Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

2496-) Ebû Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan (şöyle demiştir); Ensâr'dan Ebû Şuayb denilen bir adamın et satıcısı bir hizmetçisi vardı. Ebû Şuayb, Peygamber'in yüzünde açlığı gördüğü hâlde ona hitaben: "Benim için beş kişilik yemek yap. Belki ben beşin beşincisi olarak Peygamber'i da'vet edeceğim" dedi. Akabinde Peygamber'i da'vet etti. Sonra o da'vetlilere ev sahibinin da'vet etmediği bir adam takılıp geldi. Peygamber da'vet evine gelince, Ebû Şuayb'a: "Bu zât bize tâbi' olup geldi. Sen buna izin veriyor musun?" dedi. Ebû Şuayb: Evet(izin veriyorum, buyursun), dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Bir İnsan Diğer İnsana Bir Şey Hakkında İzin Verdiğinde, O Şey Caiz Olur
2497-) Bize Ebû Âsim, İbn Cureyc'den; o da İbn Ebî Muleyke'den; o da Âişe (r.anha)'den tahdîs etti.Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Muhakkak ki erkeklerin Allah'a en sevimsizi, düşmanlıkta gaddar bulunandır" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Yüce Allahın Halbuki O Düşmanların En Yamanıdır El-bakara: Kavli Bâbı
2498-) İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Urve ibn Zubeyr haber verdi. Ona da Ümmü Seleme'nin kızı Zeyneb; ona da Peygamber'in zevcesi olan annesi Ummü Seleme, Rasûlüllah'tan şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah, Ümmü Seleme odasının kapısı önünde şiddetli bir kavga işitti de onlara doğru çıktı ve şöyle buyurdu: "Şüphesiz ben (de sizin gibi) bir insanım. Zaman olur ki bana (sizden iki) hasım gelir de, bâzınız (haksızken) bâzınızdan daha düzgün konuşmuş olabilir; ben de o düzgün sözleri doğru sanarak onun lehine hükmedebilirim. Binâenaleyh kimin lehine bir müslimin (veya gayrimüslimin)hakkı ile hükmettimse, (bilsin ki) bu hakk ateşten bir parçadır, İster onu alsın, ister bıraksın".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Bâtıllığı Bildiği Halde, Bâtıl Bir İş Hakkında Çekişen Kimsenin Günâhı Bâbı
2499-)  Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh)'dan: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Dört huy her kimde bulunursa (hâlis) münafık olur; yahut bu dörtten bir huy bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir haslet mevcûd olur:

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Çekiştiği Zaman Fâcirlik Yalancılık, Fâsıklık Ve Âsîlik Yapan Kimsenin Günâhı Bâbı
2500-) ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Urve tahdîs etti ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Utbe bin rabîa'nın kızı Hind bir kerre Rasûlüllah'ın huzuruna geldi de: Yâ Rasûlallah! Şübhesiz Ebû Sufyân çok sıkı, cimri bir kimsedir. Ona âid olan maldan ailemize yedirmemde bana bir günâh olur mu? Dedi. aleyhi ve sellem): " Bir ailenin yiyebileceği miktar ile aile halkını yedirmende sana bir günâh yoktur" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Hakkına Tecâvüz Edilen Mazlumun, Zâliminin Malını Bulduğu Zaman Hâkimin Hükmü Olmaksızın Zâlimin Malından Bizzat Hakkını Alması Bâbı
2501-) Ukbe ibn Âmir (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz bir kerre Peygamber'e: Sen bizi (seriyye hâlinde gazaya) gönderiyorsun. Biz de(bazen) bir kavmin yurduna iniyoruz ki, onlar bize misafirperverlik yapmıyorlar. Bu hususta ne re'y edersiniz? diye sorduk. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Siz bir kavmin menziline inmek istediniz de size misafire yakışacak şeyler emredilirse (yani güzel kabul gösterilirse) bu ikramı kabul ediniz. Şayet ikram yapmayıp çekinirlerse, onlardan (yani onların malından) misafir hakkını alınız'' buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Hakkına Tecâvüz Edilen Mazlumun, Zâliminin Malını Bulduğu Zaman Hâkimin Hükmü Olmaksızın Zâlimin Malından Bizzat Hakkını Alması Bâbı
2503-) Bize Abdullah ibnu Mesleme, Mâlik'ten; o da İbn Şihâb'dan; o da el-A'rac'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den olmak üzere tahdîs etti. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir komşu,(evinin) duvarına öbür komşusunu bir ağaç (başı) koymaktan men' edemez" buyurmuştur. hadîsi, Ebû Hureyre yanındakilere rivayet edince, işitenler bunu uzak sayıp başlarını yere doğru eğmişlerdi.) Sonra Ebû Hureyre: Bana ne oluyor ki, sizleri ben bu makaaleden, yahut bu sünnetten yüz çeviriciler olarak görüyorum! Vallahi ben evin duvarına konulacak hatıl başını sizin omuzlarınız arasına korum emin olunuz, demeyi sürdürmüştür.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Bir Komşu, Evinin Duvarına Öbür Kumşusunu Bir Ağaç Başı Koymaktan Men Etmez
2504-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben Ebû Talha'nın evinde bir içki meclisinde içki dağıtıcılık yapıyordum. O gün onların şarâbı(hurma koruğu ve hurmadan yapılıp) fadîh denilen içki idi. Derken Rasûlüllah bir nidâcıya emretti, o da "Haberiniz olsun ki şarâb haram kılınmıştır" diye nida ediyordu. Enes dedi ki: Ebû Talha bana: Çık, şarâbları dök! dedi. Ben çıkıp şarâbları döktüm. dedi ki: Medine sokaklarında su gibi şarâb aktı. Bu sırada topluluktan bâzısı: (Uhud günü) bir topluluk karınlarında şarâb olduğu hâlde öldürüldüler(bunlar ne olacak)? dediler. üzerine Allah şu âyetleri indirdi: edip salih ameller işleyenlere; Allah’a karşı gelmekten sakındıkları, iman ettikleri ve salih amel işledikleri, sonra Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur. Allah iyilik edenleri sever" (el-Maide: 93).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Yola Şarap Dökülmesi Bâbı
2505-)  Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yollar üzerinde oturmaktan sakınınız" buyurdu. Sahâbîler: Bizim için bundan ayrılma yoktur. Çünkü yollar bizim meclislerimizdir, oturma yerlerimizdir; oralarda biz işlerimizi konuşuruz, dediler (ve müsâade dilediler). Bunun üzerine Rasûlüllah: "Mademki sizin için herhalde oturmak zarureti vardır, o hâlde yola hakkını veriniz" buyurdu. Sahâbîler: Yolun hakkı nedir? Dediler. Rasûlüllah: " (Haramdan) göz yummak, halka ezâ vermekten çekinmek, selâm verenin selâmını almak, iyilikle emretmek, kötülükten nehyetmektir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Evler Önünde Geniş Avlular Edinmek Ve Buralarda Oturmanın Hükmü; Bir De Yollar Üzerinde Oturmanın Hükmü Bâbı.
