Sahîh-i Buhârî Hadis Kitabı

4372-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)(Tâif seferinden dönüşünde) Mekke ile Medine arasında Cı'râne mevkiine inerken, ben Peygamber'in yanında bulunuyordum. Beraberinde Bilâl de vardı. Bu sırada Peygamber'e bir bedevi geldi ve: Bana verdiğin va'di hâlâ yerine getirmeyecek misin? dedi. Peygamber de ona; " (Ganîmet taksiminin yakınlığıyle yahut sabra karşılık büyük sevâbla) seni müjdelerim" buyurdu. Arabı: "Sevin, müjdelen" sözlerini bana çok söyledin, dedi. üzerine Peygamber öfkelenmiş bir kimse hey'etinde Ebû Mûsâ ile Bilâl'e döndü de: "Bu bedevi verdiğim müjdeyi reddetti, onu sizler kabul ediniz!" buyurdu. Mûsâ ile Bilâl de: Kabul ettik, dediler. sonra Peygamber içi su dolu bir bardak, yânı küçük bir kap istedi. Bu kap içinde ellerini ve yüzünü yıkadı. Ağzındaki bir mikdâr suyu da bunun içine püskürdü. Sonra Ebû Mûsâ ile Bilâl'e: "Bu sudan içiniz, bunu yüzleriniz ve göğüsleriniz üzerine boşaltınız ve sevininiz!" buyurdu. da su kabını aldılar ve Peygamber'in emrettiği işleri yaptılar. sırada Peygamber'in zevcesi Ümmü Seleme, perde arkasından: Şu sudan ananıza da ikram edin! diye seslendi. Onlar da bu sudan arta kalan bir kısmı da Ümmü Seleme'ye ikram ettiler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Tâif Gazvesi Bâbı
4373-) İbn Cureyc tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki, ona da Safvân ibn Ya'lâ haber verdi, ki babası Ya'lâ ibn Umeyye: Keşki ben kendisine vahy indirilirken Rasûlüllah'ı görebilsem! der idi. ibn Umeyye dedi ki: Peygamber Cı'râne mevkiinde iken, üzerinde bir örtü vardı ve kendisi bu örtü ile gölgelendirilmişti. Yanında da sahâbîlerinden birtakım insanlar vardı. Bu sırada huzuruna, üzerinde güzel koku sürülmüş bir cübbe bulunan bir çöl Arabı geldi ve: Yâ Rasûlallah! Güzel koku sürüldükten sonra bir cübbe içinde umre niyetiyle ihrama giren bir kimse hakkında ne dersiniz? diye sordu. tam bu sırada Omer, eliyle Ya'lâ'ya gel diye işaret etti. Ya'lâ da geldi ve hemen başımRasûlüllah'ın örtünmekte olduğu örtünün içine soktu. Bir de gördü ki, Peygamber(vahyin şiddetinden) yüzü kızarmış ve uyuyanın nefes alıp verirken horultu çıkarması gibi horultu çıkarıyor. Peygamber bir süre bu şekilde kaldı, sonra bu hâl kendisinden açıldı. Peygamber: "Bana biraz evvel umreden sormakta olan kimse nerede?" buyurdu. kişi arandı ve huzura getirildi. Peygamber ona: "Sendeki kokuya gelince: Sen onu(yânı bedenine ve elbisene bulaşan kokuyu) üç kerre yıka, üzerindeki cübbeye gelince, onu da sırtından çıkar. Sonra (ihramı giyip) haccında yapmakta olduğun fiilleri umren içinde de yap" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Tâif Gazvesi Bâbı
4374-) Abdullah ibn Zeyd ibnÂsım şöyle demiştir: Allah Huneyn günü Rasûlü'ne, harb ettiği kimselerin mallarını ganîmet olarak verdiği zaman, Rasûlüllah o malları insanlar içinde kalbleri İslâm'a alıştırılan kimselere taksim etti de, bu mallardan Ensâr'a birşey vermedi. Ensâr, Rasûlüllah'ın bâzı insanlara mal verip de kendilerine birşey vermediği için hüzünlenmiş gibi oldular. Bunun üzerine Rasûlüllah onlara hitâb edip şöyle buyurdu: "Ey Ensâr cemâati! Ben sizleri yolu şaşırmışlar bulup da Allah benim delâletimle sizlere hidâyet vermedi mi? Ben sizleri fırka fırka bölünmüş hâlde bulup da, Allah benim Medine'ye hicretimle sizleri birbirinizle birleştirmedi mi? Ben sizleri fakir hâlde bulup da Allah benim yüzümden sizleri zengin kılmadı mı?" bu soruların herbirini sordukça, Ensâr Rasûlüllah'a karşı: Allah ve Rasûlü en çok ihsan edicidir, dediler. Rasûlüllah: "Sizleri Allah'ın Rasûlü'ne şöyle cevâb vermenizden men' eden nedir?" buyurdu. birşey söyledikçe Ensâr: Allah ve Rasûlü en çok ihsan edicidir, dediler. Rasûlüllah: "Eğer siz isteseydiniz, benim bu sorularıma şöyle şöyle cevâb verebilirdiniz: (Seni kavmin yalanlamıştı, bize hicret ettin, biz Seni tasdik ettik. Kavmin Seni terketti, biz Sana yardım ettik. Kavmin Seni kovdu, biz Seni bağrımıza bastık. Sen yoksuldun, biz Seni malımıza ortak yaptık diyebilirdiniz. Bunlar doğrudur.) İnsanlar aldıkları koyunlar ve develerle evlerine giderlerken, sizler Peygamber ile evlerinize gitmenizden râzı oluyor musunuz? Eğer hicret fazileti olmasaydı, muhakkak ben Ensâr'dan bir kimse olurdum. İnsanlar bir vâdîye bir dağ yoluna gitmiş olsalardı, ben muhakkak Ensâr'ın vadisine ve dağ yoluna girer giderdim. Ensâr cild üzerine giyilen iç fanilâsı, diğer insanlar da onun üzerine giyilen elbisedir. Sizler benden sonra yakında başkalarının sizlere tercih edildiği zamana kavuşacaksınız. Sizler bunlara sabrediniz, nihayet sizler havuz başında bana kavuşacaksınız".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Tâif Gazvesi Bâbı
4375-) ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) haber verip şöyle dedi: Allah, Hevâzin(harbindeki ganîmet) mallarından kendi Rasûlü'ne fey' olarak verdiğini verdiği ve Peygamber de Kureyş'ten birtakım kimselere (kalblerini İslâm'a alıştırmak için) yüzer deve vermeğe başladığı zaman, Ensâr'dan bâzı insanlar: Allah, Rasûlüllah'a mağfiret eylesin! O, Kureyş'e veriyor da bizleri terkediyor. Halbuki kılıçlarımızdan hâlâ Kureyşliler'in kanları damlıyor, dediler. devamla dedi ki: Ensâr'ın bu sözü Rasûlüllah'a söylendi. Bunun üzerine Rasûlüllah, Ensâr'a haber gönderip onları deriden bir çadır içinde toplattı. Ensâr'ın beraberinde başkalarını çağırmadı. Onlar toplanınca, Peygamber ayağa kalktı da: "Ey Ensâr! Sizin tarafınızdan söylenip bana ulaşan o söz nedir?" buyurdu. iyi anlayışlıları: Yâ Rasûlallah! Bizim başkanlarımız (sizi üzecek) hiçbir söz söylememişlerdir. Amma bizden yaşları taze bâzı insanlar: Allah, Rasûlüllah'a mağfiret eylesin! O, Kureyş'e veriyor da bizleri bırakıyor. Halbuki bizim kılıçlarımızdan hâlâ Kureyş kanı damlıyor, demişlerdir, dediler. üzerine Peygamber: "Ben Kureyş'fen bâzı kimselere dünyalık veriyorum ki, bunlar küfür ve şirk zamanına yakın olan insanlardır. Ben onların gönüllerini İslâm Dîni'ne alıştırmak maksadıyla veriyorum. İnsanlar aldıkları mallarla giderlerken, sizler evlerinize Peygamber'le gitmenizde razı olmuyor musunuz? Allah'a yemin ederim ki, sizin Peygamber'le Medine'ye dönüp gitmeniz, onların ganimet mallarıyle evlerine gitmelerinden şübhesiz daha hayırlıdır" buyurdu. Yâ Rasûlallah! Bizler Sen'inle Medine'ye gitmekten razı olmuşuzdur! dediler. de onlara: "Sizler yakın gelecekte şiddetli bir surette başkalarının sizlere tercih olunmasıyle karşılaşacaksınız. Siz bu durumlara Allah'a ve Rasûlü 'ne kavuşuncaya kadar sabrediniz. Çünkü ben havuz başında olacağım" buyurdu. Fakat sabretmediler, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Tâif Gazvesi Bâbı
4376-) Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Mekke fethi günü olduğu zaman Rasûlüllah ganimetleri Kureyş arasında taksim etti. Bundan Ensâr öfkelendiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar dünyalıkla evlerine giderlerken sizler Allah'ın Rasûlü ile birlikte evlerinize dönüp gitmenizden razı olmuyor musunuz!" buyurdu. Ensâr: Evet razıyız! dediler. Peygamber: "Eğer insanlar geniş bir vâdîye yahut dar bir dağ yoluna girip gitseler, ben muhakkak Ensâr'ın vadisine yahut Ensâr'ın dağ yoluna girer giderim" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Tâif Gazvesi Bâbı
4377-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Huneyn günü olduğu zaman Peygamber'in ordusu ile Hevâzin kabilesi karşılaştı. Peygamber'in beraberinde onbin mücâhid ve bir de Mekke'den salıverilenler vardı. Müslümanlar ansızın ok baskınıyla karşılaşınca geri döndüler. Peygamber: "Ey Ensâr topluluğu!" diye seslendi. Onlar: Lebbeyke yâ Rasûlallahi ve sa'deyke lebbeyk! Bizler Sen'in önündeyiz, dediler. bineğinden indi de: "Ben Allah'ın kulu ve Rasûlü'yüm!" dedi. müşrikler bozguna uğradılar. Peygamber Mekke'den katılanlara ve Muhâcirler'e ganimet verdi de Ensâr'a birşey vermedi. Ensâr ganimetten men' olunmaları hususunda konuştular. Bunun üzerine Rasûlüllah onları da'vet edip bir çadır içine koydu. Akabinde: "İnsanlar aldıkları koyunlar ve develerle giderken sizler Allah'ın Rasûlü ile gitmenizden razı olmuyor musunuz?"buyurup şunları da söyledi: "Eğer insanlar bir vâdîye girseler Ensâr da bir dağ yoluna girse, ben elbette Ensâr'ın dağ yolunu tercih ederdim..."

