Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı
3860-)
Kays ibn Ubâd şöyle demiştir: Ben Medine Mescidi içinde oturuyordum. Derken yüzü üzerinde huşu' eseri bulunan bir adam içeriye girdi. Orada bulunanlar: İşte bu, cennet ehlinden bir kimsedir, dediler. zât, içlerinde uzatma yapmadan hafifçe iki rek'at namaz kıldı. Sonra dışarıya çıktı. Ben de onun arkasından gittim ve kendisine: Sen mescide girdiğin zaman, oradaki insanlar senin hakkında: İşte bu, cennet ehlinden bir kimsedir dediler, dedim. zât şöyle dedi: Vallâhî hiçbir kimseye bilemeyeceği şeyi söylemesi lâyık olmaz. Bu söz niçin söylendi, ben sana söyleyeceğim: Ben Peygamber zamanında bir ru'yâ gördüm ve bunu Peygamber'e anlattım. Şöyle ki: Ru'yâmda ben kendimi bir bahçe içinde gördüm. -Abdullah ibn Selâm, o bahçenin genişliğini, yeşilliğini zikretti.- Ve o bahçenin ortasında demirden bir direk vardı. Bu direğin alt tarafı yerde, yukarısı gökte idi. Yukarısında da tutunacak bir kulp, bir çember vardı. Bana: Haydi bu direğe çık! denildi. Ben: Muktedir olamam, dedim. Bunun üzerine yanıma bir hizmetçi geldi. Ve arkamdan elbisemi tutup yukarı kaldırdı. Bu suretle ben direğin tâ tepesinde oluncaya kadar yükseldim ve kulpu yakaladım. Bana: Halkayı iyi tut, bırakma! diye tenbîh edildi. Bu sırada ben o halka elimde olarak uyandım. Akabinde ben bu ru'yâmı Peygamber'e naklettim. Peygamber (ta'Bir ederek): "Gördüğün bu bahçe islâm Dini'dir. O direk de İslâm Dîni'nin direği (olan tevhîd)dir. O kulp da çok sağlam olan (îmân kulpu Urve-tu’l-vuska)dır. Sen ölünceye kadar İslâm Dîni üzere yaşayacaksın" buyurdu İçeriye gelen bu huşû'lu adam Abdullah ibn Selâm’dı, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Abdullah İbnu Selâm Radıyallahü Anhın Menkabeleri Bâbı
3861-)
Ve bana Halîfe ibn Hayyât söyledi: Bize Muâz tahdîs etti: Bize İbnu Avn, Muhammed ibn Sîrîn'den tahdîs etti: Bize Kays ibn Ubâd, Abdullah ibn Selâm şöyle dedi, diye tahdîs etti. Bunda "Minsaf" yerine "Vasıyf" kelimesini söyledi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Abdullah İbnu Selâm Radıyallahü Anhın Menkabeleri Bâbı
3862-)
Ebû Burde Âmir ibn Ebî Mûsâ el-Eş'arî şöyle demiştir: Ben Medîne'ye geldim ve Abdullah ibn Selâm'a kavuştum. O: Benimle gelmez misin? Sana sevîk aşı ve hurma yedireyim ve sen büyük bir eve de girersin, dedi. Sonra şunları söyledi: Sen ribâsı çok yaygın olan bir arazîde(Irak'ta) ikaamet ediyorsun. Senin herhangi bir adam üzerinde bir hakkın sabit olup da o kişi sana bir saman çöpü ağırlığında yahut bir arpa ağırlığında yahut da bir yonca ağırlığında birşey hediye verirse, sen sakın onu alma. Çünkü o verilen şey, ribâ'dır hadîsi Şu'be'den rivayet eden en-Nadr ibn Şumeyl, Ebû Dâ-vûd et-Tayâlisî ve Vehb ibn Cerîr: "Sen bir eve girersin" sözünü zikretmemişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Abdullah İbnu Selâm Radıyallahü Anhın Menkabeleri Bâbı
3863-)
Urve şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ca'fer'den işittim, şöyle dedi: Ben amcam Alî (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Ben Rasûlüllah'tan işittim, şöyle buyuruyordu. ve yine bana Sadaka ibnu’l-Fadl tahdîs etti: Bize Abde, Hişâm ibn Urve'den haber verdi ki, babası Urve şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ca'fer'den; o da amcası Alî (radıyallahü anh)'den ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): " (Zamanındaki) Dünyâ kadınlarının hayırlısı Meryem'dir. Bu ümmet kadınlarının hayırlısı da Hadîce'dir'' buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Hadîce İle Evlenmesi Ve Hadîce Radıyallahü Anhnin Fazileti Bâbı
3864-)
Bana Hişâm, babası Urve'den yazdı ki, Âişe(r.anha) şöyle demiştir: Ben Peygamber'in hiçbir kadınına karşı Hadîce'yi kıskandığım kadar kıskanmadım. Hadîce, Peygamber benimle evlenmeden önce ölmüştü. Bu kıskançlığımın sebebi,Peygamber Hadîce'yi anarken işitip durmam; Allah'ın Peygamber'e, Hadîce'yi cennette inciden bir evle müjdelemesini emretmesi ve bir de Peygamber koyun keserdi ve o koyunun etinden ihtiyâçlarına yetecek kadar Hadîce'nin sâdık kadın dostlarına hediye verir olmasıdır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Hadîce İle Evlenmesi Ve Hadîce Radıyallahü Anhnin Fazileti Bâbı
3865-)
Âişe (r. anha):Rasûlüllah'ın Hadîce'yi çok zikretmesinden dolayı ben hiçbir kadına karşı Hadîce'yi kıskandığım derecede kıskanç olmadım, demiştir. Âişe: Rasûlüllah, Hadîce'nin ölümünden üç sene sonra benimle evlendi. Azîz ve Celîl olan Rabb'ı yahut Cibril aleyhi's selâm, Rasûlüllah'a, Hadîce'yi cennette inciden bir ev ile müjdelemesini emretti, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Hadîce İle Evlenmesi Ve Hadîce Radıyallahü Anhnin Fazileti Bâbı
3866-)
Âişe (r. anha) şöyle demiştir: Ben Peygamber'in kadınlarından hiçbirisi hakkında, Hadîce'ye karşı kıskançlığım derecesinde kıskanç olmadım. Halbuki ben Hadîce'yi (kumam olarak) görmemiştim. Fakat Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) onun adını çok anardı. Çok defa koyun keserdi, sonra da etini uzuv uzuv parçalar, daha sonra onları Hadîce'nin sâdık kadın dostlarına gönderirdi. Bâzı defa ben sabırsızlanarak, Peygamber'e hitaben: Sanki yeryüzünde hiç kadın yok da yalnız Hadîce var! diye ta'rîz ederdim. da: "Hadîce şöyle idi, Hadîce böyle idi” (diye iyiliklerini sayar) ve "Ondan benim çocuklarım var" buyururdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Hadîce İle Evlenmesi Ve Hadîce Radıyallahü Anhnin Fazileti Bâbı
