Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

3079-) Bir adam el-Berâ (radıyallahü anh)'ya sorup: Yâ Ebâ Umârete! Sizler Huneyn günü bozulup arkalarınıza mı döndünüz? dedi. Ben bu konuşmayı işitiyordum. el-Berâ: Rasûlüllah'a gelince O, o gün arkasını döndürmedi. Ebû Sufyân ibnu'l-Hâris ibn Abdilmuttalib katırının gemini tutuyordu. Müşrikler onun etrafını kuşatınca katırından indi ve: "Ben peygamberim yalan yok; ben Abdulmuttalib oğluyum" demeye başladı. el-Berâ: O gün insanlardan Peygamber kadar çetin ve şiddet hiç kimse görülmedi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Al Oku, Ben Fulânın Oğluyum Diyen Kimse Bâbı
3080-) Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Kurayza oğulları, Sa'd ibn Muâz'ın hükmüne razı olup kalelerinden inince, Rasûlüllah Sa'd'a haberci gönderdi. Sa'd, Peygamber'e yakın bir yerde bulunuyordu. Akabinde bir eşek üzerinde geldi. Sa'd yaklaşıncaRasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Seyyidinize ayağa kalkınız!" buyurdu. geldi ve Rasûlüllah'ın yanına oturdu. Rasûlüllah, Sa'd'a: "Bunlar senin hükmüne razı oldular" buyurdu. Sa'd: Ben bunların harb eden taifesinin öldürülmesine, kadınları ve çocuklarının esîr edilmesine hükmediyorum, dedi. Rasûlüllah: "Yemîn ederim ki, sen onlar hakkında muhakkak Mutlak Melik olan Allah'ın hükmüne uygun hüküm verdin" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Düşman, Bir Adamın Hükmüne Razı Olup İndiği Zaman İmâm Buna İcazet Verdiğinde Hükmü Geçerli Olur
3081-)  Bana Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) fetih yılı Mekke'ye, başında miğfer olduğu hâlde girdi. Bu miğferini başından çıkardığı zaman bir adam geldi de: İbnu Hatal Ka'be'nin örtüsüne sarılmış(duruyor), dedi. sahâbîlere: "İbn Hatal'ı öldürünüz" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Esirin Tutularak Öldürülmesi Ve Bağlayıp Öldürme Bâbı
3082-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Amr ibnu Ebî Sufyân ibn Esîd ibn Harise es-Sakafî haber verdi, -Bu Amr, Zuhre oğulları'nın yeminli dostu ve Ebû Hureyre'nin arkadaşlarından idi- ki, Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (Uhud'dan döndüğü zaman) on kişilik bir topluluğu keşif kolu seriyyesi olarak gönderdi ve bunlar üzerine -Âsım ibn Omer ibni-'l-Hattâb'ın dedesi olan- Âsım ibn Sabit el-Ensârî'yi kumandan yaptı. Bunlar gittiler, nihayet Mekke ile Usfân arasında bir yer olan el-Hed'e mevkiine vardıkları zaman Huzeyl kabilesinden Lihyân oğulları denilen aşiret halkına, bunların geldiği zikredildi. Bunun üzerine bu seriyyeye doğru hepsi güzel atıcı ikiyüze yakın bir topluluk etrafa dağıldılar ve seriyyedekilerin izlerini ta'kîb ettiler. Nihayet ta'kîbçiler, seriyyenin Medine'den azık edinip yanlarına aldıkları hurmaları yedikleri yerde bir hurma buldular ve: İşte bu Yesrib hurmasıdır, dediler. yine seriyyenin izleri ardından gittiler. Seriyye kumandanı Âsım ve arkadaşları bu ta'kîbçileri görünce, hemen yüksek bir yere sığınıp orada savunmak istediler. Fakat ta'kîbçiler onların etrafını çepçevre kuşattılar da: Aşağıya inin ve ellerinizle kendilerinizi bize verin, teslîm edin; sizin için ahd ve misâk vardır; biz sizden hiçbir kimseyi öldürmeyiz; dediler. kumandanı Âsım: Bana gelince, Allah'a yemîn ederim ki, ben bu gün bir kâfirin zimmetine, yani ahdine razı olup inmem. Yâ Allah! Bizden Peygamberi'ne haber ver, dedi. sırada kâfirler müslümânlara oklar attılar ve on kişiden altısıyle birlikte Âsım'ı öldürdüler. Geri kalan üç kişilik grup, o ahd ve mîsâk ile kâfirlere indiler. Bu üçten biri Hubeyb ibn Adiyy el-Ensârî el-Evsî’dir. İkisi de İbnu Desine Zeyd ibn Muâviye el-Ensârî ve diğer bir adamdır -ki o, Abdullah ibn Tarık'tır-. Kâfirler bunları ele geçirdikleri zaman yaylarının kirişlerini çözdüler ve bu kirişlerle müslümânları sıkıca bağladılar. Bunun üzerine üçüncü adam, yani Abdullah ibn Tarık: İşte bu ilk gadrdır. Vallahi ben sizlerle beraber olmuyorum. Âsim ve altı şehîdi kasdederek: Muhakkak şunlarda uyulacak bir örnek vardır, dedi. hemen onu çekip sürüklediler ve kendileriyle beraber olmaya yani gelmeye zorladılar. Abdullah onlarla gitmeyi kabul etmeyip dayattı. Bunun üzerine onu öldürdüler. Akabinde Hubeyb ile İbnu Desine'yi götürdüler. Nihayet bu ikisini Bedir vak'asının ardından Mekke'de sattılar. Hubeyb'i el-Hâris ibn Âmir ibn Nevfe ibn Abd Menâf oğulları satın aldı. Hubeyb, Bedir günü Haris ibn Âmir'i öldürmüştü. Hubeyb onların yanında bir süre esîr olarak kaldı. Şihâb dedi ki: Bana Ubeydullah ibn Iyâd haber verdi; ona da el-Hâris'in kızı Zeyneb şöyle haber vermiştir: O aile, Hubeyb'i öldürmeye topluca karar verdikleri zaman Hubeyb, (Öldürüldükten sonra cesedinde meydana çıkmasın diye) avret yerindeki kılları tıraş etmek için, bu kadından bir ustura ariyet istedi. Kadın kendisine usturayı ariyet verdi. Kadın dedi ki: Hubeyb, ben farkında değilken yanına gelen erkek çocuğumu tutmuştu. Kadın dedi ki: Ben onu, çocuğumu kendi uyluğu üzerinde kucağına oturtmuş, ustura da elinde iken buldum. Ben çok korktum. Hubeyb bu korkumu yüzümden anladı da: Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Ben böyle hainlik yapacak değilim, dedi. dedi ki: Vallahi bu Hubeyb kadar hayırlı hiçbir esîr görmedim. Allah'a yeminle söylüyorum: Ben bir gün onu, kendisi demir bağlar içinde bağlanmış olduğu ve o zaman Mekke'de bu meyveden hiç bulunmadığı hâlde elinde bir üzüm salkımı tutmuş da onu yerken bulmuşumdur. yine kadın: Şübhesiz bu, Allah tarafından bir rızktır ki, Allah onu Hubeyb'e rızk yapmıştı, demiştir. Hubeyb'i Hıll'de öldürmek için Harem'den dışarı çıkardıkları zaman Hubeyb onlara hitaben: Beni serbest bırakın da iki rek'at namaz kılayım, dedi. Onlar kendisini serbest bıraktılar, o da iki rek'at namaz kıldı. Eğer bende ölüm korkusu olduğunu sanmanız olmasaydı, ben bu namazı elbette daha uzun kılardım. Yâ Allah, onlardan kimseyi bırakma, hepsini helak eyle! diye beddua etti. Duasından sonra da şu beyitleri söyledi : ubâlî hîne uktelu muslimen Alâ eyyin şıkkın hâne lillâhi masraî Ve zâlike fî-zâti’l-ilâhi ve in yeşe' Yubârik alâ evsâli şilvin mumezzai. Ben müslümân olarak Allah için öldürülürken, atılacağım yerin arzın hangi yanı olsa aldırmam. Çünkü öldürülmem Allah'ın zâtı (yani rızâsı) yolundadır. O isterse kesilip parçalanmış organ eklemleri üzerine bereketler yağdırır!) İbnu'l-Hâris onu öldürdü. İşte böylece Hubeyb, bağlanarak öldürülen her müslümânın ölümü sırasında iki rek'at namaz kılma sünnetini kaanûnlaştıran kimse oldu. kumandanı Âsim ibn Sâbit'in vurulduğu gün yaptığı duasını da Allah kabul buyurdu da Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) sahâbîlerine, onların haberini ve vurulup öldürüldüklerini haber verdi. Kureyş kâfirlerinden birtakım insanlar, Âsım'ın öldürülmüş olduğu kendilerine haber verildiği zaman, Âsım'ın cesedinden öldürüldüğünün bilineceği herhangi bir parça getirmeleri için, Âsım'ın cesedine elçi yolladılar. Çünkü Âsım, Bedir günü onların büyüklerinden birisini öldürmüştü. Bu sırada Âsım'ın cesedi üzerine Allah tarafından bal arılarından gölge edici bir bulut gönderildi de, o bulut cesedi onların elçisinden korudu. Artık onun etinden herhangi birşey kesmeye güçleri yetmedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Kişi Kendini Esirliğe Teslîm Eder Mi, Etmez Mi?
