Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

1461-) Bize Mansûr ile el'A'meş, Ebû Vâil'den; o da Mesrûk'tan; o da Âişe'den, Peygamber'in: "Kadın, kocasının evinden sadaka verdiği zaman.." hadîsini tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Kadın Aile Servetini Bozguncu Olmayarak Kocasının Evinden Sadaka Verdiği Yahud Örfe Göre Ailesine, Konuklarına Yedirdiği Zaman Bu Kadının Da Sevabı Olacağı Bâbı
1462-) H yine bize Omer ibnu Hafs tahdîs edip şöyle dedi: Bize Bâbam Hafs ibnu Gıyâs tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-A'meş, Şakîk'tan; o da Mesrûk'tan tahdîs etti ki, Âişe(r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kadın, kocasının evinden bozguncu olmayarak yedirdiği zaman kendisi için bir ecir, kocası için de onun benzeri bir ecir vardır. Malı muhafaza eden hâzin için de bunun kadar bir ecir vardır. Kocasına malı kazandığından ötürü, kadına ise infâk ettiğinden dolayı ecir vardır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Kadın Aile Servetini Bozguncu Olmayarak Kocasının Evinden Sadaka Verdiği Yahud Örfe Göre Ailesine, Konuklarına Yedirdiği Zaman Bu Kadının Da Sevabı Olacağı Bâbı
1463-) Bize Cerîr, Mansûr'dan; o da Şakîk'tan; o da Mesrûk'tan; o da Âişe (r.anha)'den haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Kadın, kendi evinin yiyeceğinden, bozguncu olmayarak infâk ettiği zaman, kadın için bu infâkın sevabı vardır. Bu malı kazanmasından dolayı kocasına; muhafaza ettiğinden dolayı da bekçiye bunun kadar sevâb vardır" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Kadın Aile Servetini Bozguncu Olmayarak Kocasının Evinden Sadaka Verdiği Yahud Örfe Göre Ailesine, Konuklarına Yedirdiği Zaman Bu Kadının Da Sevabı Olacağı Bâbı
1466-) - Hanzala ibn Ebî Sufyân, Tâvûs'tan yaptığı kendi rivayetinde "Cunnetân = İki zırh" demiştir. el-Leys ibn Sa'd da şöyle dedi: Bana Ca'fer ibn Rabîa tahdîs etti ki, Abdurrahmân ibn Hürmüz şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre'den işittim; o, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den "Cunnetân = İki zırh" diye söyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Sadaka Verip Duran Cömert Kimse İle Cimrinin Meseli Bâbı
1467-)  Ebû Mûsâ el-Eş'arî(radıyallahü anh)'den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her müslümân üzerine sadaka vermek vâcibdir" buyurdu. bulunan sahâbîler: Ey Allah'ın Peygamberi! Sadaka edecek birşey bulamazsa(ne yapar)? Dediler. Rasûlüllah: "Eliyle çalışır; elinin emeğiyle kazandığından hem kendini faydalandırır, hem de sadaka verir" buyurdu. Çalışmaya da gücü bulunmazsa? dediler. Rasûlüllah: "İhtiyâç sahibine, bunalmış mazluma yardım eder "buyurdu. Buna da güç bulamazsa (ne yapar)? Dediler.Rasûlüllah: "Ma'rûf (yâni hayır) işlesin, şerden kendini tutsun. Çünkü bu da o kimse için bir sadakadır” buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Her Müslüman Üzerine Sadaka Vermek Vâcibdir
1468-) Ümmü Atıyye Nuseybe el-Ensâriyye (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ensâriyye Nuseybe'ye (yânı bana: Zekât malından) bir koyun gönderilmişti. Ben Nuseybe de bu koyunun etinden bir parça Âişe'ye göndermişti. Bu sırada Peygamber(gelip): "Yanınızda yiyecek birşey var mı?" diye sordu. dedi ki: Benim yanımda birşey yoktur, yalnız Nuseybe'nin şu zekât koyunundan (bana) gönderdiği bir parça et vardır, dedim. "Haydi getir! Zekât yerine ulaşmıştır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Zekâttan Ne Mikdar Ve Sadakadan Ne Mikdar Verilir?
1469-)  Yahya ibn Umâre şöyle demiştir: Ben Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den işittim, o şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "En aşağı üçer yaşında beş deveden aşağısında zekât yoktur. Beş ûkıyyeden (yânı ikiyüz dirhemden) az mikdârdaki gümüşte zekât yoktur. Beş vesk mikdârının altındaki (hurma, üzüm ve hububat) mahsûllerinde de zekât yoktur".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Gümüşün Zekâtı Bâbı
1470-) Ebû Saîd(radıyallahü anh): Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bu hadîsi işittim, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Gümüşün Zekâtı Bâbı
1471-) Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Ebû Bekr es-Sıddîk (radıyallahü anh), Enes ibn Mâlik'e (zekât âmili ta'yîn ettiğinde), Allah'ın kendi Rasûlü'ne (alınmasını) emrettiği mikdârları açıklayan bir mektûb yazmıştı (ki, şunlar o mektûbdandır): Kimin zekâtı bir yaşını doldurmuş bir dişi deveye ulaşırsa ve mal sahibinin yanında bu sıfatta deve bulunmaz da yanında iki yaşında bir dişi deve bulunursa, mal sahibinden zekât olarak bu hayvan kabul edilir de zekât tahsildarı (yaş farkını telâfi için) mal sahibine ya yirmi dirhem, yahut iki koyun verir. Mal sahibi yanında bir yaşında bir dişi deve bulunmaz da iki yaşında erkek deve bulunursa, bu da o kimseden zekât olarak kabul edilir. Fakat fark olarak birşey verilmez.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Zekâtta Arz Yanı Nassla Tayin Edilmiş Olanın Kıymetinde Bir Meta’ Verilmesi Bâbı
1472-) Bize İsmâîl ibn Uleyye, Eyyûb es-Sahtıyânî'den tahdîs etti ki, Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle demiştir: İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle dedi: Ben Rasûlüllah üzerine şehâdet ederim ki, O elbette ve muhakkak bayram namazını hutbeden önce kıldırmıştır. Sonra kendisi kadınlara hutbesini işittiremediğini düşündü de yanında Bilâl, eteğini yaymış olduğu hâlde, kadınların yanına geldi. Onlara va'z etti ve sadaka vermelerini emreyledi. Bu emr üzerine kadın taifesi, artık (halka, gerdanlık ne varsa) Bilâl'ın eteği içine atmaya başladılar. Râvî Eyyûb eliyle kulağına ve boğazına işaret edip (bunlarda bulunan küpe, halka ve gerdanlığı kasdettiğini) göstermiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Zekâtta Arz Yanı Nassla Tayin Edilmiş Olanın Kıymetinde Bir Meta’ Verilmesi Bâbı
1473-) Enes ibn Mâlik şöyle tahdîs etmiştir: Ebû Bekr (radıyallahü anh), Rasûlüllah'ın takdir buyurduğu zekât mikdârına âid Enes ibn Mâlik'e yazdığı mektûbda: Zekât (artar veya eksilir) endîşesiyle, ayrı ayrı bulunan zekât malları bir araya toplanmaz; toplu bulunanların arası da ayrılmaz, diye yazmıştır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Ayrı Ayrı Bulunan Zekât Malları Bir Araya Toplanmaz; Toplu Olanların Da Arası Ayrılmaz
1474-) Enes(radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Ebû Bekr, Rasûlüllah'ın takdîr buyurduğu zekât mikdârına dâir Enes'e şunu da yazmıştır: "Herhangi iki karışık sürüden oluşan ortaklı bir sürünün zekâtı hususunda, bu karışık sürünün iki sahibi, kendi aralarında adalet gereğince birbirlerine müracaat ederler".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Karışık İki Sürüden Oluşan Ortaklı Bir Sürünün Zekâtı Hususunda, Bu Karışık Sürünün İki Sahibi Kendi Aralarında Adalet Gereğince Birbirlerine Müracaat Ederler.
