Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı
4219-)
Iyâs ibnu Selemete'bni’l-Ekva' şöyle demiştir: Bana babam Selemetu'bnu’l-Ekva' tahdîs etti. Kendisi ağaç altında bey'at eden sahâbîlerden idi. Şöyle dedi: BizPeygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte cumua namazını kılardık, sonra dönerdik de, duvarların, kendisinde gölgelenebileceğimiz bir gölgesi olmazdı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4220-)
Yezîd ibnu Ebî Ubeyd şöyle demiştir: Ben Seleme ibnu'l-Ekva'ya: Sizler Hudeybiye günü hangi şey üzerine Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) ile bey'at ettiniz? diye sordum. Seleme (radıyallahü anha): Ölmek(ve kat'iyyen dönmemek) üzere, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4221-)
el-Alâ ibnu'l-Müseyyeb'den babası Müseyyeb ibn Rafı' et-Tağlebî şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'e kavuştum da: En güzel yaşayış sana kutlu olsun! Sen Peygamber'e sahâbîlik ettin ve onunla ağaç altında bey'at yaptın! Dedim. Bunun üzerine el-Berâ: Ey kardeş oğlu! Peygamber'den sonra bizim ne fitneler çıkardığımızı sen bilmezsin, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4222-)
Muâviyeibnu Sellâm, Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Ebû Kılâbe'den tahdîs etti ki, Sabit ibnu'd-Dahhâk, kendisinin ağaç altında Peygamber'le bey'at yaptığını haber vermiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4223-)
Bize Şu'be ibnu'l-Haccâc, Katâde'den haber verdi ki, Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh) "Biz hakikat sana apâşikâr bir fetih (yolu) açtık... " (el-Feth: 1) âyeti hakkında şöyle demiştir: O feth, Hudeybiye'dir. Rasûlüllah'ın sahâbîleri: Bu sana kutlu ve mutlu olsun yâ Rasûlallah (Allah geçmiş ve gelecek günâhlarını mağfiret etti)! Bizim için ne var (yânı Allah bu husûsda bizlere ne hükmetti)? Dediler. " (Bütün bu lütuflar) erkek mü'mirilerle kadın mü 'minleri altlarından ırmaklar akan cennetlere -içlerinde ebedî ve sermedi olarak-sokmak, onların günâhlarını keffâret etmek içindir. İşte bu, Allah indinde en büyük kurtuluş ve saadettir" (el-Feth: 5) âyetini indirdi. dedi ki: Ben Kûfe'ye geldim ve bu hadîsin tamâmını Katâde'den olmak üzere tahdîs ettim. Sonra Katâde'ye döndüm ve bunu kendisine zikrettim. Katâde: Amma "înnâfetahnâ leke"nin Hudeybiye ile tefsîri Enes'in rivâyetindendir; "Henîen ve merîen" ise İkrime'nin rivâyetindendir, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4224-)
Meczeetu'bnu Zahir el-Eslemî'den; o da babası Zahir ibnu'l-Esved'den: Bu Zahir, ağaç altında yapılan bey'atte hazır bulunanlardan idi. Şöyle demiştir:(Hayber'de) ben eşek etlerini pişirmek için tencerenin altına ateş yakıyordum. Tam bu sırada Rasûlüllah'ın nidâcısı: Rasûlüllah sizleri eşek etlerinden nehyediyor! Diye bağırdı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4225-)
Yine Meczee'den; o da Eslemîler'den yâhûd sahâbîlerden ve ağaç altında bey'at eden kimselerden bir adamdan ki, onun ismi Uhbân ibnu Evs'tir. Bu zâtın dizi rahatsız olmuştu da secde ettiği zaman dizinin altına bir yastık kor idi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4226-)
Ağaç altında bey'at yapan sahâbîlerden olan Suveyd ibnu'n-Nu'mân(radıyallahü anh) şöyle demiştir:(Hayber seferine gittiğimizde) Rasûlüllah ile sahâbîlerine kavud getirildi de onlar bunu ağızlarında evirip çevirip çiğnediler... Kaadısı Muâz ibn Muâz, Şu'be ibnu'l-Haccâc'dan rivayet etmekte bu hadîsin senedindeki râvîlerden İbnu Ebî Adiyy'e mutâbaat etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4227-)
Ebû Cemre (Nasr ibnu Imrân) şöyle demiştir: Ben, hem Peygamber'in sahâbîlerinden ve aynı zamanda ağaç altında bey'at eden kimselerden olan Âiz ibn Amr(radıyallahü anh)'dan: namazını kıldıktan sonra uyuyup uyanınca, tekrar nafile namaz kılan kimse için evvelce kıldığı) vitr namazı bozulur mu? Diye sordum. Vitr namazını gecenin evvelinde kıldığın zaman, artık gecenin sonunda vitr namazı kılma, diye cevâb verdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4228-)
Bize Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den; o da babası Eslem'den şöyle haber verdi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) seferlerinden birinde yol alıyordu. Omer ibnu'l-Hattâb da bir gece Rasûlüllah'ın beraberinde gidiyordu. Bu sırada Omer, Rasûlüllah'a birşey sordu. Fakat Rasûlüllah(vahy ile meşgul bulunduğu için) Omer'e cevâb vermedi. Omer sonra yine sordu. Rasûlüllah bu defa da cevâb vermedi. Omer, (Rasûlüllah işitmedi sanarak) sonra bir daha sordu. Rasûlüllah yine cevâb vermedi. Bunun üzerine Omer içinden kendi kendine: Anan seni kaybetsin yâ Omer! Bak üç kerre Rasûlüllah'a(sorguda) ısrar ettin de bu sorguların hepsindeRasûlüllah sana cevâb vermedi, dedi. devamla) şöyle dedi: Ben bunun üzerine devemi hareket ettirip sürdüm. Sonra hakkımda (tevbîh edici) Kur'ân inmesinden korkarak müslümânların önüne geçtim. Fakat çok beklemedim. Bir çağırganın bana seslendiğini işittim. Ve(kendi kendime) dedim ki: Yemîn olsun şimdi hakkımda Kur'ân inmiş olmasından hakîkaten korktuğumu i'tirâf ettim.(Ve bu korku içinde) Rasûlüllah'ın huzuruna geldim de kendisine selâm verdim. Rasûlüllah bana (sevinç içinde): "Yemîn olsun bu gece bana bir sûre indirildi ki, o sûre bana, üstüne güneş doğan herşeyden çok sevimlidir" buyurdu; sonra da: "Biz hakikat sana apâşikâr bir feth (ve zafer) yolu açtık. (Bu,) geçmiş ve gelecek günâhını Allah’ın mağfiret etmesi, senin üzerindeki nîmetini tamamlaması, seni (bu sayede) doğru yola iletmesi içindir. Ve Allah'ın sana çok şerefli bir muzafferiyetle yardım etmesi içindir... " (el-Feth: 1-3).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4229-)