3083-) Ebû Mûsâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Ânıyı yâni esîri (müslümân esîri) esirlikten kurtarınız, aç olanı doyurunuz, hastayı ziyaret edip hâl ve ihtiyâcını sorunuz" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Esirin Düşman Elinden Mal İle Yahut Malsız Suretle Kurtarılması Bâbı
3084-) Bize Mutarrıf tahdîs etti ki, kendilerine Âmir eş-Şa'bî, Ebû Cuhayfe'den tahdîs etmiştir. O şöyle demiştir: Ben, Alî ibn Ebî Tâlib'e: Allah'ın Kitâbı'nda bulunandan başka yanınızda vahiyden birşey var mıdır? diye sordum. (radıyallahü anh): Hayır yoktur. Taneyi toprak içinde yaran ve insanı yaratan Allah'a yemîn ederim ki, benim bildiğim şey, ancak Allah'ın Kur'ân'daki hükümleri anlama hususunda insana ihsan etmekte olduğu anlama kaabiliyetidir. Bir de (kılıcının kınındaki şeyi işaret ederek) şu sahîfede yazılı olan hükümlerdir, dedi. Bu sahîfedeki hükümler nedir? dedim. Bu sahîfede maktulün diyeti, esîrin kurtarılması ve bir kâfire mukaabil bir müslümânın öldürülmeyeceği hükümleri vardır, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Esirin Düşman Elinden Mal İle Yahut Malsız Suretle Kurtarılması Bâbı
3085-)  İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti: Ensâr'dan birtakım adamlar Rasûlüllah'tan izin istediler de: Yâ Rasûlallah, bize izin ver de kızkardeşimizin oğlu Abbâs ibn Abdilmuttalib'in esirlikten kurtulma bedeli olan parayı kendisine bırakalım, dediler. aleyhi ve sellem): " (Hayır) o paradan bir dirhemi bile bırakmazsınız" buyurdu. (ibn Tahmân), Abdulazîz ibn Suheyb'den söyledi ki, Peygamber'e Bahreyn'den mal getirildi. Bunun taksimi sırasında Abbâs, Peygamber'e geldi ve: Yâ Rasûlallah, bu maldan bana da bir hisse ver. Çünkü ben(Bedir günü) hem kendimin, hem de Akîl'in fidyesini vermiştim, dedi. "Al!" buyurdu da Abbâs'ın elbisesinin eteği içinde ona mal verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Müşrik Esirlerden Fidye Alınması Bâbı
3087-) Bize Ma'mer, ez-Zuhrî'den; o da Muhammed ibn Cubeyr'den haber verdi ki, Bâbası Cubeyr ibnu Mut'ım (radıyallahü anh) Bedir esirlerini fidye mukaabili kurtarmak için Medine'ye gelmiş idi. Dedi ki: Ben Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in akşam namazında Ve't-Tûri Sûresi'ni okurken işittim.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Müşrik Esirlerden Fidye Alınması Bâbı
3088-) Seleme ibnu’l-Ekva' (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber bir seferde iken müşrikler tarafından bir câsûs geldi de sahâbîlerin yanına oturdu, onlarla konuşmaya durdu. Sonra(devesine binerek) dönüp gitti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onu arayıp bulun ve öldürün" buyurdu. O câsûsu, Seleme ibnu’l-Ekva'(arkasından gidip) öldürdü. Peygamber de casusun devesini ve üzerindeki eşyasını Seleme'ye (ganîmet payından) fazla bir atiyye olmak üzere verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Düşman Arazîsinden Gelen Harbî Kişi Emânsız Ve İzinsiz Olarak İslâm Diyarına Girdiğinde, Bunun Hükmü Bâbı
3089-) Omer (radıyallahü anh) -Ebû Lu'lu' tarafından vurulduktan sonra şöyle demiştir: Ben, benden sonraki devlet başkanına: Allah'ın zimmetiyle ve Rasûlü'nün zimmetiyle, kitâb ehline verilen taahhüdlerin onlara tastamam yerine getirilmesini, onların önünde haklarının korunması yolunda muharebe edilmesini ve onların ancak takat getirebilecekleri mikdâr cizye ile mükellef tutulmalarını vasiyyet ediyorum

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: İslâm Devletinin Ahdi Ve Koruma Taahhüdü Altında Bulunanların Haklarının Korunması Yolunda Muharebe Edilir Ve Bu Zimmetliler, Köle Yapılmazlar.
3090-) O da Saîd ibn Cubeyr'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma: O perşembe günü, o perşembe günü ne acı gündü! Dedi. Sonra da gözyaşı çakıl taşlarını ıslatıncaya kadar ağladı ve şunları söyledi: O perşembe günü Rasûlüllah'ın hastalığındaki ağrısı artmıştı da: "Bana yazacak birşey getirin, size bir yazı yazdırayım ki, ondan sonra yolunuzu hiç şaşırmayasınız!" buyurdu. üzerine orada bulunanlar (yazılsın, yazılmasın diye) çekiştiler. Rasûlüllah: "Hiçbir peygamberin yanında çekişmek yakışmaz" buyurdu. Oradaki sahâbîlerden bâzıları: Rasûlüllah(hastalığın şiddetinden) sayıkladı, dediler. "Beni kendi hâlime bırakınız. Benim içinde bulunduğum hâl, sizin beni da'vet etmekte olduğunuz şeylerden hayırlıdır" buyurdu. Rasûlüllah vefatı zamanında üç şey vasiyyet etti: "Bütün müşrikleri Arab yarımadasından çıkarınız; gelecek hey'etlere benim izin verip hediyeler ikram etmekte bulunduğum tarzda siz de icazet ve hediyeler vermek suretiyle hürmet gösteriniz" buyurdu. Abbâs: Ben üçüncü vasiyyeti unuttum, demiştir. ibn Muhammed şöyle dedi: Ben Abdurrahmân oğlu Mugîre'ye Arab yarımadasından sordum. O: Mekke, Medine, Yemâme ve Yemen'dir, dedi. Ve yine bu Ya'kûb: el-Arc denilen mevki', Tıhâme'nin evvelidir, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Devletin Ahdinde Bulunan Zimmet Ehli Azınlıklara Ve Onlara İyi Muamele Edilmesine Devlet Başkanlığı Makaamından Şefaat İstenilir Mi?