1475-) Ebû Saîd el-Hudrî(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir A'râbî, Rasülullah'a hicretten sordu. (Medîne'ye hicret edeyim mi? dedi). Rasûlüllah: "Sana yazık; hicret etme! Çünkü hicret işi çok çetindir. Senin deve nev'inden zekâtını vermekte olduğun malın var mıdır?" buyurdu.A'râbî: Evet, vardır, diye cevâb verdi.Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Öyle ise sen, denizlerin ötesinde (bulunsan da) çalış. Çünkü Allah senin çalışmandan hiçbir şeyi asla terketmeyecektir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Deve Zekâtı Bâbı
1476-) Enes(radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir; Ebû Bekr (radıyallahü anh), Enes ibn Mâlik'e, Allah'ın kendi Rasûlü'ne emretmiş olduğu zekât farizası mikdârlarıni şöyle yazdı: ki yanında bulunan develerinin sayısı bir cezea zekât nisâbına ulaşır, develeri arasında cezea bulunmaz da hıkka bulunursa, (zekât âmili tarafından) o kimseden hıkka kabul edilir. Mal sahibi bu hıkka ile birlikte (noksanı telâfi için zekât me'mûruna)iki koyun vermek mal sahibi için kolay olursa ya iki koyun verir yahut da yirmi dirhem gümüş verir. Bir kimsenin mâlik olduğu develeri bir hıkka zekât nisâbına ulaşır, develeri arasında hıkka bulunmaz da cezea bulunursa, (zekât me'mûru tarafından) o kimseden cezea kabul edilir ve zekât me'mûru bu cezea île birlikte mal sahibine yirmi dirhem gümüş, yahut iki koyun verir. Her kimin mâlik olduğu develerin zekâtı bir hıkka zekât nisâbına ulaşır, yanında da yalnız bintu lebûn bulunursa, (zekât âmili tarafından) o kimseden bintu lebûn kabul edilir. Ve mal sahibi yâ iki koyun yahut yirmi dirhem verir. Yine her kimin develerinin zekâtı bir bintu lebûn zekât nisâbına ulaşır, develeri içinde hıkka bulunursa, (zekât me'mûru tarafından) mai sâhibinden bu hıkka kabul edilir. Ve zekât me'mûru mal sahibine ya yirmi dirhem, yahut da iki koyun verir. Yine her kimin develerinin zekâtı bir bintu lebûn zekât nisâbına ulaşır, develeri arasında bintu lebûn bulunmaz da bintu mehâd bulunursa, o kimseden zekât olarak bintu mehâd kabul edilir. Ve mal sahibi bintu mehâd'ın beraberinde ya yirmi dirhem, yahut iki koyun verir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Yanındaki Develerin Zekâtı Bintu Mehada Ulaşan; Fakat Yanında Bintu Mehad Bulunmayan Kimse Bâbı
1477-) Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: EbûBekr (radıyallahü anh), Enes ibn Mâlik'i Bahreyn'e zekât âmili olarak gönderdiği zaman, onun için şu kitabı(yani mektubu) yazmıştır. ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. bu, Allah'ın kendi Rasûlü'ne emrettiği ve Rasûlüllah'ın müslümânlar üzerine takdir ve ta'yîn buyurduğu zekât farîzasıdır. Herhangi bir müslümândan bu kitâbda bildirilen mikdârlar veçhiyle zekât istenirse, o müslümân bu zekâtını versin. Bundan fazlası istenirse (ziyâdeyi) vermesin! yirmidört tanesinde ve bundan aşağısında koyun olarak (vâcib olan zekât), her beş devede bir koyundur. sayısı: erişince, 35’e kadar dişi bir bintu mehâd; erişince, 45'e kadar dişi bir bintu lebûn; erişince, 60'a kadar boğur basacak bir hıkka; erişince, 75'e kadar bir cezea; erişince, 90'a kadar iki tane bintu lebûn; erişince, 120'ye kadar boğur basacak iki hıkka zekât vermek vâcib olur. sayısı yüzyirmiden fazla olunca, her kırk devede bir tane bintu lebûn ve her elli devede bir hıkka zekât vardır. Beraberinde dört tane deveden başka bulunmayan kimseye gelince; bu mikdâr devede zekât yoktur. Ancak deve sahibi, kendi isteği ile verebilir. Deve sayısı beşe ulaşınca da bir koyun zekât vermek vâcib olur. birçok günleri yaylakta güdülen koyunun zekâtında, koyun sayısı kırk olunca, yüzyirmiye kadar bir koyundur. Yüzyirmiden ziyâdede de, ikiyüze kadar iki koyundur. Koyun sayısı ikiyüz-den fazla olursa, üçyüze kadar üç koyundur. Koyun sayısı üçyüzden fazla olunca, her yüz koyunda bir koyun zekât vardır. Bir kimsenin de yayılır koyunu, kırktan bir koyun noksan olursa, bu noksan koyunda zekât yoktur. Ancak koyun sahibi isterse kendiliğinden nafile olarak verebilir. (İkiyüz dirhem) gümüşte de onda birin dörtte biri (yani kırkta bir mıkdârı) zekât vâcibdir. Gümüş mıkdârı yüzdoksan dirhemden başka olmazsa, bunda da zekât yoktur. Ancak gümüş sahibi isterse kendiliğinden nafile olarak verebilir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Koyun Cinsinin Zekâtı Bâbı
1478-) Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Ebû Bekr (radıyallahü anh), Allah'ın kendi Rasûlü'ne (takdirini) emrettiği zekât mikdârlarını Enes ibn Mâlik için yazdı (Şu hükümler de ondandır): "Ve zekât vermekte malın yaşlısı, ayıplısı (koç ve teke gibi)döl hayvanı çıkarılmaz. Ancak zekât me'mûrunun bunları almak dilemesi müstesna".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Zekâtta Malın Yaşlısı, Ayıplısı Ve Döl Hayvanı Alınmaz: Ancak Zekât Memürünun Bunlardan Almak Dilemesi Müstesna
1479-) Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ebû Bekr(radıyallahü anh): Eğer bunlar Rasülullah'a ödeyegeldikleri bir dişi oğlağı benden men' eder vermezlerse, bunun men' edilmesine karşı muhakkak onlarla mukaatele ederim, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Zekâtta Bir Yaşını Bitirmiş Dişi Keçi Oğlağının Zekât Olarak Alınması Bâbı
