Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

2654-) Ve Saîd ibnu Ebî Arûbe, Katâde ibnu Diâme'den; o da Enes'ten söyledi ki: Dumete'l-Cendel Meliki Ukeydir, bunu Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e hediye vermiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Müşriklerden Hediye Kabul Edilmesi Bâbı
2655-) Enes ibn Mâlîk (radıyallahü anh)'ten demiştir:(Hayber'de) bir Yahûdî kadını, zehirleyerek kızartılmış bir koyunu Peygamber'e getirdi. Peygamber bu koyunun etinden yedi (ve zehirli olduğunu haber verdi). Akabinde bu hıyaneti yapan kadın getirildi (ve sebebi soruldu. Kadın suçunu i'tirâf etti). Sahâbîler tarafından: Bu kadını öldürelim mi? diye soruldu.Peygamber: "Hayır öldürmeyin" buyurdu. ibn Mâlik: Bu bir lokma zehirli etin te'sîrini, Rasûlüllah'ın küçük dilinde tanır dururdum, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Müşriklerden Hediye Kabul Edilmesi Bâbı
2656-)  Abdurrahmân ibnu Ebî Bekr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz (bir seferde) Peygamber'in maiyyetinde yüz otuz kişi idik. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizden birinizin yanında yiyecek bir şey var mıdır?" diye sordu. sırada bir kimsenin yanında bir sâ' ölçeği yahut buna benzer bir kap erzak bulundu. Bu yoğurulup hamur yapıldı. Sonra başı açık, perişan, uzun boylu bir müşrik kişi koyun sürüsünü sürerek çıkageldi. Peygamber ona: "Koyunları satar mısın, yoksa atıyye veya hibe olarak mı getirdin?” diye sordu. O çoban: Hayır hibe değildir, fakat satılıktır, dedi. ondan bir koyun satın aldı. Koyun kesildi. Peygamber (evvelâ) o koyunun karaciğerinin pişirilmesini emretti. Abdurrahmân dedi ki): Allah'a yeminle söylüyorum, birlikteki yüz otuz kişi içinde hiçbirisi eksik kalmadı. İlle Peygamber bu hayvanın ciğerinden bir parça kesip orada hâzır bulunuyorsa hemen verdi, dışarıda bulunanların hisselerini de onlar için sakladı. Sonra koyunun eti (pişince) Peygamber onu iki kap içine koydu. Bu iki kaptan sefer heyetimizin hepsi yediler. Hepimiz doyduk. İki kap yemek yine arttı da, bu artığı deveye yükledik. (hadîsin ifâdesine sadakatin mes'ûliyetinden dolayı): Yahut Abdurrahman ibn Ebî Bekr'in dediği söz gibi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Müşriklerden Hediye Kabul Edilmesi Bâbı
2657-) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Omer, bir adamın üzerinde satılmakta olan bir hülle (yânı bir takım elbise) gördü dePeygamber'e: Bu hülleyi satın al da cum’a günleri ve elçilik hey'etleri geldiği zamanlarda giy, dedi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunu ancak âhirette nasibi olmayanlar giyer" buyurdu. SonraRasûlüllah'a bunlardan birçok hülleler getirildi. Rasûlüllah bunlardan bir hülle de Omer'e gönderdi. Bunun üzerine Omer: Sen bu hülle hakkında vaktiyle söylediklerini söylediğin hâlde, ben bu hülleyi nasıl giyerim? dedi. Rasûlüllah: "Ben bunu sana giyesin diye vermedim. Sen bunu satarsın yahut da (lâyık olacak) birine giydirirsin" buyurdu. üzerine Omer o hülleyi Mekke halkından henüz İslâm'a girmemiş olan bir kardeşine hediye gönderdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Müslümânın Müşriklere Hediye Vermesi Nin Cevazı Bâbı
2658-) Esma bintu Ebî Bekr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah zamanında müşrike olan annem bana (birtakım hediyelerle) gelmişti. Ben Rasûlüllah'tan fetva istedim de: Annem bana sokulmak ve karşılık görmek istiyor. Anneme ilgi ve iltifat edebilir miyim? dedim. Rasûlüllah: "Evet, annene ilgi ve iltifat eyle!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Müslümânın Müşriklere Hediye Vermesi Nin Cevazı Bâbı
2659-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hibesine dönen kimse, kusmuğuna dönen gibidir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Hiçbir Kimseye Daha Önce Verdiği Hibesine Ve Yaptığı Sadakasına Dönmesi Helâl Olmaz.
2660-)  (Başka senedden olmak üzere) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Şu kötülük meseli biz müslümanlar için değildir (yani bu kötülük sıfatı bizlere yakışmaz):Yaptığı hibeye dönen kişi, kusmuğuna dönen köpek gibidir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Hiçbir Kimseye Daha Önce Verdiği Hibesine Ve Yaptığı Sadakasına Dönmesi Helâl Olmaz.
2661-) Eslem şöyle demiştir: Ben Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle diyordu: Bir kimseyi Allah yolunda savaşsın diye bir ata bindirmiştim. Atın yanında olan o zât, ata iyi bakmadı ve onu zayıflattı. Ben de zât bu atı ucuza satar diye düşünerek, onu o adamdan satın almayı istedim. Ve hibe ettiğim bu atı tekrar satın alabilir miyim diye Peygamber'e sordum. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer o adam bu atı sana bir tek dirhem karşılığında verse de, artık sen o atı satın alma. Çünkü sadakasına dönen kimse, kusmuğuna dönen köpek gibidir" buyurdu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Hiçbir Kimseye Daha Önce Verdiği Hibesine Ve Yaptığı Sadakasına Dönmesi Helâl Olmaz.
