Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

1521-)  İbn Abbâsradıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûîullah(sallallahü aleyhi ve sellem), Muâz ibn CebelM Yemen'e gönderirken şöyle buyurdu: "Muâz, şübhesiz ki sen Kitâb ehli olan bir kavme gideceksin. Onların yanına vardığın zaman, onları Lâ ilahe ille’llah ve enne Muhammeden Rasûlu'llah (= Allah'tan başka hakk ilâh yoktur ve Muhammed Allah'ın elçisidir) düstûruna şehâdet etmelerine çağır. Eğer onlar buna şehâdet etmekle sana itaat ederlerse bu sefer onlara, Allah'ın kendilerine her gündüz ve gecede beş namaz farz kıldığını haber ver. Eğer onlar bu beş namazda sana itaat ederlerse, bu sefer Allah'ın kendilerine bir zekât farz kıldığını, bu zekâtın zenginlerinden alınıp fakirlerine verileceğini onlara haber ver. Bu zekât işinde sana itaat ederlerse, sahibleri yanında en kıymetli olan mallarını (zekât malı olarak) almaktan sakın ve mazlumun (kötü) duasından da çok çekin! Çünkü mazlum ile Allah arasında (duanın kabulüne) hiçbir engel yoktur".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Farz Kılınmış Olan Sadakanın Zenginlerden Alınıp Her Nerede Bulunurlarsa Fakirlere Verilmesi Bâbı
1522-) Abdullah ibn Ebî Evfâ(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), huzuruna bir cemâat zekâtlarıyla geldikleri zaman "Yâ Allah! Fulân ailesine salât et(yânı rahmet ve mağfiret ihsan eyle)" diye duâ eder idi. Bâbam Ebû Evfâ, sadakasıyle geldiğinde de: "Yâ Allah! Ebû Evfâ ailesine rahmet eyle!" diye duâ buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: İmamın Yani Devlet Başkanı Veya Onun Yerinde Bulunan Yüksek İdare Adamının Sadaka Sahibi Lehine Salât Ve Dua Etmesi.
1523-) Ve el-Leys ibn Sa'd şöyle dedi: Bana Ca'fer ibnu Rabîa, Abdurrahmân ibn Hürmüz'den; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den tahdis etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmutur: “İsrâîl oğulları'ndan bir kimse, kendi kavmi ferdlerinin bâzısından kendisine ödünç olmak üzere bin dînâr vermesini istedi. İstediği zât bu parayı ona (belli bir va'de ile) ödünç verdi. Parayı alınca deniz seferine çıktı. Nihayet parayı miadında göndermek istedi. Fakat bir vapur bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası aldı. Odunu oydu, içine bin dînâr(ile bir mektûb) koydu ve (Allah'ım, sahibine ulaştır! diye) denize attı. Ödünç veren kimse de (borçlu zamanında gelir ümîdiyle deniz kenarına)çıkmıştı. Sahilde bir odun parçasıyle karşılaştı. Odunu ailesinin evde yakması için aldı”. -Râvî Ebû Hureyre, hadîsin geri kalanını tamâmiyle zikrettikten sonra- Ödünç veren kimse evinde odun parçasını kesip kırınca bin dinarı buldu (diye rivayet etmiştir).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Denizden Çıkarılacak Şeylerin Zekât Vergisine Tabi Tutulup Tutulmayacağı Bâbı
1525-) Ebû Humeyd es-Sâidî(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Esed kabilesinden İbnu'l-Lutbiyye denilen bir kimseyi Suleym oğulları'nın sadakalarını toplamak) üzere me'mûr ta'yîn etmişti. İbnu'l-Lutbiyye (vazifeden) geldiği zaman, Rasûlüllah onu hesaba çekti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Yüce Allahın Sadakalar, Zekât İşinde Çalışan Memûrlar İçin De... Bir Hakktır Et-tevbe: Kavli İle Zekât Memurlarının, Devlet Başkanı Olan İmam Huzurunda Hesaba Çekilmeleri Bâbı
1527-)  Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi: Ben bir kuşluk vakti (kardeşim) Abdullah ibn Ebî Talha'yı bir çiğnem yapıp çocuğun ağzım parmağıyle çalması için, Rasûlüllah'a götürdüm. Rasülullah'a(bir davar ağılında) rast geldim. Elinde hayvan dağladıkları demir âleti vardı. Bu âletle sadaka develerini damgalayıp alâmetliyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: İmamın Sadaka Develerini Kendi Eliyle Damgalayıp Alametlemesi Bâbı