Bize Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs edip şöyle dedi: Ben bu hadîsi ez-Zuhrî'den tahdîs ettiği zaman işittim. Bir kısmını Zuhrî'den ezberledim. Ma'mer ibn Râşid de beni Zuhrî'den işittiğim kısımda sabit ve kararlı kıldı. O da Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da el-Mısver ibn Mahrame'den ve Mervân ibnu'l-Hakem'den. Bu son ikisinden biri, arkadaşı üzerine bâzı artırma yapıyordu. Mısver ile Mervân şöyle demişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye yılında sahâbîlerinden yüzer kişilik on bu kadar bölük içinde sefere çıktı. (Medîneliler'in ihrama girme yeri olan) Zu’l-Huleyfe'ye geldiği zaman kurbanlık develerin boyunlarına kurbân nişanesi olan gerdanlıklarını taktı, hörgüçlerini de bıçakla çizip kanatarak nişanladı. Ve buradan i'tibâren umre niyetiyle ihrâmlandı. Rasûlüllah, Huzâa kabilesinden (Busr ibn Sufyân adlı) bir gözcüsünü de keşif için ileri gönderdi. Kendisi de(maiyyetiyle beraber) yürüdü. Tâ Gadîru'l-Eştât mevkiine kadar ilerledi. Burada gözcüsü geldi ve şu haberleri söyledi: Rasûlallah!) Kureyş Senin aleyhinde birçok halk toplamış ve Ehâbiş denilen toplulukları da aleyhinde kendi ittifakına almış. Müşrikler Seninle muhakkak harb edecekler ve Ka'be'yi ziyaretten Seni men' edecekler ve Mekke'ye girmene mâni' olacaklar, dedi. Bu haber üzerine Rasûlüllah (istişare için sahâbîlerini toplayıp onlara): "Ey insanlar! Bana fikrinizi söyleyiniz: Bizi Ka'be'yi ziyaretten men etmek isteyen şu müşriklerin aileleri ve çoluk çocukları üzerine akın etmemi uygun buluyor musunuz? Eğer bu sırada müşrikler bize karşı gelirlerse (onlarla harb eder ve onları yeneriz). Çünkü Azîz ve Celîl olan Allah müşriklerden bir gözü kesmiştir (yani bir casusumuzu müşriklerin gözünden korumuştur). Eğer müşrikler üzerimize gelmezlerse bu düşmanlarımızı (aileleri, çoluk çocukları ve malları) baskına uğramışlar, zorla alınmışlar hâlinde bırakırız" buyurdu. üzerine Ebû Bekr: Yâ Rasûlallah! Sen şu Beyt'i ziyaret kasdedici olarak yola çıktın. Bir kimseyi öldürmek ve bir kimse ile harbetmek istemezsin. Şu hâlde Ka'be'ye doğru yürü. Her kim bizi Ka'be'yi ziyaretten men' ederse, onunla vuruşuruz! Dedi. üzerine) Rasûlüllah: "Allah'ın ismi üzere yürümeğe devam edin!" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4230-)
Bana İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlu, amcası (Muhammed ibn Müslim ibn Şihâb)ndan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, kendisi de Mervân ibnu'l-Hakem ile Mısver ibn Mahrame'den işitmiştir. Bu iki sahâbî Rasûlüllah'ın Hudeybiye umresi hakkındaki haberinden bir haber naklediyorlardı.(İbn Şihâb şöyle dedi:) Urvenin o iki sahâbîden bana haber verdiği şeyler içinde şu fıkralar vardı: aleyhi ve sellem) Hudeybiye günü ta'yîn edilen sulh müddeti üzerine Süheyl ibn Amr ile yazışma yaptığı zaman, Süheyl ibn Amr'ın ileri sürdüğü şartlar içinde şunlar da vardı: Süheyl: Sana bizden bir erkek gelirse, o gelen kimse senin dîninde olsa bile onu bize geri vereceksin ve onunla bizim aramızı boşaltacaksın, dedi ve Süheyl ancak bu şart üzerine Rasûlüllah ile barış andlaşması yapacağında diretti. bu şartı istemeyip öfkelendiler ve bu şart aleyhinde konuştular. Süheyl, Rasûlüllah ile ancak bu şart üzere andlaşma yapmakta dayatınca Rasûlüllah(o şartı kabul edip) onunla anlaşmaya vardı. madde uyarınca daha o gün Rasûlüllah, Süheyl ibn Amr'ın oğlu Ebû Cendel'i babasına geri verdi. O anlaşma müddeti içinde Rasûlüllah'a gelen herbir erkeği, müslümân olarak gelmiş de olsa muhakkak geri çevirmiştir. arada mü'min kadınlar da Muhacir olarak geldi. Ve Ukbe ibn Ebî Muayt'ın kızı Ümmü Kulsüm de kadınlık çağına erişmiş olduğu hâlde o günü Rasûlüllah'ın yanına çıkıp gelenlerdendi. Arkasından ailesi de geldiler de Ümmü Kulsüm'ü kendilerine geri vermesini Rasûlüllah'tan istiyorlardı. Fakat Yüce Allah, mü'min kadınlar hakkında -el-Mümtehine: 10. âyeti indirdiği için-(Rasûlüllah, Ümmü Kulsüm'ü ailesine geri vermemiştir).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4231-)
Bize Kuteybe ibn Saîd, (İmâm) Mâlik'ten; o da Nâfi'den şöyle tahdîs etti: Abdullah ibn Omer (Haccâc'ın Abdullah ibn Zubeyr'le harb etmek için Mekke üzerine bir ordu ile yürüdüğü) fitne senesi içinde umre niyetiyle yola çıktı da: Eğer ben Beyt'i ziyaretten men' olunursam, ben de Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile yaptığımız gibi yaparım, dedi ve akabinde telbiye ederek(Zu’l-Huleyfe'de) umre niyetiyle ihrâmlandı. Rasûlüllah da Hudeybiye senesinde böyle umre niyetiyle ihrama girmişti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4231-)
İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Peygamber'in zevcesi Âişe(r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mü'min kadınlardan muhacir olup gelenleri şu âyet ile imtihan ediyordu: Peygamber, mü 'min kadınlar -Allah 'a hiçbirşeyi eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlâdlarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasından bir iftira düzüp getirmemeleri, (emredeceğin) herhangi bir iyilik hususunda sana âsî olmamaları şartıyle- sana bey'atleşmeye geldikleri zaman, bey'atlerini kabul et. Onlar için Allah'tan mağfiret isteyiver. Çünkü Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir"(el-Mümtehine: 12). amcasından o, yânı İbn Şihâb: O zaman Allah'ın, kendi Rasûlü'ne, müşrik erkeklerin mü'min olarak hicret etmiş kadınlarına yaptıkları mehr ve diğer harcamaları müşrik erkeklere geri vermesini emrettiği haberi de bize ulaştı, demiştir. Ve yine bize Ebû Basîr kıssası da ulaştı, deyip o hadîsi de uzunluğu ile zikretmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4233-)