3867-)
Bize Müsedded tahdîs etti. Bize Yahya(ibn Saîd el-Kattân) tahdîs etti ki, İsmâîl ibn Ebî Hâlid şöyle demiştir: Ben, Abdullah ibn Ebî Evfâ'ya: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hadîce'ye müjde verdi mi? dedim. O: Evet, içinde gürültü patırtı olmayan ve çalışma çabalama da olmayan inciden bir ev ile müjdeledi, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Hadîce İle Evlenmesi Ve Hadîce Radıyallahü Anhnin Fazileti Bâbı
3868-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir:(Hıra Dağı'nda iken) Cibril, Peygamber'e geldi de: Yâ Rasûlallah! İşte şu Hadîce'dir. Sana doğru geliyor. Yanında bir kap var, içinde katık yahut yiyecek şey yahut şerbet var. Hadîce sana geldiğinde ona Rabb'inden ve benden selâm söyle! Ve cennette inciden yapılmış bir sarayla müjdele ki, onun içinde gürültü patırtı yok, çalışmak çabalamak da yok! Buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Hadîce İle Evlenmesi Ve Hadîce Radıyallahü Anhnin Fazileti Bâbı
3869-)
Ve İsmâîl ibn Halîl şöyle dedi: Bize Alî ibn Mushir, Hişâm'dan; o da babası Urve'den haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Bir kerre Hadîce'nin kızkardeşi Hâle bintu Huveylid(Medine'ye gelip) Rasûlüllah'ın huzuruna girmek için izin istedi. Rasûlüllah(iki kızkardeşin seslerindeki benzeyişle) Hadîce'nin izin isteyişini hatırladı ve bunun için hâli de değişti. Ve: "Yâ Allah, izin isteyeni Hâle kıl!" diye dua etti. Âişe dedi ki: Artık kıskandım da: Ağzının iki tarafında diş etlerinin kızartısından başka bir beyazlık kalmayan ve zaman içinde ölen ihtiyar Kureyş kadınlarından bir koca karının nesini anarsın? Allah onun yerine sana, ondan daha hayırlısını vermiştir! Diye Rasûlüllah'ı karşıladım.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Hadîce İle Evlenmesi Ve Hadîce Radıyallahü Anhnin Fazileti Bâbı
3870-)
Kays şöyle demiştir: Ben onu şöyle derken işittim: Cerîr ibn Abdillah (radıyallahü anh): Ben islâm'a girdiğimden beri Rasûlüllah beni huzuruna girmekten men' etmedi ve beni her gördüğünde muhakkak gülümsedi, demiştir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Cerîr İbnu Abdillah El-becelî Radıyallahü Anhnin Zikri Bâbı
3871-)
Yine Kays ibn Ebî Hâzım'dan: Cerîr ibn Abdillah şöyle demiştir: Câhiliyet devrinde Zu’l-Halasa denilen bir ev vardı.Ona Yemenliler'in Ka'besi adı verildi. Mekke'dekine de el-Ka'betu'ş-Şâmiyye denilirdi. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Sen beni şu Zu'l-Halasa'dan rahata kavuşturur musun?" dedi. dedi ki: Bunun akabinde ben onun halkıyle harb etmek üzere Ahmes kabilesinden yüzelli binekli ile oraya hareket ettim. dedi ki: Nihayet bizler o evi kırıp parçaladık. Yanında bulduğumuz kimseleri de öldürdük. Sonra gelip yaptıklarımızı Rasûlüllah'a haber verdik, O da bizlere ve Ahmes kabilesine duâ etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Cerîr İbnu Abdillah El-becelî Radıyallahü Anhnin Zikri Bâbı
3872-)
Bize Seleme ibn Recâ, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Uhud harbi günü olunca müşrikler açık bir bozguna uğradılar. Bu sırada iblîs, müslümânlara: Ey Allah'ın kulları! Arkanızdakileri(öldürün yahut yardım edin)! Diye bağırdı. bağırma üzerine müslümânlann öncüleri, arkadakilere karşı döndü ve arkadakilerle çetin bir harbe tutuştular. Bu sırada Huzeyfe baktı ki, babası Yemân da oraya gelmiş. Hemen: Allah'ın kulları, o babamdır, o babamdır! Diye nida etti. Âişe dedi ki: Vallahi müslümânlar, Yemân'ı öldürünceye kadar vurmaktan ayrılmadılar. babasının böyle hatâ ile öldürülmesi üzerine öldürenlere sâdece: Allah sizlere mağfiret eylesin,.. (Yûsuf: 92) dedi. Hişâm dedi ki: Babam Urve: Allah'a yemîn ederim ki, Huzeyfe Azîz ve Celîl olan Allah'a kavuşuncaya kadar babası Yemân'ın kaatiline bir duâ ve istiğfar bakıyyesi, Huzeyfe'de devam edip durmuştur, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Huzeyfe İbnul-yemân El-absî Radıyallahü Anhnin Zikri Bâbı
3873-)
Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Utbe ibnu Rabîa'nın kızı Hind geldi ve: Yâ Rasûlallah! Vaktiyle yeryüzünde Senin hâne halkın kadar zelîl ve harâb olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yoktu. Sonra bu gün oldu, yeryüzünde Senin ev halkın kadar azîz olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yoktur, dedi. dedi ki: Rasûlüllah da Hind'e: "Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, ben de sana nisbetle senin gibiyim" dedi. Hind: Yâ Rasûlallah!(Kocam) Ebû Sufyân çok cimri bir adamdır. Onun malından (gizlice alıp da) aile halkımızı yedirmemde bana günâh var mıdır? Diye sordu. "Bunun ancak örf ve âdete göre olmasını düşünürüm (bundan fazlasını değil)" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Utbe İbnu Rabîanın Kızı Hind Radıyallahü Anhin Zikri Bâbı
3874-)