1528-) İbn Omer(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtr zekâtını müslümânlardan köle, hürr, erkek, kadın, küçük, büyük üzerine hurmadan bir sâ' yahut arpadan bir sâ' olarak farz kıldı. Ve bu zekâtın insanların bayram namazına çıkmasından önce verilmesini emreyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Fıtr Sadakasının Farzlığı Bâbı
1529-) Bize Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Omer (radıyallahü anh) 'den tahdîs etti(ki, o şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtr zekâtını, müslümânlardan erkek yahut her bir dişi hürr yahut köle üzerine, hurmadan bir sâ' yahut arpadan bir sâ' olarak farz kıldı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Fıtr Sadakası Müslümanlardan Köle Ve Diğerleri Üzerine Vâcibdir Bâbı
1530-) Bize Sufyân es-Sevrî, Zeyd ibn Eslem'den; o da Iyâd ibnu Abdillah'tan; o da Ebû Saîd Hudrî(radıyallahü anh)'den tahdîs etti(ki o): Biz sadakayı (yani fıtr sadakasını) arpadan bir sâ' olarak yedirir idik(demiştir).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Fıtr Sadakası Arpadan Bir Sadır Bâbı
1531-) Buradaki râvî, Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den şöyle derken işitmiştir: Biz fıtr zekâtını taamdan (yani buğdaydan veya her nevi' yiyecek maddesinden) bir sâ' olarak çıkarır idik. Yâhud arpadan bir sâ' olarak, yahut hurmadan bir sâ' olarak, yahut ekit denilen yoğurt kurusundan bir sâ' olarak, yahut kuru üzümden bir sâ' olarak(çıkarır idik) ,

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Fıtr Sadakası Taamdan Yani Buğdaydan Veya Herhangibir Yiyecek Maddesinden Bir Sa İdi Bâbı
1532-) Abdullah(ibnu Omer) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtr zekâtının hurmadan bir sâ' olarak, yahut arpadan bir sâ' olarak verilmesini emir buyurdu. Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh): Müteakiben insanlar buğdaydan iki müdd'ü (yani yarım sâ'ı) bunun dengi yaptılar, demiştir

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Fıtr Sadakası Hurmadan Bir Sa İdi Bâbı
1533-) Ebû Saîd el-Hudrî(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında fıtr sadakasını- taamdan(yani buğdaydan veya her nevi' yiyecek maddesinden) bir sâ' verir idik. Hurmadan bir sâ', yahut arpadan bir sâ', yahut kuru üzümden bir sâ' verirdik. Muâviye (devlet başkanlığına) geldiği ve Şam'dan buğday bol gelince Muâviye: “Buğdaydan bir müdd,(diğer hububattan) iki müdde denk olur zannediyorum” dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Fıtr Sadakası Kuru Üzümden Bir Sadır Bâbı
1534-) Bize Musa ibnu Ukbe, Nâfi'den; o da İbnu Omer (radıyallahü anh) 'den; tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) fitr zekâtının, insanlar bayram namazına çıkmalarından önce verilmesini emreylemiştir. '

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Fıtr Sadakası Bayram Namazından Önce Verilmelidir Bâbı
1535-) Ebû Sâid el-Hudrî(radıyallahü anh): Biz Rasûlüllah zamanında(fıtr sadakasını) bayram gününde her nevi taamdan (yani her nevi' yiyecek maddesinden veya buğdaydan) bir sâ' olarak çıkarır idik, demiştir. Ve yine Ebû Saîd: Arpa, kuru üzüm, yoğurt kurusu ve hurma ise bizim (âdet edindiğimiz) yemeğimiz idi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Fıtr Sadakası Bayram Namazından Önce Verilmelidir Bâbı
1536-) İbn Omer(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtr sadakasını yahut ramazân sadakasını, erkek, kadın; hürr, memlûk üzerine hurmadan bir sâ' arpadan da bir sâ' farz kılmıştır. Fakat insanlar (Muâviye'nin bir hitabesi üzerine) yarım sâ' buğdayı bir sâ' hurmaya denk kıldılar. Râvî Nâfi' dedi ki: İbnu Omer, fıtr sadakasını yine hurmadan vermeye devam ederdi.(Yalnız bir kerre) Medîne ahâlîsi hurmaya muhtâc olmuşlardı, hurma kıtlığı vardı. O sene hurma bulmak mümkün olmadığından İbnu Omer fıtrasını arpa ile verdi, İbnu Omer büyük küçük, infâk ettiği kimselerin fitralarını da verir idi. Hattâ (azâdlılan bulunduğumuzdan) bizim çocuklarımızın fıtralarını da verirdi. Yine İbnu Omer (radıyallahü anh) fıtr sadakasını(hükümetin bayram sabahı) faaliyete geçen zekât âmillerine verirdi. Halbuki halk fıtr sadakalarını bayramdan bir veya iki gün evvel verirlerdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Fıtr Sadakasının Hürr Kimse Üzerine De, Köle Üzerine De Vucübu Bâbı