İbn Omer (fitne zamanında) umre niyetiyle ihrama girdi de: Eğer benimle Beyt arasına engel olunursa, ben de Kureyş kâfirlerinin Peygamber'le Beyt arasına engel oldukları zaman Peygamber'in Hudeybiye'de yaptığı işleri yaparım, dedi ve şu âyeti okudu: "Andolsun ki, Allah 'in Rasûlü 'nde sizin için güzel bir tâbî’ olup uyma numunesi vardır..." (el-Ahzâb: 21).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4234-)
Abdullah ibn Omer'in iki oğlu Ubeydullah ile Salim, babaları Abdullah ibn Omer'le konuştuklarını Nâfi'e haber vermişlerdir. H ve yine bize Mûsâ ibn İsmâîl tahdîs etti: Bize Cuveyriye, Nâfi'den şöyle tahdîs etti: Abdullah ibn Omer'in oğullarından bâzısı İbn Omer'e: Bu yıl yerinde kalsan (hacca gitmesen elbette daha hayırlı olur)! Çünkü ben senin bu sene Beyt'e ulaşamayacağından korkuyorum, dedi. Omer dedi ki: Biz Peygamber'in beraberinde yola çıktık. Kureyş kâfirleri Beyt'e varmağa mâni' oldular. Bunun üzerine Peygamber kurbanlıklarını kesti, başını tıraş etti, sahâbîleri de saçlarını kısalttılar. Omer devamla şöyle dedi: Sizi şâhid tutuyorum ki, ben kendime umre yapmayı vâcib kıldım. Eğer benimle Beyt'in arası serbest bırakılırsa Beyt'i tavaf ederim. Eğer benimle Beyt'in arasına engel olunursa, ben de Rasûlüllah'ın(Hudeybiye'de) yaptığı gibi yaparım, dedi(ve Zu’l-Huleyfe'de umre niyetiyle ihrama girdi). saat gittikten sonra: Mâni' olunmakla ihramdan çıkmanın cevazında hacc ile umrenin ikisini de bir görüyorum(aralarında fark görmüyorum). Sizleri şâhid tutuyorum ki, ben umrem ile beraber haccı da kendime vâcıb kıldım, dedi(ve kıran haccına niyet etti). girdiği gün bir tavaf ve bir sa'y yaptı (ikaamet etti). Nihayet (nahr gününde kurbanını kesip) iki ibâdetten beraberce ihramdan çıktı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4235-)
Nâfi' şöyle demiştir: İnsanlar "İbn Omer, babası Omer'den önce müslümân oldu" diye konuşuyorlar. Halbuki iş böyle değildir. İş şöyledir: Omer, Hudeybiye günü oğlu Abdullah'ı, Ensâr'dan bir kişinin yanında bulunan atın, üzerine binip harbetmek maksadiyle getirmesi için, atının yanına göndermişti. Bu sırada Rasûlüllah ağacın yanında insanlardan bey'at alıyordu. Halbuki Omer bu bey'at işini bilmiyordu. Abdullah, Rasûlüllah ile bey'at edip, sonra atı almaya gitti ve atı Omer'e getirdi. O sırada Omer, harbetmek için zırhını giymekle meşguldü. Abdullah babasına Rasûlüllah'ın ağaç altında insanlardan bey'at almakta olduğunu haber verdi. dedi ki: Hemen Omer bey'at yerine gitti, kendisiyle beraber oğlu da gitti..Nihayet Omer de Rasülullah'a bey'at etti. İşte insanlar'ın "Abdullah ibn Omer, babası Omer'den önce müslümân oldu" diye konuşur oldukları söz, budur.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4236-)
Ve Hişâm ibn Ammâr şöyle demiştir: Bize el-Velîd ibnu Müslim tahdîs etti. Bize Omer ibnu Muhammed el-Umerî tahdîs etti. Bana Nâfi', İbn Omer'den haber verdi(o şöyle demiştir): Hudeybiye günü insanlar Peygamber'in beraberinde idiler; ağaçların gölgelerine dağılmışlardı. Derken birdenbire insanlar Peygamber'in etrafını çevirdiler. Omer: Yâ Abdallah! Bak bakalım, insanların hâli nedir; Rasûlüllah'ın etrafını kuşatmışlar? Dedi. insanları bey'at yapıyor hâlde buldu ve kendisi de bey'at etti. Sonra Omer'in yanına döndü. Akabinde Omer de varıp bey'at yaptı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4237-)
Abdullah ibn Ebî Evfâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) -anlaşma hükmüne göre îfâ ettiği- umreyi yaptığı zaman, biz de beraberinde idik. Peygamber Ka'be'yi tavaf etti; biz de beraberinde tavaf ettik. O namaz kıldı; biz de beraberinde namaz kıldık. O, Safa ile Merve arasında sa'y yaptı. Bu sırada biz Peygamber'i Mekke ahâlîsinden herhangibir kimse O'na bir zarar isabet ettirmesin diye koruyorduk.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4238-)
Mâlik ibn Mığvel tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Ebû Husayn Usmân ibn Âsim el-Kûfî’den işittim, şöyle dedi: Ebû Vâil şöyle dedi: Sehl ibn Huneyf el-Ensârî(radıyallahü anh) Sıffin vak'asından geldiği zaman, biz ondan haber istemek üzere yanına geldik. (O, bu harb gününde taksîr yapmakla ittihâm ediliyordu.) Şöyle dedi: Sizler bu harb hakkında kendi re'yinizi ittihâm ediniz. (Çünkü ettiğiniz bir ictihâdla İslâm içinde kardeşlerinizle harb ediyordunuz.) Yemîn olsun ben kendimi Ebû Cendel gününde gördüm, eğer Rasûlüllah'a karşı O'nun emrini reddetmeye muktedir olaydım, muhakkak O'nun Ebû Cendel hakkındaki emrini reddederdim. Allah ve Rasûlü en bilendir. Biz Allah yolunda bize ağır gelen herhangi bir iş için kılıçlarımızı omuzlarımızdan her indirişimizde muhakkak o kılıçlar (şu müslümânlar arasında meydana gelen) fitne işinden önce tanımakta olduğumuz işe doğru bizlere kolaylıklar yapmışlardır (yani kılıçlarımız bizi o işe yaklaştırmış ve bizi o işin içine girdirmişlerdir. Bu fitne ise, içinde müslümânları öldürmek olduğu için müşkildir). Bu fitneden herhangi bir tarafı kapattıkça muhakkak üzerimize diğer bir taraf fışkırmıştır ki, biz ona nasıl varacağımızı bilmiyoruz.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4239-)
