Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

6782-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir adam geldi de: Kızkardeşim hacc yapmayı nezretmişti, nezrini yerine getiremeden vefat etti, dedi. "Şayet kırkardeşinin üzerinde bir borç olaydı sen o borcu öder miydin?" buyurdu. zât: Evet öderdim, dedi. Peygamber: "Öyleyse Allah'a olan borcu da öde, Allah hakkı ödenmeye daha haklıdır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-eyman Ve'n-nuzûr
Konu: Üzerinde Bir Nezr Olduğu Hâlde Ölen Kimse Bâbı
6783-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Her kim Allah'a itaat etmeyi nezrederse, o kişi Allah'a itaat etsin. Her kim de Allah'a karşı ma'siyet olacak bir iş nezrederse, o da Allah'a âsî olmasın (nezrinden keffâretle vazgeçsin)" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-eyman Ve'n-nuzûr
Konu: Mâlik Olmayacağı Şey Hakkındaki Nezr İle Masiyet Hakkındaki Nezr İn Hükmü Bâbı
6786-) Bize Ebû Âsim, İbn Cureyc'den; o da Süleyman el-Ahvel’den; o da Tâvûs'tan; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'yi bir yular veya yulardan başka bir bağ ile tavaf etmekte olan bir adam gördü de o bağı kopardı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-eyman Ve'n-nuzûr
Konu: Mâlik Olmayacağı Şey Hakkındaki Nezr İle Masiyet Hakkındaki Nezr İn Hükmü Bâbı
6787-) İbn Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Süleyman el-Ahvel haber verdi; ona da Tâvûs, İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan şöyle haber vermiştir:Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'yi tavaf ederken bir insanın yanına uğradı ki, o insan burnundan bir yularla bağlanmış olan diğer bir insanı önünden çekerek tavaf ettiriyordu.Peygamber hemen o yuları kendi eliyle kopardı. Sonra yanındaki adama onu eliyle tutmak suretiyle yederek tavaf ettirmesini emretti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-eyman Ve'n-nuzûr
Konu: Mâlik Olmayacağı Şey Hakkındaki Nezr İle Masiyet Hakkındaki Nezr İn Hükmü Bâbı
6788-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe yaparken güneşte dikilmiş bir adam gördü de, onun ismini ve hâlini sordu. Sahâbîler: O Ebû İsrail'dir, ayakta dikilmeye, oturmamaya, güneşten gölgelenmemeye, konuşmamaya ve bu suretle oruç tutmaya nezretmiştir, dediler. üzerine Peygamber o zâta: "Konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın!" diye emretti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-eyman Ve'n-nuzûr
Konu: Mâlik Olmayacağı Şey Hakkındaki Nezr İle Masiyet Hakkındaki Nezr İn Hükmü Bâbı
6789-) Abdulvahhâb şöyle dedi: Bize Eyyûb es-Sahtıyânî, İkrime'den; o da Peygamber'den olmak üzere (mürselen) tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-eyman Ve'n-nuzûr
Konu: Mâlik Olmayacağı Şey Hakkındaki Nezr İle Masiyet Hakkındaki Nezr İn Hükmü Bâbı
6790-) Bize Hâkim ibn Ebî Hurre el-Eslemî tahdîs etti ki, kendisi Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh) 'den işitmiştir: İbn Omer'e üzerine gelecek herbir günde muhakkak oruç tutacağını nezreden ve bu orucu da kurban veya ramazân bayramı gününe tesadüf eden kimsenin hükmü soruldu. Bunun üzerine İbn Omer şöyle dedi: olsun ki, Allah’ın Rasûlü 'nde sizin için güzel bir örnek vardır,.." (el-Ahzâb: 21). Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kurban bayramı gününde ve ramazân bayramı gününde oruç tutmazdı. Biz O'nun bu günlerde oruç tutmasını (doğru) görmeyiz.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-eyman Ve'n-nuzûr
Konu: Tayîn Edilmiş Birkaç Günler Oruç Tutmayı Nezredip De, Orucu Kurbân Yâhud Ramazân Bayramı Günlerine Tesadüf Eden Kimse Bâbı?
6791-) Ziyâd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Ben İbn Omer (radıyallahü anh) 'in beraberinde idim. Bir adam ona: Ben yaşadığım müddetçe her salı yahut her çarşamba günü oruç tutmaya nezrettim ve oruç günümde şu kurban bayramı gününe rastgeldim, deyip bunun hükmünü sordu. Omer: Allahü Taâlâ nezri îfâ etmeyi emretti. Peygamber tarafından da kurban bayramı günü oruç tutmaktan nehyolunduk, dedi (hüküm vermedi). sefer o soran zât sorusunu tekrar etti. İbn Omer de hiçbirşey artırmayarak evvelki sözünün benzerini aynen söyledi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-eyman Ve'n-nuzûr
Konu: Tayîn Edilmiş Birkaç Günler Oruç Tutmayı Nezredip De, Orucu Kurbân Yâhud Ramazân Bayramı Günlerine Tesadüf Eden Kimse Bâbı?
