Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı
2967-)
Bize Ebû İshâk tahdîs edip şöyle dedi: Ben el-Berâ'dan işittim: Bir adam ona: Sizler Huneyn günü kaçmış mı idiniz yâ Ebâ Umâre? Diye sordu. da: Hayır vallahi Rasûlüllah geri dönmemiştir. Lâkin hakîkat şu ki, O'nun sahâbîlerinin gençleri ve ağırlığı olmayanları miğfersiz, zırhsız ve silâhsız olarak çıktılar. Akabinde hemen hemen kendilerinin hiçbir oku yere düşmeyecek kadar iyi atıcı olan Hevâzin ve Benû Nasr topluluğu olan atıcılardan ibaret bir kavme geldiler. Onlar bunlara ok yağdırdılar. Öyle bir ok yağmuru ki, hemen hemen hiç hatâ etmiyorlardı. Bunun üzerine o genç sahâbîler oradan Peygamber'in yanına dönüp geldiler. Peygamber beyaz katırının üstünde; amcasının oğlu Ebû Sufyân ibnu'l-Hâris ibn Abdilmuttalib ise onu yediyordu. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) -sabit durup- hemen bineğinden indi ve Allah'tan yardım istedi. Sonra: "Ben peygamberim yalan yok, ben Abdulmuttalib oğluyum!" dedi. sonra da sahâbîlerini harb saffına dizdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Bozgunluk Sırasında Bineğinden İnip Allahtan Yardım İsteyerek Askerlerini Harb Nizâmına Koyan Kimse Bâbı
2969-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kunûtta şöyle duâ ederdi: Seleme ibn Hişâm'ı kurtar! el-Velid ibnu'l-Velîd'i kurtar! Allah.' Ayyaş ibn Ebî Rabîa'yı kurtar! (Kâfirler elinde) zaîf görülen diğer mü'minleri kurtar! Mudar aleyhine baskını daha da şiddetlendir! Yıllarını Yûsuf'un yılları gibi şiddetli yap!".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Harb Sırasında İmâmın Müşrikler Aleyhine Bozulma Ve Sarsılma Duası Yapması Bâbı
2970-)
Bize İsmâîl ibnu Ebî Hâlid haber verdi. Kendisi Abdullah ibn EbîEvfâ (radıyallahü anh)'dan şöyle derken işitmiştir: Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb günü müşrikler aleyhine duâ edip şöyle dedi: Allahım! Ey Kur'ân 'ı gönderen, (düşmanlarla) hesabı tez olan! Allahım! Sen şu düşman Arab kabilelerini bozguna uğrat! Allahım! Sen onların topluluklarını kır, irâdelerini sars!"
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Harb Sırasında İmâmın Müşrikler Aleyhine Bozulma Ve Sarsılma Duası Yapması Bâbı
2971-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin gölgesinde namaz kılıyordu. Ebû Cehl'le Kureyş'ten birtakım insanlar oturmakta idiler. Mekke'nin bir tarafında da bir deve kesilmişti. Ebû Cehl(o kesilen devenin döl yatağını getirin) dedi de getirmek için insan gönderdiler. Onlar dişi devenin döl yatağını getirdiler ve onu Peygamber'in üzerine attılar. Akabinde Fâtıma geldi ve döl yatağını Peygamber'in üstünden attı. Bunun ardından Peygamber: Kureyş'i Sana havale ederim! Kureyş'i Sana havale ederim! Kureyş'i Sana havale ederim! Cehl ibn Hişâm'ı, Utbe ibn Rabîa'yı, Şeybe ibn Rabîa'yı, el- Velîd ibn Utbe'yi, Ubeyy ibn Halefi, Ukbe ibn Ebî Muayt'ı Sana havale ederim!" beddua etti. ibn Mes'ûd: Yemîn olsun ben Peygamber'in burada isimlerini saydıklarını Bedir çukurunun içinde öldürülmüşler görmüşümdür. Râvî Ebû İshâk: Ben yedinci ismi unuttum, demiştir. Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Yûsuf ibn İshâk, dedesi Ebû İshâk'tan: "Umeyyetüibnu Halef" dedi. Şu'be ise: Umeyye yahut Ubeyyun demiştir. Doğrusu ise Umeyye'dir (çünkü Ubeyy ibn Halefi Peygamber kendi eliyle Uhud'da öldürdü).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Harb Sırasında İmâmın Müşrikler Aleyhine Bozulma Ve Sarsılma Duası Yapması Bâbı
2972-)
Âişe (r.anha)'den(şöyle demiştir): Yahudiler Peygamber'in huzuruna girdiler de: es-Sâmu aleyke = Ölüm senin üzerine olsun), dediler. Bunun üzerine ben onlara lânet ettim. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Sana ne var ki onlara lânet ettin?" buyurdu. Ben: Onların dediklerini işitmedin mi? dedim. Peygamber: "Sen benim 'Ve aleykum (= Size de olsun)' dediğimi işitmedin mi?" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Harb Sırasında İmâmın Müşrikler Aleyhine Bozulma Ve Sarsılma Duası Yapması Bâbı
2973-)
İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Utbe ibn Mes'ûd haber verdi ki, ona da Abdullah ibn Abbâs şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Rûm Meliki olan Kaysar'a bir mektûb yazdı ve yazdığı mektubun içinde şöyle buyurdu: "...Eğer İslâm'dan yüz çevirir, onu kabul etmezsen çiftçilerin günâhı senin boynunadır...".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Müslüman, Kitâb Ehline İslâma Dönmeleri İçin Hidâyet Yolunu Gösterip İrşâd Eder Mi, Yahut Onlara Kurânı Öğretir Mi?