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Tâif Gazvesi Bâbı
4378-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)(Huneyn ganimetlerinin taksimi hakkında Ensâr'ın bâzı sözleri üzerine) Ensâr'dan birtakım insanları (deriden bir çadır altında) topladı da (yaptığı hutbede özetle) şunları söyledi: "Şübhesiz Kureyş Câhiliyet devrine yakındır ve başlarına gelen bir harb musibetinden de yeni çıkmışlardır. Ben onların bu harbde uğradıkları yaraları, zararları sarıp düzeltmek ve bu suretle onların gönüllerini İslâm Dîni'ne ısındırıp alıştırmak istedim (Bunun için onlara çok pay verdim). Sizler insanların aldıkları dünyâ mallarıyle evlerine dönüp gitmeleri ve kendinizin ise Allah'ın Rasûlü ile birlikte evlerinize dönüp gitmenizden hoşnûd olmuyor musunuz?" buyurdu. Evet, hoşnûd oluyoruz! dediler. Rasûlüllah: "Eğer insanlar açık bir vâdîye girip gitseler ve Ensâr da dar bir dağ yoluna girip gitse, ben muhakkak Ensâr'ın vadisine yahut Ensâr'ın dağ yoluna (yani geniş veya dar, Ensâr'ın yoluna) girer giderim" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Tâif Gazvesi Bâbı
4379-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn ganimetlerini taksim ettiği zaman Ensâr'dan bir (münafık) kişi: Peygamber bu taksim ile Allah'ın rızâsını kasdetmemiştir, dedi. Ben de bu sözü işitince gidip Peygamber'e haber verdim. Peygamber'in yüzü değişti. Sonra: "Allah'ın rahmeti Mûsâ üzerine olsun! Yemin olsun Mûsâ bundan daha çoğu ile eza edilmişti de, o yine sabretmişti" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Tâif Gazvesi Bâbı
4380-) Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Huneyn günü (harb) olup bitince Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bâzı insanları tercîh edip fazla ganimet verdi. Meselâ el-Akra' ibn Hâbis'e yüz deve verdi. Uyeyne ibn Hafs el-Fezârî'ye de bunun kadar deve verdi. Ve Arab eşrafından diğer birtakım insanlara da bu suretle yüzer deve verdi. (Peygamber'in bu taksimdeki gayesini anlamayanlardan) bir kişi: Bu taksîmle Allah'ın vechi (yani rızâsı) kasdedilmedi, dedi. Ben de: Yemîn olsun ben bu sözleri muhakkak Peygamber'e haber vereceğim, dedim (ve akabinde Peygamber'e gelip haber verdim). "Allah, Musa'ya rahmet etsin! O bundan daha çok sözlerle eziyet edildi de yine sabretti" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Tâif Gazvesi Bâbı
4381-) Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Huneyn günü olunca Hevâzin, Gatafân ve diğer birçok kabileler develeri, çocuk ve kadınlarıyle beraber harb sahasına yönelip geldiler. Peygamber'in beraberinde ise onbin mücâhid ve bir de Mekke'den yeni müslümân olup katılanlar vardı. Harb başlayınca bunlar Peygamber'in yanından geri dönüp kaçtılar, hattâ Peygamber(az bir topluluk içinde) yapayalnız kaldı. Bu durum üzerine Peygamber o gün aralarına başka bir söz karıştırmaksızın arka arkaya iki defa nida etti: Evvelâ sağ tarafına döndü ve: "Ey Ensâr topluluğu!" diye bağırdı. Ensâr: Lebbeyke yâ Rasûlallah! Müjdelenip sevin! Biz Senin maiyyetinde bulunuyoruz! dediler. sonra Peygamber sol tarafına döndü ve yine: "Ey Ensâr topluluğu.'" diye ünledi. yine: Lebbeyke yâ Rasûlallah! Müjdelenip sevin! Bizler Senin berâberindeyiz! dediler. bu sırada beyaz bir katır üzerinde idi. Hemen katırdan indi ve: "Ben Allah'ın kulu ve Rasûlü'yüm" buyurdu. müşrikler bozuldular. Peygamber o gün pek çok ganimetler elde etti. Sonra bu ganimetleri Muhacirler ve Mekke'den katılan öncüler arasında taksim etti. Bu ganimetlerden Ensâr'a birşey vermedi. Bunun üzerine Ensâr (dan bâzı kimseler): Harb gibi çetin bir iş olduğu zaman bizler çağrılıyoruz, fakat ganimet bizden başkalarına veriliyor, diye söylendiler. sözler Peygamber'e ulaştı. Akabinde Peygamber, Ensâr'ı bir çadır içinde topladı da: "Ey Ensâr topluluğu! Sizlerden bana ulaşan o söz nedir?" buyurdu. sustular. Bunun üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Ensâr topluluğu! İnsanlar aldıkları dünyâ maliyle giderlerken sizler kendisine sâhib olarak Allah'ın Rasûlü ile evlerinize dönüp gitmenizden hoşnûd olmaz mısınız?" buyurdu. bu sefer topluca: Evet, bundan hoşnûd oluruz (yâ Rasûlallah)! dediler. Bunun üzerine Peygamber: "Şayet insanlar bir vâdîye girip gitseler, Ensâr da bir dağ yoluna girip gitmiş olsa, ben elbette Ensâr'ın dağ yolunu tutar giderdim" buyurdu. senedle Hişâm, Enes'e (künyesi ile hitâb ederek): Yâ Ebâ Hamza! Sen bu olaya şâhid oldun mu? diye sordu. Enes ibn Mâlik de: Ben bu olaydan nereye gâib olabilirim? Dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Tâif Gazvesi Bâbı
4382-)  Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Necd yönüne bir seriyye gönderdi. Ben de bu seriyyenin içinde idim. (Bu askerî birlik pekçok deve ganîmeti elde ettiler.) Herbirimizin payları oniki deveye ulaştı. Bize bu hissemize ilâve olarak birer deve daha(Peygamber'e âid olan beşte birden) ihsan edilmişti. Bu suretle bizler herbirimiz onüçer deve ile döndük.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Necd Yönüne Gönderilen Seriyye Bâbı
4383-)  (Burada iki senedle gelen hadîste) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hâlid ibnu'l-Velîd'i (üçyüzelli kisilik bir kuvvetle) Cezîme oğulları'na gönderdi, Hâlid onları İslâm'a da'vet etti. Fakat onlar "biz İslâm'a girdik" demesini beceremediler de bunun yerine "Saba'nâ, saba'nâ"(yani: Şirkten çıktık, şirkten çıktık) demeğe başlamışlardı. Bunun üzerine Hâlid, bunlardan bir kısmını öldürmeye, bir kısmını da esîr almaya başladı. Bizden seriyyede bulunan herbir askere kendi esirini verdi. Nihayet bir gün geldi ki, Hâlid, herkesin kendi esirini öldürmesini emretti. Ben: Vallahi esirimi öldürmem, (Muhacir ve Ensâr) arkadaşlarımdan hiçbirisi de esîrini öldürmeyecektir, dedim. oğulları ise esirlerini öldürmüşlerdi.) Sefer sonunda Peygamber'in huzuruna geldiğimizde bu olanı kendisine zikrettik. Bunu duyunca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) elini kaldırdı da iki kerre: "Yâ Allah! Ben, Hâlid"in yaptığı bu işten Sana sığınırım!" diye duâ etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Hâlid İbnul-velîdi Cezîme Oğullarına Göndermesi Bâbı
