Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

2336-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma "Her biri için mevlâlar yaptık", "mirasçılar yaptık" demektir, dedi. "Yeminlerinizin karşılıklı bağladığı kimseler", Muhacirler ile Ensâr'dır ki, Muhacirler Medine'ye geldikleri ilk zamanlarda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kurduğu kardeşlik sebebiyle Ensâr'a kendi hısımlarından evvel mîrâsçı olurlardı. Fakat sonra "Erkek ve dişiden herbiri için mirasçılar yaptık...” (en-Nisâ: 33) âyeti inince, bu âyetin birinci kısmı (yânı âyetu'l-mevâlî) ikinci kısmını (yani akidleşme âyetini) neshetti, dedi. Sonra İbn Abbâs "Yeminlerinizin karşılıklı başladığı kimseler..." kavli hakkında: Ancak yardım etmek, ihsan eylemek ve nasihat etmek kaldı. Akidleşenler arasında verilegelen mîrâs gitti. Kardeşlik akdi sebebiyle mîrâs almakta olan kimseye vasiyet yapılabilir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'l-kefalet
Konu: Yüce Allahın: “yeminlerinizin Bağladığı Kimselere De Hisselerini Veriniz En-nisâ: Kavli Bâbı
2337-) Enes (radıyallahü anh) şöyle dedi: Yanımıza Abdurrahmân ibnu Avf geldi. Akabinde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdurrahmân ile Sa'd ibnu'r-Rabî' arasında kardeşlik akdi yaptı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'l-kefalet
Konu: Yüce Allahın: “yeminlerinizin Bağladığı Kimselere De Hisselerini Veriniz En-nisâ: Kavli Bâbı
2338-) Âsim ibn Süleyman tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'e: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in"İslâm'da (Câhiliyet devrinin) ahdi yoktur" buyurduğu sana ulaştı mı? diye sordum. Enes (radıyallahü anh): Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'de benim evimde Kureyş ile Ensâr arasında kardeşlik akdi yaptı, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'l-kefalet
Konu: Yüce Allahın: “yeminlerinizin Bağladığı Kimselere De Hisselerini Veriniz En-nisâ: Kavli Bâbı
2339-) Selemetu'bnu'l-Ekva' (radıyallahü anh)'dan: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, üzerine cenaze namazı kıldırması için bir cenaze getirildi. Peygamber: "Üzerinde bir borç var mı?" diye sordu. sâhibleri: Hayır (yoktur), dediler. üzerine Peygamber ona namaz kıldı. Sonra diğer bir cenâze getirildi. Peygamber yine: "Bu ölü üzerinde bir borç var mı?" dedi. Sâhibleri: Evet vardır, dediler. Peygamber: "Arkadaşınızın üzerine sizler cenaze namazı kılınız" buyurdu. Bu esnada Ebû Katâde: Yâ Rasûlallah, o ölünün borcunu ödemek benim üzerimedir, dedi. kefalet üzerine Rasûlüllah, o ölünün cenaze namazını kıldı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'l-kefalet
Konu: Bir Ölünün Borcuna Kefîl Olan Kimseye O Kefaletten Dönmesi Sahîh Olmaz Bâbı
2340-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle dedi:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bahreyn(den cizye) malı gelmesi gerçekleşirse sana (iki avucunu göstererek) şöyle şöyle veririm" buyurdu. ruhu alınıncaya kadar Bahreyn malı gelmedi. Bahreyn malı geldiği zaman Ebû Bekr emretti de bir nidâcı: Peygamber'in yanında her kimin bir va'di yahut bir alacağı varsa bize gelsin! diye i'lân etti. üzerine ben Ebû Bekr'e gittim de: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şöyle şöyle buyur (up va'd et)mişti, dedim. Ebû Bekr, benim için bir avuç (para) avuçlâdı(ve bunları say dedi). Ben onları saydım. Onların beş yüz adet olduğunu gördüm. Ebû Bekr: Bunun iki mislini daha al, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'l-kefalet
Konu: Bir Ölünün Borcuna Kefîl Olan Kimseye O Kefaletten Dönmesi Sahîh Olmaz Bâbı
2341-) Bize Yahya ibn Bukeyr tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-Leys, Ukayl'den tahdîs etti. İbnu Şihâb dedi ki: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Peygamber'in zevcesi Âişe (r. anha): Ben Bâbamla anamın İslâm Dîni'ni dîn edinir olmalarından başka hâllerini hatırlamadım, demiştir. Ebû Salih şöyle dedi: Bana Abdullah ibnu'l-Mübârek, Yû-nus'tan; o da ez-Zuhrî'den tahdîs etti. ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben Bâbamla anamın İslâm Dîni'ni dîn edinerek yaşamalarından başka yaşayışlarını hiç bilmedim. O zamanlarda hiçbir günümüz geçmezdi ki, muhakkak o günde, gündüzün iki tarafında, sabah ve akşam vakitlerinde Rasûlüllah bize gelirdi. Müslümanlar(Kureyş müşrikleri tarafından) işkenceye uğratılınca (Rasûlüllah Habeşistan'a göçe izin vermişti), Ebû Bekr de Habeşistan tarafına hicret etmek üzere(Mekke'den) çıkmıştı. Ebû Bekr, Berku'l-Gımâd- mevkîine gelince kendisine İbnu'd-Dağine kavuştu. İbnu'd-Dağine Kaare kabilesinin seyyididir. Ebû Bekr'e: Yâ Ebâ Bekr, nereye gitmek istiyorsun? dedi. Bekr de: Beni kavmin (in ezası) çıkardı. Ben de yeryüzünde seyahat etmek, bir yere çekilmek ve orada Rabb'ime ibâdet etmek istiyorum, dedi. Senin gibi bir zât ne yurdundan çıkar, ne de (başkaları tarafından) çıkarılır. Çünkü şu bir hakikattir ki, sen fakîri kazandırırsın (veya: Bulunmayan bir malı ihsan edersin), hısımlarla ilgiyi devam ettirirsin, âcizlerin yükünü çekersin, konuklara ziyafet verirsin, hakk engellerine karşı hayır işlerine yardım edersin! Şimdi ben senin için bir koruyucuyum. Haydi Mekke'ye dön de kendi memleketinde Rabb'ine ibâdet et! Demiştir. üzerine Ebû Bekr geri dönmüş, İbnu'd-Dağine de kendisi ile beraber yollanmıştır. (Mekke'ye gelince) İbnu'd-Dağine Kureyş şeriflerini dolaşmış ve onlara: Şüphesiz Ebû Bekr gibi kıymetli bir zât memleketinden çıkmaz ve çıkarılmaz. Ey Kureyş, siz şu faziletleri bulunan bir adamı memleketinden çıkarıyor musunuz? O, yok olanı kazanır, hısımlık ilişkilerini devam ettirir, âcizin yükünü taşır, konuklara ziyafet verir, hakk engellerine karşı hayır işlerine yardım eder, dedi ve Ebû Bekr'i himayesine aldı. de İbnu'd-Dağine'nin Ebû Bekr'i emânına almasını infaz etti ve Ebû Bekr'i emniyette kıldılar. İbnu'd-Dağine'ye: Ebû Bekr'e emret. O(bir şeye karışmasın), evinde Rabb'ine ibâdet etsin, evinde namaz kılsın, dilediği şeyi okusun. Fakat okuduğu ile bize ezâ vermesin, okuduğunu yüksek sesle okumasın. Çünkü biz oğullarımızı ve kadınlarımızı fitneye düşürmesinden korkmuşuzdur, dediler. bu sözlerini de İbnu'd-Dağine Ebû Bekr'e söyledi. Ebû Bekr de bu şartlara göre evinde Rabb'ine ibâdet etmeye, evinden başka yerde yüksek sesle namaz kılmamaya ve yüksek sesle okumamaya başladı. Sonra Ebû Bekr için bunun muhalifi bir re'y zahir oldu da, evinin yanına