Bize Mûsâ ibn Ukbe tahdîs etti. Bize Salim ibn Abdillah, babası Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den şöyle tahdîs etti: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) peygamberlik ve vahiy gelmezden önce Beldah vadisinin alt tarafında Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl ile buluştu. Bu sırada Peygamber'e (Kureyş tarafından) bir sofra ve bir mikdâr yemek takdîm edildi.(Peygamber yemedi.) Zeyd de yemekten çekindi. Sonra Zeyd, Kureyş'e karşı: Ben sizin putlarınız adına kesmekte olduğunuz hayvanların etlerinden yemem. Ben yalnız üzerine Allah adı anılarak kesilen hayvan etini yerim! dedi. ibn Omer devamla dedi ki: Muhakkak ki Zeyd ibn Amr, Kureyş'e karşı onların bu yolda kestikleri hayvanlarını ayıplardı da, onların bu âdetlerini reddederek ve nazarlarında büyütüp canlandırarak: (Ey Kureyş!) Koyun Allah'ın yarattığı bir hayvandır. Allah onu yaratmış ve onun faydalanması için gökten yağmur yağdırmış, yerden de onun gıdasını bitirmiştir. Sonra siz(Allah'ın yarattığı, besleyip büyüttüğü) bu hayvanı Allah adından başka bir ad anarak kesiyorsunuz! Der idi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Zeyd İbnu Amr İbn Nufeylin Hadîsi Bâbı
3875-)
Geçen senedle Mûsâ ibn Ukbe dedi ki: Bana Salim ibn Abdillah tahdîs etti. Ben Sâlim'în bu hadîsi ancak Abdullah ibn Omer'den tahdîs etmekte olduğunu biliyorum(o, şöyle demiştir): Zeyd ibn Amr ibn'Nufeyl, Mekke'den Şam'a doğru çıktı da tevhîd dîninden soruyor ve ona tâbi' olup, onu arıyordu. Derken Yahûdîler'den bir âlime kavuştu da ona dînlerinin mâhiyetinden sordu. Ve: Belki ben de sizin dîninize girerim. Onun için bana dîninizin hâlini haber ver, dedi. âlim, Zeyd'e: Sen Allah'ın gadabından payını almadıkça bizim dînimiz üzere olamazsın, dedi. de ona: Ben ancak Allah'ın gadabından kaçıyorum, ben ebeden Allah'ın gadabından hiçbirşey taşımam ve ben onu taşımamaya muktedir hâldeyim. Sen bana dînlerden bir başka dîne delâlet eder misin? Dedi. Ben o dînin ancak Hanîf Dîni olabileceğini biliyorum, dedi. Zeyd: Hanîf Dîni nedir? Dedi. Yahûdî âlimi: O, İbrâhîm Dîni'dir. İbrâhîm ne bir Yahûdî, ne de bir Hristiyan'dı. O, Allah'tan başkasına ibâdet etmezdi, dedi onun yanından çıktı ve Hristiyanlar'dan bir âlime kavuştu. Ona da Yahûdî âlimine söylediği gibi söyledi. O da Zeyd'e: Sen Allah'ın la'netinden nasîbini almadıkça asla bizim dînimiz üzere olamayacaksın, dedi. ona da: Ben ancak Allah'ın la'netinden kaçmaktayım, ben ebeden Allah'ın la'netinden de, gadabından da hiçbirşey taşıyamam. Ben bunu taşımamaya muktedir hâlde bulunuyorum. Sen bana başka dîne delâlet eder misin? dedi. âlimi: Ben o dînin ancak Hanîf Dîni olabileceğini biliyorum, dedi. Zeyd: Hanîf Dîni nedir? dedi. Hristiyan âlimi: İbrâhîm Dîni'dir. O ne bir Yahûdî, ne de bir Hristiyân'dı ve yalnız Allah'a ibâdet ederdi, dedi. bunların İbrâhîm Peygamber hakkındaki sözlerini görünce, oradan çıktı ve onların arazîsinden dışarı çıkınca iki elini yukarıya kaldırdı da şöyle dua etti: Yâ Allah, ben Seni şâhid tutuyorum: Ben İbrâhîm Dîni üzereyim, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Zeyd İbnu Amr İbn Nufeylin Hadîsi Bâbı
3876-)
Ve el-Leys ibn Sa'd şöyle demiştir: Bana Hişâm, babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da Ebû Bekr'in kızı Esmâ'dan olmak üzere şöyle yazdı: Esma şöyle demiştir: Ben Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl’i, sırtını Ka'be'ye dayamış olduğu hâlde ayakta gördüm, şöyle diyordu: Ey Kureyş toplulukları! Allah'a yemîn ediyorum ki, benden başka sizlerden hiçkimse İbrâhîm Dîni üzere değildir! Râvî dedi ki: Zeyd, diri diri gömülecek kız çocuklarına hayât bahşederdi. O, kızını öldürmek isteyen kimseye: Onu öldürme, ben onun yaşama masrafını sana veririm, derdi ve o kızı yanına alırdı. çocuğu hareket edip yetişince de babasına: İstersen kızı sana geriye vereyim, ister onun masrafım da sana ödeyeyim, der idi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Zeyd İbnu Amr İbn Nufeylin Hadîsi Bâbı
3877-)
Bana Amr ibnu Dînâr, Câbir'den işittiğini haber verdi: Câbir ibn Abdillah(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ka'be bina edileceği zaman Peygamber ile amcası Abbâs, gidip sırtlarında taşlan naklediyorlardı. Amcası Abbâs, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hitaben: İzârını boynunun üzerine koy da seni taşların sürtmesinden korusun, dedi. izârını çözüp omuzlarının üzerine koyunca) hemen bayılıp yere düştü ve gözleri gökyüzüne doğru dikildi. Sonra ayıldı da ( amcasına): "İzârımı ver, izârımı ver" dedi. alıp üzerine bağladı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Kabenin Bina Edilmesi Bâbı
3878-)
Amr ibn Dînâr ile Ubeydullah ibn Ebî Yezîd şöyle demişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ka'be'nin etrafında duvar yoktu. İnsanlar Beyt'in etrafında namaz kılarlardı. Nihayet Omer halîfe olunca, Ka'be'nin etrafına bir duvar bina etti. Beyt'in etrafındaki duvar kısa idi. Onu Abdullah ibn Zubeyr uzun ve yüksek bina etti, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Kabenin Bina Edilmesi Bâbı
3879-)
Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Âşûrâ, Câhiliyet devrinde Kureyş'in oruç tutar olduğu bir gündü. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de âşûrâ orucunu tutardı. Medine'ye geldiği zaman da bu orucu tuttu ve sahâbîlerine de bu orucu tutmalarını emretti. (İkinci sene) Ramazân orucu emri inince, isteyen âşûrâ orucunu tuttu, isteyen onu tutmaz oldu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3880-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Câhiliyet devrinde müşrikler hacc aylarında umre yapmayı yeryüzünde işlenen günâhlardan görürlerdi. Ve muharrem ayına safer ismini verirlerdi de: "Devenin arkasındaki yara iyi olur; hacıların ayak izleri gider; (safer ayı da çıkarsa) artık umre etmek işte o zaman umreciye halâl olur" derlerdi. Abbâs dedi ki: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sahâbîleriyle beraber(zu'l-hiccenin) dördüncü gecesi sabahında hacc niyetiyle telbiye ederek Mekke'ye geldiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), sahâbîlerine hacclarını umreye çevirmelerini (tavaf, sa'y ve tıraşla ihramdan çıkmalarını) emretti. Sahâbîler(hacc aylarında umre etmeyi günâh saydıkları için): Yâ Rasûlallah! Bu nasıl hılldır, nasıl umredir (ihramın haram kıldığı şeyleri bu da halâl kılar mı)? Dediler. "Bu umrenin yerine getirilmesi, bunların hepsini halâl kılar" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3881-)