3091-) İbn Omer şöyle demiştir: Omer(radıyallahü anh) çarşıda kalın ipekli bir takım elbise satılıyor buldu. Onu Rasûlüllah'a getirdi ve: (Yâ Rasûlallah!) Bu takım elbiseyi satın al da bayram günleri için ve hey'etler geldiği günler için bununla süslen, dedi. "Bu ancak âhiretten nasibi olmayan kimsenin giyeceği elbisedir. -Yâhud da: Bunu ancak âhiretten nasibi olmayan kimse giyer” buyurdu. Allah'ın dilediği bir süre eğlendi. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ibrişimden dokunmuş ipek bir cübbe yolladı. Omer o cubbe ile dönüp, onu Rasûlüllah'a getirdi ve: Yâ Rasûlallah! "Bu ancak âhiretten nasibi olmayan kimsenin elbisesidir" -yahut: "Bunu ancak âhiretten nasibi olmayan kimse giyer" buyurdun, sonra da bu elbiseyi bana yolladın? dedi. aleyhi ve sellem) cevaben: "Sen onu satarsın -yahut: Bununla bâzı ihtiyâcını kapatırsın-“ buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gelen Heyetler İçin Güzel Elbise Giyip Süslenmek Bâbı
3092-) Bize Ma'mer haber verdi ki, ez-Zuhrî şöyle demiştir; Bana Salim ibn Abdillah haber verdi; ona da İbn Omer(radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir: Omer,Peygamber'in sahâbîlerinden bir topluluk içinde Peygamber'in beraberinde, İbn Sayyâd'ın bulunduğu tarafa gittiler. Nihayet Peygamber ve beraberindeki, İbn Sayyâd'ı Ensâr'dan Benû Megâle soyunun kasrı yanında çocuklarla beraber oyun oynarken buldular. İbnu Sayyâd o sırada henüz erlik çağma ermeye yaklaşmıştı. Bu genç kâhin Peygamber'i, Peygamber eliyle onun sırtına hafifçe vuruncaya kadar hissetmedi. Sonra Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ona: ''Benim Rasûlüllah olduğuma şehâdet eder misin?" dedi. İbnu Sayyâd, Peygamber'e baktı da: Ben senin ümmilerin rasûlü olduğuna şehâdet ederim, dedi ve akabinde İbnu Sayyâd, Peygamber'e: Sen de benim Rasûlüllah olduğuma şehâdet eder misin? dedi. Peygamber, ona: "Ben Allah'a ve O'nun rasûllerine îmân ettim" buyurdu. Ve Peygamber ona: "Ne gülüyorsun?" dedi. İbnu Sayyâd: Bana doğru da gelir, yalancı da, dedi. Peygamber: "İş senin üzerine karıştırıldı" buyurdu ve yine Peygamber: "Gönlümde senin için birşey sakladım (bunu bil bakalım)" buyurdu. Sayyâd: O gönlündeki şey Duhhu'dur, dedi. Peygamber: "Haydi, sus, yıkıl git; haddini tecâvüz etme" buyurdu. Omer: Yâ Rasûlallah! Bana İbn Sayyâd hakkında izin ver de onun boynunu vurayım, dedi. " (Onu bırak.) Eğer bu Deccâl ise, sen onu vurmağa me'mûr edilmeyeceksin. Eğer o Deccâl değil ise, onu öldürmekte senin için hiçbir hayır ve yarar yoktur" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: İslâm Dîni Çocuğa Nasıl Arzolunur?
3093-) Yine İbn Omer şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan başka bir kerre de Ubeyy ibn Ka'b ile beraber İbn Sayyâd'ın bulunduğu hurmalığa gitmişlerdi. Nihayet Peygamber hurmalığa girince İbn Sayyâd'dan gizlenerek, hurma ağaçları ile kendinin görülmesinden korunup sakınıyordu. Bu saklanmayı İbn Sayyâd'ın O'na görünmesinden önce, İbn Sayyâd'ın özel hâlini görmek ve ondan birşey işitmek için yapıyordu. ibn Sâyyâd kendi döşeği üzerinde saçaklı kadîfe örtüsü içinde yatmıştı. Örtü içinde genizden gelen bir hırıltı vardı. Peygamber, hurma ağacıyle korunurken tam o sırada İbn Sayyâd'ın annesi Peygamber'i gördü ve İbnu Sayyâd'a: Ey Safi! Diye seslendi. ibn Sayyâd'ın ismidir. İbn Sayyâd çabucak ayağa kalktı. Bunun üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)": "Şu kadın oğlunu o hâlde bıraksaydı, o kendini tutarsız sözleriyle ortaya koyup beyân edecekti" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: İslâm Dîni Çocuğa Nasıl Arzolunur?
3094-) Geçen senedle Salim ibn Omer de dedi ki: İbn Omer şöyle dedi: Sonra Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) insanlar içinde ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu sıfatlarla övdü. Sonra Deccâl'i zikredip şöyle buyurdu: "Ben sizleri onun şerrinden korkutuyorum. Peygamberlerden hiçbiri müstesna olmamak üzere, herbiri muhakkak kavmini (sapıklığa sevkeden her yalancı) Deccâl'den korkutup sakındırmıştır. Yemin olsun Nûh Peygamber de kendi kavmini Deccâl'den sakındırmıştır. Lâkin şimdi ben size bunun, hiçbirpeygamberin bilsinler diye kendi kavmine söylemediği bir vasfını söyleyeceğim (ki şudur): Deccâl şaşıdır; kötü kılavuzdur (insanları eğri yola çağırır). Allah ise şaşı değildir (insanları doğru yola çağırır)".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: İslâm Dîni Çocuğa Nasıl Arzolunur?
3095-) Usâme ibnu Zeyd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Veda Haccı'nda: Yâ Rasûlallah! Yarın Mekke'de nereye ineceksin? Diye sordum. "Akıl, Mekke'de bize bir ev bıraktı mı?" buyurdu. Sonra şunları söyledi: "Bizler yarın Kinâne oğulları yurdu olan el-Muhassab mevkiine ineceğiz ki, burası Kureyş'in küfr üzerine yemînleştiği yerdir. Bu yemînleşme şöyle olmuştu: Kinâne oğulları Kureyş ile Hâşim oğulları aleyhine, onlarla alışveriş yapmamaları ve onları barındırmamaları üzerine yemînleşmişlerdi". (Kinâne oğulları'na âid olduğu zikredilen) el-Hayf, vâdîdir demiştir. (ez-Zuhrî'den başkaları da: Vâdînin seylinden yüksek olan fakat dağ olmaya ulaşmayan tümsek yerdir, demişlerdir.)

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Bir Kavim Kendilerine Âid Birtakım Malları Ve Arazîleri Olduğu Hâlde Harb Diyarında İslâma Girdikleri Zaman, Bu Mallar Ve Arazîler Yine Kendilerinin Olur.