bir mescid bina etti. Oraya çıktı, orada namaz kılıyor ve Kur'ân okuyordu. Bunun üzerine müşriklerin kadınları ve oğulları Ebû Bekr'in ibâdet ve kıraatine taaccüb ederek ve ona bakarak bir izdiham ve sıkışıklık meydana getiriyorlardı. Ebû Bekr ince yürekli, çok ağlayıcı bir adamdı. Kur'ân okurken gözyaşını tutamazdı. Ebû Bekr'in bu hâli Kureyş'in müşrik şeriflerini korkuttu da, onlar İbnu'd-Dağine'ye haber gönderdiler. Akabinde İbnu'd-Dağine onların yanına geldi. Kureyş, İbnu'd-Dağine'ye: Biz, kendi evinde Rabb'ine ibâdet etmek üzere Ebû Bekr'i himaye ve emânına almanı kabul etmiştik. Ebû Bekr ise bu sınırı aşmış, evinin avulusunda bir mescid bina etmiş, içinde yüksek sesle namaz kılmaya ve Kur'ân okumaya başlamıştır. Doğrusu biz oğullarımızı ve kadınlarımızı fitneye düşürmesinden korktuk. Sen ona git. Eğer kendi evinde Rabb'ine ibâdet etmek üzerine kısaltmak isterse bunu yapsın. Eğer bunu kabul etmez de muhakkak namaz ve kıraatini yükseltip i'lân etmek isterse, ona verdiğin ahd ve emânını sana geri vermesini iste. Emîn ol ki, biz sana verdiğimiz sözden caymayı çirkin gördük. Fakat biz Ebû Bekr'in alenî ibâdet etmesini ikrar(ve kabul) ediciler de değiliz, dediler. dedi ki: Bunun üzerine İbnu'd-Dağine, Ebû Bekr'e geldi ve: Benim nasıl bir husus üzerine sana emân ahdi verdiğimi iyi bilmişsindir. Şimdi sen ya o husus üzerine işi kısaltırsın, yahut da emân ahdimi bana geri verirsin. Çünkü ben bir kimse hakkında vermiş olduğum emân ahdimi bozmuş olduğumu Arab milletinin işitmesini istemem, dedi. Bekr de: Ben senin koruma ahdini sana geri veriyorum ve Allah'ın korumasına razı oluyorum, dedi. ise o günlerde Mekke'de bulunuyordu. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dedi: "Sizin hicret edeceğiniz yurt bana gösterildi. Ben iki kara taşlık arasında, hurmalıklı çorak bir yer gördüm" dedi. bunu söylediği zaman Medine tarafıına hicret edenler (dalga dalga) hicret ettiler ve Habeşistan'a hicret etmiş olanların bâzısı da Medine'ye dönüp geldiler. Ebû Bekr de bir muhacir olmaya hazırlandı. Fakat Rasûlüllah ona: "Yavaş ol(acele etme). Çünkü ben, benim için de izin verilmesini umuyorum" buyurdu. Bekr: Bâbam sana kurbân olsun, sen bunu umuyor musun? dedi. Rasûlüllah: "Evet" buyurdu. üzerine Ebû Bekr, Rasûlüllah'a yol arkadaşlığı etmek için kendini (hicretten men' edip), Rasûlüllah üzerine habsetti ve yanında bulunan iki kuvvetli binek devesini dört ay (dikenli meşe nev'inden büyük) talh ağacı yaprağı ile evinde besledi(dışarıya salıvermedi).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'l-kefalet
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Zamanında Ebû Bekre Emân Verilmesi Ve Ebû Bekrin Akdi Bâbı
2342-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den(şöyle demiştir): Rasûlüllah'a, üzerinde borç olduğu hâlde ölmüş bir kimse (nin cenazesi) getirilirdi de,Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Borcu için bir fazlalık bıraktı mı?" diye sorardı. Şayet kendisine o zâtın borcu için bir ödeme bıraktığı söylenirse, onun cenaze namazını kılardı. Yoksa müslümânlara hitaben: "Arkadaşımızın cenaze namazını sizler kılınız" buyururdu. Nihayet Allah kendisine birçok fetihler müyesser kılınca: "Ben bütün mü'minlere kendi öz nefislerinden daha yakınımdır. Binâenaleyh artık her kim üzerinde bir borç bırakarak ölürse, o borcu ödemek bana âiddir. Her kim de bir mal bırakırsa, o mal kendi mirasçılarına âiddir" buyurdu .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtabu'l-kefalet
Konu: Borç Bâbı
2343-) Alî (radıyallahü anh): Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana kesilen kurbân develerinin çullarını ve derilerini sadaka vermemi emretti, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Ortağın Ortağa Taksimde Ve Diğer İşlerde Vekâleti Hakkındadır
2344-) Ukbe ibnu Amir (radıyallahü anh)'den: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Ukbe ibnu Âmir'e, sahâbîlerine taksim etmek üzere bir takım kurbanlık koyun vermiş.(Ukbe bunları taksim etmiş), bir yaşında kuvvetli bir keçi oğlağı kalmıştı. Ukbe bunu Peygamber'e zikretmiş, Peygamber de: "Onu da sen kes!" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Ortağın Ortağa Taksimde Ve Diğer İşlerde Vekâleti Hakkındadır
2345-)  Salih ibnu İbrâhîm ibn Abdirrahmân ibn Avf, Bâbası İbrahim'den; o da dedesi Abdurrahmân ibn Avf tan: Bu Abdurrah-mân ibn Avf(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Mekke'deki malımı (yahut yakınlarımı) muhafaza etmesi; ben de onun Medine'deki malını ve yakınlarını korumam için Umeyyetu'bnu Halefe bir mektûb yazdım. Mektubun üzerine Abdurrahmân imzasını koyup Rahman ismini zikredince, Umeyye: Senin ibâdet ettiğin Rahmân'ı ben tanımam, sen bana Câhiliyet'teki isminle yaz, dedi. Bu sefer ben ona " Abdu Amr" diye yazdım. Bedir gazvesi günü geldiği zaman, ben o gün bir gece insanlar uyuduğu bir sırada Umeyye ibn Halefi korumak için onu alıp bir dağa çıktım. Fakat Umeyye'yi Bilâl gördü. Hemen koşup, nihayet bir Ensâr meclisinde durdu ve: Bu, Umeyyetu'bnu Haleftir; yakalayın! Eğer Umeyye bu sefer kurtulursa ben kurtulmam! Diye haykırdı (Böylece Ensâr'ı Umeyye'yi öldürmeye teşvik etti). üzerine onun beraberinde Ensâr'dan bir takım mücâhid, bizim izlerimizde hareket edip, bizi ta'kîbe koyuldular.(Benim bir elimi Umeyye, bir elimi de oğlu Alî tutuyordu.) Mücâhidlerin bize yetişeceklerinden endîşe edince, ben Ensâr'a: Umeyye budur, diye oğlu Alî'yi kendisine halef yapıp geri bıraktım. oğlu ile onları meşgul edip Umeyye'yi kurtarmak için yaptım. Fakat onlar hemen Umeyye'nin oğlunu öldürdüler. Sonra bizi kovalamak için direndiler. Umeyye şişman, ağır bedenli bir adamdı. Kovalayanlar bize yetişince, ben Umeyye'ye: Çök, dedim; o diz üstü çöktü. hücumdan onu korumak için kendimi onun üzerine attım. Fakat hücum edenler kılıçlarını altımdan Umeyye'ye sapladılar ve nihâyet onu öldürdüler. Bu sırada mücâhidlerden biri kılıcını benim ayağıma isabet ettirdi. hadîsi Abdurrahmân ibn Avf'tan rivayet eden oğlu İbrâhîm: Bâbam Abdurrahmân ibn Avf, ayağının üstündeki bu kılıç izini bize gösterir idi, demiştir. Abdillah el-Buhârî dedi ki: Râvî Yûsuf ibnu'l-Mâcişûn, İbrâhim'in oğlu Salih'ten işitti. İbrâhîm de Bâbasından işitti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Müslüman Kimse Dâru’l-harbde Bulunan Yahut Dâru’l-islâmda Kendisine Emân Verilmekle Müstemen Olan Bir Harbîyi Tevkîl Ettiği Zaman. Bu Vekâlet Verme Caizdir.