6792-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın beraberinde Hayber günü yola çıktık. Biz Hayber'de ne altın, ne gümüş ganimeti aldık. Biz oradan birçok mallar (yani hayvan sürüleri), elbiseler ve eşyalar ganimet aldık. Dubayb oğulları'ndan bir adam kendine âid olan Rifâa ibn Zeyd adında bir köleyi Rasûlüllah'a hediye etti. Bu hizmetçi oğluna Mıd'am da denilirdi. (Siyah bir köle idi.) Rasülullah bunu Medine yakınındaki Vâdi'l-Kurâ'ya doğru yollandırdı. Vâdi'l-Kurâ'da bulunduğu zaman bu Mıd'am'a, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın eşyasını indirirken, kimin attığı bilinmeyen bir ok isabet etti ve öldürdü. Bunun üzerine insanlar: Cennet ona mübarek olsun! dediler. da: "Hayır! Nefsim elinde bulunan Allah 'a yemin ederim ki, Hayber gününde ganimetler bölüşülmeden almış olduğu bir örtü, şimdi onun üzerinde bir ateş olup yanmaktadır" buyurdu. bunu işitince (korktular), bir adam bir tane yahut iki tane ayakkabı tasmasını getirdi. Peygamber: "Ateşten bir ayakkabı tasması yahut ateşten iki tane ayakkabı tasması!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-eyman Ve'n-nuzûr
Konu: Bâb: Yeminlere Ve Nezrlere Arazî, Koyun, Ekinler Ve Eşyalar Girer Mi? Yânı Bunların Tasarrufu İle İlgili Yemîn Ve Nezr Yapılır Mı?
6793-) Ka'b ibn Ucre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben O'nun, yani Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına geldim: "Bana yakın gel!" buyurdu. Yanına yaklaştım. "Haşerelerin sana eziyet veriyor mu?" diye sordu. Evet veriyor, dedim. " (Başını tıraş et!) Sana oruçtan yahut sadakadan yahut kurbandan bir fidye lâzımdır" buyurdu. Şihâb dedi ki: Bana İbnu Avn, Eyyûb'dan tahdîs etti ki, o: "Sana üç gün oruç yahut kurban yahut altı fakiri doyurmak..." diye söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Bâb: Yüce Allahın:
6794-) Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip: Ben ez-Zuhrî'nin ağzından işittim, dedi; ez-Zuhrî de Humeyd ibn Abdirrahmân'dan tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir adam geldi de: Helak oldum! dedi. Peygamber: "Hâlin nedir?" diye sordu. O kimse: Oruçlu iken ramazânda eşimin üzerine düşüp cinsî münâsebette bulundum, dedi. "Bir köle azâd etmeye muktedir olabilir misin?" buyurdu. O zât: Hayır (gücüm yetmez)! dedi. Peygamber: "Öyleyse arka arkaya olmak üzere iki ay oruç tutabilir misin?" dedi. Hayır (gücüm yetmez)! diye cevâb verdi. Peygamber: "Altmış fakiri doyurmaya gücün yeter mi?" buyurdu. O zât: Hayır gücüm yetmez! dedi. Peygamber ona: "Otur!" diye emretti, o da oturdu. müddet sonra Peygamber'e içi hurma ile dolu bir arak (hurma yaprağından örülmüş bir zenbîl) getirildi. -Râvî: Arak, (15 sâ' alabilen) büyük bir mikteldir, dedi. o zâta: "Bunu al da yoksullara sadaka et!" buyurdu. O zât: Benden daha fakîr olanlara mı vereceğim? (Allah'a yemîn ederim ki, Medine'nin kara taşlı iki yanı arasında benden daha fakîr bir aile yoktur!) dedi. üzerine Peygamber dişleri meydana çıkıncaya kadar güldü ve: "Bu hurmayı kendi ailene yedir!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı: “allah, Yeminlerinizin Keffâretle Çözülmesini Size Farz Kılmıştır. Allah Sizin Yardımcınızdır Ve O, Hakkıyle Bilendir, Tam Hüküm Ve Hikmet Sahibidir Et-tahrîm: 2
6795-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'a bir adam geldi ve: Helak oldum, dedi. Rasûlüllah: "Seni helak eden nedir?" diye sordu. O zât: Ramazânda oruçlu iken eşimle cinsî münâsebette bulundum, dedi. "Hürriyete kavuşturacak bir köle bulabilir misin?" buyurdu. Hayır (bulamam), dedi. Rasûlüllah: "Arka arkaya iki ay zincirleme oruç tutmaya gücün yeter mi?" dedi. Hayır (buna gücüm yetmez), dedi. Rasûlüllah: "Altmış fakiri doyurmaya gücün yeter mi?" buyurdu. Hayır, diye cevâb verdi. sırada Ensâr'dan bir adam bir arak dolusu hurma getirdi. -Arak, mıktel de denilen (onbeş sâ' ölçeği alan) bir zenbîldir.- Rasûlüllah o fakîre: "Bu hurmayı al götür de, bunu fakirlere sadaka et!" buyurdu. fakîr kimse: Bizden daha muhtâc olanlara mı vereceğim yâ Rasûlallah? Seni hakk ile Peygamber gönderen Allah'a yemîn ederim ki, Medine'nin kara taşlı iki yanı arasında bizim aileden daha muhtâc bir ev halkı yoktur! dedi. Rasûlüllah: "Bunu götür de kendi aile halkına yedir!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Üzerine Vâcib Olan Keffârette Âciz Olan Fakire Yardım Eden Kimse Bâbı