3096-) Bize İmâm Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den; o da Bâbası ve Omer'in âzâdlısı Eslem'den tahdîs etti ki, Omer ibnu'l-Hattâb(radıyallahü anh) Beytu’l-mâle âid bir koruluk üzerine Huneyy denilen bir kölesini me'mûr ta'yîn etti de ona: Yâ Huneyyu! Kollarını müslümânlardan topla(yânı onlara zulümden ellerini çek) ve mazlumun bedduasından da sakın. Çünkü mazlumun duası (Allah tarafından) kabul edilmiştir. Sen az sayılı deve bölüğü sahibini ve az sayılı koyun sürüsü sahibini koruluğa ve mer'aya girdir. Bu az sayılı sürü sahiblerinden önce yahut doğrudan kendilerini tercih ile Abdurrahmân ibn Avf'ın develerini, Usmân ibn Affân'ın develerini koruya girdirmenden seni men' ederim. Çünkü bu son iki zât zengindirler. Eğer bunların sürüleri helak olursa, bu iki zât hurmalara ve ekinlere dönerler. Halbuki küçük deve bölüğü sahibi, küçük koyun sürüsü sahibi, eğer bunların hayvanları helak olursa bunlar oğullarıyle -yahut: evleriyle (zevceleriyle)- gelirler de: "Ey Mü'minlerin Emîri! (Bizler fakirleriz, bizler Beytu'l-mâl'den almaya daha haklıyız)" derler. Böyle feryâd eden fakirleri ben hiç muhtaçlar olarak terkeder miyim? Hey Babasız kalası?(Ben fakirleri yardımsız bırakmam). Su ve ot bana altın ve gümüşten (yani Beytu'l-mâl'den bu iki ma'deni harcamaktan) daha kolaydır. Allah'a yemin olsun ki, onlar elbette benim kendilerine zulmettiğimi düşüneceklerdir. Şübhesiz bu arazîler onların beldeleridir. Onlar Câhiliyet devrinde bu arazîleri korumak üzere harb etmişler ve yine bu arazîler üzerinde İslâm Dîni'ne girmişlerdir. Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, ben Allah yolunda cihâd için binek bulamayanları yükleyeceğim deve ve atlar nev'inden mal mevcûd olmayaydı, onların beldelerinden bir karış yeri onlara karşı himaye edip koruluk yapmazdım

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Bir Kavim Kendilerine Âid Birtakım Malları Ve Arazîleri Olduğu Hâlde Harb Diyarında İslâma Girdikleri Zaman, Bu Mallar Ve Arazîler Yine Kendilerinin Olur.
3097-) Huzeyfe ibnu'l-Yemân (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlardan ben müslümânım diyenleri benim için(sayıp) yazın" buyurdu. Biz, ordu mevcudunu binbeşyüz kişi sayıp Peygamber için yazdık. Ve biz binbeşyüz kişi (lik kuvvet) olduğumuz hâlde(düşmandan) korkar mıyız dedik. Bir müddet sonra ben kendimizi öyle bir fitne ile belâlanmış gördüm ki, hani o korku nedir bilmeyen er kişi şimdi fitneden korkarak (cemâate gidemeyip evinde) yalnız başına namaz kılar oldu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Devlet Başkanının İnsanları -yahut İnsanlar İçin- Savaşçıları Ve Diğerlerini Sayıp Yazması Bâbı
3098-) Huzeyfe: Biz sahâbîlerin sayısını beşyüz bulduk, demiştir. Ebû Muâviye de: Altıyüz ile yediyüz arası kadar, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Devlet Başkanının İnsanları -yahut İnsanlar İçin- Savaşçıları Ve Diğerlerini Sayıp Yazması Bâbı
3099-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Bir adam Peygarnber'e geldi de : Yâ Rasûlallah! Ben şu ve şu gazvelere asker yazıldım, kadınım da hacc yapacaktır, dedi. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen gazveden dön de kadınınla beraber hacc yap" buyurdu

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Devlet Başkanının İnsanları -yahut İnsanlar İçin- Savaşçıları Ve Diğerlerini Sayıp Yazması Bâbı
3100-) Buradaki iki senedde Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler(Hayber'de) Rasûlüllah'ın beraberinde hazır bulunduk. Rasûlüllah, İslâm'ı iddia etmekte olanlardan bir kimse için: "Bu adam ateş ehlindendir" buyurdu. başlayınca bu adam şiddetli bir muharebe ve çarpışma yaptı ve kendisine büyük bir yara isabet etti. Bunun üzerine(bir sahâbî tarafından): "Yâ Rasûlallah! "O, ateş ehlindendir" buyurduğun şu kimse, bu gün muhakkak çok çetin bir muharebe yapmış ve ölmüştür, denildi. aleyhi ve sellem) bu söze karşılık: "O, ateşe gitmiştir" buyurdu. dedi ki: İnsanların bâzısı o adam hakkındaki bu Peygamber sözünün doğruluğundan şübhe etmeye yaklaştı. Onlar bu şaşkınlık hâli üzerinde bulundukları sırada birdenbire: O adam ölmemiştir, lâkin onda şiddetli bir yara vardır, denildi. bir vakit olunca o yaralı adam, yaranın acısına sabredemedi de kendisini öldürdü. Akabinde bu Peygamber'e haber verildi. Peygamber: "Allâhu Ekber (Allah en büyüktür). Ben kendimin Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuma şehâdet ederim" buyurdu. Bilâl'e emretti de Bilâl insanlar içinde: "Şu muhakkak ki cennete ancak müslümân nefis girer. Ve muhakkak ki Allah bu İslâm Dîni'ni (dilerse) elbette fâcir kişi ile de te'yîd edip kuvvetlendirir" sözlerini bağırıp i'lân etti

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Bâb
3101-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hutbe yaptı da, hutbesinde: "İslâm sancağını Zeyd eline aldı, akabinde Zeyd vuruldu. Sonra sancağı Ca'fer aldı, o da vuruldu. Sonra sancağı Abdullah ibnu Revâha aldı, o da şehit edildi. Sonra sancağı emîr ta'yîn edilmeksizin Hâlid ibnu'l-Velîd aldı ve ona fetih verildi. Onların bizim yanımızda olmaları (içinde bulundukları hâlin daha hayırlı olması sebebiyle) beni -yahut da: onları- sevindirmez" buyurdu. Rasülullah bunları söylerken iki gözü yaş akıtıyordu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Harbde Kumandan Şehîd Düştüğü Ve Düşman Saldırısından Endîşe Ettiği Zaman, Devlet Başkanının Tayînini Beklemeksizin, Kendini Ordu Üzerine Kumandan Yapan Kimse Bâbı
3102-) Katâde'den; o da Enes (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peyamber'e Rı'l, Zekvân, Usayya ve Lıhyân oğulları kabilelerinden bâzı kimseler geldi de, kendilerinin müslümân olduklarını söylediler ve kendi kavimlerine karşı Peygamber'den imdâd istediler. Peygamber de onlara Ensâr'dan yetmiş kişi gönderip imdâd eyledi. dedi ki: Biz o gönderilen sahâbîlere(Kur'ân'ı çok okudukları için) "el-Kurrâ" ismi veriyorduk. Onlar gündüzleyin odun toplarlar, geceleyin de namaz kılarlardı. O yetmiş sahâbî onlarla gittiler, nihayet Maûne Kuyusu'na ulaştıklarında o kabileler bunlara hainlik yaptılar ve bu Kur'ân hafızı sahâbîleri öldürdüler. Bu hâdise üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir ay Rı'l, Zekvân, Benû Lıhyân kabileleri aleyhine duâ ederek kunût yaptı. ibn Diâme şöyle dedi: Ve Enes bize: Onlarla ilgili olan şu "Dikkat edin! Bizden kavmimize tebliğ ediniz ki, bizler Rabb'imize kavuştuk; O bizden râzı oldu ve bizleri de râzı kıldı" sözlerini Kur'ân olarak okuduk. Sonra bir müddetin ardından bu sözlerin tilâveti kaldırıldı, diye tahdîs etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Cihâdda İmdâd Göndermekle Yardım -edilmesi Bâbı
3103-) Bize Rahv ibnu Ubâde tahdîs edip şöyle dedi: Bize Saîd ibn Ebî Arûbe tahdîs etti ki, Katâde şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik bizlere (üvey Bâbası) Ebû Talha'dan zikretti ki,Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kavme harble gâlib geldiği zaman, o kavmin binadan boş geniş bir sahasında üç gün ikaamet etmek i'tiyâdında idi. hadîsi bize Saîd, Katâde'den; o da Enes'ten; o da Ebû Talha'dan; o da Peygamber'den tahdîs etti dedi diye rivayet etmekte Ravh ibn Ubâde'ye Muâz ibnu Abdi’l-A'lâ ile Abdu’l-A'lâ ibn Abdi’l-A'lâ mutâbaat etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Düşmana Gâlib Gelen Ve Akabinde Onların Binasız Geniş Arsaları Üzerinde Üç Gün İkaamet Eden Kimse Bâbı
3104-) Bize Hemmâm, Katâde'den tahdîs etti ki, ona da Enes haber verip: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Cı'râne'den, Huneyn ganimetlerini taksîm ettiği yerden umre yaptı, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazvede Ve Seferde İken Ganimeti Taksim Eden Kimse Bâbı
3105-) Abdullah ibn Numeyr şöyle dedi: Bize Ubeydullah, Nâfi'den tahdîs etti ki, İbnu Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir keresinde ben İbn Omer'e âid bir at düşman tarafına kaçıp gitti de onu muhârib düşman yakaladı. Sonra müslümânlar o düşmana gâlib geldi de, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında o at ben İbn Omer'e geri verildi. Bir kerresinde yine ben İbn Omer'e âid bir köle kaçıp Rûmlar'a katılmıştı. Sonra müslümânlar Rûmlar'a gâlib geldi de Hâlid ibnu'l-Velîd o köleyi ben İbn Omer'e geri verdi. Bu da Peygamber zamanından sonra idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Muhârib Müşrikler Bir Müslümânın Malını Ganimet Aldıkları Ve Sonra Müslümanlar O Müşriklerin Diyarını İstilâ Ettiklerinde, O Müslüman Kendi Malını Aynen Bulsa Sahibi Bu Malını Alabilir Mi, Yoksa Bu Mal Ganimet Malından Mı Sayılır?