2506-) Ebû Salih es-Semmân'dan; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “ Bir adam bir yolda yürüdüğü sırada susuzluk kendisine şiddetle bastı. Derken bir kuyu buldu. Hemen kuyuya indi ve suyundan içti. Sonra çıktı. Orada bir köpek ile karşılaştı ki, hayvan susuzluktan dilini çıkarıp soluyor, yaş toprağı yiyordu. Bu yolcu adam (kendi kendine): Yemîn olsun bana erişmiş olan susuzluğun benzeri bu köpeğe de erişmiştir, dedi ve kuyuya indi, ayakkabısının içine su doldurdu, köpeği suladı. Bu amelinden dolayı Allah bu kulunu övdü ve onu mağfiret eyledi". Sahâbîler: Yâ Rasûlallah, hayvanlar(ı sulamak)da bize de ecir var mıdır? Dediler. "Her yaş ciğer sahibini sulamakta ecir vardır” buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Kendileriyle Ezâ Duyulmadığı Takdirde Yollar, Üzerinde Kuyular Kazmanın Hükmü Bâbı
2507-) Usâme ibn Zeyd (radıyallahü anh) şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir defasında Medine'nin yüksek evlerinden yüksek bir köşke baktı da sonra: "Sizler benim görmekte olduğum şeyleri görüyor musunuz? Ben evlerinizin aralarına dökülen fitne ve felâket yerlerini, şiddetli yağmur sellerinin açtığı yarlar gibi (gözümle) görüyorum" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Evlerin Damlarında, Üstlerinde Ve Diğer Yerlerde Öteki Evlere Yukarıdan Bakan Ve Yukarıdan Bakmayan Yüksek Oda Ve Teraslar Bâbı
2508-) İbnu Şihâb şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Ebî Sevr, Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan haber verdi. O şöyle demiştir: Allah'ın haklarında"Eğer her ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalbleriniz eğrildi..." (et-Tahrîm: 4) buyurduğu, Peygamber'in zevcelerinden ikisinin kim olduğunu Omer'den sormaya hırslanır dururdum. Nihayet onun beraberinde hacc yaptım. Dönerken yolun bir yerinde Omer saptı. Ben de deriden bir su kabı ile onun beraberinde yoldan saptım. Omer halâya gitti, nihayet benim yanıma geldi. Ben de ellerine o su kabından döktüm, o da abdest aldı. Ben: Ey Mü'minlerin Emîri! Peygamber'in zevcelerinden o iki kadın kimdir ki, Allah onlar için “Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kaibleriniz eğrildi..." buyurmuştur? diye sordum. Omer bana: Hayret ederim sana ey Abbâs oğlu!(Onlar) Hafsa ile Âişe'dir, dedi. Omer hadîse yönelip onu sevk ederek şöyle dedi: Ben Ensâr'dan bir komşum ile beraber Benû Umeyye ibn Zeyd yurdunda (oturuyor) idim. Bu yurt Medine'nin Avâlî denilen semtindedir. (Bir şey öğrenmek ümidiyle) Peygamber'in yanına nevbetleşe inerdik. Bir gün o iner, bir gün ben inerdim. Ben indiğim zaman o gün vahiy ve diğer şeylere dâir (ne duyarsam) haberini komşuma getirirdim. O da indiği zaman böyle yapardı. Ve biz Kureyş topluluğu, kadınlara galebe ediyorduk. Medine'ye Ensâr üzerine geldiğimizde bir de gördük ki onlar, kadınları erkeklerine galebe eder bir kavim. Derken bizim kadınlarımız, Ensâr kadınlarının edebinden almaya başladılar. Bir gün ben karıma karşı bağırdım; o da bana cevâb verdi. Ben onun bana söz döndürüp cevâb vermesinden hoşlanmadım; azarladım. Bunun üzerine o, şunları söyledi: Benim sana karşı mırıldanmamı niçin münâsib görmüyorsun? Vallahi Peygamber'in zevceleri bile O'na karşı mırıldanıyorlar ve birisi o gün geceye kadar Peygamber'in yanına uğramıyor! Dedi. bu sözleri beni ürküttü. Ben: Onlardan kim bunu yaparsa perîşân olur; büyük günâh işlemiş olur, dedim. elbisemi üzerime topladım, yâni giyindim ve Hafsa'nın yanına girdim. Ve ona: Ey Hafsa! Sizlerden herhangi biriniz bütün gün tâ geceye kadar Allah Elçisi'ne dargınlık eder mi? dedim. Evet, dedi. O kadın perîşân olmuş ve zarar etmiştir. Her biriniz kendine Allah'ın Rasûlü'nün öfkesinden dolayı öfke etmesinden emîn mi bulunuyor? Bu yüzden helak olursunuz. Sen Allah'ın Resûlüne karşı çok istekte bulunma, O'na karşı herhangi bir şey hususunda söz döndürme yarışma girişme, O'na darılıp O'ndan ayrı durma. Bir ihtiyâcın meydana çıkarsa O'nu benden iste. Ve sakın arkadaşının, Rasûlüllah'a senden daha güzel ve daha sevgili olması da seni aldatmasın (Omer, Âişe'yi kasdediyor). biz o sırada: "Gassânlılar bize(karşı) gaza etmek için atlarını nallatıyorlarmış" diye havadis alıyorduk. Arkadaşım kendi nevbetinde Peygamber'in yanına indi ve yatsı vaktinde döndü. Kapıma şiddetli bir vuruşla vurdu ve: O uyuyor mu? dedi. korktum ve hemen onun yanına çıktım. O: Büyük bir iş meydana geldi, dedi. Nedir o; Gassânîler mi geldi? dedim. Hayır, fakat ondan daha büyük ve daha uzun: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarım boşamış, dedi. dedi ki: Hafsa isteğine ulaşmadı ve ziyana uğradı. Ben bunun yakında olacağını zannediyordum. Elbisemi üzerime topladım ve Peygamber'le beraber sabah namazını kıldım. Peygamber, birkaç basamakla çıkılır, kendisine âid bir meşrubeye (şerbetlik denilen sekili bir hücreye) girdi ve orada yalnız kaldı. Hafsa'nın yanına girdim, gördüm ki ağlıyor. Ben: Seni ağlatan nedir? Ben seni sakındırmış değil miydim? Rasûlüllah