Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

4119-) Ve Hanzala ibn Ebî Sufyân'dan: O da şöyle demiştir: Ben Salim ibn Abdillah'tan işittim, şöyle diyordu: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), Safvân ibn Umeyye, Sehl ibnu Amr, el-Hâris ibn Hişâm aleyhine beddua ederdi. Bu beddua üzerine: ''İşten hiçbirşey sana âid değildir... " âyeti sonuna kadar indi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4120-) Ve Sa'lebetu'bnu Ebî Mâlik şöyle demiştir: Omer ibnu'l-Hattâb(radıyallahü anh) bir kerresinde Medîne kadınlarından birtakım kadınlar arasında yünden yahut ipekten yapılmış kadın elbiseleri dağıttı da, o elbiselerden iyi bir elbise artakaldı. Yanında bulunan kimselerin bâzısı Omer'e: Ey Mü'minlerin Emîri, şunu da senin yanında bulunan Rasûlüllah'ın kızma ver, dediler. Ve onunla, Omer'in zevcesi olan Alî'nin kızı Ümmü Kulsüm'ü kasdediyorlardı. Omer de: Bu elbiseye Ümmü Selît daha lâyıktır. Ümmü Selît, Rasûlüllah'a bey'at eden Ensâr kadınlarındandır, dedi de bu daha lâyık oluşun sebebini şöyle belirtti: Çünkü Ümmü Selît, Uhud günü bizim için su kırbalarını dikerdi (onları yüklenir taşırdı).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ümmü Selît’in Zikri Bâbı
4121-)  Amr ibnu Umeyye ed-Damrî'nin oğlu Ca'fer şöyle demiştir: Bir ara ben, Übeydullah ibn Adiyy ibni'l-Hıyâr ile seyahate çıktım. Hımıs'a vardığımızda Übeydullah bana: Vahşî'yi görmek ister misin? Ona Hamza'yı öldürmesini sorarız, dedi. de: Evet, dedim. sırada Vahşî Hımıs'ta oturuyordu. Biz Vahşî'nin nerede bulunduğunu sorduk. Bize şu köşkün gölgesinde oturan Vahşî’dir diye gösterildi. O, büyük bir yağ tulumu gibi semiz(kızıl gözlü) bir kişi idi. Yanına gittik, biraz irkilip selâm verdik, selâmımızı karşıladı. Übeydullah o sırada sarığını yüzüne, başına dolamıştı. Vahşî onun yalnız gözleriyle ayaklarını görüyordu. Ubeydullah ona: Ey Vahşî, beni tanıyor musun? Diye sordu. Ubeydullah'ı şöyle gözüyle süzdükten sonra, şöyle dedi: Hayır, vallahi tanımadım. Yalnız bilmekte olduğum bir husus, şudur: Adiyy ibnu'l-Hıyâr(soran Ubeydullah’ın babası), Ebü'l-I'ys kızı Ümmü Kıtal denilen bir kadınla evlenmişti. Bu kadın Mekke'de Adiyy'e bir oğlan doğurmuştu. Ben de bir sütana arayıp bulmuş ve bu çocuğu anasıyle beraber taşıyıp süt-anaya götürmüştüm (Deve üstünde o çocuğun ayaklarını görmüştüm). Ayakların o çocuğun ayakları gibi olduğu için, ayaklarına dikkatle baktım). birinci râvîsi Ca'fer şöyle dedi: Bunun üzerine Ubeydullah, yüzünden sarığı açtı. Sonra Vahşî'ye: Artık şimdi bize Hamza'nın öldürülmesini anlatır mısın? dedi. Evet, diyerek şöyle anlattı: Hamza, Bedir harbinde Tuayme ibn Adiyy ibni'l-Hıyâr'ı öldürmüştü. Efendim olan Cubeyr ibn Mut'ım bana: Eğer amcam Tuayme'ye karşılık Hamza'yı öldürürsen sen hürrsün, dedi. dedi ki: Ayneyn yılı insanlar Medîne'ye sefere çıkınca -Ayneyn, Uhud Dağı yanında bir dağdır; bununla Uhud arasında bir vâdî vardır- ben de onlarla beraber o harbe çıktım. İnsanlar harb nizâmında saff olup sıralandıkları zaman (Kureyş tarafından) Sibâ' ortaya çıktı ve cenk edecek bir mubâriz istedi. dedi ki: Ona karşı Abduhmıttalib'in oğlu Hamza ortaya çıktı da: Ey Sibâ'! Ey kadın sünnetçisi olan Ümmü Enmâr'ın oğlu! Allah'a ve Rasûlü'ne muhalefet etmek mi istersin? dedi. dedi ki: Sonra Sibâ' üzerine yürüdü. Sibâ' giden dünkü gün gibi yok oldu (yani Hamza onu öldürdü). dedi ki: Bu sırada ben Hamza'yı vurmak için bir taş arkasına gizlendim. Hamza bana yaklaşınca harbemi(kısa mızrağımı) ona attım ve mızrağımı Hamza'nın kasığına yerleştirdim. Mızrak Hamza'nın tâ iki uyluk üstünün arkasından çıkmıştı. İşte bu mızrak Hamza'yı olduğu yere çökertti(yani onu öldürdü). Mekkeliler harbden dönerlerken ben de onlarla beraber geri döndüm. Ve Mekke'de İslâm Dîni yayılıncaya kadar orada oturdum. Sonra (Mekke'nin fethi üzerine) Taife kaçıp gittim. O sırada Tâifliler(toptan İslâm'a girdiklerini arzetmek üzere) Allah'ın Rasûlü'ne elçi gönderdiler. Bana da (korkma git), Rasûlüllah hiçbir elçiyi ürkütmez denildi. Ben de elçi hey'etiyle beraber yola çıktım. Tâ Rasülullah'ın huzuruna kadar vardım. Rasûlüllah beni görünce: "Sen Vahşî misin?" buyurdu. Ben: Evet, dedim.Rasûlüllah: "Hamza'yı sen mi öldürdün?" buyurdu. Bu iş sana erişen haber şeklinde oldu, dedim. Rasûlüllah: "Yüzünü benden kaybetmeye (yânı saklamaya) gücün yeter mi?" buyurdu. Vahşî dedi ki: Ben de hemen huzurdan çıktım. Rasûlüllah vefat edip de (Ebû Bekr zamanında) Museylimetu'l-Kezzâb çıkınca (kendi kendime) tam sırasıdır, muhakkak ben Museylime'ye karşı çıkarım. Umarım ki ben Museylime'yi öldürürüm de bu hizmetimle Hamza'ya karşı işlediğim cinayeti karşılarım, dedim. Ve Museylime üzerine sevk olunan ordu ile hareket ettim. Bu muharebede gâlib ve mağlüb olan oldu. Ben de birden yıkık bir duvarın karaltısında bir kişinin (Museylime'nin) durduğunu gördüm. O sanki esmer bir deve renginde yüzü kül gibiydi, başının saçı da dağınık bir hâlde idi. dedi ki: Ben hemen(Hamza'yı vurduğum) harbemi ona attım ve harbemi onun iki memesi arasına yerleştirdim. Nihayet harbem onun iki küreği arasından çıktı. dedi ki: Bunun üzerine Ensâr'dan bir kişi ona doğru koştu ve başına kılıçla vurdu. ibn Abdillah ibn Ebî Seleme geçen senedle dedi ki: Abdullah ibnu’l-Fadl şöyle dedi: Bana Süleyman ibnu Yesâr haber verdi ki, kendisi Abdullah ibnu Omer'den şöyle derken işitmiştir: Museylime'nin öldürülmesi üzerine bir evin arkasından bir câriye ağlayarak: Vâh Emîru'l-Mü'minîn'e yazık oldu! Onu siyah bir köle (yani Vahşî) öldürdü, diye matem etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hamza İbn Abdilmuttalib Radıyallahü Anhin Öldürülmesi Bâbı
4122-) Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud günü rabâiye dişini işaret ederek: "Peygamberlerine şu cinayeti işleyen bir kavim hakkında Allah'ın intikaamı şiddetli oldu" buyurdu. Rasûlüllah; "Allah Elçisi'nin (kendi eliyle) Allah yolunda öldüreceği kişi hakkında Allah'ın intikaamı şiddetli oldu " buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Günü Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Selleme Îsabet Eden Yaralar Bâbı