2974-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Mekke'de müslümân olup kabilesini da'vete me'mûr olan) Tufeyl ibn Amr ed-Devsî -Hayber fethi sırasında- bâzı arkadaşlarıyle Peygamber'in yanına ziyarete gelmişti. Bunlar(kendi kavminden şikâyet ederek): Yâ Rasûlallah! Devs kabîlesi halkı Allah'a âsî oldular da Tufeyl'in İslâm'a da'vetini kabulden çekindiler. Binâenaleyh sen bunların aleyhine duâ et, dediler. tarafından: Devsîler helak olsun, denildi. aleyhi ve sellem) ise: " Allahım! Devs halkına hidâyet eyle de onları İslâm camiamıza getir" diye duâ etti
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Müşrikleri İslâma Alıştırmak İçin Onlar Lehine Hidâyet Duası Yapmak Bâbı
2975-)
Katâde şöyle demiştir: Ben Enes(radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle diyordu: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Rûmlar'a (Bizanslüar'a) mektûb yazmak istediği zaman, kendisine: "Onlar bir mektubu mühürlü olmadıkça okumazlar" denildi. Bunun üzerine Peygamber gümüşten bir mühür yüzük edindi ki, bu yüzüğün Peygamber'in elindeki beyazlığı hâlâ gözümün önündedir. Bu mühür yüzükte "MuhammedunRasûlüllah"sözlerini nakşettirdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Yahudi Ve Hıristiyanı İslâma Çağırma; Bunların Hangi Şey Üzerine Mukaatele Olunacakları; Peygamberin Fars Meliki Kisrâ İle Rûm Meliki Kaysara Yazdığı Mektûblar Ve Kıtalden Önce İslâma Çağırma Bâbı
2976-)
Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kisrâ'ya mektubunu (Abdullah ibn Huzâfe es-Sehmî ile) gönderdi ve bu İbn Huzâfe'ye mektubu götürüp Bahreyn büyüğüne -ki Kisrâ'nın Bahreyn emîridir- vermesini emretti. İbnu Huzâfe de Bahreyn Emîri Munzir'e mektubu verdi. O da götürüp Kisrâ'ya verdi. Kisrâ mektubu görünce onu yırtıp parçaladı. Şihâb dedi ki: Ben, râvî Saîd ibnu'l-Müseyyeb'in: Peygamber (Kisrâ ile kavmine) "Parça parça olsunlar" diye beddua etti, dediğini zannederim.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Yahudi Ve Hıristiyanı İslâma Çağırma; Bunların Hangi Şey Üzerine Mukaatele Olunacakları; Peygamberin Fars Meliki Kisrâ İle Rûm Meliki Kaysara Yazdığı Mektûblar Ve Kıtalden Önce İslâma Çağırma Bâbı
2977-)
Bize İbrâhîm ibn Hamza tahdîs etti. Bize İbrâhîm ibn Sa'd, Salih ibn Keysân'dan; o da İbn Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn Abdillah ibn Utbe'den; o da Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan tahdîs etti. O şöyle haber vermiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Rûm Kaysarı'nı İslâm'a çağırmak üzere ona mektûb yazdı. Mektubunu Kaysar'a Dıhye el-Kelbî'nin beraberinde yolladı. Rasûlüllah, Dıhye'ye mektubu Busrâ halkı büyüğünün Kaysar'a sunması için, mektubu Busrâ halkı büyüğüne vermesini emretti. ise, Allah ondan Fars ordularını bozguna uğrattığı zaman, Allah'ın kendisine in'âm ettiği bu büyük zafere şükür olmak üzere, Hınıs'tan İliyâ'ya (yânı Beytu'l-Makdis'e) kadar yürüdü idi. Kaysar İliyâ'da'iken Rasûlüllah'ın mektubu kendisine ulaştığı zaman, mektubu okuduğunda adamlarına: Bana burada o adamın kavminden bir adam arayın, ben onlara Allah'ın Rasûlü'nden suâller sorayım! dedi. Abbâs şöyle dedi: Bana Ebû Sufyân haber verdi ki, kendisi Rasûlüllah ile Kureyş kâfirleri arasında yapılmış olan Hudeybiye barış anlaşması müddeti içinde, ticâretçiler olarak Şam'a gelmiş bulunan Kureyş'ten birtakım adamlar arasında Şam'da bulunuyormuş. Ebû Sufyân dedi ki: Akabinde Kaysar'ın elçisi bizleri Şam'ın bir yerinde buldu. Ben ve arkadaşlarım götürüldük. Nihayet İliyâ beldesine geldik. Kaysar'ın huzuruna girdirildik. Bir de gördük ki Hırakliyus üzerinde tâc olduğu hâlde hükümdarlık tahtında oturmuş, etrafında Rûm büyükleri vardı. Hırakl, tercümanına: Peygamber olduğunu söyleyen şu zâta nesebce en yakın hangisidir, onlara sor, dedi. Ebû Sufyân dedi ki: Ben: O'na neseben en yakınları benim, dedim. Kaysar: O'nunla senin arandaki yakınlık nedir? dedi. O benim amcamın oğludur, dedim. gün o kaafilenin içinde benden başka Abdu Menâf oğulları'ndan kimse yoktu. Kaysar: Onu bana yaklaştırınız, dedi ve arkadaşlarımla ilgili emri de verdi. benim omuzumun yanına sırtımın arka tarafına oturttular. Hırakl, tercümanına: Bunun arkadaşlarına söyle: Ben Peygamber olduğunu söyleyen o zât hakkında bu adamdan bâzı şeyler soracağım. Eğer bu bana yalan söylerse, sizler onu yalanlayınız! Dedi. Sufyân dedi ki: Vallâhî o gün arkadaşlarımın benden çıkacak yalanı yaymalarından utanmak olmasaydı, Hırakliyus bana Peygamber'den sorduğu zaman, muhakkak O'na yalan söylerdim. Fakat ben arkadaşlarımın benden çıkacak yalanı nakledip yayacaklarından utandım da Hırakliyus'a doğru söyledim. Kaysar, tercümanına: Ona sizin içinizde O'nun nesebi nasıldır? Diye sor, dedi. Ben: İçimizde O büyük bir neseb sahibidir, dedim. Sizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş(yani O'ndan evvel peygamberlik iddiası etmiş) bir kimse var mıydı? dedi. Yoktu, dedim, O söylediği peygamberlik sözünü söylemesinden önce sizler O'nu hiç yalanla ittihâm ediyor muydunuz? dedi. Hayır, dedim. Bâbaları içinde bir melik var mıydı? dedi. Hayır yoktu, dedim. O'na insanların eşrafı mı, yoksa zaîfleri mi tâbi' oluyorlar? dedi. Halkın zaîfleri daha çok tâbi' oluyorlar, dedim. O'na tâbi' olanlar artıyorlar mı, yoksa eksiliyorlar mı? dedi. Artıyorlar, dedim. Dîne girişten sonra O'nun dînini beğenmemezlikten dolayı dînden dönen kimse oluyor mu? dedi. Hayır olmuyor, dedim. O gadr ediyor mu (yani ahdini bozuyor mu)? dedi. Hayır gadr etmez. Ancak şimdi biz O'nunla bir müddete kadar silâh bırakma halindeyiz; ahdini bozmasından korkuyoruz, dedim. Sufyân dedi ki: Kaysar'la olan bu mükâlemede bana, içine birşey girdirip de onunla Muhammed'in şânını eksilteceğim bir söz söylemek mümkün olmadı. Benden, bundan başkasının nakledilmesinden korkmuyorum. Kaysar bana: O'nunla hiç harb ettiniz mi? Yâhud