaman ondan sonra kisrâ yoktur. Kayser helak olduğu zaman ondan sonra da kayser yoktur. Nefsim yed’inde olan Allah'a yeminle söylüyorum ki, Kisrâ ile Kayser'in hazîneleri muhakkak Allah yolunda harcanacaktır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin: Ganimetler Size Helâl Kılındı Sözü Bâbı
3159-) Bize Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Ganimetler bana halâl kılındı (Halbuki benden evvel kimseye helâl edilmemiştir)" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin: Ganimetler Size Helâl Kılındı Sözü Bâbı
3160-) Bana Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rac'dan; o'da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kendisini (evinden sırf) Allah yolunda cihâd etmek ve kelimetu'llah'ı tasdik etmek niyeti çıkararak Allah yolunda cihâd eden kimseye Allah onu, şehîd olmak suretiyle cennete girdirmeyi yahut içinden çıkmış olduğu meskenine sevâbla yahut ganimetle salimen döndürmeyi tekeffül etmiştir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin: Ganimetler Size Helâl Kılındı Sözü Bâbı
3161-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Peygamberlerden bir peygamber gazaya gitti ve kavmine şöyle dedi: Bir kadın fercine nikâhla mâlik olup da onunla evlenmek istediği hâlde henüz evlenmemiş olan bir erkek bana tâbi' olmasın (yânı benimle beraber cihâda yürümesin). Birçok evler kurmuş, fakat henüz tavanlarını yükseltmemiş olan kimse de benimle yürümesin. Koyun yahut gebe develer satın almış da bunların yavrularını doğurmalarını beklemekte olan kimse de benimle beraber yürümesin. bu ta'lîmâtı verdikten sonra gazaya gitti ve nihayet ikindi namazı vaktinde yahut buna yakın bir zamanda fethedeceği beldeye yaklaşınca güneşe hitaben: Sen bir me'mûresin, ben de bir me'mûrum dedi ve: Allahım! Bu güneşi bizim üzerimizde biraz durdur! diye dua etti. Müteakiben Allah bu peygambere fetih verinceye kadar güneş onun üzerinde durduruldu. Neticede o peygamber ganimetleri topladı. Derken onları yemesi için (gökten bir) ateş geldi. Fakat ateş o ganimetleri yemedi. Bunun üzerine peygamber, ordusuna: Sizin içinizde ganimet malına bir hıyanet vardır, binâenaleyh her bir kabileden bir kimse bana bey'at etsin, dedi. (Bey'at ettiler.) Bu bey'at sırasında birisinin eti peygamberin eline yapıştı. Peygamber, derhâl: Hıyanet muhakkak sizin içinizdedir. Binâenaleyh senin kabilen benimle bey'at yapsın, dedi. (Kabile bey'at yaptı.) Bu sırada iki yahut üç kimsenin elleripeygamberin eline yapıştı. Peygamber: Hıyanet fiili sizdedir, sizler hıyanet ettiniz, dedi. Akabinde onlar sığır başı gibi altından bir baş getirdiler ve bunu yere koydular. Akabinde ateş geldi ve o ganimet malını yedi. Sonra Allah bizler için ganimeti halâl kıldı. Allah bizim zayıflığımızı ve aczimizi gördü de ganimetleri bize halâl kıldı"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamberin: Ganimetler Size Helâl Kılındı Sözü Bâbı
3162-)  Eslem şöyle demiştir: Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh): Eğer mülümanların sonu (yani müstakbel nesillerin hayâtı endîşesi) olmasaydı, Peygamber'in Hayber arazîsini taksîm ettiği gibi, ben de fethettiğim her karyeyi (her memleketin arazîsini) muhakkak ganîmet sâhibleri (yani fâtihleri) arasında taksîm ederdim; dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimet, Düşmanla Çarpışmada Hazır Bulunanlarındır
3163-) Bize Ebû Mûsâ el-Eş'arî(radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi: Bir çöl Arabı Peygamber'e: Bâzı kimseler ganimet almak için harbeder, bâzı kimseler insanlar yanında yiğitliği zikrolunsun diye harbeder, bâzıları da(yiğitlik) derecesi görülsün diye harbeder. Şu hâlde Allah' yolunda olan kimdir? dedi. aleyhi ve sellem): "Kim Allah kelimesi (Allah'ın tevhidi kelimesi) en yüksek olsun diye muharebe ederse, işte o mücâhid Allah yolundadır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganîmet İçin Harbeden Kimsenin Sevabı Eksilir Mi? Bâbı
3164-) Bize Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb es-Sahtıyânî'den; o da Abdullah ibn Ebî Muleyke'den tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e has ipekten altın düğmeli (yahut altın halkalarla örülü) birçok kaftanlar hediye edildi. Peygamber bu kaftanları sahâbîlerinden birtakım insanlar arasında taksim etti. Bu kaftanlardan bir tanesini de Mahrame ibn Nevfel için ayırdı. Müteakiben Mahrame, beraberinde oğlu Mısver ibn Mahrame olduğu hâlde geldi de,Peygamber'in kapısı Önünde dikidi. Ve oğluna: Peygamber'i bana çağır! dedi. babamın sesini işitti de, yanıma bir kaftan alıp düğmelerini öne doğru tutarak babam Mahrame'yi bununla karşıladı ve: "Yâ Eba'l-Mısver, bunu senin için sakladım! Yâ Eba'l-Mısver, bunu senin için sakladım!" buyurdu. huyunda bir şiddet ve sertlik vardı. hadîsi İsmail ibn Uleyye, Eyyûb es-Sahtıyânî'den rivayet etmiştir. Hâtem ibnu Verdân şöyle dedi: Bize Eyyûb es-Sahtıyânî, İbnu Ebî Muleyke'den tahdîs etti ki el-Mısver: Peygamber'e bir çok kaftanlar geldi... demiştir. Bu hadîsi İbnu Ebî Muleyke'den rivayet etmekte el-Leys ibn Sa'd, Eyyûb es-Sahtıyânî'ye mutâbaat etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Devlet Başkanının, Huzuruna Getirilen Müşrik Hediyelerini Hazır Bulunanlar Arasında Taksim Etmesi Ve Hazır Bulunmayan Yahut Kendisinden Uzak Bulunanlar İçin De Pay Ayırıp Saklaması Bâbı.