4123-) İbnu Abbâs(radıyallahü anh): Peygamber'in (kendi eliyle) Allah yolunda öldürdüğü kişi üzerine Allah'ın gazabı şiddetli oldu. Allah Peygamberi'nin yüzünü yaralayıp kan akıtan bir kavim üzerine Allah'ın öfkesi şiddetli oldu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Günü Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Selleme Îsabet Eden Yaralar Bâbı
4124-) Ebû Hazım, Sehl ibn Sa'd'dan işitmiştir. Şehre Rasûlüllah'ın yarasından soruldu da şöyle dedi: Dikkat edin, vallahi ben Rasûlüllah'ın yarasını yıkamakta olanı, suyu dökmekte olanı ve yaranın ne ile tedâvî edildiğini pekiyi biliyorum. dedi ki: Rasûlüllah'ın kızı Fâtıma aleyhi's-selâm yarayı yıkıyordu, Alî de kalkan ile suyu döküyordu. Fâtıma suyun kanı artırmaktan başka birşey yapmadığını görünce oradaki bir hasır parçasını alıp yaktı ve o yanığı yaranın üzerine bastı da böylece kanın akması durdu. O gün Peygamber'in rabâiye dişleri kırıldı, yüzü yaralandı ve başındaki miğferi de kırıldı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4125-)  İbn Abbâs radıyallahü anhüma: Bir peygamberin öldürdüğü kişiye Allah'ın öfkesi şiddetli oldu. Allah Elçisi'nin yüzünü kanatan kimse üzerine de Allah'ın öfkesi şiddetli oldu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb
4126-) Âişe(r.anha) şu âyetin inme sebebini bildirmek üzere şöyle demiştir: "Kendilerine yara isabet ettikten sonra yine Allah'ın ve Rasülü'nün da'vetine icabet edenler, içlerinden iyilik yapanlar ve (fenalıktan) sakınanlar için pek büyük mükâfat vardır" (Âlu İmrân: 172). Zubeyr'in oğlu Urve'ye: Ey kızkardeşimin oğlu! Baban Zubeyr ile Ebû Bekr, bu âyette bildirilen bahtiyar mü'minlerdendir, demiş ve şöyle devam etmiştir: Uhud günü Rasûlüllah'a isabet eden istenilmedik fenalık eriştiği, müşrikler de geri dönüp gittikleri zaman Rasûlüllah, onların tekrar Medine üzerine dönmelerinden endîşe etmişti. Bu sebeble: "Düşmanların ardısıra kim gidip onları ta'kîb eder?" buyurdu. Bu da'vet üzerine sahâbîlerden yetmiş kişi icabet etti ki, Ebû Bekr ile Zubeyr bunların içinde idiler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb Allahın Ve Rasûlünün Davetine İcabet Edenler... Âlu İmrân:
4127-) Katâde ibn Diâme: Ben Arab kabîleleri içinde Ensâr'dan daha çok şehîd vermiş ve kıyâmet günü onlardan daha azîz olmuş hiçbir kabîle bilmiyorum, demiştir. Katâde birinci sözünün şahinliğine delîl getirerek şöyle demiştir: Bize Enes ibn Mâlik tahdîs etti ki, Uhud günü onlardan, yani Ehsâr'dan yetmiş kişi; Maûne Kuyusu günü de yetmiş kişi; Yemâme gününde de yetmiş kişi öldürülmüştür. Maûne Kuyusu vak'ası Rasûlüllah'ın zamanında oldu. Yemâme günü, Ebû Bekr zamanında Yalancı Peygamber Museylime ile harb yapılan gündür, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Günü Müslümanlardan Öldürülen Kimseler Bâbı:
4128-) Câbir ibn Abdillah(radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir: Rasûlulah (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud şehîdlerinden ikişer kişiyi bir kabirde yerleştiriyordu. Ve bize: "Bunların hangisi Kur'ân'ı daha çok öğrenmiştir?" diye soruyordu.Bu çift şehîdlerden birisine işaret edilince, onu kabre önce koyuyordu. Ve sonra: "Kıyâmet gününde ben bu mücâhidlerin hayâtlarım dîn yolunda feda ettiklerinin şahidiyim" buyurdu. da bu şehîdlerin yıkanmadan ve üzerlerine namaz kılınmadan, kanları içinde gömülmelerini emretti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Günü Müslümanlardan Öldürülen Kimseler Bâbı:
4129-) Ebû'l-Velîd de Şu'be'den söyledi ki, İbnu'l-Munkedir şöyle demiştir: Ben Câbir'den işittim, şöyle dedi: Babam Uhud'da şehîd edildiği zaman ben ağlamağa ve elbiseyi onun yüzünden açmaya başladım. Peygamberin sahâbîleri de beni ağlamaktan men' ediyorlardı. HalbukiPeygamber men' etmedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ona ağlama -yahut: Ona ne ağlıyorsun-! O şehîd kaldırılıncaya kadar melekler kanatlarıyle onu gölgelendirmekte devam ettiler" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Günü Müslümanlardan Öldürülen Kimseler Bâbı:
4130-) Ebû Mûsâ (radıyallahü anh)'dan: el-Buhârî yahut şeyhi Muhammed ibnu’l-Alâ: Peygamber'den söylediğini, yani hadîsi Peygamber'e yükselttiğini zannediyorum, demiştir. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben ru'yâmda şöyle gördüm: Ben bir kılıç salladım, akabinde kılıcın göğsü kırıldı. İşte bu, Uhud günü musibete uğrayan müminlerdir. Sonra ben o kılıcı başka bir defa daha salladım. Bu sefer kılıç olduğundan daha güzel bir hâle döndü. Bu da Allah'ın fetih ve mü'minlerin birleşip toplanmaları nev'înden getirmiş olduğu güzel sonuçlardır. Ben yine rü'yâda birtakım sığırlar gördüm. Allah hayırdır (yâni Allah'ın yapması hayırdır). Gördüm ki o sığırlar, Uhud günü şehîd edilen mü'minlermiş".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Günü Müslümanlardan Öldürülen Kimseler Bâbı:
4131-) Habbâb ibnu'l-Erett (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Allah'ın rızâsını isteyerek Peygamber ile hicret ettik. Artık ecrimiz (va'di gereği) Allah'a vâcib oldu. Bizlerden kimisi de bu ücretten hiçbirşey yemeden geçti, yahut âhirete gitti. Mus'ab ibn Umeyr işte bunlardan birisidir. Mus'ab Uhud günü şehîd edildi. O arkasında bir kaftandan başka birşey bırakmadı. Biz o kaftanla Mus'ab'ın başını örttüğümüzde ayakları meydana çıkıyor, ayaklarını örttüğümüzde ise başı meydana çıkıyordu.(Bu yokluk karşısında) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize: "Bu kaftanla başım örtün de ayakları üzerine ızhır otu koyun -yahut:ayakları üzerine ızhır otundan atın-"buyurdu. Bizden kendilerine hicret meyvesi erişenler de vardır ki, onlar da bu meyveyi devşirmektedirler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Uhud Günü Müslümanlardan Öldürülen Kimseler Bâbı:
4132-) Katâde, Enes(radıyallahü anh)'ten şöyle dediğini işitmiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "İşte şu bizleri seven ve bizim de kendisini sevmekte olduğumuz bir dağdır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb: Uhud Bizi Sever, Biz De Onu Severiz.