O sizinle harb etti mi? Evet, O'nunla harb ettik, dedim. Öyleyse O'nun harbi ve sizin harbiniz nasıl oldu? dedi. Harb tâli'i (bizimle O'nun arasında) nevbet nevbet olur: Bir kerre O bize gâlib olur, diğer kerre biz O'na gâlib oluruz, dedim. O sizlere ne emrediyor? dedi. O bizlere, kendisine hiçbir şeyi ortak kılmayarak yalnız Allah'a ibâdet etmemizi emrediyor ve Bâbalarımızın ibâdet edegeldikleri putlardan bizleri nehyediyor. Ve yine O, bizlere namaz kılmayı, sadaka vermeyi, iffetli olmayı, ahde vefakârlığı, emâneti eda etmeyi emrediyor, dedim. bunları ona söylediğim zaman o, kendi tercümanına dedi ki: Ona şunları şöyle: Ben sana içinizde O'nun nesebini sordum; sen O'nun yüksek neseb sahibi olduğunu söyledin. Rasûller de zâten böyle kavimlerinin yüksek neseb sâhibleri içinden gönderilir. Ben sana: Sizden bu peygamberlik sözünü O'ndan önce söylemiş bir kimse var mıdır? dedim; sen: Hayır yoktur, dedin. Ben de: Eğer sizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş bir kimse olaydı, kendisinden önce söylenmiş olan bir söze uyup taklide kalkışan bir adamdır diye düşünürdüm, dedim. Ben sana: O, dediğini demesinden önce sizler O'nu yalan söylemekle suçluyor mu idiniz? dedim; sen: Hayır, dedin. Ben de kesin surette bildim ki, insanlara karşı yalan söylemeyi işlememiş bir kimse (sonradan) Allah'a karşı yalan söylemeye cesaret edemez. Ben sana: O'nun Bâbaları, dedeleri içinden bir melik olmuş mudur? diye sordum; sen: Hayır olmamıştır, dedin. Ben de: Bâbalarından bir melik olaydı bu da Bâbalarının hükümdarlığını geri almak isteyen bir kimsedir diye hükmederdim, dedim.'Ben sana: O'na insanların eşrafı mı tâbi' oluyorlar yoksa zaîfleri mi? diye sordum; sen: O'na tâbi' olanların insanların zaîfleri olduğunu söyledin. Rasûllerin tâbi'leri de zâten onlardır. Ben sana: (O'na tâbi' olanlar) artıyorlar mı, yoksa eksiliyorlar mı? diye sordum; onlar artıyorlar, dedin. İmân keyfiyeti de tamâm oluncaya kadar hep böyle gider. Ben sana: O'nun dînine girdikten sonra dînini beğenmemezlikten dolayı irtidâd eden oluyor mu? diye sordum; sen: Hayır, dedin. İmân da mûcib olduğu iç ferahlığı kalblere karışıp kökleşince böyle olur; onu kimse sevmemezlik etmez. Ben sana: O zât gadr eder mi(yani ahdine vefasızlık eder mi)? diye sordum; sen: Hayır o gadr etmez, dedin. Rasûller de böyle olur; onlar gadr etmezler. Ben sana: Siz O'nunla harb ettiniz mi ve O sizinle harb etti mi? diye sordum. Sen: O'nun harb, yaptığını, sizin harbiniz ve O'nun harbinin nevbet nevbet değişir olduğunu, bir defa O'nun sizlere gâlib gelir, diğer defa da sizler O'na gâlib gelir olduğunuzu söyledin. Rasûller de böyledir. Onlar (Allah tarafından tâat yolunda sabırlarının ve gayretlerinin çokluğu sebebiyle ecirleri büyük olsun diye) belâlara uğratılırlar, sonra da makbul akıbet onların lehine olur. Ben sana: O size ne emrediyor? diye sordum! Sen: O'nun sizlere Allah'a ibâdet etmenizi ve O'na hiçbirşeyi ortak yapmamanızı emreder olduğunu, babalarınızın ibâdet edegeldikleri putlardan sizleri nehyeder olduğunu, keza sizlere namaz kılmayı, sadaka vermeyi, haramlardan el çekip iffetli olmayı, ahde vefa etmeyi, emâneti yerine getirmeyi emreder olduğunu söyledin. dedi ki: İşte bu söylediklerin peygamberin sıfatlarıdır. Zâten ben bir peygamberin çıkacağını bilir idim. Lâkin onun sizden olacağını zannetmezdim. Eğer bu dediklerin doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yere yakında o Zât mâlik olacaktır. O'nun yanına ulaşabileceğimi umud eder olaydım, O'nunla buluşmak için elbette her türlü zahmete katlanırdım. O'nun yanında olaydım (hizmet ederek) elbette ayaklarını yıkardım. Sufyân şöyle dedi: Bundan sonra Hırakliyus Rasûlüllah'ın mektubunu istedi. Mektûb okundu: Mektubun içinde şunların yazılmış olduğunu gördük: ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle kulu ve rasûlü Muhammed'den Rûm'un büyüğü Hırakle, yoluna uyanlara selâm olsun! Bundan sonra: (Ey Rûm Milletinin büyüğü!) Ben seni İslâm da'vetine çağırıyorum. Müslüman ol ki selâmette bulunasın. Müslüman ol ki Allah senin ecrini iki kat versin. Eğer bu da'vetimi kabul etmezsen Hristiyan çiftçilerin günâhı senin üzerinedir.” Kitâblılar! Bizimle sizin aranızda müsâvî ve müşterek olan bir söze geliniz: Allah 'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbirşeyi eş tutmayalım, Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabbler edinmeyelim. Eğer (Kitâblılar bu da'vetten) yüz çevirirlerse, siz de onlara: 'Şâhid olun, biz muhakkak müslümânlarız' deyin" (Âlu İmrân: 64). Sufyân dedi ki: Hırakl sözünü bitirince etrafında bulunan Rûm büyüklerinin sesleri yükseldi ve gürültüleri çoğaldı. Ben onların ne dediklerini bilemiyorum. Bizimle ilgili emir verildi de bizler dışarı çıkarıldık. Arkadaşlarımla beraber dışarı çıkıp da onlarla yalnız kalınca, onlara: İbnu Ebî Kebşe'nin (yani Muhammed'in) işi hakîkaten azamet peyda etti. Bu Benu'l-Esfar Meliki O'ndan korkuyor, dedim. Ebû Sufyân dedi ki: Allah'a yemîn olsun ki, kendim isteksiz olduğum hâlde Allah kalbime İslâm'ı girdirinceye kadar ben Peygamber'in işinin muhakkak gâlib geleceğine boyun eğici ve kesin bilici olmakla devam ettim.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamberin İnsanları İslâma, Peygamberliği İtiraf Etmeye, Allahın Berisinde Bir Kısmının Diğer Bir Kısmını Rabbler Edinmemelerine Çağırması Bâbı
2979-)
Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh) Hayber günü (fetih uzayınca)Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: "Müslümanların bayrağını artık öyle bir kimseye vereceğim ki, Allah onun elleriyle fetih verecektir." üzerine orada bulunan sahâbîler, bayrağın kendilerinden hangisine verileceği mes'elesi için ümîd eder oldular. Onların hepsi bayrağın kendisine verilmesini umarak, ertesi güne erdiler. Fakat Rasülullah ertesi gün: "Alî nerededir?" diye sordu. Sahâbîler tarafından: Alî gözlerinden şikâyet ediyor, denildi. emretti de Alî çağrıldı. Peygamber Alî'nin gözlerine tükürdü, hemen orada gözleri, onda hiçbir ağrı yokmuş gibi, iyi oldu. Bunun üzerine Alî: Hayber Yahûdîleri'yle; onlar da bizim gibi(müslümân) oluncaya kadar harb ederiz! dedi. Peygamber: "Yâ Alî, yavaş ol! Sükûnetle(yani harb etmeden) Hayberliler'in sahasına ininceye kadar ilerle. Sonra onları İslâm 'a çağır ve üzerlerine vâcib olan İslâm esâslarını onlara haber ver. (Yâ Alî!) Allah'a yemin ederim ki, senin irşadınla tek bir kişinin hidâyete kavuşturulması, senin için kırmızı develerin olmasından hayırlıdır" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamberin İnsanları İslâma, Peygamberliği İtiraf Etmeye, Allahın Berisinde Bir Kısmının Diğer Bir Kısmını Rabbler Edinmemelerine Çağırması Bâbı
2980-)
Humeyd et-Tavîl şöyle demiştir: Ben Enes(radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle diyordu: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kavme gazaya gittiği zaman, sabah oluncaya kadar baskın yapmazdı. (Sabah olunca) ezan sesi işitirse onlarla harbden kendini tutardı. Eğer ezan işitmezse, sabah olduktan sonra onlar üzerine baskın yapardı. Biz Hayber'e geceleyin indik.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamberin İnsanları İslâma, Peygamberliği İtiraf Etmeye, Allahın Berisinde Bir Kısmının Diğer Bir Kısmını Rabbler Edinmemelerine Çağırması Bâbı
2981-)
Bize Kuteybe tahdîs edip şöyle dedi: Bize İsmâîl ibn Ca'fer, Humeyd et-Tavîl’den; o da Enes'ten: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bizleri gazaya götürdüğü zaman... dediğini tahdîs etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamberin İnsanları İslâma, Peygamberliği İtiraf Etmeye, Allahın Berisinde Bir Kısmının Diğer Bir Kısmını Rabbler Edinmemelerine Çağırması Bâbı
2982-)
Ve yine bize Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Humeyd'den; o da Enes (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki (o şöyle demiştir): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber'e gazaya çıktı ve Hayber'e geceleyin vardı. Peygamber bir kavmin yurduna geceleyin geldiği zaman, sabah olmadıkça üzerlerine baskın yapmazdı. Sabah olunca Yahudiler zirâat âletleri ve iş sepetleri ile tarlalara doğru çıktılar.Peygamber'i gördüklerinde: Muhammed; vallahi şu Muhammed'dir ve askeridir! Dediler.Peygamber de: "Allâhu Ekber. Hayber harâb oldu (yahut harâb olsun). Biz bir kavmin yurduna indiğimiz zaman inzâr edilip korkutulmuş olanların hâli yaman olur'' buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamberin İnsanları İslâma, Peygamberliği İtiraf Etmeye, Allahın Berisinde Bir Kısmının Diğer Bir Kısmını Rabbler Edinmemelerine Çağırması Bâbı
2983-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bana insanlar Lâ ilahe ille'llâh deyinceye kadar onlarla harb etmekliğim emrolundu. Her kim Lâilahe illellâh derse, müslümânlık hakkının gereği (olan haddler) müstesna, canını ve malını benim elimden kurtarmıştır. (içlerindekiler den dolayı olan) hesabı ise Allah'a âiddir". hadîsi Omer ile İbn Omer de Peygamber'den rivayet etmişlerdir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamberin İnsanları İslâma, Peygamberliği İtiraf Etmeye, Allahın Berisinde Bir Kısmının Diğer Bir Kısmını Rabbler Edinmemelerine Çağırması Bâbı
2984-)
İbn Şihâb dedi ki: Bana Abdurrahmân ibnu Abdillah ibn Ka'b ibn Mâlik haber verdi ki, babası Abdullah(radıyallahü anh), oğulları arasından(körlüğü sırasında) Ka'b ibn Mâlik'in yedincisi idi. Bu Abdullah dedi ki: Ben Bâbam Ka'b ibn Mâlik'ten işittim. Kendisi Tebûk gazvesinde Rasûlüllah'tan geri kaldığı zamandan anlatıp şöyle dedi: Bir de Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'in âdeti bir gazaya gitmek isteyince muhakkak o gazveyi başkasıyle gizleyip örterdi, yani onu tevriyeli bir ifâde ile söylerdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazveye Gitmek İsteyip De Onu Başkası İle Örtüp Gizleyen Kimse İle, Sefere Perşembe Günü Çıkmayı Seven Kimse Bâbı
2985-)
Bize Abdullah ibn el-Mubârek haber verdi. Bize Yûnus ibn Yezîd, ez-Zuhrî'den haber verdi. O şöyle demiştir: Bana Abdurrahmân ibnu Abdillah ibn Ka'b ibn Mâlik haber verip şöyle dedi: Ben(dedem) Ka'b ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle diyordu: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) yapacağı bir gazveye gitmek istediğinde o gazveyi muhakkak başka bir gazve ile gizler örterdi. Nihayet (dokuzuncu hicret yılındaki) Tebûk gazvesi olunca, Rasûlüllah bu gazveye şiddetli sıcak bir mevsimde çıkmış, uzak ve tehlikeli bir yolculuğa yönelmiş, çok kalabalık bir düşmanla cenk etmeye yönelmişti. Bu sebeple Rasûlüllah, düşmanlarına gerekecek hazırlıklarını yapmaları için müslümanlara maksadını açıkladı ve gitmek istemekte olduğu ciheti onlara haber verdi. yine İbnu'l-Mubârek'ten; o da Yûnus'tan; o da ez-Zuhrî'den; o şöyle demiştir: Bana Abdurrahmân ibnu Ka'b ibn Mâlik haber verdi ki, Ka'b ibn Mâlik (radıyallahü anh): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir sefere çıkmak istediğinde perşembe gününden başka günlerde muhakkak ki pek az yola çıkardı, der idi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazveye Gitmek İsteyip De Onu Başkası İle Örtüp Gizleyen Kimse İle, Sefere Perşembe Günü Çıkmayı Seven Kimse Bâbı
2987-)
Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da(Abdullah'ın kardeşi) Abdurrahmân ibnu Ka'b ibn Mâlik'ten; o da Bâbası Ka'b ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten,Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Tebûk gazvesine perşembe günü yola çıktığını ve perşembe gününde yola çıkmayı sever olduğunu haber vermiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazveye Gitmek İsteyip De Onu Başkası İle Örtüp Gizleyen Kimse İle, Sefere Perşembe Günü Çıkmayı Seven Kimse Bâbı