1537-) İbnu Omer(radıyallahü anh): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtr sadakasını küçük, büyük; hürr, köle üzerine arpadan bir sâ' olarak yahut hurmadan bir sâ' olarak farz kıldı," demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'z-zekât
Konu: Fıtr Sadakası Küçük Çocuk Üzerine De, Büyük Kimse Üzerine De Vâcibdir Bâbı
1538-) Abdullah ibn Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: el-Fadl ibnu Abbâs, Rasûlullah'ın redîfi (yani hayvan üstünde Peygamber'in arka ta­rafına binmiş kimse) idi. Has'am kabilesinden genç bir kadın Rasûlullah'a geldi. Bu sırada Fadl kadına, kadın da Fadl'a bakmaya başladı. Peygamber de Fadl'ın yüzünü(eliyle kadından) başka tara­fa çevirmeye koyuldu. Yâ Rasûlallah! Allah'ın kulları üzerinde hacc hususundaki farizası Bâbama çok yaşlı ihtiyarlığında erişti. O deve üzerinde sabit duramaz hâldedir. Binâenaleyh kendisine (vekâleten) ben hacc ede­bilir miyim? diye sordu. "Evet, vekâleten hacc edebilirsin!" diye cevâb verdi. Bu suâl ve cevâb, Veda Haccı sırasında vâki' oldu .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Haccın Vucûbü, Fazileti Ve Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
1539-) İbnu Umer (radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben Rasûluüah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı Zu'l Huleyfe'de devesine binmekte, sonra da devesi kalkıp doğrulasıya de­ğin telbiye okumakta iken gördüm

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
1540-) Bizeel-Evzâîtahdîsetti.O, Atâ ibn Ebî Rebâh'i, Câbir ibn Abdillah'ın şu hadîsini tahdîs ederken işitmiştir: Rasûlullah'ın yük­sek sesle telbiye okuması, Zu'I-Huleyfe'den devesi onu dümdüz doğ­rulttuğu sıradan i'tibârendir Bu hadîsi, Enes ibn Mâlik ile îbn Abbâs da rivayet ettiler .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
1541-) Ve Ebân ibn Yezîd şöyle demiştir: Bize Mâlik ibn Dînâr tahdîs etti; o da el-Kaasım ibn Muhammed'den; o da Aişe'den ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem), Aişe'nin beraberinde erkek kardeşi Abdurrahmân'ı göndermiş ve Abdurrahmân da Âişe'yi, devesinin hörgücü mıkdârında olan küçük semeri üzerinde taşıyarak Ten’îm'den umre yaptırmıştır . anh) de: Hacc yoluna deve semerlerini bağlayın. Çünkü hacc, iki cihâdın biridir, demiştir . ibn Ebî Bekr el-Mukaddemî de dedi ki: Bize Yezîd ibn Zuray' tahdîs edip şöyle dedi: Bize Azvetu'bnu Sabit tahdîs etti ki, Sumâmetu’bnu Abdillah ibn Enes şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik cimri olmadığı hâlde, deve semeri üzerine binmiş olarak hacc etti ve Rasûlullah'ın da binit devesi azığını ve eşyalarını taşıdığı hâlde devesinin semeri üzerine binip hacc ettiğini tahdîs etti .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Tevazü İçin Deve Semeri Üzerinde Hacc Etmek Bâbı
1543-) Bize Eymen ibnu Nâbil tahdîs edip şöyle dedi: Bize.el- Kaasım ibnu Muhammed, Âişe (radıyallahü anha)'den tahdîs etti ki, Âişe: Yâ Rasûlallah, sizler umre yaptınız; Halbuki ben umre yapmadım, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: "Yâ Abderrahmân, kızkardeşin Âişe'yi götür de ona Ten'im'den bir umre yaptır" buyurdu. bu emir akabinde Âişe'yi dişi devesi üzerinde ar­ka tarafına bindirip taşıdı ve bu suretle Âişe umre yaptı .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Tevazü İçin Deve Semeri Üzerinde Hacc Etmek Bâbı