1480-) Omer(radıyallahü anh) de şöyle dedi: Ben Ebû Bekr'in bu hükmünü, başka değil; ancak Allah'ın Ebû Bekr'in gönlünü harb etmeye açıp genişletmesi olarak gördüm. Ve öğrendim ki, bu muharebe hakktır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Zekâtta Bir Yaşını Bitirmiş Dişi Keçi Oğlağının Zekât Olarak Alınması Bâbı
1481-)  Ebû Ma'bed'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Muâz ibn Cebel'i Yemen'e vâlî gönderdiği zamân, ona şöyle buyurdu: Muâz, sen Kitâb Ehli olan bir kavim üzerine vâlî gidiyorsun. Allah'a ibâdet etmek, onları çağıracağın ilk şey olsun. Onlar Allah'ı tanıdıkları zaman, Allah'ın onlara gündüz ve geceleri içinde beş namaz farz kılmış olduğunu haber ver. Onlar bu namazları ifâ ettikleri zaman da, Allah'ın onlara mallarından alınarak fakirlerine verilecek olan bir zekât vergisi farz eylediğini onlara haber ver. Ve sen, insanların mallarının en iyilerini almaktan da sakın".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Zekâtta, Halkın Mallarının En İyileri Zekât Olarak Alınmaz
1482-) Bize Mâlik, Muhammed ibn Abdirrahmân ibn Ebî Sa'-saa el-Mâzinî'den; o da Bâbasından; o da Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki,Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: vesk mıkdârından aşağıdaki hurmada zekât yoktur. Beş ûkıyye (yani ikiyüz dirhemden)az mıkdârdaki gümüşte zekât yoktur. En aşağı üçer yaşında beş deveden aşağısında da zekât yoktur".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Beş Deveden Aşağısında Zekât Yoktur
1483-)  Ebû Zerr(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben bir defasında Peygamber'in yanına vardım. O: "Nefsim elinde olana" yahut "Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayana" diye; yahut da nasıl yemîn ettiyse öyle yemîn etti de, şöyle buyurdu: "Develeri yahut sığırları yahut koyunları olup da, bunlardaki Allah hakklarını ödemeyen herkese, muhakkak kıyâmet günü bu hayvanlar, olabilecekleri en iri ve en semiz halleriyle getirilecekler de ayaklarıyla sahiplerini çiğniyecek, boynuzlarıyle de ona toslayacaklardır. Bütün insanlar arasında hükm olununcaya kadar o sürülerin sonları her geçtikçe, ön tarafları tekrar o adam üzerine döndürülecektir". hadîsi Bukeyr, Ebû Salih Zekvân'dan; o da Ebû Hureyre'-den; o da Peygamber'den rivayet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Sığır Zekâtı Bâbı
1485-) Bana Zeyd(ibnu Eşlem), lyâd ibn Abdillah'tan; o da Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den haber verdi(o, şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kurbân yahut ramazân bayramında namazgaha çıktı. Sonra namazdan ayrılıp insanlara va'z etti ve onlara sadaka vermekle emretti: "Ey insanlar! Sadaka veriniz!" buyurdu. Akabinde kadınların yanına uğradı ve: "Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz. Çünkü ben siz kadınları, cehennem halkının çoğunluğu olarak gördüm" buyurdu. (Kadınlar:) Yâ Rasûlallah! Ne sebeble kadınlar cehennem halkının çoğunluğu olmuşlardır? Dediler. Rasûlüllah: "Sizler la'neti çok söylersiniz, zevcelerinize karşı ni'meti küfrün (yani nankörlük) edersiniz- Ey kadınlar topluluğu! (Ne acîbdir ki) kendini zabteden tam akıllı ve dîninde ihtiyatlı kimsenin aklını sizin kadar eksik akıllı, eksik dînli hiçbir kimsenin çelip giderebildiğini görmedim" buyurdu. Sonra Rasûlüllah, bu konuşmasından ayrılıp evine döndüğünde, İbnu Mes'ûd'un karısı Zeyneb gelmiş, yanına girmeye izin istiyordu. Yâ Rasûlallah, şu izin isteyen kadın Zeyneb'dir, denildi. Rasûlüllah: "Zeyneb'lerin hangisidir?" diye sordu. İbnu Mes'ûd'un kadınıdır, diye cevâb verildi. Rasûlüllah: "Evet, ona izin veriniz" buyurdu. Ve Zeyneb'e izin verildi. Zeyneb: Ey Allah'ın Peygamberi! Sen bugün sadaka vermekle emrettin. Benim yanımda kendime âid bir takım zînetler vardır; bunları sadaka yapmak istedim. Fakat İbnu Mes'ûd, kendisinin ve oğlunun sadaka vereceğim kimselerden daha ziyâde sadakaya müstehıkk olduklarını iddia etti;(ne buyuruyorsun?) dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem): "İbnu Mes'ûd doğru söylemiştir; kocan ve oğlun, sadaka vereceğin kimselerden daha ziyâde sadakaya lâyıktır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Yakınlara Yani Hısımlara Verilen Zekât Bâbı
1486-) Ebû Hureyre(radıyallahü anh): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Müslüman kişi üzerine atı için ve kölesi için zekât vermek vâcib değildir" buyurdu, demistir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Müslüman Üzerine Atı İçin Sadaka Yani Zekât Vermek Yoktur