Amr ibn Dînâr şöyle der idi: Bize Saîd ibnu'l-Müseyyeb, babası Müseyyeb'den; o da Saîd'in dedesi Hazn el-Muhâcirî'den tahdîs etti. O (Câhiliyet devrinde Kureyş'in şerîflerindendi) şöyle demiştir: "Câhiliyet devrinde büyük bir seyl geldi de (Mekke üzerinde yükselen) iki tepe arasını kaplayıp bürüdü". ibn Uyeyne dedi ki: Amr ibnu Dînâr da: Şübhesiz bu, uzun bir kıssası olan bir hadîstir, der idi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3882-)
Kays ibn Ebî Hazım şöyle demiştir: Ebû Bekr, Buceyle kabilesinin Ahmes kolundan Zeyneb denilen bir kadının yanına girdi ve onu konuşmuyor gördü. Yanındakilere: Bu kadının nesi var ki konuşmuyor? diye sordu. Oradakiler: Konuşmayarak hacc yaptı, dediler. Bekr, kadına: Konuş, çünkü konuşmamak halâl olmaz; bu konuşmamak, Câhiliyet amelindendir, dedi. üzerine kadın konuştu da Ebü Bekr'e: Sen kimsin? diye sordu. Ebû Bekr: Muhacirler'den bir adamım, dedi. Kadın: Hangi muhacirler? dedi. Ebû Bekr: Kureyş'ten olan muhacirler, dedi. Bu sefer kadın: Sen Kureyş'in hangi boyundansın? dedi. Ebû Bekr: Sen çok suâl sorucu bir kadınsın. Ben, Ebû Bekr'im, dedi. Kadın: Câhiliyet devrinin ardından Allah'ın bize getirmiş olduğu bu iyi iş (yânı İslâm Dîni) üzerinde bekaamız ne kadar olur? Dedi. Bekr: İslâm üzerinde bakî olmanız, imamlarınız sizleri dosdoğru tuttuğu müddetçe olur, dedi. İmamlar nedir? diye sordu. Ebû Bekr: Senin kavminin onlara emretmekte olan ve onların da kendilerine itaat etmekte bulundukları birtakım başkanları ve şerifleri vardır, değil mi? dedi. Evet, vardır, dedi. Ebû Bekr: İşte onlar, insanlar üzerinde doğrultucu önderlerdir, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3883-)
Bize Alî ibnu Mushir, Hişâm'dan; o da babası Urve'den haber verdi ki, Âişe(r.anha) şöyle demiştir: Arab kabilelerinin birine âid siyah bir kadın müslümân oldu. İşte o kadının Mescid'de küçük bir odacağı vardı. Âişe dedi ki: Bu kadın her vakit bize gelir ve yanımızda konuşurdu. Konuşmasını bitirdiği zaman: Ve yevmu'l-vuşâhı min teâcîbi Rabbinâ Ela innehû min beldeti'l-küfri encânî. Vuşâh işinin olduğu gün Rabb'imizin yarattığı acîblerdendir. Şübhesiz ki O küfür beldesinden kurtarmıştır) der idi. bu mısra'ı çok söyleyince Âişe ona: Vuşâh günü nedir? diye sordu Bunun üzerine o kadın şöyle anlattı: Ailemden birine âid bir kız çocuğu, üzerinde kırmızı tirşeler dizilmiş deriden bir kemer olduğu hâlde dışarı(yıkanmaya) çıkmıştı. O meşin kemer kendisinden düştü (yahut, onu kendisi üzerinden çıkardı). Hemen o kırmızı kemer üzerine bir çaylak indi, ve onu semiz bir et parçası sanarak kapıp gitti. (Kız dedi ki:) Ev halkı beni hırsızlıkla ittihâm ettiler ve o kemer yüzünden bana azab verdiler. Hattâ benim işim o dereceye ulaştı ki, onlar benim ön tarafımda bile o kemeri araştırdılar. Onlar bu vaziyette benim etrafımda bulundukları ve ben de kederim içinde bunaldığım bir sırada, birden o çaylak (tekrar) yönelip geldi ve tam başlarımız hizasına ulaştı. Sonra o kemeri aşağıya attı. Arayıcılar hemen onu aldılar. Bunun üzerine ben onlara: İşte beni ittihâm ettiğiniz şey! Halbuki ben hırsızlıktan berî bulunuyorum, dedim.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3884-)
Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dikkat edin! Her kim yemîn etmek zorunda kalırsa yalnız Allah adiyle yemîn etsin (başka birşeye yemîn etmesin)" buyurdu. Kureyş, babalan üstüne yemîn ederlerdi ve Peygamber onlara: "Babalarınızın üstüne yemîn etmeyiniz” buyurdu, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3885-)
Amr ibnu’l-Hâris haber verdi ki, kendisine el-Kaasım'ın oğlu Abdurrahmân, babası Kaasım'ın cenazenin önünde yürür ve cenaze için ayağa kalkmaz olduğunu ve Âişe'den şöyle dediğini haber verir olduğunu tahdîs etmiştir: Âişe: Câhiliyet ahâlîsi cenaze için ayağa kalkarlar ve cenazeyi gördükleri zaman "Sen şimdi hayâtta olduğu gibisin(şerrli isen şerrli, hayırlı isen hayırlısın)" derlerdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3886-)
Amr ibn Meytnûn şöyle demiştir: Omer ibn Hattâb (radıyallahü anh) şöyle dedi: Müşrikler, güneş Sebîr Dağı üzerine doğmadıkça Müzdelife'den Minâ'ya dönmezlerdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş müşriklerine muhalefet etti de güneş doğmazdan evvel(alaca karanlıkta) Müzdelife'den Minâ'ya döndü.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3887-)
Bana İshâk ibn İbrâhîm tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Usâme'ye: Size Yahya ibnu'l-Muhelleb tahdîs etti. Bize Husayn, İkrime'den ve "Ke'sen dıhâkan = Arka arkaya dolu" diye tahdîs etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3888-)