1544-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e amellerin hangisi en faziletlidir? diye soruldu. Peygamber: "Allah'a ve Rasûlüne îmân etmektir" buyurdu. Ondan sonra hangisidir? denildi. "Allah yolunda cihâd etmektir" buyurdu. Ondan sonra hangisidir? denildi. "Mebrûr (yani makbul olmuş, içine günâh ve riya karışmamış) haccdır"buyurdu .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Mebrür Haccın Fazileti Bâbı
1545-) Bize Habîb ibnu Ebî Amre, Talha kızı Âişe'den; o da Mü'minlerin Annesi olan Âişe'den haber verdi. Âişe: Yâ Rasûlallah! Biz cihâdı amellerin en faziletlisi görüyoruz. Binâenaleyh biz cihâd etmeyelim mi? diye sordu. da: siz kadınlar için cihâdın en faziletlisi mebrûr haccdır" buyurmuştur .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Mebrür Haccın Fazileti Bâbı
1546-) Ben Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle fauyuruyordu: Allah rızâsı için hacc yapar da cinsî münâsebette ve onu da'vet eden hareketlerde bulun­maz ve tâat yolundan dışarı çıkmaz ise, o kimse (günâhlardan sıyrı­lıp) anasının onu doğurduğu günkü gibi tertemiz dönmüş olur".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Mebrür Haccın Fazileti Bâbı
1547-) Bana Zeyd ibnu Cubeyr tahdîs etti ki, kendisi Abdullah ibn Umer'e, konağında iken gelmiştir. îbn Umer'in de kıldan bir ça­dırı, bir de çadırın sahnında yukarı tarafında aykırı çekilmiş büyük­çe perdeli yeri vardı . Cubeyr dedi ki:) Ben İbn Umer'e: Benim nereden umre yapmaklığım caiz olur? diye sordum. İbn Umer: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) mîkaatları farz yani ta'yîn buyurdu. Necd ahâlîsi için Karn'ı, Medine ahâ­lîsi için Zu’l-Huleyfe'yi, Şâm ahâlîsi için de Cuhfe'yi ta'yîn buyurdu, dedi .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Hacc Ve Umre Mikaatlarının Farz Edilişi Bâbı
1548-) Bize Şebâbe, Verkaa'dan; o da Amr ibnu Dinar'dan; o da İkrime'den tahdîs etti ki, İbnu Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Yemen ahâlîsi seferde ve hacc müddetince gerekli olan azıkları hazırlamaksızın ve bizler Allah'a dayanıp güvenen kimseleriz, diyerek hacca çıkarlardı. Nihayet Mekke'ye geldiklerinde insanlardan azık isterlerdi. Bu sebeble Yüce Allah: "."...Bir de azıklanın. Muhakkak ki azığın en hayırlısı,takvâlı Olmaktır... ". ( Bakara: 197) âyetini indirdi . hadîsi Sufyân ibn Uyeyne, Amr ibn Dinar'dan; o da İkri­me'den; İbn Abbâs'i zikretmeksizin, mürsel olarak rivayet etmiştir .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Yüce Allahın: ...bir De Azıklanın. Muhakkak Ki Azığın En Hayırlısı, Takvâlı Olmaktır... El-bakara: Kavli Bâbı
1549-) İbn Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine ahâlîsi için Zu’l-Huleyfe'yi, Şâm (Mısır, Mağrib) ahâlîsi için Cuhfe'-yi, Necd ahâlîsi için Karne’l-Menâzil mevkiini, Yemen ahâlîsi için Yalemlem'i (ihrama girme) mîkaadı ta'yîn etti. Bu yerler, hacc ve umre yapmak isteyen bu memleketler ahâlîleri ile diğer memleketler hal­kından yolları bu yerlere gelen kimselerin mîkaatlarıdır. Bunlardan başka bu mîkaatlarla Mekke arasındaki yerler halkı da haccı inşâ etmiş bulundukları mahallerden ihrama girerler. Hattâ Mekkeliler de Mekke'den ihrama girerler .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Mekke Ahalisinin Hacc Ve Umre İçin Yüksek Sesle Telbiye Okuyacakları Yer Bâbı
1550-) Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Rasûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Medine ahâlîsi Zu'l-Huleyfe'den; Şâm ahâlîsi Cuhf e'den; Necd ahâlîsi de Karn mevkiinden i'tibâren ihram ve telbiye ederler" buyurmuştur. ibn Umer: Rasûlullah'ın "Yemen ahâlîsi de Yalemlem mevkiinden i'tibâren ihram ve telbiye ederler" buyurduğu bana ulaştı, demiştir .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Medine Ahalisinin Mikaadı Zul-huleyfe Mevkii Olduğu Ve Medine Yönünden Gelenlerin Zul-huleyfeden Evvel İhram Ve Telbiye Etmeyecekleri Bâbı