2347-) Ka'b ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ka'b ibn Mâlik ailesinin Seli' Dağı'nda güdülür bir sürü davarı vardı. Bunları güden cariyemiz, bu sürüden bir koyunun ölmek üzere olduğunu gördü. Hemen (sert) bir taşı kırdı da bu taş parçasıyle koyunu kesti. Bunu duyunca Ka'b, aile halkına: (Durun)! Bunu Peygamber'den soruncaya kadar, yahut Peygamber'e soracak bir kimse gönderinceye kadar, koyunun etinden yemeyiniz, dedi. Ve Peygamber'e bu koyunun kesilme suretinden, bizzat kendisi yahut birisini gönderip, sordu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de Ka'b'a, bu koyunun etini yemeyi emretti. Ubeydullah: O çobanın bir câriye olması ve o cariyenin koyunu kesmesi beni sevindiriyor, demiştir. Abdetu, Ubeydullah'tan rivayette Mu'temir'e mutâbaat etmiştir. Buhârî bu mutâbaatı Zebâih Kitâbı'nda senediyle getirdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Çoban, Ölmek Üzere Olan Bir Koyun Gördüğü Veya Vekîl, Bozulacak Bir Şey Gördüğü Zaman, Çoban O Koyunu Kesse, Vekîl De Fesadından Korktuğu Şeyi İyileştirse Bu Tasarruflar Caiz Olur
2348-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: Bir adamın Peygamber üzerinde muayyen yaşta bir deve alacağı vardı. Bir gün o adam Peygamber'e geldi de bu alacağını ödemesini istedi. Peygamber hâzır olan me'mûrlarına hitaben: "Bu adama onun devesi yaşında bir deve veriniz'' buyurdu. onun devesi yaşında bir deve aradılar. Fakat ona verilecek yaşta deve bulamadılar, ancak onun devesinden daha değerli yaşta bir deve buldular. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunu ona veriniz" buyurdu. Deve kendisine verilen adam: Sen bana alacağımı fazla verdin, Allah da sana bol versin, dedi. Peygamber bu vesile ile şöyle buyurdu: "Şübhesiz sizin en hayırlınız, borç verimi en güzel olanınızdır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Şahidin Ve Gaibin Vekâleti Câîzdir
2349-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den(şöyle demiştir): Bir adam Peygamber'e geldi de ondan alacağını ödemesini istiyordu. İstemesinde kabalık ve sertlik yapmıştı. Peygamber'in sahâbîleri de onu (söz ve fiille) cezalandırmak istediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onu serbest bırakın (dokunmayın). Çünkü her hak sahibinin söz söyleme hakkı vardır" buyurdu. Sonra da: "Ona kendi devesinin benzeri yaşta bir deve veriniz" buyurdu. Yâ Rasûlallah, biz ancak onun devesinden daha değerlisini buluyoruz (onun devesi gibisini bulamıyoruz), dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah: (daha iyi olan deveyi) ona veriniz. Çünkü sizin en hayırlı olanınız, borç ödeme yönünden en güzel olanınızdır” buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Borçları Ödeme Hususunda Vekâlet Bâbı
2350-) Mervân ibn Hakem ile Misver ibn Mahreme (radıyallahü anh) Urve'ye şöyle haber vermişlerdir: (Huneyn seferinde) Rasûlüllah'a Havâzin kabilesinin temsilci hey'eti müslümânlar olarak geldikleri ve Rasûlüllah'tan mallarının ve esirlerinin kendilerine geri verilmesini istedikleri zaman, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara şunları söyledi: "Bana sözün en sevimlisi, en doğrusudur. Şimdi siz iki şıktan birini tercih ediniz: Ya esirleri, ya malı. Ben (taksîmden evvel) sizin gelmenizi beklemiş idim (siz geciktiniz)" buyurdu. hakîkaten Rasûlüllah Tâif ten(Cı'râne'ye) döndüğü zaman, on bu kadar gece Havâzin elçilerinin gelmesini beklemişti. Havâzin Hey'eti'ne Rasûlüllah'ın kendilerine ancak iki şıktan birini geri vereceği açıkça belli olunca, bunlar: Biz esirlerimizin geri verilmesini tercîh ediyoruz, dediler. üzerine Rasûlüllah (musallaya gitti), müslümânlar arasında ayağa kalktı. Allah'a lâyık olduğu sıfatlarla sena etti. Sonra "Amma ba'du” (أَمَّا بَعْدُ ) (fasıl hitâbiyle başlayarak): "Bu Havâzin temsilcileri kardeşleriniz kusurlarından tevbe ediciler olarak bize gelmişlerdir. Ben de (benim ve Abdulmuttalib oğulları'nın payı olan) esirleri kendilerine geri vermeyi uygun gördüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi severse, bunu yapsın! Sizden her kim kendi payı üzerine bağlı kalmak (karşılıksız vermemek) arzu ederse, (bu bedeli) biz ona, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz. Bu kanâatle o da böyle yapsın!" buyurdu. üzerine halk(bir ağızdan): Rasûlüllah'ın hatırı için bizler Havâzin esirlerini kendilerine vermekle bu hoşnûdluğu yaptık, dediler. ardından Rasûlüllah: "Şimdi biz, sizden esirini vermeye rızâsı olan kimseleri, rızâsı olmayanlardan bilip ayıramıyoruz- Onun için siz gidiniz de, sizin muvafakat emrinizi bize iş bilir naîbleriniz arzetsinler!" buyurdu. yerlerine döndüler. Kabilelerin işbilir kişileri kendi halklarıyla konuştular. Sonra Rasûlüllah'a dönüp, her biri kavminin esîrleri geri vermekten memnun olduklarını ve Rasûlüllah'a bu hususta izin verdiklerini haber verdiler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Bir Kimse Bir Kavmin Vekiline Yahut Şefaatçısına Bir Şey Hibe Ettiğinde Bu Hibe Caizdir.