sizleri boşadı mı? dedim. Bilmiyorum. O, işte tâ şu meşrubede, dedi. üzerine mescide çıktım ve minberin yanına geldim. Gördüm ki, minber etrafında bir takım kimseler var; bâzıları ağlıyorlar. Yanlarında biraz oturdum. Sonra vicdânımdaki duygum bana galebe etti. Peygamber'in içinde bulunduğu o meşrubeye geldim. Ve Peygamber'in siyah uşağına: Omer için izin iste! Dedim. girdi, Peygamberle konuştu. Sonra çıktı ve: Seni Peygamber'e söyledim; bir şey demedi, dedi. ayrıldım, nihayet mescidde minberin yanındaki topluluğun beraberinde oturdum. Sonra yine vicdanımda hissettiğim şey bana galebe etti. Uşağa geldim. O evvelki gibi söyledi. Ben yine minberin yanındaki topluluğun beraberinde oturdum. Sonra yine vicdanımda hissettiğim şey bana galebe etti. Tekrar uşağa geldim. Ve: Omer için izin iste! Dedim. bir öncekinin benzerini söyledi. Ben de döndüm, giderken baktım, uşak beni çağırıyor: Rasûlüllah sana izin verdi, dedi. üzerine huzuruna girdim. Baktım ki, Rasûlüllah bir hasırın kumları üzerine yan yatmış, kendisiyle hasır arasında bir döşek yok, kumlar vücûdunun yan tarafında iz yapmış; kendisi, içi hurma lîfi doldurulmuş deriden bir yastığa dayanmış idi. Kendisine selâm verdim. Sonra ayakta dikelerek: Kadınlarını boşadın mı? Dedim. Gözünü bana doğru yükseltti de: "Hayır", dedi. ben yine ayakta dikelerek(Rasûlüllah hoşnutluğa dönüyor mu, yahut O'nun kalbini hoş edecek veya öfkesini sâkinleştirecek bir söz söyleyeyim mi diye) bakınarak, şöyle dedim: Yâ Rasûlallah! Eğer beni düşünürsen, bilirsin ki, biz Kureyş topluluğu kadınlara galebe ediyor idik. Sonra bir kavim üzerine geldik ki, kadınları onlara galebe ediyorlar. bu sözü söyleyince, Peygamber gülümsedi. Sonra ben şöyle dedim: Eğer beni düşünürsen bilirsin. Ben Hafsa'nın yanına girdim de: Sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın -Âişe'yi kastediyor-, dedim. bir daha gülümsedi. Ben O'nun gülümsediğini gördüğüm zaman hemen oturdum ve gözümü kaldırıp evinin içine baktım. Vallahi evin içinde tabaklanmamış üç hayvan derisinden başka gözü döndürecek hiçbir eşya görmedim. Bunun üzerine ben: (Yâ Rasûlallah!) Allah'a duâ et, ümmetine genişlik versin. Farslar ve Romalılar'a genişlik verilmiş ve onlara dünyâ ihsan olunmuş; Halbuki onlar Allah'a ibâdet etmiyorlar, dedim. Bunu söyleyince dayanmış iken doğruldu da: "Sen bir şekk içinde misin? Ey Hattâb oğlu! Onlar hoşlukları dünyâ hayâtında peşin verilip, geçiştirilen birer kavimdir" buyurdu. Ben de: Yâ Rasûlallah, benim için istiğfar ediver, dedim. Peygamber  Hafsa Âişe'ye açıkladığı zaman o sözden dolayı ayrılıp inzivaya çekilmiş ve kadınlarına küsmüş olduğundan ötürü, bir ay kadınların yanına girmeyeceğim, demişti. Bu zaman içinde Allah, Peygamberini azarladı(et-Tahrîm-. 1-4). Yirmi dokuz gece geçince Rasûlüllah, Âişe'nin yanına girdi ve Âişe ile başladı. Âişe O'na: (Yâ Rasûlallah!) Sen bizim yanımıza bir ay girmemeye yemîn etmiştin. Halbuki biz yirmi dokuz (uncu) gecenin sabahında olduk; ben bu geceleri hakkıyle sayıyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): " (Kendisinde yemîn ettiğim) ay, yirmidokuzdur; işte bu ay da yirmi dokuz oldu" buyurdu. dedi ki: Müteakiben muhayyer kılma âyeti (el-Ahzâb: 28-29) indirildi. Peygamber ilk kadın olarak benimle başladı ve şöyle dedi: "Ben sana bir emir anlatacağım. Cevâb hususunda acele etmemenden dolayı sana bir serzeniş yoktur, tâ ki ebeveynine danışasın". dedi ki: Kat'î biliyorum ki, ebeveynim bana senden ayrılmamı emretmezler. Peygamber şöyle dedi: "Allah şöyle buyurdu: “Ey Peygamber! Zevcelerine şunu söyle: Eğer siz dünyâ hayâtını ve onun zînetini istiyorsanız» gelin size boşama bedellerini vereyim de, hepinizi güzellikle salıvereyim. Yok eğer Allah’ı ve Resûlü'nü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, haberiniz olsun ki Allah içinizden güzel hareket edenlere pek büyük bir mükâfat hazırlamıştır"(el-Ahzâb: 28-29). de: Ay! Ben bunun hakkında mı ebeveynime danışacağım? Ben elbette Allah'ı ve Rasûlü'nü ve âhiret yurdunu isterim, dedim. Sonra Rasûlüllah, bütün kadınlarını böyle muhayyer kıldı; onlar da hep Âişe'nin dediği gibi söylediler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Evlerin Damlarında, Üstlerinde Ve Diğer Yerlerde Öteki Evlere Yukarıdan Bakan Ve Yukarıdan Bakmayan Yüksek Oda Ve Teraslar Bâbı
2509-) Enes (radıyallahü anh)'ten(şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarından bir ay ayrı kalmaya yemîn etti. Ayağı da yarılmıştı. Bu sebeple kendisine âid yüksek bir odada oturdu. Akabinde Omer geldi ve: Kadınlarını boşadın mı? Diye sordu. Rasûlüllah: "Hayır, lâkin ben kadınlardan bir ay ayrı kalmaya yemin ettim" dedi. gece orada kaldı. Sonra o yüksek odadan aşağıya indi de kadınlarının yanına girdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Evlerin Damlarında, Üstlerinde Ve Diğer Yerlerde Öteki Evlere Yukarıdan Bakan Ve Yukarıdan Bakmayan Yüksek Oda Ve Teraslar Bâbı