1551-) İbn Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine ahâlîsi için Zu’l-Huleyfe'yi, Şâm ahâlîsi için Cuhfe'yi, Necd ahâlîsi için Karnu'l-Menâzil'i, Yemen ahâlîsi için Yalemlem'i mîkaat ta'ynı buyurdu. Bu yerler, isimleri söylenen memleketler ahâlîlerinin ve başka memleketler halkından olup da hacc ve umre yapmak isteyip, yolları bu mîkaatlara uğrayan kimselerin mîkaatlarıdırlar. Bu mîkaatların berisinde, yani Mekke tarafındaki yerlerde bulunan bulundukları me­kândır. Hattâ Mekke ahâlîsi Mekke'den ihrama girerler .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Şam Ahalisinin İhram Ve Telbiye Etme Yeri Bâbı
1552-) Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip dedi ki: Biz bu hadîsi ez-Zuhrî'den ezberledik; o da Sâlim'den; o da Bâbası İbnu Umer'den belledi. İbnu Umer: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mîkaatları ta'yîn etti... diyerek hadîsi rivayet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Necd Ahalisinin İhram Ve Telbiye Etme Yeri Bâbı
1553-) Buhârî dedi ki: H Bize Ahmed ibn îsâ tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbnu Vehb tahdîs edip şöyle dedi: Baha Yûnus ibn Yezîd, İbn Şihâb'dan; o da Salim ibnu Abdillah'tan; o da Bâbası Abdullah'tan haber verdi. Abdullah şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Medine ahâlîsinin ihram ve telbiye etme yeri Zu'l-Huleyfe'dir. Şâm ahâlîsinin ihram ve telbiye etme yeri Mehyea'dır -ki o Cuhfe'dir-, Necd ahâlîsininki Karn'dır" . Umer şöyle dedi: Sahâbîler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in "Yemen ahâlîsinin ihram ve telbiye etme yeri Yalemlem'dir" buyurduğunu söy­lediler; ben bu fıkrayı kendi kulağımla işitmedim .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Necd Ahalisinin İhram Ve Telbiye Etme Yeri Bâbı
1554-) Bize Hammâd ibn Zeyd, Amr ibn Dinar'dan; o da Tâvûs'tan; o da İbn Umer (radıyallahü anh)'den tahdîs etti(ki, o şöyle demiştir): Pey­gamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Medine ahâlîsi için Zu'I-Huleyfe'yi, Şâm ahâlîsi için Cuhfe'yi, Yemen ahâlîsi için Yalemlem'i, Necd ahâlîsi için de Karn'ı mîkaat ta'yîn etti. Bu mîkaatlar hacc ve umre yapmak isteyen bu memleketler halklarının ve diğer memleketler halkından bu memle­ketler üzerine gelen kimselerin mîkaatlarıdır. Bu mîkaat yerlerinin berisinden (yânı mîkaatlarla Mekke arasındaki yerler halkından) olan kimsenin ihrama girme yeri ise, kendi ailesinin bulunduğu çevredir. Hattâ şübhesiz Mekke ahâlîsi de Mekke'den ihram ve telbiye ederler .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: İkaamet Yerleri Mikaatların Berisinde Yani Vatanları Mikaatlarla Mekke Arasında Olan Kimselerin İhram Ve Telbiye Etme Yerleri Bâbı
1555-) İbnu Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medîne ahâlîsi için Zu'l-Huleyfe'yi; Şâm ahâlîsi için Cuhfe'yi; Necd ahâlîsi için Karne'l-Menâzil’i; Yemen ahâlîsi için Yalemlem'i mîkaat ta'yîn buyurdu. Bu mîkaatlar, hacc ve umre yapmak isteyen bu memleket­ler ahâlîleri ile, bunlardan başka memleketlerden olup da bu memle­ketler üzerine gelecek herkesin mîkaatlarıdır. Bunlardan başka, bu mîkaatlarla Mekke arasındaki memleketler halkı da haccı inşâ ettik­leri o yerlerden (yani bulundukları yerlerden) ihram ederler. Hattâ Mekke ahâlîsi de Mekke'den ihrâmlanırlar .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Yemen Ahalisinin İhram Ve Telbiye Edecek Yerleri Bâbı