2351-) Bize Mekkî ibnu İbrâhîm tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbnu Cureyc, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan ve bir de bâzısı bâzısı üzerine artırarak ondan başkalarından tahdîs etti. Bu hadîsin tamâmını onların hepsi teblîğ etmedi, fakat onlardan bir tek adam tebliğ etti. Câbir ibn Abdillah(radıyallahü anh) şöyle demiştir: bir seferde Peygamber'in maiyyetinde idim ve ağır hareket eden bir deve üzerinde yolculuk ediyordum.Bu deve ancak insanların sonunda idi. Derken yanıma Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) uğradı da: "Bu arkada kalan kimdir?" dedi. Câbir ibn Abdillah'tır, dedim. Peygamber: "Neyin var ki (geri kaldın)?' buyurdu. Ben de: Ben yürüyüşü yavaş bir deve üzerindeyim, dedim. Peygamber: "Beraberinde deve sürecek bir çubuk var mı?" dedi, Evet, var, dedim. "Onu bana ver" buyurdu. çubuğu kendisine verdim. O da bu deynekle deveye vurdu ve azarladı. Artık deve Peygamber'in ona vurduğu bu yerden i'tibâren ordunun önde gidenlerinden oldu. "Deveyi bana sat" dedi. Ben de: Fakat o (bedelsiz olarak) senindir yâ Rasûlallah, dedim. "Onu bana sat. Ben bu deveyi senden dört dînâr karşılığında aldım. Medine'ye kadar onun sırtı (yani binme hakkı) senindir" buyurdu. yaklaştığımız zaman ben hızlı gitmeye başladım. Peygamber: "Nereye gitmek istiyorsun?" diye sordu. Kocası ölmüş dul bir kadınla evlendim, dedim. Peygamber: "Onun seninle, senin de kendisiyle oynaşacağınız bakire bir kızla evlenseydin yâ!" buyurdu. Bâbam vefat etti ve bir takım kız çocukları bıraktı. Bu sebeble ben tecrübe kazanmış, kendinden toyluk gitmiş bir kadınla evlenmek istedim, dedim. "Bu evlilik sana mübarek olsun" dedi. Medine'ye geldiğimizde: "Yâ Bilâl, Câbir'e devesinin bedelini öde ve bedeli biraz da artır" buyurdu. Bilâl, Câbir'e dört dînâr verdi ve bedeli bir kîrât da artırdı. Rasülullah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bu ziyâdesi artık benden ayrılmasın, dedi. (Râvî Atâ) bu kîrât, Câbir ibn Abdillah'ın kılıcının kılıfı oldu, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Bir Adam Bir Adamı Ne Kadar Vereceğini Beyân Etmeyerek, Bir Şahsa Bir Şey Vermesi İçin Vekîl Yaptığı Zaman, Vekîl Bu Şahsa İnsanların Örf Edindiği Şey Üzere Verirse Bu Câizdir
2352-) Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh) şöyle dedi: Bir kadın Rasûhıllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'a geldi de: Yâ Rasûlallah, ben nefsimi sana hibe ettim, dedi. Akabinde bir adam: Bu kadını bana zevce yap, dedi. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Kur'ân'dan ezberindeki sûreler (i ona öğretmen) karşılığında, bu kadını sana zevce yaptık" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Kadının Nikâh Akdi Yâni Kendisini Evlendirmesi Hususunda İmâma Vekâlet Vermesi Bâbı
2353-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) beni ramazân zekâtını korumaya vekîl ta'yîn etti. (Bir gece) bana bir kimse geldi ve zekât hurmasından avuçlamaya başladı. Ben onu yakaladım ve: Allah'a yemîn ederim ki, seni muhakkakRasûlüllah'a götüreceğim, dedim. O da: Ben muhtacım, üzerimde de bana muhtâc bir aile (nafakası) vardır; benim bu aldığım şeye şiddetli bir ihtiyâcım vardır, dedi. Ebû Hureyre dedi ki: Bunun üzerine ben de onun yolunu boşalttım (yani onu salıverdim). Sabaha girdiğimde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yâ Ebâ Hureyre, dün gece esirin ne yaptı?' dedi. Ben de: Yâ Rasûlallah, şiddetli ihtiyâcdan ve ailesinin çokluğundan şikâyet etti. Ben de ona acıdım ve yolunu boşalttım(yani salıverdim), dedim. "Fakat o muhakkak sana yalan söylemiştir ve yakında yine gelecektir" buyurdu. "Yakında yine gelecek" buyurduğu için, onun geleceğini bildim de, onu gözetledim. Geldi ve hurmadan avuçlamağa başladı. Onu yakaladım ve: Seni elbette Rasûlüllah'a götürürüm, dedim. O: Beni bırak, çünkü ben muhtacım ve üzerimde büyük bir aile(yükü) vardır. Bir daha dönmem, dedi. Ben de ona acıdım ve yolunu açtım. Sabaha eriştiğimde Rasûlüllah bana: "Yâ Ebâ Hureyre, esirin ne yaptı?" buyurdu. Ben de: Yâ Rasûlallah, şiddetli bir ihtiyâcdan, ailesinin çokluğundan şikâyet etti de ona acıdım ve yolunu açtım(yani salıverdim), dedim. "Fakat o muhakkak sana yalan söylemiştir; yakında gelecektir" buyurdu. üçüncü defa gözetledim. Geldi ve hurmadan avuçlamaya başladı. Onu yine yakaladım ve: Bu defa seni muhakkak Rasûlüllah'a götürürüm. Artık bu üç defanın sonudur. Sen bir daha dönmem dersin, sonra yine dönersin, dedim. O: Beni bırak da sana bir takım kelimeler öğreteyim ki, Allah sana bu kelimelerle fayda ihsan eder, dedi. Ben: Bu kelimeler nedir? Dedim. O da: Yatağına girdiğinde Kürsî Ayeti'ni: Allâhu lâ ilahe illâ huvel-Hayyul-Kayyûm âyetini bitirinceye kadar oku. Muhakkak senin üzerinde Allah tarafından bir koruyucu bulunmakta devam eder ve sana sabaha kadar hiçbir şeytân yaklaşamaz, dedi. Ben de onun yolunu açıp salıverdim. girince Rasûlüllah bana: "Dün gece esirin ne yaptı?" dedi. Ben de: Yâ Rasûlallah, bu esîr bana bir takım kelimeler öğreteceğim, bunlar sebebiyle Allah'ın bana hayır ve yarar ihsan edeceğini söyledi. Ben de yolunu açıp salıverdim, dedim. Rasûlüllah: "Bu kelimeler nedir?" buyurdu. Ben de: Bana, yatağıma girdiğimde Kürsî Âyeti'ni evvelinden bitirinceye kadar Allâhu lâ ilâhe illâ huve'l-Hayyu’l-Kayyûm.. diye oku dedi. Ve yine bana o: Sabaha girinceye kadar senin üzerinde Allah'tan bir koruyucu bulunmakta devam eder; asla ayrılmaz ve sana şeytân da yaklaşamaz dedi, diye cevâb verdi. Sahâbîler hayır öğrenmeye pek hırslı idiler. Bunun üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Dikkat! Bu esîr çok yalancı olduğu hâlde sana doğru söylemiştir. Yâ Ebâ Hureyre, üç geceden beri sana hitâb edip konuşan kimdir bilir misin?" buyurdu. Ebû Hureyre de: Hayır, dedi (m). Rasûlüllah: "İşte o(insan suretinde) bir şeytândır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Bir Kimse Bir Kimseyi Vekîl Tayîn Ettiği Ve Vekil De Tevkîl Edildiği Maldan Bir Mikdâr Şeyi Terk Ettiği Zaman Müvekkil Vekilin Bu Hareketine İcazet Verdiği Takdirde Bu İş Caiz Olur.
2354-) Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Bir kerresinde) Bilâl Peygamber'e bernî denilen en iyi cins hurma getirdi. Peygamber, Bilâl'e: "Bu hurma neredendir?" dedi. Bilâl: Yanımızda ergin nevi'den hurma vardı. Ondan iki sâ' ölçeğini bunun bir sâ' ölçeği ile değiştim. Bunu Peygamber'e yedirmek için yaptım, dedi. üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evveh, evveh! Bu ribânın kendisidir; bu ribânın kendisidir; sakın böyle yapma!.. Fakat iyi hurma satın almak istediğinde âdi hurmayı ayrıca sat, sonra onun parası ile bu iyi hurmayı satın al" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Vekîl, Bir Şeyi Fesâdlı Bir Alışverişle Sattığı Zaman Vekilin Bu Alışverişi Reddedilmiştir Yani Reddedilir.