2988-)
Ebû Kılâbe'den; o da Enes(radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Veda Haccı'na giderken- öğle namazını Medine'de dört rek'at kılmış, ikindi namazını da Zu’l-Huleyfe'de iki rek'at kılmıştır. (Enes dedi ki:) Ben sahâbîlerin hacc ve umreyi beraberce telbiye etmekte olduklarını işittim.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Sefere Öğleden Sonra Çıkmak Bâbı
2989-)
Amre, Âişe (r.anha)'den şöyle derken işitmiştir: Bizler zu'lka'deden kalan beşinci günde(yânı zu’l-ka'denin yirmibeşinde) Medîne'den Rasûlüllah’ın beraberinde yola çıktık.(Bu aylarda umre değil) yalnız hacc edilir zannolunurdu. Mekke'ye yaklaştığımızda Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem):"Beraberinde kurbanlık bulunmayanın Beyt'i tavaf ettiği, Safa ile Merve arasını da sa'y ettiği zaman ihramdan çıkmasını" emretti. dedi ki: Kurbân bayramının ilk günü(Minâ'da, elinde) sığır eti ile birisi bizim çadıra girdirildi. Ben: Bu nedir? dedim. Eti getiren: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) zevceleri adına kurbân kesti, dedi. ibn Saîd dedi ki: Ben bu hadîsi(Ebû Bekr'in oğlu) Kaasım ibn Muhammed'e zikrettim. Kaasım: Vallâhî Amre bu hadîsi sana olduğu gibi(yani kısaltma ve değiştirme yapmadan) getirmiştir, dedi
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Sefere Ayın Sonunda Çıkmanın Cevazı Bâbı
2992-)
Bana Nâfi', İbn Ömer'den; oda Peygamber'den tahdîs etti. H ve yine bana Muhammed ibnu Salih tahdîs edip şöyle dedi: Bize İsmail ibn Zekeriyyâ, Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den; o da İbn Omer (radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ma'siyetle emrolunmadıkça (âmirin emrini) dinlemek ve itaat etmek haktır (vâcibdir). Ma'siyetle emrolunduğu zaman da (onları) dinlemek ve itaat etmek yoktur" buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Masiyetle Emrolunmadıkça İmâmı Ve Âmiri Dinlemek Ve İtaat Etmek Bâbı
2993-)
el-A'rec de Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den işitmiştir: O da Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan: "Biz(müslümânlar, Kitâb ehline göre, dünyâ târihinde) sonra gelmiş bulunuyoruz.(Âhirette faziletçe) en ileride bulunanlarız..." buyururken işitmiştir. yine bu senedle gelen diğer hadîste Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: "Bana itaat eden Allah'a itaat etmiştir. Bana isyan eden Allah'a isyan etmiştir. Emîre isyan eden bana isyan etmiştir. Devlet başkanı (millet için) bir kalkandır. Onun ardında, onun emrinde harb yapılır. Onunla (düşmandan) korunulur. Eğer o millete Allah'a takva ile emrederse ve adaletle hareket ederse, bu emri ve adaleti sebebiyle onun için sevâb vardır. Eğer takva ve adaletten başkasıyle emir ve hükümederse, bundan meydana gelen günâh onun üzerine döner(me'mûr üzerine değildir)".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Devlet Başkanının Arkasında Harb Edilir Ve Onunla Düşmandan Korunulur.
2995-)
İbn Omer (radıyallahü anh) şöyle dedi: Bizler Hudeybiye'den döndüğümüzün ertesi yılından beri altında bey'at ettiğimiz o (târihî ve mübarek) ağacı (unuttuk da onu) ta'yîn üzerinde bizden iki kişi (nin re'yi) bir arada toplanamadı. Bu(ağacın bilinmemesi) da Allah tarafından gelen büyük bir rahmet oldu. dedi ki: Ben Nâfi'e: Rasûlüllah hangi şart üzerine sahâbîleri ile bey'atlaşma yaptı; ölmek üzere mi? diye sordum. Hayır, ölmek üzere değil, harbde sabır ve sebat etmek üzerine sahâbîleriyle bey'atlaşma yaptı, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Harbde Kaçmamaları Üzerine Beyat Edilmesi Bâbı
2996-)
Abdullah ibn Zeyd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Harre vak'ası zamanı olduğu sırada Abdullah ibn Zeyd'e bir gelen geldi de, ona: Abdullah ibn Hanzala, insanlarla ölmek üzere bey'atlaşıyor (sen ne dersin)? dedi. Abdullah ibn Zeyd de ona: Ben Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)'tan sonra hiçbir kimse ile bu ölüm şartı üzerine bey'at etmem, diye cevâb verdi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Harbde Kaçmamaları Üzerine Beyat Edilmesi Bâbı
2997-)
Seleme ibnu’l-Ekva' (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bey'at etmiş, sonra ağacın gölgesi tarafına dönüp gelmiştim. İnsanlar(ın bey'at sıkışıklığı) hafifleyince Peygamber bana hitaben: "Ey Ekva' oğlu! Sen bey'at etmezmisin?" diye sordu. İbnu'l-Ekva' dedi ki: Ben de: Ben bey'at etmişimdir yâ Rasülallah! diye cevâb verdim. O: "Bir daha bey'at et!" buyurdu. Ben de kendisiyle ikinci defa bey'at ettim. (Râvîsi Yezîd ibn Ebî Ubeyd tarafından:) (Yâ Ebâ Müslim!) O gün siz hangi madde üzerine bey'at ediyordunuz? diye soruldu da İbnu'l-Ekva': Ölmek üzerine (yânı ölsek bile kaçmamak üzerine), demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Harbde Kaçmamaları Üzerine Beyat Edilmesi Bâbı
2998-)
Humeyd şöyle demiştir: Ben Enes(radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle diyordu: Ensâr hendek kazma gününde: Nahnu'llezîne bâyeû Muhammeden Ale'l-cihâdi mâ hayîynâ ebeden! (Bizler diri olduğumuz müddetçe devamlı cihâd etmek üzere Muhammed'e söz vermiş kimseleriz)! derlerdi. aleyhi ve sellem) de onlara cevâb verip şöyle buyurdu: "Allâhumme lâ ayşe illâ ayşu'l-âhirah Fe-ekrimi'l-Ensâra ve'l Muhâcirah Âhiret yaşayışından başka hakîkî- yaşayış yoktur. Onun için Sen Ensâr'a ve Muhâcirler'e ikram eyle!)?.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Harbde Kaçmamaları Üzerine Beyat Edilmesi Bâbı
2999-)
Mucâşı' (ibnu Mes'ûd es-Sulemî-radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Mekke fethinden sonra) ben kardeşim Mucâlid ibnu Mes'ûd ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına geldim de: (Medîne'ye) hicret etmek üzere bize bey'at et (yani muâhade ve müsâade eyle), dedim. Peygamber:' "Artık hicretin hükmü, (fetihten önce) hicret edenlere âid olarak geçmiştir" buyurdu. Bizimle ne üzerine bey'at edersin? dedim. Peygamber: “İslâm ve cihâd üzerine”buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Harbde Kaçmamaları Üzerine Beyat Edilmesi Bâbı