Ka'b ibn Ucre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Hudeybiye zamânında yüzüm üzerinde bitler dağılır vaziyette iken, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma geldi ve: "Başındaki haşereler sana eziyet veriyor mu?" buyurdu. Ben de: Evet,(eziyet veriyorlar), dedim. Peygamber: "Öyleyse başını tıraş et de üç gün oruç tut yahut altı fakiri doyur yahut da bir kurban kes" buyurdu. hadîsin senedindeki râvîlerden Eyyûb es-Sahtıyânî: Peygamber'in bu oruç tutmak, altı fakiri doyurmak yahut bir kurban kesmek şıkklarından hangisi ile söze başladığını bilmiyorum» demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4240-)
Ka'b ibn Ucre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Hudeybiye'de Rasûlüllah'ın beraberinde umre niyetiyle ihrama girmiş hâlde bulunduk. Müşrikler bizi Ka'be'ye ulaşmaktan habsetmişlerdi. Ka'b şöyle devam etti: Benim kulak memelerime kadar uzayan bol saçım vardı. Haşereler yüzümün üzerine düşüşmeye başladı. Bu sıradaPeygamber yanıma uğradı da: "Başının haşereleri sana eziyet veriyor mu?" diye sordu. de: Evet(eziyet veriyor), dedim. Ka'b, şu âyet indirilmişti, dedi: da umreyi de Allah için tam yapın. Fakat (bunlardan) alıkonursamz, o hâlde kolayınıza gelen kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden kim hasta olur, yahut başından bir eziyeti bulunursa ona oruçtan ya sadakadan yahut da kurbandan biriyle fidye (vâcib olur)..."(el-Bakara: 196).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hudeybiye Gazvesi Bâbı
4241-)
Bize Saîd, Katâde'den tahdîs etti. Onlara da Enes(radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Ukl ve Ureyne kabilelerinden birtakım insanlar Medine'ye Peygamber'in huzuruna geldiler de İslâm kelimesini söylediler, yani tevhidi telâffuz edip İslâm'a girdiklerini açıkladılar. Akabinde: Ey Allah'ın Peygamberi! Bizler sürü sâhibleri idik, ekin ve mahsûl sâhibleri değildik, dediler. Medine'nin havasını sıhhatlerine uygun bulmadılar (da burada ikaamet etmek istemediler). Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) onlara zekât develerinin ve çobanının bulunduğu yere gitmelerini, o develerin içine çıkıp onların sütlerinden ve idrarlarından içmelerini emretti. Onlar oraya gittiler ve onlardan içtiler. Nihayet Harre tarafında bulundukları (sağlıklarına kavuşup semizledikleri ve renkleri kendilerine geldiği) zaman İslâm'a girmelerinin ardından kâfir oldular, Peygamber'in çobanını öldürdüler ve develeri önlerine katıp götürdüler. Bu iş Peygamber'e ulaşınca arkalarından arayıcılar gönderdi. Gönderilen seriyye onları yakalayıp getirdiler. Peygamber onlara kısas yapılmasını emretti. Akabinde o canilerin gözlerini çıkardılar, ellerini kestiler ve kendi hâlleri üzere ölünceye kadar Harre tarafına terkedildiler. senedle Katâde: Bundan sonra Peygamber'in sadaka vermeyi teşvik eder ve ölünün vücûd organlarını kesmekten nehyeder olduğu haberi bize ulaştı, demiştir. Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Şu'be, Ebân ve Hammâd, Katâde'den yaptıkları rivayette "Ureyne'den birtakım insanlar" şeklinde söylediler. Yahya ibn Ebî Kesîr ile Eyyûb, Ebû Kılâbe'den; o da Enes'ten "Ukl’den birtakım insanlar geldi" diye rivayet ettiler.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ukl Ve Ureyne Kabileleri Kıssası Bâbı
4242-)
Bize Eyyûb es-Sahtıyânî ile el-Haccâc ibn Ebî Usmân es-Savvâf tahdîs edip herbiri şöyle dediler: Bana Ebû Kılâbe'nin himayesinde bulunan Ebû Recâ Süleyman tahdîs etti. Ebû Recâ Şam'da Ebû Kılâbe'nin beraberinde bulunuyordu. Omer ibnu Abdilazîz bir gün insanlarla istişare etti de: Şu kasâme yemini hakkında ne dersiniz? Diye sordu. Oradakiler: Kasâme yemini haktır, Rasûlüllah onunla hükmetmiş, senden evvelki halîfeler de bununla hükmetmişlerdir, dediler. Recâ dedi ki: Bu sırada Ebû Kılâbe, Omer'in oturduğu serîrin arkasında bulunuyordu. Anbesetu'bnu Saîd: Enes'in Urenîler hakkındaki hadîsi nerededir? Diye sordu. Ebû Kılâbe: O hadîsi bana Enes ibn Mâlik tahdîs etmiştir, dedi. ibnu Suheyb, Enes'ten "Ureyne'den" şeklinde söyledi. Ebû Kılâbe ise Enes'ten "Ukl kabilesinden" şeklinde söyleyip, o kıssayı zikretti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ukl Ve Ureyne Kabileleri Kıssası Bâbı
4243-)
Ben Seleme ibnu'l-Ekva' (radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle diyordu: Ben bir sabah namazı ezanı okunmazdan önce (Medine'den Gâbe ormanlığı tarafına gitmek üzere) yola çıktım. O günlerde Rasûlüllah'ın sağmal develeri Zû-Kared mer'asında otlayıp yayılıyorlardı. devamla dedi ki: Yolda giderken bana Abdurrahmân ibn Avf’ın bir oğlanı kavuştu ve: Rasûlüllah'ın sağmal develeri(kırk kişilik çapulcular tarafından) alınıp götürüldü! dedi. Ben kendisine: Develeri kim aldı? Diye sordum. O: Gatafân kabilesi adamları! dedi. devamla dedi ki: Bu haber üzerine ben gür sesimle üç defa: Yâ Sabâhâh(Ey sabahçılar, erken kalkanlar, yetişin baskın var)! Diye haykırdım. dedi ki: Ben bu haykırışımı Medine'nin iki kara taşlığı arasındaki halka işittirdim. Sonra kendim yüzüm doğrultusu üzerine hiç sağa sola bakmadan yaya olarak çapulcuların arkalarından sür'atle koştum. Nihayet onlara yetiştim. Oradaki sudan su çekmeye başlamışlardı. Ben onlara oklarımı atmaya başladım. Ben iyi bir ok atıcısı idim. Her ok attıkça da: Ben İbnu’l-Ekva'im, bu gün alçakların öleceği gündür! Diyor ve böylece kısa vezinli şiirler söylüyordum. onlardan develeri kurtardım. Onlardan otuz tane de bürdeyi zorla aldım. dedi ki: Develeri sürüp getirirken Peygamber ve sahâbîler (beş veya yediyüz kişi) geldiler. Ben: Yâ Nebiyyellah! Ben onların su içmelerine mâni' oldum. Onlar, yani hırsızlar topluluğu susuzdurlar. (Su aramakla meşguldürler.) Şu saat onlara bir müfreze gönder, dedim. Peygamber: "Ey İbnu'l-Ekva', sen alacağını aldın, artık yumuşak ol, şiddeti bırak" buyurdu. dedi ki: Sonra Medine'ye döndük. Rasûlüllah beni Medine'ye girinceye kadar devesi üzerine terkisine bindirdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Zâtul-kared Gazvesi Bâbı