4133-) Bize İmâm Mâlik, el-Muttalib'in mevlâsı olan Amr ibn Ebî Amr'dan; o da Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh)'ten şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisine Uhud göründüğünde: "Bu, bizleri seven ve bizim de kendisini sevmekte bulunduğumuz bir dağdır. Yâ Allah! Şübhesiz İbrahim Peygamber Mekke'yi harem kılmıştır. Ben de Medine'nin iki kara taşlığı arasındaki sahayı harem kıldım" sözlerini söyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb: Uhud Bizi Sever, Biz De Onu Severiz.
4134-) Ukbetu'bnu Âmir(radıyallahü anh)'den (o şöyle demiştir): Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) -vefatına yakın- bir gün çıkıp Uhud şehîdlerine ölü üzerine namaz kılar gibi namaz kıldı. Sonra(Medine'ye) gelip minbere çıktı ve bir hutbe yaptı da şunları söyledi: "Ben sizin Kevser havuzuna ilk erişeniniz olacağım. Sizin hakk yolundaki hizmetlerinize şâhidlik edeceğim. Şübhesiz ben şu anda (cennetteki) havuzumu görüyorum. Ve yine muhakkak şu anda bana arzın hazînelerinin anahtarları -yahut arzın anahtarları- verildi. Vallahi ben vefatımdan sonra sizin müşrikliğe gireceğinizden endîşe etmem, yalnız sizin dünyâ hırsı ile nefsâniyet güdüp didişmenizden korkarım".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bâb: Uhud Bizi Sever, Biz De Onu Severiz.
4135-) Bana İbrâhîm ibn Mûsâ tahdîs etti: Bize Hişâm ibnYûsuf es-San'ânî, Ma'mer ibn Râşid'den; o da ez-Zuhrî'den; o da Amr ibnu Ebî Sufyân es-Sakafî'den haber verdi ki, Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) on kişilik bir keşif birliği hazırladı da, bunların başına Omer ibnu'l-Hattâb'ın oğlu Âsım'ın (ana tarafından) dedesi olan Âsım ibn Sabit el-Ensârî'yi kumandan yaparak gönderdi. Bunlar hareket ettiler. Nihayet bu birlik Mekke ile Usfân arasında oldukları zaman, bunlar, Huzeyl kabilesinden Lıhyânoğulları denilen bir obaya zikrolunup haber verildiler. O kabile halkı yüze yakın atıcı kişi ile bunları yakalamak için arkalarından gittiler. Onların ayak izlerinin ardına düştüler. Nihayet keşif birliğinin konaklamış oldukları bir menzile geldiler ve orada, keşif birliğinin Medine'den azık olarak yanlarına almış oldukları hurma çekirdeklerini buldular. Bunun üzerine; "İşte bunlar Yesrib hurmalarıdır" dediler ve tekrar seriyyenin izleri ardına düştüler. Sonunda seriyyedekilere ulaştılar. Âsım ve arkadaşları son noktaya vardıkları zaman yüksek bir tepeye sığındılar. Ta'kîb eden Lıhyânoğulları topluluğu gelip onları çepçevre kuşattılar ve: Size ahd ve mîsâk vardır, eğer bize inerseniz sizden hiçbir kimseyi öldürmeyeceğimize söz veriyoruz, dediler. üzerine Âsım(kendi arkadaşlarına): Bana gelince, ben bir kâfirin zimmetine (yani ahdine) inmem! dedikten sonra: Yâ Allah! Peygamberi'ne bizden haber ver! dedi. ve arkadaşları müşriklerle çarpıştılar. Nihayet müşrikler yedi nefer mücâhid içinde Âsım'ı oklarla öldürdüler. Geriye Hubeyb, Zeyd ve diğer bir kimse kaldı. Müşrikler onlara (öldürmeyeceklerine dâir) ahd ve yemin verdiler. Müşrikler onlara bu ahdi ve yemini verince, bu mücâhidler sığındıkları tepeden müşriklerin yanına indiler. Müşrikler mücâhidleri ele geçirdikleri zaman yaylarının kirişlerini çözüp bunlarla mücâhidleri bağladılar. Bunun üzerine iki mücâhidin beraberinde bulunan o üçüncü kişi -ki o, Abdullah ibn Tarık'tır-: İşte bu ilk zulümdür, dedi de onlarla beraber gitmeyi kabul etmeyip diretti. de onu sürüklediler ve kendileriyle gitmesi üzerine çabalayıp dürüştüler. O da gitme işini yapmadı. Bunun üzerine onu da öldürdüler. Hubeyb ile Zeyd'i de götürüp, nihayet onları Mekke'de sattılar. Hubeyb'i el-Hâris ibn Nevfel oğulları satın aldı. Hubeyb, Bedir günü el-Hâris ibn Âmir'i öldürmüş idi. Hubeyb, el-Hâris oğulları'nın yanında (haram aylar geçinceye kadar) esîr olarak kaldı. Nihayet onu öldürmeye karâr verip ittifak ettiklerinde, Hubeyb etek ve koltuk altı kıllarını gidermek için el-Hâris kızlarının birinden bir ustura ariyet istedi. Kadın ona usturayı ariyet verdi. şöyle demiştir: Bu arada ben farkında değilken benim çocuğum, Hubeyb'in yanına yürümüş ve onun yanına varmış. Hubeyb de (elinde ustura olduğu hâlde) çocuğu baldırı üzerine koymuş. Ben çocuğumu bu vaziyette görünce Hubeyb onu ustura ile kesecek diye çok şiddetle korktum. Hubeyb, elinde ustura olduğu hâlde benim bu korkumu anladı da: Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşâallah ben o işi yapacak değilim, dedi. Zeyneb adındaki o kadın şöyle demiştir: Ben aslâ Hubeyb'den daha hayırlı bir esîr görmedim. Yemîn olsun bir gün ben onu kendisi demirle bağlı olduğu hâlde elinde bir üzüm salkımından yerken görmüşümdür. Halbuki o zaman Mekke'de bu meyve hiç yoktu. Bu ancak Allah'ın Hubeyb'e ihsan ettiği bir rızktır. Hubeyb'i Hıll'de öldürmek için Harem'den çıkardıklarında Hubeyb onlara: Beni serbest bırakın da iki rek'at namaz kılayım, dedi. Sonra namazdan ayrılıp onların yanına vardı da: Eğer bende ölümden bir korku olduğunu düşünmeniz olmasaydı, muhakkak namazı artırırdım, dedi. böylece Hubeyb, öldürülme sırasında iki rek'at namaz kılmayı kaanûnlaştıran ilk kimse olmuştur. Bundan sonra Hubeyb: Yâ Allah, onların hepsini say, Onları dağınık dağınık öldür; onlardan hiçbirini diri bırakma, diye beddua etti. Bundan sonra da şu mealdeki beyitleri söyledi: Ben müslümân olarak öldürülürken buna aldırmam, Çünkü ölümüm hangi yerde olsa Allah içindir. ölüm Allah'ın Zâtı (O'nun rızâsını arama) yolundadır. O isterse parça parça edilmiş cesedin eklemleri üzerine de bereketler ihsan eder. sonra Ebû Sirvaa Ukbe ibnu'l-Hâris, Hubeyb'e doğru kalktı ve onu öldürdü. birlik kumandanı Âsım'ın öldürüldüğünü kendisiyle tanıyacakları bir şeyin; onun cesedinden bir parçanın kendilerine getirilmesi için Âsım'ın cesedine elçiler gönderdiler. Âsım, Bedir günü onların büyüklerinden birini(Ukbe ibn Ebî Muayt'ı) öldürmüştü. Allah, Âsım'ın üzerine bal arısı veya eşek arısından gölgelik gibi birşey gönderdi de Âsım'ı onların elçilerinden korudu. O elçiler, Âsım'ın cesedinden birşey kesip almaya muktedir olamadılar.