Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı
3910-)
Kay s ibn Ebî Hazım şöyle demiştir: Ben Saîd ibn Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl'den işittim, Küfe mescidinde şöyle diyordu: Yemîn olsun ben kendimi şu hâlde görmüşümdür: Omer ibnu'l-Hattâb İslâm'a girmeden önce(tazyîk ve horlama yaparak bir esîr gibi) beni sanki bir bağla İslâm üzerine sebata bağlayıcı idi. Eğer Usmân'a yaptığınız öldürme işinden dolayı Uhud Dağı yerinden gitseydi, elbette gitmeye lâyık olmuş olurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Saîd İbnu Zeyd Radıyallahü Anhin İslâma Girişi Bâbı
3911-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): Omer müslümân olduğu günden beri biz(müslümânlar) azizler, şerefliler olmakta devam ettik, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Omer İbnul-hattâb Radıyallahü Anhin İslâma Girişi Bâbı
3912-)
Omer ibnu Muhammed tahdîs edip şöyle demiştir: Bana dedem Zeyd ibnu Abdillah ibn Omer, babası Abdullah ibn Omer'den haber verdi. O şöyle demiştir: Omer ibnu'l-Hattâb müslümân olduğu zaman evde Kureyş'ten korkar halde bulunurken, birdenbire onun yanına Ebû Amr Âs ibnu Vâil es-Sehmî çıkageldi. Üzerinde çizgili bir takım elbise ve ipekle dikili bir gömlek vardı. Bu Âs, Sehm oğulları'ndandı, onlar bizim câhiliyet devrinde yeminli dostlarımizdılar. Âs, Omer'e: Hâlin nedir? diye sordu. Omer: Senin kavmin olan Sehm oğulları, ben İslâm'a girdiğim için beni öldüreceklerini söylediler, dedi. ibnu Vâil de Omer'e: Onlar için seni öldürmeye hiç yol yoktur, dedi. Omer: Âs bu sözü söyledikten sonra korkum gidip emniyette oldum, demiştir. Âs çıktı ve Mekke vadisinde sel gibi akan insanlara kavuştu. Âs, onlara: Nereye gitmek istiyorsunuz? diye sordu. Onlar: Şu babalarının dîninden sapan Hattâb oğlu'na gitmek istiyoruz, dediler. onlara: Sizin için ona ulaşmaya hiç yol yoktur, dedi. Onun bu sözü üzerine o kalabalık geriye döndüler.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Omer İbnul-hattâb Radıyallahü Anhin İslâma Girişi Bâbı
3913-)
Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle dedi: Omer ibnu'l-Hattâb müslümân olduğu zaman insanlar onun evinin yanında toplandılar ve: Omer kendi dîninden başka bir dîne döndü, dediler. o sırada bir oğlan çocuğu olarak evimin damı üzerine çıkmıştım. üzerinde has ipekten bir kaftan bulunan bir adam çıkageldi ve: Omer kendi dîninden başka dîne dönmüştür. Bu toplanma ne oluyor? Halbuki ben Omer'in (herhangi bir kimsenin zulmetmesinden) koruyucusuyum, dedi. bu sözlerine kimse i'tirâz etmedi.) ibn Omer dedi ki: Onun bu sözü üzerine insanlar dağılıp gittiler. Ben babama: Bu adam kimdir? diye sordum. Babam(ve beraberindekiler): Âs ibnu Vâil'dir, dediler.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Omer İbnul-hattâb Radıyallahü Anhin İslâma Girişi Bâbı
3914-)
Abdullah ibn Omer şöyle demiştir: Ben Omer'in birşey için "Ben onun şöyle olacağını zannediyorum" deyip de onun zannettiği gibi olmayan bir söz söylediğini işitmedim. Bir gün Omer otururken yanına güzel bir adam uğradı. Omer: Zannım (bu adamın Câhiliyette müslümân olduğu hakkında) tereddüd edip yanılmıştır, dedi. Bu adam (yani Sevâd ibn Kaarib) Câhiliyet'teki dîni üzere devam etmektedir. Yâhud: Bu adam Câhiliyet'te kavminin kâhini olmuştur, onu bana getirin, dedi. adam Omer için çağrıldı. Gelince Omer, onun yokluğunda söylediği tereddüdü ona zikretti. Sevâd da: Ben bugünkü gibi bir gün görmedim. Çünkü bu gün içinde müslümân bir adam karşılandı, dedi. de ona: Ben sana and veriyorum ki, sen benim istediğim şeyleri muhakkak bana haber vereceksin, dedi. Sevâd: Ben Câhiliyet devrinde onların kâhini(yani gaybden haber verici kişisi) idim, dedi. Omer ona: Dişi cinnin sana getirdiği gayb haberlerinden en hayret vericisi nedir? diye sordu. Sevâd: Ben bir gün çarşıda bulunduğum sırada bana dişi cinn geldi ki, ben ondaki korkuyu biliyorum: Cinn bana: Sen cinni ve onun korkusunu ve başı üzerine devrilmesinden (yani kulak hırsızlığından men olunmasından) sonraki ümîdsizliğini ve sırtlarına ince çullar konulmuş genç develerle yetişilip yakalanmasını görmedin mi? dedi. şöyle dedi: Sevâd ibn Kaarib doğru söyledi. Ben bir gün müşriklerin putları yanında bulunduğum sırada bir adam bir buzağı getirdi de onu boğazladı. Bu esnada bir bağına öyle bir sayha attı ki, ben ondan daha şiddetli sesi olan hiçbir bağırıcı işitmedim; şöyle diyordu: Yâ Celîh (ey düşmanlığını açığa vuran kimse)! Zafer bulmuş bir iş, fasîh konuşan bir adam. Lâ ilahe illâ ente = Senden başka hiçbir ilâh yoktur diyor, diye bağırıyordu. Oradaki topluluk, o kimseye doğru kalktılar. ibn Hattâb dedi ki:) Ben bunu görünce kendi kendime: Ben bunun arkasında ne olduğunu öğreninceye kadar buradan ayrılmam, dedim. Sonra o zât yine: Yâ Celîh! Emrun necîh, raculun fasîh = Başarıya ulaşmış bir iş, fasîh konuşan bir adam Lâ ilahe illellah = Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur diyor! Diye nida etti. Ben orada dikildim. Çok beklemedik ki: Bu Peygamber'dir (meydana çıkmıştır), denildi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Omer İbnul-hattâb Radıyallahü Anhin İslâma Girişi Bâbı
3915-)
Kays ibn Ebî Hazım şöyle demiştir: Ben Saîd ibn Zeyd' den işittim, bir topluluğa hitaben şöyle diyordu: Ben kendimi öyle bir hâlde görmüşümdür ki, Omer müslümân olmadan önce ben ve zevcem olan kızkardeşi Fâtıma bintu'l-Hattâb İslâm'a girdiğimiz için hakaaret ve baskı yaparak beni İslâm üzerine sebatla bağlayan Omer olmuştur. Eğer sizin Usmân'a yaptığınız katil işinden dolayı Uhud Dağı yerinden gitseydi, elbette yerinden gitmesi vâcib olmuş olurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Omer İbnul-hattâb Radıyallahü Anhin İslâma Girişi Bâbı
3916-)
Saîd ibn Ebî Arûbe, Katâde'den; o da Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten şöyle tahdîs etti: Mekke ahâlîsi Rasûlüllah'tan kendilerine bir âyet(bir mu'cize) göstermesini istediler. O da onlara Ay'ı iki bölük gösterdi, hattâ Mekkeliler Hıra Dağı'nı o iki bölük arasında gördüler.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ayın İkiye Bölünmesi Bâbı
3918-)
Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ay ikiye ayrıldı, diye tahdîs etmiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ayın İkiye Bölünmesi Bâbı
3921-)
Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve ibnu'z-Zubeyr, Âişe(r.anha)'den tahdîs etti(o, şöyle demiştir): Ümmü Habîbe ile Ümmü Seleme Habeşistan'da gördükleri ve içinde tasvîrler bulunan bir kilise zikrettiler. Sonra bunu Peygamber'e de söylediler.Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Onlar içlerinde iyi bir kimse çıkıp da vefat ettiğinde onun kabri üzerine bir mescid bina ederler ve onun içine de bu suretleri yaparlardı. İşte onlar kıyâmet gününde Allah katında mahlûkaatın en şerlileridirler''.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Habeşistana Hicret Bâbı
3922-)
Hâlid ibn Saîd kızı Ümmü Hâlid (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Habeş toprağından küçük bir kız çocuğu hâlinde geldim. Rasûlüllah bana yünden siyah bir elbise giydirdi. Bu elbisenin üstünde damgalar vardı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle o damgalara dokunmaya ve "Senâh senâh" demeye başladı. râvîsi Humeydî: Rasûlüllah, bu elbise "Güzel güzel" demeyi kasdediyor, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Habeşistana Hicret Bâbı
3923-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Habeşistan'a hicret etmezden önce Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılarken O'na selâm verirdik, O da selâmımızı alıp bize karşılık verirdi. Necâşî'nin yanından Medine'ye döndüğümüzde, yine namaz kılarken kendisine selâm verdik. Bu sefer bizim selâmımıza karşılık vermedi. Bunun üzerine biz: Yâ Rasûlallah! Siz namazda iken biz vaktiyle selâm verirdik de siz selâmımızı alır, karşılık verirdiniz(şimdi karşılık vermediniz), dedik. aleyhi ve sellem): "Şübhesiz namazda (Allah ile) meşgul olmak vazifesi vardır" buyurdu. Râvî Süleyman el-A'meş dedi ki: Ben İbrâhîm en-Nahaî'ye: Sana namaz kılarken selâm verilirse nasıl yaparsın? diye sordum. Gönlümden karşılık veririm, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Habeşistana Hicret Bâbı