4385-)  Ebû Musa'nın oğlu Ebû Burde Âmir şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Mûsâ ile Muâz ibn Cebel'i Yemen'e gönderdi. Ebû Burde: Yemen iki mıntıkadır, dedi ve şöyle devam etti: Rasûlüllah bunlardan herbirini bir mıntıka üzerine âmir gönderdi. Sonra (bunlara verdiği emirler cümlesinden olarak): "İkiniz de insanlara kolaylık gösteriniz; işleri zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz; ürkütmeyiniz" buyurdu. Burde dedi ki: Akabinde bunlardan herbiri kendi me'mûriyet yerine gitti. Burde dedi ki: Bu ikisinden herbirisi kendi vazifeli bulunduğu arazîde gezip dolaştığı ve arkadaşının mıntıkasına yaklaştığı zamân arkadaşını (ziyaretle) dostluğunu yenilemek ve ona selâm verip esenlik dilemek i'tiyâdında idiler. Bir kerresinde Muâz kendi mıntıkasını dolaşıp, arkadaşı Ebû Musa'nın vilâyetine yaklaştığından katırına binerek dostunu ziyarete gitmişti. Ebû Musa'nın bulunduğu yere vardığında, onu bir yere oturmuş, etrafında da insanlar toplanmış vazıyette buldu. Bir de yanında iki eli boynuna bağlanmış birisinin durduğunu gördü. Muâz, Ebû Musa'ya: Yâ Abdallah ibne Kays! Bu ne iştir? diye sordu. Ebû Mûsâ: Bu elleri bağlı duran, İslâm'a girdikten sonra dînden dönmüş bir kişidir, dedi. ibn Cebel de: Bu mürted öldürülmedikçe katırımdan inmem, dedi. Ebû Mûsâ da: Bu kimse ancak bunun için, yânı öldürülmek için getirilmiştir; haydi sen bineğinden aşağı in! dedi. yine: Bu dîninden dönmüş kişi öldürülünceye kadar ben inmiyorum, dedi. ısrar üzerine Ebû Mûsâ onunla ilgili emrini verdi, o da öldürüldü.' Sonra da Muâz, Ebû Musa'ya: Yâ Abdallah! Kur'ân'ı nasıl ve ne zaman okursun? diye sordu. Mûsâ da: Gündüz ve gecenin ayrı ayrı zamanlarına ayırarak okurum, dedi. defa da Ebû Mûsâ: Yâ Muâz! Ya sen nasıl okursun? diye sordu. O da: Ben gecenin ilk kısmında uyurum, sonra uykumdan bir kısmını uyumuş olarak kalkar ve Allah'ın bana takdîr edip yazdığı kadar Kur'ân okurum. İbâdet ve Kur'ân okumak üzere) kalkışımdan sevâb umar olduğum gibi, uykumdan da sevâb umarım, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Mûsâ El-eşarî İle Muâz İbn Cebelin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4386-) Bana İshâk tahdîs etti: Bize Hâlid, eş-Şeybânî'den; o da Saîd ibn Ebî Burde'den; o da Ebû Mûsâ (radıyallahü anh)'dan şöyle tahdîs etti: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Musa'yı Yemen'e gönderdi de sonra ona Yemen'de yapılan içikilerden(yani onların mâhiyetinden) sorup: "Bu içkiler nedir?' dedi. Ebû Mûsâ da: el-Bitu' ile el-Mızru'dur, diye cevâb verdi. Saîd: Ben Ebû Burde'ye: el-Bitu' nedir? dedim. Baldan yapılan içki; el-Mızr ise arpadan yapılan içkidir, dedi. Musa'nın cevâbından sonra Peygamber: "Her sarhoşluk veren şey haramdır" buyurmuştur. hadîsi Cerîr ile Abdulvâhid, eş-Şeybânî'den; o da Ebû Burde'den rivayet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Mûsâ El-eşarî İle Muâz İbn Cebelin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4387-) Ebû Burde şöyle demiştir: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Saîd'in dedesi Ebû Mûsâ ile Muâz'ı Yemen'e gönderip: "Her ikiniz de kolaylaştırın; zorlaştırmayın, müjdeleyin; nefret ettirmeyin ve ikiniz de hükümde birbirinize uygun olun" buyurdu. Mûsâ: Ey Allah'ın Peygamberi! Bizim Yemen toprağımızda arpadan yapılıp el-Mizr denen bir içki, bir de baldan yapılıp el-Bitu denilen bir içki vardır, dedi. de: "Her sarhoşluk veren şey haramdır" buyurdu. Akabinde ikisi de işlerinin başına gittiler. Muâz, Ebû Musa'ya: Sen Kur'ân'ı nasıl okuyorsun? diye sordu. Mûsâ da Kur'ân'ı ayakta iken, otururken ve binek üzerinde iken okuduğunu bildirip: Ben Kur'ân'ı bir defada değil, sütün saat saat aralıklarla sağılması gibi fasılalı fasılalı okuyorum, demiş ve bunu tafsil edip: Ben uyuyorum ve kalkıyorum. Kalkışımdan sevâb beklediğim gibi uykumdan da sevâb ümîd ediyorum, demiştir. kıldan bir çadır kurmuştur. Artık birbirini ziyaret etmeye başlamışlardır. Bir defasında Muâz, Ebû Musa'ya ziyarete gittiğinde, bağlanmış bir adamla karşılaşmış da, Ebû Musa'ya: Bu nedir? diye sormuş. Ebû Mûsâ da: İslâm Dîni'ne girdikten sonra dînden çıkmış olan bir Yahûdî'dir, demiştir. bunun üzerine: Vallahi onun boynunu vuracağım, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Mûsâ El-eşarî İle Muâz İbn Cebelin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4388-) Bu hadîsi Şu'be'den rivayet etmekte el-Akdî ile Vehb, Müslim'e mutâbaat etmişlerdir. Veki', en-Nadr ve Ebû Dâvûd Hişâm ibn Abdilmelik, Şu'be'den; o da Saîd'den; o da babası Ebû Burde'den; o da dedesi Ebû Musa'dan; o da Peygamber'den senediyle rivayet ettiler. Bu hadîsi Cerîr ibnu Abdilhamîd de eş-Şeybânî'den; o da Ebû Burde'den rivayet etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Mûsâ El-eşarî İle Muâz İbn Cebelin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4389-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) beni kendi kavmimin toprağı olan Yemen'e gönderdi. Oradan geldiğimde Rasûlüllah'a Ebtah'da devesini çöktürmüş, yani konaklamış hâlde rastladım. Bana: "Yâ Abdallah ibne Kays! Hacc ihramına girdin mi?" diye sordu. Evet ihrama girdim yâ Rasûlallah, dedim. "İhrama girerken nasıl söyledin?” buyurdu. Ben Ebû Mûsâ: Rasûlüllah'ın ihrama girişi gibi ihrâmlanıp Lebbeyke dedim. "Beraberinde kurbanlık şevkettin mi?" dedi. Sevketmedim, dedim. "Beyt'i tavaf et, Safa ile Merve arasında sa'yyap, sonra ihramdan çık!" buyurdu. bunları yapıp ihramdan çıktım. Nihayet Kays oğulları kadınlarından bir kadın benim başımı taradı. Ve biz bu uygulama üzerinde tâ Omer halîfe yapılıncaya kadar kaldık.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Mûsâ El-eşarî İle Muâz İbn Cebelin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4390-) tbn Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Muâz ibn Cebel'i Yemen'e gönderdiği sırada ona hitaben: "Sen Kitâb ehli olan bir kavim üzerine vâlî gidiyorsun. Onlara vardığın zaman kendilerini Lâ ilahe illellah ve enne Muhammeden rasü'llah düstûruna şehâdet etmelerine çağır. Eğer onlar bunda sana itaat ederlerse, onlara Allah'ın kendilerine her gece ve gündüzde beş namaz farz kıldığını haber ver. Eğer onlar bunda da sana itaat ederlerse, bu defa da kendilerine, Allah'ın onlara bir sadaka farz kıldığını, bunun onların zenginlerinden alınıp fakirlerine verileceğini haber ver. Eğer onlar bununla da sana itaat ederlerse, seni onların en kıymetli mallarını almaktan sakındırırım. Bir de mazlumun duasından sakın. Çünkü şu muhakkak ki, mazlum ile Allah arasında(duanın kabulüne mâni' olacak) hiçbir perde yoktur" buyurdu. Abdillah el-Buhârî (âdeti üzere lafızların tefsirine girişip) şöyle dedi: "Tavaat lehu nefsuhu" ve "Tâat" ve "Atâat" bir ma'nâya olup "Nefsi ona itaat etti" demektir; bunlar bir lügattir. Kişi kendinden haber verdiği zaman "Tı'tu", "Tu'tu" ve "Ata'tu" der ki, hepsi de "Ben itaat ettim" demektir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Mûsâ El-eşarî İle Muâz İbn Cebelin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4391-) Muâz (radıyallahü anh) Yemen'e geldiği zaman Yemenliler'e sabah namazı kıldırırken "Allah İbrahim'i bir dost edinmiştir" (en-Nisâ: 125) âyetini okuduğunda cemâatten (namazın yabancı sözle bozulacağını bilmeyen) bir adam; Yemin olsun, İbrahim'in anasının gözü aydın olmuştur, deyivermiştir. ibn Muâz el-Basrî, Şu'be'den; o da Habîb'den; o da Saîd'den; o da Amr'dan senediyle yaptığı rivayette şunu ziyâde etmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Muâz ibn Cebel’i Yemen'e gönderdi. Muâz sabah namazında en-Nisâ Sûresi'ni okudu. Muâz "Vettehazellâhu İbrâhîme Halîlen = Allah İbrâhîm’i bir dost edinmiştir" âyetini söyleyince, arkasında bulunan bir adam: anasının gözü aydm oldu, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Ebû Mûsâ El-eşarî İle Muâz İbn Cebelin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4392-) el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bizi ibnu'l-Velîd ile beraber Yemen'e göndermişti. Bundan sonra da Alî ibn Ebî Tâlib'i, Hâlid ibnu'l-Velîd'in yerine gönderdi ve Alî'ye: "Evvelce Hâlid ibnu'l-Velîd'in beraberinde Yemen’e giden mücâhidlere şu emri i'lân et: Onlardan seninle beraber düşman ta'kıbine gitmek isteyenler gidip ta'kîb etsinler (ve yeni ganîmetten faydalansınlar), dileyenler de gitmeyip dönsünler" buyurdu. Bu emir üzerine ben de Alî ile beraber düşman ta'kîb edenler içinde bulundum. devamla: Bu seferde ben pek çok ûkiyye nakid ganîmet aldım, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Alî İbn Ebî Tâlib Aleyhis-selâmın Ve Hâlid İbnul-velîd Radıyallahü Anhin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4393-) Bureyde (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Alî'yi ganîmet mallarının beşte birini almak için Yemen'e, Hâlid ibnu'l-Velîd'in yanına göndermişti. Bu seferde ben Alî'ye öfkeleniyordum. Çünkü Alî (ganimetten hissesine bir câriye almış, sabahleyin de) yıkanmıştı. Ben de Hâlid ibnu'l-Velîd'e: Şu Alî'yi görmüyor musun? (Bak ne yaptı?) dedim. sonu Peygamber'in huzuruna geldiğimizde Alî'nin bu hareketini Peygamber'e zikrettim. Bunun üzerine Peygamber: "Yâ Bureyde! Alî'ye öfkeleniyor musun?" buyurdu. Ben: Evet,(öfkeleniyorum), diye tasdîk ettim. "Sen Alî'ye öfkelenme! Çünkü onun ganîmet malının beşte birindeki hissesi, aldığı cariyeden daha çoktur" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Alî İbn Ebî Tâlib Aleyhis-selâmın Ve Hâlid İbnul-velîd Radıyallahü Anhin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4394-) Abdurrahmân ibnu Ebî Nu'm tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Ebû Saîd el-Hudrî(radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh) Yemen'denRasûlüllah'a karez ile tabaklanmış bir deri içinde, henüz toprağından arıtılmamış altın cevheri göndermişti. Saîd devamla dedi ki: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bu altın cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne ibn Bedr, Akra' ibn Hâbis, Zeydu’l-Hayl, dördüncüsü ya Alkame ibn Ulâse yahut da Âmir ibnu't-Tufeyl idi. Peygamber'in sahâbîlerinden bir kişi: Bu taksime biz bunlardan daha haklı idik, dedi. Bu söz Rasûlüllah'a erişince: "Siz bana emniyet etmiyor musunuz? Halbuki ben gökyüzündekilerin bile eminiyim! Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor!" buyurdu. dedi ki: Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının elmacıkları çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı, izârını yukarı çemremiş bir kişi ayağa kalktı da: Yâ Rasûlallah! Allah'tan sakın! dedi. Rasûlüllah ona: "Sana yazıklar olsun! Ben yeryüzündeki insanların Allah'tan sakınmaya en lâyıkı değil miyim?" buyurdu. dedi ki: Sonra o kişi arkasına dönüp gitti. Hâlid ibnu'l-Velîd: Yâ Rasûlallah! Şunun boynunu vurmayayım mı? dedi. Rasûlüllah: "Hayır, vurma! Bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur!" buyurdu. üzerine Hâlid: Yâ Rasûlallah, namaz kılanlardan nice kimseler vardır ki, onlar kalblerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler, dedi. "Ben insanların kalblerini açmaya, karınlarını yarmaya me'mûr değilim!" buyurdu. dedi ki: Sonra Rasûlüllah o(mürteci' görünüşlü) kişi dönüp giderken, arkasından ona bakıp: "Şübhesiz şunun soyundan öyle bir nesil türeyecektir ki, onlar her zaman güzel sesle Allah'ın Kitabı'ını okuyacaklar. Fakat Kur'ânın tatlılığı onların hançerelerinden ileriye geçmeyecektir. Onlar, okun avı (çabuk delip) çıktığı gibi dînden çıkacaklar!" buyurdu. kiRasûlüllah: "Yemîn olsun, eğer ben onların zamanına yetişseydim, muhakkak onları Semûd kavminin öldürülüşü gibi toptan öldürürdüm" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Alî İbn Ebî Tâlib Aleyhis-selâmın Ve Hâlid İbnul-velîd Radıyallahü Anhin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4395-) Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle demiştir: Câbir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Alî'ye ihramı üzerinde ikaamet etmesini emretti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Alî İbn Ebî Tâlib Aleyhis-selâmın Ve Hâlid İbnul-velîd Radıyallahü Anhin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4396-) Muhammed ibnu Bekr, İbn Cureyc'den şunu ziyâde etmiştir: Atâ şöyle dedi: Câbir şöyle dedi: Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh) Yemen ganimetinin beşte birini teslîm alıp gelme vazîfesiyle geldi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Yâ Alî, ne niyetiyle telbiye edip ihrama girdin?" diye sordu. Alî de: Peygamber'in ihrama girdiği gibi ihrâmlandım, dedi. "Öyleyse kurban sevket ve olduğun gibi ihrâmlı olarak kal" buyurdu. Alî, Peygamber'e de bir kurban hediye etti, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Alî İbn Ebî Tâlib Aleyhis-selâmın Ve Hâlid İbnul-velîd Radıyallahü Anhin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4397-) Bize Bikr el-Basrî tahdîs etti ki, kendisi ibn Omer'e; Enes ibn Mâlik'in kendilerine: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) umre niyetiyle ve hacc niyetiyle telbiye edip ihrama girdi, şeklinde tahdîs ettiğini zikretmiştir. Bunun üzerine İbn Omer de: Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) hacc niyetiyle telbiye edip ihrama girdi. Bizler de O'nun beraberinde hacc niyetiyle telbiye edip ihrama girdik. Mekke'ye girdiğimiz zaman Peygamber: "Beraberinde kurbanlığı bulunmayan, niyet etmiş olduğu haccı umreye çevirsin" buyurdu. beraberinde ise kurbanlık vardı. Bu sırada Alî ibn Ebî Tâlib Yemen'den bizim yanımıza hacc niyetiyle ihrama girmiş olarak geldi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Ne niyetiyle telbiye edip ihrama girdin? Beraberimizde ehlin (Fâtıma) vardır!" buyurdu. Ben Peygamber'in ihrama girdiği gibi telbiye edip ihrama girdim, dedi. "Öyleyse ihramını üzerinde tut, çünkü bizim beraberimizde kurbanlık vardır" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Alî İbn Ebî Tâlib Aleyhis-selâmın Ve Hâlid İbnul-velîd Radıyallahü Anhin Veda Haccından Önce Yemene Gönderilmeleri Bâbı