2355-) Amr ibn Dînâr. Omer ibnu'l-Hattâb'ın sadakası, yani vakıf yaptığı malı hususunda Omer'in: Vakfın işini üstlenen velî üzerine o maldan yemesinde ve mal toplayıcı olmayarak arkadaşına yedirmesinde günâh yoktur, dediğini İbn Omer'den rivayet etmiştir. İbn Omer kendisi Omer'in vakfına velilik eder, bu maldan Mekke ahâlîsinden insanlara, onlar üzerine inerek(yani konuk olarak) hediye eder idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Vakıf Hususunda Vekâlet, Vekilin Nafakası, Vekilin Vakıf Maldan Arkadaşına Yedirmesi, Kendisinin De Marûf Mikdâr Yemesi Bâbı:
2356-) Zeyd ibn Hâlid ile Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den; şöyle demişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yâ Uneys(ibne'd-Dahhâk), şu zina suçu isnâd edilen kadına git, eğer o kadın zina ettiğini itirâf ederse ona recm cezası uygula" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Dînî Cezaları Yerine Getirmekte Vekâlet Bâbı
2357-) Ukbetu'bnu'l-Hârise şöyle demiştir:(Medine'de) Nuaymân yahut Nuaymân'ın oğlu içki içmiş (yani sarhoş) olarak(evine) getirildi. Hem Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evde bulunan kimselere bu sarhoşu dînî ceza olarak dövmelerini emretti. Ukbe: Ben de onu dövenler arasında idim. Biz onu nalınlarla, kabuğu soyulmuş hurma deyneği ile dövdük, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Dînî Cezaları Yerine Getirmekte Vekâlet Bâbı
2358-) Amre bintu Abdirrahmân, Ebû Bekr ibn Hazm'ın oğlu Abdullah şunu haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben (hicretin dokuzuncu yılında)Rasûlüllah'ın Kâbe'ye hediye gönderdiği kurbanlık develerin gerdanlık iplerini kendi iki elimle büktüm. SonraRasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara kendi iki eliyle gerdanlıklarını taktı. Sonra da bu kurbanlıkları Bâbam Ebû Bekr ile Mekke'ye gönderdi. Bu işten dolayı Allah'ın kendisine helâl kıldığı (ihrâmlıya haram olan şeylerden) hiçbir şey Rasülullah'a haram olmadı. Bu kurbânlar kesilinceye kadar Allah ona ihrâmlıya haram olan şeyleri helâl kıldı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Kâbeye Hediye Olarak Gönderilen Kurbanlık Hayvanların Kesilmesi Ve Bunların İşlerinin Araştırılıp Gözetilmesi Hususlarında Vekâlet Bâbı:
2359-) Bana Yahya ibn Yahya tahdîs edip şöyle dedi: Ben Mâlik'in huzurunda okudum. O da îshâk ibn Abdillah ibn Ebî Talha'dan ki, o amcası Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten şöyle derken işitmiştir; Ebû Talha Medîne'de hurmalık yönünden Ensâr'ın en zengini idi. Kendisince mallarının en sevimlisi de Bîruhâ denilen bustânı idi. Bîruhâ, Mescid'in karşısında idi. Rasûlüllah Bîruhâ'ya girer ve onun içindeki güzel sudan içerdi. sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcayıncaya kadar asla hâlis iyiliğe ermiş olmazsınız. Her ne infâk ederseniz şüphesiz Allah onu bilicidir" (Âlu İmrân: 92) âyeti inince Ebû Talha, Rasûlüllah'a geldi de şunları söyledi: Yâ Rasûlallah: Yüce Allah kendi Kitâbı'nda "Siz sevdiğiniz şeylerden harcayıncaya kadar asla hâlis iyiliğe ermiş olmazsınız.. " buyuruyor. Mallarımın bana en sevimli olanı da Bîruhâ'dır. Bu sebeble Bîruhâ Allah için bir sadakadır. Ben bu sadakanın hayrını ve sevabını Allah yanında biriktirip bulacağımı ümîd ediyorum. Yâ Rasûlallah, sen bu bustânımı istediğin "yere koy (sarfet)! Bunun üzerine Rasûlüllah: "Ne hoş şey! Bîruhâ gidici (veya kazanç verecek) bir maldır, Bîruhâ gidici (yahut kazanç verici)bir maldır. Onun hakkında senin söylediğin şeyi işittim (maksadını bildim). Ben bu malı senin kendi yakınlarına tahsis etmeni uygun görüyorum" buyurdu. Talha da: Yâ Rasûlallah, ben de öyle yaparım, dedi. Ebû Talha Bîruhâ'yı en yakınları ve amca oğulları arasında taksim etti. rivayet eden İsmâîl, Yahya ibn Yahya'ya mutâbaat etti. Ravh da Mâlik'ten olan rivayetinde "Râbihun(Kazanç getirici)" şeklinde söyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Bir Adam Kendi Vekiline: Bunu Allahın Sana Gösterdiği Yere Yânı İstediğin Yere Koy, Dediği Ve Vekili De: Söylediğin Şeyi İşittim, Dediği Zaman Yani O Şeyi İstediği Yere Koyduğu Zaman Bu Caiz O!ur.
2360-) Ebu Musa (radıyallahü anh) dan: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):“ (Efendisi tarafından) emredilen şeyi kamilen, bol bol emredilen kimseye gönül hoşluğu ile infâk etmekte -ve belki de şöyle buyurdu: Vermekte- olan emniyetli hazineci, sadaka veren iki hayır sahibinden birisidir" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-vekâle
Konu: Emniyetli Kimseye Hazînecilik Ve Benzeri İşlerde Vekâlet Verme Bâbı
2361-) Bize Kuteybe ibnu Saîd tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ebû Avâne tahdîs etti. H ve yine bize Abdurrahmân ibnu'l-Mübârek tahdîs edip şöyle dedi. Bize Ebû Avâne, Enes'ten tahdîs etti. Enes (radıyallahü anh) dedi ki: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): şöyle buyurdu: -“Hiçbir müslümân yoktur ki, bir ağaç diker yahut ekin eker de bunların her birinden bir kuş yahut bir insan yahut bir hayvan yesin de, kendisi bundan faydalanmasın! Muhakkak buna mukabil o müslüman için bir sadaka sevabı olmuştur".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Ekin Ekmenin Ve Ağaç Dikmenin Bunların Her Birinden Yenildiği Zamanki Fazileti Bâbı
2362-) Ve yine bize Müslim (ibnu İbrâhîm el-Ferâhîdî el-Basrî) söyleyip şöyle dedi: Bize Ebân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Kâtâde tahdîs edip şöyle dedi: Bize Enes, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Ekin Ekmenin Ve Ağaç Dikmenin Bunların Her Birinden Yenildiği Zamanki Fazileti Bâbı