1556-) İbn Umer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Şu iki şehir, yani Basra ile Küfe şehirleri Umer zamanında feth edilip kurulunca, bu şehirler halkı Umer'e geldiler ve: Ey Mü'minlerin Emîri! Şübhesiz Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Necd ahâlîsi için Karn'ı mîkaat ta'yîn buyurmuştur. Halbuki burası bizim yolumuzdan sapadır. Eğer biz Karn'dan ihrama girmek istersek bu bize meşakkatli oluyor, diye şikâyet arzettiler. bunlara: Öyleyse siz, Mekke'ye giden yolunuz üzerinden size sapa olmayan Karne'l-Menâzil’in hizasında bulunan bir noktaya bakıp, ora­yı mîkaat edininiz, dedi. Iraklılar için Zâtu Irk mevkiini mîkaat ta'yîn etti .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Bâb: Zatu Irk Mevkiî Irak Ahalisi İçin Mikaattır
1557-) Abdullah ibn Umer (radıyallahü anh)'den(o, şöyle demiştir): Rasûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) Zu’l-Huleyfe'deki vâdîde devesini çökertti. Sonra inip ora­da (iki rek'at) namaz kıldı. (İbn Umer'in râvîsi ve azâdlısı şöyle dedi:) Abdullah ibn Umer de burada bu namazı kılardı .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Bâb
1558-) Abdullah ibnu Umer (radıyallahü anh)'den(o, şöyle demiştir): Rasûlullah(MedîneMen çıkarken Zu'I-HuIeyfe Mescidi yanındaki) Şe­cere yolunu izleyerek çıkar idi. Medine'ye de (Zu’l-Huleyfe Mescidi'nden daha aşağıda ve Medîne'ye daha yakın bulunan) Muarres yo­luyla girer idi. Ve yine Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'ye giderken Şecere Mescidi'nde namaz kılardı. Mekke'den dönüşünde de Vâdî'nin or­tasındaki Zu’l-Huleyfe'de namaz kılardı ve sabaha kadar burada ge­celemek âdeti idi .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin -mekkeye Gidişte, Medinenin -şecere Yolu- Üzerinden Çıkması Bâbı
1559-) Bize el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Yahya (ibn Ebî Kesîr) tahdîs edip şöyle dedi; Bana İkrime tahdîs etti ki, o İbn Abbâs'tan şöyle derken işitmiştir: İbn Abbâs da Umer (radıyallahü anh) şöyle der­ken işitmiştir: Ben el-Akîk vadisinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöy­le buyuruyordu: "Bana bu gece Rabb'im tarafından bir gelici (yâni Cibrîl)geldi de: Bu mübarek vadide namaz kıl ve 'Hacc içinde umre­ye niyet ettim' de! dedi" .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin El-akik, Mübarek Bir Vadidir Kavli Bâbı
1560-) Bize Mûsâ ibnu Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Bana Salim ibnu Abdillah, Bâbası Abdullah ibnu Umer'den tahdîs etti ki, Pey­gamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Veda Haccı'nda- Akîk Vâdîsi'nin ortasındaki Zu’l-Huleyfe'de gecelemek üzere devesinden indiği görüldü.(sallallahü aleyhi ve sellemahâbîler tarafından) kendisine: "Sen mübarek Bathâ'da (yani vâdîde) bulunuyorsun", denildi. Hadîsin üçüncü râvîsi olan Mûsâ ibn Ukbe şöyle dedi: Bir hacc seferinde Salim ibn Abdillah, Bâbası Abdullah ibn Umer'in vaktiyle devesini çökertir olduğu yeri araştırarak, bizi oraya indirdi ki, Abdullah ibn Umer'in "Rasûlullah Vedâ Haccı'na giderken, bu vâdîde devesinden inip gecelediği yerdir" diye araştıra­rak, buraya gelip indiğini Salim görmüştür. Burası vâdînin içindeki mescidin alt tarafında idi. Vâdî ile yol arasında tam ortalama bir mevki' idi .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin El-akik, Mübarek Bir Vadidir Kavli Bâbı
1561-) Bize İbnu Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi. Atâ'ya da Ya'lâ'nın oğlu Safvân şöyle haber vermiştir: Ya'lâ ibn Umeyye, Umer ibn Hattâb'a: Peygamber'e vahy edilirken, Peygamber'i bana göster, demişti. Ya'lâ ibn Umeyye dedi ki: Peygamber el-Cı'râne'de bulunduğu sırada, yanında sahâbîlerinden bir topluluk da varken, yanına bir adam çıkageldi ve: Yâ Rasûlallah! Güzel koku sürünmüş olarak umre için ihra­ma giren bir kimse hakkında nasıl re'y edersin (yani ne buyurursun)? diye sordu. aleyhi ve sellem) bir müddet sustu. Akabinde kendisine vahy gel­di. Umer hemen Ya'lâ'ya işaret etti. Ya'lâ da geldi. O sırada Rasûlullah'ın üzerinde bir örtü vardı, bu örtü O'na gölgelik yapılmıştı. Ya'lâ başını bu örtünün içine