2510-) Ebu'l-Mütevekkil en-Nâcî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah'a geldim, o şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mescide girdi. Ben de deveyi taş döşemeliğin kenarına bağladım da O'nun yanına girdim. Ve: Deven işte, dedim. Peygamber dışarı çıktı ve deveyi döndürmeye, ona yaklaşmaya başladı. "Para da, deve de senindir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Devesini Mescid Önündeki Taş Döşemelik Üzerine Yahut Mescidin Kapısına Bağlayan Kimse Bâbı
2511-) Huzeyfe (ibnu'l-Yemân -radıyallahü anh-): Yemîn olsun ben Rasûlüllah'ı gördüm, dedi; yahut da şöyle dedi: Yemîn olsun Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) - bir kerre Ensâr'dan- bir kavmin süprüntülüğüne geldi ve ayakta bevletti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Bir Kavmin Çöplüğü Yanında Durma Ve İşeme Nin Cevazı Bâbı
2512-)  Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den (şöyle demiştir):Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bir adam bir yolda yürüdüğü sırada bir diken dalı buldu ve onu yoldan aldı. Bundan dolayı Allah o kulu övdü -yahut bu amelini kabul etti- de onu mağfiret eyledi".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Yolda Bir Dalı Ve İnsanlara Eziyet Veren Herhangi Bir Şeyi Alıp Da Yol Dışına Atan Kimse Nin Sevabı Bâbı
2513-) İbn Abbâs'ın himayesinde olan İkrime şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işittim; o: Arazî sâhibleri geniş ve işlek umûmî yol (mikdârı) hakkında ihtilâf edip çekiştikleri zaman, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yedi zira' olarak hükmetti, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Halkın Gelip Geçeceği Yolun Genişliği Hususunda İhtilâf Ettikleri -ki Mîtâ Yol Aralığında Olacak Genişliktir- Sonra O Genişliğin Sâhipleri Bina Yapmak İstedikleri Zaman, Yol, O Genişlikten Yedi Zira Olarak Bırakılır.
2514-) Ensâr'dan Abdullah ibn Yezîd(radıyallahü anh): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cebren ve kahren kişinin malını almaktan,(kulak, burun ve dudak kesmek gibi) çirkin ukubet ve ceza uygulamaktan nehiy buyurdu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Sahibinin İzni Olmaksızın Bir Şeyi Açıktan Zorla Almak Tan Nehiy Bâbı
2515-) ibn Şihâb, Ebû Bekr ibn Abdirrahmân'dan; o da Ebû Hureyre'den. Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Zinâkâr kişi zina ederken (kâmil bir) mü'min olduğu hâlde zina edemez. İçki içen de içki içerken (kâmil bir) mü'min olarak içki içemez. Hırsız da çalarken (kâmil bir) mü'min olarak çalamaz. Halkın gözü önünde yağmacılık eden kimse de yağmacılık ettiği sırada (kâmil bir) mü'min olarak çapulculuk edemez". Şihâb dedi ki:) Saîd ibnu'l-Müseyyeb ile Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân, Ebû Hureyre'den; o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den olmak üzere, bundan önceki Ebû Bekr hadîsinin benzerini tahdîs etti. Ancak bunda "Çapulculuk" sözü yoktur. şöyle dedi: Ben (müellifin kâğıdcısı olan) Ebû Ca'fer'in el yazısıyla şunu buldum: Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: "Zina edici zina ederken bir mü'min olarak zina etmez" sözünün tefsiri, îmânı kastederek, ondan sökülüp koparılır demektir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Sahibinin İzni Olmaksızın Bir Şeyi Açıktan Zorla Almak Tan Nehiy Bâbı
2516-)  ez-Zuhrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb haber verip şöyle dedi: Ebû Hureyre (radıyallahü anh) Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'tan şöyle buyurduğunu işitti: "Meryem oğlu İsâ sizin içinize, hükmünde âdil bir hâkim olarak inmedikçe, salibi kırmadıkça, domuzu öldürmedikçe, cizye vergisini kaldırmadıkça ve mal hiçbir kimse kabul etmeyecek derecede dolup taşıncaya kadar kıyâmet kopmaz".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Haçın Kırılması Ve Domuzun Öldürülmesi Bâbı
2517-) Seleme ibnu'l-Ekva' (radıyallahü anha)'dan (şöyle demiştir):Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hayber gazvesinde tutuşturulmuş bir takım ateşler gördü. "Bu ateşler ne üzerine yakılıyor?" diye sordu. Evcil eşekler (in etleri) üzerine, dediler. Peygamber: "O etleri dökünüz, kapları kırınız!" buyurdu. Etleri döküp kapları yıkasak olmaz mı? Dediler. Peygamber: "Kapları yıkayınız!" buyurdu Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: İsmâîl ibn Ebî Uveys, elifin nasbi ve nûn harfiyle "el-Humuru’l-Enesiyye" şeklinde söyler idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: İçinde Şarâb Bulunan Küpler Kırılır Mı?
2518-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Mekke'nin fethi günü Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) hareme girdi. Halbuki Ka'be'nin etrafında ibâdet için dikilmiş, (kurşunla tutturulmuş) üç yüz altmış put vardı. Peygamber elindeki değnekle bunlara dürtüyor ve: "Hakk geldi, bâtıl zeval buldu. Şüphesiz ki bâtıl dâim zeval bulucudur" (el-isrâ: 81) âyetini okuyordu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: İçinde Şarâb Bulunan Küpler Kırılır Mı?