3000-)
Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle dedi: Günün birinde bana bir adam geldi ve benden kendisine ne cevâb vereceğimi bilmediğim birşey sordu da, şöyle dedi: Şu bir kişi hakkında re'yin nedir? Ki o zinde, silâhı üzerinde olarak sevinç içinde kumandanlarımızla beraber gazalara çıkar, fakat kumandanımız (ona ve) hepimize karşı sayamayacağımız derecede çok ve ağır vazifeler hakkında kesin ve şiddetli emirler verir. (Şimdi bu katlanılmaz işlerde gâzînin durumu nedir? Şu hâlde gâzinin, kumandanının bu ağır emirlerine itaat etmesi vâcib midir?) diye sordu. de ona şöyle cevâb verdim: Vallâhî ben sana ne cevâb vereceğimi bilmiyorum. Şu kadar ki, biz Peygamber ile beraber(birçok gazalarda) bulunduk. O, bir iş hakkında emir verince, verilen vazifeyi biz görünceye kadar, bize karşı azim ve şiddet göstermemeye yakın (bir vaziyette) bulunurdu. Bunun bir müstesnası da vardır. Sizden herhangi biriniz Allah'ın azabından korunduğu müddetçe dâima hayır ile beraberdir. Şayet onun gönlünde(bir hususta caiz midir, değil midir diye) bir şübhe uyandığında o kimse, (üstün ve hayırlı diğer) bir kimseye sorup, ondan (onun öğüdünden) gönlündeki şübhe hastalığını şifâlandırabilir. -Sizin öyle(hakk sözlü) bir kişiyi bulamayacağınız günler yaklaşmıştır. -Kendisinden başka ibâdete değer bir ma'bûd bulunmayan Allah'a yemîn ederim ki, ben dünyâdan geri kalan ve geçen günleri ancak derede birikmiş su gibi düşünüyorum: Onun safîsi içilmiş de geriye bulanığı kalmıştır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Devlet Başkanının İnsanlara Kesin Ve Yerine Getirilmesi Vâcib Olan Emrinin Ancak İnsanların Takat Getirebilecekleri İşlerde Olması Bâbı
3001-)
Bize Ebû İshâk (el-Fezârî), Mûsâ ibn Ukbe'den; O da Omer ibn Ubeydillah'ın himayesinde bulunan Salim Ebu'n-Nadr'dan tahdîs etti. Bu Salim, Omer ibn Ubeydillah et-Teymî'nin kâtibi idi. Salim şöyle demiştir: Abdullah ibn Ebî Evfâ(radıyallahü anh) bu Omer ibn Ubeydillah'a bir mektûb yazdı. O mektubu ben okudum; şöyle idi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmanla karşılaştığı bâzı gazalarında (hemen harbe girişmeyip) güneş ortadan devrilinceye kadar bekledi(düşmanı gözetledi).
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Gündüzün Evvelinde Harb Yapmadığı Zaman, Muharebeyi Güneşin Ortadan Gitmesine Kadar Geriye Bırakırdı
3002-)
Sonra asker içinde ayağa kalkıp şöyle hitâb etti: "Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı (harb etmeyi) temenni etmeyiniz. Allah'tan(harb felâketinden) korumasını isteyiniz. Fakat düşmanla karşılaştığınız zamanda da (harbin bütün şiddetlerine karşı) sabrediniz. Ve biliniz ki, cennet muhakkak surette kılıçların gölgeleri altındadır" buyurdu. şu duayı söyledi: " Allahım! Ey bulutları yürüten, ey toplanmış orduları bozan (Allah)! Düşmanları bozgunluğa uğrat, düşmanlara karşı bizlere yardım edip zafer ver!".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Gündüzün Evvelinde Harb Yapmadığı Zaman, Muharebeyi Güneşin Ortadan Gitmesine Kadar Geriye Bırakırdı
3003-)
Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasülullah'ın beraberinde gazaya gittim. Câbir dedi ki: Yolda Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) arkamdan bana ulaştı. Ben bize âid olan bir su taşıma devesi üzerinde idim. Deve yorulmuştu, hemen hemen yürüyemiyordu. Rasûlüllah bana: "Senin devenin nesi var?" dedi. dedi ki: Ben: Yoruldu, dedim. dedi ki: Rasûlüllah arka tarafa geçti, deveyi azarladı ve ona duâ etti. Artık bundan sonra benim deve diğer develerin önünde olmakta devam etti; onların önünde yürüyordu. Rasûlüllah bana: "Deveni nasıl görüyorsun?" diye sordu. Câbir dedi ki: Ben: Deve hayırla beraberdir, ona Sen'in bereketin isabet etmiştir, dedim. "Onu bana satar mısın?" buyurdu. dedi ki: Ben, Rasûlüllah'tan utandım; Halbuki bizim ondan başka su taşıma devemiz yoktu. Câbir dedi ki: Evet, satarım, dedim. Rasûlüllah: "Öyleyse onu bana (şu fiâta) sat" buyurdu. de o deveyi Rasûlüllah'a, Medine'ye varıncaya kadar sırt kemikleri (yani binme hakkı) bana âid olmak şartıyle sattım. Câbir dedi ki: Yâ Rasûlallah, ben yeni evliyim, dedim ve kendisinden(önden gitmek hususunda) izin istedim. da bana izin verdi. Bunun üzerine ben Medine'ye ulaşmak yolunda insanların önüne geçtim, nihayet Medine'ye geldim. Beni dayım karşıladı ve bana devemden sordu. Kendisine deve hakkında yaptığım işi haber verdim. O da(başka devemiz olmadığı yönünden) devenin satışı üzerine beni azarladı. dedi ki: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem), ben kendisinden izin istediğim sırada bana: "Kızla mı, yoksa dul ile mi evlendin?" diye sormuştu. Dul kadınla evlendim, dedim. "Kendisiyle oynaşacağın ve o da seninle oynaşacak bir kızla evlenseydin ya" buyurdu. Yâ Rasûlallah! Bâbam vefat etti -yahut şehîd edildi-. Benim küçük küçük kızkardeşlerim var. Onları edeblendirmeyecek, onların işlerini görmeyecek olan onlara akran bir kızla evlenmemi hoş görmedim. Bu sebeble onların işlerini görmesi ve onları edeblendirip yetiştirmesi için dul bir kadınla evlendim, dedim. dedi ki: Rasûlüllah Medine'ye geldiği zaman ben deveyi yanına götürdüm. O da bana hem devenin bedelini verdi, hem de deveyi bana geri verdi. râvîsi el-Mugîre: Bu şartla yapılan alışveriş bizim hükümlerimizde güzeldir; biz bunda bir be's görmüyoruz, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Kişinin Gazveden Dönmek Yahut Geri Kalmak Hususunda Devlet Başkanından İzin İstemesi Bâbı
3004-)