3106-) Bana Nâfi’ haber verdi ki, İbnu Omer'e âid bir köle kaçıp Rûmlar'a katılmış. Sonra kumandan Hâlid ibnu'l-Velîd köle üzerine gâlib gelmiş ve o kaçak köleyi Abdullah ibn Omer'e aynen geri vermiştir. Ve yine İbnu Omer'e âid bir at kaçarak gitmiş ve Rûmlar'a katılmış, sonra Hâlid ibnu'l-Velîd o at üzerine gâlib gelmiş ve onu tekrar Abdullah'a geri vermiştir. Abdillah el-Buhârî dedi ki: Metindeki "Âra" fiili, "yaban eşeği" ma'nâsına olan "el-Ayru" isminden türemiştir; "Âra", kaçtı demektir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Muhârib Müşrikler Bir Müslümânın Malını Ganimet Aldıkları Ve Sonra Müslümanlar O Müşriklerin Diyarını İstilâ Ettiklerinde, O Müslüman Kendi Malını Aynen Bulsa Sahibi Bu Malını Alabilir Mi, Yoksa Bu Mal Ganimet Malından Mı Sayılır?
3107-) Bize Zuheyr, Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Nâfı'den tahdîs etti ki, İbn Omer, müslümânlar (Rûm düşmanını) karşıladıkları gün bir at üzerinde bulunuyordu. O gün müslümân ordusunun emîri, yânı başkumandanı Hâlid ibnu'l-Velîd idi. Onu (kendi devlet başkanlığı zamanında) Ebû Bekr sefere göndermişti.(O harb sırasında at İbn Omer'i zorlayıp düşürdü de düşman tarafına kaçtı.) Ve o atı düşman yakalayıp aldı. Düşman ordusu bozguna uğrayınca Hâlid, ibn Omer'in atını kendisine geri verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Muhârib Müşrikler Bir Müslümânın Malını Ganimet Aldıkları Ve Sonra Müslümanlar O Müşriklerin Diyarını İstilâ Ettiklerinde, O Müslüman Kendi Malını Aynen Bulsa Sahibi Bu Malını Alabilir Mi, Yoksa Bu Mal Ganimet Malından Mı Sayılır?
3108-) Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben (Ahzâb günü): Yâ Rasûlallah, biz körpe bir kuzumuzu kestik, ben arpadan da bir sâ' ölçeği (1040 dirhem) un öğüttüm. Şimdi cenabın ve maiyyetindeki bâzı kimselerle beraber bize geliniz, diye da'vet ettim. Bu da'vetim üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey hendek kazanlar! Câbir yemek hazırlamış; haydi geliniz!" deyip bütün hendek ahâlîsine haykırdı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Fars Diliyle Ve Arabcadan Başka Herhangibir Dil İle Konuşan Kimse Bâbı
3109-) Hâlid ibn Saîd'in kızı ve Hâlid ibn Zubeyr'in anası şöyle demiştir: (Çocukluğumda) babamla beraber üzerimde sarı renkli bir gömlek olduğu hâlde Rasûlüllah'ın yanına gelmiştim. Rasûlüllah: "Seneh, seneh(سَنَهْ سَنَهْ = Güzel, güzel)" buyurdu. Bu kelime Habeş dilinde "güzel şey" demektir. Hâlid dedi ki: Bu sırada ben (Peygamber'in iki küreği arasındaki yumurta büyüklüğünde bulunan)peygamberlik mührü ile oynamağa başladım. Babam beni bundan men' etti. Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Çocuğu kendi hâline bırak” buyurdu. Sonra Rasûlüllah bana: " (Çocuğum çok yaşa da) gömleğini (sağlıkla giy) eskit, yırt (yenisini giy), sonra gömleğini yine eskit, yırt, sonra gömleğini yine eskit, yırt" buyurdu. râvîsi Abdullah ibnu'l-Mubârek: Ümmü Hâlid çok zaman yaşadı, bu gömlek de hayâtının sonuna kadar dillerde anıldı, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Fars Diliyle Ve Arabcadan Başka Herhangibir Dil İle Konuşan Kimse Bâbı
3110-) Bize Şu'be, Muhammed ibn Ziyâd'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber'in torunu Hasen ibn Âlî bir kerre sadaka hurması yığınından bir hurma aldı ve bunu ağzına koymak istedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu görünce Hasen'e hitaben: "Kahın, kahın = Kaka, kaka), onu bırak, at. Sen bizim sadaka malı yemez olduğumuzu bilmiyor musun?" diye sakındırdı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Fars Diliyle Ve Arabcadan Başka Herhangibir Dil İle Konuşan Kimse Bâbı
3111-) Bana Ebû Hureyre (radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi: Bir keresinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) içimizde ayağa kalktı da ganimet ve millet malına hainlik hakkında söz söyledi. Ve hainliğin günâhını büyüttü, hainlik işinin ve hükmünün büyüklüğünü belirtti de şöyle buyurdu: sizden birinizi kıyâmet gününde omuzunda meleyen bir koyunla, öbürünü omuzunda homurdayan bir atla bulmayayım. O sırada o kimse bana: Yâ Rasûlallah! Bana yardım et, der. Ben de ona: Sana hiçbirşey yapmaya(yânı şefaat etmeye) mâlik değilim. Ben sana (dünyâda iken Allah'ın hükmünü) tebliğ ettim, diye cevâb vereceğim. de omuzunda böğüren bir sığır olduğu hâlde rastgelmeyeyim. Öylesi de: Yâ Rasûlallah, bana imdâd eyle! der. Ben ona da: Sana hiçbir şefaat etmeye mâlik değilim. Ben sana (dünyâda) Allah hükmünü tebliğ ettim, derim. başkasını da omuzunda altın, gümüş yüklü bulmayayım. Öylesi de: Yâ Rasûlallah! Bana yardım et, der. Ben de ona: Sana hiçbir yardım yapmaya mâlik değilim. Ben sana dünyâda iken Allah'ın hükmünü tebliğ ettim, derim. diğerini üzerinde ganîmet elbisesini yeldirir hâlde bulmayayım. O da: Yâ Rasûlallah, bana yardım et, der. Ben ona da: Sana hiçbir yardım yapmaya mâlik değilim. Ben sana tebliğ etmiştim, derim." Eyyûb es-Sahtıyânî de Ebû Hayyân'dan yaptığı rivayetinde "Kendisinin homurdayan bir atı olduğu hâlde" diye (yani yukarıki rivayetteki gibi) söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Emanet Malında Hıyanet İn Haramlığı Bâbı