Ve yine İkrime dedi ki: İbn Abbâs: Ben babam Abbâs'tan işittim, Câhiliyet devrinde hizmetçisine: "Bizi arka arkaya dolu kadehle sula" diyordu, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3889-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şâir sınıfının söylediği en doğru söz, Lebîd'in: Elâ kullu şey'in mâ halâ'llahe bâtılu Ve küllü naîmin lâ mahâlete zâilu (= İyi bilin ki Allah'tan başka herşey bâtıldır, Her ni'met de hiç şübhesiz zail olucudur) kelâmıdır. Umeyyetu'bnu Ebi's-Salt da şiirlerinde müslümân olmağa yaklaşmıştı" buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3890-)
Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ebû Bekr'in bir kölesi vardı. kazancından Ebû Bekr'in ta'yîn ettiği mikdâr haracı, her gün Ebû Bekr'e verir idi. Ebû Bekr onun haracından yer idi. O köle bir gün kazancından birşey getirdi, Ebû Bekr de ondan yedi. Köle, Ebû Bekr'e: Bu sana getirdiğim şeyin ne olduğunu biliyor musun? dedi. Ebû Bekr: O nedir? dedi. Köle şöyle dedi: Ben Câhiliyet devrinde bir insana kâhinlik yapar, gâibden birtakım haberler verirdim. Fakat ben kâhinliği güzel yapamıyor, sâdece o insanı aldatıyordum. O insan bana kavuştu da, bu kâhinlik mukaabilinde bana atıyye verdi. İşte şimdi senin yediğin şey, o bana verilen maldır, dedi. üzerine Ebû Bekr, elini ağzına soktu da karnındaki herşeyi kustu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3891-)
İbn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Câhiliye devri halkı deve etlerini, gebe bir devenin doğurmasına ta'lîkan alıp satarlardı. ibn Omer: "Habelu'l-habele" bir devenin karnındaki yavruyu doğurması, sonra bu doğan dişi yavrunun da gebe kalması demektir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) insanları bu habelu'l-habele satışından(yânı gebe devenin dişi doğan yavrusunun gebeliğini satmaktan) nehyetti, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3892-)
Gaylân ibn Cerîr şöyle tahdîs etmiştir: Biz Basra'da Enes ibn Mâlik'in yanına gelirdik de, o bize Ensâr'ın haberlerinden tahdîs ederdi: Senin kavmin(Câhiliyet'te) şu ve şu günlerde şöyle şöyle yaptı; senin kavmin de şu ve şu günlerde şunu ve şunu yaptı, der idi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliyet Günleri Bâbı
3893-)
Bize Ebû Yezîd el-Medenî, İkrime'den tahdîs etti ki, Ibn Abbâs(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Câhiliye devrinde yapılan ilk kasâme yemini, muhakkak biz Hâşim oğulları içinde olmuştur. Şöyle ki: Hâşim oğulları'nın bir adamı vardı. Onu Kureyş'in diğer bir boyundan bir adam ücretle hizmetçi tuttu. İşte bu ücretle tutulan hizmetçi, efendisiyle beraber Şam'a giden develeri içinde gitti. Yolda o hizmetçiye Hâşim oğullarından bir adam uğradı. Bu adamın deriden çuvallarının kulpları kopmuştu. Bu adam, ücretli hizmetçiye: Bana bir iple yardım et de onunla çuvallarımın kulplarını bağlayayım, develer de kaçmaz, dedi. ona bir ip verdi. O da bununla çuvallarının saplarını bağladı. Bir yere konak ettikleri zaman, bir tek deve müstesna, bütün develer bağlandı. (O tek deve de ipiyle çuvalların kulpu bağlandığından, onu bağlayacak bir ip bulunmadığı için bağlanmamıştı.) Ücretli tutan efendi, hizmetçiye: Develerin arasında bağlanmamış olan bu devenin hâli nedir? Dedi. Onun ipi yoktur, dedi. Efendi: Onun ipi nerede? diye sordu. Buhârî'nin şeyhi Ebû Ma'mer'den gelen rivayette şunu ziyâde etti: Bana Hâşim oğulları'ndan bir adam uğradı. Çuvallarının ipleri kopmuştu. Benden yardım istedi, ben de ona bunun ipini verdim, demiştir.) üzerine efendi, hizmetçiye bir asâ attı. Hizmetçinin eceli bu atışta oldu, ağır yaralandı. Ağır yaralı iken daha ölmeden yanına Yemen'den bir adam uğradı. Yaralı, o gelen adama: Sen hacc mevsiminde hazır bulunur musun? dedi. O: Ben her zaman orada hazır bulunmam, bazen hazır bulunurum, dedi. ona: Sen zamandan bir kerre benden bir elçiliği tebliğ eder misin? dedi. zât: Evet tebliğ ederim, dedi. Yaralı: Sen hacc mevsiminde hazır bulunduğun zaman "Yâ Kureyş ehli!" diye nida et. Sana cevâb verdiklerinde tekrar: "Ey Hâşim oğulları hanedanı!'' diye nida et. Eğer sana icabet ederlerse onlardan Ebû Tâlib'i sor ve ona, beni ücretle tutan fulân kimsenin bir ip sebebiyle beni öldürdüğünü haber ver, dedi. Ve ücretli bu vasiyeti Yemenli'ye yaptıktan sonra öldü. Nihayet ücretle tutan adam Mekke'ye gelince, Ebû Tâlib ona geldi de: Arkadaşımız ne yaptı? diye sordu. Oda: Hastalandı, onun işlerini güzelce yerine getirdim ve onun defnini de üzerime aldım, dedi. Tâlib: O, senin tarafından bu hizmetleri hakk etmişti, dedi. Bunun üzerinden bir zaman geçti. Sonra o hizmetçinin tebliğ etmesini vasiyet etmiş olduğu Yemenli zât, hacc mevsimine geldi. Ve: Ey Kureyşliler! diye nida etti. Ona: İşte şunlar Kureyş'tir, dediler. O zât bu sefer: Ey Hâşim oğulları! diye nida etti. Hazır bulunanlar: Hâşim oğulları şunlardır, dediler. O zât: Ebû Tâlib nerededir? dedi. Oradakiler: Ebû Tâlib şu adamdır, diye gösterdiler. Bu zât ona: Fulan kimse bana, sana bir elçilik teblîğ etmemi; Fulân kişinin bir ip yüzünden kendisini ağır yaralayıp öldürdüğünü teblîğ etmemi emretti, dedi. Ebû Tâlib o efendiye geldi de, ona: Bizden üç şeyin birini tercih et: Eğer istersen yüz deve diyet öde; çünkü arkadaşımızı sen öldürdün. Eğer istersen kavminden elli kişi senin onu öldürmediğine yemîn etsinler. Eğer bu tekliflerimizi kabul etmezsen, o ölen arkadaşımıza mukaabil seni öldürürüz, dedi. üzerine o efendi kendi kavmine geldi ve bu vaziyeti onlara söyledi. Onlar: Yemîn