3924-)
Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Eş'arîler Yemen'de iken Muhammed'in peygamber gönderildiği ve Medine'ye hicret ettiği haberi bize ulaştı. Biz de (Eş'arîler'den elliüç kişi ile) bir gemiye bindik. Fakat (havanın muhalefetiyle) gemimiz bizi Habeş hükümdarı Necâşî'nin memleketi sahiline bıraktı. Orada Ca'fer ibn Ebî Tâlib'le buluştuk. Bir müddet onunla beraber Habeşistan'da kaldık. Nihayet hepimiz yola çıktık ve Medîne'ye geldik.Peygamber'e Hayber'i fethettiği sırada kavuştuk. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey gemi yoldaşları, sizin için iki hicret sevabı vardır" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Habeşistana Hicret Bâbı
3925-)
Câbir (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Necâşî vefat ettiği zaman Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Bugün sâlih bir kişi ölmüştür. Kalkınız da kardeşiniz Ashame'ye cenaze namazı kılınız" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Habeş Hükümdarı Necâşînin Ölümü Bâbı
3928-)
İbn Şihâb şöyle demiştir: BanaEbû Seleme ibnu Abdirrahmân ile Saîd ibnu'l-Müseyyeb tahdîs ettiler ki, onlara da Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Habeşler'in sahibi olan Necâşî'nin ölümünü sahâbîlere, Necâşî'nin öldüğü gün içinde haber vermiş ve: "Kardeşiniz için Allah'tan mağfiret isteyin" buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Habeş Hükümdarı Necâşînin Ölümü Bâbı
3929-)
Yine Salih'ten İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb: Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'nin, Rasülullah'ın kendilerine musallada saff yaptırıp Necâşî üzerine namaz kıldığını ve dört tekbîr aldığını haber vermiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Habeş Hükümdarı Necâşînin Ölümü Bâbı
3930-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn gazvesine gitmek istediği zaman: “İnşâallah yarın konak yerimiz Kinâne oğulları yurdu olacaktır. Orada Kureyş ile Kinâne oğulları küfr üzerine ahidleşmişlerdi" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Kureyş Müşriklerinin Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Aleyhine Ahidleşmeleri Bâbı
3931-)
el-Abbâs ibnu Abdilmuttalib (radıyallahü anh)Peygamber'e: Seni amcan (Ebû Tâlib hakkında şefaat etmek)dan ne alıkoydu? Allah'a yemîn ederim ki, o seni her zaman saldırılardan korurdu ve senin için düşmanlarına karşı öfkelenirdi, dedi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Abbâs'a: "Ebû Tâlib şimdi topuklarına kadar -dibi yakın- ateşten bir çukur içindedir. Eğer benim şefaatim olmasaydı muhakkak o cehennemin en derin çukurunda bulunurdu" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ebû Tâlib Kıssası Bâbı
3932-)
Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den haber verdi ki, babası Müseyyeb ibn Hazen (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ebû Tâlib'e ölüm alâmetleri geldiği zaman, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun yanına girdi. Ebû Tâlib'in yanında Ebû Cehl(ve Abdullah ibn Ebî Umeyye) bulunuyordu. Peygamber: "Ey amca! Lâ ilahe ille’llah kelimesini söyle ki, ben Allah'ın yanında bununla senin lehine hüccet getirip şefaat edeyim" dedi. Cehl ile Abdullah ibnu Ebî Umeyye: Yâ Ebâ Tâlib! Abdulmuttalib milletinden yüz mü çeviriyorsun? dediler. tevhîd kelimesini arza devam ettikçe) onlar da o sözlerini söylemekte devam ediyorlardı. Nihayet Ebû Talîb'in bunlara söylediği son söz: Ben, Abdulmuttalib milleti üzereyim, demek oldu. Bunun üzerine Peygamber: "Ben Allah tarafından nehyolunmadığım müddetçe senin için muhakkak mağfiret isteyeceğim" dedi. üzerine de şu âyetler inmiştir: o çılgın ateşin yârânı (cehennemlik) oldukları muhakkak meydana çıktıktan sonra, artık onların lehine, velev hısım olsunlar, ne Peygamber'in, ne de mü'min olanların istiğfar etmeleri doğru değildir"(et-Tevbe: 113) sen, her sevdiğini hidâyete erdiremezsin. Fakat Allah’tır ki, kimi dilerse ona hidâyet verir ve O, hidâyete erecekleri daha iyi bilendir"(el-Kasas: 56).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ebû Tâlib Kıssası Bâbı
3933-)
Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) Peygamber'in yanında amcası Ebû Tâlib(in iyilikleri) zikredildiği sırada, Peygamber'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Umarım ki benim şefaatim, kıyâmet gününde amcama fayda verecektir. Şefaatimle amcam topuklarına çıkabilen ateşten bir çukura konulacak, oradan beyni kaynayacaktır" İbrahim ibn Hamza tahdîs etti: Bize ibnu Ebî Hazım ile ed-Derâverdî, Yezîd ibn Hâd'den bu hadîsi tahdîs etti ve: "Oradan dimağının aslı kaynar" buyurdu, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ebû Tâlib Kıssası Bâbı
3934-)
Ebû Seleme Abdurrahmân şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan işittim; o da Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'tan şöyle buyururken işitmiştir: " (Mescidi Aksâ'ya sefer ettiğimi söylediğimde) Kureyş beni yalanlayınca, Mescidi Harâm'a gidip Hıcr'da ayakta durdum. Müteakiben Allah bana, Beytu'l-Makdis ile gözümün arasındaki mesafeyi kaldırdı da (onların sordukları soruları) Mescidi Aksâ'ya bakarak, onun alâmetlerinden Kureyş'e haber vermeye başladım".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: El-isrâ Hadîsi Ve Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3935-)
Bize Hudbe ibnu Hâlid tahdîs etti: Bize Hemmâm ibn Yahya tahdîs etti: Bize Katâde, Enes ibn Mâlik'ten tahdîs etti ki, Mâlik ibn Sa'saa (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bize Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) İsrâ'dan, yani yürütüldüğü geceden haber verip, biz sahâbîlerine şöyle tahdîs etti: Hatîm'de yatmış bulunduğum sırada -râvî Katâde: Belki Peygamber "el-Hıcr'da bulunduğum sırada"buyurdu, demiştir- bana gelen Cibril geldi de (göğsümü uzunlamasına) yardı. -Râvî Katâde: Ben Enes ibn Mâlik'in "Şuradan şuraya kadar yardı" dediğini işittim. Ben yanımda bulunan Enes'in arkadaşı Cârûd'a: Enes'in "Şuradan şuraya kadar yardı" sözüyle maksadı nedir? diye sordum. O da bu işaret olunan yerin boğaz çukurundan kıl bittiği yere kadar yânı göğsün ön tarafı olduğunu bildirdi, demiştir.Katâde: Ben yine Enes'ten: Göğsün başından kıl bitimine kadar... derken işittim, demiştir.- Ve kalbimi çıkardı. Sonra bana içi îmân dolu altından bir tas getirildi. Kalbim yıkandı. Sonra içine îmân dolduruldu. Sonra eski hâline iade olundu. Daha sonra bana katırdan küçük, merkebden büyük beyaz bir binit getirildi. -el-Cârûd ibnu Subre, Enes ibn Mâlik'e: O Burak mıdır yâ Ebâ Hamza? diye sordu. Enes de: Evet, o Burak'tır; o, adımını gözünün erişebildiği yerin en sonuna atar, demiştir.