2519-) Âişe (r.anha)'den: Âişe kendisine âid olan bir masa veya raf üzerine, üstünde canlı hayvan resimleri bulunan bir perde edinmişti. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) onu söküp yırttı. Âişe de bu yırtık perdeden iki küçük topan yastık yaptı. Bu iki yastık evde bulunurdu da Peygamber bunların üzerine oturur idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: İçinde Şarâb Bulunan Küpler Kırılır Mı?
2520-)  Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Malını (muhafaza) uğrunda öldürülen kimse şehîddir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Malı Önünde Dövüşen Kimse Bâbı
2521-) Enes (radıyallahü anh)'ten(şöyle demiştir): Bir hacı Peygamber kadınlarından bâzısının yanında bulunuyordu. Bu sırada Mü'minlerin anaları'ndan birisi bir hizmetçisi ile içi yemek dolu bir çanak göndermişti. (Belki Âişe) bir eliyle çanağa vurdu ve çanağı kırdı (Çanak kırılıp ikiye bölündü). Peygamber hemen iki parçayı birleştirdi ve yemeği tekrar içine koydu. Ve orada bulunanlara “yiyiniz” buyurdu. Onlar yemeği bitirinceye kadar elçi olan hizmetçiyi ve kırık çanağı alıkoydu. Sonra yerine sağlam bir çanak verdi de kırık çanağı alıkoydu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Bir Kimse Bir Çanak Yahut Başkasına Âid Olan Herhangi Bir Şeyi Kırdığı Zaman Onun Benzerini Mi, Yahut Bedelini Mi Öder?
2522-) Ve İbnu Ebî Meryem dedi ki: Bize Yahya ibn Eyyûb haber verip şöyle dedi: Bize Enes, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Bir Kimse Bir Çanak Yahut Başkasına Âid Olan Herhangi Bir Şeyi Kırdığı Zaman Onun Benzerini Mi, Yahut Bedelini Mi Öder?
2523-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle anlattı: "İsrail oğulları içinde Cureyc denilen (ruhban) bir adam vardı. Cureyc(bir kerre savmıasında) namaz kılarken annesi geldi ve onu çağırdı. Cureyc anasına cevâb vermekten çekindi. Anama cevâb mı vereyim, yahut namaza devam mı edeyim deyip tereddüt etti.(Anası onu üç defa çağırdığı hâlde namaza devam etti.) Sonra anası ona geldi ve: Yâ Allah! Bu oğluma fahişe kadınların yüzlerini göstermedikçe onun canını alma! Diye ilendi. savmıasında bulunduğu sırada bir kadın gelip, ben Cureyc'i muhakkak bir fitneye düşüreceğim dedi ve kendini Cureyc'e arzetti ve onunla konuştu. Cureyc zina teklifini kabul etmeyince, bu kızgın kadın bir çobana gitti ve kendini ona teslim etti. Kadın bu cinsî temastan bir oğlan doğurdu. Kadın bu çocuğun Cureyc'den olduğunu söyledi. Bunun üzerine halk Cureyc'e geldiler ve savmıasını yıktılar, kendisini aşağıya indirdiler, sövdüler. Cureyc abdest alıp namaz kıldı. Sonra çocuğun yanına geldi ve: Ey oğul, senin Bâban kimdir? Diye sordu. Çobandır, diye cevap verdi. garîb hâdiseyi gören halk Cureyc'e: Senin savmıanı altından yapacağız, dediler. Cureyc: Hayır, ancak eskisi gibi çamurdan yapınız, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-mezâlim Ve’l-gasb
Konu: Bir Şahıs Diğer Şahsa Ait Bir Duvarı Yıktığı Zaman Onun Benzerini Bina Etsin
2524-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan(o, şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) deniz sahili tarafına bir askerî birlik gönderdi ve bunlar üzerine Ebû Ubeyde ibn Cerrâh'ı kumandan ta'yîn etti. Bu birlik üç yüz neferden ibaretti. Ben de bunların içinde idim. Biz yola çıktık. Nihayet yolun bir kısmında bulunduğumuz zaman azığımız tükendi. Bunun üzerine Ebû Ubeyde, bu askerî birliğin mücâhidlerine yanlarındaki azıkları getirmelerini emretti. Getirilen erzakı bir yere topladı ki, toplanan erzak iki dağarcık hurmadan ibaret idi. Ebû Ubeyde bu hurma ile her gün azar azar vererek bizi geçindiriyordu. Nihayet bu da tükenmişti. Artık bizlerin payına her gün ancak birer hurma düşüyordu. (Câbir bu vak'ayı anlatırken, Câbir'in râvîsi Vehb ibn Keysân:) Câbir'e: Günde bir hurma yetmez, dedim. (Sen ne diyorsun?) Bu bir hurma da tükenince vallahi onun yokluğunun acısını da tattık, dedi ve şöyle devam etti: Sonra deniz sahiline ulaştık, bir de gördük ki, deniz sahilinde küçük dağ gibi bir balık bulunuyor. İşte bu askerî birlik on sekiz gece bu balığın etinden yediler. Sonra Ebû Ubeyde bu balığın kaburgalarından ikisinin dikilmesini emretti. İki kaburga kemiği dikildi. Sonra bir devesinin hazırlanmasını emretti ve bu hazırlandı. Sonra buna binen bir süvârî bu iki kemiğin altından geçti, fakat onlara dokunmadı

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Buğday Ve Benzerlerinde, Yol Arkadaşlarının Kendi Kumanyalarında, Paralar Dışındaki Ticâret Meta’larında Ortaklık;
2525-) Seleme ibnu’l-Akva' (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Havâzin seferinde) mücâhidlerin azıkları azalıp hafifleşmiş ve fakîr düşmüşlerdi. Bunun üzerine sahâbîler develerini kesmek hususunda (izin için) Peygamber'e geldiler. Peygamber de onlara izin verdi. Müteakiben bunlara Omer kavuştu. Onlar bu haberi ona söylediler. Omer onlara: Develeriniz gittikten sonra(bu uzun yolculukta) hayâtınız kalmaz, dedi. Peygamber'in yanına girdi ve: Yâ Rasûlallah! Bunların develeri gittikten sonra, bunların hiçbiri (sağ) kalmaz, dedi. Üzerine Rasûlüllah da: "Öyleyse insanlar içinde nida et: Herkes geri kalan azıklarını getirsinler!" buyurdu. konulmak üzere meşin bir sergi yayıldı. Getirenler bu yaygının üzerine koydular, sonunda Rasûlüllah ayağa kalktı, duâ etti ve sergi üstündeki erzak için bereket temennî eyledi. Sonra sahâbîlere kaplarıyle gelmelerini emretti. Mücâhidler avuç avuç aldılar, nihayet(hepsi kaplarını doldurup) ayrıldılar. Sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şükran makaamında "Eşhedu enlâ ilahe ille'llah ve Ennî Resûlüllah(Allah'tan başka ilâh olmadığına ve kendimin Allah'ın elçisi olduğuma şahâdet ederim)" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Buğday Ve Benzerlerinde, Yol Arkadaşlarının Kendi Kumanyalarında, Paralar Dışındaki Ticâret Meta’larında Ortaklık;