edelim, dediler. sırada Ebû Tâlib'e Hâşim oğulları'ndan bir kadın geldi (ki bu kadın, ölenin kızkardeşi Zeyneb bintu Alkame idi). Bu kadın onlardan Abdu’l-Uzzâ ibn Kays adında bir adamın nikâhı altında idi ve o adama bir çocuk doğurmuştu. Ebû Tâlib'e: Yâ Ebâ Tâlib! Benim şu oğlumu o elli kişiden bir adam yerine tutmanı, fakat ona, yemînlerin yaptırıldığı Ka'be rüknü ile Makaam arasında yemîn ettirmemeni istiyorum, dedi. Tâlib, kadının istediğim yaptı. Bu sırada onlardan bir adam geldi de: Yâ Ebâ Tâlib! Yüz deve yerine onlardan elli adamın yemîn etmesini istedin. Herbir adama iki deve isabet eder. İşte şunlar iki devedir. Sen bunları benim tarafımdan kabul et de, yeminlerin yaptırıldığı yerde beni yemîn ettirme, dedi. Tâlib o iki deveyi de kabul etti. kırksekiz adam geldi de(Ka'be'nin rüknü yanında maktulün kanından berî olduklarına) yemîn ettiler. Abbâs: Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki; onların yemîn etmeleri üzerinden bir yıl geçmeden, o kırksekiz kişiden kımıldayan bir göz kalmadı (yani hepsi ilâhî ukubete uğrayıp helak oldu ve hepsinin ilkbaharda doğan deve yavruları, o kadının çocuğu Huveytib'e âid oldu).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliye Devrinde Kasâme Yemini
3894-)
Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Buâs günü, Allah'ın kendi Rasûlü için hazırladığı bir gündür ki, bu muharebenin netîcesi üzerine Rasûlüllah, Medîne'ye gelmiştir. Öyle bir hâlde ki, hicret sırasında muhârib Evs ile Hazrecliler'in cem'iyetleri dağılmış, şerifleri öldürülmüş ve yaralanmışlardı. Allah bu muhâriblerin İslâm Dîni'ne girmeleri için bu günü Rasûlü'ne hazırlayıp takdim etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliye Devrinde Kasâme Yemini
3895-)
Ve İbnu Vehb şöyle dedi: Bize Amr ibnu'l-Hâris, Bukeyr ibnu'l-Eşecc'den haber verdi ki, ona da İbn Abbâs'ın kölesi Kureyb şöyle haber vermiştir: İbn Abbâs şöyle demiştir: "Mekke vâdîsinin içinde Safa ile Merve arasında sa'y etmek bir sünnet değildi. Orada ancak Câhiliye halkı sa'y ederler ve: Bathâ'yı, yani seyl yerini ancak şiddetli yürüyerek geçeriz, derlerdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliye Devrinde Kasâme Yemini
3896-)
Mutarrıf şöyle haber verdi: Ben Ebu's-Sefer'den işittim, şöyle diyordu: Ben İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan işittim, şöyle diyordu: Ey insanlar! Benden size söyleyeceğim şeyleri iyi işitin ve size söyleyeceklerimi bana tekrar edip işittirin,(sözlerimi iyice zabtedip anlamadan) gidip de İbn Abbâs şöyle dedi, ibn Abbâs böyle dedi demeyin: Her kim Beyt'i tavaf edecekse, Hıcr'ın arka tarafından tavaf etsin. Oraya Hatim diye isim vermeyin. Çünkü Câhiliyet devrinde herhangi biri orada yemîn ederdi de(yemînin akdine alâmet olmak üzere) oraya kamçısını yahut ayakkabısını yahut da yayını atar idi (işte eşyalarını oraya attıklarından dolayı, orasını bu isimle isimlendirdiler).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliye Devrinde Kasâme Yemini
3897-)
Amr ibn Meymûn şöyle demiştir: Ben Câhiliyet devrinde zina etmiş olan bir maymunun üzerine birçok maymunların toplanmış olduklarını gördüm. Maymunlar o zina eden maymunu recm ettiler. Ben de o maymunlar topluluğunun beraberinde zina eden maymuna taş attım.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliye Devrinde Kasâme Yemini
3898-)
Bize Sufyân ibn Uyeyne, Ubeydullah'tan tahdîs etti ki, o İbn Abbâsradıyallahü anhüma'ın şöyle dediğini işitmiştir: "Bir takım hasletler Câhiliyet hasletlerindendir: Neseblerde kötüleme yapmak, ölü arkasından feryâdla ağlamak" dedi ve râvî Übeydullah üçüncü hasleti unuttu. Üçüncü hasletin, yıldız hareketleriyle yağmur istemek olduğunu söylüyorlar, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Câhiliye Devrinde Kasâme Yemini
3899-)
İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) kırk yaşında iken kendisine vahiy indirildi. (Vahiy geldikten sonra) Mekke'de onüç sene ikaamet etti. Sonra hicretle emrolunup Medine'ye hicret etti. Medine'de de on sene oturdu. Sonra vefat etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Allah Tarafından Peygamber Gönderilmesi Bâbı
3900-)
Beyân ibn Bişr ile İsmâîl ibn Ebî Hâlid, ikisi de şöyle demişlerdir; Biz Kays ibn Ebî Hâzım'dan işittik, şöyle diyordu: Ben Habbâb ibn Erett'ten işittim, şöyle diyordu: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin gölgesinde kaftanını yastık yaparak dayandığı bir sırada yanına geldim. Biz (İslâm'ın o ilk günlerinde) müşriklerden şiddetle karşılanmış hâldeydik. Peygamber'e: (Bunların zulmünden kurtulmamız için) Allah'a duâ edemez misin? Dedim. yüzü öfkeden kıpkırmızı olduğu hâlde hemen oturdu ve şöyle buyurdu: "Yemin olsun sizden önceki ümmetler içinde öyle kimse bulunmuştur ki, müşrikler tarafından kemiklerinin üstündeki eti ve siniri demir tarakla taranırdı da bu işkence o mü'mini dîninden çeviremezdi. Yine mü'minin başının ortasına büyük testere konulur başı ikiye bölünürdü de, bu testere işkencesi o mü'mini dîninden çeviremezdi. Yeminle söylüyorum ki, Allah bu İslâm Dîni işini muhakkak surette tamamlayıp kemâle erdirecektir. O derece ki, bir süvârî (yalnız başına) San'â'dan Hadramevt'e kadar, Allah'tan başka hiçbirşeyden korkmayarak (selâmetle) gidecektir". Beyân kendi rivayetinde: "Bir de sürüsü üzerine kurttan başka birşeyden korkmayarak" fıkrasını ziyâde etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı
3901-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Mekke'de iken- en-Necm Sûresi'ni okudu da sonunda secde yaptı. Orada bulunanlardan (mü'min müşrik) hiçbir kimse hâriç kalmayıp, hep secde yaptılar. Yalnız bir ihtiyar secde etmedi. Ben onun bir avuç toprak aldığını, onu alnına kadar kaldırıp onun üzerine secde ettiğini gördüm. Ve o ihtiyar: Bu kadarı bana yeter, dedi. olsun, ben o ihtiyarı sonra (Bedir'de) Allah'a kâfir olarak, öldürülmüş gördüm.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı
3902-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Ka'be yanında- secde yapıyordu. Etrafında da Kureyş'ten birtakım insanlar oturuyorlardı. Bu sırada Ukbe ibn Ebî Muayt, yeni boğazlanan bir devenin dölyerini getirdi de, onu Peygamber'in sırtının üzerine attı. Peygamber secdeden başını kaldırmadı. Hemen Fâtıma aleyhi's-selâm geldi ve Peygamber'in sırtından o dölyatağını aldı ve bunu yapana beddua etti. Peygamber(secdeden kalkıp namazı bitirince): "Yâ Allah! Kureyş'ten şu zümreyi sana havale ederim: Ebû Cehl, İbn Hişâm, Utbe ibnu Rabîa, Şeybe ibn Rabîa, Umeyye ibn Halef yahut Ubeyy ibn Halef". eden râvî, Şu'be ibnu’l-Haccâc'dır. Mes'ûd dedi ki: Ben bunların hepsim Bedir günü öldürülmüşler gördüm, hepsi orada bir kuyuya atıldılar. Yalnız Umeyye ibn Halefin yahut Ubeyy ibn Halefin eklemleri parça parça olmuş bulunduğu için, kuyuya atılmadı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı
3903-)
Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Abdurrahmân ibn Ebzâ bana: İbn Abbâs'tan şu iki âyeti sor, bunların işi nedir(yani bunlar arasını uyuşturma nasıldır)? Diye emretti: "Ve onlar ki Allah'ın beraberinde diğer bir tanrıya duâ etmezler, Allah ‘ın haram kıldığı nefsi haksız öldürmezler ve zina yapmazlar. Her kim bunları yaparsa, ağır cezaya çarpar"(el-Furkaan: 68); "Kim bir mü 'mini kasden öldürürse cezası, içinde devâmh kalıcı olmak üzere, cehennemdir"(en-Nisâ: 93). İbn Abbâs'a sordum. ibn Abbâs şöyle dedi: el-Furkaan Sûresi 'ndeki âyet inince Mekke ahâlîsinin müşrikleri: Biz Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürdük, Allah'ın beraberinde diğer tanrıya duâ ettik ve bütün fahişelikleri de işledik (artık İslâm bize fayda vermez), dediler. üzerine Allah "Ancak tevbe ve îmân edip iyi amelde bulunanlar başka. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir ve Allah gafur, rahîm 'dir..." (el-Furkaan: 70) âyetini indirdi. İşte bu âyet, o sıfattaki müşrikler içindir. Amma en-Nisâ Sûresi'ndeki âyete gelince, İslâm Dîni'ni ve onun kaanûnlarını tanıdığı(katlin haram kılındığını bildiği) zaman, müslümân kişi bundan sonra insan öldürürse, işte onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere, cehennemdir (tevbesi yoktur), dedi. ibn Ebzâ dedi ki: Ben İbn Abbâs'ın bu sözünü Mucâhid ibn Cebr'e söyledim. O: Pişmanlık duyup tevbe eden(cehennemde ebedî kalmaktan) müstesnadır, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı
3904-)
Bana Urve ibnu'z-Zubeyr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Amr ibni'l-Âs'a sorup: Müşriklerin Peygamber'e yaptıkları en şiddetli işi bana haber ver, dedim. Abdullah (radıyallahü anh) şöyle anlattı: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin Hıcr'ında namaz kıldığı sırada Ukbe ibn Ebî Muayt yönelip geldi. Ukbe,Peygamber'in ridâsını(üst elbisesini) toparlayıp onu boynuna koydu vePeygamber'i şiddetli bir şekilde boğmaya başladı. Tam bu sırada Ebû Bekr karşı geldi. Nihayet Ukbe'nin omuzunu tuttu ve onun saldırısını Peygamber'den def etti. Ve şu âyeti söyledi: "... Siz bir adamı Rabb'im Allah'tır demesiyle öldürür müsünüz? Halbuki O, size Rabbinizden apaçık mucizeler de getirmiştir. Bununla beraber eğer o, bir yalancı ise yalanı kendine. Eğer doğrucu ise, sizi tehdîd edegeldiği azabın bir kısmı olsun sizi çarpar. Şübhesiz Allah haddi aşan, yalancı olan kimseyi muvaffak etmez"(el-Mü'min: 28). hadîsi rivayet etmekte Muhammed ibn İshâk, Ayyaş ibnu'l-Velîd'e mutâbaat etmiştir. ibn İshâk dedi ki:) Bana Yahya ibn Urve, babası Urve'den tahdîs etti. O: Ben Abdullah ibn Amr'a şöyle dedim.., demiştir. Ve Abde ibnu Süleyman, Hişâm'dan; o da babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den söyledi ki, o, Abdullah ibn Amr'a denildi ki... demiştir. ibn Amr ibn Alkame de Ebû Seleme'den söyledi. O:' Bana Amr ibnu’l-Âs tahdîs etti, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber’in Ve Sahâbîlerinin Mekkede İken Müşriklerden Marûz Kaldıkları Eziyetler Bâbı
3905-)
Hemmâm ibnu'l-Hâris şöyle demiştir: Ammâr ibn Yâsir (radıyallahü anh): Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı (ilk) gördüğümde, O'nun beraberinde –ilk müslümân olarak- beş köle, iki kadın ve bir de Ebû Bekr'den başka kimse yoktu, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ebû Bekr Es-sıddîk Radıyallahü Anhınn İslâma Girişi Bâbı
3906-)
Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle demiştir: Ben Ebû îshâk, Sa'd ibn Ebî Vakkaas (radıyallahü anh)'tan işittim: Hiçbir kimse İslâm'a girmedi, ancak benim İslâm'a girdiğim günde İslâm'a girdiler. Yemin olsun ben İslâm'ın üçte biri olduğum hâlde yedi gün beklemişimdir, diyordu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Sad İbn Ebî Vakkaas Radıyallahü Anhın İslâma Girişi Bâbı
3907-)
