Sahîh-i Müslim Hadis Kitabı

4166-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti, ki): Mâlik'e, Ab-. dülmecîd b. Süheyl b. Abdirrahman b. Avf'dan dinlediğim, onun da Saîd b. El-Müseyyeb'den, onun da Ebû Saîd El-Hudrî ile Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir zâtı Hayber'e vâlî göndermiş; o da kendilerine a'lâ cinsten hurma getirmiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): butun hurmaları böyle midir?» diye sormuşlar. O zât: Hayır, vallahi yâ Resûlallah! Biz bunun bir ölçeğini iki ölçeğe; iki ölçeği' ni üç ölçeğe alıyoruz, cevâbını vermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yapma! Bayağı hurmayı para ile sat; sonra bu para ile a'lâ hurma satın al!» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî «Büyü'», «Vekâle», «Megâzî» ve «İ'tisâm» bahislerinde, Nesâî «Buyû'»da muhtelif râvilerden tahrıc etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hayber'e gönderdiği zatın ismi bir kavle göre Sevâd b. Gaziyye olup Ensardandır. Başka bir kavle göre ise Mâlik b. Sa'sa'a'dır. Bu zât Hazrec kabilesine mensuptur. îyi cins bir hurmadır. Bazıları: Katı hurmadır; demiş; bir takımları, kötüsü ayıklanmış hurma mânâsına geldiğini söylemişlerdir. «Bu hurma Araplarca malûm olandan başka garîb bir hurmadır.» diyor. Hülâsa, Arapların en güzel hurması bu imiş. Her nevi hurmadır; ismi belli değildir. Bazıları: Muhtelif hurmaların karıştırılmasından meydana gelen bayağı hurmadır; buna rağbet yoktur; zaten bayağı olduğu için karıştırılır; demişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in o zâta bayağı hurmayı para ile satmasını, sonra o para ile iyi hurma almasını emir buyurması araya iki tane pazarlık girsin de işe ribâ karışmasın diyedîr.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zahirenin Misli Misline Satılması Bâbı
4167-) Bize İshâk b. Mansûr rivâyet etti. ki): Bize Yah-yâ b. Salih El-Vuhâzî haber verdi. ki): Bize Muâviye riyâyet etti. H. Muhammed b. Sehl Et-Temîmî ile Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî de rivâyet ettiler. Lâfız onlarındır. Bu râviler toptan Yahya b. Hassân'dan rivâyette bulundular. ki): Bize Muâviye —ki İbn Abdisselâm'dir— rivâyet etti. ki): Bana Yahya yani İbn Kesir haber verdi. ki): Ukbe b. Abdilgâfir'i: Ben Ebû Saîd'i şunu söylerken dinledim derken işittim: Bern hurması getirdi de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); nereden?» diye sordular. Bilâl: Hurmadır, evimizde idi; bayağıdır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e yiyecek olsun diye ben onun İki ölçeğini bir ölçeğe sattım, dedi. O zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ribanın ta kendisi!.. Bunu yapma!.. Lâkın hurma satın alacak oldun mu, onu ayrıca sat, sonra onun kıymetiyle satın at!» buyurdu. Sehl kendi rivâyetinde kaydını zikretmedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zahirenin Misli Misline Satılması Bâbı