2662-) İbn Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu Ubeydullah ibn Ebî Muleyke şöyle haber verdi: İbnu Cud'ân'ın himayesinde olan Suheyb'in oğulları, iki ev ile bir odanın kendilerine ait olduğunu, Rasülullah'ın bunları Bâbaları Suheyb'e hediye verdiğini iddia ettiler. O sırada Medine Vâlîsi olan Mervân: Bu husus üzerine sizler için kim şâhidlik yapar? dedi. Çocuklar: Abdullah ibn Omer şâhidlik eder, dediler. üzerine Mervân, İbnu Omer'i çağırdı. İbn Omer de: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Suheyb'e iki ev ve bir hücreyi muhakkak vermiştir, diye şâhidlik yaptı. Mervân da İbnu Omer'in bu şehâdeti ile Suheyb'in çocukları lehine hükmetti.(Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Bâb
2663-) Câbir (radıyallahü anh): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) umrâ (nın sahîhliği) ile ve umrâ'nın hibe edilen kimseye âid olacağı ile hükmetti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Umrâ Ve Rukbâ Hakkında Söylenen Hükümler Bâbı
2664-)  Bize Katâde ibn Diâme tahdîs edip şöyle dedi: Bana en-Nadr ibnu Enes, Beşîr ibn Nehîk'ten; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den olmak üzere tahdîs etti. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Umrâ câizdir" buyurmuştur (yani muammer için ve ondan sonra veresesi için geçerlidir).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Umrâ Ve Rukbâ Hakkında Söylenen Hükümler Bâbı
2665-) Atâ ibn Ebî Rebâh da: Bana Câbir, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den bu Ebû tîureyre hadîsinin benzerini tahdîs etti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Umrâ Ve Rukbâ Hakkında Söylenen Hükümler Bâbı
2666-) Enes (radıyallahü anh) şöyle diyordu: Bir keresinde Medine içinde bir düşman baskını korkusu olmuştu. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -üvey Bâbam- Ebû Talha'dan el-Mendüb denilen atını iğreti aldı ve ona binerek Medine'den ayrıldı. Dönüp geldiği zaman: "Korkulacak birşey görmedik. Muhakkak olarak bulduğumuz şey Mendûb'un su gibi akmastdır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: İnsanlardan İğreti At Alan Kimse Bâbı
2667-) Bana Bâbam Eymen el-Habeşî tahdîs edip şöyle dedi: bir kerresinde Âişe'nin yanına girdim. O sırada Âişe'nin üzerinde kalın Yemen bezinden yapılmış, beş dirhem kıymetinde bir elbise bulunuyordu. Âişe (darlık zamanlarını anarak): Ey Eymen, gözünü cariyeme doğru kaldır da bak! O (benim üzerimdeki elbiseyi şimdi) ev içinde giymekten arlanır. Halbuki Rasûlüllah zamanında benim bu nevi'den bir elbisem vardı. Medine'de zifaf için süslenen her kadın onu ariyet almak üzere muhakkak bana haber gönderirdi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Zifaf Sırasında Gelin Veyahut Güvey İçin Elbise İstiare Etme Nin Cevazı Bâbı
2668-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den(şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (Atıyye ve hediye için) sütü bol olan deve ve yine böyle bol sütlü koyun ne güzel meniha ve hediyedir. Bu hayvanlardan her biri bir kap sabahleyin, bir kap akşamleyin süt getirir" buyurdu. Bize Abdullah ibnu Yûsuf ve İsmail ibn Ebî Uveys, Mâlikten tahdîs etti. Mâlik'in bu rivayetinde Peygamber'in:" (Böyle sağımlı hayvan hediyesi) ne güzel sadakadır" buyurduğu gelmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Menîhanın Fazileti Bâbı
2669-)  Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Muhacirler Mekke'den Medine'ye geldikleri zaman ellerinde hiçbir şeyleri yoktu. Ensâr ise Medine'de arazî ve akar sahibi idi. Ensâr, her sene mallarının yarı mahsûlünü kendilerine vermek ve Ensâr'ın yerine bağ ve bahçe işlerini muhacirler yapmak şartıyla mallarını muhacirlere ortağa verdiler. Enes'in anası, Ümmü Suleym -ki aynı zamanda Abdullah ibn Ebî Talha'nın da anasıdır- Enes'in anası Ümmü Suleym de Rasûlüllah'a birkaç hurma ağacı hediye etmişti. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) de hurma ağaçlarını (mahsûllerinden faydalanmak üzere) Usâme ibn Zeyd'in anası olan cariyesi Ümmü Eymen Bereke'ye vermişti. Şihâb dedi ki: Enes ibn Mâlik bana şöyle haber verdi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber ahâlisi ile muharebeden ayrılıp da Medîne'ye döndüğü zaman, muhacirler, meyvelerinden istifâde ettikleri Ensâr'ın ariyet verdikleri menîhalarım ensâr'a geri verdiler.Peygamber de Enes'in anasına, onun vaktiyle verdiği hurma ağaçlarını geri verdi. Rasûlüllah, Ümmü Eymen'e de o ariyet hurma ağaçları yerine kendi bustânından bir kısmını verdi. Ahmed ibnu Şebîb dedi ki: Bize Bâbam Şebîb, Yûnus'tan bu hadîsi sened ve metin olarak aynen haber verdi. Yalnız "Onların yerine malının hâlisinden" verdi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Menîhanın Fazileti Bâbı
2670-) Bize el-Evzâî, Hassan ibn Atıyye'den; o da Ebû Kebşe es-Selûlî'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle diyordu: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kırk haslet vardır ki, bunların en yükseği sağımlı keçi menîhası, yânı hediyesidir. Hayırseverlerden bir kişi bu kırk hasletten birisini onun sevabını umarak ve va'd olunan ecrini tasdik ederek işlerse, muhakkak Allah bu haslet sahibini, bu hasenesi sebebiyle cennete girdirir" râvîsi Hassan ibn Atıyye şöyle demiştir: Biz hadîsteki sağım keçisinden başka, selâmı karşılamak, aksırana duâ, yol üzerindeki ezâ veren şeyi giderme ve (hadîslerde gelen) bunların benzeri haseneleri saydık, on beş haslet ve haseneye ulaşmaya muktedir olamadık.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Menîhanın Fazileti Bâbı
2671-) Bize Muhammed ibn Yûsuf tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh, Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bizden bir takım adamların fazla arazîleri vardı. Onlar: Biz bu arazîleri üçte bir, dörtte bir ve yarı karşılığında icara verelim, dediler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kimin toprağı, tarlası varsa onu kendisi eksin yahut (ekmekten âciz olursa) onu mü'min kardeşine (âriyeten)versin. Bunu yapmazsa tarlasını (boş) tutsun" buyurdu. Muhammed ibn Yûsuf şöyle dedi: Bize el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana ez-Zuhrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Atâ ibn Yezîd tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Saîd tahdîs edip şöyle dedi: Bir çöl Arab'ı Peygamber'e geldi de, O'na hicretten sordu(Medîne'ye hicret edeyim mi? dedi). Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sakın ha, hicrete kalkışma. Çünkü hicret çok çetin bir iştir. Senin deve nev'inden hayvanların var mı?" buyurdu. O zât: Evet vardır, dedi. Peygamber: "Sen onların zekâtını veriyor musun?" buyurdu. O zât: Evet veriyorum, dedi. Peygamber: "Sen onlardan herhangi birini menîha olarak veriyor musun?" diye sordu. O zât: Evet veriyorum, dedi. Peygamber: "Sen onları sulamağa getirdiğin gün sütlerinden sağıp oradaki insanlara içiriyor musun?" diye sordu. O zât: Evet, diye cevâb verdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Öyle ise sen denizlerin ötesinde de çalış. Çünkü Allah senin amelinden hiçbir şeyi eksik bırakmaz" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Menîhanın Fazileti Bâbı
2673-) Tâvûs ibn Keysân şöyle demiştir: Bana bunu onların en âlim olanı, yani İbn Abbâsradıyallahü anhüma şöyle tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ekinleri hareket etmekte olan bir tarlaya çıktı da: "Bu arazî kimindir?" diye sordu. Oradakiler: Bu tarlayı Fulân kimse kira ile tuttu, dediler. Bunun üzerine Peygamber: "Dikkat edin! Eğer o mal sahibi bu kiracıya o tarlayı minha yoluyla verseydi, kendisi için bu arazî karşılığında belli bir ücret almasından daha hayırlı olurdu" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Menîhanın Fazileti Bâbı
2674-)  Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rac'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İbrahim Peygamber (eşi) Sâre ile sefere çıkmıştı.... Sonunda Sâre'ye Hâcer'i hediye verdiler. Akabinde Sâre, İbrahim'e dönüp geldi ve ona (vak'ayı hikâye ederek): Hissettin mi zevcim! Allah, kâfiri zelîl etti ve bir cariyeyi de bana hizmetçi verdi, dedi." İbn Şîrîn, Ebû Hureyre'den; o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den "Sâre'ye Hâcer'i hizmetçi verdi" demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Bir Adam Diğerine İnsanların Örf Yapa Geldikleri Tabir Üzere Şu Cariyeyi Sana Hizmetçi Olarak Verdim Dediğinde, Bu Caiz Olmuştur Yani Bu İhdâm, Hibe Ve Ariyet Verme Demektir
2675-) Zeyd ibn Eslem şöyle dedi: Ben Bâbam Eslem'den işittim; şöyle diyordu: Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben Allah rızâsı yolunda bir adamı bir at üzerine bindirmiştim. Sonra gördüm ki bu at satılıyordu. (Onu satın almak istedim de) bunu Rasûlüllah'tan sordum. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bu atı satın alma ve yapmış olduğun sadakana (bir daha) dönme!” buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-hibe Ve Fadlihâ …
Konu: Bir Kimse Başka Bir Kimseyi Bir At Üzerine Bindirse Bunun Hükmü Ondan Dönülmemekte Umrâ Ve Sadaka Gibidir.