4398-) Cerîr ibn Abdillah el-Becelî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Cahiliyet zamanında Yemen'de Zu’l-Halasa ve el-Ka'betu'l-Yemâniyy denilen bir put evi vardı. el-Ka'betu'ş-Şâmiyye ise Mekke'de idi. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Benişu Zu'l-Halasa'dan rahatlandırmaz mısın?" buyurdu. akabinde ben yüzelli süvarinin başında çabuk hareket ettim. O put evini kırıp yıktık ve yanında bulduğumuz kimseleri de öldürdük. Peygamber'e gelip bu yaptığımızı kendisine haber verdiğimizde bizlere ve Ahmes kabilesine duâ etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Zul-halasa Gazvesi
4399-) Kays ibn Ebî Hazım tahdîs edip şöyle demiştir: Cerîr (radıyallahü anh) bana şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Benişu Zu'l-Halasa'dan rahatlandırmaz mısın?" buyurdu. Bu Zu’l-Halasa, Yemen'de Has'am kabilesi içinde el-Ka'betu'l-Yemâniyye diye isimlendirilen bir ev idi. Ben Ahmes kabilesinden yüzelli süvarinin başında hareket ettim. Ahmesliler iyi ata binerlerdi. Fakat ben at üzerinde duramazdım.(Bu beni sıkardı.) Peygamber göğsüme şiddetli bir vuruş vurdu ki, ben O'nun parmak izlerini göğsümde gördüm. Ve Peygamber: "Yâ Allah! Sen Cerîr'i sabit tut ve onu hâdî ve mehdî kıl!" diye duâ etti. Cerîr, o put evine gitti, onu yıkıp yaktı. Sonra Rasûlüllah'a bir haberci yolladı. Cerîr'in elçisi geldi ve: Seni hakk ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben Sen'in huzuruna ancak o put evini uyuz deve gibi bırakıp gelmişimdir, dedi. bu haber üzerine beş kerre: "Ahmes kabilesi atları ve süvarileri mübarek olsun!" dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Zul-halasa Gazvesi
4400-) Cerîr ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben: "Şu Zu'l-Halasa'dan beni rahata erdirir misin?" buyurdu. Ben: Evet, rahata erdiririm, dedim ve akabinde Ahmes kabilesinden yüzelli süvarinin başında hareket ettim. Ahmes kabilesi iyi at binerlerdi. Ben ise at üzerinde iyi duramazdım. Ben bu hâlimi Peygamber'e zikrettim. Peygamber benim göğsüm üzerine eliyle şiddetlice vurdu, hattâ ben elinin izini göğsümde gördüm. Ve Peygamber: "Yâ Allah! Sen Cerîr'i sabit tut ve onu hâdî ve mehdî kıl!" diye duâ etti. Artık ben bu duadan sonra hiçbir attan düşmedim, demiştir. Cerîr dedi ki: Zu’l-Halasa Yemen'de Has'am ile Becîle kabileleri arasında bir ev idi. İçinde dikilmiş bir taş vardı. Ona ibâdet edilir (kurbân kesilir)di. Bu eve Ka'be de denilirdi. dedi ki: Cerîr oraya vardı, akabinde onu ateşle yakıp yıktı. Râvî dedi ki: Cerîr Yemen'e vardığı zaman bu put evinde muhafız bir adam oklarla (hayır ve şerrden) kısmet arıyordu. Bu falcıya: Haberin olsun,Rasûlüllah'ın elçisi şuradadır. Eğer seni fal atarken yakalarsa boynunu vurur! denildi. dedi ki: Falcı fal oklarını atmakla meşgul olduğu sırada Cerîr üstüne çıkageldi ve falcıya: Şimdi sen ya bu okları kırar ve Lâ ilahe ille'llah diye şehâdet kelimelerini söylersin, yahut ben senin boynunu muhakkak vururum! dedi. dedi ki: Falcı bunun üzerine okları kırıp şehâdet getirdi. Sonra Cerîr, Ahmes kabîlesinden Ebû Ertât diye künyelenen bir kişiyi bunu müjdelemek üzere Peygamber'e gönderdi. Ebû Ertât, Peygamber'e gelince: Yâ Rasûlallah! Seni hakk ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben Sen'in huzuruna ancak Zu’l-Halasa'yı uyuz deve gibi bırakıp geldim, dedi. dedi ki: Bu sevindirici haber üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Ahmesliler'in atları ve adamlarını beş kerre tebrîk etti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Zul-halasa Gazvesi
4401-) Bize Hâlid ibn Abdillah, Hâlid el-Hazzâ'dan; o da Ebû Usmân'dan haber verdi ki,Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Amr ibnu’l-Âs'ı Zâtu Selâsil gazvesi için hazırladığı asker üzerine kumandan yapıp göndermiştir. Amr dedi ki: Ben(bu gazveden döndüğümde) Rasûlüllah'ın huzuruna geldim ve: Yâ Rasûlallah! Sahâbîler içinde Sana en sevimli kimdir? diye sordum. "Âişe'dir" buyurdu. Ben: Erkeklerden kimdir? dedim. Rasûlüllah: "Aişe'nin babası" buyurdu. Ben: Sonra kimdir? dedim. Rasûlüllah: "Omer ibnu’l-Hattâb" buyurdu ve akabinde birtakım erkeklerin isimlerini saydı. Rasûlüllah beni onların en sonunda söyler korkusuyla sustum (da başkalarını sormadım).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Zâtus-selâsil Gazvesi Bâbı
4402-) Cerîr ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben denizde idim. Yemen ahâlîsinden iki kişiye kavuştum, bunlar Zû Kela' ve Zû Amr adındaki kimselerdi. Ben bunlara yolculuk esnasında Rasûhıllah'tan haber vermeye başladım. Bu esnada Zû Amr ben Cerîr'e: Eğer sen sahibin Rasûlüllah'ın işinden zikretmekte isen, yemîn olsun ki, O, üç günden beri eceli üzerine geçmiş(yani ölmüş) bulunmaktadır, dedi. benimle beraber (Medine'ye) yöneldiler. Nihayet yolun bir merhalesinde bulunduğumuz sırada bize Medîne tarafından gelmekte olan bir süvârî kaafilesi göründü. Onlara sorduk. Onlar da: Rasûlüllah (ebediyyet âlemine) alındı, Ebû Bekr halîfe seçildi, insanlar iyilerdir, dediler. haber üzerine Zû Kela' ile Zû Amr bana: Sen sahibin Ebû Bekr'e bizim buraya kadar gelmiş olduğumuzu, Allah dilerse ileride belki yine dönüp ziyaret edeceğimizi haber ver, dediler ve Yemen'e dönüp gittiler. de Medine'ye geldiğimde Ebû Bekr'e onların sözlerini haber verdim. Ebû Bekr: Keşki onları getireydin, dedi. Cerîr şöyle devam etmiştir: Bir zaman sonra (Omer'in halifeliği zamanında) Zû Amr bana şunları söyledi: Yâ Cerîr! Bana göre senin yüksek bir şerefin ve asaletin vardır. Ben sana şu haberi(yani şu hakikati) haber verip bildirmek istiyorum: Siz Arab topluluğu, bir emîr öldüğünde başka bir emîri seçmek hususunda müşavere eder olduğunuz müddetçe, sizler ebedî hayır ve saadet içinde bulunursunuz. Emirlik kılıç kuvvetiyle (kahr ve galebe ile) elde edilir olduğu zaman ise, artık o gâlibler(mü'minlerin emîri değil) birtakım saltanat melikleri olurlar da meliklerin öfkelenip istibdâd edişleri gibi öfkelenirler ve yine meliklerin hoşnûd oluşları gibi hoşnûd olurlar, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Cerîr İbn Abdillah El-becelînîn Yemene Gitmesi Bâbı
4403-) Câbir ibn Abdillah(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sahil tarafına bir askerî kuvvet gönderdi, başlarına da Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh'ı kumandan ta'yîn etti. Bu askerî kuvvet üçyüz kişiden ibaretti. dedi ki:) Biz yola çıktık. Yolun bir kısmında bulunduğumuz sırada azığımız tükendi. Bunun üzerine Ebû Ubeyde mücâhidlere yanlarındaki azıkları getirmelerini emretti. Getirilen azıklar bir yere toplandı ki, bu da iki dağarcık hurmadan ibaretti. İşte bu hurma azar azar her gün bizim azığımız oluyordu. Nihayet bu da sona erdi. Artık herbirimize günde birer hurmadan başka birşey düşmüyordu. Vehb ibn Keysân dedi ki: Ben Câbir'e: Günde bir hurma sizin gıdanıza yetmez, dedim. Câbir de ona: Bu bir hurma da tükenince onun yokluğunun acısını da tattık. Sonra deniz sahiline ulaştık, bir de baktık ki, küçük dağ gibi bir balık duruyor. O seriyyede bulunan askerler onsekiz gece bu balığın etinden yediler. Sonra Ebû Ubeyde bu balığın kaburga kemiklerinden ikisinin dikilmesini emretti de, iki kemiği dikildi. Sonra Ebû Ubeyde bir binek devesinin hazırlanmasını emretti, deve hazırlandı. Sonra bu deve o iki kemiğin altından geçti de kemiklere dokunmadı.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Sîful-bahr Yani Deniz Sahili Gazvesi Bâbı