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4136-) Bize Abdullah ibn Muhammed tahdîs etti: Bize Sufyân ibnu Uyeyne, Amr ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, o da Câbir ibn Abdillah'tan: Hubeyb'i öldüren kişi Ebû Sirvaa'dır, derken işitmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4137-)  Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem), kendilerine "Kurrâ" adı verilen yetmiş Kur'ân hafızı bilgili kişiyi Kur'ân ve İslâm'ı öğretme ihtiyâcı için bâzı kabilelere göndermişti. Bunlara Maûne Kuyusu denilen bir kuyunun yanında Suleym oğulları'ndan iki kabile, Rı'l ve Zekvân kabileleri karşı çıktılar. Bunun üzerine o yetmiş kişilik topluluk, karşılarına çıkan iki kabileye hitaben: Vallahi bizim sizlerle hiçbir işimiz yok. Bizler sâdece Peygamber'in bir işi için yolumuza gidiyoruz, dediler. sırada müşrik kabileler emân vermeyip hafızları öldürdüler. İşte bu sû'ikasd faciası üzerinePeygamber bir ay sabah namazında o müşriklerin aleyhine dua etti. Kunûtun başlangıcı da işte budur. Ondan evvel biz kunût yapmazdık. ibnu Suheyb (geçen senedle) şöyle demiştir: Bir kimse -ki o, Âsim el-Ahvel'dir- Enes'e kunûttan: Kunût, rukû'dan sonra mıydı yahut rukû'dan evvel kıraat bittiği sırada mı yapılırdı? diye sordu. Enes: Hayır, kunût kıraat bittiği sırada (rukû'dan evvel)dir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4138-) Bize Katâde tahdîs etti ki, Enes (radıyallahü anh):Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arab'ın bâzı kabileleri aleyhine bir ay rukû'dan sonra duâ ederek kunût yaptı, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4139-) Bize Saîd ibnu Ebî Arûbe, Katâde'den; o da Enes ibn Mâîik(radıyallahü anh)'ten olmak üzere şöyle tahdîs etmiştir: Rı'l, Zekvân, Usayya ve Benû Lıhyân kabileleri bir düşmanlarına karşıRasûlüllah'tan yardım istediler. Rasûlüllah da onlara Ensâr'dan kendi zamanlarında "Kurrâ" ismini vermekte olduğumuz yetmiş kişi ile yardım etti. Suffa ehlinden olup çok Kur'ân okumak ve öğretmekle meşgul olan bu kurrâlar gündüzleyin odun toplarlar, geceleyin de namaz kılarlardı. Bunlar,(kumandanları el-Munzir ibn Amr es-Sâidî'nin maiyyetinde) gittiler ve nihayet Mekke ile Usfân arasında bulunan Maûne Kuyusu başına varınca, o kabileler ahâlîsi (bunları koruyacaklarına dâir) ahdlerinden cayıp bunları öldürdüler. Bu cinayet haberi Peygamber'e ulaştı. Bunun üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir ay sabah namazında Arab'ın bâzı kabileleri aleyhine: Rı'l, Zekvân, Usayya ve Benû Lıhyân kabileleri aleyhine duâ ederek kunût yaptı. dedi ki: Biz bu şehîdler hakkında Kur'ân olarak şunu okuduk, sonra bu metin kaldırıldı(yani bunun tilâveti nesholundu): "Bizden kavmimize iletiniz ki, bizler Rabb'imize kavuştuk, O bizden hoşnûd oldu, bizi de hoşnûd etti". ibn Mâlik, Katâde'ye şöyle tahdîs etmiştir: Allah'ın Peygamberi bir ay sabah namazında Arab'dan bâzı kabileler aleyhine: Rı'l, Zekvân, Usayya, Benû Lıhyân kabileleri aleyhine duâ ederek kunût yaptı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4140-) Müellifin şeyhi Halîfe ibn Hayyât ziyâde edip şöyle demiştir: Bize ibnu Zuray' tahdîs etti: Bize Saîd Katâde'den tahdîs etti: Bize Enes: İşte Ensâr'dan olan bu yetmiş kişi Maûne Kuyusu mevkiinde toptan öldürüldüler. Onlar hakkında Kur'ân, yani Kitâb olarak okuduk, demiştir. hadîs de Abdu'l-A'lâ ibn Hammâd'ın Yezîd ibn Zuray'dan yaptığı rivayeti tarzındadır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4141-) Bana Enes (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Enes'in dayısı Haram ibn Mılhân'ı -ki o, Enes'in anası Ümmü Suleym'in erkek kardeşidir- yetmiş süvârî içinde Benû Âmir kabîlesine gönderdi. Bu göndermenin sebebi şudur: Müşriklerin başkanı olan Âmir ibnu't-Tufeyl (Benû Amir hey'etiyle beraber Medine'ye)Peygamber'e geldiği zaman, Peygamber'i şu üç teklîf arasında muhayyer kılıp bunlardan birini tercîh etmesini söylemişti: Ya şehirliler senin, köyler ahâlîsi benim olur. Yâhud hepsi senin olur da ben sana halîfe olurum. Yâhud bunlardan hiçbirini kabul etmezsen, ben Gatafân ahâlîsinden bin al at ile bin al kısrak süvârîsini önüme katarak sana hücum ederim, dedi. ham teklifler üzerine Peygamber: "Yâ Allah! Âmir'in belâsını bana bırakmadan kendin sav " diye duâ etti. Akabinde Amir, Benû Selûl'den bir kadın olan Ümmü Fulanın evinde tâûn hastalığına tutuldu. Boynunda hıyarcığa benzer bir şiş peyda oldu. Bunu görünce fena hâlde canı sıkılan) Âmir: Deve taununa benzer bir şişlik; hem de Selûl ailesinden bir kadının evinde! İşte bu hiç olmadı! Diye hayıflandı da: Getirin atımı! Dedi; atının sırtında öldü. (Yetmişlerin kumandanı olan Munzir ibn Amr, evvelâ Haram ile iki arkadaşını ileriye gönderdi.) Ümmü Suleym'in erkek kardeşi Haram ibn Mılhân gitti. Onun beraberinde aksak bir adam ve bir de Benû Fulan'dan diğer adam da gittiler. Haram ibn Mılhân iki arkadaşına şu ta’lîmâtı verdi: Ben, Benû Âmir'in yanına varıncaya kadar siz benden uzak durmayın. Eğer onlar bana emân verirlerse, siz bana yakın durumdasınız. Yok, beni öldürürlerse siz hemen diğer arkadaşların yanına koşar haber verirsiniz! ibn Mılhân, Âmir ile cemâatine: Bana emân veriyor musunuz ki, ben Rasûlüllah'ın elçiliğini yerine ulaştırayım? dedi. böyle konuşmada iken düşmanlar içlerinden bir adama işaret verdiler. O da Harâm'ın arkasına geldi ve ona mızrak sapladı. Hemmâm: Zannederim ki, saplayan kişi, bu mızrağı Harâm'ın öbür yanından, yani göğsünden dışarı çıkartmıştır, demiştir. ibn Mılhân bu ölüm darbesini alınca (bedeninden fışkıran kana ellerini bulayıp başına, yüzüne sürmüş ve): Allâhu Ekber, Ka'be'nin Rabbi'ne yemîn ederim ki, ben kazandım! Diye bağırmış. Harâm'ın arkadaşı olan adama da yetişildi (müşrikler onu da öldürdüler). Sonra yalnız bir tepenin başında bulunan o sakat adam müstesna, müşrikler o sahâbîlerin hepsini öldürdüler. sırada Yüce Allah bizim üzerimize şu sözleri indirdi de, sonra bu sözlerin metni, okunması neshedilenlerden oldu: "Bizler muhakkak Rabb'imize kavuştuk. O bizden hoşnûd oldu, bizi de hoşnûd