1488-)  Bize Atâu'bnu Yesâr tahdîs etti ki, o, Ebû Saîd el-Hudrî'den şöyle tahdîs ederken işitmiştir: (sallallahü aleyhi ve sellem), günün birinde minber üzerine oturmuştu; biz de O'nun etrafında oturmuştuk. Bu hâlde Peygamber: "Benden sonra dünyâ çiçeğinden ve dünyâ zînetlerinden önünüze açılacak ni'met bollukları, hayât sahneleri sizin için korkmakta olduğum şeylerdendir" buyurdu. üzerine sahâbîlerden biri: Yâ Rasûlallah! Hiç hayr ve ni'met, şerr ve mefsedet getirir mi (ki korkuyorsunuz)? Diye sordu. (vahiy bekleyerek bir müddet) sükût etti. O soran kimseye sahâbîler tarafından: Senin sânın nedir ki Peygamber'e suâl soruyorsun? Halbuki O sana kelâm söylemiyor, denildi. sırada biz, Peygamber üzerine vahiy indirilmekte olduğunu gördük. Râvî Ebû Saîd dedi ki: Peygamber, dökmekte olduğu bol teri alnından sildi ve suâl soran kimseyi över bir edâ ile: "Soran nerededir?" diye sordu. Ve sonra şöyle buyurdu: "Hakâkaten hayr ve ni'met, şerr ve mefsedet getirmez (fakat sebeb olabilir): Baharın bitirdiği otlardan (zehirli) bir kısmı vardır ki, o (yiyeni) öldürür yahut ölüme yaklaştırır. Lâkin yeşil ot böyle değildir. Onu otlayan hayvan, ölüm tehlikesinden korunmuştur. Bu hayvan, o yeşil otu yer, iki böğürünü şişirince bahar güneşini karşılar. Kolayca fışkısını çıkarır, bevleder, genişler. Yine bol bol yer. İşte bu dünyâ malı da yeşil ot gibi çekicidir, tatlıdır. Bu ni'metten miskîne, yetime, vatanından ayrı düşmüş yolculara sadaka veren zengin müslümân ne hayırlı kişidir!" (Râvî ihtiyat ederek:) Yâhud Peygamber'in buyurduğu gibidir: "Şu muhakkak ki haksız; haram mal toplayan hırslı kimse de dâima yiyen, bir türlü doymayan obur gibidir. Kıyâmet gününde bu mal, kendi sahibinin cimriliğine şâhid olacaktır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Yetimlere Sadaka Vermek Bâbı
1489-) Bize el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Bana Şakîk, Amr ibnu’l-Hâris'ten; o da Abdullah ibn Mes'ûd'un kadını Zeyneb'den tahdîs etti. A'meş dedi ki: Ben bu hadîsi Ibrâhîm ibn Yezîd'e söyledim. İbrâhîm de bana Ebû Ubeyde (Âmir ibn Abdillah ibn Mes'ûd)'den; o da Amr ibnu'l-Hâris'ten; o da Abdullah'ın kadını Zeyneb'den musâvî olarak bu hadîsin benzerini tahdîs etti. Zeyneb şöyle demiştir: Mescid'de idim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i gördüm ki, O: "Kadınlar! Velev ki, kendi zînetlerinizden olsun; sadaka veriniz. " buyurdu. Zeyneb ise hem kocası Abdullah'ı, hem de kendi himaye ve terbiyesinde bulunan bir takım yetîmleri infâk ediyordu. Râvî dedi ki: Zeyneb, Abdullah'a: Sen Allah'ın Elçisi'ne: Benim sana ve himayemde bulunan yetîmlerine nafaka vermekliğim, benden sadaka yerine kâfi gelir mi? soruver, dedi. Abdullah: Allah Elçisi'ne sen kendin sor, dedi. Zeyneb dedi ki: Bunun üzerine ben (bayram günü) Peygamber'e gittim. Kapıda Ensâr'dan bir kadını (bekler) buldum. Onun haceti de benim hacetim gibi idi. Bilâl yanımıza geldi. Biz herbirimiz Bilâl'e: Peygamber'e sor: Benim, kocama ve himayemde bulunan yetimlerime nafaka vermekliğim, benden sadaka olarak yeter mi (Sadaka vermiş olur muyum)? dedik. bu esnada Bilâl'e: Bizim isimlerimizi Peygamber'e haber verme, diye de tenbîh ettik. içeri girdi ve Peygamber'e sordu. Rasûlüllah: "Bunu soranlar kimdir?" dedi. Bilâl: Zeyneb'dir, dedi. Rasûlüllah: "Zeyneb'lerin hangisidir?" diye sordu. Bilâl: Abdullah'ın kadınıdır, dedi. Rasûlüllah: "Evet, ona iki ecr vardır: Biri hısımlık (yani hısımla ilgilenme) ecri, öbürü de sadaka ecridir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Kadının Kocaya Ve Himayesinde Bulunan Yetimlere Zekât Vermesi Bâbı
1490-) Bize Abde ibn Süleyman, Hişâm'dan; o da Bâbası Urve ibn Zubeyr'den; o da Ümmü Seleme'nin kızı olan Zeyneb'den tahdîs etti. Zeyneb şöyle demiştir: Ümmü Seleme dedi ki: Ben: Yâ Rasûlallah!(Ölen kocam) Ebû Seleme'nin çocuklarını infâk etmemden dolayı bana ecr ve sevâb var mıdır? Onlar benim de çocuklarımdır! Diye sordum. "Bu çocuklara infâk et. Senin için bu çocuklara verdiğin nafakanın ecri vardır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Kadının Kocaya Ve Himayesinde Bulunan Yetimlere Zekât Vermesi Bâbı
1491-) Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti. Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sadaka (yani zekât) ile emr ettiğinde kendisine: İbnu Cemîl, Hâlid ibnu'l-Velîd ve Abbâs ibnu Abdilmuttalib zekâtı men' edip vermediler, denildi. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu: "İbnu Cemîl zekât vermekten nasıl çekinebilirdi ki, o fakir iken Allah ve Rasûlü onu zengin etmiştir. Hâlid'e gelince, siz Hâlid'den(zekât istemekle) ona zulm ediyorsunuz. Hâlid zırhlarını vakfetmiş ve harb âlet ve gereçlerini Allah yolunda (cihâd için)hazırlamıştır. Abbâs-ibnu Abdilmuttalib'e gelince, o, Allah Elçisi'nin amucasıdır. Zekât ona vâcibdir. Abbâs'ın zekâtı(zamanından evvel) bir misli ile beraber (verilmiş)dir". hadîsi Abdurrahmân ibnu Ebi'z-Zinâd, Bâbası Ebu'z-Zinâd'dan rivayet etmekte Şuayb'e mutâbaat etmiştir. İmâmı Muhammed ibn İshâk, Ebu'z-Zinâd'dan yaptıği rivayetinde, sadaka lâfzı zikredilmeksizin "Zekât Abbâs'ın borcudur. Bununla beraber bir misli daha (geçmiş senenin borcu) vardır" şeklinde söylemiştir. Cureyc de: Bana el-A'rec'den bunun benzeri (yânı sadaka lâfzı olmaksızın ibn İshâk'ın rivayeti gibi) tahdîs edildi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Yüce Allahın: “sadakalar Ancak Kölelere - Esîrlere, Borçlulara, Allah Yolunda... Harcamaya Mahsûstur... Et-tevbe: ; Kavli Bâbı
1492-) Ebû Saîd eI-Hudrî(radıyallahü anh)'den (O, şöyle demiştir): Ensâr'dan bâzı kimseler, Rasûlüllah'tan (sadaka) İstediler. Rasûlüllah da onlara verdi. Sonra bunlar yine istediler. Rasûlüllah yine verdi. Nihayet yanındaki mal tükendi. Akabinde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: malından yanımda mevcûd olan şeyleri sizlerden asla saklamam. Kim (dilenmekten) sakınmak isterse, Allah o kimseyi iffetli kılar. Kim halktan istiğna ederse, Allah onu zengin kılar. Kim sabretmek isterse, Allah ona sabır ihsan eder. Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve sabırdan daha geniş hiçbir ni'met verilmemiştir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: İstemekten Sakınıp Geri Durmak Bâbı