soktu. Ve Rasûlullah'ı(vahyin şiddetli ağırlığından) yüzü kızarmış bir hâlde gördü. Rasülullah, uyuyan kim­senin gidip gelen nefesi gibi hırıltıyle nefes alıp veriyordu. Sonra Rasûlullah'tan bu hâl (yavaş yavaş) sıyrıldı. Akabinde: "Umreden sormuş olan kimse nerede?" buyurdu. Bunun üzerine yanına birisi getirildi. Rasülullah ona: "Bedenine ve elbisene bulaşan kokuyu üç kerre yıka, üzerin­deki cübbeyi de çıkar,(bu ihramı giy de) haccında yapacağın işler gibi, umrende de yap!" buyurdu . Cureyc dedi ki: Ben Atâ'ya, Peygamber bu adama üç defa yıkamasını emrettiği zaman, temizlemeyi, paklamayı mı kasdetmiştir? diye sordum. Atâ da bana: Evet, diye cevâb verdi .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Hacc Esnasında Elbiseden Güzel Kokunun Üç Kerre Yıkanması Bâbı
1562-) Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: İbn Umer (radıyallahü anh) ihrama girme sırasında zeytin yağı ile yağlanırdı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: İhrama Girme Sırasında Koku Sürmek, Şahsın İhrama Girmek İstediğinde Giyebileceği Şey, İhramlının Taranacağı Ve Kendine Yağ Sürebileceği Bâbı
1563-) Mansûr dedi ki: Ben İbn Umer'in ihram sırasında koku sürmekten çekinmesini İbrâhîm en-Nahaî'ye söyledim. O bana şöyle dedi: Sen İbn Umer'in sözüyle ne yapıyorsun! (Çünkü Rasûlullah'ın İbn Umer'inkine muhalif olan fi­ili sabit olmuştur. Şöyle ki:) Bana el-Esved tahdîs etti. Âişe (radıyallahü anhaa): Rasülullah(sallallahü aleyhi ve sellem) ihrâmlı iken, başının ayrım yerlerindeki kokunun parıldaması, sanki hâlâ gözümün önündedir, demiştir .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: İhrama Girme Sırasında Koku Sürmek, Şahsın İhrama Girmek İstediğinde Giyebileceği Şey, İhramlının Taranacağı Ve Kendine Yağ Sürebileceği Bâbı
1564-) Kaasım ibn Muhammed'den: Peygamber'in zevcesi Âişe'den haber verdi. Âişe(radıyallahü anha): Ben Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı ihrama girerken, ih­ramı için, bir de ihramı çıkarıp hılle girdiği için Ka'be'yi tavaf etmesinden önce güzel koku ile kokulandırır idim, demiştir .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: İhrama Girme Sırasında Koku Sürmek, Şahsın İhrama Girmek İstediğinde Giyebileceği Şey, İhramlının Taranacağı Ve Kendine Yağ Sürebileceği Bâbı
1565-) İbnu Umer (radıyallahü anh): Ben Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı, başının saçlarını (zamklı bir madde ile) toplamış olduğu hâlde, yüksek sesle telbiye eder­ken gördüm, demiştir .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Saçlarını Yapışkan Bir Şeyle Bir Yere Toplamış Olarak Telbiye Eden Kimse Bâbı
1566-) Bize Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah'ın oğlu Sâlim'den işittim, şöyle dedi: Ben İbn Umer'den işit­tim.(Buhârî dedi ki:) H ve yine bize Abdullah ibnu Mesleme, Mâlik'ten; o da Mûsâ ibnu Ukbe'den; o da Abdullah'ın oğlu Sâlim'den tahdîs etti ki, Salim, Bâbası Abdullah'tan şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem), Mescid'in yanından başka bir yerde telbiye etmedi, yani ancak Zu'I-Huleyfe Mescidi'nde telbiye etti .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Zul-huleyfe Mescidi Yanında Yüksek Sesle Telbiye Etmek Bâbı
1567-) Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer (radıyallahü anh)'den haber verdi (o, şöyle demiştir): Bir kimse: Yâ Rasûlallah! İhrama giren kimse, elbiselerden ne giyer? diye sordu. aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Gömlekler, başlıklar, şalvarlar (yani donlar),bornuslar, mestler giymez- Ancak iki edik bulamayan kimse mest giysin ve on­ları da topuklarından aşağısına kadar kessin. Siz ihrâmlılar bir de zağferân yâhud vers ile boyanmış bir kumaş giymeyiniz" .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: İhrama Giren Kimsenin Giymeyeceği Elbiseler Bâbı.