4244-)
Suveyd ibnu'n-Nu'mân (radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir: Hayber yılında Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte sefere çıktık. Sahbâ'ya -ki Hayber'in alt başındadır- vardığımızda(Peygamber inip) ikindi namazı kıldırdı. Sonra mevcûd azıkları istedi. Sevîktan, yani kavuddan başka birşey getirilmedi. Islatsınlar diye emretti ve ıslatıldı. Akabinde o sulandırılmış kavuddan Peygamber de yedi, biz de yedik(içtik). Sonra akşam namazına kalktı. Ağzını çalkaladı. Biz de ağzımızı çalkaladık. Sonra abdest almadan namazı kıldırdı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4245-)
Selemetu'bnu'l-Ekva' (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber Hayber gazvesine çıktık. Bir gece giderken kaafileden bir kişi, Âmir ibnu'l-Ekva'a : Yâ Âmir! Kısa vezinli şiirlerinden bize birkaç parça dinletmez misin? dedi. şâir bir kişi idi. Bunun üzerine Âmir hayvanından aşağıya indi ve şu mealdeki şiirini(güzel seda ve edâ ile) okuyarak kaafile develerini yollandırdı : Yâ Allah, eğer Sen hidâyet etmemiş olaydın, biz doğru yolu bulamaz, sadaka vermez ve namaz da kılmazdık, canlarımız Sana feda olsun, bizleri hayâtta bıraktığın müddetçe mağfiret eyle. Düşmanla kavuştuğumuzda ayaklarımızı sabit tut ve üzerimize sekînet at! Şübhesiz bizler haksızlığa çağrıldığımızda dayatırız. Düşmanlar ise müşrikleri haykırarak üzerimize da'vet etmişlerdir (yâni bizim aleyhimize müşriklerden yüksek sesle yardım isteyerek hücum etmişlerdir). üzerine Rasûlüllah: "Şiir okuyup develeri yollandıran kimdir?" diye sordu. Sahâbîler: Âmir ibnu'l-Ekva'dır, dediler. Rasûlüllah: "Allah Âmir'e rahmet etsin!" diye duâ etti. Kaafileden bir kişi: Ey Allah'ın Peygamberi, bu duâ bereketiyle Âmir cenneti hak etti. Âmir'in şehîdliği vâcib oldu. Âmir'le(ve onun şiir ve kahramanlıklarıyle) bizleri bir süre daha faydalandırsaydınız! Dedi. Hayber'e geldik ve Hayber ahâlîsini muhasara ettik. (Muhasara yirmi gün sürdü.) Hattâ bize şiddetli bir açlık isabet etti. Sonra Yüce Allah müslümânlara Hayber kalelerinin birer birer fethini müyesser kıldı. Hayber'in müslümânlara açıldığı günün akşamında mücâhidler, yer yer pekçok ateşler yakmışlardı. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu ateşler nedir, ne üzerine yakıyorlar?" diye sordu. Et pişirmek için yaktılar, diye cevâb verdiler. Peygamber: "Hangi et, ne eti üzerine?" diye sordu. Sahâbîler: Evcil eşeklerin eti» diye cevâb verdiler. Peygamber: "O etleri dökünüz, kapları da kırınız!" buyurdu. Sahâbîlerden biri: Yâ Rasûlallah! Etleri döküp, kapları yıkasak olmaz mı? diye sordu. "Yâhud öyle yapınız!" buyurdu. muhârib kavim harb saffı bağlayınca (Âmir, Yahüdîler'in cenkçi pehlivanı Mirhab'a karşı mubâriz çıkmıştı), Amir'in kılıcı kısa idi. Âmir bu kısa kılıcını vurmak için Yahudi'nin baldırına saldırmıştı. Fakat kılıcının keskin yüzü dönüp Âmir'in diz kapağına isabet etti. Kahraman Âmir bu yaradan vefat etti. (Bâzı kimseler Amir'in bu şekilde vefatını intihar sayıp mükâfatsız kalacağını söylemiş, Seleme ibnu’l-Ekva' da amcası hakkındaki bu sözlerden üzülmüştü.) Seleme devamla şöyle dedi: Rasûlüllah ile sahâbîleri Hayber'den döndükleri sırada Rasûlüllah beni gördü de iki elimi tutarak bana: "Yâ Seleme, sana ne oldu?" dedi. de kendisine: Babam anam Sana feda olsun! Bâzı kimseler (amcam) Âmir'in gazasının bâtıl ve şehîdliğinin mükâfâtsızlığını iddia ettiler, dedim. "Bu iddiada bulunan kişi yalan söylemiştir. Âmir için muhakkak iki ecir ve sevâb vardır: Peygamber iki parmağını birleştirerek: O, câhid ve mücâhiddir (yani biri Allah yolunda cihâd sevabı, öbürü cehdi ve bu uğurda son kudretini harcamasının sevabı). Yeryüzünde yürüyen Arab ırkından onun benzeri bir Arab az bulunur" buyurdu. Kuteybe ibnu Saîd tahdîs etti: Bize Hatim ibn İsmâîl tahdîs etti ve hadîsinde "Yeryüzünde onun benzeri pek az yetişir" şeklinde söyledi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4246-)
Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geceleyin Hayber'e(yakın Recî' vadisine) geldi,(orada eğlendi). Çünkü Rasûlüllah gece vakti bir düşman kavim üzerine vardığında onlara gece baskını yapmaz, sabaha girinceye kadar beklerdi... Sabah olunca Hayber Yahûdîleri kazmaları, kürekleri ve büyük küfeleriyle dışarı çıktılar. Rasûlüllah'ı görünce: Muhammed, vallâhî Muhammed ve ordusu! Diye bağrıştılar. Bunun üzerine Peygamber: "Allâhu Ekber, Hayber harâb oldu gitti (yahut: harâb olsun)! Biz bir kavmin yurduna indik mi, inzâr edilmiş olanların sabahı ne fena olur! Buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4247-)
Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Hayber'e sabah erkenden baskın yaptık. Hayber ahâlîsi zirâat aletleriyle şehir dışına çıktılar da Peygamber'i gördüklerinde: Muhammed, vallâhî Muhammed ve ordusu! Diye bağrıştılar. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allâhu Ekber! Hayber harâb oldu. Biz bir kavmin sahasına indiğimiz zaman korkutulan o kavmin sabahı ne fena olur!" buyurdu. Hayber'de birçok eşek etleri elde etmiştik. Bu sırada Peygamber'in münâdîsi: Allah ve Rasûlü sizleri eşek etlerinden nehyederler. Çünkü eşek etleri pistir! Diye nida etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4248-)
Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten; şöyle demiştir: Rasûlüllah'a biri geldi de: Eşekler yenildi, dedi. Rasûlüllah sustu. ikinci kerre geldi de yine: yenildi, dedi. Rasûlüllah yine sükût etti. Sonra üçüncü defa geldi ve: Eşekler tüketildi, dedi. sefer Rasûlüllah bir münâdîye emretti, o da insanlar içinde: Allah ve Rasûlü sizleri evcil eşek etlerinden nehyederler! diye nida etti. tencereleri kaynar hâldeyken bunlar olduğu gibi döküldü.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4249-)
Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber'e yakın bir yerde sabah namazını daha karanlık iken kıldırdı. Sonra: "Allâhu Ekber, Hayber harâb oldu. Bizler bir kavmin sahasına indiğimiz zaman (Öteden beri gelecek tehlikelerle) korkutulmuş olan o kâfirlerin sabahı ne kötü olur!" buyurdu. Hayber'in sokaklarında koşarak dışarıya çıktılar. Peygamber, Hayber ahâlîsinin muhârib olanlarını öldürdü. Nesillerini, oğulları ve kızlarını da esîr aldı. Safiyye(bintu Huyey ibn Ahtab) esirler arasında idi. Evvelâ Dıhye ibn Halîfe el-Kelbî'ye geçti. Sonra Peygamber'e geçti. Peygamber onun hürriyete kavuşturulmasını onun mehri yaparak, onunla evlendi. ibnu Suheyb, Sâbit'e hitaben: Yâ Ebâ Muhammedi Enes ibn Mâlik'e "Safiyye'ye Peygamber ne mehr tayin etti?" diyen sen misin? diye sordu da Sabit, Suheyb'in sorusunu tasdik olarak, başını hareket ettirdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4250-)
Abdulazîz ibnu Suheyb şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh)'ten işittim: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Kurayza ve Nadîr oğulları'nın seyyidesi olan- Safiyye'yi esîr aldı. Akabinde Safiyye'yi âzâd etti ve onunla evlendi, diyordu. el-Bunânî, Enes'e: Peygamber, Safiyye'ye ne mehr verdi? Diye sordu. Enes: Peygamber, Safiyye'ye hürriyet verdi de, nefsinin hürriyete kavuşturulmasını ona mehr yaptı, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4251-)
Bize Ya'kûb ibn Abdirrahmân el-İskenderânî, Ebû Hâzım'dan; o da Sehl ibn Sa'd es-Sâidî (radıyallahü anh)'den tahdîs etti(ki, o şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile müşrik Yahudiler(Hayber harbinde) karşılaştılar da cenk ettiler. (O günün harbi sona erip) Rasûlüllah kendi askerî karargâhına, öbürleri de kendi askerî karargâhlarına dönmüşlerdi. Fakat Rasûlüllah'ın sahâbîleri içinde bir adam vardı ki, o, düşman ordusundan ayrı düşen, yahut orduya katılmamış bulunan Yahudi'nin arkasını bırakmayıp amansız ta'kîb ediyor ve kılıcıyla ona vuruyordu.(Bu adamın cenkçiliği hakkında) : Bu gün bizden hiçbir kişi Fulân'ın gösterdiği kahramanlık derecesinde yeterlilik göstermedi, denildi. üzerine Rasûlüllah: "Dikkat, o kişi muhakkak cehennem ehlindendir" buyurdu. Sahâbîlerden bir kişi(Eksum ibn Ebi’l-Cevn el-Huzâî): Öyleyse ben onunla beraber olup, onu gözetleyeceğim, dedi. Sehl dedi ki: Bu Huzâalı kişi o adamla beraber harb sahasına çıktı ve harb saffının neresinde durduysâ, o da onunla beraber orada durdu. O kişi harbde ne kadar çeviklik gösterdiyse, Huzâalı kişi de onunla birlikte çeviklik gösterdi. Sehl dedi ki: Nihayet o adam ağır şekilde yaralandı. (Bu yaranın acısıyle) ölümün acele gelmesini istedi de kılıcını(yani kılıcın demirini) yere koydu, kılıcın ağzını ise iki memesi arasına koydu ve kılıcın üstüne yüklendi. Bu suretle kendisini öldürdü. Bunun üzerine Huzâalı Eşlem, Rasûlüllah'ın huzuruna çıktı ve: Yâ Rasûlallah, ben şehâdet ederim ki, Sen muhakkak Allah'ın Rasûlü'sün! Dedi. "Bu şehâdetin sebebi nedir?" diye sordu. Huzâalı kişi: Biraz önce cehennem ehlinden olduğunu haber verdiğin o kişi, hakîkaten cehennemliklerdendir. Onun cehennemliklerden olduğu hakkındaki sözünüzü insanlar zihinlerinde büyüttüler. Ben de bu adamı sizin için ta'kîb eder gözetlerim demiştim. Ve hakîkaten ardısıra çıkıp, onun her hareketini araştırdım. Nihayet bu adam ağır şekilde yaralandı ve ölümün çabuk gelmesini isteyerek kılıcının demirini yere, keskin ağzını da iki memesi arasına koydu. Sonra kılıcın üstüne yüklendi. Ve bu suretle kendisini öldürdü, dedi. sırada Rasûlüllah: "İnsanlar arasında bir sınıf kişi vardır ki, halka görünüşe göre cennet ehline yaraşan hayırlı işler yapar; Halbuki o cehennemliklerdendir. Yine insanlardan bir kısım da yardır ki, halka görünüşüne göre cehennemliklere âid kötü işler yapar; Halbuki o cennetliklerdendir!" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4252-)
ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb haber verdi ki, Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Hayber'de hazır bulunduk. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) beraberinde(yani ordusunda) bulunanlardan olup da İslâm'ı iddia etmekte bulunan bir adam için: "Bu, ateş ehlindendir" buyurdu. zamanı gelince o zât en şiddetli şekilde kıtal yaptı ye çok yara aldı. İnsanların bâzısı Rasûlüllah'ın sözü hakkında şübheye düştüler. O zât, yaralarının acısını hissetti de elini ok kuburuna uzatıp, orada birkaç ok çıkardı ve onlarla kendisini öldürdü. Bunun üzerine müslümânlardan bâzıları sür'atle gittiler de: Yâ Rasûlallah! Allah Senin sözünü doğruladı: O Fulân kişi intihar etti ve kendisini öldürdü, dediler. üzerine Rasûlüllah: "Kalk yâ Fulân! Cennete mü'min olandan başkası girmez; muhakkak ki Allah, bu dîni (dilerse) fâcir kişi ile de te'yîd edip kuvvetlendirir hakikatini i'lân eti" buyurdu.ez-Zuhrî'den rivayetinde Ma'mer ibn Râşid, Şuayb'e mutâbaat etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4253-)