2526-) Râfi' ibn Hadîc (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberinde ikindi namazını kılardık. Müteakiben devemizi boğazlardık.(Takrîbî) on parçaya ayırırdık. Gün batmazdan önce de pişmiş kebâbları yerdik.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Buğday Ve Benzerlerinde, Yol Arkadaşlarının Kendi Kumanyalarında, Paralar Dışındaki Ticâret Meta’larında Ortaklık;
2527-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Hakîkaten Eş'arîler gazâda azıklarını bitirirlerken yahut Medine'de ailelerinin yiyeceği azaldığında hemen yanlarındaki erzakı bir tek bez içine toplarlar, sonra bir kap içinde (ölçerek) aralarında eşit olarak taksim ederler. Binâenaleyh Eş'arîler bendendir, ben de Eş'arîler'denimdir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Buğday Ve Benzerlerinde, Yol Arkadaşlarının Kendi Kumanyalarında, Paralar Dışındaki Ticâret Meta’larında Ortaklık;
2528-) Enes ibn Mâlik şöyle tahdîs etmiştir: Ebû Bekr es-Sıddîk (radıyallahü anh) Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in farz ve takdir buyurduğu zekât mikdârına dâir, Enes'e şunu da yazmıştır: "Herhangi iki halitadan meydana gelmiş ortak bir sürünün zekâtı hususunda bu halita (şirket) sâhipleri, kendi aralarında adalet gereği birbirlerine müracaat ederler".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Herhangi İki Halitadan Meydana Gelmiş Ortak Bir Sürünün Zekâtı Hususunda Bu Halita Şirket Sâhibleri, Kendi Aralarında Adalet Üzere Birbirlerine Müracaat Ederler Bâbı
2529-) Abâye ibnu Rifâa, dedesi Rafı' ibn Hadîc(radıyallahü anh)'den; o şöyle demiştir: Biz(Huneyn dönüşünde Tihâme'den olan) Zu'l-Huleyfe'de Peygamber'in beraberinde bulunduk. Sefer hey'eti halkına bir açlık isabet etti.(Huneyn'de) birçok deve ve koyun da ele geçirmişlerdi. Râfi' devamla dedi ki: aleyhi ve sellem) ordunun arkalarında kalmıştı. Sahâbiler acele edip ganimet develerinden, koyunlarından bâzılarını boğazlamışlar ve tencerelere yerleştirmişlerdi. Peygamber gelince emretti, tencereler devrildi. Sonra Peygamber ganimet malını taksim etti. (O günün rayicine göre) on koyunu bir deveye denk saydı. sırada develerden biri kaçmıştı. Onu ta'kîb ettiler, fakat bu kaçak deve ta'kîbçileri âciz bıraktı. Ordu içinde(ta'kîbe elverişli olan) at da pek az bulunuyordu. Bu sırada mücâhidlerden bir kimse oku ile bu hayvanı ta'kîb edip vurdu da bu sebeple Allah hayvanı durdurdu. Bundan sonra Peygamber: "Vahşî hayvanların kaçakları gibi bu ehli hayvanların da muhakkak kaçıcıları vardır. Bunlardan biri size galebe ederse, ona böyle muamele ediniz (avlar gibi vurunuz)" buyurdu. dedi ki: Biz yarın (zaman olur ki) muhakkak düşmanı umut eder, yahut düşmandan endîşe ederiz(de kılıçlarımızı hayvan kesmekte körletmeyiz). Beraberimizde bıçak da bulunmaz. Bu hâlde kamışla hayvan boğazlayabilir miyiz? "Bol kan akıtan her şey ile boğazlanır ve üzerine Allah’ın ismi de zikrolunursa, o kesilen hayvanı yiyiniz. Yalnız dişle tırnak müstesnadır. Bunun sebebini size muhakkak söyleyeceğim: Dişe gelince; o bir kemiktir (kesmez); tırnağa gelince, o da Habeşliler'in kesme âletleridir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Koyunların Sayı İle Bölünmesi Bâbı
2530-) Cebele ibn Suhaym şöyle dedi:Ben İbn Omer (radıyallahü anh) 'den işittim: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kişinin, arkadaşlarından izin istemedikçe(ortaklar arasında) toplu olarak hurma yerken iki hurmayı birleştirmesini nehyetti, diyordu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Arkadaşlardan İzin İstemedikçe Ortaklar Arasında Hurma Yerken İki Hurmayı Birleştirme Yi Terk Bâbı
2531-) Cebele şöyle demiştir: Biz bir ara Medine'de bulunuyorduk. O zaman bize bir kıtlık isabet etmişti. Abdullah ibnu'z-Zubeyr bizlere hurma veriyordu. Biz hurma yediğimiz sırada yanımızdan Abdullah ibn Omer geçerdi de bize: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) iki hurmayı birleştirerek yemekten nehiy buyurdu. Meğer ki, sizden biriniz mü'min kardeşine öyle çift yemeye izin vermiş olsun, der idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Arkadaşlardan İzin İstemedikçe Ortaklar Arasında Hurma Yerken İki Hurmayı Birleştirme Yi Terk Bâbı
2532-) İbn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:"Her kim ortak kölesinden kendisine âid payını âzâdlarsa -râvî aynı ma'nâda olan "şirken” yahut "nasîben" kelimelerinden hangisini söylediğini terdîd ile bildirerek- âzâd edici, kölenin âdilâne bir kıymette (ta'yîn olunan)bedelinin tutarına mâlik bulunursa, köle(tamamen) âzâd edilmiştir. Eğer âzâd edici bu servete mâlik bulunmazsa, köleden âzâd ettiği, kendine isabet eden hissesini âzâd etmiş olur". Nâfi'den alan râvî Eyyûb: "Köleden âzâd ettiği mikdâr âzâd olur" sözü Nâfî'den gelmiş bir söz mü, yahut Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den gelen hadîsin içinde bir söz mü, bilmiyorum, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Ortaklar Arasındaki Ortak Mal Ve Metâların Âdilce Bir Kıymetle Kıymetlerini Tayin Eylemek Bâbı