1568-) İbn Abbâs (radıyallahü anh)'tan(O şöyle demiştir): Usâme, Arafat'­tan Müzdelife'ye kadar Peygamber'in redifi (yani bineğinin arka tarafına binen kişi) idi. Sonra Peygamber Müzdelife'den Minâ'ya gelinceye kadar da Abbâs'ın oğlu Fadl’ı, kendi binitinin arkasına bin­dirdi. Bunların her ikisi de: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Akabe cemresini taşlayıncaya kadar telbiye etmekten ayrılmadı, demişlerdir .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Hacc Yolunda Bir Bineğe Binmek Ve Bineğin Arka Tarafına Da Bir Başkasını Bindirmek Bâbı
1569-) Abdullah ibn Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gerek kendisi, gerek sahâbîleri saçlarını taradıkları, güzel kokular sü­ründükleri, (en güzel) izâr ve ridâlarını giydikten sonra Medine'den (öğle ile ikindi arasında Veda Haccı için) yola çıktılar. Peygamber, giyilmesi âdet olan ridâlar ve izârlardan hiçbirşeyi giymekten kimse­yi men' etmedi. Yalnız(kokusu ve rengi) vücûda bulaşacak derecede zağferânlı libâsın giyilmesini nehyetmişti. Bu büyük hacc topluluğu, gündüzün Zu’l-Huleyfe'ye vardı. (Öğle namazını orada kıldı ve Zu'l-Huleyfe'de geceledi. Sabahleyin) Peygamber devesine bindi. Beydâ Dağı'na yükselince, Peygamber ve sahâbîleri tehlîl ve telbiye ettiler. Peygamber kurbanlık devesine kılâde (yani gerdanlık) takdı ve kur­banlık nişânıyle nişanladı. Bu telbiye ve kılâde işleri Zu'l’ka'de'den beş gün kala (ayın yirmi beşinde) olmuştu. Nihayet Zu’l-hicce'nin dör­düncü günü Peygamber Mekke'ye vardı. Beyt'i tavaf, Safa ile Merve arasında sa'y etti. Kurbanlık develerine nişan taktığı için de artık o hayvanlar kurbanlık bedene olduklarından dolayı, Peygamber ih­ramdan çıkmadı. Tavaf ve sa'ydan sonra Peygamber hacca telbiye edici olarak Mekke'nin yüksek tarafındaki Hacûn mevkiine konak­ladı, Ka'be'yi tavaf ettikten sonra, artık tâ Arafat'tan dönünceye kadar Ka'be'ye bir daha yaklaşmadı. Peygamber sahâbîlerine, Beyt'i tavaf etmelerini, Safa ile Merve arasında sa'y etmelerini, sonra da saçları­nı kısaltmalarını, bundan sonra da ihramdan çıkmalarını emreyledi. Peygamber'in bu emri, beraberinde kılâdelediği bir kurbanlığı bulun­mayan kimseler içindi. Böyle bir kimse ihramdan çıktığında, berabe­rinde zevcesi varsa, artık zevcesi kendisine halâldır(yani onunla cinsî münâsebeti halâldır). Güzel koku sürünmesi, (mu'tâd olan) elbisele­rini giymesi de halâldır .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: İhrama Giren Kimsenin Elbiseler, Rıdalar Ve İzarlar Nevinden Giyebileceği Şeyler Bâbı
1570-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medîne'de (öğleyi) dört rek'at, Zu’l-Huleyfe'de (ikindiyi) iki rek'at kıl­dı. Sonra sabaha girinceye kadar Zu’l-Huleyfe'de geceledi. Bineğine bindiği ve devesi kendisini sırtında dümdüz yaptığı zaman, yüksek sesle telbiye etti .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Zul-huleyfede Geceleyip Nihayet Sabaha Giren Kimse Bâbı
1571-) Bize Eyyûb, Ebû Kılâbe'den; o da Enes'ten tahdîs etti.(Enes ibn Mâlik şöyle demiştir:) Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'de öğleni dört rek'at kıldı. İkindiyi de Zu’l-Huleyfe'de iki rek'at kıldı. Kılâbe: Ben Peygamber'in Zu’l-Huleyfe'de sabaha girince­ye kadar gecelediğini sanıyorum, demiştir .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Zul-huleyfede Geceleyip Nihayet Sabaha Giren Kimse Bâbı
1572-) Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medîne'de öğleni dört, ikindiyi de Zu’l-Huleyfe'de iki rek'at kıldı. Ben, Peygam­ber ve beraberinde Kıran haccına niyet eden kimselerin hacc ile umreyi birlikte yüksek sesle açıkça söylerlerken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Telbiye İle Sesi Yükseltmek Bâbı
1573-) Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer (radıyallahü anh)'den, Rasûlullah'ın telbiyesinin şöyle olduğunu haber verdi: Lebbeyke Allâhumme lebbeyk Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk inne'l-hamde ve'n-nımete leke Vel-mulke lâ şerike leke Yâ Allah, da'vetine tekrar tekrar icabet ettim; emrini yerine getirmeye tekrar tekrar hâzırım. Tekrar tekrar icabet ettim; Senin hiç ortağın yoktur. Sana tekrar tekrar itaate hâzırım. Şübhesiz hamd, ni'met ve mülk Sana mahsûstur; Sana hiçbir ortak yoktur) .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbuz-zekât
Konu: Telbiye Nin Keyfiyeti Bâbı