3165-) Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle diyordu: Ensâr'dan olan insanlar gelir getiren hurmalıklarını Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kendi masraflarını karşılaması için hediye ediyorlardı. Nihayet Peygamber Kurayza ve Benu'n-Nadîr kabilelerini fethetti. Bunun ardından Medîneli Ensâr'a daha evvel Muhâcirler'e teslîm ettikleri hurmalıkları kendilerine geri verilir oldu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kurayza Ve Benun-nadır Arazilerini Nasıl Taksim Etti?
3166-) Ben Ebû Usâme Hammâd ibn Seleme'ye: Hişâm ibn Urve size tahdîs etti mi? diye sordum. (Burada suâlin cevâbı zikredilmedi. Fakat İshâk ibn Râhûye'nin Müsned'inde bu isnâd ile "evet" deyip şunu sevk etmiştir) Bana Hişâm ibn Urve, Bâbası Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da kardeşi Abdullah ibnu'z-Zubeyr'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm Cemel Vak'ası gününde durduğu zaman beni çağırdı. Ben yanında dikeldim. Bana şunları söyledi: Ey oğulcuğum! Şu muhakkak ki, bu gün ancak zâlim olan yahut mazlum olan öldürülür. Ve ben bu gün kendimi başka türlü değil, ancak mazlum olarak öldürüleceğimi zannediyorum. Ve benim en büyük hüznüm ve endîşem elbette borcumdur. Son borcumuzun, malımızdan herhangi bir şey bırakacağını zannediyor musun? dedi ve: Ey oğulcuğum malımızı sat ve borcumu öde, sözünü söyledi. malının üçte birini vasiyet etti; bu üçte birin üçte birini husûsî olarak Abdullah ibn Zubeyr'in oğullarına vasiyet etti. Zubeyr, oğlu Abdullah ibn Zubeyr'i kasdederek onun oğulları için üçte birin üçte biri diyor: Eğer borcun ödenmesinden sonra bir şey artmış olursa, o fazlanın üçte biri senin oğullarına âiddir. ibn Urve (geçen senedle) şöyle dedi: Abdullah ibnu'z-Zubeyr'in çocuklarının bâzısı yaşça (yahut vasiyetteki payca) Zubeyr'in oğullarının bâzısına müsavi olmuştur: Bunlar Hubeyb ve Abbâd'dır. Zubeyr'in bu vasiyeti yaptığı gün dokuz oğlu ve dokuz kızı vardı, dedi ki: Bâbam Zubeyr, borcunun ödenmesini bana vasiyet etmeye başladı ve şöyle diyordu: Ey oğulcuğum! Eğer borç ödemekten herhangi bir şey hususunda âciz olursan, o zorluğa karşı Mevlâmdan yardım iste! dedi. şöyle dedi: Vallahi ben babamın bu "Mevlâm" sözüyle ne kasdettiğini bilemedim. Sonunda: Bâbacığım, senin Mevlân kimdir? diye sordum. (Benim Mevlâm) Allah'tır, dedi. şöyle devam etti: Vallahi ben onun borcunu ödemekten dolayı herhangi bir sıkıntıya düştükçe muhakkak: Yâ Mevlâ'z-Zubeyr( = Ey Zubeyr'in Mevlâsı)! Zubeyr'in borcunu kaza et! diye duâ ettim; akabinde Yüce Allah onun borcunu ödedi. Sonunda Zubeyr(radıyallahü anh) Öldürüldü. Zubeyr arkasında altın para ve gümüş para bırakmadı; o yalnız bâzı arazîler bıraktı. Gâbe mevkiindeki büyük arazî, Medine'de on bir ev, Basra'da iki ev, Kûfe'de bir ev, Mısır'da bir ev bunlardandır. dedi kî: Zubeyr'in üzerindeki borç ancak şöyle oluşmuştur: Birtakım kimseler ona mal getirir ve malı Zubeyr'in yanında emânet bırakmak ister idi. Zubeyr ise ona: Hayır, ben bu malı emânet olarak teslim almam; lâkin o mal benim zimmetimde bir ödünçtür. Çünkü ben emânetin zayi' olmasından (ve bunun da benim malı iyi korumadığımdan meydana geldiğinin zannolunmasından) korkarım, der idi. asla bir kumandanlık, harâc toplayıcılığı ve (mal toplamaya sebeb olacak cinsten) herhangi bir vazifeyi üzerine almamıştır O sâdece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yahut Ebû Bekr'in yahut Omer'in yâhûd Usmân'ın -Allah onlardan razı olsun- maiyyetlerinde yapılan gazvelerde mevcûd olmuştur. ibnu'z-Zubeyr şöyle dedi: Ben babam Zubeyr'in üzerindeki borcu hesâb ettim de, onu iki milyon ikiyüz bin olarak buldum. Râvî dedi ki: Hakîm ibn Hizam, Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e kavuştu da: Ey kardeşimin oğlu! Kardeşim Zubeyr'in üzerinde ne kadar borç vardır? diye sordu. Abdullah, borcun bir kısmını gizledi de: Yüz bin, dedi. üzerine Hakîm: Vallahi ben sizin mallarınızın bu kadar borcu ödemeye yeteceğini zannetmiyorum, dedi. Bu sefer Abdullah: Eğer borçlar ikimilyon ikiyüzbin olmuş ise, senin re'yin nedir bana haber ver? dedi. Hakîm: Bu kadar borcu ödemeye takat yetireceğinizi sanmıyorum. Eğer bu borçtan herhangi bir şeyi ödemekten âciz olursanız benden yardım isteyin, dedi. dedi ki: Zubeyr, Gâbe'deki arazîyi yüz yetmiş bine satın almış idi. Oğlu Abdullah ise bu arazîyi satmak için bir milyon altıyüz bin kıymet ta'yîn etti. Sonra ayağa kalktı ve: Her kimin Zubeyr'in üzerinde alacağı bir hakk varsa, Gâbe'ye bizim yanımıza gelsin, dedi. Abdullah ibn Ca'fer ibn Ebî Tâlib oraya geldi. Bu Abdullah'ın, Zubeyr'in üzerinde dörtyüz bin alacağı vardı. Bu Abdullah, Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e hitaben: Eğer isterseniz bu dörtyüz binlik alacağımı size bırakayım, dedi. Abdullah ibnu'z-Zubeyr: Hayır (alacağını bırakma; bunu istemeyiz), dedi. ibn Ca'fer: Eğer isterseniz, benim alacağımı geri bırakmak istediğiniz alacakların içine koyup geriye bırakırsınız, dedi. ibnu'z-Zubeyr: Hayır, alacağını geri bırakma, dedi. Râvî dedi ki: Abdullah ibn Ca'fer: Öyleyse bu arazîden benim için bir parça kesin, dedi. Abdullah ibnu'z-Zubeyr de ona hitaben: Şuradan şuraya kadar olan parça senindir, dedi. dedi ki: Abdullah ibnu'z-Zubeyr, Gâbe arazîsinden (ve evlerden) bâzısını sattı da babası Zubeyr'in borcunu ödedi. Borcun hepsini tamamen ödedikten sonra Gâbe arazîsinden dörtbuçuk pay bakî kaldı. Abdullah