3112-) Bize Alî ibnu Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne, Amr ibn Dinar'dan; o da Salim ibn Ebi'l-Ca'd'dan tahdîs etti ki, Abdullah ibn Amr şöyle demiştir: Peygamber'in yol ağırlığı olan eşyası üzerinde bekçilik yapan(siyah) bir adam vardı. Ona Kirkire denilirdi. Bu Kirkire (bir gün) öldü. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu adam cehennemdedir" buyurdu. Sahâbîler (acaba neden cehennemdedir diye) ona bakmağa gittiler. Ve onun terikesinde millet malından çalmış olduğu bir abâ buldular. Abdillah el-Buhârî dedi ki: Muhammed ibnu Selâm bu Kirkire ismini kâfin fethi ile söyledi. Bu isim böyle hem "Kirkire", hem "Kerkere" şeklinde zabtedilmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Millet Malından Çalınan Az Şey İn Hükmü Bâbı
3113-) Râfi' ibn Hadîc (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz (Huneyn dönüşünde Tıhâme) Zu’l-Huleyfe'sinde Peygamber'in beraberinde bulunduk. İnsanlara bir açlık isabet etmişti. Biz (Huneyn'de) birçok deve ve koyun ele geçirmiştik. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) insanların arkalarında kalmıştı. Sahâbîler acele edip (ganimet develerinden ve koyunlarından kesmişler) tencerelere yerleştirerek pişirmek üzere tencereleri dikmişlerdi. Peygamber gelince emretti ve tencereler devrildi. Sonra Peygamber, ganimet mallarını taksim etti. (Develerin koyunların taksîminde) on koyunu bir deveye denk saydı. Bu arada develerden biri kaçmıştı, Ordu içinde (kovalamaya elverişli) atlar da azdı. O kaçak deveyi yakalamaya çalıştılar, fakat deve onları âciz bıraktı. Bu sırada mücâhidlerden bir kimse oku ile bu hayvanı ta'kîb edip, onu vurdu da bu sebeble Allah o hayvanı habsedip durdurdu. Bunun üzerine Peygamber: "Bu evcil hayvanların da vahşî hayvanlar gibi insanlardan kaçanları vardır. Bunlardan biri size karşı böyle kaçarsa, onu bu şekilde vahşî hayvanı vurur gibi vurunuz" buyurdu. Abâye dedi ki: Dedem Râfi' şöyle dedi: Bizler yarın düşmanla karşılaşmayı ümîd ediyor, yahut endîşe ediyoruz. Beraberimizde bıçaklar da bulunmaz (kılıçları köreltmek istemeyiz). Bu hâlde kamışla hayvan kesebilir miyiz? Diye sordu. "Bol kan akıtan herşeyle kesilir, üzerine Allah adı anılırsa o kesilen hayvanı ye; yalnız diş ile tırnak müstesnadır. Bunun sebebini de sizlere söyleyeceğim: Dişe gelince, bir kemiktir(kesmez); tırnağa gelince, o Habeşliler'in bıçaklarıdır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Ganîmet Malları İçindeki Deve Ve Koyunları Taksimden Önce Kesmenin Mekruh Olması Bâbı
3114-) Cerîr ibn Abdillah (radıyallahü anh) bana şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: Zu'l-Halasa'dan beni rahatlandırmaz mısın?" buyurdu. O, Yemenliler'in Ka'be'si diye isimlendirilen bir ev idi ki, orada Has'am kabilesi vardı. Ben, Rasûlüllah'ın bu emri üzerine Ahmes kabilesinden yüzelli süvarinin başında Zu’l-Halasa'ya gittim. Bu Ahmesliler atlar sahibi idiler (yani iyi binici idiler). Ben Peygamber'e: At üzerinde sabit duramıyorum, diye haber verdim. Peygamber göğsüme vurdu, hattâ ben O'nun parmaklarının izlerini göğsümde gördüm. Ve: " Allahım! Sen Cerîr'i (at üstünde) sabit tut ve onu hidâyet edici, hidâyet edilmiş kıl" diye duâ etti. dedi ki:) Akabinde Cerîr, Zu’l-Halasa'ya gitti. O şirk ma'edini kırıp yıktı ve yaktı. Sonra Peygamber'e sevinçli haberi ulaştırması için bir müjdeci yolladı. Cerîr'in yolladığı bu elçi: Yâ Rasûlallah! Seni hakk ile peygamber gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben Sen'in huzuruna muhakkak o şirk ma'bedini uyuz deve gibi harâb bir hâlde bıraktıktan sonra gelmişimdir, dedi. sevinçli haber üzerine Peygamber, beş kerre şöyle duâ etti: "Ahmes kabilesinin atları ve süvarileri mübarek olsun!" Râvî Müsedded kendi rivayetinde: "Has'am kabilesi içinde bir evdir" şeklinde söylemiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Fetihlerde Müslümanlara Sevinçli Haber Göndermenin Meşrûluğu Bâbı
3115-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke Fethi günü:" (Artık Mekke'den Medine'ye) hicret etmek yoktur. Lâkin cihâd ve niyet vardır (yani Mekke'den yalnız cihâd ve hâlis bir niyet sebebiyle çıkılabilir). Cihâda da'vet olunduğunuzda hemen seferber olup hareket ediniz" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Mekke Fethinden Sonra Hicret Yoktur.
3116-) Mucâşi' ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Mucâşi', (Mekke fethinden sonra) kardeşi Mucâhid ibn Mes'ûd'u Peygamber'e getirdi de: Bu, kardeşim Mucâhid'dir; (Medine'ye) hicret etmek üzere Sana bey'at edecek, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Mekke fethinden sonra(Medîne'ye)hicret yoktur. Lâkin ben onunla İslâm üzerine bey'at ederim" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Mekke Fethinden Sonra Hicret Yoktur.
3117-)  Amr ibn Dînâr ile İbn Cureyc ikisi de dediler ki: Atâ'dan işittim, şöyle diyordu: Ben Ubeyd ibn Umeyr ile beraber Âişe'ye gittim. Âişe, Müzdelife'deki Sebîr Dağı'nın yakınında bulunuyordu. Âişe (r. anha): Allah, Peygamberine Mekke fethini verdiği günden beri artık hicret bizlerden kesildi, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Mekke Fethinden Sonra Hicret Yoktur.