1493-) Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-Arec'den; o da Ebû Hureyre'den olmak üzere haber verdi ki: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: yed’inde olan Allah'a yemîn ederim ki, sizden birinizin ipini alıp da sırtına odun toplaması, bir kimseye gidip de ondan sadaka istemesinden elbette daha hayırlıdır. O isteyeceği kimse kendisine ya verir yahut da vermez(her iki hâlde de alçaklık vardır)".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: İstemekten Sakınıp Geri Durmak Bâbı
1494-)  Bize Hişâm, Bâbası Urve'den; o da ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm (radıyallahü anh)'dan tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: birinizin urganını alıp da arkasında odun demeti getirmesi, akabinde bu demeti satması ve bu kazancından dolayı Allah'ın onun yüzünü (alçalmaktan)koruması, elbette bu kimse için insanlardan istemekten daha hayırlı ve şereflidir. O insanlar ona ya verirler yahut vermezler".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: İstemekten Sakınıp Geri Durmak Bâbı
1495-)  Hakîm ibn Hızâm(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah'tan atıyye istedim, o bana istediğimi verdi, Sonra yine istedim, bana yine verdi. Sonra üçüncü defa yine istedim, bu defa da bana verdi. Bundan sonra şöyle buyurdu: "Ey Hakîm! Şübhesizpu dünyâ malı, (sanki) yeşil renkli, yemesi tatlı bir meyvedir. Her kim bu malı nefis feragati ile hırssız alırsa, o mal kendisi için bereketli ve meymenetli kılınır. Her kim de bunu nefis hırsı ile alırsa bu mal, alan kimse için bereketli ve şerefli olmaz. O ihtiraslı kimse (doymazlık hastalığına tutulmuş) bir obur gibidir ki, dâima yer; bir türlü doymaz- Yüksek el, alçak elden hayırlıdır" dedi ki; Ben: Yâ Rasûlallah! Seni hakk Peyamber gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben şu dünyâdan ayrılıncaya kadar senden başka hiçbir kimsenin malından birşey alıp eksiltmem, dedim. dedi ki:) Hakîkaten Ebû Bekr (radıyallahü anh), Beytu'l-mâl'deki hakkını vermek için Hakîm'i çağırırdı. Fakat Hakîm, Ebû Bekr'in bu ihsanını kabul etmekten çekinirdi. Sonra Omer (radıyallahü anh) de hakkını vermek için onu da'vet etmiş, Hakîm ondan da herhangi birşey kabul etmekten çekinmiştir. Bundan sonra Omer(sahâbîlerin huzurunda): müslümânlar topluluğu! Ben sizleri Hakîm üzerine şâhid yapıyorum ki, ben harâc ve ganimet malından ta'yîn edilmiş olan hakkını kendisine arz ediyorum, fakat o bu hakkını almaktan çekiniyor, dedi. Ve hakîkaten Hakîm, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'tan sonra tâ vefat edinceye kadar hiçbir insanın malından alıp eksiltmemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: İstemekten Sakınıp Geri Durmak Bâbı
1496-) Omer'in oğlu Abdullah(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Omer'den işittim; şöyle diyordu: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana bâzı bazı beytu'l-mâlden gâzîlik bahşişi verirdi. Ben de: Sen bunu benden daha muhtâc olan bir fakîre ver, der idim. Rasûlüllah da: "Sen bunu al! Sen hırslı bir kimse olmadığın ve isteyen de bulunmadığın hâlde, bu maldan sana bu suretle birşey geldiği zaman, sen o malı al. Bu sıfat üzere olmayan (yani kendi gelmeyen ve nefsin kendisine meylettiği) bir malın arkasında da nefsini koşturma!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Allah Her Kime, Kendisinin İstemesi Ve Nefs İhtirası Olmaksızın Birşey İhşan Ederse O Kimse Bu İhsanı Kabul Etsin Bâbı
1497-)  Ben Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh) 'den işittim; o şöyle dedi.Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bâzı haris, yüzsüz kimse hiç durmadan dâima insanlardan ister. En sonu kıyâmet gününde bu yüzsüz kimse, yüzünde bir et parçası olmaksızın (Arasat meydanına) gelir. Yine Rasûlüllah şöyle buyurdu: gününde güneş (insanlara) o kadar yaklaşır ki, hattâ dökülen ter, insanın(boyunla)kulak ortasına erişir. İşte insanlar bu elemli vaziyette bulundukları sırada (evvela) Âdem'den, sonra Musa'dan, sonra Muhammed'den imdad ve şefaat isterler". Leys ibn Sa'd’ın kâtibi Abdullah ibn Sâlih şunu ziyâde etti: Bana el-Leys tahdîs etti. Bana İbnu Ebî Ca'fer tahdîs etti: "Rasûlüllah halk arasında hüküm ve kaza olunması için şefaat eder, bunun için ilerler, nihayet hacet kapısının halkasını tutar, işte o günü Allahü Taâlâ, Rasûlüne Makaamu Mahmûd'u ihsan eder. (Bu lütuf ve delâletten dolayı) mahşer halkının hepsi Muhâmmed'e hamd edip överler". Muallâ şöyle dedi: Bana Vuheyb en-Nu'mân ibn Râşİd'den; o da ez-Zuhrî'nin kardeşi olan Abdullah ibn Müslim'den; o da Hamza'dan tahdîs etti. Hamza, İbnu Omer'den; o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den istemek hakkındaki bu hadîsi işitmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bir İhtiyacı Kapatmak İçin Değil De Mal Biriktirip Çoğaltmak İçin İnsanlardan İsteyip Dilenen Kimse Bâbı