Ma'n ibn Abdurrahmân şöyle demiştir: Ben babam(Abdurrahmân ibn Abdillah ibn Mes'ûd)dan işittim, şöyle dedi: Ben Mesrûk'a: Cinnden bir zümre Kur'ân dinlemek istedikleri gece, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'e cinni kim bildirdi? diye sordum. O: Bana baban, yani Abdullah ibn Mes'ûd: Cinnleri bir ağaç bildirdi, diye tahdîs etti, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Cinnin Zikri Bâbı
3908-)
Bana dedem Saîd ibn Amr, Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi: Ebû Hureyre, Peygamber'in beraberinde abdest alması ve istincâ' suyu için küçük bir kırba taşırdı. Bir kerresinde Peygamber hacetini yerine getirmek için çıktığında Ebû Hureyre arkası sıra kırba ile O'nu ta'kîb ederken,Peygamber: "Kimdir o?" diye sordu. Ebû Hureyre: Ben Ebû Hureyre! diye cevâb verdi. Peygamber: "Benim için istincâ edeceğim birkaç taş ara, sakın bana kemik ve hayvan gübresi getirme" buyurdu. Hureyre dedi ki: Ben elbisemin kenarında birkaç taş naklederek kendisine getirdim ve onları yanıbaşına koydum. Sonra yanından ayrıldım. Nihayet hacetini bitirdikten sonra Peygamber'in beraberinde yürüdüm. Yolda kendisine: Kemik ve hayvan gübresi ile temizlenmekte ne var ki? Diye sordum. "Bu ikisi cinnlerin taâmındandır. Şu muhakkak ki, bana Nasîbîn cinnlerinin bir hey'eti geldi. Bunlar ne hoş cinnlerdir! Benden azık istediler. Ben de onlar için Allah'a: Cinnlerin uğrayacakları her kemik ve tezek makûlesi üzerinde kendileri için muhakkak bir taam bulmalarına dua ettim" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Cinnin Zikri Bâbı
3909-)
Bize el-Musennâ, Ebû Cemre'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (radıyallahü anhüma)şöyle demiştir: Peygamber'in Allah tarafından peygamber gönderildiği haberi Ebû Zerr'e ulaşınca, Ebû Zerr, kardeşi Uneys'e: Haydi devene bin de şu Mekke vadisine git ve benim için, kendisinin bir peygamber olduğunu ve kendisine gökten haber geldiğini söyleyen şu adamın haberini iyice öğren, O'nun sözlerinden işit, sonra bana gel, dedi. Uneys gitti, nihayet Mekke vadisine vardı ve Peygamber'in sözlerinden işitti, sonra da Ebû Zerr'in yanına dönüp geldi. Ve: Ben o zâtı gördüm: Ahlâk güzelliklerini emrediyor ve birtakım güzel sözler söylüyor ki, bunlar şiir değildir, dedi. Zerr bunun üzerine kardeşine: Sen arzu ettiğim nevi'den bana şifâ verecek bir haber getirmedin, dedi. azık hazırladı, bir de içinde su bulunan eski bir kırba yüklendi. Nihayet Mekke'ye varıp Kâ'be mescidine geldi. Peygamber'i aramağa koyuldu. Kendisi Peygamber'i tanımıyor, O'nu başkasından sormak da istemiyordu. Nihayet gecenin bir kısmı kendisine erişince Ebû Zerr'i Alî gördü ve onun yabancı bir kimse olduğunu tanıdı. Ebû Zerr onu görünce, onun ardından yürüdü. Yolda giderken, bu iki arkadaştan herhangibiri diğerine hiçbirşey sormadı. Böylece sabah oldu. Sonra Ebû Zerr su kırbasını ve azığını yine Ka'be mescidine taşıdı. Ve bu gün de böyle devam etti. Peygamber kendisini görmüyordu. Nihayet akşam oldu, Ebû Zerr (yine Ka'be mescidinin bir kenarındaki) yatağına döndü. Bu sırada kendisine yine Alî uğradı da: Bu adam için yerini öğrenip orada ikaamet etme zamanı gelmedi mi (yani hâlâ bir yer bulup yerleşemedi mi)? dedi. Alî, Ebû Zerr'i beraberinde götürdü. Yine yolda iki arkadaştan biri diğerine hiçbirşey sormuyordu. böylece üçüncü olunca, Alî yine evvelki gelişi üzerine dönüp onun yanına geldi ve Ebû Zerr, onun beraberinde ikaamet etti. Sonra Alî, Ebû Zerr'e: Seni buraya getiren sebebi bana söylemez misin? dedi. Ebû Zerr: Eğer bana muhakkak doğru yolu göstereceğini taahhüd eder ve kesin söz verirsen bunu sana bildiririm, dedi. onun istediği taahhüdü ve yemînli sözü yaptı. Ebû Zerr de ona gelme maksadım haber verdi. Alî de ona: Hiç şübhesiz bu zât haktır, doğrudur, o Allah'ın Rasûlü'dür. Sabaha eriştiğin zaman sen benim ardımca gel. Şayet ben yolda sana zarar vereceğinden korktuğum birşey görürsem, sanki ben su döküyormuş gibi dikilip dururum (sen durma git). Eğer ben yürüyüp gidersem, sen ardımca beni ta'kîb et, nihayet benim gireceğim yere, sen de girersin, dedi. Zerr onun dediklerini yaptı. Alî'nin arkasına uyarak gitti. Nihayet Alî, Peygamber'in huzuruna girdi. Ebû Zerr de onun beraberinde huzura girdi. Peygamber'in sözlerinden işitti ve olduğu yerde müslümân oldu. Peygamber ona: "Sen şimdi kendi kavminin yanına dön, benim peygamberliğimi onlara haber ver. Benim emrim sana gelinceye kadar orada kal" buyurdu. Ebû Zerr: Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, ben muhakkak bu şehâdet kelimesini müşriklerin ortasında haykıracağım, dedi. Ebû Zerr, huzurdan çıktı, Ka'be mescidine geldi ve en yüksek sesiyle: Eşhedu en lâ ilahe illah ve enne Muhammeden Rasûlüllah Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur ve Muhammed O'nun Rasûlü'dür) diye bağırdı. bağırmadan sonra Kureyş cemâati ayağa kalkıp Ebû Zerr'i dövdüler ve onu yere yatırdılar. Bu sırada Abbâs gelip onun üzerine kapandı da: Size yazıklar olsun! Bunun Gıfâr kabilesinden bir kimse olduğunu ve Şâm ticâret yolunuzun onlardan geçtiğini bilmiyor musunuz? Dedi. Ebû Zerr'i müşriklerin topluluğundan kurtardı. Sonra Ebû Zerr, ertesi günü de mescide döndü ve dün yaptığı gibi yüksek sesle şehâdet kelimesini söyledi. Müşrikler yine ona doğru fırlayıp onu dövdüler. Abbâs yine onun üzerine kapandı (ve onu kurtardı).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ebû Zerr El-gıfârî Radıyallahü Anhnin İslâma Girmesi Bâbı