- (Peygamber şöyle devam etti:) Ben onun üzerine bindirildim. Cibril de benimle yola çıktı. Nihayet dünyâ semâsına vardı. Cibril gök kapısının açılmasını istedi. Kimdir o? denildi. Cibril: Cibrîl'im, dedi. Beraberindeki kimdir? diye soruldu. Cibril: Muhammed'dir, diye cevâb verdi. O'na mi'râc da'veti gönderildi mi? denildi. Cibril: Evet, gönderildi, diye tasdik etti. (Gök meleği Hâzin tarafından:) Merhaba gelen Zât'a! Bu gelen kişi ne güzel bir gelişle geldi? Denildi. hemen gök kapısı açıldı. Ben oraya ulaşınca Âdem Peygamber'le karşılaştım. Cibril bana: Bu senin baban Âdem'dir, ona selâm ver, dedi. de ona selâm verdim, Âdem selâmımı alıp karşılık verdi. Sonra: Merhaba sâlih oğul ve sâlih peygamber! Dedi. Cibrîl(benimle) ikinci semâya yükseldi. Oranın kapısının açılmasını istedi. Kimdir o? denildi. Cibril: Cibril'im, dedi. Beraberindeki kimdir? denildi. Cibrîl: Muhammed'dir, dedi. Ona mi'râc da'veti gönderildi mi? denildi. Cibrîl: Evet, dedi. Sonra: Merhaba gelen Zât'a! Bu gelen kişinin gelişi ne güzeldir! denildi. hemen gök kapısı açıldı. Ben oraya ulaşınca Yahya ve İsâ ile karşılaştım. Bunlar teyze oğullarıdır. Cibrîl bana: Bu gördüklerin Yahya ile Îsa'dır, bunlara selâm ver, dedi. Ben de onlara selâm verdim. Onlar da selâmımı alıp karşılık verdiler. Sonra: Merhaba sâlih kardeş ve sâlih peygamber, dediler. Sonra Cibrîl benimle üçüncü semâya yükseldi. Bunun da açılmasını istedi. Cibrîl'e: Kimdir o? denildi. Cibrîl: Cibril'im, dedi. Yanındaki kimdir? denildi. Cibrîl: Muhammed'dir, dedi. O'na mi'râc da'veti gönderildi mi? denildi. Cibrîl: Evet gönderildi, dedi. (Oradaki melek tarafından:) Merhaba gelen Zât'a! Bu gelenin gelişi ne güzel! Denildi. Ve hemen gök kapısı açıldı. Ben üçüncü semâya vardığımda Yûsuf (Peygamber)'la karşılaştım. Cibrîl: Bu Yûsuf'tur, ona selâm ver, dedi. de Yûsuf'a selâm verdim. O da selâmımı alıp karşılık verdi. Sonra: Merhaba sâlih kardeş ve sâlih peygamber, dedi. Cibril benimle yükseldi. Nihayet dördüncü semâya vardı. Oranın açılmasını istedi. (Oradan da:) Kimdir o? denildi. Cibril: Cibril'im, diye cevâb verdi. Beraberindeki kimdir? denildi. Cibril: Muhammed'dir, dedi, O'na (mi'râc da'veti) gönderilmiş midir? denildi. Cibril: Evet gönderildi, dedi. Merhaba bu gelen kişiye! Bu gelen Zât'ın gelişi ne güzeldir! denildi. hemen gök kapısı açıldı. Ben dördüncü kat göğe vardığımda İdrîs'le karşılaştım. Cibril bana: Bu (gördüğün zât) İdrîs'tir, ona selâm ver, dedi. de İdrîs'e selâm verdim. O da selâmımı alıp karşılık verdi. Sonra: Merhaba sâlih kardeş ve sâlih peygamber, dedi. Cibril benimle yükseldi. Nihayet beşinci semâya ulaştı. Onun da açılmasını istedi. Kimdir o? denildi. Cibril: Cibril'im, dedi. Beraberindeki kimdir? denildi. Cibril: Muhammed'dir, dedi. O'na (da'vet) gönderilmiş midir? denildi. Cibril: Evet gönderilmiştir, dedi. Merhaba O'na! Bu gelenin gelişi ne güzeldir! denildi. hemen gök kapısı açıldı. Ben beşinci semâya varınca Hârûn ile karşılaştım. Cibril bana: Bu Hârûn 'dur, ona selâm ver, dedi. de Harun'a selâm verdim. O da selâmımı alıp karşılık verdi. Sonra: Merhaba sâlih kardeş ve sâlih peygamber, dedi. Cibril benimle yükseldi, nihayet altıncı semâya ulaştı. Oranın açılmasını istedi. Kimdir o? denildi. Cibril: Cibril'im, diye cevâb verdi. Yanındaki kimdir? denildi. Cibril: Mahammed'dir, dedi. O'na (mi'râc da'veti) gönderildi mi? denildi. Cibril: Evet gönderildi, dedi. göğün bekçisi: Bu gelen kişi'ye merhaba! Bu ne güzel bir geliş! dedi. altıncı göğe varınca Mûsâ Peygamber'le karşılaştım. Cibril bana: Bu Musa'dır, ona selâm ver, dedi. de Musa'ya selâm verdim. O da selâmımı alıp karşılık verdi. Sonra: Sâlih kardeş ve sâlih peygambere merhaba! dedi. Musa'yı bırakıp geçince, Mûsâ ağlamağa başladı. Ona: Seni ağlatan nedir? Denildi,O da: Çünkü benden sonra bir genç peygambere bey'at olundu. O'nun ümmetinden cennete girecek olanlar, benim ümmetimden cennete gireceklerden daha çoktur (beni ağlatan budur), dedi. Cibril benimle yedinci göğe yükseldi. Gök kapısının açılmasını istedi. Kimdir o? denildi. Cibril: Cibril, dedi. Yanındaki kimdir? denildi. Cibril: Muhammed'dir, dedi. O'na mi'râc da'veti gönderildi mi? denildi. Cibril: Evet gönderildi, dedi. Bu gelen Zât'a merhaba, bu gelen kişinin gelişi ne güzel! dedi. Ben yedinci kata ulaşınca İbrahim'le karşılaştım. Cibril: Bu, baban İbrahim'dir, ona selâm ver, dedi. de İbrâhim 'e selâm verdim. O da selâmıma karşılık verdi de: Sâlih oğul ve sâlih peygambere merhaba! dedi. bana Sidretu'l-Müntehâ sahası yükseltildi. Bir de gördüm ki, sidre ağacının yemişleri(Yemen'in) Hecer beldesi testileri benzeridir da fillerin kulakları gibidir. Cibril bana: İşte bu Sidretu'l-Müntehâ'dır, dedi. burada dört nehirle karşılaştım. İki nehir bâtın, iki nehir de zahir. Ben: Yâ Cibril, bunlar nedir? Dedim. Cibril: Bâtınî olan iki nehre gelince, bunlar cennette iki nehirdir. Zahirî olan nehirler ise Nîl ve Furât nehirleridir, dedi. bana el-Beytu'l-Ma'mûr yükseltilip gösterildi. (Ona her gün yetmiş bin melek giriyordu.) bana bir kap şarâb, bir kap süt, bir kap da bal getirildi. Ben süt dolu kabı aldım. Cibril bana: İçtiğin süt, Sen'in ve ümmetinin fıtratıdır (yani îslâmî hilkatidir), dedi. benim üzerime her gün elli (vakit) namaz farz olundu. Ben dönüp Musa'ya uğradığımda, Mûsâ bana: Ne ile emrolundun? diye sordu. Ben: Her gün elli namazla emrolundum, diye cevâb verdim. Mûsâ: Senin ümmetin her gün elli vakit namaza güç yetiremez. Vallahi ben senden evvel kesin surette insanları denedim ve İsrâîl oğulları'nı sıkı bir surette denemeye tâbi' tuttum. Binâenaleyh sen Rabb'ine dön de O'ndan, ümmetin için hafifletme iste, dedi. de Rabb'ime döndüm. Benden on vakit namaz indirdi. Bunun üzerine Musa'ya dönüp geldim. Mûsâ evvelki gibi tavsiyede bulundu. Ben de Rabb'ime dönüp niyaz ettim. Bu defa benden on vakit namaz indirdi. Ben yine Musa'ya dönüp geldim. Mûsâ da yine evvelki sözleri gibi söyledi. Ben de Rabb'ime dönüp niyaz ettim. Benden on vakit namaz daha indirdi. Ben yine Musa'ya döndüm. Mûsâ evvelki sözleri gibi söyledi. Ben yine Rabb 'ime döndüm. Bu sefer bana her gün on vakit namaz emrolundu. Tekrar Mûsâ 'ya döndüm. Mûsâ yine evvelki sözleri gibi söyledi. Yine Rabb'ime döndüm (niyaz ettim). Bu defa bana her gün beş namaz emrolundu. Mûsâ 'ya döndüm. Mûsâ: Ne ile emrolundun? dedi. Her gün beş namaz ile emrolundum, dedim. Mûsâ: Ümmetin her gün beş vakit namaza güç yetiremez. Ben senden önce insanları epey tecrübe ettim ve İsrâîl oğulları'nı sıkı bir denemeye tâbi' tuttum. Şimdi sen Rabb'ine müracaat et de ümmetin için bir hafifletme iste, dedi." dedi ki: Rabb'imden istedim, nihayet istemekten utandım. Lâkin ben beş vakit namaza râzı oluyor ve buna teslimiyet gösterip kabul ediyorum, dedim." dedi ki: Musa'nın yanından geçince bir nida edici: Ben beş vakit namazla farîzemi imza ve irâde eyledim ve kullarımdan fazlasını hafifletip indirdim, diye nida eyledi".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Mirâc Kıssası Bâbı
3936-)
Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma, Yüce Allah'ın şu kavlindeki: " (Geceleyin) sana gösterdiğimiz o temaşayı ve Kur'ân'da lânet edilen ağacı biz (başka değil) ancak insanlara bir fitne (ve imtihan) yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, onlarda büyük bir taşkınlıktan başka birşey artırmıyor" (el-İsrâ: 60) rü'yâ hakkında: O rü'yâ, gözün gördüğü âyetlerdir ki,Rasûlüllah'a Beytu'l-Makdis'e sefer ettirildiği gece gösterildi, demiştir. Abbâs: (Âyetin devamındaki) "Kur'ân'da la'net edilmiş olan ağaç" da zakkum ağacıdır, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Mirâc Kıssası Bâbı
3937-)
Bize Yûnus tahdîs etti ki, İbn Şihâb şöyle demiştir: Abdurrahmân ibnu Abdillah ibn Ka'b ibn Mâlik haber verdi ki, Abdullah ibn Ka'b -babası Ka'b kör olduğu zaman onun sevkedicisi idi- şöyle demiştir: Ben babam Ka'b ibn MâhVten işittim. Tebûk gazvesi sırasında Peygamber'den geri kaldığı zamanki hadîsi uzun uzadıya tahdîs ediyordu. Yahya ibn Bukeyr kendi hadîsinde şöyle dedi: And olsun ben Akabe gecesinde Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) ile İslâm Dîni üzerinde (sebat edeceğimize) yemînleştiğimiz zaman, Peygamber'in beraberinde hazır bulundum. Ben Akabe'de hazır bulunmaya bedel Bedir'de hazır bulunmayı sevmem; her nekadar Bedir, insanlar arasında Akabe'den daha çok zikrediliyor ise de.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ensârın Mekkede Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Huzuruna Elçilikle Gelmeleri Ve Akabe Beyatı Bâbı
3938-)
Amr ibn Dînâr şöyle diyordu: Ben Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan işittim: Beni Akabe'de iki dayım hazır bulundurdu, diyordu. Abdillah el-Buhârî dedi ki: İbnu Uyeyne: Câbir'in iki dayısından biri el-Berâ ibnu Ma'rûr'dur, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ensârın Mekkede Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Huzuruna Elçilikle Gelmeleri Ve Akabe Beyatı Bâbı
3939-)
Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle dedi: Câbir: Ben, babam Abdullah ve dayım (Ebû Zerr nüshasında: İki dayım, üçüncü) Akabe'de hazır bulunan sahâbîlerdenizdir, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ensârın Mekkede Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Huzuruna Elçilikle Gelmeleri Ve Akabe Beyatı Bâbı
3940-)
İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlu Muhammed ibn Abdillah, amcası Muhammed ibn Müslim ez-Zuhrî'den tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Bana Ebû İdrîs Âizullah ibnu Abdillah haber verdi ki, Bedir'de Rasûlüllah’ın beraberinde hazır bulunmuş olanlardan ve Akabe gecesindeki sahâbîlerden olan Ubâdetu'bnu's-Sâmit ona şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) etrafında sahâbîlerinden bir cemâat mevcûd olduğu hâlde şöyle buyurdu: "Geliniz, Allah'a ibâdette hiçbir şeyi ortak etmemek, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, kendiliğinizden uyduracağınız hiçbir yalanla kimseye iftira etmemek, hiçbir ma'rûf işte bana âsi olmamak üzere bana bey'at ediniz (yani benimle ahdediniz). İçinizden her kim sözünde durursa ecri Allah'a âiddir. Bu dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyâda ikaaba uğratılırsa, bu ikaab ona keffârettir. Bunlardan birini yapıp da yaptığı fiili Allah örterse, ettiği iş Allah'a kalır. Allah dilerse onu afv, dilerse ona ikaab eder". İşte ben bu şart üzere Rasûlüllah'la bey'at ettim, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ensârın Mekkede Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Huzuruna Elçilikle Gelmeleri Ve Akabe Beyatı Bâbı
3941-)
Ubâdetu'bnu's-Sâmit (radıyallahü anh): Ben Rasûlüllah ile bey'at etmiş olan Nakîblerdenim, demiş ve şöyle devam etmiştir: Biz Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Allah'a hiçbir şeyi ortak kılmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, hakka mukaabil olmak müstesna Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmemek, haksız olarak hiçbir kimsenin malını almamak,(ma'rûfta) âsî olmamak üzere bey'at ettik. Bu söylediklerimizden hiçbirini yapmazsak, mukaabilinde bize cennet olmak üzere, Peygamber’le bey'atlaştık.Bu nehyedilen şeylerden herhangi birşeye isabet edersek, bunun hükmü Allah'a havale edilmiştir (dilerse affeder, dilerse ukubet eder).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Ensârın Mekkede Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Huzuruna Elçilikle Gelmeleri Ve Akabe Beyatı Bâbı
3942-)
Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben altı yaşımda bir kız iken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beni nikâh akdiyle zevceliğe almıştı. (Üç sene sonra) biz Medine'ye hicret ettik. Haris ibn Hazrec oğulları'nın menziline indik. Müteakiben ben sıtmaya tutuldum. Bu hastalıktan dolayı saçım döküldü. (İyileştikten sonra) saçım yine gürleşti ve omuzlarıma kadar uzadı. Bir defasında ben arkadaşlarımla beraber salıncakta oynarken annem Ümmü Rûmân bana doğru geldi de, beni çağırdı. Ben de annemin yanına geldim. Bana ne yapmak istediğini bilmiyordum. Annem elimi tuttu. Tâ evin kapısı önünde beni durdurdu. Ben de yorgunluktan kaba kaba soluyordum. Nihayet soluğum biraz yatıştı. Sonra annem biraz su aldı. Onunla yüzümü, başımı sıvazladı. Sonra beni eve koydu. Evde Ensâr'dan birtakım kadınlar hazır bulunuyorlardı. Bunlar bana: Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmete geldin, dediler. beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar da benim kılığımı kıyafetimi düzelttiler ve Rasûlüllah'a teslim ettiler. Beni hiçbirşey sıkmadı, ancak Rasûlüllah'ı habersiz görünce sıkıldım. Ensâr kadınları beni Rasûlüllah'a teslîm ettiklerinde, ben dokuz yaşında bir kızdım.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamberin Âişe İle Evlenmesi, Âişenin Hicretten Sonra Medineye Gelmesi Ve Peygamberin Âişe İle Güvey Odasına Girmesi Bâbı
3943-)
Âişe (r.anha)'den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'ye şöyle demiştir: iki kerre rü'yâmda bana ğösterildin. Öyle sanıyorum ki, ben bir ipekli kumaş parçasında senin suretini görmüştüm de (Cibril) bana: Bu resmin sahibi senin müstakbel zevcendir, diyordu. Şimdi ben yüzünden anlıyorum ki, o suret sen idin. Cibril'in o sözü üzerine ben: Eğer şu rü'yâm Allah tarafından gösterilmişse, Allah bu takdirini infaz eder, diyordum".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamberin Âişe İle Evlenmesi, Âişenin Hicretten Sonra Medineye Gelmesi Ve Peygamberin Âişe İle Güvey Odasına Girmesi Bâbı
3944-)
Urvetu'bnu'z-Zubeyr şöyle demiştir: Hadîce, Peygamber'in Mekke'den Medine'ye çıkmasından üç yıl önce vefat etti.Peygamber bundan sonra iki sene yahut buna yakın süre evlenmeden bekledi. Âişe altı yaşında iken onu nikâh etti. Sonra Âişe dokuz yaşında iken, Peygamber, Âişe ile güvey odasına girdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamberin Âişe İle Evlenmesi, Âişenin Hicretten Sonra Medineye Gelmesi Ve Peygamberin Âişe İle Güvey Odasına Girmesi Bâbı
3945-)
el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Vâil’den işittim, şöyle diyordu: Biz (hastalığında) Habbâb'ı ziyaret ettik. O şöyle dedi: Biz, Peygamber'in izniyle Medine'ye, Allah'ın cihetini yâni rızâsını isteyerek hicret ettik. Artık ecrimiz Allah üzerine (va'di gereği) sabit oldu. Yoldaşlarımızdan bu hicretin ecir ve ni'metinden hiçbirşey almadan âhirete geçenler de vardır. Mus'ab ibn Umeyr bunlardan biridir. Mus'ab, Uhud günü şehîd edildi de geriye sâdece ak ve kara çubuklu bir ihram bıraktı. Biz onu bu ihramla kefenlemeğe çalışıyorduk. Onunla başını örttüğümüzde ayakları meydana çıkıyor; ayaklarını örttüğümüz zaman da başı açığa çıkıyordu. (Bu yoksulluk karşısında)Rasûlüllah bize şehidin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de ızhır otundan bir mikdâr koymamızı emretti.Bizden kendisine hicretin meyvesi ulaşan ve bu meyveyi devşirenler de vardır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3946-)
Alkame ibnu Vakkaas şöyle demiştir: Ben Omer (radıyallahü anh) 'den işittim şöyle dedi: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, zannediyorum şöyle buyuruyordu: "Ameller niyete göredir. Artık kimin hicreti; nail olacağı bir dünyâ yahut evleneceği bir kadından dolayı olmuş ise, işte onun hicreti, hicretine sebeb olan şeyedir. Her kimin hicreti Allah'a ve Rasûlü'ne yönelik ise, onun hicreti de Allah'a ve Rasûlü'nedir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3947-)
Bana Ebû Amr eI-Evzâî, Abdete ibn Ebî Lubâbe'den; o da Mucâhid İbn Cebr el-Mekkî'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh): "Fetihten sonra hicret yoktur" der idi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3948-)
Yahya ibn Hamza dedi ki: Ve yine bana el-Evzâî, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Ubeyd ibn Umeyr el-Leysî ile beraber Âişe'yi ziyaret ettim. Biz Âişe'ye hicretten sorduk. Âişe şöyle dedi: Bu gün(yani fetihten sonra) hicret yoktur. Vaktiyle mü’minlerden herhangi biri kendisi aleyhine bir fitne yapılacağından korktuğu için, dîni ile Yüce Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne kaçar idi. Bu gün ise Allah İslâm'ı zafere ulaştırıp üstün kılmıştır. Bu gün mü'min istediği yerde Rabb'ine ibâdet ediyor. Lâkin bu gün cihâd ve (cihâdda sevâb kazanma) niyeti vardır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3949-)
Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve, Aişe’den şöyle haber verdi: Sa'd ibn Muâz şöyle demiştir: Yâ Allah! Sen bilirsin ki, Rasûlü'nü yalanlayan ve O'nu vatanından çıkaran kavim kadar kendilerine harb ve cihâd etmek istediğim hiçbir kimse yoktur. Yâ Allah! Öyle zannediyorum ki, Sen bizimle onların arasında harbi indirdin (yani artık edilecek harb kalmamıştır). Ebân ibnu Yezîd şöyle dedi: Bize Hişâm, babası Urve'den tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Bana Âişe: "Senin Peygamberini yalanlayan ve O'nu vatanından çıkaran Kureyş kavmi kadar kendilerine(karşı) harb etmek istediğim hiçkimse yoktur" şeklinde haber verdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3950-)
Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) kırk yaşında peygamber gönderildi. Kendisine vahyedilir hâlde Mekke'de onüç sene ikaamet etti. Sonra hicretle emrolunup Medine'ye hicret etti. On yıl da orada ikaamet etti. Kendisi altmışüç yaşında iken öldü.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3951-)
Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma -bu senedle gelen hadîste- Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), Mekke'de(vahy geldikten sonra) onüç sene eğlendi. Kendi altmışüç yaşında iken de (Medîne'de) vefat etti, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3952-)
Bana İmâm Mâlik, Omer ibn Ubeydillah'ın âzâdlısı Ebu'n-Nadr'dan; o da Ubeyd'den, yani İbn Huneyn'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minber üzerine oturdu ve: "Şübhesiz bir kul var ki, Allah onu dünyânın güzelliğinden kendisine dilediği kadar vermekle, kendi yanındaki âhiret atıyyeleri arasında muhayyer kıldı; o kul da Allah katında olan şeyleri tercih etti" buyurdu. Bu söz üzerine Ebû Bekr ağladı ve: Babalarımız, analarımız Sana feda olsun, dedi. Ebû Bekr'in bu sözlerine hayret ettik. İnsanlar da hayret edip: Bu şeyhe bakınız! Rasûlüllah, Allah'ın dünyâ güzelliğinden vermekle kendi yanında olan şeyler arasında muhayyer kıldığı bir kuldan haber veriyor; bu şeyh de: Babalarımızı, analarımızı Sana feda ettik diyor! Dediler. Meğer Rasûlüllah, o muhayyer kılınan kul imiş; Ebû Bekr de bunu hepimizden iyi bilen imiş. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şübhesiz arkadaşlık hususunda da, mal harcama hususunda da insanların bana en çok vergilisi olan Ebû Bekr'dir. Ümmetimden birini kendime halîl edinecek olaydım, muhakkak Ebû Bekr'i edinirdim, lâkin islâm yüzünden olan kardeşlik ve sevgi(şahsî dostluktan üstündür). Mescid'de Ebû Bekr'in küçük kapısından başka kapanmadık hiçbir kapı kalmasın" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3953-)
Bize Yahya ibn Bukeyr tahdîs etti: Bize el-Leys, Ukayl ibn Hâlid'den tahdîs etti: İbnu Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Peygamber'in zevcesi Âişe(r.anha) şöyle demiştir Ben babamla anamın İslâm Dîni'ni dîn edinmiş olmayarak yaşadıklarını hiç hatırlamadım. O zamanlarda Rasûlüllah'ın gündüzün iki tarafında, sabah akşam bize gelmediği hiçbir günümüz geçmezdi. Müslümanlar(Kureyş müşrikleri tarafından) belâya, işkenceye uğratılınca (Rasûlüllah sahâbîlerine hicret için izin vermiş), Ebû Bekr de Habeş diyarı tarafına hicret etmek üzere(Mekke'den) çıkmıştı. Ebû Bekr Berku'l-Gımâd mevkiine ulaşınca kendisine İbnu'd-Dağıne kavuştu. İbnu'd-Dağıne Kaare kabilesinin seyyididir Ebû Bekr'e: Yâ Ebâ Bekr, nereye gitmek istiyorsun? diye sordu. Ebû Bekr de: Beni kavmim (in ezası) çıkardı. Arzda yürüyüp seyahat etmek ve Rabb'ime ibâdet etmek istiyorum, dedi. Yâ Ebâ Bekr, senin gibi bir zât yurdundan çıkmaz ve (başkaları tarafından) çıkarılmaz. Çünkü sen herkeste bulunmayan (en değerli) bir malı ihsan edersin, hısımlarını ziyaret edip onlarla ilgilenirsin, işini görmekten âciz olan aile ferdlerinin yükünü çekersin, misafiri ağırlarsın, hakk engellerine karşı yardım edersin. Şimdi ben senin için bir koruyucuyum. Haydi Mekke'ye dön de kendi beldende Rabb'ine ibâdet et, demiştir. üzerine Ebû Bekr geri dönmüş, İbnu'd-Dağıne de kendisiyle beraber yollanmıştır. (Mekke'ye gelince) İbnu'd-Dağıne o akşam Kureyş'in şeriflerini dolaşmış ve onlara: Şübhesiz Ebû Bekr gibi bir zât memleketinden çıkmaz ve çıkarılmaz. Sizler şu yüksek sıfatları olan bir adamı memleketinden çıkarır mısınız; o, kimsede bulunmayan en kıymetli malı ihsan eder; o, hısımlara ziyaret edip onlarla ilgisini devam ettirir; o, aile yükünü çeker; o misafiri ağırlar; o, hakk yolunda meydana gelen hâdiselerde insanlara yardım eder, dedi. böylece Ebû Bekr'i korumasına aldı. Kureyş de İbnu'd-Dağıne'nin Ebû Bekr'i emânına almasını reddetmedi. Hakkındaki bu sözlerini yalanlamadı. Kureyş ileri gelenleri İbnu'd-Dağıne'ye hitaben: Sen Ebû Bekr'e emret! O, kendi evinde Rabb'ine ibâdet etsin, orada namaz kılsın, ne dilerse okusun! Fakat okuduğu ile bize ezâ vermesin, okumasını açıktan yapmasın! Çünkü biz, kadınlarımızı ve oğullarımızı fitneye düşürmesinden korkarız, dediler. Kureyş'in bu sözlerini Ebû Bekr'e söyledi. Ebû Bekr de bu şartlara göre evinde Rabb'ine ibâdet etmek, namazını açıktan kılmamak, evinin dışında Kur'ân okumamak suretiyle ikaamet etti. zaman sonra Ebû Bekr için bunun zıddı bir re'y hâsıl oldu da evinin önünde bir mescid yaptı. Burada namaz kılmaya ve Kur'ân okumaya başladı. Bunun üzerine müşriklerin kadınları ve çocukları Ebû Bekr’in ibâdet ve kıraatine hayret ederek, ona bakmak için birbirlerini itiyor ve onun üstüne atılıp düşüyorlardı. Ebû Bekr ince yürekli ve çok ağlar bir adamdı. Kur'ân okuduğu zaman gözyaşlarını tutamazdı. Ebû Bekr'in bu hâli, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu da, onlar İbnu'd-Dağıne'ye haber gönderdiler. İbnu'd-Dağıne de onların yanına geldi. Kureyş: Biz Ebû Bekr hakkında senin onu himayene, evinde Rabb'ine ibâdet etmek üzere müsâade etmiştik. Ebû Bekr ise bu sınırı geçerek evinin önünde bir mescid yapmış, içinde aşikâre namaz kılmağa ve Kur'ân okumağa başlamıştır. Doğrusu biz, kadınlarımızın ve oğullarımızın fitneye düşmelerinden korkmuşuzdur. Artık sen Ebû Bekr'i bundan nehyet! Eğer Ebû Bekr, Rabb'ine kendi evinde ibâdet etmekle yetinirse ibâdet etsin. Eğer dayatır da muhakkak namaz ve kıraatini i'lân etmek isterse, ona verdiğin ahd ve emânını sana geri vermesini iste! Emîn ol ki, biz sana verdiğimiz sözden caymayı çirkin gördük. Fakat biz, Ebû Bekr'in aşikâre ibâdet etmesine de söz vermiş değiliz, dediler. şöyle dedi: Bunun üzerine İbnu'd-Dağıne, Ebû Bekr'e geldi de: Benim sana nasıl bir husus üzerine akd yapıp söz vermiş olduğumu iyice bilmişsindir. Şimdi sen ya o husus üzerinde yetinirsin, yahut da benim ahd ve emânımı bana geri verirsin! Emîn ol ki ben bir kimseye verdiğim emânımı bozmuş olduğumu Arab milletinin işitmesini arzu etmem, dedi. üzerine Ebû Bekr: Ben artık senin himayeni sana geri veriyorum! Ben Azîz ve Celîl olan Allah'ın himayesine razıyım(O'na sığınıyorum), dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o gün Mekke'de bulunuyordu. Peygamber, müslümânlara: "Sizin hicret edeceğiniz yurt, iki kara taşlık arasında hurmalıkları olan bir şehir olduğu bana rü'yâmda gösterildi" buyurdu. hadîsteki "İki lâbe", "İki kara taşlık"tır. Peygamber'in bu sözü ve teşviki üzerine Medine tarafına hicret edenler hicret etmişti. Habeşistan'a hicret edenlerin çoğu da (Mekke yoluyla) Medîne'ye dönüp gelmişlerdi. Ebû Bekr de Medine tarafına hicrete hazırlanmıştı. Fakat Rasûlüllah ona: "Sabret! Bana da (hicret için) izin verilmesini umarım" buyurdu. Bekr de: Babam sana feda olsun, böyle bir izin gelmesini umar mısın? diye sordu. "Evet umarım" diye tasdîk buyurdu. sebeble Ebû Bekr de Rasûlüllah'a hicrette arkadaşlık etmek üzere hemen hareket etmekten kendini men etti. Aynı zamanda Ebû Bekr evinde bulunan en kuvvetli iki hecin devesini dört ay, talh ağacı yaprağı ile ev içinde besledi, (onları dışarıya salıvermedi). Semur yaprağı, silkilip kurutulmuş yapraklardır. Şihâb şöyle dedi: Urve dedi ki, Âişe şöyle demiştir: Bir gün biz zeval vaktinin ilk saatinde (en sıcak zamanda) Ebû Bekr'in evinde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebû Bekr'e: İşte Rasûlüllah, bize gelmesi mu'tâd olmayan bir saatte, başını bir sargı ile sarmış olarak geliyor! Dedi. Bekr de: Babam, anam O'na kurbân, vallahi mühim bir hâdise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildi, dedi. rivayetine devam ederek dedi ki:Rasûlüllah geldi, izin istedi. Kendisine içeri girme izni verilip buyurun denildi. Bunun üzerine evimize girdi. Müteakiben Peygamber, Ebû Bekr'e: "Yanında bulunanları dışarı çıkar!" buyurdu. Bekr de (beni, annem Ümmü Rûmân'ı ve kızkardeşim Esmâ'yı kasdederek): Babam Sana kurbân yâ Rasûlallah! Onlar Senin ehlin ve mahremindir (yabancı yoktur), dedi. "Bana (Mekke'den Medine'ye) çıkmaklığım için izin