Ve Şebîb ibn Saîd, Yûnus ibn Yezîd'den söyledi ki, İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb ile Abdurrahmân ibnu Abdillah ibn Ka'b haber verdiler ki, Ebû Hureyre: Biz Hayber'de Peygamber'in beraberinde hazır bulunduk... Demiştir. ibnu'l-Mubârek, Yûnus'tan; o da ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu’l-Müseyyeb'den; o da Peygamber'den söyledi. Ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Salih ibnu Keysân, Abdullah ibnu'l-Mubârek'e mutâbaat etti. ibnu'l-Velîd) şöyle dedi: Bana ez-Zuhrî haber verdi; ona da Abdurrahmân ibn Ka'b haber verdi ki, Ubeydullah ibn Ka'b şöyle demiştir: Bana Hayber'de Peygamber'le beraber hazır bulunan kişi haber verdi. Ve yine ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana, Ubeydillah ibn Abdillah ibn Omer ile Saîd ibnu'l-Müseyyeb, Peygamber'den olmak üzere haber verdiler.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4254-)
Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber'e gazveye gittiği zaman -yahut da şöyle demiştir: Rasûlüllah Hayber'e (yani Hayber'den) yöneldiği zaman- sahâbîler bir vâdîye yukarıdan baktıklarında yüksek sesle: Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Lâ ilahe ille'llah... diye tekbîr aldılar. üzerine Rasûlüllah onlara: "Nefislerinize yumuşak davranın. Çünkü sizler ne sağırı çağırıyorsunuz, ne de gaibe sesleniyorsunuz. Muhakkak ki sizler pek işiten ve çokyakın olan Allah'a duâ ediyorsunuz. O her zaman sizinle beraberdir!" buyurdu. sırada ben,Rasûlüllah'ın bineğinin arkasında idim. Ben de: Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi (= Kulun çâresi ve kuvveti yalnız Allah'ın yardımıyle meydana gelir) demeğe başladım. benim sözlerimi işitti ve: "Ey Abdallah ibne Kays!" diye seslendi. Ben: Lebbeyke yâ Rasûlallah (= Buyur, emrinizi almağa hazırım yâ Rasûlallah)! Dedim. Rasûlüllah: "Sana cennet hazînelerinden büyük bir hazîne değerinde olan bir kelimeye delâlet edip bildireyim mi?" buyurdu. de: Evet, bildir yâ Rasûlallah, babam anam Sana feda olsun, dedim. "O kelime Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’ dir" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4255-)
Bize el-Mekkî ibnu İbrâhîm tahdîs etti: Bize Yezîd ibnu Ebî Ubeyd tahdîs edip şöyle dedi: Ben Seleme ibnu'l-Ekva'ın baldırında bir darbe eseri gördüm de: Yâ Ebâ Müslim! Bu vurma nedir? dedim. Seleme: Bu, Hayber günü bana isabet eden bir darbedir. İnsanlar: Seleme vuruldu, dediler. Akabinde ben Peygamber'e geldim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o darbenin yerine üç defa nefes etti. Ben o saatte (veya bir saatlik bir zaman içinde) bu yaradan ağrı ve ızdırab duymadım.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4256-)
Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh) şöyle demiştir:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile müşrikler, Peygamber'in gazvelerinden birinde(yani Hayber'de) karşılaştılar da cenk ettiler.(O günün harbi sona erince) müslümân ve Yahûdîler'den olan her topluluk, kendi askerlerinin yerine döndüler. Müslümanların içinde bir adam vardı ki, o, müşriklerden ayrı düşen yahut müşrik ordusuna katılamamış bulunan her münferid Yahudi'nin arkasını bırakmayıp amansız ta'kîb ediyor ve onu kılıcıyla vuruyordu. Yâ Rasûlallah! Sahâbîlerin hiçbirisi Fulân kişi derecesinde yeterlilik gösteremedi, denildi. "Şübhesiz o kimse cehennem ehlindendir" buyurdu. Sahâbîler: Eğer o zât(bu ciddiyeti ve mucâhedesiyle beraber) cehennem ehlinden olduysa, bizim hangimiz cennet ehlindendir? Dediler. topluluğundan biri dedi ki: Yemîn olsun ben o zâtı muhakkak ta'kîb edeceğim... Çeviklik yaptığında ve yavaş davrandığında onun beraberinde bulundum. Sonunda yaralandı.(Yarasının acısından ötürü) ölümün çabuk gelmesini istedi de kılıcının sapını yere, keskin ucunu da iki memesinin arasına koydu. Sonra kılıcın üzerine yüklendi. Böylece kendini öldürdü. ta'kîb edip gören sahâbî Peygamber'e geldi ve: Ben Sen'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet ediyorum, dedi. "Bu şehâdeün sebebi nedir?" diye sorunca o, gördüklerini Peygamber'e haber verdi. üzerine Peygamber şöyle buyurdu: "Öyle kişi vardır ki, insanlara görünen işlerde o muhakkak cennet ehlinin amelini işler; Halbuki o ateş ehlindendir. Yine insanlara görünen işlerde ateş ehlinin amelini yapar; Halbuki kendisi cennet ehlindendir" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4257-)
Ebû İmrân (Abdulmelik ibn Habîb el-Cevnî) şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik (Basra'da bulunduğu sırada) bir cumua günü insanlara baktı da başlarında birçok taylesanlar gördü.(Enes, Basralılar'ın bu başlık şeklinden hoşlanmadı da:) Şu saatte Basralılar sanki Hayber Yahudileri! Dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4258-)
Seleme (radıyallahü anha) şöyle demiştir: Hayber'de Alî gözünden rahatsız olmuştu da Peygamber'den geri kalmıştı. Kendi kendine: Ben Peygamber'den geri kalıyorum, dedi de akabinde Peygamber'e ulaştı. Hayber'in fetholunduğu geceye girdiğimizde Peygamber: "Yemin olsun yarın ben sancağı bir adama vereceğim ki -yahut da: Yarın bayrağı öyle bir adam alacaktır ki- Allah ve Rasûlü onu sever. Hayber ona açılacaktır" buyurdu. herbirimiz o sancağı alacak kişi olmamızı ümîd edip duruyorduk. İşte Alî! denildi. sancağı Alî'ye verdi ve Hayber'in fethi Alî'ye müyesser oldu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4259-)