1500-) Bana Muhammed ibn Ziyâd haber verip şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işittim ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: kendisine bir iki lokma, bir iki hurma verdiği dilenci makûlesi kişi miskin değildir. Lâkin (hakîkî) miskin, kendini geçindirecek şeye mâlik olmayan ve istemekten haya eden yahut insanlardan yüzsüzce istemeyen iffetli, nezîh kimsedir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Yüce Allahın:onlar İnsanlardan Yüzsüzlük Edip De Birşey İstemezler... El-bakara: Kavli Bâbı
1501-) eş-Şa'bî şöyle demiştir: Bana el-Mugîre ibn Şu'be'nin kâtibi Verrâd tahdîs edip şöyle dedi: Ebû Sufyân'ın oğlu Muâviye, el-Mugîre ibn Şu'be'ye bir mektûb gönderip, içinde: "Peygamber' den işitmiş olduğun hadîslerden birini bana yaz (gönder)" diye yazmıştı. el-Mugîre de Muâviye'ye hitaben şu hadîsi yazdı: Ben, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim; şöyle buyuruyordu: Allah sizin için üç şeyi çirkin gördü: Dedikodu; malı zayi' ve israf etmek; çok suâl sormak".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Yüce Allahın:onlar İnsanlardan Yüzsüzlük Edip De Birşey İstemezler... El-bakara: Kavli Bâbı
1502-) Bize Ya'kûb ibnu İbrâhîm, Bâbası İbrâhîm ibn Sa'd'dan; o da Salih ibn Keysân'dan tahdîs etti ki, İbnu Şihâb ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Âmir ibnu Sa'd haber verdi ki, Bâbası Sa'd ibnu Ebî Vakkaas şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) -kalbleri İslâm'a alıştırılanlardan- bir takım kimselere atiyye veriyordu. Ben Sa'd da onların içinde oturuyordum. Râvî Sa'd dedi ki: Derken Rasûlüllah, onların içinde en çok beğendiğim bir kimseyi bıraktı(birşey vermedi). Bunun üzerine ben, Rasûlüllah'a doğru kalktım ve ona gizlice: Fulân kimseyi neden bıraktın? Vallahi ben onu elbette bir mü'min biliyorum, dedim. bana: "Öyle deme! Müslim de!" buyurdu. bir müddet sustum. Sonra o adam hakkındaki bildiğim şey bana galebe etti ve dayanamadım da yine: Yâ Rasûlallah! Fulândan sana ne oldu ki, onu bıraktın? Allah'a yemîn ederim, ben onu muhakkak bir mü'min biliyorum, dedim. bana: "Öyle deme! Müslim de!" buyurdu. dedi ki: Ben az bir müddet daha sustum. Sonra o adam hakkında bildiğim şey bana galebe etti de, ben tekrar: Yâ Rasûlallah! Fulân kimseden sana ne oldu? Onu neden bıraktın? Vallahi ben onu elbette bir mü'min biliyorum, dedim. Rasûlüllah bana: "Mü'minen deme, müslimen de" buyurdu (Yânı "mü'min" lâfzı yerine "müslim" lâfzını kullanmasını kasdediyordu). "Şübhesiz ben bâzı defa daha çok sevdiğim kimse varken(onu bırakırım da)başka birisine atıyye veririm. Bu tercihimin sebebi, bu adamın mal hırsı ile yüzükoyun, cehenneme atılması endişesidir" buyurdu. Ya'kûb ibn İbrâhîm, Bâbası İbrahim'den; o da Salih ibn Keysân'dan; o daîsmâîl ibn Muhammed'den olmak üzere söyledi ki, bu İsmâîl şöyle demiştir: Ben Bâbam Muhammed ibn Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan işittim. O bu hadîsi tahdîs ediyordu. Ve hadîsi içinde şunları da söyledi: Rasûlüllah eliyle vurdu da boynum ile kürek kemiğim arasını birleştirdi. Sonra: "Ey Sa'd, bana dön! Şübhesiz ben bazen öyle kişiye veririm ki..." diye buyurdu. Abdillah el-Buhârî dedi ki: "Fe-kubkibû", "Yüzleri üzere çevrildiler" (eş-Şuarg: 94) demektir. "Mukibben", "Yüzü üstü olarak" (el-Müik: 22) demektir. Fiil bir kimse üzerine vâki' olmadığı (yani lâzım olduğu) zaman, "Ekebbe'r-raculu = Kişi yüz üstü oldu" diye if'âl bâbından kullanılır. Fiil bir kimse üzerine vâki' olduğu(yani müte-; addı olduğu) zaman ise sülâsîden "Kebbehu'llâhu li-vechihi = Allah onu yüzü üstü attı (yahut: Atsın)"; "Ve kebebtuhu ene - Ve ben onu yüzü üstü attım" dersin.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Yüce Allahın:onlar İnsanlardan Yüzsüzlük Edip De Birşey İstemezler... El-bakara: Kavli Bâbı
1503-) Bana Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; oda el-A'rec'den; oda Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: için) insanlar üzerinde dolaşıp bir iki lokmanın, bir iki hurmanın geri çevirmekte olduğu dilenci makûlesi kişi, miskin değildir. Lâkin (kâmil) miskin, kendini geçindirecek bir gına bulamayan ve kendisine sadaka verilmek için (halkça)zarurette olduğu bilinemeyen; kendisi de kalkıp insanlardan (sadaka) istemeyen iffetli, nezih kimsedir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Yüce Allahın:onlar İnsanlardan Yüzsüzlük Edip De Birşey İstemezler... El-bakara: Kavli Bâbı
1504-) Bize Ebû Salih, Ebû Hureyre'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yemîn olsun, sizden birinizin ipini alması, sonra sabah vakti -Ebû Hureyre dedi ki: Şöyle buyurduğunu zannediyorum:- dağa gitmesi odun toplayıp akabinde bunu satması ve bunun bedelinden yemesi ve sadaka vermesi, o kimse için insanlardan istemesinden daha hayırlıdır" . Abdillah el-Buhârî dedi ki: Salih ibn Keysân, ez-Zuhrî'den yaşça daha büyüktür. Ve bu Salih, İbn Omer'e erişmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Yüce Allahın:onlar İnsanlardan Yüzsüzlük Edip De Birşey İstemezler... El-bakara: Kavli Bâbı