2363-) Ebu Umâme el-Bâhilî (radıyallahü anh) bir keresinde bir demir saban ve zirâat âletinden bir şey gördü de hemen şöyle dedi: Ben Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Bu âlet bir ailenin (sınırdaki) evine girerse, o eve muhakkak bir zelîllik (horluk, hakîrlik) girdirilir" Abdillah el-Buhârî: Ebû Umâme'nin ismi Sudey ibnu Aclân'dır, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Zirâat Aletiyle Meşgul Olmanın Akıbetlerinden Yahut Zirâatte Emrolunan Sınırın Geçilmesi Nevinden Sakınılacak Şeyler Bâbı
2364-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: kim (yanında) köpek tutarsa, şu muhakkak ki, her gün o kimsenin amelinden bir kirat eksilir. Zirâat köpeği yahut koyun köpeği edinmek bundan müstesnadır", Sîrîn ile Ebû Salih, Ebû Hureyre'den; o da Peygamber'den olmak üzere "Koyun köpeği yahut zirâat köpeği yahut av köpeği müstesnadır" buyurdu, demişlerdir. Râvî Ebû Hazım da yine Ebû Hureyre'den; o da Peygamber'den olmak üzere "Av köpeği yahut davar köpeği müstesnadır" buyurdu, demiştir. sahâbîlerden olan) Sâhib ibn Yezîd tahdîs etti ki, kendisi Ezdu Şenûe kabilesinden ve Rasûlüllah'ın sahâbîlerinden bir adam olan Sufyân ibn Ebî Zuheyr'den işitmiştir. Sufyân şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Her kim ne ekin, ne de sağım hayvanı korumayan bir köpek edinirse, onun iyi amelinden her gün bir kîrât eksilir". ibn Yezîd dedi ki:) Ben (hadîsi tesbît için Sufyân ibn Ebî Zuheyr'e): Hakîkaten sen bu hadîsi Rasûlüllah'tan işittin mi? dedim. O da cevâb olarak ve Ka'be'yi işaret ederek: Şu Mescid'in Rabb'ine yemîn ederim ki, evet O'ndan işittim, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Zirâat İçin Köpek Edinilmesi Bâbı
2366-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den(şöyle demiştir): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dedi: Bir kimse bir öküz üzerine binmişti. Bu sırada hayvan o kimseye yüzünü çevirip baktı da: Ben bunun için yaratılmadım; ben tarla sürmek için yaratıldım, dedi." "Ben hayvanın böyle söylediğine inandım; Ebû Bekr ile Omer de inandı. Bir kere de bir kurt bir koyunu yakaladı. Çoban onun arkasından gitti (ve koyunu bıraktırdı). Bunun üzerine kurt, çobana hitaben: Yırtıcı hayvan gününde koyunu benden kim kurtarır? O gün koyunun benden başka çobanı bulunmayacaktır! Dedi". aleyhi ve sellem): "Ben kurdun böyle söylediğine inandım; Ebû Bekr ile Omer de inandı" buyurdu. Ebû Seleme: Peygamber'in bu kıssayı anlattığı gün Ebû Bekr ile Omer o cemâat içinde yoklardı, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Çiftçilik İçin Öküz Kullanılmasının Hikmeti Bâbı
2367-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: (Peygamber -sallallahü aleyhi ve sellem- Medine'ye geldiği zaman) Ensâr, peygamber'e: Hurmalıklarımızı bizimle Muhacir kardeşlerimiz arasında taksîm et, dediler. ''Hayır(öyle olmaz)" buyurdu. üzerine Ensâr(Peygamber'in emriyle Muhâcirler'e): Terbiye etme ve sulama işlerini siz üzerinize alın da, sizi mahsûlde ortak yapalım, dediler. suretle Ensâr ve Muhacirler: (Peygamber'in emrini) işittik ve itaat ettik, dediler .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Mal Sahibi Başka Bir Kimseye: Şu Hurmalığın Veya Bağın Sulamak Ve Timar Etmek Gibi İşlerini Üzerine Al Da, Mahsûlünde Benimle Ortak Ol Dediği Zaman Bu Ortaklık Akdi Caiz Olur
2368-) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den(şöyle demiştir): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Benu'n- Nadîr Yahûdî kabilesinin Buveyre şehrinin hurmalıklarını yaktı ve kestirdi. İşte bu Buveyre için şâir Hassan ibn Sabit şu beyti söyler: hâne alâ serâti Benî Lueyyin Harîkun bi’l-Buveyrati mustatîru

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Ağaç Ve Hurma Ağacı Kesme Nin Hükmü Bâbı
2369-) Râfi' ibnu Hadîc (radıyallahü anh) şöyle dedi: Biz Medîne ahâlîsinin ekin ekme yeri(yani tarla) yönünden en çoğu idik. Biz arazîden bir kısmı mal sahibine âiddir diye isimlendirilmiş olarak diğer tarafını kiraya verir idik. Râfi' dedi ki: Bazen bu kısım musîbete uğrar(helak olur), kiraya verilen arazî selâmete çıkar; bâzı defa da aksine, kiraya verilen asıl arazî musîbete uğrar da, mal sahibine ayrılan kısım âfetten selâmete çıkardı. İşte bunun için bu şekilde kiraya vermekten nehyolunduk. Altın ve gümüşe gelince, o zamanda(bunlarla kira âdeti) yoktu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Bu, Geçen Bâbın Bir Faslı Gibidir
2370-) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh), Nâfi'e, Peygamber'den haber verip şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem), Hayber arazîsinden çıkacak meyveden, ekinden her mahsûlün yarısı Hayber ahâlîsine âid olmak üzere muamele yaptı. Ve Rasûlüllah bu mahsûlden kadınlarına yüz vesk verirdi ki, bunun seksen veski hurma, yirmi veski de arpa idi. Omer, Hayber arazîsini kıt'alara ayırdı ve Peygamber'in kadınlarının ya bu arazîden ve suyundan birer parça almaları yahut Peygamber zamanında olduğu gibi mahsûlünden vesk almalarını yürüteceği hususunda muhayyer kıldı. Onlardan bâzıları arazîyi, bâzıları da veski tercih ettiler. Âişe ise arazî almayı tercîh etmişti

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Mahsûlün Yarısı Yahut Üçte Biri; Dörtte Biri Gibi Belli Bir Miktârı Üzerine Ekincilik Akdi Yapmanın Hükmü Bâbı
2371-) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber arazîsinden çıkacak meyveden, ekinden her mahsûlün yarısı Hayber ahâlîsine âid olmak üzere ekincilik muamelesi yaptı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Arazî Sahibi Ekincilik Akdinde Belli Seneler Şart Kılmadığı Zaman?