2676-) Ve el-Leys şöyle dedi: Bana Yûnus el-Eylî, İbn Şihâb'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr, İbnu'l-Müseyyeb, Alkame ibnu Vakkaas ve Ubeydullah ibnu Abdillah (bu dört râvînin hepsi) Âişe hadîsinden bana haber verdiler. Bunların bâzısının hadîsi bâzısını doğrulayıp tasdîk etmektedir. (Âişe hadîsinin bu kısmı şöyledir): İftiracılar dediklerini dedikleri zaman, Rasûlüllah, Alî'yi ve Usâme'yi yanına çağırdı. Vahiy gecikince ehli ile ayrılması hususunda bunlarla istişare ediyordu. Usâme'ye gelince o: Âişe senin ehlindir, biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmeyiz, dedi. Berîre de: Ben Âişe'de ayıplayacağım bir iş olarak şundan büyük bir şey görmedim: Âişe, küçük yaşta bir kadındı. Ev halkının hamurunu yoğururken uyurdu da evin besi koyunu gelir, o hamuru yerdi, demiş. Bunun üzerine Rasûlüllah (mescidde bir hutbe yaparak) şöyle buyurdu: "Ev halkım hakkında bana eza eden bir şahıs hakkında, bana kim yardım eder de, benim için ondan intikam alır? Vallahi ben ehlim hakkında hayırdan başka bir şey bilmiş değilim. Bu iftiracılar o adamın ismini de zikretmişlerdir ki, bu zât hakkında da ben hayırdan başka bir şey bilmiyorum..."

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Bir Kimse Diğer Bir Kimseyi Bu Âdildir Diye Tezkiye Ettiği Ve Tezkiye Edici: Biz Bundan Hayırdan Başka Bir Şey Bilmiyoruz, Dediği, Yahut Da: Ben Bunda Hayırdan Başka Bir Şey Bilmiş Değilim Dediği Zaman Bu Husustaki Hüküm Nedir?
2677-)  Salim şöyle dedi: Ben Bâbam Abdullah ibnu Omer(radıyallahü anh)'den işittirn, şöyle diyordu:Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kerresinde Ubeyy ibn Ka'b el-Ensârî ile beraber, içinde İbn Sayyâd'ın bulunduğu bir hurmalığa kastederek gittiler. Rasûlüllah onu gafil yakalamak ve İbn Sayyâd kendilerini görmeksizin, onun husûsî hayâtını görmek; ondan bir şey işitmek istiyordu. Rasûlüllah onu kadîfe elbisesi içinde, yaygısı üzerinde yan yatmış bir hâlde buldu. Hırka içinde genizden gelen bir hırıltı vardı. Tam bu sırada bir hurma ağacının arkasına gizlenmiş bulunan İbn Sayyâd'ın annesi, Peygamber'i gördü ve hemen İbn Sayyâd'a: Yâ Safi! İşte Muhammed geldi, dedi. İbn Sayyâd'ın adıdır.) Annesinin bu sözü üzerine ibn Sayyâd hırıltısına son verip uyandı. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Şu kadın oğlunu o hâlde bıraksaydı, o, saçma sözleriyle ve tabiî olmayan hâli ile kendinin ne olduğunu bize açıklardı" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Şahitliği Yüklenme Sırasında Saklanıp Gizlenen Kimsenin Şahitliği Caiz Olur Mu Olmaz Mı Bâbı
2678-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rifâa el-Kurazî'nin karısı Peygamber'e geldi ve: Ben Rifâa'nın nikâhında idim. O beni boşadı ve boşanmamı kesinleştirdi. Ben de sonra Abdurrahmân ibnu'z-Zubeyr ile evlendim. Fakat Abdurrahmân'da bulunan erkeklik organı, ancak elbisenin saçağı gibi gevşek bir şeyden ibarettir, dedi. kadına: "Sen tekrar eski kocan Rifâa'ya dönmek mi istiyorsun? Hayır, dönemezsin. Kocan Abdurrahmân senin balcağızından, sen de onun balcağızından tadıncaya kadar dönemezsin (yani cinsel birleşmeden lezzet hasıl olan kadar. Zaten bu hasıl olunca, şikayetin de kalmayacaktır.)" buyurdu. Bekr, Peygamberin yanında oturmakta idi. Hâlid ibn Saîd ibni’l-Âs da kendisine izin verilmesini bekler hâlde kapıda(oturmakta) bulunuyordu. Hâlid hemen Ebû Bekr'e hitaben: Şu kadının Peygamber'in yanında açıktan söylemekte olduğu şeyleri işitmiyor musun? Dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Şahitliği Yüklenme Sırasında Saklanıp Gizlenen Kimsenin Şahitliği Caiz Olur Mu Olmaz Mı Bâbı
2679-) Bana Abdullah ibnu Ebî Muleyke, Ukbe ibnu'l-Hâris'ten haber verdi ki, Ukbe ibnu'l-Hâris el-Kuraşî(radıyallahü anh), Ebû İhâb ibnu Azîz'in kızı ile evlenmişti. Derken yanına bir kadın gelip: Ukbe'ye de, evlendiği kadına da ben süt emzirdim, dedi. Ukbe de ona: Senin beni emzirdiğini bilmiyorum ve sen evvelce bunu bana haber de vermedin, dedi. Ve Ukbe, Ebû İhâb ailesine bir haberci yolladı da bu kadının sözünden onlara sordurdu. Onlar: Biz o kadının bizim kızımızı emzirdiğini bilmiyoruz, dediler. Bunun üzerine Ukbe hayvanına binip Medine'ye Peygamber'in yanına gitti ve Peygamber'den bu vak'adaki hükmü sordu.Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Nasıl olur? Bir kerre bu söz söylenmiş bulundu" buyurdu (yani bu söz söylendiği hâlde, sen bu kadına nasıl yaklaşırsın? Buyurdu). Bunun üzerine Ukbe, o kadından ayrıldı ve o kadın da başka bir kocaya vardı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Bir Şâhid Bir Şeye Şâhidlik Ettiği Yahut Birçok Şâhidler Bir Şeye Şâhidlik Ettikleri Ve Diğer Bir Cemâat De Biz Bunu Bilmiyoruz” Dedikleri Zaman Şâhidlik Yapanların Sözüyle Hükmolunur.