ibnu'z-Zubeyr akabinde Şam'a Muâviye ibn Ebî Sufyân'ın yanına geldi. Muâviye'nin yanında Amr ibnu Usmân ibn Affân, Abdullah ibnu'z-Zubeyr'in kardeşi el-Munzir ibnu'z-Zubeyr,(Mü'minlerin anası Sevde'nin kardeşi) Abdullah ibnu Zem'a bulunuyorlardı. Muâviye, Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e hitaben: Gâbe arazîsine ne kadar kıymet ta'yîn edildi? dedi. Abdullah: (Onaltı pay aslından) her bir pay yüz bine geldi, dedi. Geriye kaç pay kaldı? dedi. Abdullah: Dört bütün pay ile bir yarım pay kaldı, dedi, ibnu'z-Zubeyr: Ben yüzbin mukaabilinde bir pay satın aldım, dedi. ibnu Usmân: Ben de yüz bine mukaabil bir pay satın aldım, dedi. ibnu Zem'a: Ben de yüz bîn karşılığında bir pay satın aldım, dedi. sefer Muâviye: Geriye ne kadar pay kaldı? diye sordu. Bir pay ile yarım pay kaldı, dedi, Ben de onu yüz elli bin karşılığında satın aldım, dedi. Râvî dedi ki: Abdullah ibn Ca'fer (ibn Ebî Tâlib), Muâviye'den onun payını altıyüz bin mukaabilinde satın aldı (da böylece ikiyüz bin kazandı). Abdullah ibnu'z-Zubeyr Bâbasının borçlarını ödeyip bu borç işini bitirdiği zaman Zubeyr'in diğer oğulları kendisine: Artık mirasımızı aramızda taksîm et, dediler. Abdullah: Hayır, Allah'a yemîn ederim ki, dört sene hacc mevsiminde "Haberiniz olsun! Her kimin Zubeyr üzerinde alacağı bir hakk varsa bize gelsin de o borcu ödeyelim!" diye nida ve i'lân etmedikçe, mîrâsı aranızda taksîm etmem, dedi. dedi ki: Artık Abdullah ibnu'z-Zubeyr her sene hacc mevsiminde böyle nida ve i'lân etmeye başladı. Nihayet dört yıl geçince (ve kendisine hakk isteyici kimse gelmeyince) mîrâsı Zubeyr'in oğulları arasında taksîm etti. dedi ki: Zubeyr öldüğü zaman arkasında dört karısı vardı. Abdullah'a vasiyet edilen üçte biri kaldı da her bir kadına (sekizde bir hisse olarak) bir milyon ikiyüz bin isabet etti. Buna göre Zubeyr' in (vasiyet, mîrâs ve borçlarını içine alan) malı elli milyon ikiyüz bindir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Maiyyetinde Gaza Edenlerin, Vâlîlik Ve Kumandanlık Yapanların Diri Ve Ölü Hâllerinde Mallarındaki Bereket Ve Artma Bâbı
3167-) Bize Mûsâ ibn İsmail tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ebû Avâne tahdîs edip şöyle dedi: Bize Usmân ibn Vehb tahdîs etti ki, İbn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Usmân Bedir vak'asından ancak şu sebebden dolayı kaybolmuştur: Çünkü hakikat şudur ki,Rasûlüllah'ın kızı(Rukayye) Usmân'ın nikâhı altında idi ve(Bedir seferi sırasında) ağır hasta bulunuyordu.Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Usmân'a hitaben: "Senin için Bedir'de hazır bulunan bir gâzî sevabı ve onun ganimet payı vardır" buyurdu (ve ona hisse verdi).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Devlet Başkanı Bir İnsanı Bir İhtiyaç Hususunda Elçi Gönderdiği Yahut Ona Orada İkaamet Etmesini Emrettiği Zaman, Ganimetten O Şahsa Hisse Verilir Mi?
3168-) İbnu Şihâb şöyle demiştir: Ve Urve ibnu'z-Zubeyr söyledi ki, kendisine Mervân ibnu'l-Hakem ile Misver ibn Mahrame, Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu haber vermişlerdir; Rasûlüllah'a Hevâzin kabilesi hey'eti müslümân olarak geldikleri ve kendisinden mallarının ve esirlerinin geri verilmesini istedikleri zaman, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: "Bana sözün en sevimlisi, en doğrusudur. Şimdi siz iki taifeden birini; ya esirleri ya da malları tercih ediniz. Ben (sizin gelmenizi gözeterek)bunları taksim etmeden bekletmiş idim" buyurdu. hakîkaten Rasûlüllah Tâif'ten(Cı'râne'ye) döndüğü zaman on bu kadar gece onların sonlarının gelmesini beklemişti. Hevâzin hey'etine Rasûlüllah'ın kendilerine ancak iki şıktan birisini geri vereceği apaçık belli olunca bunlar Rasûlüllah'a: Biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah müslümânlar arasında ayağa kalktı. Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyle sena etti. Sonra "Amma ba'du" hitâb faslını söyleyerek şu hutbeyi yaptı: "Bu Hevâzin hey'eti kardeşleriniz, kusurlarından tevbe ediciler olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermeyi düşündüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönüllerini hoş etmeyi severse bunu yapsın. Sizden her kim kendi hissesi üzerine bağlı olmak(karşılıksız vermemek)arzu ederse (bu bedeli) ona biz, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz. Bu kanâatle o da böyle yapsın" buyurdu. üzerine insanlar: Biz Hevâzin esirlerini kendilerine geri vermekle onları hoşnûd etmişizdir yâ Rasûlallah, dediler. üzerine Rasûlüllah, sahâbîlerine: "Şimdi biz, sizden esirini vermeye rızâsı olan kimseleri rızâsı olmayanlardan seçip bilemiyoruz. Onun için siz gidiniz de bize durumunuzu, işlerinizi bilip yürüten kişileriniz arz etsinler" buyurdu. yerlerine çekildiler, kabilelerin bilirkişileri onlarla konuştular. Sonra bu bilirkişiler Rasûlüllah'a geri gelip, her biri kavminin esirlerini vermekten memnun olduklarını ve Rasûlüllah'a bu konuda izin verdiklerini bildirdiler. Şihâb: İşte Hevâzin esirlerinden bize ulaşan budur, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetin Beşte Birinin Müslümanlara Nevbet Nevbet Gelen Mühim Hâdiseler İçin Olduğuna Delilden Biri; Hevâzin Kabilesinin Peygamberin Kendileri İçinde Bir Süt Annesini Emmiş Olması Sebebiyle Peygamberden İstekte Bulunmaları; Peygamberin De Müslüman Gazilerden, Onlardan Aldıkları Hisselerini Geri Vermelerini Helâl Saymasıdır.