6796-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir adam geldi de: Helak oldum, dedi. Peygamber ona: "Senin hâlin nedir?" diye sordu. zât: Ramazânda oruçlu iken eşimle cinsî münâsebette bulundum, "Bir köle hürriyete kavuşturacak mal bulabilir misin?" buyurdu. zât: Hayır (bulamam), dedi. Peygamber: "İki ay arka arkaya zincirleme olarak oruç tutmaya gücün yeter mi?" buyurdu. O zât: Hayır (tutamam), dedi. Peygamber: "Altmış fakiri doyurmaya gücün yeter mi?" buyurdu. Hayır, buna güç bulamam, dedi. sırada Peygamber'e içi hurma dolu bir arak getirildi. Bunun üzerine Peygamber: "Bunu al da sadaka yap!" buyurdu. O zât: Bizden daha fakîr olanlara mı? Medine'nin iki kara taşlığı arasında bizim ailemizden daha fakîr aile yoktur, dedi. sonra Peygamber ona: "Bunu al da kendi aile halkına yedir!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Bâb: Şahıs, Yemîn Bozmaktan Meydana Gelmiş Keffârette Kurândaki Gibi On Fakîre Verir. Bu Fakirlerin Kendisine Yakın Ve Uzak Olmaları Müsavidir
6798-) Bize Ebû Kuteybe -ki o (aslı Horâsân'lı olan) Selm'dir; şöyle dedi: Bize Mâlik tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: İbnu Omer, ramazân zekâtını, yani fitr sadakasını Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in müddü ile, ilk müdd ile verirdi, yemîn keffâretinde de yine Peygamber'in müddü ile verirdi (Peygamber için ancak bir tek müdd vardı). Kuteybe şöyle dedi: İmâm Mâlik bize şöyle dedi: Bizim müddümüz, sizin müddünüzden daha büyüktür. Biz fazlalığı ancak (duası bereketiyle)Peygamber'in müddünde görürüz, dedi. Ebû Kuteybe şöyle dedi: Mâlik bana: Bir emîr size Peygamber'in müddünden daha küçük olan bir müdd darbetse,- siz fıtra ve yemîn keffâretini hangi ölçekle verirdiniz? diye sordu. de ona: Biz bunu Peygamber'in müddü ile verir idik, dedim. İmâm Mâlik: Görmez misin, iş ancak Peygamber'in müddüne dönmektedir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Medine Sâının Ve Peygamber Müdd’ünün Mikdârlarını Ve Bunun Bereketini Ve Medine Ahâlîsinin Peygamberden Sonra Asırdan Asıra Birbirlerinden Nakledip Geldikleri Ölçüleri Beyân Bâbı
6799-) Bize İmâm Mâlik, İshâk ibn Abdillah ibn Talha'dan; o da Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Allâhumme bârik lehum fî mikyâlihim ve sâihim ve muddihim (= Allah'ım, Medîneliler için mikyâllerinde, sâ'larında ve müddlerinde bereket ihsan eyle)" diye duâ etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Medine Sâının Ve Peygamber Müdd’ünün Mikdârlarını Ve Bunun Bereketini Ve Medine Ahâlîsinin Peygamberden Sonra Asırdan Asıra Birbirlerinden Nakledip Geldikleri Ölçüleri Beyân Bâbı
6802-) Bize Şu'be, el-Hakem'den; o da İbrahim'den; o da el-Esved'den şöyle tahdîs etti: Âişe (r. anha), Berîre'yi efendilerinden satın almak istedi. Efendileri, Âişe'ye karşı Berîre'nin velâ hakkının kendilerine âid olmasını şart koştular. Âişe bu şartıPeygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e zikretti. Bunun üzerine Peygamber, Âişe'ye: "Sen Berîre'yi satın al. Velâ hakkı ancak hürriyete kavuşturan kimseye âiddir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Bâb: Bir Şahıs, Kendisiyle Başkası Arasında Ortak Mülkiyette Bulunan Bir Köleyi Keffârette Azâd Ettiği Zaman Bu Caiz Olur Mu Yâhud Olmaz Mı?
6803-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Eş'arîler'den bir topluluk içinde (Tebûk seferi hazırlığı sırasında)Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'a geldim de kendisinden binmek ve ağırlıklarımızı yüklemek üzere deve istiyordum.Rasûlüllah: "Vallahi ben sizleri develere yükleyemem, benim yanımda sizi yükleyebileceğim hayvan yoktur" buyurdu. biz Allah'ın dilediği kadar bekledik. Sonra birtakım develer getirildi. Bunun üzerine bize üç deve verilmesini emretti. Nihayet yola koyulduğumuz zaman -yahut: Birbirimizle şöyle konuştuk-: Allah bize bereket ihsan etmez. Biz kendisinden binecek ve ağırlıklarımızı taşıtacak deve istemek için Rasûlüllah'a geldik, O da bizlere deve veremiyeceğine yemîn etti. Mûsâ dedi ki: Bu konuşmayı müteâkib bizler Peygamber'e geldik ve bu yemînini kendisine zikredip hatırlattık. Buna cevaben Peygamber: "Sizleri develere yükleyen ben değilim. Fakat sizleri develere Allah yüklemiştir. Ve ben Allah'a yemîn ederim ki, İnşâallâhu (diye) bir yemîn ile yemîn eder de sonra ondan başkasını daha hayırlı görürsem, muhakkak yeminimden keffâret verir ve o daha hayırlı olan işi yaparım, keffâret veririm" buyurdu. Ebu'n-Nu'mân tahdîs etti. Bize Hammâd ibn Zeyd tahdîs etti de "Muhakkak yeminimden keffâret verir ve o daha hayırlı olanı yaparım" yahut "Ben o daha hayırlı olanı işlerim de keffâret yaparım" buyurdu, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Yeminlerde İstisna Bâbı