4404-) Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Amr ibnu Dinar'dan ezberlediğimiz şudur: O şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah'tan işittim, o şöyle diyordu: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bizleri üçyüz süvârî olarak gönderdi. Başbuğumuz Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh idi. Kureyş kervanını gözetliyorduk. Deniz sahilinde biz yarım ay (onbeş gün) oturduk. Bizlere şiddetli bir açlık isabet etti. Nihayet habat denilen dikenli ağacın yapraklarını, yemişlerini yedik. İşte bu sebeble bu ordu birliğine Ceyşu'l-Habat ismi verildi. İşte orada deniz bizim için sahile el-Anber denilen büyük bir dâbde attı. Artık biz onun etinden yarım ay yedik ve yağı ile yağlandık. Nihayet vücûdlarımız ve kuvvetimiz (açlıktan önceki) yerine geldi. Ebû Ubeyde bu deniz hayvanının kaburga kemiklerinden birini alıp dikti. Beraberinde bulunan en uzun adama yöneldi. ibn Uyeyne bir defasında: Onun kaburga kemiklerinden birini alıp dikti. Bir adam ve bir deve aldı da o dikili kaburganın altından geçti, şeklinde rivayet etmiştir. dedi ki: O açlık günlerinde mücâhidler topluluğundan bir adam üç deve kesti. Sonra üç deve daha kesti. Sonra üç deve daha kesti. Sonra Ebû Ubeyde (binek develeri azalıyor diye) deve kesmeyi nehyetti. ibnu Dînâr şöyle diyordu: Bize Ebû Salih Zekvân haber verdi ki, Kays ibnu Sa'd, babası Sa'd ibn Ubâde'ye (Medine'ye döndüklerinde) şöyle demiştir: Ben o askerlerin içinde idim. Acıktılar. Kes, dedi. Kestim, dedi. Sonra yine acıktılar, yine kes dedi. Yine kestim, dedi. Sonra yine acıktılar; yine kes dedi; ben de kestim, dedi. Sonra acıktılar, kes dedi. Ben kesmekten nehyolundum, dedi

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Sîful-bahr Yani Deniz Sahili Gazvesi Bâbı
4405-)  İbnu Cureyc şöyle demiştir: Bana Amr ibnu Dînâr haber verdi ki, kendisi Cabir (radıyallahü anh)'i şöyle derken işitmiştir: Bizler Ceyşu'l-Habat gazvesine gittik. Başımıza Ebû Ubeyde emîr ta'yîn edildi. Çok şiddetli bir açlığa düştük. Bu sırada deniz, hiç benzerini görmediğimiz el-Anber denilen ölü bir balığı sahile attı. Artık biz onun etinden yarım ay yedik. Ebû Ubeyde onun kemiklerinden birini tuttu da onun altından bir süvârî geçti. Cureyc dedi ki: Bana Ebu'z-Zubeyr Muhammed ibn Müslim el-Mekkî haber verdi. Kendisi Câbir'i şöyle derken işitmiştir: Ebû Ubeyde bize: Bu deniz mahlûkunun etinden yiyiniz! dedi. de yedik.) Medîne'ye dönüp geldiğimizde bu vak'ayı Peygamber'e arzettik. "Ey mücâhidler, yiyiniz! Allah onu denizden size bir rızk olması için çıkarmıştır. Eğer beraberinizde varsa bize de yediriniz" buyurdu. bâzıları o balık etinin pastırmasından bir parça Peygamber'e getirdi. Peygamber de onu yedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Sîful-bahr Yani Deniz Sahili Gazvesi Bâbı
4406-) Bize Fulayh ibnu Süleyman, ez-Zuhrî'den; o da Humeyd ibnu Abdirrahmân'dan; o da Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Ebû Bekr es-Sıddîk (radıyallahü anh), Veda Haccı'ndan bir sene evvel Peygamber'in kendisini hacc enıîri ta'yîn buyurduğu haccı sırasında, Ebû Hureyre'yi kurbân bayramının birinci günü Minâ'da bir nidâcılar topluluğu içinde insanlara şunları i'lân etmeye göndermiştir: "Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hacc yapmayacak, hiçbir çıplak Ka'be'yi tavaf etmeyecektir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hicretin Dokuzuncu Yılında Ebû Bekr’in İnsanlara Hacc Ettirmesi Bâbı
4407-) el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh): Kâmil olarak inen en son sûre Berâe'dir. İnen sûrenin en sonu da(yânı en son inen âyet de) en-Nisâ Sûresi'nin sonu olan şu âyettir: "Senden fetva isterler. De ki: Allah, babası ve çocuğu olmayanın mîrâsı hakkındaki hükmü şöylece açıklar... "(en-Nisâ: 176) demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Hicretin Dokuzuncu Yılında Ebû Bekr’in İnsanlara Hacc Ettirmesi Bâbı
4408-) İmrân ibn Husayn (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber'e Temîm oğulları'ndan bir grup insan geldi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara (başlangıç ve maada ile ilgili akîde asıllarını öğretti ve): "Ey Temîm oğulları! Bu müjdeyi kabul ediniz!" buyurdu. da: Yâ Rasûlallah! Bizlere âhiretlik müjdeler verdin. Sen şimdi bize dünyalık atıyye ver! dediler. sözlerinin verdiği üzüntü Peygamber'in yüzünde görüldü. Bu sırada daha önce Yemen'den gelmiş olan Eş'arîler'den de bir grup insan gelmişti. Rasûlüllah bunlara hitaben: "Sizler bu âhiret müjdesini kabul ediniz. Çünkü bu müjdeyi Temim oğulları kabul etmediler" buyurdu. Kabul ettik yâ Rasûlallah! dediler.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Temîm Oğulları Heyeti
4409-) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah'tan işittiğim üç şeyden sonra Temîm oğullarını sevmekten vazgeçmeyeceğim: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlar hakkında şöyle buyuruyordu: "Temîm oğulları Deccâl'e (ve şarktan gelecek fitne ve fesada) karşı ümmetimin en çok mukavemetlisidir" buyurması; Temîm oğulları'ndan olup da Âişe'nin yanında bulunan bir câriye hakkında: "Bunu âzâd et. Çünkü bu câriye İsmâîl Peygamber evlâdındandır" buyurması; Temîm oğulları'nın zekât malları geldiği zaman: "Bunlar bir kavmin yahut (kavmimin) zekâtlarıdır" buyurması.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4410-) ibn Cureyc, İbnu Ebî Muleyke'den haber verdi ki, Abdullah ibnu'z-Zubeyr onlara şöyle haber vermiştir: Peygamber'in huzuruna Temîm oğulları'ndan süvârî bir hey'et gelmişti.(Bunlar müslümân olduktan sonra) Ebû Bekr: Yâ Rasûlallah, bunlara Ka'ka' ibnu Ma'bed ibn Zurâre'yi emîr ta'yîn et! dedi. karşı Omer: Hayır, o olmaz; Akra' ibn Hâbis'i ta'yîn buyur, dedi. Ebû Bekr: Sen muhakkak bana muhalefet etmek istiyorsun! dedi. Omer: Hayır, ben sana muhalefet etmek istemedim! dedi. bu suretle Ebû Bekr ile Omer, Rasûlüllah'ın huzurunda birbirleriyle çekişmişlerdi, hattâ sesleri de epeyce yükselmişti. İşte bu hususta şu âyetler indi: îmân edenler, Allah’ın ve Rasûlü 'nün huzurunda (sözde ve işte) öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Çünkü Allah hakkıyle işiten, kemâliyle bilendir. Ey îmân edenler, seslerinizi Peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın. O'na, sözle birbirinize bağırdığınız gibi bağırmayın ki, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir..."(el- Hucurât: 1-2).