3169-) Bize Eyyûb es-Sahtiyânî, Ebû Kılâbe'den tahdîs edip şöyle dedi: Ve yine bana el-Kaasım ibnu Âsım el-Küleybî tahdîs etti. Ve ben el-Kaasım'ın Zehdem'den gelen hadîsini, Ebû Kılabe'nın hadîsinden daha iyi muhafaza etmekteyim. Zehdem ibn Mudrıb el-Ezdî şöyle demiştir: Biz Ebû Musa'nın yanında idik.(Ebû Musa'ya yemek ikram ettiler.) Bu arada tavuğun zikri geldi. Ebû Mûsâ'nın yanında Teymullah oğulları'ndan kızıl suratlı bir adam da vardı, sanki o Rum esîrlerindendi. Ebû Mûsâ o kızıl suratlı adamı yemeğe çağırdı. O adam: Ben bu hayvanı bir kerre iğrendiğim bir şeyi yerken gördüm de bir daha tavuk eti yemem diye yemîn ettim, dedi. Mûsâ ona: Beri gel de ben sizlere yemini çözme yolundan bir hadîs söyleyeyim: Ben Eş'arîler'den bir cemâat içinde Peygamber'e geldim. Kendisinden binmek ve yüklerimizi yüklemek için deve istiyorduk. Peygamber: "Vallahi ben sizleri yüklemem, benim yanımda sizleri bindirecek deve yoktur" buyurdu. Sonra Rasûlüllah'a ganimet develeri getirildi.Rasûlüllah bizleri sorup: "O Eş'arîler cemâati nerede?" dedi. Bizler geldik. Bizlere yaşları iki ile dokuz arasında beyaz hörgüçlü beş deve verilmesini emretti. Biz yanından ayrılıp gittiğimiz zaman kendi aramızda: Biz ne yaptık? Onun bize verdikleri bize bereketli olmaz! dedik ve hemen Rasûlüllah'a döndük ve: Biz senden bizleri yüklemen için deve istemiştik. Sen ise bizleri yüklemeyeceğine yemîn etmiştin. Sen bu yemînini unuttun mu? dedik. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizleri ben yüklemedim, fakat sizleri Allah yükledi ve ben vallahi eğer Allah isterse bir yemîn üzerine yemîn etmem ki, yemîn edilen şeyin başkasını yemîn edilenden hayırlı görürsem muhakkak o hayırlı olanı yaparım. Ben o yemîni keffâretle çözmüştüm" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetin Beşte Birinin Müslümanlara Nevbet Nevbet Gelen Mühim Hâdiseler İçin Olduğuna Delilden Biri; Hevâzin Kabilesinin Peygamberin Kendileri İçinde Bir Süt Annesini Emmiş Olması Sebebiyle Peygamberden İstekte Bulunmaları; Peygamberin De Müslüman Gazilerden, Onlardan Aldıkları Hisselerini Geri Vermelerini Helâl Saymasıdır.
3170-) Bize (İmâm) Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Omer(radıyallahü anh) 'den haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Necd tarafına bir fırka asker gönderdi. Abdullah ibn Omer de bu askerî birlik içinde bulundu. Bu askerler birçok deve ganimet aldılar. Her bir askerin hissesine on iki yahut on bir deve düştü. Bu hisselerine ilâve olarak kendilerine birer deve de (Rasûlüllah'a âid beşte bir hisseden) ihsan buyrulmuştu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetin Beşte Birinin Müslümanlara Nevbet Nevbet Gelen Mühim Hâdiseler İçin Olduğuna Delilden Biri; Hevâzin Kabilesinin Peygamberin Kendileri İçinde Bir Süt Annesini Emmiş Olması Sebebiyle Peygamberden İstekte Bulunmaları; Peygamberin De Müslüman Gazilerden, Onlardan Aldıkları Hisselerini Geri Vermelerini Helâl Saymasıdır.
3171-) Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbnu Şihâb'dan; o da Sâlim'den; o da Bâbası İbn Omer (radıyallahü anh) 'den şöyle tahdîs etti:Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) göndermekte olduğu seriyyelerden bâzı kimselere, o askerî birliğin umûmuna isabet edecek hisse taksiminden başka hassaten bizzat kendilerine âid olmak üzere fazladan ganîmet verir idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetin Beşte Birinin Müslümanlara Nevbet Nevbet Gelen Mühim Hâdiseler İçin Olduğuna Delilden Biri; Hevâzin Kabilesinin Peygamberin Kendileri İçinde Bir Süt Annesini Emmiş Olması Sebebiyle Peygamberden İstekte Bulunmaları; Peygamberin De Müslüman Gazilerden, Onlardan Aldıkları Hisselerini Geri Vermelerini Helâl Saymasıdır.