6805-) Bize Sufyân ibn Uyeyne, Hişâm ibn Huceyr'den; o da Tâvûs'tan; o da Ebû Hureyre'den işitti ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Süleyman Peygamber: Yemin olsun ki, ben bu gece doksan kadına dolaşırım da, onların herbiri Allah yolunda mukaatele edecek birer oğlan doğurur, dedi. ona -Sufyân: Meleği kasdediyor, demiştir-; ' İnşâallâhu" del dedi. bunu söylemeyi unuttu ve kadınları dolaştı. Neticede kadınlardan bir tanesi müstesna, hiçbiri çocuk getirmedi. O bir kadın da yarım bir oğlan getirdi." Hureyre bu hadîsi Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivayet ederek, Peygamber'in burada şöyle dediğini nakletti: "Eğer Süleyman Peygamber İnşâallâhu deyeydi, hem yemininde hânis olmaz, hem de ihtiyâcına erişmek vesilesi olurdu". Ebû Hureyre bir kerre de: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Eğer Süleyman yemininde istisna yapsaydı... " buyurdu, demiştir. ibn Uyeyne geçen senedle şöyle dedi:) Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rec'den, bu Ebû Hureyre hadîsinin benzerini tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Yeminlerde İstisna Bâbı
6806-) Bize İsmâîl ibn İbrâhîm, Eyyûb es-Sahtıyânî'den; o da el-Kaasım et-Temîmî'den tahdîs etti ki, Zehdem ibnu'l-Cermî şöyle demiştir: (Usmân tarafından vâlî ta'yîn olunup Kûfe'ye geldiğinde) biz Cerm kabilesinden bir cemâat Ebû Musa'nın yanında bulunuyorduk. Bizimle Cerm kabilesinden olan şu oba halkı arasında bir sadâkat ve ihsan vardı. dedi ki: Biz Ebû Musa'nın yanında iken ona bir yemek getirildi. Yemeğinin içinde tavuk eti de takdîm edildi. dedi ki: Bu topluluk içinde Teymullah oğulları'ndan köleye benzeyen kırmızı bir adam vardı. Bu adam sofraya yanaşmadı. Ebû Mûsâ ona: Sofraya yanaş! Ben Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ı tavuk etinden yerken görmüşümdür, dedi. zât: Ben tavuğu pis birşey yerken gördüm, ondan tiksindim de ebeden tavuk yememeğe yemîn ettim, dedi. Mûsâ ona şöyle dedi: Yanaş da ben sana ettiğin yemîne dâir bir hadîs haber vereyim: Bizler, Eş'arîler'den bir topluluk içinde Rasûlüllah'a geldik. Kendisi o sırada sadaka develerinden bir bölük deveyi sahâbîleri arasında taksîm etmekle meşgul bulunuyordu. Ben kendisinden biz Eş'arîler'e de deve vermesini istiyordum. -Râvî Eyyûb: Ben el-Kaasım et-Temîmî'nin: Rasûlüllah öfkeli hâlde idi, dediğini sanıyorum, demiştir.- Rasûlüllah:"Vallahi ben sizleri develere yükleyemem, benim yanımda sizi yükleyebileceğim deve yoktur" dedi. Mûsâ dedi ki: Biz bu söz üzerine yürüdük, oradan ayrıldık. Bu sırada Rasûlüllah'a birtakım ganimet develeri getirildi. Bunun üzerine: Eş'arîler nerede? Eş'arîler nerede? diye soruldu. hemen geldik. Rasûlüllah bizlere beyaz hörgüçlü beş tane deve verilmesini emretti. Mûsâ dedi ki: Biz develeri alıp yürüdük. Bu sırada ben arkadaşlarıma şunları söyledim: Bizler Rasûlüllah'a geldik, O'ndan bizleri develere yüklemesini istiyorduk. O bizleri develere yükleyemeyeceğine yemîn etti. Sonra bize haber gönderdi ve bizleri develere yükledi. Rasûlüllah evvelce yaptığı yemînini unuttu. Vallahi biz Rasûlüllah'ı gaflete getirip yemînini unutturduk, biz ebeden felah bulmayız. Haydin beraberceRasûlüllah'a dönün de kendisine yapmış olduğu yemînini zikredip hatırlatalım! dedim. üzerine geriye döndük ve: Yâ Rasûlallah! Bizler Sana gelmiş, bizleri develere yüklemeni istiyorduk. Sen bizleri develere yükleyemeyeceğine yemîn etmiştin. Sonra bizlere develer verip yükledin. Bizler Sen'in o yemînini unutmuş olduğunu zannettik yahut bildik! dedik. - "Gidiniz! Sizleri ancak Allah yüklemiştir. Ben yemîn ettim. Vallahi İnşâallah ben birşey üzerine yemîn eder de müteakiben yemîn ettiğim şeyden başkasını daha hayırlı görürsem (o yemîne bağlı kalmayıp) muhakkak o daha hayırlı olduğuna kanâat ettiğim şeyi yaparım. Ve ben o yemîni bir keffâretle halâl da kıldım (yani onu keffâret vererek çözdüm)" buyurdu. hadîsi Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den ve el-Kaasım ibn Âsim el-Kuleybî'den rivayet etmekte Hammâd ibn Zeyd, İsmâîl ibn îbrâ-hîm'e mutâbaat etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Keffâretin Yeminin Bozulmasından Önce Ve Sonra Olması Nın Beyânı Bâbı
6807-) Bize Kuteybe ibn Saîd tahdîs etti. Bize Abdulvahhâb, Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den ve el-Kaasım'dan; o da Zehdem'den olmak üzere bu hadîsi tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Keffâretin Yeminin Bozulmasından Önce Ve Sonra Olması Nın Beyânı Bâbı