2533-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den (şöyle demiştir):Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Herkim kölesinden olan hissesini âzâdetse, o kimseye kendi malından (kalan kıymetini vererek) köleyi tamamen kölelikten kurtarması vâcib olur. Şayet âzâd edicinin malı yoksa kölenin âdilâne kıymeti takdir olunur. Sonra köle (diğer ortağın payını kazanmak için) meşakkatsiz olarak çalıştırılır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Ortaklar Arasındaki Ortak Mal Ve Metâların Âdilce Bir Kıymetle Kıymetlerini Tayin Eylemek Bâbı
2534-) ben, en-Nu'mân ibn Beşîr(radıyallahü anh)'den işittim; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: (men' ettiği) sınırları üzerinde duran kimse ile o sınırların içine düşen kimselerin benzeri, bir gemi halkının benzeri gibidir: Onlar gemi üzerinde kur'a attılar. Bâzısına geminin üstü düştü, bâzısına da altı(anbar kısmı)isabet etti. Geminin alt kısmında bulunanlar sudan almak istedikleri zaman yukarıdakilerin üzerine uğruyorlardı. Bunlar (kendi kendilerine): Biz nasibimiz olan ambarda bir delik açsak (ezâlanmamamış)ve üstümüzde kilere eza vermemiş oluruz, dediler. Şimdi yüksek tabaka sâhibleri bu aşağı seviyedeki insanları bu dilekleriyle baş başa bıraksalardı, hepsi helak olurlardı. Fakat onların (cinayet işleyecek) ellerini tutsalardı hem kendileri kurtulur, hem de mücrimleri toptan kurtarırlardı".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Ortaklar Arasındaki Taksimde Ve Maldan Pay Almada Kura Çekilir Mi?
2535-) Ve el-Leys şöyle dedi: Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, kendisi Âişe'ye Yüce Allah'ın şu: yetim kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sizin için helâl olan (diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin..."(en-Nisâ: 3) kavlinin tefsirini sordu. Âişe(r.anha) şöyle cevâb verdi: Ey kız kardeşimin oğlu! Âyetteki "Yetimler" ile murâd olunan şu yetîm kızdır ki, o, velîsinin velâyet ve vasiliği altında bulunup, mal hissesinde velîye ortak olur. Ve bu yetimin malı ve güzelliği velîsinin hoşuna gider. Bu sebeble velîsi ona, mehrinde adalet etmeksizin ve başkasının vereceği kadar mehr vermeyerek, onunla evlenmek ister. İşte (bu âyette) o çeşit velîlerin kendi himayeleri altındaki yetime kızlarla, haklarında adâlet ve onların mehrlerini en yüksek mikdârına yükselmedikçe evlenmekten nehyolunup, bunlardan başka kendilerine halâl olan kadınlardan evlenmeleri emrolundu. dedi ki: Âişe şöyle devam etti: Bu âyet indikten sonra insanlar Rasûlüllah'tan sorup fetva istediler. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi: kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fetvayı size Allah veriyor: Kendileri için farz yazılmış olanı (mîrâsı) onlara vermediğiniz ve nikahlamalarını da beğenip istemediğiniz yetim kızlar ve(henüz ergin olmayan) küçük çocuklar hakkında, bir de yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda (işte)Kitâb 'da okunup duran âyetler! Hayırdan daha ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu da hakkıyla bilicidir" (en-Nisâ: 127). bu âyette "Kitâb'da size karşı okunup duruyor" diye zikrettiği, içinde "Eğer yetîm kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sizin için helâl olan diğer kadınlardan... nikâh ediniz'' buyurduğu âyet, baş taraftaki birinci âyettir. dedi ki: Diğer âyetteki, Allah'ın“Nikâhlarını beğenip istemediğiniz yetîm kızlar" kavli de, herhangi birinizin himâyesi altında bulunan yetîm kıza mal ve güzellik az olduğu zaman rağbet göstermemesidir. Bu mal ve güzelliği fakîr olan öksüz kızlara rağbet etmediklerinden dolayı, malına ve güzelliğine rağbet ettikleri yetîm kızları -adalete riâyet etmedikçe- nikâh etmekten yetîm velîleri nehyolundular.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Yetimlerle Ve Mîrâs Sahipleri İle Ortaklık Bâbı
2536-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle dedi: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şuf’ayı ancak taksim olunmamış her malda (carî) kıldı. Sınırlar konulduğu ve yollar ta'yîn edildiği zaman şuf'a yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Arazîlerde Ve Ev Yahut Bostanlar Gibî Diğer Şeylerde Ortaklık Bâbı
2537-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) taksîm olunmayan her malda şuf'a ile hükmetti. Sınırlar konulduğu ve yollar belli edildiği zaman artık şuf'a yoktur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Ortaklar Evleri Yahut Diğer Şeyleri Bölüştükleri Zaman, Artık Onlar İçin Dönme De, Şufa Da Yoktur
2538-) Selmân ibnu Ebî Müslim haber verip şöyle dedi: Ben Ebu’l-Minhâl’e, elden ele yapılan peşin sarraflıktan sordum.Ebu'l-Minhâl şöyle dedi: Ben ve benim bir ortağım elden ele peşin ve veresiye bir şey satın aldım. Akabinde el-Berâ ibnu Âzib geldi. Biz hemen ona bunun hükmünü sorduk. O şöyle dedi: Ben ve benim ortağım Zeyd ibnu Erkam bunu yaptık ve bunu Peygamber'e sorduk. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Elden ele peşin olan şeyi alınız, veresiye olanı ise terk ediniz" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Altında, Gümüşte Ve Kendisinde Sarraflık Yapılabilecek Paralarda Ortak Olmak Bâbı