2680-)  Abdullah ibn Utbe şöyle demiştir: Ben Omer ibnu'l- Hattâb(radıyallahü anh)'dan işittim, o şöyle diyordu: Bir takım insanlar Rasûlüllah zamanında vahiy ile (sırları meydana çıkar da) yakalanırlardı. Şimdi ise vahiy kesilmiştir. Biz şimdi ancak sizleri amellerinizden bize açıklanan suçlar sebebiyle yakalarız. Böyle olunca her kim bize bir hayır hâli meydana korsa, biz onu emîn kılarız ve onu kendimize yakınlaştırırız. Onun gizli işlerinden hiçbir şey (i araştırmak) bize âid değildir. Gizli işleri hususunda onu Allah hesaba çeker. Ve her kim de bize bir kötülük ve şerr ortaya koyarsa, o, gizli işlerinin güzel olduğunu söylese de, biz onu bir emîn saymaz ve onu doğrulayıp tasdik etmeyiz.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Adaletli Şâhidler İn Beyânı Bâbı
2681-) Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber'in önünden bir cenaze geçirildi. Sahâbîler bu cenazeyi hayırla övdüler. Peygamber de: "Vâcib oldu" buyurdu. Sonra başka bir cenaze daha geçirildi. Sahâbîler onun üzerine de şerr ile konuştular yahut râvî: Bunun gayrisini söyledi, demiştir. Peygamber yine: "Vâcib oldu" buyurdu. Kendisine: Yâ Rasûlallah! Şu cenaze için "Vâcib oldu" dedin; şu Cenâze için de yine "Vâcib oldu" dedin? Denildi. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Mü'mirilerden meydana gelen kavmin şehâdeti kabul edilmiştir. Mü'minler Allah'ın yeryüzündeki şâhidleridir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Kaç Kişinin Tezkiye Etmesi Caiz Olur? Bâbı
2682-) Ebu'l-Esved şöyle demiştir: (Bir kerre Basra'dan) Medîne'ye geldim. O sırada Medine'de fena bir hastalık vardı. İnsanlar çabuk bir ölümle ölüyorlardı. Ben Omer ibnu'l-Hattâb'ın yanına oturdum. Yanımızdan bir cenaze geçti. O cenaze hayırla anıldı. Omer: Vâcib oldu, dedi. diğer bir cenaze daha geçirildi. O cenaze de hayırla anıldı. Omer yine: Vâcib oldu, dedi. üçüncü bir cenaze geçirildi. O da şerr ile anıldı. Omer buna da: Vâcib oldu, dedi. Ben: Ey Mü'minlerin Emîri! Ne vâcib oldu? dedim. Omer: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in dediği gibi söyledim: "Hangi bir müslümân için dört mü'min kişi hayırla şehâdet ederse, Allah o hayırla anılan kişiyi cennete girdirir". Biz Peygamber'e: Üç kişi şehâdet ederse de böyle midir? diye sorduk. O: "Üç kişi şehâdet ederse de böyledir" buyurdu. Biz: İki kişi şehâdet ederse de böyle midir? dedik. Peygamber:"İki kişi şehâdet ederse de böyledir" buyurdu. Bundan sonra biz Peygamber'e bir şâhidden sormadık

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Kaç Kişinin Tezkiye Etmesi Caiz Olur? Bâbı
2683-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Eflah -Hicâb Âyeti'nin inmesinden sonra- benim yanıma girmek için benden izin istedi. Ben ona izin vermedim. Bunun üzerine Eflah: Ben senin amcan iken benden perde arkasına mı çekiliyorsun? dedi. Ben: Bu amcalık nasıl oluyor? dedim. O: Sana erkek kardeşim Vâil’in karısı, kardeşimden dolayı meydana gelen sütü içirdi, dedi. Âişe dedi ki: Ben bunu Rasülullah'a sordum. Rasûlüllah: "Eflah doğru söyledi; ona yanına girmesi için izin ver!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Nesebler, Yaygın Süt Emme, Üstünden Zaman Geçmiş Kadîm Ölüm Üzerine Şehâdet Ve Süt Emme İşinde Acele Etmeyip Teenni İle Subûtunu Araştırmak Bâbı
2684-) Ibn Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hamza'nın kızı hakkında:"O bana halâl olmaz. Nesebden dolayı haram olan, sütten dolayı da haram olur. Hamza'nın kızı, benim sütkardeşim Hamza'nın kızıdır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Nesebler, Yaygın Süt Emme, Üstünden Zaman Geçmiş Kadîm Ölüm Üzerine Şehâdet Ve Süt Emme İşinde Acele Etmeyip Teenni İle Subûtunu Araştırmak Bâbı
2685-) Peygamberin zevcesi Âişe(r.anha) şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'nin yanında iken, Âişe, Hafsa'nın evinin önünde izin isteyen bir erkek sesi işitti. Âişe dedi ki: Ben: Yâ Rasûlallah! Ben onu Hafsa'nın süt amcası Fulân kimse zannediyorum, dedim. dedi ki: Yâ Rasûlallah! Bu senin evine girmek için izin isteyen bir adamdır, dedim. da: "Ben de onu Hafsa'nın süt amcası Fulân kimse sanıyorum" dedi. Rasülullah'a hitaben: Âişe'nin sütten dolayı amcası olan Fulân kimse hayâtta olsaydı, benim yanıma girebilecek miydi? diye sordu. cevâb olarak Rasûlüllah: "Evet girebilirdi. Çünkü süt, doğum ve nesebin haram kıldığı her şeyi haram kılar" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Nesebler, Yaygın Süt Emme, Üstünden Zaman Geçmiş Kadîm Ölüm Üzerine Şehâdet Ve Süt Emme İşinde Acele Etmeyip Teenni İle Subûtunu Araştırmak Bâbı
2686-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Bir gün yanımda bir adam otururken Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) içeriye girdi ve: "Yâ Âişe! Bu zât kimdir?" dedi. Ben: Bu benim sütten dolayı kardeşimdir, dedim. Peygamber de: "Sütkardeşlerinizin kim olduğunu iyi düşünüp dikkat ediniz. Çünkü süt emme ancak açlıktan olur" buyurdu. hadîsi Sufyân'dan rivayet etmekte Abdurrahmân ibnu Mehdî, Muhammed ibn Kesîr'e mutâbaat etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Nesebler, Yaygın Süt Emme, Üstünden Zaman Geçmiş Kadîm Ölüm Üzerine Şehâdet Ve Süt Emme İşinde Acele Etmeyip Teenni İle Subûtunu Araştırmak Bâbı
2687-) İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki: Bir kadın Fetih gazvesinde hırsızlık yapmıştı. Akabinde bu kadın Rasûlüllah'a getirildi. Sonra Rasûlüllah emretti de kadının eli kesildi. Âişe dedi ki: Sonra bu kadının tevbesi güzel oldu ve evlendi. Bu kadın bundan sonra bana gelirdi, ben de onun hacetini Rasûlüllah'a yükseltirdim.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Zînâ İftirası Yapanın, Hırsızın, Zina Edicinin Şehadetleri Tevbelerinden Sonra Kabul Edilir Mi? Bâbı
2688-) Zeyd ibn Hâlid (radıyallahü anh): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), evlenmemiş olduğu hâlde zina eden kimse hakkında yüz değnek vurulması ve bir yıl gurbete gönderilmesi ile emretti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Zînâ İftirası Yapanın, Hırsızın, Zina Edicinin Şehadetleri Tevbelerinden Sonra Kabul Edilir Mi? Bâbı
2689-) en-Nu'mân ibn Beşîr(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Annem Ravâha kızı Amre, Bâbam Beşîr'den kendi malından benim için bir parça hibe istedi. Evvelâ çekinmesinin ardından Bâbama hibe etmek fikri geldi ve bana bir hibe yaptı. Annem: Bu hibeye sen Peygamber'i şâhid kılmadıkça ben razı olmam, dedi. üzerine bâbam elimden tuttu. Ben bir çocuktum. Beni peygamber'e getirdi ve: Bunun anası Ravâha kızı Amre, bu çocuk için benden hibe vermemi istedi, dedi. Peygamber: "Senin bundan başka çocuğun var mı?" diye sordu. Evet, vardır, dedi. Nu'mân dedi ki: Ben Peygamberin Beşîr'e: "Sen beni bir zulüm ve haksızlık üzerine şâhid yapma!" buyurdu sanıyorum. eş-Şa'bî'den rivayet eden Ebû Harız: "Ben bir zulüm ve haksızlık üzerine şâhidlik yapmam" şeklinde söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Bir Kimse Zulüm Ve Haksızlık Üzerine Şâhid Yapılmak İstenildiği Zaman, Şahitlik Etmez.
2690-) İmrân ibn Husayn (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem):"Sizin hayırlı asrınız, benim içinde yaşadığım zamandır. Sonra benimle yaşayanlara yakın olanlardır. Daha sonra onlara yakın olanlardır" buyurdu. İmrân: Peygamber kendi asrından sonra hayırlı asır olarak iki asır mı, yoksa üç asır mı zikretti; bilmiyorum, demiştir. aleyhi ve sellem) devamla şöyle buyurdu: "Sizden sonra bir kavim gelecektir ki onlar hıyanet edecekler, kimse bunlara i'timâd etmeyecek, bunlar şehâdet etmeleri istenmeden şâhidlik edecekler; yine bunlar adak adayacaklar, fakat adaklarını yerine getirmeyecekler. Artık bunlar arasında (tıka basa yemek içmek)semizlenmek meydana çıkar (yani onlara göre hayâtın gayesi bu işlerden ibaret olur)".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Bir Kimse Zulüm Ve Haksızlık Üzerine Şâhid Yapılmak İstenildiği Zaman, Şahitlik Etmez.