2372-) Amr ibn Dînâr dedi ki: BenTâvûs'a: Keski muhâbara akdini terketsen! Çünkü bâzı sahabeler, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) muhâbara yoluyla zirâatten nehyetti diyorlar, dedim. Tâvûs: Ey Amr, ben onlara veriyorum ve onları zengin kılıyorum (yâhûd onlara yardım ediyorum). Ve bana Peygamber bundan nehyetti diyenlerden daha bilgili olan kimse, yani İbn Abbâs haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan (yani arazîyi ücret mukaabili kiraya vermekten) nehyetmemiştir; fakat: "Sizden birinizin tarlasını zirâat için din kardeşine (meccânen) vermesi, kendisi için o arazî mukabilinde belli bir ücret almasından daha hayırlıdır" buyurmuştur, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Bu, Geçen Bâbın Bir Faslı Gibidir
2373-) İbn Omer (radıyallahü anh) 'den (şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber arazîsini Yahûdîler'e, o arazîde çalışmaları ve onunla zirâat yapmaları ve arazîden çıkacak mahsûlün yarısı kendilerinin olmak üzere verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Yahudilerle Ekincilik Akdi Yapmak Bâbı
2374-) Râfi' ibn Hadîc (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Medine ahâlîsi içinde en çok tarlası olanlar idik. Her birimiz arazisini "Şu parça bana, şu parça da sana âid olsun" diyerek kiraya verir idi. Bazen burası mahsûl verirdi de şu taraf mahsûl bitirmezdi (ve hakkı zayi' olurdu).Bunun için Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) tarla sahihlerini bu nevi' ekincilik akdinden nehyetti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Ekincilik Akdinde Mekruh Olan Şartlar Bâbı
2375-) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu. "Üç kişilik bir cemaat yürümekteler iken onları yağmur yakaladı. Hemen bir dağdaki bir mağaraya sığındılar. Akabinde girdikleri mağaranın ağzına dağdan büyük bir kaya düştü ve üzerlerine mağarayı kapattı. Bunlar birbirlerine; Allah için elverişli olarak işlemiş olduğunuz bir takım ameller düşünün de onlarla Allah'a duâ edin, belki Allah bu kayayı size açar, dediler. biri şöyle dedi: Yâ Allah! Şu muhakkak ki benim ihtiyar yaşlı Babamla anam vardı. Bir de küçük kız çocuklarım vardı. Ben onlar üzerine çobanlık yapardım. Yanlarına gittiğim zaman süt sağardım da Babam ile anamdan başlar, çocuklarımdan önce onlara süt içirirdim. Bir gün geç kaldım da akşama girinceye kadar gelemedim. Geldiğimde onları uyumuşlar buldum. Yapa geldiğim gibi süt sağdım. Onları uyandırmayı ve onlardan önce çocuklara süt içirmeyi istemediğim için, başuçlarında dikildim. Çocuklar ayağımın yanında ağlıyorlardı. Nihayet fecir doğdu. Eğer benim bu işi senin rızânı aramak için yaptığımı biliyorsan, bize bu sıkıntılı hâlden bir açıklık aç da oradan gökyüzünü görelim! Diye duâ etti. üzerine Allah biraz açtı da onlar gökyüzünü gördüler. bir diğeri: Yâ Allah! Şu muhakkak ki, benim bir amucam kızı vardı. Ben o kızı erkeklerin kadınları sevmekte olduklarından daha şiddetli bir surette severdim. Ben ondan murâd almak istedim. O, ben kendisine yüz dînâr getirmedikçe kabul etmeyip dayattı. Ben bu parayı aradım, nihayet yüz dînârı topladım. Kızın iki ayağı arasına ulaştığım zaman kız bana: Ey Allah'ın kulu! Allah'tan kork, yaratıcı kudretin bekâret mührünü açma; ona ancak hakkı ile yâni nikâh ile aç, dedi. Bunun üzerine ben de kızın üstünden kalktım. Eğer benim bu işi senin hoşnutluğunu aramak için yaptığımı bilmekte isen, bize bir açıklık ihsan et! Diye duâ etti. üzerine kaya biraz daha açıldı. de şöyle dedi: Yâ Allah! Ben on altı rıtl ölçeği ücret mukabilinde ücretli bir işçi tutmuştum. İşini bitirince, hakkımı bana ver dedi. Ben de hakkını kendisine sundum. Fakat o ücreti almadan gitti. O günden sonra ben onun ücreti ile zirâat etmekte devam ettim. Nihayet o ücretten çobanı ile beraber bir sürü sığır topladım. Sonra o işçi bana geldi de: Allah'tan kork(ücretimi ver), dedi. Ben de: Şu sığır sürüsüne ve çobanına git ve onları al, dedim. O bana: Allah'tan kork da benimle alay etme, dedi. Ben de: Ben seninle eğlenmiyorum; onları al, dedim ve aldı. Eğer benim bu işi senin rızânı kazanmak için yaptığımı bitmekte isen, kalan kısmı da aç, dedi. da mağarayı tamâmiyle açtı (onlar da yürüyüp gittiler)”. Abdillah el-Buhârî dedi ki: Ve İsmâîl ibnu Ukbe, Nâfi'den yaptığı rivayette hadîsteki "Bağaytu(Aradım)" kelimesi yerine "Saaytu(Çalıştım)" lâfzını söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Bir Kimse Bu Zirâatta O Topluluk Lehine Bir İyilik Ve Salâh Bulunduğu Hâlde, İzinleri Olmaksızın Bir Topluluğun Malında Zirâat Yaptığı Zaman Bu Zirâat Kime Âid Olacaktır?
2376-) Zeyd ibn Eslem'in Bâbası Eşlem şöyle demiştir: Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh): Eğer müslümânların sonu (yani müstakbel hayâtı endîşesi) olmasaydı, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hayber'i taksim ettiği gibi, ben de fethettiğim her bir köyü muhakkak ganimet sahihleri arasında taksim ederdim, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Peygamber’in Sahabelerinin Vakıfları, Harâc Arazîsi, Sahabelerin Zimmet Ehli İle Ekincilik Akdi Ve Çalışma Akdi Yapmaları Meselelerinin Hükümlerini Beyân Bâbı
2377-) Bize el-Leys, Ubeydullah ibnu Ebî Ca'fer'den; o da Muhammed ibn Abdirrahmân'dan; o daUrve'den; o da Âişe (r.anha)'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Her kim, hiçbir kimseye ait olmayan bir arazîyi i'mâr ederse işte o kimse (bu yere) daha haklıdır" buyurmuştur . Omer ibnu'l-Hattâb kendi halifeliğinde bu hükümle hükmetti, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Ölü Bir Arazîyi Diriltip İmâr Eden Kimse Bâbı
2378-) Mûsâ ibn Ukbe, Salim ibn Abdillah'tan; o da Bâbası Abdullah ibn Omer'den (şöyle demiştir):Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Veda Haccı'nda Akîk vâdîsinin ortasındaki Zu’l-Huleyfe'de gecelemek üzere konakladığı yerde iken (rüyâsında) kendisine "Şübhesiz sen mübarek bir vâdîde bulunuyorsun" denilmiştir. üçüncü râvî Mûsâ ibn Ukbe şöyle dedi: Hacc seferinde Salim ibn Abdillah, Bâbası Abdullah ibn Omer'in vaktiyle Zu'l-Huleyfe'de bineğinden inip, gecelemek üzere devesini çöktürdüğü yere bizi indirdi. Abdullah ibn Omer'in: Rasûlüllah Veda Haccı'na giderken bu vâdîde devesinden inip gecelediği yerdir, diye arayarak buraya gelip indiğini Salim görmüştü. Burası vâdînin içindeki mescidin alt tarafında, vâdî ile yol arasında tam ortalama bir mevki' idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Bu, Geçen Bâbın Bir Faslı Gibidir
2379-) İbnu Abbâs, Omer ibnu'l-Hattâb(radıyallahü anh)'dan: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Vâdî'l-Akîk'te iken şöyle buyurmuştur: "Bu gece bana Rabb'im tarafından bir elçi geldi: Bu mübarek vâdîde namaz kıl ve bu umre hacc içindedir de, dedi"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Bu, Geçen Bâbın Bir Faslı Gibidir
2380-) İbn Omer (radıyallahü anh) 'den (şöyle demiştir): Omer ibnu'l-Hattâb, devlet başkanlığı zamanında Yahûdî ve Nasrânîler'i Hicaz toprağından çıkardı. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) da Hayber üzerine gâlib geldiği zaman bunları Hayber'den çıkarmak istemişti. Çünkü Hayber üzerine gâlib geldiği zaman arazî Allah'a, Rasûlü'ne ve müslümânlara âid olmuş da Rasûlüllah Yahûdîler'i oradan çıkarmak istemişti. Bunun üzerine Yahudiler, Rasûlüllah'tan hurmalıkların işlerini görmek ve mahsûlün yarısını kendilerinin olmak üzere, kendilerini Hayber'de bırakmasını istediler. Bu istek akabinde Rasûlüllah onlara. "Dediğiniz şartlara göre istediğimiz müddetçe sizleri burada bırakıyoruz" buyurdu. onlar, Omer bunları Teymâ ve Erîha'ya sürünceye kadar Hayber'de kaldılar.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Arazî Sahibi, Ekinciye: Ben Seni, Allahın Seni Burada Durdurduğu Müddetçe Durdururum Dediği Ve Belli Bir Müddet Zikretmediği Zaman, Mal Sahibi Ve Ekinci, Rızâlaştıkları Şart Üzerinde Olurlar.