2539-) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), Hayber arazîsinin çıkaracağı mahsûlün yarısı Yahûdîler'in olmak üzere, Hayber arazîsini işlemeleri ve ekmeleri için Yahûdîler'e verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Zımmî İle Ve Müşriklerle Ekincilik Hususunda Ortaklık Akdi Yapmak Bâbı
2540-) Ukbe ibnu Âmir (radıyallahü anh)'den: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Ukbe ibn Âmir'e, sahâbîleri arasında (vekâleten) taksim etmek üzere bir takım kurbanlık koyunlar vermiş. (Ukbe bunları taksîm edip) bir yaşında bir keçi oğlağı geri kalmıştı. Ukbe bunuRasûlüllah'a söylediğinde, Rasûlüllah: "Onu da sen kurbân et" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Koyunları Taksim Ve Bunda Adalet Etmek Bâbı
2541-) Abdullah ibn Hişâm (radıyallahü anh)'dan haber verdi. Abdullah ibn Hişâm Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e yetişmiş ve annesi (sahâbîyyelerden) Zeyneb bintu Humeyd kendisini (Mekke fethinde) Rasûlüllah'a götürmüştü. Annesi: Yâ Rasûlallah! Oğlumla İslâm bey'atı yap! dedi. Rasûlüllah: "O küçüktür" buyurdu ve başını sıvazlayarak Abdullah'a(bereketle) duâ etti. yukarıdaki isnâd ile torunu Zuhre ibn Ma'bed'den: Dedesi Abdullah ibn Hişâm onu çarşıya çıkarır idi de, çarşıdan erzak alırdı. Bu sırada ona(bazen) ibn Omer ile İbnu'z-Zubeyr kavuşurlardı. Bunlar derhâl Abdullah ibn Hişâm'a: Bizi de (bu mala) ortak et. Çünkü Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) senin için bereketle duâ etti, derlerdi. Abdullah da bunları ortak ederdi. Bâzı zaman olurdu ki, tamâm bir deve yükü (kâr) isabet ederdi de, o kârı eve gönderirdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Buğdayda, Yiyecek Maddelerinde Ve Mülk Edinilebilecek Diğer Şeylerde Ortaklık Bâbı
2543-) İbn Omer (radıyallahü anh) 'den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her kim bir köledeki kendine âid olan payı âzâd ederse, şayet onun kölenin bedeli kadar malı varsa, kölenin tamâmını hürriyete kavuşturması onun üzerine vâcib olur; Âdil bir kıymetle bedeli ta'yîn olunur, ortaklarına kendi hisseleri verilir ve âzâd edilenin yolu boşaltılır" buyurmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Kölede Ortaklık Bâbı
2544-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:"Her kim bir köledeki payını âzâd ederse ve malı da varsa, kölenin tamâmı hürriyete kavuşturulur. Şayet âzâd edicinin malı yoksa, köle (diğer ortağın payını kazanması için) üzerine ağır gelmeyecek surette çalıştırılır".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Kölede Ortaklık Bâbı
2547-) Abâye tu'bnu Rifâa, dedesi Râfi1 ibn Hadîc(radıyallahü anh)'den; o şöyle demiştir: Biz(Huneyn dönüşünde) Tihâme'den sayılan Zu'l-Huleyfe'de Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunduk. Birçok koyun ve deve ele geçirmiştik. (Acıktıkları için) topluluk (o hayvanların bâzısını kesip) etleri tencerelerde kaynattılar. Rasûlüllah geldi ve o tencerelerin devrilmesini emretti ve tencereler devrildi. Sonra(Rasûlüllah ganîmet mallarını taksim ederken) on koyunu bir deveye muâdil saydı. Sonra o ganimet develerinden biri kaçtı. Toplulukta da pek az at vardı. Bu sırada mücâhidlerden bir kimse onu ok atıp vurdu ve böylece Allah hayvanı durdurdu. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şüphesiz vahşî hayvanların kaçıcıları gibi, bu hayvanların da kaçıcıları vardır. Bunlardan biri size galebe ederse, ona böyle muamele yapınız" buyurdu. Abâye dedi ki: Dedem şöyle dedi: Yâ Rasûlallah! Bizler yarın düşmanı ümîd ediyoruz, yahut yarın düşmana kavuşacağımızdan endîşe ediyoruz. Beraberimizde bıçaklar da yok. Bu takdirde kamışla hayvan boğazlayabilir miyiz? "Bol kan akıtan her şeyle boğazlamaya acele et! Üzerine Allah'ın ismi de zikrolunduysa, artık o hayvanın etini yiyiniz. Yalnız diş ile tırnak (kesme âleti) değildir. Ve bunun sebebini size söyleyeceğim: Dişe gelince, o bir kemiktir(kesmez). Tırnağa gelince, o da Habeşliler'in kesme âletleridir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kıtâbu'ş-şerîke
Konu: Taksimde On Koyunu Bir Deveye Denk Sayan Kimse Bâbı
2548-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Yemîn olsun Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi zırhını arpa almak karşılığında rehin bırakmıştır. Ben de bir defa Peygamber'e bir arpa ekmeği ve bir mikdâr bayat yağ götürdüm. Muhakkak Peygamber'i şöyle derken işitmişimdir: "Muhammed'in ev halkı için bir sâ' ölçeği hububattan başka bir şey sabahlamamış ve akşamlamamıştır.” Ve hakîkaten Muhammed'in ailesi halkı dokuz evdir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'r-rehn
Konu: Hazardaki Rehin Hakkında Bâb
2549-)  Bize el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Biz İbrâhîm en- Nahaî'nin yanında selefteki rehn'i ve kefîli müzâkere ettik. İbrâhîm şöyle dedi: Bize el-Esved, Âişe'den tahdîs etti ki (o şöyle demiştir): Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir Yahudi'den bir müddete kadar va'deli buğday satın aldı ve zırhını ona rehin yaptı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'r-rehn
Konu: Zırhını Rehin Eden Kimse Bâbı