verildi" Ebû Bekr de: Yâ Rasûlallah, babam Sana kurbân olsun! Ben de sohbetinizde ve maiyyetinizde bulunmak isterim, dedi. Rasûlüllah: "Evet (sen de beraberimde olacaksın)" buyurdu. Bekr: Babam Sana kurbân yâ Rasûlallah, şu iki binek devemden birini beğen al! dedi. Rasûlüllah: "Ancak bedeliyle alırım" buyurdu. dedi ki: Biz Rasûlüllah ile Ebû Bekr'in sefer gereklerini çarçabuk hazırladık. Her ikisi için deriden bir dağarcık içinde bir mikdâr azık düzenleyip koyduk. Dağarcığın ağzı bağlanacağı sıra Ebû Bekr'in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırdı da, onunla dağarcığın ağzını bağladı. Bundan dolayı Esmâ'ya "Zâtu'n-Nitâk" - Kuşmeyhenî rivayetinde: "Zâtu'n-Nitâkayn ( = İki kuşaklı)"- diye isim takıldı dedi ki: Sonra Rasûlüllah ile Ebû Bekr Sevr Dağı'ndaki bir mağaraya ulaştılar ve orada üç gece gizlendiler Her gece yanlarında Ebû Bekr'in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah maharetli, çabuk anlayışlı taze bir gençti. Seher vakti Rasûlüllah ile Ebû Bekr'in yanından çıkar, Mekke'de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Abdullah,Rasûlüllah ile Ebû Bekr hakkında Kureyş müşriklerinin hilelerinden duyduğu şeyleri ezberler, tâ karanlık basınca gelir, Rasûlüllah ile babasına haber verirdi. Ebû Bekr'in kölesi Âmir ibn Fuheyre (o civarda) bol sütlü sağmal koyun sürüsü otlatır ve akşamdan bir müddet geçtiğinde o sürüyü Rasûlüllah ile Ebû Bekr'in yanlarına getirirdi. Onlar da sağıp taze süt içerek gecelerlerdi. O süt, kendi sağmallarının sütü idi. Ve içine kızgın taş konularak ısıtılmış(ve biraz pişirilmiş) idi. Nihayet gecenin sonunda Âmir ibn Fuheyre (mağaranın önüne gelir), sağmal koyunlara seslenir, tekrar otlatmaya götürürdü. Rasûlüllah ile Ebû Bekr'in mağarada bulundukları üç gecenin hepsinde Âmir süt işini böyle te'mîn etmiştir. ile Ebû Bekr (Mekke'de iken) Abd ibnu Adiyy oğulları olan ed-Dîl oğulları'ndan yol kılavuzluğunda maharetli(Abdullah ibn Ureykıt adında) bir kişi îcâr etmişlerdi. Bu adam Âs ibn Vâil es-Sehmî ailesi hakkında yemînli dost olmak üzere elini kana batırmıştı Bu zât hâlâ Kureyş kâfirlerinin dîni üzere idi. Fakat doğruluğuna emniyet ve i'timâd ederek Rasûlüllah ile Ebû Bekr, develerini ona teslim etmişler ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr Dağı'ndaki mağarada buluşmak üzere va'dleşip muahede etmişlerdi. Bu kılavuz kişi Rasûlüllah ile Ebû Bekr'in develeriyle üçüncü gecenin sabahında Sevr'e, onların yanına geldi. Rasûlüllah ve Ebû Bekr'le beraber Âmir ibn Fuheyre ve kılavuz Abdullah ibn Ureykıt da yollandılar. Kılavuz yolcuları alıp sahiller yolunu ta'kîb ederek Medine'ye gitmek üzere hareket ettiler.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3954-)
İbn Şihâb şöyle demiştir Bana Abdurrahmân ibn Mâlik el-Mudlicî -ki o, Surâka ibn Mâlik ibn Cu'şum'un erkek kardeşidir- haber verdi. Ona da babası Mâlik, Surâka ibn Cu'şum'dan şöyle derken işittiğini haber vermiştir: (Hicret kaafilesi Mudlic oğulları sınırından geçtiği sırada) Kureyş kâfirlerinin etrafa saldıkları elçileri bize geldi. Mekkeliler Rasûlüllah ile Ebû Bekr'den herbirini öldüren veya esîr eden kimse için ayrı ayrı mükâfat ta'yîn ediyorlardı, dedi ki: Bu günlerde ben, kavmim Mudlic oğulları'nın toplantılarından birisinde oturuyordum. Bu sırada Kureyş adamlarından bir kişi çıkageldi. Biz otururken o ayakta dikildi de: Yâ Surâka! Ben biraz önce sahile doğru yollanan birkaç yolcu karaltısı gördüm. Öyle sanıyorum ki, bunlar Muhammed ile sahâbîleridir, dedi. dedi ki: Ben derhâl bu adamın anlattığı yolcuların Muhammed ile sahâbîleri olduğunu anladım. Fakat(ondan saklamak için) ona: Gördüğün karaltılar Muhammed'le sahâbîleri değildir. Lâkin sen Fulân ve Fülân kişileri görmüş olacaksın! Şimdi onlar bizim gözlerimiz önünden geçip gittiler, kendilerine âid bir kayıp arıyorlar, dedim. (hareketimi meclistekilere sezdirmemek için) bir müddet daha mecliste eğlendim. Sonra kalkıp evime girdim. Cariyeme atımı alıp çıkarmasını ve yüksek tepenin arkasında beni beklemesini emrettim. Ben de kargımı alarak evimin arka tarafından çıktım. Ve kargımın (parıltısını gizlemek için) alt tarafını yerde sürüklemiş, üst tarafını da aşağıya doğru tutmuştum. Nihayet atımın yanına geldim, bindim ve beni gayeme yaklaştırması için hayvanı dört nala kaldırdım. Sonunda Rasûlüllah ile sahâbîlerine yetişip yaklaştım. Bu sırada atım sürçüp kapaklandı. Ben de atımdan düştüm Fakat hemen toparlanıp kalktım ve elimi ok kuburumun içine uzattım, ondan fal kalemlerini çıkardım Muhammed'le sahâbîlerine zarar verir miyim, yoksa vermez miyim? diye onlarla fal baktım. Fal neticesinde hoşlanmadığım şey (yani zarar veremeyeceğim hususu) çıktı. Bunun üzerine ben yine atıma bindim. Fal oklarının aykırı çıkmasına rağmen, ben onlara isyan edip, atımı yine dörtnala kaldırdım. At beni onlara yaklaştırıyordu. Nihayet Rasûlüllah'ın okuduğunu işittim. Rasûlüllah arkasına dönüp bakmıyordu. Ebû Bekr ise arkasına çok dönüp bakıyordu. Rasûlüllah'ın okuduğunu işittiğim sırada atımın iki ön ayağı yere (kum içine) battı. Hattâ bu batış dizlerine kadar erişti. Ben de attan düştüm. Sonra ben hayvanı kalkmağa zorladım. O da kalkmağa çalıştı. Fakat bir türlü ayaklarını çıkarmaya gücü yetişmedi. Hayvan (zorlukla homurdanarak) kalkıp doğrulunca da hemen iki ayağının gömülen izinden göğe doğru ateş dumanı gibi bir duman yükselip dağıldı. Bunun üzerine ben fal oklarıyle tekrar fal baktım. Yine hoşlanmadığım surette çıktı. Sonra ben Muhammed'le sahâbîlerine: el-Emân! Diye haykırdım üzerine durdular. Ben de atıma binerek tâ yanlarına vardım. Rasûlüllah ve sahâbîlerini taarruzumdan koruyan bunca hârikalarla karşılaştığım şu anda gönlümde kesin bir kanâat hâsıl oldu ki, Rasûlüllah'ın işi ve peygamberlik da'vâsı yakında zahir olup zafere ulaşacaktır. Bu kanâat üzerine O'na: Kavmin Kureyş, Sen'in öldürülmen veya esîr alınman hakkında mükâfat ta'yîn etmişlerdir, dedim. Kureyş'in, kendisine ve sahâbîlerine karşı ne kadar fenalık yapmak istediklerini birer birer onlara haber verdim. Ve kendilerine yol azığı ve yol metâ'ı arzettim. Fakat benden birşey almadılar ve hiçbirşey de almak istemediler. Yalnız Rasûlüllah bana: " (Yâ Surâka!) Bizim yolculuğumuzu gizle!" dedi. üzerine ben Rasûlüllah'tan hakkımda bir emânnâme yazmasını istedim. Rasûlüllah da Âmir ibn Fuheyre'ye emretti. Âmir de bir deri parçasına yazıp verdi. Bundan sonra Rasûlüllah, maiyyetiyle yoluna devam etti. Şihâb şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Rasûlüllah yolda müslümânlardan deve süvârîsi bir kaafile içinde gelmekte olan Zubeyr ibnu'l-Avvâm'a kavuştu. Bu kaafile Şam'dan gelmekte olan tacirlerdi. Zubeyr, Rasûlüllah ile Ebû Bekr'e beyaz maşlahlar giydirdi müslümânlar, Rasûlüllah'ın Mekke'den yola çıktığını işitmişler ve karşılamak için her sabah kuşluk vakti Harre mevkiine çıkarak öğle sıcağı basıncaya kadar Rasûlüllah'ın gelmesini bekliyorlardı. Yine bir gün müslümânların beklemeleri uzadıktan sonra dönmüşlerdi. Evlerine girdikleri sırada Yahûdîler'den bir kişi, kendisine âid bir işe bakmak üzere Yahûdî kulelerinden bir kulenin üstüne çıkıp yüksekten uzaklara bakmakta iken, Rasûlüllah ile sahâbîlerini, beyazlar giymiş oldukları hâlde -sıcaktan meydana gelen serap ve sis manzaralarını yararak geldiklerini gördü. Artık Yahûdî bu muhteşem gelişi saklamaya muktedir olamayarak, yüksek sesiyle: Ey Arab cemâati! Beklemekte olduğunuz nasibiniz ve devletliniz işte geliyor! diye haykırdı. sesi işiten bütün müslümânlar, silâhlarına sarılarak evlerinden fırlayıp Rasûlüllah'ı karşılamaya koştular. Ve Harre denilen kara taşlık yolunda Rasûlüllah'a kavuştular. şimdi maiyyetiyle ve karşılayıcılarıyle Medine'nin sağ tarafına(Kubâ yönüne) doğru meyledip yollandı. NihayetRasûlüllah, maiyyetiyle beraber Harise oğullarından Amr ibn Avf ailesinin yurduna indi. Ve onlara(onların başında bulunan Kulsüm ibn Hıdm'e) misafir oldu. Küba'ya varış rebîu'l-evvel ayının bir pazartesi gününe tesadüf etmişti karşı kabul merasimini Ebû Bekr yapmış