Şu'be şöyle demiştir: Bana Katâde tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Medîne içinde bir düşman baskını korkusu olmuştu. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Talha'ya âid olan bir ata bindi(Medîne'den ayrıldı, geri dönüp geldiğinde): "Korkuyu gerektirecek nevi'den birşey görmedik. Muhakkak surette biz bu atı bir deniz bulduk" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Düşman Baskını Korkusu Sırasında İmâmın Yardım Ve Zafer Tedbîrine Çabuk Davranması Bâbı
3005-)
Enes ibn Mâlik şöyle demiştir:(Medine'de) insanlar (bir düşman baskınından) korktular. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hemen Ebû Talha'ya âid yavaş hareketli bir ata bindi. Sonra tek başına Medîne'den çıkıp atı harıl harıl koşturdu. İnsanlar da bineklerine binip O'nun arkasından koşturdular. (Peygamber keşfi yapıp dönerken sahâbîlere:) "Korkmadılar (yani korkmayınız). Şübhesiz bu at (yürüyüşünün çabukluğunda) deniz gibidir" buyurdu. dedi ki:) Artık bu günden sonra bu yavaş atın önüne geçilmedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Korku Sırasında Çabuk Hareket Etmek Ve Harıl Harıl Koşmak Bâbı
3006-)
Ben (îmâm) Mâlik ibn Enes'ten işittim: O, Zeyd ibn Eslem'e sordu da Zeyd de şöyle dedi: Ben, Bâbam Eslem'den işittim, şöyle diyordu: Omer ibnu'l-Hattâb(radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben Allah yolunda(cihâd etmesi için) birisini bir at üzerine bindirip yüklemiştim. Sonra o atı satılıyor gördüm. Hemen Peygamber'e: O atı satın alayım mı? Diye sordum. Peygamber: "O atı satın alma ve sadakana dönme!" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Oturan Adına Cihâd Edenlere Verilen Ücretler Ve Allah Yolunda Yani Cihâda Yükleyip Taşıma Bâbı
3007-)
Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Omer(radıyallahü anh) 'den şöyle tahdîs etti: Omer ibnu'l-Hattâb Allah yolunda cihâd için bir kimseyi bir ata bindirdi. Sonra o atı satılıyor buldu da, onu satın almak istedi. Bunu Rasûlüllah'a sordu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O atı satın alma ve sadakana dönme!" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Oturan Adına Cihâd Edenlere Verilen Ücretler Ve Allah Yolunda Yani Cihâda Yükleyip Taşıma Bâbı
3008-)
Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ümmetim üzerine meşakkat verecek olmayaydım, ben hiçbir cihâd müfrezesinden geri kalmazdım. Lâkin ben binek devesi bulamıyorum; mücâhid sahâbîleri üzerine bindirip taşıyabileceğim binekleri de bulamıyorum. Bineksiz sahâbîlerin benden geri kalmaları da bana meşakkat veriyor. Yemin olsun ki ben, Allah yolunda muharebe edip de öldürülmemi, sonra diriltilmemi, sonra yine öldürülmemi, sonra yine diriltilmemi çok arzu ederdim".
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Oturan Adına Cihâd Edenlere Verilen Ücretler Ve Allah Yolunda Yani Cihâda Yükleyip Taşıma Bâbı
3009-)
Ya'lâ ibn Umeyye (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Tebûk gazvesinde Rasülullah'ın beraberinde gaza ettim. Genç bir deve üzerine sefer malzemelerimi yükledim. Bu, gönlümde benim amellerimin en sağlamıdır. Ben bu seferde bir hizmetçi kiralamıştım. Hizmetçi yolda birisi ile (ki İbn Umeyye'nin kendisidir) döğüştü. İki kavgacıdan birisi(ki İbn Umeyye'dir) öbürünün(ki hizmetçisidir) elini ısırdı. Hizmetçi elini, ısıran kişinin ağzından hızla çekti de ısıranın ön dişini söktü. O(ısıran ve bu suretle dişi sökülen kişi) da Peygamber'e gelip şikâyet etti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dişin diyetini düşürdü de(İbn Umeyye'ye): ' 'Bu adam elini sana bırakır mı ki, sen boğur devenin yan dişleriyle sert yem yediği gibi elini çatır çatır yiyesin" buyurdu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazvedeki Ücretli Nin Hükmü Bâbı
3010-)
Bana Sa'lebe ibnu Ebî Mâlik el-Kurazî haber verdi ki, Kays ibn Sa'd el-Ensârî (radıyallahü anh) -ki kendisi Rasûlüllah'ın sancağının sahibi idi- hacc etmek istedi de ihrama girmeden önce başının saçlarını iyice taramıştır.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Sancağı Hakkında Söylenen Hadîsler Bâbı
3011-)
Seleme İbnu’l-Ekva' (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Alî (radıyallahü anh) Hayber gazvesinde Peygamber'den geri kalmıştı. Kendisinde bir göz hastalığı vardı. Kendi kendine: Ben Rasûlüllah'tan geriye mi kalırım? Deyip dışarı çıktı ve Peygamber'e yetişti. Sabahında Hayber'in fethinin gerçekleştirildiği gecenin akşamı olunca, Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Müslümanların sancağını yarın elbette bir kişiye vereceğim -yahut: Yarın müslümânların bayrağını muhakkak öyle bir kişi alacak- ki, Allah ve Rasûlü onu sever- yahut şöyle buyurdu: O Allah'ı ve Rasûlü'nü sever- Allah fethi ona müyesser kılacaktır" buyurdu. Alî ile karşı karşıya geldik, Halbuki onu orada ümîd etmiyorduk. Sahâbîler: İşte Alî buradadır, dediler. Rasûlüllah bayrağı Alî'ye verdi, Allah da fethi ona nasîb etti.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Sancağı Hakkında Söylenen Hadîsler Bâbı
3012-)
Nâfi' ibnu Cubeyr şöyle demiştir: Ben el-Abbâs'tan işittim, (fetihten bir haylî zaman sonra) ez-Zubeyr'e hitaben: (Yâ Ebâ Abdillah!) Mekke'nin fethi günü Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) sana bayrağı şuraya (yani Hacun mevkiine) dikmeni emretmişti, diyordu.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Sancağı Hakkında Söylenen Hadîsler Bâbı
3013-)
Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: câmialı sözlerle gönderildim. Ben korku salmak suretiyle yardım olundum. Bir de ben uyuduğum sırada bana yerdeki hazînelerin anahtarları getirildi de benim elimin içine konuldu". Hureyre: Rasûlüllah dünyâdan gitti. Şimdi bu hazîneleri yerlerinden sizler çıkarırsınız, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamberin: Ben, Bir Aylık Mesafedeki Düşman Gönüllerine Korku Salmak Suretiyle Yardım Olundum” Sözü İle Celîl Ve Azîz Allahın Şu Kavli Bâbı:
3014-)
Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma haber vermiştir. Ona da Ebû Sufyân şöyle haber vermiştir: Kendileri İliya şehrinde bulunurlarken Hırakl ona haberci gönderip getirtmiş. Sonra Rasûlüllah'ın mektubunu istedi. Mektubu okumayı bitirdikten sonra yanında gürültü çoğaldı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. Biz dışarı çıkarıldığımız zaman arkadaşlarıma: Yemîn olsun İbn Ebî Kebşe'nin (yânı Muhammed'in) işi hakîkaten azamet peyda ediyor. Şu muhakkak ki Benû’l-Asfar'ın Meliki O'ndan korkuyor, dedim.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Peygamberin: Ben, Bir Aylık Mesafedeki Düşman Gönüllerine Korku Salmak Suretiyle Yardım Olundum” Sözü İle Celîl Ve Azîz Allahın Şu Kavli Bâbı:
3015-)
Esma (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah Medine'ye hicret etmek istediği zaman ben Ebû Bekr'in evinde Rasûlüllah'ın yol azığını düzmüş hazırlamıştım. Esma (devamla) dedi ki: Fakat ne yemek çıkınını, ne de su tulumunu kendisiyle bağlayabileceğimiz birşey bulamamıştık. Bunun üzerine ben (Bâbam) Ebû Bekr'e: Vallahi ben belimdeki kuşağımdan başka bağlayacağım birşey bulamıyorum, dedim. O da: (Kızım) onu ikiye böl, birisiyle su tulumunu, diğeriyle de yemek sofrasını bağla, dedi. Ben de öyle yaptım. İşte bundan dolayı Esma, "Zâtu'n nıtakayn (İki kuşaklı veya iki kemerli)" diye isimlendirildi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazveye Giderken Azık Edinip Taşımak Ve Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3016-)
Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh): Bizler Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında(Mekke'de kestiğimiz) kurbanlıkların etlerini Medine'ye gidinceye kadar azık edinir idik, demiştir
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazveye Giderken Azık Edinip Taşımak Ve Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3017-)
Suveyd ibnu'n-Nu'mân (radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir: Kendisi Hayber yılında Peygamber'in beraberinde sefere çıktı. es-Sahbâ'ya vardıkları zaman -ki burası Hayber arâzîsindendir ve Hayber'in alt yanındadır- ordu orada ikindi namazını kıldılar. Ardından Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yemekleri istedi. Fakat Peygamber'e sevîkten başka birşey getirilmedi. O sevikten ağzımızda çiğnedik de yedik ve içtik. Sonra Peygamber kalktı, ağzını çalkaladı; bizde ağzımızı çalkaladık ve akşam namazını kıldık.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazveye Giderken Azık Edinip Taşımak Ve Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3018-)
Seleme ibnu’l-Ekva' (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Mücâhid insanların azıkları hafifledi de fakir, yani muhtâc oldular. Bunun üzerine sahâbîler Peygamber'e develerini kesmek hususunda geldiler. O da kendilerine izin verdi. Akabinde bunları Omer karşıladı. Onlar bu izni Omer'e haber verdiler. Omer bunlara: Develeriniz gittikten sonra (bu uzun yolculukta) hayâtınız kalmaz, dedi. Peygamber'in yanına girdi ve: Yâ Rasûlallah! Bunların develeri gittikten sonra, bunların bekaası kalmaz (yani hiçbiri sağ kalmaz), dedi. "Ordu içinde i'lân et, herkes geri kalan azıklarını getirsin!" buyurdu. Rasûlüllah duâ etti ve sergi üstündeki yiyecek üzerine bereket diledi. Sonra sahâbîlerin kaplarıyle gelmelerini istedi. Mücâhidler avuç avuç aldılar, nihayet hepsi ayrıldılar. Sonra Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) -şükran olarak-: "Eşhedu en lâ ilahe ille'llâh ve ennî rasûlu'llah (= Ben, Allah'tan başka hakk ilâh olmadığına ve kendimin Allah'ın elçisi olduğuma şehâdet ederim)" dedi .
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Gazveye Giderken Azık Edinip Taşımak Ve Yüce Allahın Şu Kavli Bâbı:
3019-)
Bana Sadaka ibnu’l-Fadl tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abde ibn Süleyman, Hişâm ibn Urve'den; o da Vehb ibn Keysân'dan haber verdi ki, Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler üçyüz kişi olduğumuz hâlde azıklarımızı boyunlarımız üzerinde taşıyarak sefere çıktık. Sonra azığımız tükendi. Hattâ bizden bir adam herbir gün içinde tek bir hurma yer oldu. (Câbir bunu anlatırken) bir adam: Yâ Ebâ Abdillah! Bir hurma bir adamın gıdası yerine nereden yetişirdi? Diye sordu. Câbir de: Biz bu tek hurmayı bulamadığımız zaman yemîn olsun onun yokluğunun acısını da tatmışızdır. Nihayet deniz kenarına geldik. Birdenbire büyük bir balıkla karşılaştık. Bunu deniz, kenarına atmıştı. Artık bizler onsekiz gün iştâhlandıkça onun etinden yedik, dedi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Azığın Hayvanlar Üzerinde Taşınması Zorlaşınca Boyun Kökleri Üzerinde Taşınması Bâbı
3020-)
Bize İbn Ebî Muleyke tahdîs etti ki, Âişe(r. anha): Yâ Rasûlallah, sahâbîlerin bir hacc ve bir umre(sevabı) ile dönüyorlar. Ben ise hacc üzerine birşey artırmadım, dedi. aleyhi ve sellem) de Âişe'ye: "Sen git de kardeşin Abdurrahmân seni bineğinin arkasına bindirsin" dedi. Abdurrahmân'a, kızkardeşi Âişe'ye Ten'îm'den umre yaptırmasını emretti de, Âişe umreden gelinceye kadar, onu Mekke'nin üst tarafında bekledi.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Kadının Binekli Erkek Kardeşinin Arka Tarafına Bindirilmesi Bâbı
3021-)
Ebû Bekr es-Sıddîk'ın oğlu Abdurrahmân(radıyallahü anh): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana, Âişe'yi devemin arkasına bindirmemi ve ona Ten'îm mevkiinden umre yaptırmamı emretti, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Kadının Binekli Erkek Kardeşinin Arka Tarafına Bindirilmesi Bâbı
3022-)
Enes (radıyallahü anh): Ben (üvey Bâbam) Ebû Talha'nın binek hayvanının arka tarafına binmiş idim. Peygamber ve sahâbîleri toplu olarak hacc ve umre niyetiyle seslerini yükseltiyorlardı, demiştir.
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-cihad Ve's-siyer
Konu: Cenk Ve Hacc Seferlerinde Bineklinin Arka Tarafına Binici Olmak Bâbı