6808-) Bana Muhammed ibn Abdillah tahdîs etti. Bize Usmân ibn Omer ibn Fâris tahdîs etti. Bize İbnu Avn, el-Hasen el-Basrî'den haber verdi ki, Abdurrahmân ibn Semure (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana (öğüt verip) şöyle buyurdu: "Sen kendiliğinden emîr olmak isteme! Eğer sen kendin istemeksizin sana emirlik, kumandanlık verilirse, o işte(Allah tarafından) yardım olunursun. Eğer senin istemenden dolayı sana emirlik verilirse, istediğin emirlik işinde yalnız bırakılırsın (Allah'ın yardımına mazhar olamazsın). Bir de sen birşeye yemîn edip de başkasını ondan daha hayırlı gördüğünde, o daha hayırlı olan işi yap ve yemininden keffâret ver". hadîsi Abdullah ibn Avn'dan rivayet etmekte Eşhel, Usmân ibn Omer'e mutâbaat etmiştir. Abdullah ibn Avn'a da Yûnus ibn Ubeyd, Simâk ibnu Atiyye, Simâk ibnu Harb, Humeyd et-Tavîl, Katâde, Mansûr, Hişâm ibn Hassan ve er-Rabî' (ibn Müslim el-Cumahî yahut er-Rabî ibnu Subeyh) topluluğu mutâbaat etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Keffarati'l-eyman
Konu: Keffâretin Yeminin Bozulmasından Önce Ve Sonra Olması Nın Beyânı Bâbı
6809-) Bize Sufyân ibn Uyeyne, Muhammed ibnu'l-Münkedir'den tahdîs etti ki, o Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan şöyle derken işitmiştir: Ben hasta oldum. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr yürüyerek, bana hasta ziyaretine geldiler. Bana geldiklerinde ben bayıldım. Rasûlüllah abdest aldı ve abdest suyundan benim üzerime döktü. Ben ayıldım. Kendisine: Yâ Rasûlallah! Ben malım hususunda nasıl yapayım? Ben malım hususunda nasıl hükmedeyim? diye sordum. bana hiçbir cevâb vermedi. Nihayet, mîrâs payları âyeti indi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Ve Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
6810-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sizleri zarından sakındırırım. Çünkü zann, (hâtıra gelen) sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız, birbirlerinizin husûsî ve mahrem hayâtını araştırmayınız. Birbirlerinize karşılıklı kin beslemeyiniz, birbirinize arka döndürüp yüz çevirmeyiniz. Ey Allah'ın kulları! Birbirinize kardeşler olunuz!".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Ferîzalar İlminin Öğretilmesi Bâbı
6812-) Ben Rasûlüllah'tan işittim: "Biz (peygamberler cemâatinin terikesi) mirasçı olunmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır. Muhammed ailesi ancak bu maldan yerler" buyuruyordu. Bekr: Vallahi ben Rasûlüllah’ın o malda yapmakta olduğunu gördüğüm hiçbirşeyi terketmem, muhakkak onu yaparım! dedi. İşte Fâtıma bundan dolayı Ebû Bekr'den ayrıldı da ölünceye kadar onunla konuşmadı, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Peygamber’in: Biz Peygamberler Mirasçı Olunmayız- Biz Ne Bırakmışsak Sadakadır Kavli Bâbı
6813-)  Bize Abdullah ibnu'l-Mubârek, Yûnus'tan; o da ez-Zuhrî'den; o da Urve'den; o da Âişe (r.anha)'den haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Bizpeygamberler cemâati mîrâs olunmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır (yani mülkiyeti Allah'a âid vakıftır)" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Peygamber’in: Biz Peygamberler Mirasçı Olunmayız- Biz Ne Bırakmışsak Sadakadır Kavli Bâbı
6814-)  İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Mâlik ibnu Evs ibnu'l- Hadesân haber verdi. İbn Şihâb şöyle devam etti: Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'im bana, Mâlik ibn Evs'in gelecek olan hadîsinden bir kısmını zikretmişti. Ben vasıtasız olarak bu hadîsi bizzat Mâlik ibn Evs'ten işitmek için gidip huzuruna girdim ve kendisine bu hadîsi sordum. O şöyle dedi: Ben gidib Omer ibnu'l-Hattâb'ın huzuruna girdim. Bu sırada Halîfe Omer'in kapıcısı(yani teşrifatçısı) Yerfâ içeriye geldi.de: Ey Mü'minlerin Emîri! Usmân, Abdurrahmân ibn Avf, Zubeyr ibnu'l-Avvâm, Sa'd ibn Ebî Vakkaas geldi, içeri girmeye izin isterler, izin verir misin? dedi. Omer: Evet, dedi. girdiler, selâm verip oturdular.) Biraz sonra Yerfâ yine geldi de: Alî ile Abbâs da geldiler, izin verir misin? dedi. Omer: Evet, dedi. da girdiler. Selâmdan sonra Abbâs: Ey Mü'minlerin Emîri! Benimle şu Alî arasında hükmet! dedi. ile Alî arasında, Allah'ın fey' olarak Rasûlüllah'a tahsîs buyurduğu Benû'n-Nadr hurmalığından dolayı niza' ve ihtilâf vardı da Alî ile Abbâs birbirlerine dil uzatmışlardı.) hazır bulunan topluluğa: Gök ve Yer izniyle ayakta durmakta olan Allah hakkı için sorarım: Sizler Rasûlüllah'ın"Bizpeygamberler camiasının terekesi vâris olunmaz. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır (vakıftır)" buyurduğunu ve bu sözüyle Rasûlüllah'ın kendi nefsini kasdetmekte olduğunu biliyorsunuz değil mi? dedi. ve arkadaşları topluluğu: Evet, Rasûlüllah böyle buyurdu! diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine Omer, Alî ile Abbâs'a dönüp: Rasûlüllah'ın kendisini kasdederek böyle buyurduğunu siz de bilirsiniz değil mi? dedi. ve Abbâs: (Evet)Rasûlüllah böyle buyurmuştur, dediler. Bunun üzerine Omer: Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetini söyleyip bildireyim! diye şöyle îzâh etti: Allah Taâlâ bu fey'de tasarrufu Rasûlü'ne tahsîs buyurdu. O'ndan başka kimseye bu hakkı vermedi. Azîz ve Celîl olan Allah: "Allah 'ın onlardan Rasûlü'ne verdiği fey'e gelince, siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah, rasûllerini dileyeceği kimseler üzerine musallat edip hâkim kılar ve Allah herşeye hakkıyle kaadirdir"(el-Haşr: 6) buyurmuştur. Bu malda tasarruf sâde Rasûlüllah'ın hakkı idi. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse iştirak etmedi. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddia etmedi. Rasûlüllah bu fey' malının nemasını sizlere vermiş ve aranızda taksîm etmiştir. Nihayet fey'den bu malın aslı mahfuz kaldı. Peygamber bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onları infâk ederdi. Sonra bundan arta kalanı alır, onu da Allah malının sarfedileceği yerlere sarfederdi(cihâd yoluna ve bütün müslümânların yararlanacakları âmme işlerine harcardı). Bu malı Rasûlüllah kendi hayâtında böyle kullandı. Ey topluluk, sizlere Allah adiyle soruyorum: Sizler bunun böyle olduğunu biliyor değil misiniz? dedi. Onlar da: Evet, böyledir! diye tasdîk ettiler. Sonra Omer, Alî ile Abbâs'a hitaben: Sizin ikinize de Allah adiyle soruyorum: Sizler de bunun böyle olduğunu biliyorsunnz değil mi? dedi. da: Evet, deyip tasdîk ettiler. Omer şöyle devam etti: Sonra Allah, Peygamberini vefat ettirdi. Ebû Bekr: Ben Rasûlüllah'ın velîsiyim, yani vekîliyim, dedi ve o mallara el koydu ve Rasûlüllah'ın kullandığı gibi kullandı. Sonra Allah Ebû Bekr'i vefat ettirdi. Ben de Allah Rasûlü'nün velîsinin velîsiyim dedim ve emirliğimin ilk iki yılında bu mallara el koydum. Ve Rasûlüllah ile Ebû Bekr'in bu mallarda yaptıkları gibi kullanıp onları idare ettim. Sonra ikiniz müştereken bana geldiniz. Sözünüz bir idi, işiniz derli toplu idi (aranızda hiçbir çekişme yoktu. Sonra ayrı ayrı geldiniz). Ey Abbâs, sen bana geldin, benden kardeşinin oğlundan isabet eden hisseni istiyordun. Bu Alî de bana geldi, karısının babasından payına isabet eden hissesini istiyordu. Ben sizlere: İsterseniz bu hurmalıkları size bu şartla (Rasûlüllah ile Ebû Bekr'in ve benim idare ettiğim şekilde idare etmek şartıyle) geri vereyim, dedim (ve böylece size verdim). Şimdi benden bundan başka bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve Yer izniyle, iradesiyle ayakta duran Allah'a yemîn ederim ki, ben kıyâmet kopuncaya kadar bu mallar hakkında bundan başka bir hüküm vermem. Eğer siz idareden âciz olduysanız, malları bana geri veriniz, ben onları sizin hesabınıza yeterlilikle idare ederim, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Peygamber’in: Biz Peygamberler Mirasçı Olunmayız- Biz Ne Bırakmışsak Sadakadır Kavli Bâbı
6815-) Bana Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: " (Vefatımda) benim mirasçılarım dînâr (ve dirhem) paylaşmazlar. Bıraktığım şey (yani hurmalıklar), kadınlarımın nafakalarından ve işçimin ücretinden sonra geri kalanı sadakadır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Peygamber’in: Biz Peygamberler Mirasçı Olunmayız- Biz Ne Bırakmışsak Sadakadır Kavli Bâbı
6816-) Bize Abdullah ibnMesleme, Mâlik'ten; oda ibn Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âişe (r.anha)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği zaman Peygamber'in zevceleri Usmân ibn Affân'ı Ebû Bekr'e göndermeyi ve Peygamber'den olan mîrâs paylarını almayı istediler. dedi ki: Bunun üzerine Âişe onlara: Rasûlüllah "Biz mîrâs olunmayız, bizim terikemiz sadakadır" buyurmuş değil mi? dedi (böylece onları bu isteklerinden vazgeçir-di).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Peygamber’in: Biz Peygamberler Mirasçı Olunmayız- Biz Ne Bırakmışsak Sadakadır Kavli Bâbı
6819-) Sa'd ibn Ebî Vakkaas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Mekke'de şiddetli bir hastalığa yakalandım ki, hemen hemen ölüme yaklaşmıştım. Bu sırada Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) hasta ziyareti yapmak üzere bana geldi. Ben: Yâ Rasûlallah! Benim çok malım vardır. Bana kızımdan başka vâris olacak kimse de yoktur. Bu durumda ben malımın üçte ikisini sadaka yapayım mı? diye sordum. "Hayır (tasadduk etme)" buyurdu. Ben: Yarısını sadaka yapayım mı? dedim.Rasûlüllah yine; "Hayır!" buyurdu. üçte bir'i sordum. Rasûlüllah: "Üçte bir de büyüktür. (Ey Sa'd!) Senin çocuğunu zenginler olarak bırakman, muhtaçlar ve insanlara (sadaka için) ellerini açar bir hâlde bırakmandan hayırlıdır, Şübhesiz sen infâk edeceğin herbir nafakadan muhakkak sevaba nail kılınacaksın. Hattâ (yemek yerken) eşinin ağzına kaldırıp vereceğin lokmadan da ücrete nail