2381-) el-Evzâî, Râfi' ibn Hadîc'in himayesinde olan Ebu'n- Necâşî Atâ ibn Suhayb'dan haber verdi. O şöyle demiştir: Ben Râfi' ibn Hadîc'den işittim; o da amucası Zuheyr ibn Râfi'den. Zuheyr: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bizleri, bize kolay olan bir işten nehyetti, dedi. Ben: Rasûlüllah'ın söylediği şey elbette bir hakikattir, dedim. Zuheyr: Rasûlüllah beni çağırdı ve: "Tarlalarınızla ne yapıyorsunuz (yani onları nasıl idare ediyorsunuz)?" dedi. Ben de: Bunları, sulak tarafı (bizim) olmak üzere ve hurmadan, arpadan vesk (denilen ölçekler mukaabilinde îcâra (yani kiraya) veririz, dedim. Rasûlüllah: "Öyle yapmayınız. Onları ya kendiniz ekiniz, ya (ücretsiz olarak başkalarına verip) ektiriniz veyahut da onları boş tutunuz!" buyurdu. hadîsi amucasından işiten) Râfi': Ben senin kelâmını işitiyorum ve itaat ediyorum dedim, demistir (yani: Ey Peygamberim, senin sözünü işittim ve sana tamâmiyle itâat ettim, demektir).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Sahâbîlerinden Bâzılarının Diğer Bâzılarına Zirâat Ve Meyve Hususunda Ücretsiz Ve Karşılıksız Olarak Ortak Olmaları Ve Yardımlaşmaları Bâbı
2382-) Câbir (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Sahâbîler (Peygamber asrında) arazîleri, mahsûlün üçte biri veya dörtte biri yahut yarısı mukaabilinde zirâat ederlerdi. Bunun üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Kimin tarlası ve toprağı varsa onu ya kendisi eksin, yahut onu bir atıyye olarak versin (ektirsin); bunu da yapmazsa tarlasını (boş) tutsun" buyurdu . Ebû Tevbe er-Rabî' ibnu Nâfi (241) şöyle dedi: Bize Muâviye ibn Sellâm, Yahya ibn Kesîr'den; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti. Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Kimin arazîsi varsa onu kendisi eksin yahut bir atıyye olarak dîn kardeşine versin; bunu da yapmaktan çekinirse (icara vermeyip) arazîsini (boş)tutsun" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Sahâbîlerinden Bâzılarının Diğer Bâzılarına Zirâat Ve Meyve Hususunda Ücretsiz Ve Karşılıksız Olarak Ortak Olmaları Ve Yardımlaşmaları Bâbı
2384-) Amr ibnu Dînar şöyle demiştir: Ben yukarıda geçen ve içinde kiradan nehiy bulunan Râfi’ ibn Hadîc hadîsini Tâvûs’a zikrettim. Tâvûs if’âl bâbından “yuzriu” (yani kira ile başkasına ektirir) dedi de, (delil getirmek için şunu ilâve etti): Çünkü İbnu Abbas (radıyallahü anh) şöyle dedi: Şüphesiz Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) mahsulün bir kısmı ile ekincilik akdi yapmaktan nehyetmedi. Fakat: “arazi sahibinin, toprağını mü’min kardeşine karşılıksız ekime vermesi, belli bir şey almak üzere kiraya vermesinden hayırlıdır” buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Sahâbîlerinden Bâzılarının Diğer Bâzılarına Zirâat Ve Meyve Hususunda Ücretsiz Ve Karşılıksız Olarak Ortak Olmaları Ve Yardımlaşmaları Bâbı
2385-) İbn Omer'in himayesinde olan Nâfi' şöyle demiştir: İbn Omer(radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ebû Bekr, Omer, Usmân zamanlarında ve Muâviye'nin emirliği zamanında ekim arazîlerini kiraya verirdi. Râfi' ibn Hadîc'ten Peygamber'in tarlaları kiraya vermekten nehyettiği rivayet olundu. Bunun üzerine İbn Omer, Râfi ibn Hadîc'e gitti. Ben de onunla birlikte gittim. Râfi'den bu rivayetini sordu. O da: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) tarlaları kiraya vermekten nehyetti, dedi. Bu cevâb üzerine İbn Omer bana hitâb ederek: Ey Nâfi', sen kesin olarak bilirsin ki, biz tarlalarımızı Rasûlüllah'ın zamanında, tarlanın sulak, verimli yerlerinin mahsûlü arazî sahibine ait olmak ve samandan da bir şey verilmek üzere, kiraya verirdik, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Sahâbîlerinden Bâzılarının Diğer Bâzılarına Zirâat Ve Meyve Hususunda Ücretsiz Ve Karşılıksız Olarak Ortak Olmaları Ve Yardımlaşmaları Bâbı
2387-)  İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Salim haber verdi ki, Babası İbn Omer(radıyallahü anh): Ben iyi bilmekteyim ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında tarla kiraya verilirdi, demiştir. Sonra Abdullah ibn Omer, Peygamber'in arazîyi kiraya vermek hususunda kendisinin bilmediği bir hüküm ortaya çıkarmış olmasından korktu da (her ihtimâle karşı) arazîyi kiraya vermeyi terk etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Sahâbîlerinden Bâzılarının Diğer Bâzılarına Zirâat Ve Meyve Hususunda Ücretsiz Ve Karşılıksız Olarak Ortak Olmaları Ve Yardımlaşmaları Bâbı
2388-) Râfi' ibn Hadîc şöyle demiştir: Bana amucalarım(Zuheyr ile Muzhir), Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında sahâbîler, tarlanın sulak parçasında biten mahsûl ile yahut arazî sahibinin istisna ettiği(mahsûlün üçte bir, dörtte bir gibi) bir mikdârı kendisine verilmek üzere, tarlayı kiraya verirlerdi. İşte Peygamber bu suretle arazîyi kiraya vermeyi nehyetti, diye tahdîs ettiler. Hanzala: Râfi'e: Dînâr ve dirhem ile kiraya vermek nasıldır? Dedim. Râfi': Dînâr ve dirhem ile icar etmekte beis yoktur, dedi. el-Leys ibn Sa'd dedi ki: Öyle sanırım ki, kendisinden nehy olunan husus öyle bir şeydir ki, eğer helâl ve haramı anlama sahibi olan kimseler onda düşünselerdi, içindeki tehlikeden (yani helak üzerinde oluşundan) dolayı ona cevaz vermezlerdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Araziyi Altın Ve Gümüş Para Karşılığında Kiraya Verme Nin Cevazı Bâbı.
2389-)  Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den (şöyle demiştir):Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün yanında çöl ahâlîsinden bir adam bulunduğu hâlde şunu anlatıyordu: ehlinden bir kimse (cennette) zirâat etmek hususunda Rabb'inden izin istedi de Allah ona: (Ey kulum!) Sen, arzu ettiğin hâlde değil misin? Diye sordu. O kimse: Evet, lâkin ben zirâat yapmayı arzu ediyorum, dedi."Peygamber devamla dedi ki: "Akabinde bu kimse tohum attı, tohumu hemen çabucak çıkmaya, büyümeye ve biçilmek devrine erişmeye başladı. Taneler yığını dağlar misâli oldu. Bunun üzerine Yüce Allah: Ey Âdemoğlu, al işte! Şu muhakkak ki, seni hiçbir şey doyurmaz, buyurur!" üzerine çöl arabı: Vallahi bu zirâatçiyi ancak ya Kureyşli yahut Ensârî bir kimse bulursun. Çünkü Kureyş ile Ensâr zirâat sahibleridirler. Biz bedevîlere gelince, bizler zirâat sâhibleri değiliz, dedi. Bedevinin bu sözü üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) gülümsedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-muzâra'a
Konu: Bu, Geçen Bâbın Bir Faslı Gibidir