etti". fecî' haberi Peygamber'e ulaşınca, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'a ve Rasûlü'ne isyan eden şu Rı'l, Zekvân, Benû Lıhyân ve Usayya kabileleri aleyhine otuz sabah(kunûtta) beddua etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4142-) Sumâme ibnu Abdillah ibn Enes, dedesi Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten şöyle derken işittiğini tahdîs etmiştir: Enes'in dayısı Haram ibnu Mılhân, Maûne Kuyusu günü mızrakla vurulduğu zaman bedeninden fışkıran kana ellerini bulayıp yüzüne ve başına sürmüş, sonra: Ka'be'nin Rabb'ine yemîn ederim ki, ben kazandım! demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4143-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ebû Bekr, Kureyş tarafından kendisine yapılan ezâ şiddetlendiği zaman Mekke'den Medine'ye çıkmak hususunda Peygamber'den izin istedi.Peygamber de ona: "Yerinde ikaamet et” buyurdu. Bu sefer Ebû Bekr: Yâ Rasûlallah, Sana da Medine'ye hicret hususunda izin verilmesini arzu ediyor musun? dedi. buna: "Ben bunu kuvvetle ümîd etmekteyim" diye cevâb verirdi. Âişe dedi ki: Ebû Bekr bu iznin verilmesini bekledi durdu. Derken bir gün öğle vaktinde Rasûlüllah, Ebû Bekr'e geldi de: "Yâ Ebâ Bekr!" diye nida etti de (evimize girince): "Yanında kim varsa dışarı çıkar" buyurdu. Bekr: . Yanımda bulunanlar ancak iki kızımdır, dedi. Peygamber: "Mekke'den çıkmak hususunda bana izin verildiğini hissettin mi (yâni Mekke'den Medine'ye çıkmam hususunda bana izin verildiğini bil)?" buyurdu. Bekr: Yâ Rasûlallah! Ben de sohbette, yani beraberinde olmak isterim? dedi. "Evet, isteğin üzere beraber imdesin" buyurdu. Ebû Bekr: Yâ Rasûlallah, yanımda iki tane dişi binek devesi vardır. Ben onları Mekke'den hicrete çıkış için hazırlamış idim, dedi ve onlardan birisini Peygamber'e verdi. Bu el-Cedvâ isimli devedir. Ebû Bekr develere binip hareket ettiler, nihayet Sevr Dağı'ndaki mağaraya geldiler ve orada gizlendiler. ibnu Fuheyre, Abdullah ibnu't-Tufeyl ibn Sahbere'nin kölesi idi. O, Abdullah ibnu't-Tufeyl, Âişe'nin ana bir kardeşi idi. Ebû Bekr'in sağmal hayvanları vardı. Âmir ibnu Fuheyre, o sağmal hayvanları öğleden sonra ve daha evvel onların üzerine doğru otlatmaya götürür, orada olur. Bir de gecenin sonunda yine sürüyü Peygamber ile Ebû Bekr'in yanına doğru yürütür, sonra da kuşluk vakti mer'aya sürerdi. Onun bu işini çobanlardan hiçbiri bilmezdi. Peygamber'le Ebû Bekr mağaradan çıktıkları zaman Âmir de onların beraberinde Medine'ye doğru yola çıktı. Peygamber ile Ebû Bekr yolda Âmir'i nevbetle bineklerinin ardına bindiriyorlardı. Bu şekilde ilerleyerek nihayet Medine'ye geldiler. İşte bu Âmir ibnu Fuheyre(radıyallahü anh) de Maûne Kuyusu günü şehîd edilmiştir. Ebû Usâme de şöyle dedi: Bana Hişâm ibn Urve şöyle dedi: Bana babam Urve haber verip şöyle dedi: Maûne Kuyusu yanındaki sahâbîlerin öldürüldüğü ve Amr ibn Umeyye ed-Damrî'nin esîr edildiği zaman, Âmir ibnu't-Tufeyl hâini, Amr'e maktullerden birini işaret edip göstererek: Bu kimdir? diye sormuş. Amr ibn Umeyye de ona: Bu, Âmir ibnu Fuheyre'dir (niye sordun)? Deyince: Yemîn olsun ben onun öldürüldükten sonra göğe yükseltildiğini ve hattâ gök onunla arz arasında kaldıktan sonra tekrar yere indirildiğini görmüşümdür(onun için sordum), dedi. Kuyusu faciası akabinde Cibril'in diliyle onların haberi Peygamber'e geldi. Peygamber de onların öldürüldüklerini sahâbîlerine bildirdi de: "Arkadaşlarınız müşriklerle karşılaşıp öldürüldüler. Ve onlar Rabb’lerinden istekte bulundular da: Ey Rabb'imiz, bizim tarafımızdan, bizim Sana kavuştuğumuzu ve Senden razı olduğumuzu; Senin de bizden razı olduğunu dünyâdaki kardeşlerimize haber ver, dediler. Rabb'leri de Cebrail vâsıtasıyle onların hâlini haber verdi" diyerek, sahâbîlerine duyurmuştur. Kuyusu günü öldürülen sahâbîler içinde Urve ibnu Esma ibni's-Salt da vardı. Urve ibnu'z-Zubeyr onun ismiyle isimlendirildi. O şehîdlerin içinde Munzir ibn Amr da kumandan olarak şehîd edilmişti. Zubeyr’in oğlu Munzir de onun ismiyle isimlendirildi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4144-) Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ay rukû'dan sonra Rı'l ve Zekvân kabileleri aleyhine duâ ederek kunût yaptı ve Peygamber: "Usayya kabilesi Allah'a ve Rasûlü'ne isyan etmiştir" diyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4145-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Maûne Kuyusu yanında sahâbîlerini öldüren kimseler aleyhine otuz sabah beddua etti. O zamanPeygamber Allah'a ve Rasûlü'ne isyan eden Rı'l, Lıhyân ve Usayya kabileleri aleyhine duâ yapardı. dedi ki: İşte Yüce Allah, Peygamberi için, Maûne Kuyusun'da öldürülen sahâbîleri hakkında Kur'ân olarak vahiy indirdi de, bizler onu sonradan lafzı kur'ânlıktan kaldırılıp nesholuncaya kadar okuduk: "Kavmimize tebliğ ediniz ki, bizler Rabb'imize kavuştuk, Rabb'imiz bizden hoşnûd olmuş, biz de O'ndan hoşnûd olmuşuzdur".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4146-) Bize Mûsâ ibn îsmâîl tahdîs etti: Bize Abdulvâhid tahdîs etti: Bize Âsim el-Ahvel tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'e namaz içindeki kunûttan (meşru' mudur diye) sordum. Evet, vaktiyle kunût vardı, cevâbını verdi. Ben tekrar: Bu kunût rukû'dan evvel miydi yahut sonra mıydı? dedim. Rukû'dan evvel idi, dedi. Ben kendisine: Fulân kimse bana haber verdi ki, sen rukû'dan sonra demişsin? diye sordum. üzerine Enes: O yanlış söylemiş. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) rukû'dan sonra yalnız bir ay kunût yapmıştır. Bunun sebebi de şudur: Rasûlüllah kendilerine kurrâ adı verilen yetmiş kişilik bir topluluğu müşriklerden birtakım kabilelere göndermişti. O müşriklerle Rasûlüllah arasında onlar tarafından verilmiş bir ahd de vardı. İşte kendileriyle Rasûlüllah arasında bir ahd bulunan bu müşrikler, o hafız sahâbîler topluluğuna baskın yaparak üstün gelip, onların hepsini öldürdüler. İşte bu sebeble Rasûlüllah, o müşrikler aleyhine bir ay rukû'dan sonra duâ ederek kunût yaptı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Racî Gazvesi, Rı’l Ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi İle Adal Ve El-kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb Ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı
4147-) Ubeydullah şöyle demiştir: Bana Nâfi', İbnu Omer'den haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Uhud gazvesi günü harbden önce orduyu teftiş ettiği zaman, Abdullah ibn Omer'in karşısına gelmiş de ona harbe girmesine izin vermemiştir; o gün Abdullah ibn Omer ondört yaşında idi. Peygamber Hendek gazvesi günü İbn Omer onbeş yaşında iken yine onun karşısına gelmiş ve bu sefer onun harbe girmesi izin vermiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4148-) Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Rasûlüllah'ın beraberinde hendek işinde bulunduk. Müslümânlar hendek kazıyor, biz de omuzlarımız üzerinde toprak taşıyorduk. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): lâ ayşe illâ ayşu'l-âhire Fağfir lil - Muhâcirîne ve’l- Ensâri " (Yâ Allah, yaşayış ancak âhiret yaşayışıdır. Sen Muhacirler ve Ensâr'ı mağfiret eyle!) beytini söyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4149-) Humeyd et-TavîI şöyle demiştir: Ben Enes(radıyallahü anh)'ten işittim şöyle diyordu: Rasûlüllah, hendek kazılan yere çıkıp vardı. Orada Muhacirler ile Ensâr'ın soğuk bir kuşluk vaktinde hendek kazmakta olduklarını gördü. Onların yanlarında kendileri adına bu işi yapacak köleleri yoktu. Rasûlüllah bunların çektikleri zorluğu ve açlığı görünce: "Allâhumme inne'l-ayşe ayşu'l-âhire Fağfir lil- Ensârî vel Muhâcîreh " (Yâ Allah, tam yaşama âhiret yaşamasıdır. Bunun için Sen Ensâr'a ve Muhâcirler'e mağfiret eyle!) beytini söyledi. Orada bulunan sahâbîler de Rasûlüllah'a cevâb vererek: bâyeû Muhammeden, Alel-cihâdi mâ bakıynâ ebeden (Bizler hayâtta kaldığımız müddetçe dâima cihâd etmek üzere Muhammed'le bey'at edip söz vermiş kimseleriz) dediler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4150-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Muhâcirler'le Ensâr Medine etrafına hendek kazmaya ve sırtları üzerinde toprak taşımaya başladılar. Bu çalışma sırasında onlar: 'llezîne bâyeû Muhammeden Ale'l-İslâmi mâ bakıynâ ebeden (Biz hayâtta kaldığımız müddetçe dâima İslâm üzerinde sebat edeceğimize Muhammed'e söz vermiş kimseleriz) beytini söylerlerdi. dedi ki: Peygamber de onlara cevâb vererek: innehu lâ hayra illâ hayru'l-âhireh Fe-bârik fi’l-Ensâri ve'l-Muhâcireh" (Yâ Allah, âhiret hayrından başka hayır olmadığı muhakkaktır. Onun için Sen bu işi Ensâr ve Muhacirler hakkında bereketli kıl) beytini söylerdi. Enes dedi ki: Sahâbîlere o zaman avucum (yahut iki avuç) dolusu arpa getirilir, akabinde bu onlar için, eskiliğinden tadı ve kokusu değişmiş et yağı ile pişirilip yemek yapılır ve topluluğun önüne konulurdu. Topluluk aç oldukları hâlde bu yağın sertliği, bozuk tadı boğazda kalırdı; bu yağın hoşa gitmeyen bir kokusu da vardı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4151-) Bize Hallâd ibn Yahya tahdîs etti: Bize Abdulvâhid ibnu Eymen, babası Eymen el-Habeşî'den -ki bu zât İbn Omer'in âzâdlısı idi- tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Ben Câbir'e geldim; o şöyle dedi: Bizler Hendek günü çukur kazıyorduk. Bir ara çok sert bir yer karşımıza çıktı. Bunun üzerine sahâbîler Peygamber'e geldiler ve: Hendek'te(taş parçası gibi) sert bir damar karşımıza çıktı, dediler. aleyhi ve sellem): "Ben hendeğe ineyim" buyurdu. Peygamber karnına(açlıktan) bir taş parçası sarılmış olarak kalktı. Çünkü biz (hendek kazarken) üç gün yiyecek içecek birşey tatmadan orada kalmıştık. Peygamber sivri balyozu eline aldı ve o kayaya vurdu. O sert kaya ince kum gibi dağıldı. Ben: Yâ Rasûlallah, eve gitmeme izin ver, dedim. Evime geldiğimde eşime (Mes'ûd kızı Suheyle'ye): Ben Peygamber'de bir açlık hâli gördüm ki, artık sabrolunur şey değildir. Evinde yiyecek birşey var mı? Diye sordum. Yanımda biraz arpa ile bir keçi oğlağı var, dedi. Hemen keçi oğlağını kestim. Eşim de o arpayı öğüttü. Nihayet eti çömleğe koyduk. Hamur mayalanıp fırına, çömleği de tandıra konulduktan ve bunlar güzel pişmeye başladıktan sonra ben Peygamber'e geldim ve: Yâ Rasûlallah, biraz yiyeceğim var, bir veya iki kişi ile kalk buyur gel, dedim. Rasûlüllah: "Yiyeceğin ne kadardır?" diye sordu. Ben de mikdârım bildirdim. "O! Hem çok, hem de güzel!" buyurdu. Aynı zamanda: "Kadınına söyle! Ben evinize gelinceye kadar çömleği tandırdan, ekmeği de fırından ayırmasın!" diye tenbîh etti. ardındanRasûlüllah orada bulunanlara: " (Ey hendek ahâlîsi!) Kalkınız(Câbir'in ziyafetine gideceğiz)" buyurdu. umûmî da'vet üzerine Muhacirler ve Ensâr kalktılar. Câbir karısının yanına girince telâşından: Allah sana iyilik versin! Peygamber Muhâcirler'i, Ensâr'ı ve yanında bulunan kimseleri getiriyor, diye endîşesini belirtti. Peygamber yemeğimizin mikdârım sana sordu mu? dedi. Evet, sordu, dedim. Mademki biz evimizdeki yiyeceği Peygamber'e bildirdik, gerisini Allah ve Rasûlü bilir, dedi.) halkıyle evimizin önüne gelince yanındaki topluluğa): "Giriniz ve birbirinizi sıkıştırmayarak serbest oturunuz" buyurdu. bölük bölük oturdular.) Sonra Rasûlüllah kendi eliyle (çömleği ve fırının kapağını açtı), ekmeği fırından alıp parçalamağa ve üzerine et koyup -çömleği ve fırını kapayarak- da'vetlilere sunmaya başladı. Rasûlüllah bu suretle ekmek bölüp üstüne et koymağa ve -her defasında çömleği ve fırını kapayarak- hendek halkına dağıtmağa devam etti. Nihayet da'vetliler doydular. Yemek de arttı kaldı. Rasûlüllah, Câbir'in kadınına: "Bu geri kalanı sen ye ve başkalarına da hediye et. Çünkü bütün insanlara açlık isabet etmiştir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4152-) Bize Saîd ibnu Mînâ haber verip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah(radıyallahü anh)'tan işittim, şöyle dedi: Ben hendek kazıldığı zaman Peygamber'de açlıktan dolayı şiddetli bir karın çekkinliği gördüm. Hemen kadınımın yanına döndüm de: Yamnda yiyecek birşey var mı? Çünkü ben Rasûlüllah'ta