kılınacaksın" buyurdu. yine: Yâ Rasûlallah! Ben hicretinden geriye mi kalacağım? dedim. Rasûlüllah: "Hayır, sen benim ardımda (asla bizden) geri kalmazsın. (Şayet burada kalır da) Allah rızâsını isteyerek herhangibir amel yaparsan, elbette onunla merteben yükselecek, derecen artacaktır. Öyle ümid ediyorum ki, sen benim ardımdan uzun zaman geri bırakılıp yasayacaksın, hattâ senden birtakım kavimler faydalanacaklar, diğer birtakımları da zarar göreceklerdir. Lâkin en çaresiz olan Sa'd ibn Havle'dir!" buyurdu. Peygamber'in bu sözünü tefsîr ederek: Rasûlüllah, Sa'd ibn Havle Mekke'de öldüğü için ona acır, üzülürdü, demiştir. Sufyân ibn Uyeyne: Sa'd ibn Havle, Âmir ibn Lueyy oğulları'ndan bir adamdı, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Kız Çocuklarının Mîrâsı Bâbı
6820-) el-Esved ibn Yezîd şöyle demiştir: Muâz ibn Cebel, Yemen'de bize bir muallim ve bir emîr olarak geldi. Biz kendisine bir kızı ile bir kızkardeşini geride bırakarak vefat etmiş olan bir adamın mîrâsını sorduk. Muâz, terikesinin yarısını kıza, yansını da kızkardeşe verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Kız Çocuklarının Mîrâsı Bâbı
6821-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Mîrâs paylarını (Kur'ân'da bildirilen) sahiblerine veriniz. Bu paylardan geri kalan herhangi birşey de baba tarafından en yakın olan er kişiye âiddir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Ölünün Oğlu Hayâtta Olmadığı Zaman, Oğlunun Oğluna Âid Mîrâsı Beyân Bâbı
6824-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Amma Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ümmetten bir halîl edineydim, muhakkak onu (yani Ebû Bekr'i) edinirdim, lâkin İslâm yüzünden olan hullet daha faziletlidir -yahut: daha hayırlıdır-" buyurmasına gelince, şübhesiz Ebû Bekr dedeyi (mîrâsta) baba menzilesine indirmiştir; yahut: dedenin baba gibi olduğuna hükmetmiştir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Babanın Ve Erkek Kardeşlerin Beraberinde Dedenin Mîrâsı Bâbı
6830-) el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh): En son inen âyet en-NisâSûresi'nin sonudur: "Senden fetva isterler. De ki: Allah helâle mîrâsı hakkındaki hükmü şöyle açıklar"(e-Niss: 176).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Bâb: Senden Fetva İsterler. De Ki: Allah, Babası Ve Çocuğu Olmayanın Mirası Hakkındaki Hükmü Şöylece Açıklar:
6832-)  Bize Yezîd ibn Zuray', Ravh'tan; o da Abdullah ibn Tâvûs'tan; o da babası Tâvûs'tan; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Mîrâspaylarını sahiblerine veriniz. Bu payların terkettiği herhangi birşey de en yakın olan erkek kişiye âiddir" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: İki Amcaoğlu Bâbı; İkisinden Biri Ana-bir Kardeş, Diğeri Kocadır
6834-) Bize Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Omer(radıyallahü anh) 'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir adam, karısıyle la'netleşme yaptı ve kadının çocuğunu kabul etmedi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bunların arasını ayırdı, çocuğu da kadının nesebine kattı (böylece ona anası ve anasından olan kardeşleri vâris" oldular).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Aralarında Lanetleşme Olanların Mîrâsı Bâbı
6836-) Muhammed ibn Ziyâd, Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işitti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Çocuk, döşek sahibinindir" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Kadın Hürre Olsun Yâhud Câriye Olsun, Ondan Doğan Çocuk, Döşeğinde Doğduğu Kimseye Âiddir Bâbı
6837-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben Berîre'yi satın aldım. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen Berîre'yi sahiblerinden satın al. (Onların ileri sürdükleri velânın kendilerine âid olması şartını dikkate alma.) Çünkü velâ hakkı, köleyi hürriyete kavuşturan kimseye âiddir" buyurdu. bir koyun sadaka verilmişti.Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "O koyun Berîre için sadakadır, bizim için hediyedir" buyurdu. el-Hakem ibn Uteybe: Berîre'nin kocası (Mugîs), hürr idi, dedi. Buhârî: el-Hakem'in bu sözü mürseldir, dedi. İbn Abbâs da: Ben onu köle olarak gördüm, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Bâb: Velâ Yani Velîlik Hakkı Hürriyete Kavuşturan Kimseye Âiddir Ve Bulunmuş Çocuğun Mîrâsı?
6838-) Bana Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Omer(radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):"Velâ hakkı ancak hürriyet veren kimseye âiddir" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Bâb: Velâ Yani Velîlik Hakkı Hürriyete Kavuşturan Kimseye Âiddir Ve Bulunmuş Çocuğun Mîrâsı?