2691-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan(şöyle demiştir): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İnsanların hayırlısı benim asrım (daki sahâbîlerim)dir. Sonra onlara yakın olan(tâbiî)lerdir. Sonra onlara yakın olanlardır (yani tabiîlerin tâbi Meridir). Sonra bir takım kavimler gelir ki, onlardan herhangi birinin şehâdeti yemininin önüne, yemini de şehâdetinin önüne geçer". en-Nahaî: Biz çocuk iken velîlerimiz bizi: "Eşhedu billahi" ve "Allah ile ahdim olsun" sözlerini söylediğimizden dolayı döverlerdi, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Bir Kimse Zulüm Ve Haksızlık Üzerine Şâhid Yapılmak İstenildiği Zaman, Şahitlik Etmez.
2692-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber'e büyük günâhlardan soruldu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'a ortak tanımak, ana-bâbaya ezâ etmek, (haksız olarak) insan öldürmek, yalan şâhidliği yapmaktır" buyurdu. hadîsi Şu'be'den rivayet etmekte Gunder, Ebû Âmir, Behz ve Abdussamed, Vehb ibn Cerîr'e mutâbaat etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Yalan Şahitliği Hakkında Söylenen Şeyler Ağırlaştırma Ve Tehdîdler Bâbı
2693-) Bize el-Cureyrî, Abdurrahmân ibn Ebî Bekre'den tahdîs etti. Bâbası Ebû Bekre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) üç kerre: "Büyük günâhların en büyüğünü size haber vereyim mi?" buyurdu. Evet, haber ver yâ Rasûlallah! dediler. Rasûlüllah: "Allah'a ortak uydurmak; ana-babaya eziyet vermek" buyurdu. Dayanmakta iken oturdu da: "İyi dinleyin! Bir de yalan yere şahitlik etmektir" buyurdu. dedi ki: Rasûlüllah bu son sözü tekrar etmekte o kadar devam etti ki, nihayet biz (kendisine acıyarak) keski sussa diyorduk. îsmâîl ibnu İbrahim şöyle dedi: Bize Cureyrî tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdurrahmân tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Yalan Şahitliği Hakkında Söylenen Şeyler Ağırlaştırma Ve Tehdîdler Bâbı
2694-) Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidde Kur'ân okuyan bir adamı işitti de: "Allah bu adama rahmet etsin. Muhakkak o bana şu ve şu sûrelerden unuttuğum şu şu âyetleri hatırlattı" buyurdu. Abbâd ibnu Abdillah kendi rivayetinde şu ziyâdeyi verdi: Âişe (r.anha) şöyle demiştir:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) benim odamda teheccüd namazı kıldı. Bu sırada mescidde namaz kılmakta olan Abbâd (ibn Bişr)'in sesini işitti de: "Yâ Âişe! Şu ses Abbâd'ın sesi midir?" diye sordu. Ben: Evet onun sesidir, dedim. Peygamber: "Allah’ım! Abbâd'a rahmet eyle!" diye duâ etti .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Kör İnsanın Şahit Olması, Tasarruflarındaki Hâli, Bir Kadınla Evlenmesi, Başkasını Evlendirmesi, Alışveriş Etmesi, Müezzinlik Ve Diğer İşlerde Çalışmasının Kabulü Ve Seslerle Tanınan Şeyler Bâbı.
2695-) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bilâl ezanı gece okur. Onun için sizler İbnu Ümmi Mektûm ezan okuyuncaya kadar -yahut da şöyle dedi: İbnu Ümmi Mektûm'un ezanını işitinceye kadar- sahur yemeğinizi yiyin, için!" buyurdu. dedi ki: İbnu Ümmi Mektûm kör bir kimse idi. Kendisine insanlar "Sabaha girdin" deyinceye kadar, sabah ezanını okumazdı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Kör İnsanın Şahit Olması, Tasarruflarındaki Hâli, Bir Kadınla Evlenmesi, Başkasını Evlendirmesi, Alışveriş Etmesi, Müezzinlik Ve Diğer İşlerde Çalışmasının Kabulü Ve Seslerle Tanınan Şeyler Bâbı.
2696-) el-Mısver ibn Mahreme (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygambere birçok kaftanlar gelmişti. Babam Mahreme bana: Haydi birlikte Peygamber'e gidelim. Belki o kaftanlardan bize de birşey verir, dedi. Gittik. Babam kapının önünde dikeldi de orada konuştu. Peygamber de onun sesini tanıdı ve dışarıya çıktı. Peygamber'in beraberinde bir kaftan vardı ve Peygamber, babama: "Bunu senin için sakladım; bunu senin için sakladım" diyerek, babam Mahreme'ye o kaftanın güzelliklerini gösteriyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Kör İnsanın Şahit Olması, Tasarruflarındaki Hâli, Bir Kadınla Evlenmesi, Başkasını Evlendirmesi, Alışveriş Etmesi, Müezzinlik Ve Diğer İşlerde Çalışmasının Kabulü Ve Seslerle Tanınan Şeyler Bâbı.
2697-) Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den(şöyle demiştir): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kadının şehâdeti erkeğin şehâdetinin yarısı değil midir?" diye sordu. Evet öyledir, dedik. Peygamber: "İşte bu aklının eksikliğindendir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Kadınların Şâhidliği Nin Cevazı Bâbı
2698-) İbnu Cureyc şöyle demiştir: Ben İbn Ebî MuIeyke'den işittim, şöyle dedi: Bana Ukbe ibnu'l-Hâris tahdîs etti, yahut bu hadîsi ben ondan işittim ki, o Ebû İhâb'ın kızı Ümmü Yahya ile evlenmiş. O dedi ki: Siyah bir kadın köle geldi de(Ukbe'yi ve evlendiği kadını kasdederek): Ben sizin her ikinize de süt emzirdim, dedi. Ukbe dedi ki: Ben bu köle kadının söylediğini Peygamber'e arz ettim. Peygamber benden yüz çevirdi. Ukbe dedi ki: Ben bulunduğum taraftan O'nun yüzü tarafına geçtim ve köle kadının sözünü kendisine tekrar söyledim. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu nasıl olur, yahut: Evliliğin devamı nasıl olur? Halbuki bu köle kadın sizin her ikinize de süt emzirdiğini kesin olarak söylemiştir?" buyurdu ve akabinde Ukbe'yi kadınından nehyetti

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Köle Kadınların Ve Köle Erkeklerin Şahitliği Bâbı
2699-) Ukbe şöyle demiştir: Ben bir kadınla evlendim. Sonra bir kadın geldi de: Ben sizin her ikinize de süt emzirmişimdir, dedi. Akabinde ben Peygamber'e geldim. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu söz söylendiği hâlde (evliliğin devamı) nasıl olur? Sen kadınını kendinden bırak (yahut; bunun benzeri bir söz)" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Süt Emzirici Kadının Şâhidliği Bâbı