3172-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Eş'arîler Yemen'de iken Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in çıkışı ve Medine'ye hicret edişi haberi bize erişti. Biz de ben ve iki kardeşim ki, biri Ebû Burde, diğeri de Ebû Ruhm'dür; ben kardeşlerimin en küçüğü idim- kavmimiz Eş'arîler'den (Râvî: Ya elli bu kadar dedi veya şöyle söyledi:) elli üç yahut elli iki kişi içinde Peygamber'in tarafına muhacirler olarak Yemen’den çıktık. Biz bir gemiye bindik. Fakat (havanın muhalefetiyle) gemimiz bizleri Habeş hükümdarı Necâşî'nin memleketi sahiline bıraktı. Orada Ca'fer ibn Ebî Tâlib ile yanındaki arkadaşlarıyla karşılaştık. Ca'fer: Rasûlüllah bizleri buraya gönderdi ve bizim burada ikaamet etmemizi emretti. Sizler de bizim beraberimizde ikaamet ediniz, dedi. üzerine biz de Ca'fer'in beraberinde Habeşistan'da ikaamet ettik. Nihayet hepimiz beraberce Medine'ye geldik. Ve Peygamber'e Hayber'i fethettiği sırada kavuştuk. Rasûlüllah bizlere pay ayırdı (yahut râvî: Rasûlüllah o ganimetten bizlere de verdi, demiştir). Halbuki Rasûlüllah Hayber fethinden gâib olan hiçbir kimseye Hayber ganimetinden bir şey ayırmadı, ganimeti ancak beraberinde hazır bulunanlara ayırdı. Bu esâstan Cafer’in maiyyetinde olarak bizim gemimizle gelenleri ve Ca'fer'in arkadaşlarını müstesna tuttu da Hayber'de hazır bulunanlarla beraber onlara da pay ayırdı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetin Beşte Birinin Müslümanlara Nevbet Nevbet Gelen Mühim Hâdiseler İçin Olduğuna Delilden Biri; Hevâzin Kabilesinin Peygamberin Kendileri İçinde Bir Süt Annesini Emmiş Olması Sebebiyle Peygamberden İstekte Bulunmaları; Peygamberin De Müslüman Gazilerden, Onlardan Aldıkları Hisselerini Geri Vermelerini Helâl Saymasıdır.
3173-) Câbir (radıyallahü anh) şöyle demiştir. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bahreyn malının gelmesi gerçekleşirse, muhakkak sana şöyle şöyle şöyle veririm'' buyurdu. Peygamber'in ruhu alınıncaya kadar Bahreyn malı gelmedi. Bahreyn malı geldiği zaman Ebû Bekr bir münâdîye emretti, o da: Her kimin Rasûlüllah'ın yanında bir alacağı veya yapılmış bir va'di varsa bize gelsin! diye ilân etti. Bunun üzerine ben Ebû Bekr'e gittim ve: Rasûlüllah bana "Şöyle şöyle... Veririm" buyurdu, dedim. Bekr benim için üç avuç avuçladı. Bunu anlatırken râvî Sufyân ibn Uyeyne iki avucunu bir yere getirerek avuçlamaya başladı da, sonra bize hitaben: İşte bize İbnu'l-Munkedir böyle söyledi, dedi. Sufyân bir kerre de Câbir'in şöyle dediğini söyledi: Bunun üzerine ben Ebû Bekr'e geldim ve kendisinden alacağımı istedim. Fakat o bana vermedi. Sonra yine geldim, o yine bana vermedi. Sonra üçüncü defa geldim ve: Senden istedim, fakat sen bana vermedin. Sonra senden yine istedim, sen yine vermedin. Sonra senden istedim, sen yine vermedin. Artık ya bana verirsin, ya da benim tarafımdan cimri olursun, dedim. Bekr şöyle dedi: Benim üzerime cimrilik nisbet edersin, dedim. Birinci defada vermekten seni ancak sana vermek isteyerek men' ettim. dedi ki: Ve bize Amr ibn Dînâr, Muhammed ibn Alî'den tahdîs etti ki, Câbir şöyle demiştir: Ebû Bekr benim için bir avuç avuçladı da: Bunu say, dedi. Beri onu saydım ve beş yüz aded buldum. Ebû Bekr: Bunun (mislini) iki kerre daha al, buyurdu. dedi ki: İbnu'l-Munkedir'i kastederek o: Cimrilikten daha kötü hangi hastalık vardır? Dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetin Beşte Birinin Müslümanlara Nevbet Nevbet Gelen Mühim Hâdiseler İçin Olduğuna Delilden Biri; Hevâzin Kabilesinin Peygamberin Kendileri İçinde Bir Süt Annesini Emmiş Olması Sebebiyle Peygamberden İstekte Bulunmaları; Peygamberin De Müslüman Gazilerden, Onlardan Aldıkları Hisselerini Geri Vermelerini Helâl Saymasıdır.
3174-) Bize Amr ibnu Dînâr tahdîs etti ki, Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cı'râne mevkiinde (Huneyn ve Hevâzin harbinde alınan) ganimetleri taksim etmekte iken birden (Zu'l-Huveysıra et-Temîmî denilen) bir adam Rasûlüllah'a hitaben: Adalet et! Dedi. Rasûlüllah da ona: "Eğer ben adalet etmezsem bedbaht olurum" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetin Beşte Birinin Müslümanlara Nevbet Nevbet Gelen Mühim Hâdiseler İçin Olduğuna Delilden Biri; Hevâzin Kabilesinin Peygamberin Kendileri İçinde Bir Süt Annesini Emmiş Olması Sebebiyle Peygamberden İstekte Bulunmaları; Peygamberin De Müslüman Gazilerden, Onlardan Aldıkları Hisselerini Geri Vermelerini Helâl Saymasıdır.