6839-)  Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): İslâm ehli (köleleri) başıboş, velayet hakkı olmaksızın salıvermezler, Câhiliyet ehli ise (köleleri velâ hakkı tanımayarak) başıboş salıverir, sâibe yaparlardı demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Saibenin Mîrâsı Bâbı
6840-) Bize Ebû Avâne Mansûr'dan; o da İbrâhîm en-Nahaî'den o el-Esved ibn Yezîd'den şöyle tahdîs etti: Âişe (r. anha), Berîre'yi azâd etmek için sâhiblerinden satın almak istedi. Sahibleri de velâ hakkının kendilerine âid olması şartını ileri sürdüler. Âişe: Yâ Rasûlallah! Ben Berîre'yi hürriyete kavuşturmak için satın almak istedim. Sâhibleri onun velâsının kendilerine âid olmasını şart koşuyorlar! dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen onu (satın alıp) azâd eyle. Velâ hakkı ancak azâd eden kimseye âiddir -yahut: Sen bedelini ver-!" buyurdu. dedi ki: Bunun üzerine Âişe, Berîre'yi satın alıp azâd eyledi. Berîre hürr olunca (köle bulunan kocasiyle nikâhının feshi veya devamı hususunda) muhayyer kılındı da o kendi nefsini (yani nikâhın feshini) tercîh etti. Ve: Bana şöyle şöyle mal verilmiş olsa bile artık ben köle olan koca ile beraber olmam, demiştir. Kocası hürr idi, demiştir. el-Esved'in bu sözü munkati'dır, Âişe'ye ulaşmamıştır. İbn Abbâs'ın: Ben onu bir köle olarak gördüm, sözü daha sahihtir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Saibenin Mîrâsı Bâbı
6842-) İbn Omer (radıyallahü anh) : Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) velâ hakkının satılmasından ve hibe edilmesinden nehyetti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Efendilerine Âid Olmadığını İddia Eden Kimsenin Günâhı Bâbı
6844-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben Berîre'yi satın almak istedim. Sâhibleri onun velâsının kendilerine âid olmasını şart koştular. Ben bunu Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e zikrettim. Peygamber: "Sen onu (satın alıp) azâd eyle. Çünkü velâ hakkı gümüşleri veren kimseye âiddir" buyurdu. dedi ki: Ben onu azâd ettim. Âişe dedi ki: Sonra Rasûlüllah Berîre'yi çağırdı da kocasının nikâhında kalıp kalmamak hususunda onu muhayyer kıldı. Berîre: Eğer o bana şöyle şöyle mal verse bile ben onun yanında gece geçirmem, dedi de kendi nefsini tercih etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Bâb: Bir Adam Diğer Bir Adamın Elleriyle İslâma Girerse
6845-) Bize Hemmâm ibn Yahya, Nâfi'den tahdîs etti ki, İbn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Âişe (r.anha) Berîre'yi satın almak istedi de Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Berîre'nin sâhibleri, velânın kendilerine âid olmasını şart kılıyorlar, dedi. Bunun üzerine Peygamber: "Velâ hakkı ancak hürriyete kavuşturan kimseye âiddir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Kadınların Velâdan Mîrâs Almaları Bâbı
6846-) Âişe (r. anha):Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Velâ hakkı, kölenin bedeli olan gümüşleri veren ve hürriyet ni'metini vermeyi üzerine alan kimseye âiddir" buyurdu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Kadınların Velâdan Mîrâs Almaları Bâbı
6848-) Bize Şu'be, Katâde'den; o da Enes (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamb.er (sallallahü aleyhi ve sellem):"Bir ailenin kızkardeşinin oğlu da onlardandır -yahut: kendi câmialarındandır-" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Bir Ailenin Azâdlı Kölesi, O Ailedendir Ve Kızkardeş Oğlu Da Onlardandır Bâbı
6853-) Râvî Ebû Usmân şöyle demiştir: Ben bu hadîsi Ebû Bekre Nufey'e zikrettim de o: Evet bu hadîsi ben Rasûlüllah'tan kulaklarımla işittim ve kalbim de onu belleyip hıfzetti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Kendi Babasından Başka Bir Kişiye Mensûbluk İddia Eden Kimse Nin Günâhını Beyân Bâbı
6854-)  Bana Amr ibnu’l-Hâris, Ca'fer ibn Rabîa'dan; o da Irak ibn Mâlik el-Gıfârî'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Sakın babalarınızdan yüz çevirip uzaklaşmayınız! Her kim babasından yüz çevirip onu terkederse (aile ni'metine) nankörlük etmiş olur" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-ferâiz
Konu: Kendi Babasından Başka Bir Kişiye Mensûbluk İddia Eden Kimse Nin Günâhını Beyân Bâbı
6859-) Ve İbn Şihâb'dan; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den ve Ebû Seleme'den; onlar da Ebû Hureyre'den; o da Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den '"Çapulculuk" fıkrası müstesna, bundan önceki hadîsin benzerini rivayet etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-hudud
Konu: Bâb: Hamr Yânı Şarâb İçilmez
6860-)  (Buradaki iki yoldan) bize Katâde, Enes ibn MâIik (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şarâb içme suçunda, yaprakları soyulmuş hurma deyneği ve na'llerle (yânı ayakkabılarla) dövme cezası uygulamıştır. Sonra Ebû Bekr de içki içer kimseye kırk deynek vurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-hudud
Konu: İçki İçenin Dövülmesi Hakkında Gelen Şey Bâbı
6861-) Ukbe ibnu’l-Hâris (radıyallahü anh) şöyle demiştir: en-Nuaymân yahut en-Nuaymân'ın oğlu içki içmiş olarak getirildi.Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) evde bulunan kimselere onu dövmelerini emretti. dedi ki: Bu emir üzerine onu dövdüler, ben de onu na'llerle dövenler içinde bulundum.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-hudud
Konu: Haddin Evde Vurulmasını Emreden Kimse Bâbı