ve konuşmuştu. Rasûlüllah ise sükût edip bir tarafa oturmuştu. Hattâ Ensâr'dan Rasûlüllah'ı evvelce görmeyerek Küba'ya gelenler, Ebû Bekr'i(Şâm ticâreti münâsebetiyle) tanıdıklarından, evvelâ ona selâm veriyorlardı. Tâ ki, Rasûlüllah'a güneş isabet edip de hemen Ebû Bekr varıp, kendi ridâsıyle Rasûlüllah'ın üzerine gölgelik yapınca, o zaman Rasûlüllah'ı herkes tanıdı. Amr ibn Avf oğulları'nda on küsur gece misafir kaldı. Bu müddet zarfında takva üzerine kurulan mescid kuruldu ve Rasûlüllah mescid içinde namaz kıldı Rasûlüllah devesine bindi. Muhacirler'den ve Ensâr'ın karşılayıcılarından meydana gelen bir kalabalık, beraberinde yürümek suretiyle, sevinç gösterileri yaparak Medine'ye hareket etti. Nihayet Medine'ye vardığında devesi, Rasûlüllah'ın Medine'deki mescidinin yerinde çöktü. Burasını müslümânlar o sırada namaz kılma yeri edinmişlerdi. Daha evvel de Sa'd ibn Zurâre'nin terbiyesinde bulunan Süheyl ve Sehl adlı iki yetîm çocuğa âid olup hurma kurutacak harman yeri idi. Rasûlüllah'ın devesi bu arsaya gelip çökünce, Rasûlüllah: "İnşâallah burası bizim menzilimiz ve makaamımızdır" buyurdu. Rasûlüllah, bu iki genci da'vet edip, burasını mescid yapmak üzere değer bahâsıyle onlardan satın almak istedi. Gençler: Yâ Rasûlallah, burasını biz Sana bağışlarız, dediler. Rasûlüllah, çocuklardan hibe suretiyle almak istemedi. Nihayet ta'yîn edilen bir bedelle satın aldı. Sonra mescidi bina etti. Mescidin inşâsı sırasında Rasûlüllah, sahâbîleriyle beraber mescid duvarlarına kerpiç taşımaya başladı. Taşırken de şu beyitleri okudu: -hımâlu lâ hımâle Hayber. Hazâ eberru Rabbena ve athar”. inne'l-ecre ecru'l-âhıre. Ferhami'l-Ensâra ve'l-Muhâcire(- Ey Rabbimiz, yüklenip taşıdığımız şu balçıktan düzülmüş ham kerpiç yükü, Hayber'in hurma hamulesi değildir. Bu ondan daha hayırlı ve daha temizdir. Şübhesiz ki hayırlı ücret, âhiret ücretidir. Yâ Rabb, sen Ensâr'a ve Muhâcirler'e merhamet eyle) diyordu. müslümânlardan ismi bize bildirilmeyen bir şâirin şiirini misâl olarak inşâd etmiştir. İbn Şihâb ez-Zuhrî: Rasûlüllah'ın bu beyitten başka tam bir şiirin bir beytine misâl olarak getirip inşâd ettiği, hadîslerde bize ulaşmadı, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3955-)
Hişâm, babası Urve'den ve Fâtıma bintu'l-Munzir'den; onlar da Esmâ(radıyallahü anh)'dan tahdîs etmiştir(Esma şöyle demiştir): Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr için Medine'ye gitmek istedikleri zaman bir sofra hazırladım. Babama: Sofranın ağzını bağlayacak, kuşağımdan başka birşey bulamıyorum, dedim. Babam: Kuşağını ikiye böl, dedi. de öyle yaptım da işte bundan dolayı ben "Zâtu'n-Nıtâkayn = İki kuşaklı" diye isimlendirildim.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3956-)
Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'den işittim, o şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye yönelip hareket ettiği zaman, yolda kendisim Surâka ibnu Mâlik ibn Cu'şum ta'kîb etti. Peygamber de onun aleyhine beddua etti. Bunun üzerine onun atının ayakları yere battı. Surâka, Peygambere: Benim için Allah'a duâ et, ben sana zarar vermeyeceğim, dedi. de onun lehine duâ etti. dedi ki: Rasûlüllah yolda susadı da bir çobana uğradı. Ebû Bekr: Ben bir kap alıp onun içine az bir mikdâr süt sağdım, onu Peygamber'e getirdim ve kendisi bundan içti; ben de bundan hoşnûd oldum, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3957-)
Bana Zekeriyyâ ibn Yahya, Ebû Usâme'den; o da Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den; o da Esmâ (radıyallahü anh)'dan olmak üzere tahdîs etti. Esma (Mekke'de iken) oğlu Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e hâmile olmuştu. Esma dedi ki: Ben gebelik müddetini tamamlamış olarak Mekke'den çıktım ve Medine'ye geldim, Küba'ya indim. Abdullah'ı orada doğurdum. Sonra onu Peygamber'e getirdim de kucağına koydum. Bunun üzerine Rasûlüllah bir hurma istedi. Onu çiğnedikten sonra çocuğun ağzına tükürdü. Bu suretle oğlumun midesine ilk inen şey, Rasûlüllah’ın tükrüğü oldu. Sonra Rasûlüllah bir hurma çiğnemiyle çocuğun damağını oğdu. En sonra çocuğa duâ etti, ona bereket ve saadet diledi. Ve böylece Abdullah ibnu'z-Zubeyr (hicretten sonra Medine'deki) müslümân aileleri içinde ilk doğan çocuk oldu. hadîsi Alî ibn Mushir'den; o da Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Esma'dan senediyle rivayet etmekte Zekeriyyâ ibnu Yahyâ'ya Hâlid ibn Mahled mutâbaat etmiştir. Bunda: Esma, Peygamber'in yanına gebe olarak hicret etti, ifâdesi vardır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3959-)
Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Allah'ın Peygamberi Mekke'den Medine'ye, Ebû Bekr'i bineğinin arkasına bindirmiş olarak geldi. Ebû Bekr,(saç ve sakalı ağardığından) ihtiyar(görünüyor, ticâret için gelip gittiğinden de) tanınıyordu. Allah'ın Peygamberi ise(saçı ağarmadığından) genç görünüyor, tanınmıyordu. dedi ki: Herhangi bir kimse Ebû Bekr'le karşılaşır da: Yâ Ebâ Bekr! Şu önündeki adam kimdir? diye sorar, O da: Bu adam beni doğru yola hidâyet eden kimsedir, diye cevâb verirdi. kimse, Ebû Bekr'in bu sözle ancak maddî olan yolu kasdettiğini sanır. Halbuki Ebû Bekr bu sözündeki yol ile ancak hayır yolunu kasdediyordu. Ebû Bekr bir ara arkasına döndü ve birden kendilerine yetişmiş olan bir süvariyi (yani Surâka'yı) gördü. Bunun üzerine: Yâ Rasûlallah, işte bir süvari bize yetişti, dedi. Allah'ın Peygamberi geriye döndü de: "Yâ Allah! Onu düşür" dedi. duâ üzerine at onu yere attı. Sonra at homurdanarak ayağa kalktı. Bu düşme ardından Surâka: Ey Allah'ın Peygamberi, ne dilersen emret, dedi. Peygamber ona: "Sen yerinde dur, arkamızdan bize yetişecek hiçbir kimseyi bırakma" buyurdu. Enes dedi ki:(Ne garîbdir ki) Surâka bir gündüzün evvelinde Allah'ın Peygamberi aleyhine çalışan, O'nun canına kasdeden bir kimse iken, o gündüzün sonunda O'nun hayâtını müdâfaa eden bir silâh mesabesinde olmuştur! Rasûlüllah Harre tarafında konak etti. Oradaki ikaametinden sonra Ensâr'a (yânı dayıları olan Neccâr oğulları'na) haber gönderdi. Onlar silâhlanarak Allah'ın Peygamber'ine ve Ebû Bekr'e geldiler de, bunlar selâm verdiler ve: (Buyurunuz!) Düşmanlarınızdan emîn, dostlarınız tarafından itaat edilmiş iki kimse olarak develerinize bininiz, dediler. üzerine Allah'ın Peygamberi devesine bindi. Ebû Bekr de arkasında, deve üstünde vaziyet aldı. Bu silâhlı kuvvetler, Peygamber'le Ebû Bekr'in develeri çevresini kuşattılar. (Bu suretle düzülen kaafile Medine'ye doğru yollandı.) Bu sırada Medine'de: Allah'ın Peygamberi geldi, Allah'ın Peygamberi geldi! denildi. herkes yükseklere çıkıp O'na bakıyor ve: Allah'ın Peygamberi geldi, Allah'ın Peygamberi geldi! Diyorlar ve sevinç gösterileri yapıyorlardı. sevinç içinde ilerleyip gelen Peygamber, nihayet Ebû Eyyûb'un evinin yanına indi. Şu muhakkak ki, Peygamber orada kendi ailesi ferdlerine bâzı sözler söylüyordu. Tam bu esnada O'nun konuşmasını Abdullah ibn Selâm işitti. Kendisi, ailesine âid olan bir hurmalıkta onlara hurma topluyor hâldeydi. Hemen onlar için toplamakta olduğu hurmaları orada bırakıvermeye acele etti de topladığı hurmalar beraberinde olarak Peygamber'in yanına geldi. Allah'ın Peygamberi'nden ilk defa olarak konuşmasını işitti. Sonra tekrar kendi ailesinin yanına döndü. Peygamberi devesinden indikten sonra (Abdulmuttalib'in anası Selmâ kadın yönünden hısımlarını kasdederek): "Hısımlarımız evlerinden hangisinin evi daha yıkındır?" diye sordu. oğullarından Ebû Eyyûb: Ey Allah'ın Peygamberi, benim evim yakındır! İşte şu, evimdir, şu da kapısıdır, diye gösterdi. "Öyle ise haydi git de bizim için yatıp istirahat edecek bir yer hazırla!" buyurdu. Eyyûb hemen gidip geldi de Peygamber'le Ebû Bekr'e hitaben: Yüce Allah'ın bereketi üzerine ikiniz de kalkıp buyurunuz! dedi. Peygamberi Ebû Eyyûb'un evine gelince, Abdullah ibn Selâm da geldi ve şunları söyledi: Şehâdet ederim ki, sen Allah'ın Rasûlü'sün ve sen hiç şübhesiz hakkı getirdin. Yahudiler benim kendilerinin seyyidi ve seyyidlerinin oğlu olduğumu, onların en bilgilisi ve en bilginlerinin oğlu olduğumu bilmişlerdir. Onları çağır da, onlar benim müslümân olduğumu bilmeden önce, beni onlardan sor (mevki'imi tezkiye ve tasdîk ettir). Çünkü Yahudiler eğer benim müslümân olduğumu bilirlerse, benim hakkımda bende bulunmayan şeyler söyleyip bana iftira ederler, dedi. üzerine Allah'ın Peygamberi (Abdullah ibn Selâm'ı bir tarafa gizledikten sonra) Yahûdîler'e haber gönderip çağırdı. Yahudiler gelip huzuruna girdiklerinde, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Yahûdî cemâati, size veyl olsun, Allah'a ittıkaa ediniz. Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a yemîn ederim ki, sizler benim Allah'ın hakk rasûlü olduğumu ve benim hakk dîni getirmiş olduğumu muhakkak pekiyi bilmektesinizdir. Onun için müslümân olunuz" buyurdu. Biz senin peygamber olduğunu bilmiyoruz, dediler. sözü Peygamber'e üç defa söylediler. Sonra Peygamber onlara: içinizde Abdullah ibn Selâm var, o nasıl adamdır?" diye sordu. Yahudiler: O bizim seyyidimiz ve seyyidimizin oğludur; en bilgilimiz ve en bilgilimizin oğludur, dediler. Peygamber: "Abdullah ibn Selâm müslümân olursa sizler ne dersiniz?'' diye sordu. Yahudiler: Hâşâ Allah'a! Abdullah ibn Selâm hiçbir vakit müslümân olmaz! dediler. Peygamber yine: "Abdullah ibn Selâm müslümân olursa sizler ne dersiniz?" buyurdu. Yahudiler: Hâşâ Allah'a! Abdullah hiçbir vakit müslümân olmaz! dediler. üçüncü defa: "Abdullah ibn Selâm müslümân olursa sizler ne dersiniz?" diye sordu. Yahudiler de üçüncü defa: "Hâşâ Allah'a! Abdullah ibn Selâm hiçbir vakit müslümân olacak değildir, dediler. Bu sefer Peygamber, Abdullah ibn Selâm'a hitaben: "Yâ İbne Selâm, bulunduğun yerden bunların önüne çık!" buyurdu. Abdullah, saklı bulunduğu yerden çıkarak: Ey Yahûdî cemâati! Allah'tan ittikaa edip korkun! Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah'a yeminle söylüyorum ki, sizler O'nun Allah'ın Rasûlü olduğunu ve O'nun hakk dîn getirdiğini muhakkak iyi bilmektesiniz, dedi. Yahudiler de ona karşı: Sen yalan söyledin, dediler. çelişkili sözleri üzerine Rasûlüllah, Yahûdîler'i huzurundan dışarı çıkardı.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3960-)
ibn Cureyc şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibn Omer, Nâfi'den; yani o da İbn Omer'den haber verdi; o şöyle demiştir: Omer ibnu'l-Hattâb(radıyallahü anh) ilk Muhâcirler'e Beytu'lmâlden dört mevsim veya dört yılda dörtbin dirhem ta'yîn etti. İbn Omer için de üçbinbeşyüz dirhem ta'yîn etti. Omer ibnu'l-Hattâb'a: İbn Omer de Muhacirler'dendir; onun tahsisatını dörtbinden niçin eksilttin? denildi. Bunun üzerine Omer: İbn Omer'i ancak ana-babası hicret ettirmişlerdir, deyip: O kendi kendine muhacir olan kimse gibi değildir, gerekçesini söylüyordu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3961-)
…Buradaki iki ta'rîkten birinde el-A'meş şöyle demiştir: Ben Şakîk ibn Seleme'den işittim, şöyle dedi: Bize Habbâb tahdîs edip şöyle dedi: Bizler Rasûlüllah'ın maiyyetinde Allah'ın cihetini, yani rızâsını arayarak (Medîne'ye hicret ettik, ecrimiz (va'di gereğince) Allah'a vâcib oldu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3962-)
Yol arkadaşlarımızdan bunun ecrinden hiçbirşey yemeden âhirete geçenler vardır. Bunlardan biri Mus'ab ibn Umeyr'dir. O, Uhud günü şehîd edilmişti de biz onu, içinde kefenleyeceğimiz hiçbirşey bulamamış, ancak ak ve kara çubuklu ve kalemli bir ihram bulmuştuk. (Biz şehidi onunla kefenlemeye çalışıyorduk.) Bu alacalı ihramla başını örttüğümüz zaman ayakları meydana çıkıyor; ayaklarını örttüğümüzde de başı meydana çıkıyordu. Bu yokluk karşısında Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bize bu ihrâmlı şehidin başını örtmemizi, ayaklarının üzerine de ızhır otundan koymamızı emretti. Bizden, kendilerine hicret meyvesi ulaşan ve bu meyveyi devşirenler de vardır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3963-)
Muâviye ibn Kurre şöyle demiştir: Bana Ebû Mûsâ el-Eş'arî'nin oğlu Ebû Burde tahdîs edip şöyle dedi: Abdullah ibn Omer bana: Sen babam Omer'in, senin baban Ebû Musa'ya dediği şeyi biliyor musun? dedi. Hayır, bilmiyorum, dedim. ibn Omer şöyle dedi: Benim babam senin babana: Yâ Ebâ Mûsâ, Rasûlüllah'la maiyyetinde İslâm'a girmemiz, O'nun beraberinde hicret etmemiz, O'nun beraberinde cihâd etmemiz ve O'nun beraberinde yaptıklarımızın hepsinin bizim lehimize sabit olması ve Resûlüllah’tan sonra yaptığımız amellerin hepsi de başabaş müsâvî olması, yani lehimize ve aleyhimize birşey sabit olmaması seni sevindirir mi? dedi. karşı benim babam(doğrusu: Senin baban): Hayır, (bu beni sevindirmez). Vallahi biz Rasûlüllah'tan sonra da cihâd etmiş, namaz kılmış, oruç tutmuş ve daha birçok hayır ameli işlemişizdir. Ve bizim ellerimizle birçok beşer İslâm Dîni'ne girdi. Biz elbette bu amellerimizin sevabını da ümîd ediyoruz, dedi. üzerine babam Omer: Fakat ben, Omer'in nefsi elinde bulunan Allah'a yemîn ederim ki, Rasûlüllah'ın beraberinde yaptığımız amellerin bizim için sabit olup sevabının bize ulaşmasını, lâkin O'ndan sonra yaptığımız herbir amelden de başabaş müsâvî olarak (yani ne lehimize, ne de aleyhimize birşey sabit olmayarak) kurtulmamızı çok arzu etmişimdir, dedi. Burde dedi ki:) Ben, İbn Omer'e: Şübhesiz senin baban Omer, Allah'a yemîn ederim ki, benim babam Ebû Musa'dan hayırlıdır, dedim.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3964-)
Ebû Usmân en-Nehdî şöyle demiştir: Ben ibn Omer (radıyallahü anh) 'den işittim: İbn Omer için: O babası Omer'den önce hicret etti denildiği zaman, bu sözden öfkelenerek şöyle demiştir: ve babam Omer, Rasûlüllah'ın huzuruna geldik ve kendisini gündüz uykusu uyurken bulduk. Bunun üzerine tekrar konak yerimize döndük. Biraz sonra Omer beni gönderdi de: Git bak bakalım, Rasûlüllah uyanmış mı? dedi. Rasûlüllah'a geldim ve huzuruna girdim de kendisiyle bey'at ettim. Sonra babam Omer'in yanına gittim ve ona Rasûlüllah'ın uyanmış olduğunu haber verdim. Akabinde hızlı hızlı yürüyerek Rasûlüllah'a gittik. Nihayet babam Omer, Rasûlüllah'ın yanına girdi de, O'nunla bey'at yaptı. Sonra ben Rasûlüllah ile (ikinci defa) bey'atlaştım.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı
3965-)
Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'den işittim, tahdîs edip şöyle dedi: Ebû Bekr, babam Âzib'den bir binek devesi satın aldı. Ben o deveyi Ebû Bekr'le beraber onun evine taşıdım. dedi ki: Bu sırada Âzib, Ebû Bekr'e, Rasûlüllah'ın hicret yürüyüşünü sordu. Ebû Bekr şöyle dedi: üzerimize gözcüler tutuldu. Biz(üç gün sonra) geceleyin(mağaradan) yola çıktık. O gecemizi ve gündüzümüzü sür'atle yürüdük. Nihayet güneş gündüzün ortasına gelip dikildi. O sırada gözümüze büyük bir kaya göründü. Onun yanına geldik. Onun biraz gölgesi vardı. Bekr dedi ki: Rasûlüllah için beraberimde bulunan bir postekiyi yere döşedim. SonraPeygamber onun üzerine yattı. Ben de onun etrafında olan şeyleri bakıp araştırmak üzere gittim. Bu sırada bir çobanla karşılaştım ki, çoban küçük koyun sürüsü içinde bizim istediğimiz gibi o kayanın gölgesinden faydalanmak isteyerek, ona doğru gelmektedir. Ben çobana: Sen kimin çobanısın ey delikanlı? Diye sordum. O: Fulân kimsenin çobanıyım, dedi. Ben ona: Senin koyunlarında süt var mı? Dedim. O: Evet vardır, dedi. Ben ona: Süt sağar mısın? dedim. O: Evet sağarım, dedi ve sürüsünden bir koyun tuttu. Ben ona: Memesi üzerindeki kıl, toprak ve pislikleri silkele, dedim. Ebû Bekr dedi ki: biraz süt sağdı. Benim yanımda daRasûlüllah'a su içirdiğim deriden bir su kabı bulunuyordu ve ağzı üzerinde bir bez parçası vardı. Sütün üzerine biraz da su döktüm, hattâ kabın aşağısı biraz soğudu. Sonra bunu Peygamber'e getirdim de: Yâ Rasûlallah, bu sütü iç! Dedim. içti, ben de bundan hoşnûd oldum. Sonra hareket ettik. Bizi arayıcılar izimiz üzerinde idiler.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-ensâr
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İle Sahâbîlerinin Medineye Hicret Etmeleri Bâbı