3118-)  Bize Husayn ibn Abdirrahmân es-Sulemî, Saîd ibn Ubeyde'den; o da Ebû Abdirrahmân Abdullah es-Sulemî'den haber verdi. Bu Ebû Abdirrahmân, Usmânî idi (yânı Usmân ibn Affân'ı fazilette ekseriyetin mezhebi gibi Alî ibn Ebî Tâlib'in önüne geçirirdi). İbn Atıyye'ye -ki bu İbnu Atıyye Alevî idi (yani Alî'yi, Kûfe'deki sünnet ehlinden bir kavmin mezhebi gibi fazilette Usmân'ın önüne geçirirdi)-: Ben senin sahibin Alî'yi kanlar dökmeye cesaretlendiren şeyi iyice bilmekteyim: Ben kendisinden işittim, şöyle diyordu:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beni ve ez-Zubeyr'i gönderdi de: "Fulân bahçeye kadar gidin, orada bir kadın bulacaksınız. O kadına Hâtıb bir mektûb vermiştir" buyurdu. o bahçeye vardık ve kadına: Mektubu bize ver! dedik. Kadın: Hâtıb bana mektûb vermedi, dedi. Biz de ona: Çaresiz ya sen mektubu çıkaracaksın yahut biz elbiseni muhakkak çıkarıp seni soyacağız, dedik. üzerine kadın izârının uçkurundan mektubu çıkardı. Peygamber'e geldiğimiz zaman Hâtıb'e çağırıcı yolladı. Hâtıb gelince: (Yâ Rasûlallah) acele etme. Allah'a yemîn ederim ki, ben İslâm'dan sonra kâfir olmadım ve İslâm için yalnız sevgim artmıştır. herbir kişinin muhakkak Mekke'de ailesini, malını koruyacak akrabası vardır. Benim ise himaye edecek kimsem yoktur. Bu sebeble Mekkeliler yanında tutunabileceğim bir minnetdârlık eli edinmek istedim, dedi. Hâtıb'in savunmasını tasdik edip doğruladı. Öfkesi geçmeyen Omer: Beni bırak da şunun boynunu vurayım, çünkü o münafık olmuştur, dedi. aleyhi ve sellem): "Yâ Omer, Hâtıb Bedir'de hazır bulundu. Sana ne bildirir ki, belki Allah Bedir ehlinin yüksek mücâhedelerine muttali' olmuştu da: 'Ey Bedir gazileri! Bundan böyle ne dilerseniz işleyiniz (Ben sizin günâhlarınızı mağfiret ederim)!' buyurmuştur" dedi. bu "İstediğinizi işleyin" sözü, Alî'yi kan dökmeye cesaretlendiren sözdür.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Erkek Kişi Zimmet Ehli Olanların İç Elbiselerine Bakmaya Muhtâc Ve Çaresiz Olduğu Zaman; Ve Yine Erkek Kişi Kadınlar Allaha İsyan Ettiklerinde Kadınlara Bakmaya Ve Elbiselerini Çıkartıp Onları Çıplak Yapmaya Muhtâc Ve Çaresiz Olduğu Zaman Böyle Zaruret Hâllerinde Bu Bakmalar Caiz Olur
3119-) Bize Abdullah ibnu Ebi'l-Esved tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yezîd ibnu Zuray' ile Humeyd ibnu'l-Esved, Habîb ibnu'ş-Şehîd'den; o da İbnu Ebî Muleyke'den tahdîs etti ki, Abdullah ibnu'z-Zubeyr, İbnu Ca'fer'e hitaben: Hatırlar mısın (Mekke'nin fethi günü) ben, sen, Abdullah ibn Abbâs, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı karşıladığımız vakti? Demişti. Abdullah ibn Ca'fer: Evet hatırlarım. Rasûlüllah benimle İbn Abbâs'ı bineğinin arka tarafına yüklemişti de seni bırakmıştı, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazveden Dönen Gazileri Karşılamak Bâbı
3120-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: es-Sâib ibnu Yezîd(radıyallahü anh): (Tebûk seferi dönüşünde insanların yanında) biz de çocuklarla beraber Seniyyetu'l-Vedâ = Ayrılık Tepesi) mevkiine, Rasülullah(sallallahü aleyhi ve sellem)'ı karşılamağa gittik, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazveden Dönen Gazileri Karşılamak Bâbı
3121-) Bize Cuveyriye ibnu Esma, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bir seferden dönerken üç kerre tekbîr getirir, şöyle derdi: "Âyibüne inşâaliahü tâibû-ne, âbidûne, hâmidûne li-Rabbina sâcidûn. Sadakallâhu va 'dehu ve nasara abdehu ve hezeme'l-ahzâbe vahdehu” Bizler inşâallah (selâmetle) dönücüleriz, ancak Rabb'imize tevbe edicileriz, ibâdet edicileriz, hamd edicileriz, sucûd edicileriz. Allah va'dinde doğru söylemiş, kuluna yardım etmiş, tek başına bütün düşman topluluklarını bozup dağıtmıştır)".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Cenketmekten Döndüğü Zaman Mücâhidin Yolda Söyleyeceği Duâ Bâbı
3122-) Enes ibni Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Peygamber ile beraber Usfân'dan döndüğümüz zaman, Rasûlüllah binek devesi üzerinde idi ve Safiyye bintu Huyeyy'i de arka tarafına bindirmişti. (Kaafilemiz yürürken) Rasûlüllah'ın devesi sürçtü. Rasûlüllah ile Safiyye, ikisi birden düştüler. Hemen Ebû Talha atıldı da: Yâ Rasûlallah! Allah, beni sana bedel kılıp fidye yapsın, dedi. aleyhi ve sellem): "Haydi sen kadına ihtimam et" buyurdu. Talha da (kadını açık saçık görmemek için) yüzüne bir bez örterek Safiyye'nin yanına vardı ve yüzüne örttüğü örtüyü Safiyye'nin üstüne örttü ve binmeleri için develerini düzeltti.Rasûlüllah ile Safiyye deveye bindiler. Bizler de (korumak için) Rasûlüllah'ın etrafını kuşattık.(Kaafilemiz bu suretle giderken) Medine üzerine yükselip onu gördüğümüz zaman Rasûlüllah: "Ayibûne, tâibûne, âbidûne li-Rabbina hâmidûn (- Bizler-selâmetle- dönücüleriz. Ancak Rabb'imizeler, hamd edicileriz)" sözlerini söyledi ve Medine ye girinceye kadar bunları söylemeğe devam etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Cenketmekten Döndüğü Zaman Mücâhidin Yolda Söyleyeceği Duâ Bâbı
3123-) Bize Yahya ibn Ebî İshâk, Enes ibn Mâlik(radıyallahü anh)'ten tahdîs etti. Enes kendisi ve (üvey Bâbası) Ebû Talha, Peygamber'in beraberinde(Hayber seferinden) dönüyorlardı. Peygamber'in beraberinde Safiyye vardı.Peygamber, Safiyye'yi binek devesinin arka tarafına bindirmişti. Yolun bir kısmında oldukları zaman dişi devenin ayağı sürçtü. Peygamber ve kadın yere düştüler. Ebû Talha -zannediyorum ki râvî şöyle dedi:- hemen devesinden kendini yere attı ve Rasûlüllah'ın yanına geldi de: Ey Allah'ın Peygamberi! Allah beni sana fidye yapsın! Sana birşey isabet etti mi? dedi. Peygamber: "Hayır birşeyim yok, lâkin sen kadına git ve onun işine bak" buyurdu. emir üzerine Ebû Talha elbisesini yüzü üzerine gerdi de kadının bulunduğu tarafa gitti ve varınca kendi örtüsünü(onu örtmek için) kadının üstüne attı. Akabinde kadın ayağa kalktı. Ebû Talha, Peygamber ile Safiyye için bineklerinin üzerini iyice bağladı. Peygamber'le Safiyye deveye bindiler ve yürüdüler. Nihayet Medine'nin açığına geldikleri zaman -yahut râvî: Medîne üzerine yükseldikleri zaman, demiştir- Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Âyibûne, tâibûne, âbidûne li-Rabbina hâmidûn" sözlerini söyledi ve tâ Medine'ye girinceye kadar bunu söylemeğe devam etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Cenketmekten Döndüğü Zaman Mücâhidin Yolda Söyleyeceği Duâ Bâbı
3124-) Muhârib ibn Disâr şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan işittim, şöyle dedi: Ben bir seferde Peygamber'in beraberinde bulundum. Medine'ye geldiğimiz zaman Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Mescide gir de iki rek'at namaz kıl" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Bir Seferden Geldiği Zaman Namaz Kılmak Bâbı
3125-) Ubeydullah ibn Ka'b'dan; o da Ka'b ibn Mâlik(radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kuşluk vakti bir seferden döndüğü zaman(doğru) mescide girer ve oturmadan önce iki rek'at namaz kılar idi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Bir Seferden Geldiği Zaman Namaz Kılmak Bâbı
3126-) Bize Vekî, Şu'be'den; o da Muhârib ibn Disâr'dan; o da Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan haber verdi ki, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) -Tebûk ve Zâtu'r-Rıkaa- seferlerinden -Medine'ye- geldiği zaman bir deve yahut bir sığır kesmiştir. Ve râvî Muâz ibn Muâz el-Anberî, Şu'be'den; o da Muhârib'den yaptığı rivayette şunu ziyâde etmiştir: Muhârib, Câbir ibn Abdillah'tan şöyle dediğini işitmiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) benden iki ûkıyye ve bir dirhem yahut iki dirhem mukaabilinde bir deve satın aldı. Sırâr mevkiine gelince bir sığır kesilmesini emretti. Sığır kesildi. Sefer hey'eti onu pişirip yediler. Medine'ye gelince Peygamber bana mescide gelmemi ve iki rek'at namaz kılmamı emretti. Ve bana devenin bedelini tartıp verdi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Seferden Dönüş Sırasında Yemek Yapmak Bâbı
3127-) Bize Şu'be, Muhârib ibn Disâr'dan tahdîs etti ki, Câbir şöyle demiştir: Ben bir seferden geldim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "İki rek'at namaz kıl" buyurdu. Sırâr, Medine'nin bir tarafında bir yerdir, demiştir .