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Bab
4411-) Ebû Cemre şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs'a: Benim testiler cümlesinden içinde nebîz içkisi yapılan bir testim var ki, ben ondan nebîz içiyorum. Eğer ondan içmeyi çoğaltır ve bir toplulukla oturup, oturmayı da uzatırsam, sarhoşların hâli gibi kusurlu olmamdan endîşe ediyorum, dedim. Abbâs şöyle dedi: Abdu’l-Kays hey'eti Rasûlüllah'ın huzuruna (ikinci kerre) geldiler. Rasûlüllah onlara: "Topluluğa merhaba! (Hoş geldiniz!) Allah sizi utandırmasın, pişman etmesin" buyurdu. akabinde onlar: Yâ Rasûlallah! Seninle bizim aramızda Mudar'dan olan müşrikler vardır. Biz sana ancak haram ayları içinde ulaşabiliyoruz. Sen bize özet olarak birtakım emirler söyle de biz onunla amel ettiğimizde cennete girelim ve geride kalanlarımızı onu yapmağa çağıralım, dediler. aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben sizlere dört şey emrediyor ve dört şeyden de nehyediyorum: Allah'a îmân etmek! Allah'a îmân etmek nedir bilir misiniz? Allah'tan başka ilâh olmadığına (ve Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna)şehâdet etmek, namazı ikaame etmek, zekâtı vermek, ramazân orucunu tutmak ve ganimetlerden beşte birini vermenizdir. Sizleri dört şeyden nehyediyorum; Duba', nekîr, hantem ve muzeffet denilen kaplara hurma yahut üzüm şırası konulmasından".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Abdul-kays Heyeti Bâbı
4412-) Ebû Cemre şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs'tan işittim, şöyle diyordu: Abdu’l-Kays hey'eti Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in huzuruna geldiler de: Yâ Rasûlallah! Bizler şu Rabîa kabilelerindeniz. Seninle bizim aramıza Mudar kâfirleri engel olmuşlardır. Bundan ötürü bizler Sana ancak haram ay içinde ulaşabiliyoruz. O hâlde Sen bizlere birtakım şeyler emret de bizler onları alalım ve arkamızda kalanlarımızı da bu işleri yapmaya çağıralım, dediler. "Ben sizlere dört şey emrediyor ve dört şeyden de nehyediyorum: Allah'a îmân etmek: Allah'tan başka ilâh olmadığına(ve Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna) şehâdet etmek -Rasûlüllah burada eliyle bir bağladı - namazı devamlı kılmak; zekâtı vermek; ganimet aldığınız malların beşte birini Allah için bana ödemeniz. Ve ben sizleri dubbâ'dan, nehirden, hantemden, muzeffetten de nehyediyorum" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Abdul-kays Heyeti Bâbı
4413-) İbn Abbâs'ın kölesi Kureyb tahdîs edip şöyle demiştir: Bir kerresinde İbn Abbâs, Abdurrahmân ibnu Ezher ve Mısver ibnu Mahrame(radıyallahü anh) -üçü beraberken ben Kureyb'i Âişe'ye gönderip şöyle dediler: Hepimizden Âişe'ye selâm söyle ve ikindinin farzından sonraki iki rek'at nafile namazının hükmünü ondan sor. Peygamber'in bu namazdan sahâbîleri nehyettiği haberi bize ulaştığı hâlde senin bunu kılmakta olduğun bize haber verildi, diye söyle dediler. Abâs devamla: Ben Omer ibnu'l-Hattâb ile birlikte böyle iki rek'at namaz kılan insanları döver idim, demişti. dedi ki: Ben Âişe'nin huzuruna girdim. Beni gönderen zevatın benimle gönderdikleri haberi kendisine ulaştırıp teblîğ ettim. Âişe bana: Sen bu mes'eleyi Ümmü Seleme'ye sor, dedi. de beni göndermiş olan o üç zâta Âişe'nin söylediğini haber verdim. Onlar beni Âişe'ye gönderdikleri gibi, bu defa da Ümmü Seleme'ye gönderdiler. Ümmü Seleme şöyle dedi: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bu iki rek'ati nehyettiğini işittim. Kendisi ikindi namazını kılmıştı. Sonra benim odama girdi. Fakat o sırada benim yanımda Ensâr'dan, Haram oğulları'ndan birtakım kadın (konuk)lar bulunuyordu. Rasûlüllah iki rek'at namaz daha kılmağa başladı. Ben O'nun ikindiden sonra böyle iki rek'at daha namaz kıldığını görünce kendisine bir hizmetçi gönderdim ve o hizmetçiye dedim ki: Peygamber'in yanında dur. Sana Ümmü Seleme: "Yâ Rasûlallah! Ben Sen'in bu iki rek'at namazdan nehyeder olduğunu işitmemiş miydim? Halbuki şimdi Seni onları kılıyorsun görüyorum" diyor de! Eğer Rasûlüllah(namazda bulunduğuna) eliyle işaret ederse, huzurundan geri çekil! Hizmetçi kız bu emrimi yerine getirdi ve hakîkaten Peygamber eliyle işaret etmekle, kız O'ndan geri çekildi. Rasûlüllah namazı bitirdiğinde (bana hitâb ederek): "Yâ Ebâ Umeyye kızı! İkindi namazından sonra kıldığım iki rek'at namazdan sormuştun. Bunun sebebi şudur: Bana Abdu'l-Kays kabilesinden bâzı insanlar kendi kavimleri adına elçilikle gelmişlerdi. İşte onlar beni öğle namazından sonraki iki rek'at nafileden meşgul edip alıkoymuşlardı. Bu kıldığım iki rek'at namaz, öğlenin o iki rek'at son sünnetidir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Abdul-kays Heyeti Bâbı
4414-) Ibn Abbâs (radıyallahü anh):Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın mescidinde kılınmış olan ilk cumua namazından sonra İslâm'da kılınmış olan cumua namazı, Abdu’l-Kays kabilesinin Cuvâsâ şehrindeki mescidinde kılınan cumua namazıdır, demiştir. Abbâs bu sözüyle Bahreyn'den bir şehri kasdetmektedir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Abdul-kays Heyeti Bâbı
4415-) Ebû Hureyre(radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Necd tarafına bir süvârî müfrezesi gönderdi. Bu müfreze Benû Hanîfe kabilesinden Sumâme ibn Usâl denilen bir kişiyi esîr edip getirdiler ve onu mescidin direklerinden birisine bağladılar. AkabindePeygamber mescide çıktı ve ona: "Yâ Sumâme, yanında ne var (gönlünden ne geçiriyorsun ve benden ne umuyorsun)?" buyurdu. Gönlümde hayır(ümîdi) var yâ Muhammed!(Çünkü Sen zulmetmezsin; ihsan ve in'âm edersin.) Eğer Sen beni öldürürsen, kanlı bir cânîyi öldürmüş olursun. Eğer bana in'âm edersen ni'mete karşı şükredici bir kişiye in'âm etmiş olursun. Eğer (kurtuluş fidyem için) mal istersen, ne kadar dilersen işte malım, dedi. konuşmadan sonra Sumâme bağlı olarak bırakıldı. Nihayet ertesi gün oldu, sonra Peygamber yine ona hitaben: "Yâ Sumâme, gönlünde ne var; ne umuyorsun?" dedi. da: Gönlümde dün Sana söylediğim şey vardır. Eğer in'âm edersen, ni'mete karşı şükredici bir kimseye in'âm etmiş olursun! dedi. onu o gün de bağlı olarak bıraktı. Nihayet üçüncü gün olunca Peygamber yine: "Yâ Sumâme, yanında ne var?" buyurdu. de: Yanımda dün Sana söylediğim şey var, dedi. "Sumâme'yi salıveriniz!" buyurdu. bağından salıverilince, hemen mescidin yakınındaki bir suya gitti, yıkandı, sonra mescide girdi ve: Eşhedu en lâ ilahe illellâh ve eşhedu enne Muhammeden Rasûlüllah dedi ve şöyle devam etti: Yâ Muhammed! Vallahi şu yeryüzünde bana Sen'in yüzünden daha düşman hiçbir yüz yoktu. Fakat bu sabah Sen'in yüzün, bana yüzlerin en sevimlisi olmuştur. Vallahi dînlerden hiçbir dîn bana Sen'in dîninden ziyâde düşman gelmezdi. Fakat bu sabah Sen'in dînin bana göre dînlerin en sevimlisidir. Vallahi beldelerden hiçbir belde bana Sen'in belden kadar sevimsiz değildi. Fakat bu sabah Sen'in belden bana beldelerin en sevimlisi oldu. Ey Rasûl! Ben umre yapmaya niyet ettiğim sırada Sen'in süvarilerin beni yakalamışlardı. Şimdi Sen ne re'y edersin? dedi. üzerine Rasûlüllah, Sumâme'yi(dünyâ ve âhiret saâdetiyle) müjdeledi ve umre yapmasını emretti. Sumâme umre yapmak için Mekke'ye varınca birisi ona: Dîninden başka bir dîne mi döndün? dedi. O da: Hayır, vallahi ben dînden çıkmadım. Fakat ben Allah'ın Rasûlü olan Muhammed'in beraberinde müslümân oldum. Vallahi ben (sizin dîn dediğiniz müşrikliğe) dönmem ve Peygamber o hususta izin vermedikçe size Yemâme'den bir buğday tanesi gelmeyecektir, dedi.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Benû Hanîfe Heyeti Nin Medineye Gelmesi Ve Sumâme İbn Usâl’in Hadîsi Bâbı