2700-) Bize Ebû'r-Rabi Süleyman ibnu Dâvûd tahdîs etti ve hadisin ma'nâlarından bâzıszısını (ve lâfızlarının maksadlarını) bana Ahmed anlattı. Ahmed şöyle dedi: Bize Fulayh ibnu Süleyman, İbnu Şihab ez-Zuhrî'den; o da Urve ibnu'z-Zubeyr'den, Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den Alkame ibnu Vakkaas el-Leysî'den, Ubeydillah ibn Abdillah ibn Utbe'den; (bu dördü de) Peygamber'in zevcesi Âişe'den onun bu hadîsini, yani iftira sâhiblerinin Âişe için dedikleri yalanı dedikleri zamân Allah'ın Âişe'yi bu iftiradan temize çıkarmış olduğu hadîsi tahdîs ettiler. şöyle dedi: Ve bu râvîlerin her biri Âişe hadîsinden bir taifeyi hana tahdîs ettiler. Bunların bâzısı Âişe hadîsini diğer bâzısından daha iyi muhafaza edici ve hadîsi aynen getirip nakletmekte daha sağlam tesbît edicidir. İşte ben bu râvîlerin her birinden, onların bana Âişe'den tahdîs ettikleri bu hadîsi iyice belleyip muhafaza ettim. Bunlardan bâzısının hadîsi, diğer bâzısının hadîsini tasdîk etmektedir. Bunlar kesin olarak söylediler ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: (sallallahü aleyhi ve sellem) sefere çıkmak istediği zaman kadınları arasında kur'a çeker idi. Onlardan hangisinin kur'ası çıkarsa, Rasülullah ile beraber o yola çıkardı. (Huzâa'dan Musta'lık oğulları) Gazasına gitmek istediği zaman da Rasülullah kur'a çekti ve benim sehmim çıktı. Rasûlüllah'ın beraberinde sefere çıktım.. Bu sefer, Hicâb âyeti indirildikten sonra idi. Ben mahmil içinde yükletilir ve (konak yerinde) mahmil içinde indirilirdim. Bu suretle gittik. Nihayet Rasûlüllah bu gazasından ayrılıp da döndüğü ve Medine'ye yaklaştığımızda (bir konak yerinde indi. Gecenin bir kısmını orada geçirdi. Sonra göç edilmesini i'lân etti. Hareket emrini i'lân ettikleri zaman ben kalktım ve (ihtiyâcımı yerine getirmek için yalnız başıma) ordudan ayrılıp gittim. İşimi yerine getirince konak yerime geldim. Bu sırada göğsüme elimle dokundum. Birden Yemen'in göz boncuğundan dizilmiş gerdanlığımın koptuğunu anladım. Hemen geri döndüm ve gerdanlığımı aradım. Fakat onu aramak beni yolculuktan alıkoymuştu.(Ben, ordu bir ay eğlense de benim devemi, ben mahmilimde bulunmadıkça sürüp gitmezler diye düşünmüştüm.) Halbuki yolda bana hizmet edenler gelip mahmilimi yüklemişler ve mahfemi bindiğim deve üzerinde götürmüşlerdi. Onlar beni mahfe içinde sanıyorlarmış. O zaman kadınlar hafif hafif idiler; ağır vucûdlu değillerdi. Onları et bürümezdi. Çünkü onlar az yemek yerlerdi. Bu sebebden hizmetçiler mahfeyi yüklemek üzere kaldırdıklarında, mahfenin ağırlık derecesinin farkına varmayarak yüklemişler. Ben o zaman küçük yaşta bir kadındım. Bu sebeble deveyi sürüp yürümüşler. Ordu gittikten sonra ben gerdanlığımı buldum. Onların konağına geldim; orada hiç kimse yoktu. Orada evvelce bulunduğum konak yerine geldim. Onlar beni mahfilde bulamayacaklar da dönüp bana gelecekler diye düşündüm. Ben bu düşünce ile oturduğum sırada, gözlerim bana gâlib gelmiş de uyuyakalmışım. ibnu Muattal es-Sulemî sonra Zekvânî (ki arkadan gelerek askerlerin bıraktıkları şeyleri toplamağa ve konaklama yerine götürüp sahiblerine vermeye me'mûr idi) askerin arkasından, sabaha yakın bulunduğum yere gelmiş ve uyuyan bir insan karaltısı görmüş ve benim yanıma gelmiş (ve beni tanımış). Bu zât beni kadınların perdelenmesi emrinden önce görmüştü. Safvân devesini çöktürdüğü sırada "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn = Biz Allah'ın mülküyüz ve biz ancak O'na dönücüleriz" (el-Bakara:156) istircâ âyetini söylemesiyle uyandım. Safvân devesinin ön ayağına bastı, ben de deveye bindim. Safvân bindiğim deveyi çekerek önde yürüdü. Nihayet kaafile konak yerine istirahat ediciler olarak indikten sonra, öğle sıcağında orduya yetiştik. Bu arada (hakkımda iftira ederek) helak olan helak olmuş. İftirayı ilk çıkaran ve başlatan ise Selûl kadının oğlu Abdullah ibn Ubeyy olmuş. geldiğimizde ben bir ay hastalandım. İnsanlar iftira sahiblerinin sözlerini çoğaltıp yayıyorlarmış.(Ben bunlardan habersizdim.) Yalnız hastalığımda bana şüphe veren bir şey vardı: Peygamber'den, hasta olduğum başka zamanlarda görmekte olduğum yumuşaklığı, bu hastalığımda görmüyordum. Ancak yanıma giriyor, selâm veriyor, sonra(adımı söylemeden) "Hastanız nasıl?" diyordu. Benim (iftiracıların dedikleri) hiçbir şeyden haberim yoktu. Nihayet iyileşme devrine girmiştim. Bir gece ben Mıstah'ın anasıyla ihtiyâç giderme yerlerimiz olan Menâsı' tarafına çıkmıştım. Biz buraya ancak geceden geceye çıkardık. Bu âdet, evlerimizin yakınında helâlar edinmemizden evveldi. O zamanlar bizim hâlimiz, çöldeki eski Arablar'ın(haceti gidermek için) çölde dışarıya çıkmalarına yahut (temizlenmek için) gezinmelerine benziyordu. Ben, Ebû Ruhm'ın kızı ve Mıstah'ın annesi(Selmâ) ile hacet giderme yerine doğru yönelip giderken, onun ayağı çarşafına takılmış, düşmüştü. Arablar arasında felâket zamanında söylenmesi âdet olan "Düşmanım helak olsun" bedduası yerine Selmâ kadın: Mıstah helak olsun! diye oğluna beddua etti. kadına: Ne fena söyledin! Bedir'de hazır bulunan bir kişiye mi sövüyorsun? Dedim. bana: Hele şu saf teyzeye! Sen ortada dönen iftiraları işitmedin mi? dedi ve iftira sâhiplerinin sözlerini bana haber verdi. Bu yüzden hastalığımın üstüne bir hastalık daha arttı. Evime dönünce de Rasûlüllah yanıma geldi, selâm verdi ve: "Hastanız nasıldır?" diye sordu. Ben de: Yâ Rasûlallah! Anam ve Bâbamın yanına gitmek üzere bana izin ver! Dedim. Ben bu haberi anam ve babamdan sağlamca öğrenmek istiyordum, demiştir. bana izin verdi. Ben de ebeveynimin yanına geldim ve annem Ümmü Rûmân'a: İnsanların konuşmakta olduğu bu sözler nedir? dedim. Ey kızım! Kendini üzme, sen nefsini ve sağlığını düşün. Vallahi bir kadın senin gibi güzelliğe sâhib ve kocasının yanında sevimli olsun ve birçok da ortakları bulunsun da, aleyhinde dedikoduyu çoğaltmasınlar; bu pek nâdirdir, dedi. de: Subhânallah! İnsanlar hakîkaten bu sözleri söylüyorlar mı? hayret olunur, dedim. dedi ki: Ben o gece Bâbamın evinde yattım. Sabaha kadar gözümün yaşı dinmedi, gözüme uyku da girmedi. Sonra sabaha eriştim. Rasûlüllah da o sabah Alî ibn Ebî Tâlib'i, Usâme ibn Zeyd'i yanına çağırmıştı. Vahiy gecikince ehli ile ayrılması hususunda bunlarla istişare etmişti. Usâme, Ehlu Beyt için nefsinde bilmekte ve gönlünde