3175-) Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Muhamrned ibnu Cubeyr'den; o da Bâbası Cubeyr ibnu Mut'ım'den haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklerin Bedir'de esir alınanları hakkında: "Eğer el-Mut'ım ibnu Adiyy sağ olsaydı, sonra şu kokmuş adamlar hakkında benimle konuşup onlara şefaat etseydi, muhakkak ben bunları el-Mut'im 'in hatırı için (fidye almaksızın) bırakırdım'' buyurmuştur

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber’in Beşe Bölme İşlemi Yapmaksızın Yani Kendilerinden Fidye Almaksızın Esirlere İhsanı Bâbı
3176-) Cubeyr ibnu Mut'ım (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Nevfel oğullarından olan) ben, (Abduşşems oğullarından olan) Usmân ibn Affân ile Rasûlüllah'ın yanına gittik de: Yâ Rasûlallah! Muttalib oğullarına verdin de bizleri bıraktın. Halbuki sana (nesebce) nisbetimiz cihetiyle bizimle Abdulmuttalib oğulları bir mertebedeyiz(hepimiz büyükbabamız Abdi Menâf'da birleşiyoruz), dedik. üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Muttalib Oğullarıyla Hâşim Oğulları bir soydur'' buyurdu. el-Leys ibn Sa'd şöyle dedi: Bana Yûnus tahdîs edip şunu ziyâde etti: Cubeyr: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -beşte bir hisseyi akraba arasında taksim ederken- Abdi Şems oğulları'na ve Nevfel oğulları'na birer pay ayırmamıştı, demiştir. İbnu İshâk şöyle dedi: Abdu Şems, Hâşim ve el-Muttalib ana bir kardeşlerdir. Anaları da Âtike bintu Murre'dir. Nevfel ile de bu üçü baba bir kardeşlerdir; (babaları da Abdi Menâf tır. Nevfel'in anası ise Vâkıde bintu Amr'dır).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Beşte Birin Tasarrufunun Devlet Başkanına Âid Olduğuna Ve Onun Yakınlarının Bâzısına Vermeyip De Bâzılarına Verebileceğine Delildendir.
3177-) Abdurrahmân ibn Avf (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bedir harbi günü ben harb saffında durup sağıma soluma baktığım zaman Ensâr'dan yaşca taze iki genç gördüm.Bunlardan daha şiddetli ve kuvvetli olan iki kimse arasında olmamı temenni ettim. Bu iki gençten biri beni gözü ile süzdü de: Ey amca! Ebû Cehli tanır mısın? diye sordu. Ben de: Evet, tanırım, dedim ve: Ey kardeşim oğlu! Ebû Cehl'i ne ya pacaksın? Diye sordum. O da: Bana haber verildi ki, o Rasûlüllah'a sövüyormuş. Hayâtım elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, eğer onu görürsem artık benimle ondan eceli yakın olan ölünceye kadar, şahsım onun şahsından asla ayrılmayacaktır, dedi. (bu gencin heyecanla söylediği) bu kat'î sözden dolayı hayret ettim. iki gençten diğeri de beni gözden geçirdi de öbürünün söylediği gibi söyledi. Bu sırada gözlerim hiçbir tarafa takılmadan ben Ebû Cehl'i görmüştüm. O, Kureyş askeri içinde dolaşıp duruyordu. Ben: Gençler! Öteye beriye telâşla giden şu şahıs, bana sormuş olduğunuz Ebû Cehl'dir, dedim. da çabucak kılıçlarına sarıldılar ve Ebû Cehl'i öldürünceye kadar kılıçlarıyla ona vurdular. Sonra dönüp Rasûlüllah'ın huzuruna geldiler ve hâdiseyi O'na haber verdiler. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ebû Cehl'i hanginiz öldürdü?" diye sordu. Bunlardan her biri: Onu ben öldürdüm, dedi. Rasûlüllah: "Kılıçlarınızı sildiniz mi?" diye sordu. Onlar: Hayır, silmedik, diye cevâb verdiler. üzerine Rasûlüllah (kılıçlarına ne kadar kan bulaştığını ve ne derece derinlikte battığını anlamak için) genç gazilerin kılıçlarına baktı da (gönüllerini hoş etmek için): "Onu her ikiniz öldürmüşsünüz; Ebû Cehl'in ele geçen eşyası (öldürücü darbeyi vurduğu için)Muâz ibn Amr ibni'l-Cemûh'a âiddir" buyurdu. iki mücâhid Mûaz ibn Afra ile Muâz ibn Amr ibni'l-Cemûh idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Harbte Öldürülen Düşman Askerinin Eşyasını Beşte Bir İşlemine Tâbi Tutmayan Kimse; Kim Bir Düşman Askeri Öldürürse Üzerindeki Eşyası Beşte Bire Tâbi Olmaksızın Öldürene Âiddir; Ve Devlet Başkanının Seleb Yani Ölü Asker Üzerinden Alınan Eşya, Hakkındaki Hükmü Bâbı.
3178-) Ebû Katâde'nin himayesinde bulunan Ebû Muhammed'den tahdîs etti ki, Ebû Katâde(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Huneyn senesi Rasûlüllah'ın maiyyetinde sefere çıktık. Düşmanla karşılaştığımız zaman müslümân ordusu için bir ilerleme ve gerileme olmuştu. Bu sırada müşriklerden birini müslümânlardan bir kimse üzerine çıkmış hâlde gördüm. Hemen o düşman tarafına dolandım, nihayet arkasından onun yanına geldim ve boynu ile kürek kemiği arasından kılıçla onu vurdum. O hemen benden tarafa döndü ve beni öyle bir kucakladı ki, bu sıkı kucaklayıştan ölüm kokusunu hissettim. Sonra ona ölüm yetişti de beni salıverdi. Müteakiben Omer ibnu'l-Hattâb'a rast geldim ve: Bu insanlara ne oluyor? dedim. Omer: Allah'ın işidir, dedi. insanlar (bozulmanın ardından) döndüler, Peygamber de oturdu ve: "Her kim bir düşmanı öldürür ve öldürdüğüne dâir beyyinesi de olursa, öldürdüğü kimsenin elbise, silâh ve diğer eşyası onundur" buyurdu. hemen kalktım ve: Benim için kim şâhid olur? dedim, sonra oturdum. Sonra Rasûlüllah yine: "Her kim bir düşmanı öldürür ve öldürdüğüne dâir beyyinesi de olursa, öldürdüğü kimsenin elbise, silâh ve diğer eşyası onundur" yine ayağa kalktım ve: Benim için kim şâhid olur? deyip, sonra oturdum. Sonra Rasûlüllah üçüncü kerre bu sözlerin benzerini söyledi. Bunun üzerine bir adam: Yâ Rasûlallah, Ebû Katâde doğru söyledi, o öldürülen düşman askerinin eşyası benim yanımdadır. Artık hakkı olan bu şeyler yerine onu başka şeylerle benden yana razı kıl, dedi. Bekr es-Sıddîk: Allah'a yemîn olsun bu olmaz. Peygamber, Allah ve Rasûlü yolunda mukaatele eden Allah arslanlarından bir arslanın hakkını ibtâle yanaşmaz ve onun selebini sana veremez, dedi. üzerine. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ebû Bekr doğru söyledi" buyurdu ve akabinde o ölü askerin eşyasını Ebû Katâde'ye verdi. Katâde şöyle dedi: Ben zırhı sattım ve onun bedeline mukaabil Benû Seleme yurdunda bir bustân satın aldım. İşte bu bustân İslâm'da aslına sâhib olduğum ilk maldır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Harbte Öldürülen Düşman Askerinin Eşyasını Beşte Bir İşlemine Tâbi Tutmayan Kimse; Kim Bir Düşman Askeri Öldürürse Üzerindeki Eşyası Beşte Bire Tâbi Olmaksızın Öldürene Âiddir; Ve Devlet Başkanının Seleb Yani Ölü Asker Üzerinden Alınan Eşya, Hakkındaki Hükmü Bâbı.