4416-) İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Museylimetu'l-Kezzâb, Rasûlüllah'ın huzuruna geldiği zaman: Eğer Muhammed kendisinden sonra beni bu işte halef kılarsa, ben O'na uyarım, demeğe başladı. Medine'ye, kavmi olan Benû Hanîfe kabîlesinden kalabalık bir hey'et içinde gelmişti. Rasûlüllah, Museylime'nin yanına yöneldi. Beraberinde (Ensâr'ın hatibi olan) Sabit ibn Kays ibn Şemmâs da vardı. Rasûlüllah'ın elinde hurma dalından bir deynek bulunuyordu. Nihayet Rasûlüllah, kavmi içinde oturmakta olan Museylime'nin karşısında durdu. (Onunla İslâm hakkında konuştu, Museylime, peygamberlikten bir hisse istedi.) Rasûlüllah: " (Peygamberlikten bir pay değil;) Eğer sen benden elimdeki şu dal parçasını istesen, ben sana onu bile vermem. Sen, Allah'ın senin hakkındaki hüküm ve takdirinden öteye asla geçmezsin. Eğer sen hakka itaatten arka dönersen Allah seni muhakkak helak eder. Ve ben senin, ru 'yâmda bana gösterilip de görmüş olduğum o kişi olduğunu görmekteyim. İşte şu zât (hatîbim) Sâbit'tir. Benim tarafımdan sana cevâb verecektir" buyurdu. Museylime'nin yanından dönüp gitti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Benû Hanîfe Heyeti Nin Medineye Gelmesi Ve Sumâme İbn Usâl’in Hadîsi Bâbı
4417-) Râvî İbn Abbâs dedi ki: Ben Ebû Hureyre'ye, Rasûlüllah’ın Museylime'ye "Sen muhakkak ru'yâmda bana gösterilip de görmüş olduğum o kişisin" sözünün mâhiyetinden sordum. Ebû Hureyrebana şöyle haber verdi: Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Ben uyurken ru'yâmda iki kolumda iki altın bilezik gördüm. (Bunlar kadın zîneti olduğu için) bunların hâli beni kederlendirdi. Sonra ru'yâmda bana bu bileziklere üflemekliğim vahyedildi. Ben de bunlara üfledim; ikisi de uçtu. Ben de bu iki bileziği benden sonra çıkacak iki yalancı peygamber ile te'vîl ettim. Bunlardan birisi Esved el-Ansî'dir, öbürüsü de Museylime'dir"

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Benû Hanîfe Heyeti Nin Medineye Gelmesi Ve Sumâme İbn Usâl’in Hadîsi Bâbı
4418-) Hemmâm ibn Münebbih, Ebû Hureyre(radıyallahü anh)'den şöyle derken işitmiştir:Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben uyurken ru'yâmda bana yerin hazîneleri getirildi ve avucumun içine iki altın bilezik konuldu. Bu ru'yâmda bu iki bilezik bana ağır geldi. Sonra Allah bana bunlara üflemekliğimi vahyetti. Ben de üfledim. Hemen ikisi de gitti. Akabinde ben bu iki bileziği iki çok yalana ile te'vîl ettim ki, onlar aralarında bulunduğum San'âlı (Esved el-Ansı) ile Yemâme 'nin sâhibi (Museylime)dir".

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Benû Hanîfe Heyeti Nin Medineye Gelmesi Ve Sumâme İbn Usâl’in Hadîsi Bâbı
4419-) Ben Ebû Recâ el-Utârîdî'den işittim, şöyle diyordu: Biz taşlara ibâdet ederdik. İbâdet etmekte olduğumuz taştan daha hayırlısını (yani daha güzelini) bulduğumuz zaman onu atar ve güzel olan diğerini alırdık. Taş bulamadığımız zaman ise topraktan bir mikdâr toplar, sonra davarı getirir ve o toprak yığınının üzerine süt sağar, sonra da o yığına tavaf ederdik. Receb ayı girdiği zaman "Okların demirlerini çıkaralım" derdik. Artık kendisinde demir bulunan hiçbir mızrak ve yine kendisinde demir bulunan hiçbir ok bırakmaz, muhakkak demiri çıkarırdık. Ve receb ayında bunları bir tarafa atardık. Mehdî ibn Meymûn dedi ki:) Ben Ebû Recâ'dan işittim, şöyle diyordu: Peygamber'in işi yayılıp meydana çıktığı zaman, ben ailemin develerini güden bir oğlandım. Onun (Mekke fethi ile) Kureyş'e gâlib çıktığını işittiğim gün, bizler kabilemizle ateşe, yalancı Museylime'ye kaçtık.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Benû Hanîfe Heyeti Nin Medineye Gelmesi Ve Sumâme İbn Usâl’in Hadîsi Bâbı
4421-) Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Utbe şöyle demiştir Bize şu ulaştı: Museylimetu'l-Kezzâb Medine'ye geldi ve Haris kızının yurduna indi. el-Hâris ibn Kureyz'in kızı Keyyise Museylime'nin nikâhı altında idi. Bu yurdun sahibesi Keyyise, Abdullah ibn Âmir'in anasıdır. Rasûlüllah (tanışmak ve vahyi tebliğ etmek için) Museylime'nin yanına gitti. Giderken beraberinde Sabit ibn Kays ibn Şemmâs da vardı ki, bu, kendisine "Rasûlüllah'in Hatibi" denilen kimsedir. Rasûlüllah'ın elinde budanmış bir dal bulunuyordu. Rasûlüllah, Museylime'nin karşısında durdu ve onunla İslâm hakkında konuştu. Museylime, Rasûlüllah'a: İstersen bizimle bu peygamberlik işi arasını boşaltırsın, sonra o işi senin ardından bize tahsis edersin, dedi. teklif üzerine Peygamber: "Eğersen benden elimdeki şu dalı istemiş olsaydın, ben onu dahî sana vermezdim. Ben seni, ru'yâmda bana gösterilip de görmüş olduğum kimse olarak görmekteyim. İşte şu Sabit ibn Kays'tır: Benim yerime sana o cevâb verecektir" buyurdu, ve Peygamber oradan ayrılıp gitti.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-esvedul-ansî Kıssası
4422-) Ubeydullah ibn Abdillah dedi ki: Ben Abdullah ibn Abbâs'a Rasûlüllah'ın zikrettiği o ru'yânın mâhiyetinden sordum. İbn Abbâs şöyle dedi: Bana, Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğu zikredildi: "Ben uyuduğum sırada bana ru'yâmda ellerime altından iki bilezik konulduğu gösterildi. Ben bunlardan ürktüm ve bunları sevmedim. Akabinde bana izin verildi de bunlara üfürdüm, onlar da uçup gittiler. Ben bu iki bileziği, çıkacak iki yalancıyla te'vîl ettim". Onlardan biri Feyrûz'un Yemen'de öldürdüğü el-Ansî'dir, diğeri de Museylimetu'l-Kezzâb'dır, demiştir.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: El-esvedul-ansî Kıssası
4423-) Huzeyfe ibnu'l-Yemân şöyle demiştir: Necrân'ın iki sahibi olan Abdu'l-Mesîh el-Âkıb ile es-Seyyid el-Eyhem Rasûlüllah'a geldiler. Rasûlüllah ile la'netleşmek istiyorlardı. dedi ki: Âkıb ile Seyyid'den biri, arkadaşına: Sakın Muhammed'le la'netleşmeye girişme! Vallahi Muhammed eğer peygamberse ve bize la'net ederse, ne biz, ne de bizden sonra gelecek nesillerimiz felah bulmayız! dedi. fikir üzerine Necrânlılar'ın bu iki başkanı Rasûlüllah'a geldiler de: Biz(Hristiyan kalacağız). Senin bizden istediğin vergiyi sana vereceğiz. Sen bizim beraberimizde emniyetli bir kimseyi Necrân'a gönder. Beraberimizde göndereceğin kimse, muhakkak emîn bir kimse olsun, dediler. da: "And olsun ki, ben sizin beraberinizde hakkıyle emniyetli olan bir kimse göndereceğim" buyurdu. bu sözünden dolayı (bu emîn kişi kim olacak diye) dikkat edip beklediler. Rasûlüllah: "Kalk yâ Ebâ Ubeydete'bne'l-Cerrâh!" buyurdu. Ebû Ubeyde ayağa kalkınca Rasûlüllah: "İşte bu zât, bu ümmetin eminidir" buyurdu.

Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitabu'l-megâzî
Konu: Necrân Ehlinin Kıssası Bâbı