beslemekte olduğu sevgiyi Rasûlüllah'a tavsiye ve işaret etti de: Yâ Rasûlallah! Ehlin Âişe hakkında biz hayırdan başka bir şey bilmeyiz, dedi. ibn Ebî Tâlib'e gelince, o da: Yâ Rasûlallah! Allah sana dünyâyı dâr etmemiştir. Âişe'den başka kadın çoktur. Bununla beraber Âişe'nin cariyesi Berîre'ye de sorunuz. O doğrusunu sana söyler, demişti. Bunun üzerine Rasûlüllah, Berîre'yi çağırıp: "Yâ Berîre! Sen hanımın Âişe'de sana şübhe veren bir hâl gördün mü?" diye sordu, Berîre de: Hayır görmedim. Seni hakk Peygamber olarak gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben hanım efendimden asla ayıp olarak çıkmış şundan büyük bir şey görmedim: Âişe küçük yaşta bir kadındı. Hamur yoğururken uyurdu da evin besi koyunu gelir, hamuru yerdi, demiş. Bunun üzerine Rasûlüllah o günü mesidde ayağa kalkıp bir hutbe yaptı da bu iftirayı en evvel ortaya atan Abdullah ibn Ubeyy ibn Selûl’den dolayı söz söylemekte ma'ziretli tutulmasını isteyerek: "Ehlim hakkında bana eziyet veren bir şahıs hakkında bana kim yardım eder de benim için ondan intikaam alır? Vallahi ben, ehlim hakkında hayırdan başka birşey bilmiş değilim. Bu iftiracılar bir adamın da ismini ortaya koydular ki, bu zât hakkında da ben hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Bu (faziletli) kimse şimdiye kadar ehlimin yanına girmemiştir, ancak benimle beraber girmiştir!" buyurmuştu. üzerine (Evs kabilesinin başkanı) Sa'd ibn Muâz ayağa kalktı da: Yâ Rasûlallah! Vallahi sana ben yardım edeceğim. Eğer bu (iftirayı çıkaran) Evs'ten ise, biz onun boynunu vururuz. Eğer Hazrec kardeşlerimizden ise, ne yapmak lazımsa Sen emredersin, biz de emrini yerine getiririz, demiş. defa da (Hazrec'den) Sa'd ibn Ubâde ayağa kalkmış. Bu da Hazrec kabilesinin büyüğü idi. Ve bu vak'adan evvel sâlih bir kimse idi. Fakat bu defa kabile hamiyyeti ve kıskançlığı ile Sa'd ibn Muâz'a karşı: Sen yalan söylüyorsun. Allah'ın ebedîliğine yemîn ediyorum ki, sen onu (Abdullah ibn Ubeyy'i) öldüremezsin ve öldürmeye muktedir değilsin, demiş. defa da (Eşhelî ve Evsî) Useyd ibnu'l-Hudayr ayağa kalkarak Sa'd ibn Ubâde'ye karşı: Allah'ın bekaa ve ebediyetine yemîn ederim ki, sen yalan söylüyorsun. Vallahi biz elbette onu öldürürüz. Sen muhakkak münafıksın ki, münafıklar hesabına bizimle mücâdele ediyorsun! diye mukabele etmiş. suretle Evs ve Hazrec kabileleri ayaklanmışlar. Hattâ birbirleriyle muharebe etmeye kasdetmişler. Rasûlüllah ise henüz minber üzerinde bulunuyormuş. Hemen minberden inmiş ve bunları sükûnete kavuşturuncaya kadar onlara yumuşaklıkla davranmış, kendisi de başka bir şey söylemeyip, sükût etmiş. gelince): Ben, o gün ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne gözüme uyku girdi. Sabahleyin Bâbam ve anam yanıma geldiler. Ben bu suretle iki gece, bir gün ağladım. Hattâ ağlamaktan ciğerim parçalanacak sandım. dedi ki: Bir ara ebeveynim yanımda oturdukları, ben de ağlamakta bulunduğum sırada Ensâr'dan bir kadın izin istemişti, ben de izin vermiştim. O da oturup benimle ağlıyordu. Biz bu vaziyette iken ansızın Rasûlüllah içeriye girdi. (Yanıma) oturdu. Halbuki Rasûlüllah bundan evvel hakkımda dedikodu başladığı günden beri yanımda oturmamıştı. Ve Rasûlüllah bir ay beklediği hâlde kendisine hakkımda bir şey vahyolunmamıştı. devamla şöyle demiştir: Rasûlüllah Şehâdet Kelimesi'ni söyledi, sonra (iftiracıların iftirasından kinaye olarak): "Yâ Âişe! Hakkında bana şöyle şöyle sözler erişti. Eğer sen bu isnâdlardan beri isen, yakında Allah seni temize çıkarır. Yok, eğer böyle bir günâha yaklaştınsa Allah'tan mağfiret dile ve Allah'a tevbe et. Çünkü kul, günâhını i'tirâf ve sonra tevbe edince Allah da ona afv ile muamele buyurur" dedi. Âişe devamla dedi ki: Rasûlüllah bu hitabesini bitirince (musibetin ifrat harâretiyle) gözümün yaşı kesildi. Nihayet gözyaşından bir damla bulamıyordum. Hemen babama: Rasûlüllah'ın söylediği söze benim tarafımdan cevâb ver! dedim. Bâbam: Vallahi kızım, Rasûlüllah'a ne diyeceğimi bilmiyorum, dedi. Sonra anama: Rasûlüllah’ın söylediği söze benim tarafımdan cevâb ver! Dedim. O da: Vallahi ben de Rasûlüllah'a ne diyeceğimi bilmiyorum, dedi. devamla dedi ki: Ben de küçük yaşta bir kadındım. Kur'ân'dan çok bir kısmını (ezberden) okuyamıyordum- Bu sebebden ben şöyle dedim: Vallahi ben bildim ki, siz insanların dedikodusunu işittiniz; o sizin nefsinizde yerleşti ve siz bu söze inanıp tasdik ettiniz. İmdi ben size: "Ben berî'im" desem -Allah benim muhakkak beri olduğumu bilmektedir-, benim bu sözümü tasdik etmezsiniz. Eğer ben size bir iş i'tirâf etsem -Allah kesin surette benim beri olduğumu biliyor-, Siz muhakkak beni tasdik edersiniz. Vallahi bu vaziyette benim ve sizin için bir mesel bulamıyorum; ancak Yûsuf Peygamber'in babası Ya'kûb aleyhi'sselâmı örnek buluyorum. Yûsuf'un kardeşleri, Yûsuf'un gömleği üzerinde yalan bir kan lekesi getirdikleri zaman, Ya'kûb, oğullarına: "Fe sabrun cemîlun.Vallâhu'l-mute'ânu alâ mâtasıfûn = Hayır, nefisleriniz sizi aldatıp(böyle büyük)bir işe sürüklemiş. Artık(bana düşen)güzel bir sabırdır. Sizin şu anlatışınıza karşı yardımına sığınılacak ise, ancak Allah'tır"(Yûsuf: 18)demişti. bu sözü söyledim. Sonra yatağıma doğru uzandım. Ben yalnız Allah'ın beni temize çıkarmasını umar dururdum. Lâkin vallahi hakkımda okunur bir vahiy indirmesini hiç düşünmezdim ve ben, bana âid bir mes'ele için Kur'ân diliyle kelâm edilmesinden elbette çok hakîr bulunuyordum. Fakat şunu muhakkak surette umardım ki: Rasûlüllah uykusunda bir ru'yâ görsün de Allah beni o ru'yâ ile temize çıkarsın! Vallahi Rasûlüllah yerinden kalkmamıştı ve oradakilerden hiçbiri odadan çıkmamıştı. Nihayet Rasûlüllah üzerine vahiy indirildi ve O'nu vahyin ağırlık ve şiddetinden terlemek gibi vahiy eserleri kapladı. Hattâ O'ndan vahiy esnasında kış günleri bile inci tanesi gibi ter dökülürdü. Rasûlüllah'tan vahiy eserleri gidince, O sevincinden gülüyordu. Ve bana ilk söylediği söz şu oldu: "Yâ Âişe! Allah 'a hamd et! Allah seni (iftiracıların isnadından) kat'î surette temize çıkardı".Bunun üzerine anam bana: Kızım kalk da Rasûlüllah'a teşekkür et! Dedi. Ben: Hayır, ben O'na kalkmam. Ben yalnız Allah'a hamd ederim, dedim. Yüce Allah!