3179-) Hakîm ibn Hizam (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah'tan istedim, O bana verdi. Sonra kendisinden yine istedim, O da yine bana verdi. Sonra bana şöyle buyurdu: "Yâ Hakîm! Şu mal, yeşil, tatlı bir meyvedir. Her kim bu malı nefis ferâgatiyle (hırssız) alırsa, o malda kendisi için bereketlilik ve meymenetlilik ihsan olunur. Her kim de bunu hırs ile (nefis düşkünlüğü ile) alırsa, bu malda alan için bereketlilik ve şereflilik olmaz. hırslı kimse bir obur gibidir ki, dâima yer, fakat bir türlü doymaz. (Veren) yüksek el, (alan) alçak elden hayırlıdır." Hakîm dedi ki: Ben: Yâ Rasûlallah, Seni hakk ile peygamber gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben şu dünyâdan ayrılıncaya kadar Sen'den başka hiçbir kimseye, hiçbir şey için elimi uzatmam, dedim. Ebû Bekr, Beytu'l-mâl'daki hakkını vermek için Hakîm'i çağırmış, fakat Hakîm, Ebû Bekr'in ihsanından hiçbirşey kabul etmemiştir. Sonra Omer de onu, hakkım vermek için çağırmış, ondan da bir şey kabul etmekten çekinmiştir. Bundan sonra Omer: Ey Müslümanlar cemâati! Ben Hakîm'in, Allah'ın kendisine ayırdığı bu fey'den olan hakkını kendisine arz ediyorum, o ise bunu almaktan çekiniyor, demiştir. (hakîkaten) Hakîm, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den sonra tâ vefat edinceye kadar hiçbir insandan bir şey almamıştır

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kalbleri İslâm’a Alıştırılmak İstenenlere Ve Onlardan Başkalarına Beşte Bir Hissesinden Ve Haraç, Cizye Gibi Diğer Devlet Gelirlerinden Vermekte Olduğu Şeyler Bâbı
3180-) Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh) -Tâif dönüşünde Cı'râne'de: Yâ Rasûlallah! Şu muhakkak ki üzerimde Câhiliyet devrinde -el-Mescidu'l Harâm'da- bir gün i'tikâf etme adağı vardır(ne buyurursunuz)? dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem) ona adağını îfâ edip yerine getirmesini emretti. Nâfi' şöyle demiştir: Omer (radıyallahü anh), Huneyn harbi esirlerinden iki cariyeye nail oldu ve bunları Mekke'deki evlerden birisinin içine koydu. Yine ikinci râvî Nâfi' dedi ki: Müteakiben Rasûlüllah, Huneyn(harbi) esirlerine hürriyet verdi. Bu sebeble esirler sokaklarda koşmaya başladılar. Bunun üzerine Omer, oğluna: Yâ Abdallah! Bak, gör, bu ne hâldir? Dedi da sokaklarda ileri geri koşan câriye kalabalığının sebebini |sorup öğrenerek geldi ve:) Rasûlüllah bütün cariyelere hürriyet vermiştir, dedi. Omer de oğluna; Haydi sen de git ve o iki cariyeyi salıver! Dedi. Nâfi': Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ci'râne'den umre yapmamıştır; eğer oradan umre yapmış olaydı bu husus Abdullah ibn Omer'e gizli kalmazdı, demiştir. Cerîr ibn Hazım, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den; o da İbn Omer’den olmak üzere, İbn Omer'in "Bu iki câriye beşte birden idi" dediğini ziyâde etmiştir. Ve bu i'tikâf hadîsini Ma'mer ibn Râşid, Eyyüb'dan; o da Nâfi'den; o da İbn Omer'den olmak üzere en-Nezr Kitâbı'nda rivayet etti, fakat orada "Yevmin" -yahut- "Yevme= يَوْمَ‏ " demedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kalbleri İslâm’a Alıştırılmak İstenenlere Ve Onlardan Başkalarına Beşte Bir Hissesinden Ve Haraç, Cizye Gibi Diğer Devlet Gelirlerinden Vermekte Olduğu Şeyler Bâbı
3181-) Bize el-Hasen el-Basrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Amr ibnu Tağlib(radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kavme (bir topluluğa) mal verdi de diğerlerine vermedi. Sonra o mal vermediklerinin kendisi aleyhine öfkeli konuşmalar yaptıklarım haber aldı da bunun üzerine şöyle buyurdu: "Muhakkak ki ben kalb hastalığı ve sabırsızlıklarından endîşe etmekte olduğum birtakım insanlara mal veririm. Bâzı toplulukları da Allah'ın onların kalblerinde yarattığı (fıtrî) hayra ve zenginliğe havale ederim. Amr ibn Tağlib de bunlardan biridir". Amr ibn Tağlib: Rasûlüllah'ın bu lûtufkâr sözüne bedel kırmızı develere (yani bütün dünyâya) mâlik olmayı arzu etmem, demiştir. Ebû Âsım, Cerîr ibn Hâzım'dan yaptığı rivayetinde şunu ziyâde etti: Cerîr ibn Hazım şöyle diyordu: Bize Amr ibn Tağlib(radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti: Bir defasında Rasûlüllah'a birçok mal yahut birçok esîr -bir rivayette birçok şey- gönderilmişti. Akabinde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o malı burada zikrolunduğu surette taksim etti...