Ebû Hazım şöyle demiştir: Bana Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh) şöyle haber verdi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber gününde: "Müslümanların şu bayrağını yarın bir kişiye vereceğim ki, Allah Hayber'in fethini onun iki elinde müyesser kılacaktır. O Allah'ı ve Allah'ın Rasûlü'nü sever, Allah ve Rasûlü de onu sever!" buyurdu. devamla dedi ki: Bunun üzerine orada bulunan sahâbîler gecelerini bayrak onlardan hangisine verilecek diye bir karışıklık ve ihtilâf içinde geçirdiler. Sabaha girdiklerinde insanların hepsi bayrağın kendilerine verilmesini umarak Rasûlüllah'ın huzuruna gittiler. FakatRasûlüllah: "Alî ibn Ebî Tâlib nerededir?" diye sordu. Yâ Rasûlallah, o, iki gözünden şikâyet ediyor, denildi. Rasûlüllah: "Ona haber gönderin (gelsin)” buyurdu. Alî huzura getirildi. Rasûlüllah Alî'nin gözlerine püskürdü ve duâ etti. Alî hemen iyileşti, hattâ kendisinde hiç ağrı yokmuş gibi oldu. Rasûlüllah sancağı Alî'ye verdi. Alî: Yâ Rasûlallah! Hayber Yahûdîleri'yle onlar da bizim gibi (müslümân) oluncaya kadar cenkleşecek miyim? Diye sordu. "Yâ Alî, yavaş yavaş ilerleyip onların açık ve geniş meydanlarına ininceye kadar içlerine girip sokul. Sonra onları İslâm'a davet et. Ve İslâm içinde üzerlerine vâcib olan Allah haklarını onlara haber ver. Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın şenin irşadınla bir tek kişiyi hidâyete erdirmesi, senin için kırmızı develere sâhib olmandan daha hayırlıdır" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4260-)
(Burada iki senedie gelen bu hadîste) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Hayber'e geldik. Allah, Peygamberi'ne(Kamus) kalesinin kapılarını açınca, Peygamber'e Safiyye bintu Huyey ibn Ahtab'ın güzelliği zikrolundu. Kocası (Kinânetu'bnu'r-Rabf ibn Ebî'l-Hakîk) öldürülmüştü. Halbuki kendisi yeni gelin olmuştu. Peygamber, Safiyye'yi kendisi için ayırıp seçti. Akabinde Safiyye ile yola çıktı, nihayet onunla Hayber'in alt tarafında bulunan Seddu's-Sahbâ' mevkiine ulaşınca Safiyye temizlenip Peygamber'e halâl oldu. Rasûlüllah orada Safiyye ile evlenip gerdeğe girdi. Sonra Rasûlüllah küçük bir sofra içinde hays yemeği (yani hurma, kuru yoğurt ve yağ karışığı bir yemek) yaptı. Bana: "Etrafındaki insanları bu yemeğe çağır" buyurdu. bu hays, Rasûlüllah'ın Safiyye üzerine yaptığı düğün yemeği oldu. Medine'ye doğru yola çıktık. Ben Peygamber'i gördüm ki, bineğinin arka tarafına bindirmiş olduğu Safiyye'yi bir abâ ile çepçevre örtüp koruyordu. Sonra Peygamber devesinin yanında oturuyor, hareket edeceği zaman dizini koyuyor, Safiyye de ayağını Peygamber'in dizi üzerine koyarak deveye biniyordu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4261-)
Humeyd et-Tavîl, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten şöyle dediğini işitmiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber yolunda(inip konakladığı Seddu's-Sahbâ mevkiinde) Safiyye bintu Huyey yanında üç gün ikaamet etti de, nihayet orada Safiyye ile evlendi. Safiyye de üzerine perde çekilen Peygamber kadınları içinde oldu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4262-)
Humeyd, Enes (radıyallahü anh)'ten şöyle derken işitmiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) -Hayber'den dönüşte- Hayber'le Medîne arasında üç gece ikaamet edip Safiyye ile evlendi. Ben de müslümânları düğün yemeğine da'vet ettim. Bu düğün yemeğinde ekmek ve et yoktu. Bunda ziyâfetle ilgili hiçbirşey yoktu. Yalnız Rasûlüllah, Bilâl'e sofralar yaymasını emretmişti.. Sofralar yayıldığında üzerlerine hurma, akt denilen ekşi yoğurtlu yiyecek, bir de tereyağı bırakıldı. Yemek esnasında müslümânlar kendi aralarında: Safiyye mü'minlerin analarından birisi (hürr bir kadın)imdır, yahut Rasûlüllah'ın sağ elinin mâlik'olduğu bir câriye midir? dediler. da: Eğer Rasûlüllah, Safiyye'yi örterse, o mü'minlerin analarından birisidir. Eğer örtmezse Safiyye, Rasûlüllah'ın sağ elinin mâlik olduğu bir câriyesidir, dediler. hareket etmeğe kalkışınca, bineğinin arkasına Safiyye için bir taht kurdu, ön tarafına da perde çekti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4263-)
Abdullah ibn Mugaffel (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Hayber'i muhasara ediyorduk. Bu sırada bir insan, içinde yağ bulunan bir tulum attı. Ben o yağ tulumunu almak için fırlayıp koştum. Arkama dönünce Peygamber’le karşılaştım da(Peygamber'in benim tuluma olan hırsıma muttali' olmasından dolayı) utandım.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4264-)
Sâlim'den; o da babası İbnu Omer (radıyallahü anh) 'den: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber günü sarımsak yemekten ve evcil eşeklerin etlerinden nehyetti, diye tahdîs etti. "Sarımsak yemekten nehyetti" sözü, yalnız Nâfi'den rivayet edilmiş, "Evcil eşeklerin etinden nehyetti" sözü de yalnız Sâlim'den rivayet edilmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4265-)
Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Muhammed ibn Alî'nin iki oğlu olan Abdullah ile el-Hasen'den; onlar da babaları Muhammed ibnu'l-Hanefiyye'den; o da babası Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber günü mut'a suretiyle kadınları nikâh etmekten ve evcil eşeklerin etlerini yemekten nehyetti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4266-)
Ubeydullah ibn Omer, Nâfi'den; o da İbn Omer'den: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber günü evcil eşeklerin etlerinden nehyetti, diye tahdîs etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4267-)
Ubeydullah, Nâfi'den ve Sâlim'den tahdîs etti ki, İbn Omer(radıyallahü anh): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) evcil eşeklerin etlerini yemekten nehyetti, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı
4268-)
Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber günü evcil eşeklerin etlerinden nehyetti, at etleri (ni yemek) hakkında ruhsat verdi, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hayber Gazvesi Bâbı