4168-) Bize Seleme b. Şebîb rivâyet etti. ki): Bize El-Hasen b. A'yen rivâyet etti. ki): Bize Ma'kıl, Ebû Kazeat'el-Bâhilî’den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyette bulundu. Ebû Saîd Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hurma getirdiler: «Bu hurma bizim hurmamızdan değil!» dedi. Bunun üzerine (getiren) adam: Yâ Resûlallah! Biz kendi hurmamızın iki ölçeğini bunun bir ölçeği mukabilinde sattık; dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ribâ budur; onu hemen iade edin! Sonra bizim hurmayı satıp onun parasından bize (hurma) satın alın!» buyurdular. hadîsi Buhârî «Vekâle» bahsinde; Nesai «Buyû'»da tahrîc etmişlerdir. hurması: Bir nevi ufak ve yuvarlak hurmadır; hurma nevi'-lerinin en iyisi sayılır. kelimesi hüzün ve şikâyet bildirir; Türkçede bunun karşılığı evyah'dır. Bu kelime «evvahan, evhin, evhi» ve «evin» şekillerinde okunabilir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onu burada kullanması ya bu işten elem duyduğu için yahut Bilâl (radıyallahü anh) ribâ işini iyi anlamamış diyedir. şeriften murâd: tki Ölçek bayağı hurma vererek bir ölçek iyi hurma almanın ribâ olmasıdır. Ayrıca ribânın haram olduğuna da delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zahirenin Misli Misline Satılması Bâbı
4169-) Bana İshâk b. Mansûr rivâyet etti. ki): Bize Ubeydullah b. Mûsa, Seyhan'dan, o da Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde bayağı hurmayı —ki muhtelif kuru hurmanın karışığıdır— bir ölçek mukabilinde iki Ölçek vererek satardık. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu duydu ve: ölçek hurmaya bir ölçek hurma; iki Ölçek buğdaya bir ölçek buğday ve iki dirheme bir dirhem olmaz!» buyurdular. hadîsi Buhârî «Büyü'» bahsinde tahrîc etmiştir. ölçek hurmaya bir ölçek hurma olmaz ilâh...» cümlesinden mu-râd: iki ölçek hurma vererek bir ölçek hurma almak haramdır; demektir. Arapların «cem'» dedikleri bayağı hurma elli çeşit hurmanın bir araya getirilmesinden meydana gelirmiş. Bununla beraber yine de hurma cinsi olmaktan çıkmadığı için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunda fark gözeterek fazlalıklı satış yapmayı yasak etmiştir; çünkü fazlalık ribâ olur. «Onu hemen iade edin» cümlesi fâsid satışla alınan bir malın iadesi vacib olduğuna delildir. mallarından olan dirhemin yani gümüşün hükmü de böyledir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zahirenin Misli Misline Satılması Bâbı
4170-) Bana Amr En-Nâkıd rivâyet etti. ki): Bize İs-mail b. İbrahim, Saîd El-Cüreyrî'den, o da Ebû Nadra'dan naklen rivâyet etti. Şöyle demi;: Abbâs'a sarfı sordum. Peşin mi? dedi. Evet, dedim. O halde onda bir beis yoktur; cevâbını verdi. Müteakiben Ebû Saîd'e haber verdim; dedim ki: İbn Abbâs'a sarfı (n hükmünü) sordum da: Peşin mi? dedi. Evet, dedim. O halde onda bir beis yoktur; cevabını verdi. (Ebû Saîd): O bunu söyledi mi? Biz ona mektup yazacağız; size bu fetvayı vermesin. Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hizmetkârlarından biri kuru hurma getirdi de onu kabul etmedi ve: bu bizim toprağın hurmasından değil I» buyurdular. Hizmetçi: Bu sene bizim toprağın hurmasına (yahut bizim hurmamıza) bir şeyler oldu. Ben de bunu aldım ve biraz ziyade verdim; dedi. (Efendimiz): ribâ yaptın; sakın buna yanaşma! Hurmandan sana bir şey artarsa onu sat; sonra istediğin hurmayı satın al!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zahirenin Misli Misline Satılması Bâbı