1505-) Ebû Humeyd es-Sâidî(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz, Peygamber'in beraberinde Tebük gazvesine gittik. Peygamber Vâdî'l-Kurâ'ya vardığı zaman, kendi bahçesinde çalışan bir kadına tesadüf etti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sahâbîlerine: "Şu bahçedeki hurmayı tahmin ediniz" buyurdu. tahmîn ettik.) Rasûlüllah da on vesk tahmîn etti. Akabinde bahçe sahibesi olan kadına: "(Hurma toplarken) buradan ne kadar kîle hurma çıkacağını say!" buyurdu. geldiğimizde Rasûlüllah: "Dikkat ediniz! Bu gece muhakkak şiddetli bir rüzgâr esecektir. Sakın kimse bulunduğu yerden ayağa kalkmasın! Beraberinde devesi olan da devesini sıkı bağlasın!" buyurdu. emir üzerine biz de develerimizi sıkı bağladık. Ve (hakîkaten o gece) şiddetli bir rüzgâr esti. O sırada birisi ayağa kalkmıştı. Rüzgâr onu Tayy Dağı'na sürükleyip attı. Bu sefer sırasında Eyle Meliki, Peygamber'e (Düldül adlı) beyaz bir katır hediye etmiş ve bir bürde giydirmişti. Peygamber de bu Melike deniz kenarındaki beldeleri halkı için bir emir-nâme yazdırmıştı. Vâdî'l-Kurâ'ya gelince, hurmalık sahibesi olan kadına: "Bahçen ne mıkdâr hurma getirdi?" diye sordu. O: Allah Elçisi'nin tahmîni veçhile on vesk getirdi, dedi. Nihayet (sefer hey'eti Medîne'ye yaklaşınca) Peygamber: "Ben Medine'ye (yetişmek için)acele edeceğim. Sizden her kim benim beraberimde bir ân evvel Medîne'ye varmak isterse acele etsin!" buyurdu. dedi ki:) İbn Bekkâr burada bir söz söyledi ki, ma'nâsı şöyledir: Peygamber Medîne'ye yaklaşıp, uzaktan görünce de (eliyle işaret edip): "İşte Tâbe!". buyurdu. görünce de: "İşte dağcağız! Uhud bizleri sever, biz de onu severiz!" buyurdu. berâberindekilere:) "Dikkat edin! Sizlere Ensâr mahallelerinin en hayırlısını haber vereyim!" buyurdu. Evet, haber ver! dediler. Rasûlüllah: "(Evvelâ) Neccâr oğulları yurtları, sonra Abdu'l-Eşhel oğulları yurtları, sonra Sâide oğulları yurtları, yahut el-Hâris ibnu 'l-Hazrec oğulları yurtları ve (hulâsa) bütün Ensâr yurtlarında hayır vardır" buyurdu. Süleyman ibn Bilâl şöyle dedi: Bana Arar: "Sonra el-Hâris oğulları yurdu, sonra Benû Sâide yurdu" diye tahdîs etti. yine bu Süleyman ibn Bilâl, Sa'd ibn Saîd'den; o da Umâre-tu'bnu Gaziyye'den; o da Abbâs'tan; o da bâbası Sehl ibn Sa'd'dan şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Uhud öyle bir dağdır ki, o bizi sever, biz de onu severiz" buyurmuştur. Abdillah el-Buhârî dedi ki: Üzerinde çepçevre ihata duvarı bulunan her bustân hadîkadır. Üzerinde çevreleyen duvar, çit bulunmayana hadîka denilmez.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Hurmanın Yaşken Ağacı Üzerinde Mikdarını Takdir Ve Tahmin Etmek Bâbı
1507-) Bana Yûnus ibn Yezîd, ez-Zuhrî'den;o da Abdullah'ın oğlu Sâlim'den; o da Bâbası Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh) 'den haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Semânın ve pınarların suladığı, yahut sulanmaksızın kendi ince damariarıyle su emip yetişmiş olan yer mahsûllerinde uşr, yani onda bir zekât vergisi; kuyulardan, kova ve dolapla sulananlarda ise yirmide bir zekât vergisi vardır". Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Bu hadîs, evvelki Ebû Saîd hadîsinin tefsiridir. Çünkü Ebû Saîd hadîsinde onda bir yahut yirmide bir diye bir hudûdlama yapılmamıştı. -Râvî der ki: Buhârî bu hadîs sözüyle, İbn Omer'in "Semânın suladığı mahsûllerde onda bir... zekât vardır" hadîsini kasdediyor.- Peygamber bu İbn Omer hadîsinde (onda bir yahut yirmide bir vâcib olanı) beyân edip mıkdârı ta'yin eylemiştir. Sıka'dan gelen ziyâde ise kabul edilmiştir. Müfesser (yani hâss) olan, mübhem (yani âmm) olan üzerinde hükmeder, yani onu tahsîs eyler. Ziyâde, güvenilir râvîler rivayet ettiği zaman makbuldür. Nitekim el-Fadl ibnu Abbâs: Peygamber fetih günü Ka'be'de namaz kılmadı, diye rivayet etti. Bilâl ise: Peygamber o gün Ka'be'de namaz kılmıştır, dedi. Netîce'de Bilâl’in sözü alındı da Fadl'ın hadîsi bırakıldı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Sema Suyu İle Yani Yağmurla Ve Akarsu İle Sulanan Yer Mahsüllerinde Uşr = Onda Bir Vergi Vardır Bâbı
1508-) Ebû Saîd el-Hudrî(radıyallahü anh)'den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Beş veskten daha az olan mahsûlde zekât yoktur. En küçüğü üçer yaşında olan beş deveden azında da zekât yoktur. Beş ûkıyyeden daha az mıkdârda olan gümüşte zekât yoktur". Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Bu hadîs, bundan önce geçen bâbda zikredilen İbn Omer hadîsinin tefsiridir. Çünkü o İbn Omer hadîsinde nisâb mıkdârını beyân etmediği için, şimdi Ebû Saîd el-Hudrî hadîsinde "Beş vesk mıkdârından az olan mahsûlde zekât yoktur" buyurmuştur. İlimde ise ebedî olarak sağlam tesbît edici râvîlerin getirdiği yahut beyân ettikleri ziyâde alınır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Beş Vesk Yani Bin Kiloden Az Mahsülde Sadaka Yani Zekât Yoktur
1509-) Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Hurmaların kesilip devşirilmesi sırasında Rasûlüllah'a zekât hurması getirilirdi. Şu biri hurmasıyle gelir, o biri de hurmasından gönderirdi. Nihayet bu hurmalar Rasûlüllah'ın yanında bir harman, bir tınas olurdu. Bir kerre Hasen ile Hüseyin(radıyallahü anh) bu hurmalarla oynarlarken, çocuklardan biri (Hasen ibn Alî), ansızın bu sadaka hurmasından bir tane alıp ağzına koydu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğa (şöyle bir) baktı.(Zekî) çocuk hemen hurmayı ağzından dışarı çıkardı. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Sen Muhammed ailesinin sadaka malı yemediklerini bilmedin mi?" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Hurma Zekâtının Hurmalar Olgunlaştığı Zaman Ağaçlardan Kesilip Devrişilmesi Sırasında Alınması Ve Küçük Çocuk Serbest Bırakılır Da Zekât Hurmasına Dokunur Mu? Bâbı