şiddetli bir karın boşluğu ve çekikliği gördüm, dedim. bana içinde bir sâ' arpa bulunan bir dağarcık çıkardı. Bizim bir besi oğlağımız vardı. Ben onu kestim. Kadınım da o arpayı öğüttü. O arpa öğütmeyi, benim oğlağı kesip ayrılmamla beraber bitirdi. Ben oğlağın etini parçalayıp, çömleğinin içine koydum. Sonra Rasûlüllah'ın yanına döndüm. Karım Suheyle, benim Rasûlüllah'a dönüşümün akabinde: Beni Rasûlüllah ve beraberindekilerle mahcûb etme! dedi. Ben akabinde Rasûlüllah'a geldim ve O'na gizlice: Yâ Rasûlallah! Biz bir oğlağımızı kestik, yanımızda bulunan bir sâ' arpayı da öğüttük; Sen ve beraberindeki on kadar insanla bize buyur gel, dedim. teklifim üzerine Peygamber bağırıp: "Ey hendek ahâlîsi! Câbir ziyafet yemeği yapmıştır. Çabuk geliniz!" buyurdu. Câbir'e de: "Ben size gelinceye kadar çömleğinizi tandırdan indirmeyin, hamurunuzu da ekmek yapmayın" diye tenbîh etti. dedi ki: Ben eve geldim, Rasûlüllah da geldi. İnsanlar da ilerliyorlardı. Ben karımın yanına geldim. Karım gelen insanların çokluğunu ve yemeğin azlığını görünce, bana: Allah sana iyilik versin, Allah sana şöyle böyle yapsın! Dedi. Ben de ona: Ben senin: Yemeğin azlığını Rasûlüllah'a haber ver de beni rüsvây etme, dediğini yaptım, dedim. karım,Peygambere hamuru çıkardı. Peygamber onun içine ağzının suyundan attı da hamura bereket duası yaptı. Sonra da et çömleğine yöneldi, onun içine de ağız suyu attı ve bereket duası etti. Sonra: "Ekmek pişirici bir kadın çağır da benimle beraber pişirsin, sen de çömleğinizden kepçe ile et çıkar ve sakın çömleği tandır taşlarının üzerinden aşağıya indirmeyiniz" buyurdu. topluluk bin kişi idi. Allah'a yemîn ederim ki onların hepsi yediler, yemeği bırakıp yemekten ayrıldılar; bizim et çömleğimiz olduğu gibi dopdolu idi, hamurumuz da olduğu gibi hiç eksilmeden hâlâ ekmek yapılır hâldeydi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4153-) Âişe (r. anha); "O vakit onlar hem üstünüzden, hem altınızdan size gelmişlerdi. O zaman gözler yılmış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Ve siz Allah'a karşı türlü zannlarda bulunuyordunuz” (el-Ahzâb: ıo) âyeti hakkında: Bu âyetin içindeki işlerin hepsi Hendek günü oldu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4154-) el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Hendek günü (toprak kazılması yapılırken)Peygamber toprak taşıyordu. Hattâ karnını toprak örtmüş -yahut karnı toza bulanmıştı. Peygamber (bu sırada Abdullah ibn Revâha'nın) şu recezini söylüyordu; levlâ'llâhu mahtedeynâ, tasaddaknâ velâ salleynâ, sekîneten aleynâ, sebbiti'l-akdâme in lâkaynâ, kad bağav aleynâ, erâdu fitneten ebeynâ. yemîn ederim ki, Allah olmasaydı biz doğru yolu bulamazdık. Sadaka da vermez, namaz da kılmazdık. (Yâ Rabb!) Kâfirlerle karşılaştığımızda ayaklarımızı sabit tut, üzerimize sekînet -ma'nevî kuvvet- yani sabır ve sebat indir. Şübhesiz onlar bizim üzerimize saldırmışlardır. Onlar bize fitne ve fesâd yapmak istedikleri zaman kaçmayıp dayatırız.) ibn Âzib: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) "Ebeynâ ebeynâ(= Kaçmaz dayatırız, kaçmaz dayatırız)" kelimelerini söylerken sesini yükseltirdi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4155-) Şu'be şöyle demiştir: Bana el-Hakem ibnu Uteybe, (müfessir) Mucâhid ibn Cebr'den; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):"Ben sabâ rüzgârı ile zafere ulaştırıldım. Âd kavmi ise debûr rüzgârı ile helak edildi" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4156-) Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibnu Âzib (radıyallahü anh)'den işittim, o tahdîs edip şöyle dedi: Ahzâb günü olduğu ve Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hendek kazdığı zaman hem Rasûlüllah'ı hendeğin toprağından taşır hâlde gördüm, hattâ tozlar O'nun karnının derisini benden perdelemişti. Peygamber'in göğsü çokça kıllıydı. İşte Peygamber o hâlde toprak taşırken, Abdullah ibn Revâha'nın şu kelimelerini şiir şeklinde okumakta olduğunu işittim; O şöyle diyordu: levlâ ente mahtedeynâ tasaddaknâ velâ salleynâ sekîneten aleynâ sebbiti'l-akdâme in lâkaynâ kad bağav aleynâ in erâdu fitneten ebeynâ" SonraPeygamber bu şiirin sonundaki "Ebeynâ" kelimesinde sesini uzatıyordu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4157-) Abdullah ibnu Omer (radıyallahü anh): Hazır bulunup harb yaptığım ilk gün, Hendek günüdür, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4158-) Abdullah ibnu Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Siffîn vak'ası sırasında kızkardeşim Hafsa'yı ziyaret edip yanına girdim. O esnada ablam yıkanmıştı da saç örgüleri su damlatır hâldeydi. Alî ile Muâviye'nin hükümet da'vâsı gördüğün hâle girdi. (Mekke'de, Medine'de sağ kalan sahâbîleri bu işi müzâkere etmeye çağırıyorlar.) Fakat benim için emîrlik ve meliklikten birşey takdir edilmemiştir(benim bu işle ilgim yoktur, onun için ben müzâkereye gitmeyeceğim), dedim. Buradan gidecek hey'ete sen de katıl. Çünkü Sufyânîler senin durumuna muhakkak bakıyorlardır. Senin gitmekten çekinmeni, muhalefet sanmalarından korkarım, dedi. Hafsa, kardeşi İbn Omer'i iki hakemin toplanma yerine gönderinceye kadar boş bırakmadı.