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Seferden Dönüş Sırasında Yemek Yapmak Bâbı
3128-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Alî ibnu'l-Hüseyin haber verdi ki, babası Hüseyin ibn Alî aleyhime's-selâm ona şöyle haber vermiştir: Alî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Benim Bedir günündeki ganîmet payımdan yaşlı bir devem vardı. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bana(Bedir'den evvel) beşte birden başka bir yaşlı deve daha vermişti. Rasûlüllah'ın kızı Fâtıma ile evlenmek istediğim zaman Kaynukaa oğullarından kuyumcu bir adamla benimle beraber gelmesi ve beraber ızhır otu getirmemiz hususunda va'dleştim. Bu otu kuyumculara satmak ve parasıyle düğün yemeğim hususunda yardım sağlamak istedim. Ben yaşlı develerim için semerler, çuvallar ve ipler toplarken, iki devem de Ensâr'dan bir adamın hücresi yanında çöktürülmüş hâldeydiler. Topladığım şeyleri toplayıp döndüğüm zaman develerimi gördüm ki hörgüçleri kesilmiş, böğürleri yarılıp ciğerleri alınmış. Develerimin bu manzarasını gördüğüm zaman gözlerime mâlik olamayıp ağladım. Ve: Bu işi kim yaptı? Dedim. bulunanlar: Bu develeri kesme işini Hamza ibn Abdilmuttalib yaptı, kendişi şu evin içinde Ensâr'dan içki içenler topluluğu arasındadır, dediler. Hemen gidip Peygamber'in yanına girdim. Yanında Zeyd ibn Harise vardı. Peygamber yüzümden, karşılaştığım kötü durumu anladı: "Neyin var?" diye sordu. Yâ Rasûlallah, ben bugünkü kadar korkunç manzara görmedim: Hamza benim yaşlı iki dişi deveme saldırıp onların hörgüçlerini kesti, böğürlerini yardı, işte o, şu evde içki içenlerin berâberindedir, dedim. ridâsını istedi ve ona büründü. Sonra yürüyerek gitti. Zeyd ibn Harise ile ben kendisini ta'kîb ettik. Nihayet içinde Hamza'nın bulunduğu o eve geldi, içeri girme izni istedi. İçeridekiler gelenlere girme izni verdiler. İçerde içki içmekte olan bir toplulukla karşılaştık. Rasûlüllah, yaptığı iş hakkında Hamza'yı kınamaya başladı. Hamza da sarhoş olmuş, gözleri kıpkırmızı idi. Hamza, Rasûlüllah'a doğru baktı, sonra bakışı yükseltti, akabinde dizlerine baktı. Sonra bakışı yükseltip göbeğine baktı. Sonra bakışı yükseltip yüzüne baktı. Sonra Hamza: Siz, babam Abdulmuttalib'in köleleri değil misiniz? Dedi. amcası Hamza'nın sarhoş olduğunu anladı da (şuursuzca bir fiile kalkışmasından sakınarak) topukları üzerinde arka arkaya çekildi. Biz de O'nunla beraber odadan dışarı çıktık.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetten Beşte Bir Ayırmanın Farz Oluşu Bâbı
3129-) İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi; ona da mü'minlerin anası Âişe (r.anha) şöyle haber vermiştir: Rasülullah'ın kızı Fâtıma aleyhi'sselâm Rasûlüllah'ın vefatının ardından Ebû Bekr es-Sıddîk'tan Allah'ın, kendisine döndürdüğü mallardan Rasûlüllah'ın geride bıraktığı, kendisine âid mîrâsını taksim etmesini istedi. Bekr de ona: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biz (peygamberler topluluğu) mîrâs olunmayız. Bizim bıraktığımız şeyler sadakadır" buyurmuştur, dedi. cevâb üzerine Rasûlüllah'ın kızı Fâtıma öfkelendi ve Ebû Bekr'den ayrıldı. Onun Ebû Bekr'den ayrılıp uzaklaşması tâ ölünceye kadar devam etti. Ve Fâtıma, Rasûlüllah'tan sonra altı ay yaşadı. dedi ki: Fâtıma, Ebû Bekr'den, Rasûlüllah'ın Hayber'den, Fedek'ten ve Medine civarındaki sadakasından, yani geriye bıraktığı mallarından olan kendi hissesini istiyordu. Ebû Bekr, Fâtıma'nın bu isteğini kabul etmedi ve şu gerekçeyi söyledi: "BenRasûlüllah'ın hayâtında yapmakta olduğu hiçbir şeyi terk etmem, muhakkak O'nun yaptığı işi yaparım. Çünkü ben O'nun işinden herhangi bir şeyi terk edersem, haktan sapacağımdan korkarım". şöyle devam etti:) Rasûlüllah'ın Medine'deki sadakasına gelince Omer bunu (mülkiyetle değil de, hakları kadar yararlanmaları için) Alî ile Abbâs'a verdi. Hayber ile Fedek'teki arazîlere gelince, Omer bunları elinde tuttu, başkasına vermedi ve şöyle dedi: "Bu iki arazî Rasûlüllah'ın sadakasıdır ki, bunlar kendisine inmekte olan haklar ve kendisine nevbet nevbet isabet edecek hâdiseler içindir. Bu iki arazînin işi devlet başkanlığı işini üzerine alan kimseye bırakılır". (bu hadîsi tahdîs ettiği zaman) şöyle dedi: Bu Hayber ve Fedek'ten Peygamber'e hâs olan arazîler bugüne kadar Omer'in yapıp koyduğu uygulama üzerindedirler. Abdillah el-Buhârî(hadîsteki kelimeyi âyetteki ile tefsîr ederek) şöyle dedi: "i'terâke", "Sana çarptı" demektir; "Ona isabet ettirdim, çarptım" ma'nâsına olan "Aravtuhû"dan iftiâldir. "Ya'rûhû ve i'terânî", "Ona bir hâdise isabet etti, beni bir iş kaplayıp kuşattı" ta'bîrleri bu ma'nâdandır.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbû'l-humus
Konu: Ganimetten Beşte Bir Ayırmanın Farz Oluşu Bâbı