(Benim berâetim-hakkında) şu âyetleri indirdi:“O uydurma haberi getirenler içinizden bir zümredir. Onu sizin için bir şerr sanmayın. Bilakis o sizin için bir hayırdır. Onlardan herkese kazandığı günâh vardır. Onlardan günâhın büyüğünü üzerine alan o adama da büyük bir azâb vardır. Ne vardı onu işittiğiniz vakit erkek mü'minlerle kadın mü'minler kendi kendilerine güzel zan etselerdi de; 'Bu açık bir iftiradır' deselerdi ya! Ona dört şâhid getirselerdi ya! Mademki bu şâhidleri getiremediler, o hâlde onlar Allah indinde yalancılardan ibarettirler. Eğer dünyâda ve âhirette Allah'ın fadlı ve rahmeti üstünüzde olmasaydı, içine daldığınız bu yaygaradan dolayı sizi herhalde büyük bir azâb çarpardı. O zaman siz o iftirayı dillerinizle birbirinize yetiştiriyordunuz. Hiçbir bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylüyordunuz ve bunu kolay sanıyordunuz. Halbuki bu Allah yanında büyük bir vebaldir. Onu işittiğiniz vakit: 'Bunu söylemek bize yakışmaz; hâşâ bu büyük bir bühtandır, deseydiniz ya! Eğer siz imân eden kimseler iseniz, böyle bir şeye hayatta bulunduğunuz müddetçe bir daha dönmeyesiniz diye Allah size öğüt veriyor. Ve sizin için âyetlerini açık açık bildiriyor. Allah hakkıyla bilen, tam hüküm ve hikmet sahibidir. Kötü sözlerin îmân edenlerin içinde yayılıp duyulmasını arzu edenler, dünyâda da âhirette de onlar için pek elemli bir azâb vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Ya üzerinizde Allah'ın fadlı ve rahmeti olmasaydı, ya hakikat Allah çok re'fetli, çok merhametli olmasaydı (hâliniz nereye varırdı)? Ey îmân edenler! Şeytânın adımları ardınca gitmeyin. Kim şeytânın adımlarına uyarsa şübhesiz ki o, kötülüğü ve meşru olmayanı emreder. Eğer üzerinizde Allah'ın fadlı ve rahmeti olmasaydı, içinizden hiçbiriniz ebedî temize çıkamazdı. Ancak Allah'tır ki kimi dilerse temize çıkarır. Allah hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir" (en-Nûr 11- 21). bu âyetleri benim berâetim hakkında indirince babam Ebû Bekr, hısımlığından ve fakirliğinden dolayı infâk etmekte bulunduğu Mıstah ibn Usâse için: Kızım Âişe'ye bu iftirayı söyledikten sonra vallahi ben de Mıs-tah'a bir şey vermem! Diye yemîn etti. Bunun üzerine Yüce Allah: fazilet ve servet sahibi olanlar, hısımlarına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermelerinde kusur etmesin, affetsin; aldırış etmesin. Allah'ın size mağfiret etmesini arzu etmez misiniz? Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (en-Nûr: 22) âyetini indirdi. âyetin inmesi üzerine Ebû Bekr: Vallahi ben, Allah'ın beni mağfiret etmesini muhakkak severim, dedi ve Mıstah'a vere geldiği nafakayı vermeye döndü. Zeyneb bintu Cahş'a da benim hâlimden sorup: "Yâ Zeyneb! Âişe hakkında ne bildin ve ne gördün?" demişti. Zeyneb de: Yâ Rasûlüllah! Ben kulağımı, gözümü işitmediğim, görmediğim şeyden muhafaza ederim. Vallahi ben Âişe hakkında hayırdan başka birşey bilmem, diye güzel şehâdet etmiştir. hususta Âişe: Zeyneb(Peygamber'in kadınları arasında güzelliği ve Peygamber'in yanındaki mevkii bakımından) bana rekaabet eden bir kadındı. Fakat Allah onu takvası sebebiyle (iftiracılara katılmaktan) korudu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Hüküm Verme İşinde Kadınların Birbirlerini Tezkiye Etmeleri Bâbı
2701-) Buhârî'nin şeyhi olan Ebu'r-Rabî' Süleyman şöyle dedi: Bize Fulayh, Hişâm ibn Urve'den; o da Urve'den; o da Âişe'den ve Abdullah ibnu'z-Zubeyr'den, Fulayh'ın Zuhrî'den rivayet ettiği hadîsin benzerini tahdîs etti. H yine Ebu'r-Rabî' şöyle dedi: Ve bize Fulayh, Rabîa ibn Ebî Abdirrahmân'dan ve Yahya ibn Saîd'den; o da el-Kaasım ibn Muhammed ibn Ebî Bekr'den bunun benzeri olan hadîsi tahdîs etti(Yani Fulayh bu hadîsi şu dört kişiden rivayet etmiştir).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Hüküm Verme İşinde Kadınların Birbirlerini Tezkiye Etmeleri Bâbı
2702-) Abdurrahrnân ibn Ebî Bekre'den Bâbası. Ebû Bekre (radıyallahü anh) şöyle demiştir; Peyamber'in huzurunda bir kimse diğer bir kimseyi övdü. Bunun üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) birkaç kerre:"Yazık olsun sana! Sen arkadaşının boynunu kestin, sen arkadaşının boynunu kestin" buyurdu. Sonra da: "Sizden her kim (din)kardeşini çaresiz medhedici mevkiinde bulunuyorsa: Fulân kimseyi (görünüşüyle) iyi sanırım. Onun hesaba çekicisi Allah'tır. Ben, Allah'a karşı kimseyi (sîretiyle)tezkiye edemem. Onu şöyle şöyle kimse zannederim, desin! Bunu da (hakîkaten) o kimseyi bu suretle biliyorsa öyle söylesin" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Bir Adam Diğer Bir Kimseyi Tezkiye Ettiği Zaman, Bu Tezkiye Ona Yeter.
2703-) Ebû Mûsâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir kimsenin diğer bir kimseyi övdüğünü ve onu medihde ileri gittiğini işitti de: "Siz o adamı (aldatıp) öldürdünüz"; yahut: " (Onu şişirerek) adamın arkasını yardınız!" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Medh Ve Övgüde Aşırı Gitmenin Mekruh Olması Ve Methedecek Kimse Methedilecek Kişi Hakkında Bilmekte Olduğu Şeyleri Söylesin Öteye Geçmesin Bâbı
2704-) Bana Nâfi' tahdîs edip şöyle dedi: Bana İbn Omer (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti, demiştir: Rasûlullâh(sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud günü(3. hicret yılının Şevvâl'inde) on dört yaşında bulunan Abdullah ibn Omer'i gözden geçirdi de (ben İbn Omer'e küçüktür diye harbe katılmaya) izin vermedi. Sonra Hendek günü beni gözden geçirdi. O sırada ben onbeş yaşında idim. Bu defa bana izin verdi. şöyle demiştir: Ben bir kerre Halifeliği zamanında Omer ibn Abdilazîz'in yanına geldim. Bu İbn Omer hadîsini kendisine tahdîs ettim. O bana: "Bu onbeş yaş büyükle küçük arasında bir sınırdır. Küçük yaşın nihayeti, bulûğun başlangıcıdır" dedi. Ve bütün vilâyetlerdeki vâlîlerine on beş yaşına ulaşanlara vazife ve maaş tahsîs etmeleri emrini yazdı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'ş-şehâdât
Konu: Çocukların Bulûğa Ermelerinin Sınırı Ve Şâhidliklerinin Hükmü Bâbı