(Nihayet İbn Omer, hakemlerin bulunduğu yere vardı ve aralarında cereyan eden dolambaçlı vakıada hazır bulundu.) hüküm vermesinden sonra insanlar dağılınca Muâviye kendisini halîfe sayarak bir hutbe yaptı da, hutbenin bir cümlesinde Alî'ye meyl ve mahabbeti olan Abdullah ibn Omer'le babası Omer'e ta'rîz edip: Bu halifelik işi hakkında her kim benimle konuşmak isterse yüzünü bize göstersin! Muhakkak ki, biz halifeliğe hem ondan, hem de babasından (yani Omer'den) daha haklıyız! Demiştir. yaşta bir sahâbî olan râvî Habîb ibn Mesleme, ibn Omer'e: Sen Muâviye'ye cevâb vermedin mi? diye sordu. Abdullah ibn Omer: Hemen maşlahımın bağını çözdüm de ona: Bu halifelik işine senden daha haklı ve daha lâyık olan, Uhud günü, Hendek günü islâm'ı korumak üzere sana ve baban Ebû Sufyân'a karşı harb eden kişidir (yani Alî'dir), demek istedim. Fakat İslâm topluluğunun arasını açacak, kan dökecek ve istemediğim ters bir ma'nâya hamlolunacak bir kelime söylemekten korktum. Ve o anda Allah'ın sabreden kuluna hazırladığı mükâfatını hatırladım(da Muâviye'ye karşılık vermedim), demiştir. ibn Omer'in bu sözlerini dinleyen Habîb ibnu Mesleme -Muâviye tarafdarı olmakla beraber- onun görüşündeki doğruluğu takdir ederek: Sen Allah tarafından bir fitneden korunmuş ve büyük bir fenalıktan muhafaza edilmişsin! Demiştir. şeyhi Mahmûd ibn Gaylân el-Mervezî, Abdurrazzâk'tan gelen bir rivayetinde saç örgüleri ma'nâsında olarak geçen "Nesvâtuha" kelimesi yerine vâv'ın sîden öne alınmasıyle "Nevsâtuha" şeklinde söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4159-) Süleyman ibnu Sured (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb günü(müşriklerin oradan ayrılmaları üzerine): "Artık biz onlara karşı gidip harb edeceğiz. Onlar bize harb edemiyecekler" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4160-) Ben Süleyman ibnu Sured (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, müşrik orduları oradan çıkarıldığı zaman: "Artık şimdiden sonra biz müşriklere karşı gidip harb edeceğiz. Onlar bize harb edemeyecekler, biz onlara doğru yürüyeceğiz" buyuruyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4161-) Hişâm ibn Hassan, Muhammed ibn Şîrîn'den; o da Abîde'den; o da Alî(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hendek harbi günü: "Allah düşmanların üzerine (dirilerken) evlerine ve (ölülerken de) kabirlerine ateş doldursun! Nitekim onlar bizleri orta namazından alıkoydular, nihayet güneş battı" diye beddua etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4162-) Bize Hişâm ibnu Hassan el-Kardûsî, Yahya ibn Kesîr'den; o da Ebû Seleme'den; o da Câbir ibn Abdillah'tan tahdîs etti ki, Omer ibnu'l-Hattâb(radıyallahü anh) Hendek günü güneş battıktan sonra geldi ve Kureyş kâfirlerine sövmeye başladı ve: Yâ Rasûlallah! Nerdeyse güneş batıncaya kadar ikindi namazını kılamıyordum, dedi. aleyhi ve sellem): "Vallahi ben de kılamadım" buyurdu. Peygamber'in beraberinde Bathân Deresi'ne (yâni Medîne vadisine) indik. Peygamber namaz için abdest aldı, biz de namaz için abdest aldık. Müteakiben Peygamber güneş battıktan sonra önce ikindi namazını, sonra onun ardından da akşam namazını kıldırdı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4163-) Muhammed ibnu'l-Munkedir şöyle demiştir: Ben Câbir (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Ahzâb harbi günü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kurayza oğulları topluluğunun haberini bana kim getirir?" diye sordu. ez-Zubeyr: Ben(getiririm), dedi. Sonra Rasûlüllah yine: "O kavmin haberini bana kim getirir?" diye sordu. Yine Zubeyr: Ben(getiririm), diye cevâb verdi. Sonra Rasûlüllah tekrar: "O kavmin haberini bana kim getirir?" diye sordu. Yine Zubeyr: Ben, diye cevâb verdi. Bunun üzerine Rasûlüllah: "Her peygamberin bir havarisi (yani hâlis yardımcısı) vardır; benim havarim de ez-Zubeyr'dir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4164-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den(o şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zaman zaman "Lâ ilahe illellâhu vahdehû...Allah'tan başka hiçbir ilâh yok, yalnız O vardır. Allah ordusunu azîz kıldı. Kuluna yardım etti. Tek olarak Arab kabilelerini yendi. Allah'tan başka hiçbirşey (in hakîkî varlığı) yoktur".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4165-) İsmâîl ibn Ebî Hâlid şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ(radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle diyordu:Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) toplanıp gelen Arab kabîleleri aleyhine duâ etti de, şunları söyledi: "Yâ Allah! Ey Kitâb'ı indiren, ey (düşmanlarla) hesabı tez gören (Rabb'im) Sen Medine önünde toplanan şu Arab kabilelerini dağıt! Yâ Allah! Sen onların topluluklarını kır, irâdelerini sars!".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4166-) MûsâibnUkbe, Sâlim'den veNâfi'den; onlar da Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh) 'den şöyle haber verdiler: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gazveden yahut haccdan yahut umreden döndüğü zaman evvelâ üç kerre tekbîr eder, sonra da şöyle derdi: ilahe ille’llâhu vahdehu lâ şerike lehû, Lehu’l-mulku ve lehu'l-hamdu ve huve alâ külli şey'in kadir. Âyibûne, tâibûne, âbidûne, sâcidûne li-Rabbinâ hâmidûn... Allah'tan başka ilâh yok, yalnız O vardır. O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'nundur. O herşeye güç yetirendir. Hepimiz O'na dönücüleriz, tevbe edicileriz, ibâdet edicileriz, secde edicileriz. Yalnız Rabb'imize hamd edicileriz. Allah va'dinde doğru oldu, kuluna yardım etti de yalnız olarak Arab topluluklarını hezimete uğrattı".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-hendek Gazvesi -ki Bu El-ahzâb Harbidir- Bâbı
4167-) Âişe(r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hendek harbinden (Medine'deki evine) dönüp geldiğinde, silâhını çıkarıp yerine koymuş ve yıkanmıştı. Bu sırada Cibril aleyhi's-selâm Peygamber'e geldi de: Sen silâhını çıkarmışsın! Vallahi biz melekler henüz silâhlarımızı çıkarmadık. Haydi, onlara doğru yola çık! Dedi. "Nereye doğru çıkıyoruz?" diye sordu. Cibril, Kurayza oğulları yurdunu işaret ederek: İşte şuraya! dedi. üzerine Peygamber, Kurayza oğulları'na doğru hareket etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamberin Ahzâb Harbindeki Ordugâhından Medinedeki Evine Dönmesi, Oradan Da Kurayza Oğulları Yurduna Gidip Onları Muhasara Etmesi Bâbı
4168-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh): Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Kurayza oğulları'na sefer ettiğinde ben Cibril'in melekler alayının Ganm oğulları sokağından geçtikleri sırada yükselen tozunu bugün bile hâlâ görür gibiyim, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamberin Ahzâb Harbindeki Ordugâhından Medinedeki Evine Dönmesi, Oradan Da Kurayza Oğulları Yurduna Gidip Onları Muhasara Etmesi Bâbı