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kalbleri İslâm’a Alıştırılmak İstenenlere Ve Onlardan Başkalarına Beşte Bir Hissesinden Ve Haraç, Cizye Gibi Diğer Devlet Gelirlerinden Vermekte Olduğu Şeyler Bâbı
3182-) Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben Kureyş'e onları müslümânlığa alıştırmak için (ganîmet malından çok hisse)veriyorum. Çünkü onlar Câhiliyet devrine yakındırlar" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kalbleri İslâm’a Alıştırılmak İstenenlere Ve Onlardan Başkalarına Beşte Bir Hissesinden Ve Haraç, Cizye Gibi Diğer Devlet Gelirlerinden Vermekte Olduğu Şeyler Bâbı
3183-) Bize ez-Zuhrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh) şöyle haber verdi: Allah Hevâzin (harbindeki ganimet) mallarından kendi Rasülü'ne fey' olarak verdiği şeyleri verdiği zaman, Rasûlüllah da Kureyş'ten birtakım kimselere (kalblerini İslâm'a alıştırmak için) yüzer deve vermeye başladığı zaman, Ensâr'dan bâzı kimseler: Allah, Rasûlüllah'a mağfiret etsin! O, Kureyş'e veriyor da bizi terk ediyor. Halbuki kılıçlarımızdan hâlâ Kureyşliler'in kanları damlıyor, dediler. (sözüne devamla) dedi ki: Ensâr'ın bu sözü Rasûlüllah'a duyuruldu da, Rasûlüllah Ensâr'a haber gönderdi ve onları deriden bir çadır içinde toplattı. Ensâr'dan başka kimseyi onların yanına bırakmadı. Ensâr toplanınca, Rasûlüllah, onların yanına geldi ve: "Sizin tarafınızdan söylenip bana ulaşan söz nedir?" buyurdu. Ensâr'ın anlayış sahibi olanları Rasûlüllah'a hitaben: Yâ Rasûlallah! Bizim re'y sahibi olanlarımız hiçbir söz söylemediler. Amma bizden yaşları küçük birtakım genç insanlar "Allah, Rasûlüllah'a mağfiret etsin. O, Kureyş'e veriyor da Ensâr'ı terk ediyor; Halbuki bizim kılıçlarımızdan henüz Kureyşliler'in kanları damlıyor" sözlerini söylediler, dediler. üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şunları söyledi: "Şüphesiz ben zamanları kâfirliğe yakın bulanan birtakım insanlara dünyalık mal veriyorum. İnsanlar evlerine aldıkları malları götürürlerken sizler yurtlarınıza Allah'ın Rasûlü ile dönmenizden râzı olmuyor musunuz? Allah'a yemin ederim ki, sizin kendisiyle dönüp gideceğiniz şey, onların alıp gidecekleri şeyden hayırlıdır!" üzerine Ensâr: Evet yâ Rasûlallah! Bizler razı olmuşuzdur, dediler. onlara: "Sizler benden sonra yakında (dünyâ işlerinde) başkalarının size şiddetle tercih edildiğini göreceksiniz. O takdirde sizler havuz başında Allah'a ve Rasûlü'ne kavuşuncaya kadar sabrediniz (ki sabra karşı bol sevaba zafer bulaşınız)" buyurdu. Enes: Fakat biz sabredemedik, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kalbleri İslâm’a Alıştırılmak İstenenlere Ve Onlardan Başkalarına Beşte Bir Hissesinden Ve Haraç, Cizye Gibi Diğer Devlet Gelirlerinden Vermekte Olduğu Şeyler Bâbı
3184-) Muhammed ibn Cubeyr şöyle demiştir: Bana babam Cubeyr ibn Mut'ım haber verdi ki, kendisi Rasûlüllah'ın beraberinde bulunduğu ve Rasûlüllah da beraberinde birtakım insanlar olduğu hâlde Huneyn seferinden döndüğü sırada birtakım bedevi Arablar ganimet isteyerek Rasûlüllah'ın etrafına takılmışlardı. Hattâ Rasülullah'ı sıkıştırıp zorlamışlardı da O'nu Semure (denilen dikenli büyük bir ağaç) altına sığınmaya mecbur etmişlerdi. Ve o ağacın iri dikenleri Rasûlüllah'ın ridâsına takılıp kapmıştı da bu yüzden Rasûlüllah bir müddet orada durmuş ve: "Ridâmı bana veriniz! Eğer şu iri dikenli ağacın dikenleri sayısınca ganimet devesi ve sığırı mevcûd olaydı, muhakkak ben onları aranızda taksim ederdim. Sonra siz beni ne cimri, ne yalancı, ne de korkak bulmazdınız (yânı böyle ittihâm etmezdiniz)" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kalbleri İslâm’a Alıştırılmak İstenenlere Ve Onlardan Başkalarına Beşte Bir Hissesinden Ve Haraç, Cizye Gibi Diğer Devlet Gelirlerinden Vermekte Olduğu Şeyler Bâbı
3185-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben (bir kerresinde) Peygamber'in beraberinde yürüyordum. Peygamber'in üzerinde Necrân dokumalarından kalın kenarlı bir ridâ (yânı bir kaftan) bulunuyordu. Bir çöl Arabı Peygamber'e yetişti de ridâsını şiddetle çekti. O sırada ben Peygamber'in boynu ile iki omuzu arasına baktım da bedevînin ridâyı şiddetle çekmesinden dolayı, ridânın kalın kenarı Peygamber'in boyun safhasında iz bırakmış olduğunu gördüm. Bundan sonra bedevi, Peygamber'e: Yanında bulunan Allah malından bana bir şey verilmesini emret, dedi. üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bedeviye doğru (şefkatle) baktı da güldü, sonra bu bedeviye biraz dünyalık verilmesini emretti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Kalbleri İslâm’a Alıştırılmak İstenenlere Ve Onlardan Başkalarına Beşte Bir Hissesinden Ve Haraç, Cizye Gibi Diğer Devlet Gelirlerinden Vermekte Olduğu Şeyler Bâbı