1510-) Bana Abdullah ibnu Dînâr haber verip şöyle dedi: Ben İbnu Omer (radıyallahü anh) 'den işittim: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem), salâhı meydana çıkıncaya kadar meyve alım satımını nehyetti (dedi). İbnu Omer, meyvenin salâhının mâhiyeti sorulduğu zaman: Olgunlaşıp âfete uğraması ihtimâlinin gitmesine kadar demektir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Kim Meyvelerini Yahud Meyveli Hurma Ağacını Yahud Ekinli Arazisini Yahud Ekinini Onda Bir Veya Sadaka- Yani Zekât Vâcib Olduğu Halde Satar Da, Bu Sattığı Mahsüllerden Dolayı, Kendisine Tahakkuk Etmiş Olan Zekât Borcunu Başka Malından Öderse, Yahud Sadaka Yani Zekât Vâcib Olmadığı Halde Mahsülünü Satarsa Bu Satışı Caiz Olur Bâbı
1511-) Bana Hâlid ibnu Yezîd, Atâ ibnu Ebî Rebâh'tan; o da Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), meyvelerin olgunlaşıp salâhları meydana çıkıncaya kadar alım satımlarını nehyetmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Kim Meyvelerini Yahud Meyveli Hurma Ağacını Yahud Ekinli Arazisini Yahud Ekinini Onda Bir Veya Sadaka- Yani Zekât Vâcib Olduğu Halde Satar Da, Bu Sattığı Mahsüllerden Dolayı, Kendisine Tahakkuk Etmiş Olan Zekât Borcunu Başka Malından Öderse, Yahud Sadaka Yani Zekât Vâcib Olmadığı Halde Mahsülünü Satarsa Bu Satışı Caiz Olur Bâbı
1512-)  Bize Kuteybe ibn Saîd, Mâlik'ten; o da Humeyd (et-Tavîl)'den; o da Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki (o, şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hurma koruğunun izhâ(denilen alacalanma) devrine girinceye kadar hurma satışını nehyetti. "İzhâ devrine girinceye kadar" demek, kızarıp renkleninceye (yani alacalanıncaya) kadar demektir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Kim Meyvelerini Yahud Meyveli Hurma Ağacını Yahud Ekinli Arazisini Yahud Ekinini Onda Bir Veya Sadaka- Yani Zekât Vâcib Olduğu Halde Satar Da, Bu Sattığı Mahsüllerden Dolayı, Kendisine Tahakkuk Etmiş Olan Zekât Borcunu Başka Malından Öderse, Yahud Sadaka Yani Zekât Vâcib Olmadığı Halde Mahsülünü Satarsa Bu Satışı Caiz Olur Bâbı
1515-) Bize Muhammed ibn Ziyâd tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle dedi: Alî'nin oğlu Hasen(radıyallahü anh) sadaka hurmasından bir hurma alıp ağzına koydu. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem), çocuğun, ağzındaki bu hurmayı dışarı atması için"Kaka, kaka" dedi de, sonra "Sen bizim sadaka yemez olduğumuzu şuuruna yerleştirmedin mi?" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Peygamber Ve Ailesi Hakkında, Sadaka Konusunda Zikrolunan Şey Yani Haramlık Bâbı
1516-) İbn Abbâs(radıyallahü anhüma)şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir koyunu ölmüş buldu. Bu koyun, mü'minlerin anası Meymûne'nin azâdlı cariyesine sadaka malından verilmiş idi. Peygamber: "Bu koyunun derisinden faydalanmış olsanız ya!" buyurdu. Bu koyun ölmüştür, dediler. Peygamber: "Ölü hayvanın ancak etini yemek haram oldu"'buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Peygamberin Zevcelerinin Âzadlı Kölelerine Verilen Sadaka Nın Hükmü Bâbı
1517-) el-Esved ibn Yezîd, Âişe (r.anha)'den tahdîs etti. Âişe(r. anha), Berîre'yi azâd etmek için(efendileri olan Benû Hilâlden) satın almak istedi. Efendileri de Berîre'nin velâsı (yani hükmî hısımlık ve mî-râsı) kendilerine âid olmak şartıyle muvafakat etmek istediler. Âişe, bu mes'eleyi Peygamber'e zikretti. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'ye: "Berîre'yi satın al! (Velâ ve verasete gelince) velâ ancak azâd edene âiddir" buyurdu. dedi ki: (Bir kerre)Peygamber'in huzuruna (Berîre'ye hediye edilmiş) bir parça et getirildi. Ben: Bu et, azâdlım Berîre'ye sadaka edilmiş olan ettir, dedim. Bunun üzerine Peygamber: "Bu et Berîre'ye sadakadır; bize de hediyedir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Peygamberin Zevcelerinin Âzadlı Kölelerine Verilen Sadaka Nın Hükmü Bâbı
1518-)  Ümmü Atıyye Nuseybe el-Ensâriyye şöyle demiştir: (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'nin yanına girdi de: "Yanınızda yiyecekten birşey var mıdır?" diye sordu. Âişe: Hayır, birşey yoktur. Yalnız senin Nuseybe'ye göndermiş olduğun sadaka koyunundan, Nuseybe'nin bize gönderdiği bir parça et vardır, dedi. üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "O sadaka, muhakkak kendi yerine ulaşmıştır" buyurdu. Şu'be, Katâde'den; o da Enes (radıyallahü anh)'den tahdîs etti. (Enes şöyle demiştir): Peygamber'in huzuruna, Berîre'ye sadaka edilmiş bir parça et getirildi de Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "O et, Berîre'ye sadakadır; (Berîre'den ise)bize hediyedir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Sadaka Tahavvül Ettiği Yani Sadaka Olmaktan Çıktığı Zaman?
1520-) Ebû Dâvûd et-Tayâlîsî(204) şöyle dedi: Bize Şu'be, Katâde'den haber verdi. Katâde, Enes'ten; o da Peygamber'dert işitmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Bâb: Sadaka Tahavvül Ettiği Yani Sadaka Olmaktan Çıktığı Zaman?