4171-) Bize İshâk b. İbrâhîm rivâyet etti. ki): Bize Abdülâla haber verdi. ki): Bize Dâvûd, Ebû Nadra'dan rivâyet etti. Şöyle dedi: İbn ömer’le İbn Abbâs'a sarfı sordum, onda bir beis görmediler. Bir defa Ebû Saîd El-Hudrî'nin yanında otururken sarfı ona da sordum: Fazlası ribâdır; dedi. İbn Ömerle İbn Abbâs’ın sözlerinden dolayı ben bunu kabul etmedim. Bunun üzerine Ebû Saîd: Ben sana ancak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğimi söylüyorum; kendilerine hurmalığı bahçıvanı iyi hurmadan bir Ölçek getirdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hurması bu cinstendi. Nebiyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: nereden aldın?» diye sordu. Bahçıvan: İki Ölçek (hurma) götürdüm; onunla bu bir ölçeği satın aldım; çünkü bunun fiyatı pazarda şu kadara; onun fiyatı bu kadara; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): sana! Rîbâ yaptın! Böyle bir iş yapmak istediğin zaman kendi hurmanı bir mal mukabilinde sat; sonra o malınla hangi hurmayı istersen satın al!» buyurdular. Saîd dedi ki: Hurmaya mukabil hurma satmak mı ribâ olmaya daha lâyık yoksa gümüşe mukabil gümüş mü? sonra İbn Ömer'e geldim; artık beni nehyetti. İbn Abbâs’a gitmedim. Bana Ebû's-Sahbâ'ın anlattığına göre kendisi bu meseleyi Mekke'de İbn Abbâs'a sormuş; o da bunu kerih görmüş. Lügatte def ve reddetmek mânâlarına gelir. Şerîatte ise: Kıymet olarak yaratılan altınla gümüşü cinsi cinsine satmaktır. Yukarıda da gördüğümüz verinle bu cinsleri meselâ altınla altını bir biri mukabilinde satarken misli, misline ve peşin olmasına dikkat edilir. Yeniliğine, eskiliğine veya işlenmiş olup olmadığına bakılmaz, Buradaki sarftan murâd: Altın mukabilinde altını fazlalıkla satmaktır. Anlaşılıyor ki, bir zamanlar İbn Ömer'le İbn Abbâs (radıyallahü anhüma) bunda bir beis görmezlermiş. Onlara göre peşin olarak teslim ve tesellüm olunan şeylerde ribâ' yokmuş. Binâenaleyh cinsi cinsine satılan şeylerde fazlalığa cevaz verir; ancak ribfinm bir nev'i olan riba'n-nesîeyi haram sayarlarmış. Bu veresiye yapılan satışlarda olur. Sonra ikisi de bu kavilden dönmüşlerdir. Nitekim bu hadîs-i şerifte de buna işaret olunmuştur, Nevevî bu hususta şöyle diyor: «Müslim'inzikrettiği bu hadîsler İbn ömer le İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ın nesîeden maada fazlalıktan nehî eden hadîsleri duymadıklarına delâlet eder; duyduklarında bu kavle dönmüşlerdir. (Ribâ ancak nesîededir) mealindeki Üsâme hadîsine gelince: Birçok ulemâ onun buradaki hadîslerle neshedildiğini söylemişlerdir. Filhakika müslümanlar bu hadîsin zahiri ile ameli bilittifak terk etmişlerdir. Bu da onun mensûh olduğuna delâlet eder. Bir takım ulemâ da onu muhtelif suretlerde te'vîl etmişlerdir. Bu tevîllerden birinciye göre Üsâme hadîsi ribâ mallarından olmayan mallara hamledilir. Borcu veresiye olarak borç mukabilinde satmak gibi. Meselâ; bir sıfatla mevsûf olan bir elbiseyi yine bir sıfatla mevsuk bulunan bir köle mukabilinde veresiye satmak bu kabildendir. Bunları peşin olarak birbiri mukabilinde satmak caizdir, ikinci te'vîle göre Üsame hadîsi muhtelif cinslere hamlolunur. Bunlarda fazlalık cihetinden ribâ yoktur; peşin satılmak şartiyle fazlalıkla verilebilirler. Üçüncü te'vîle göre Üsame (radıyallahü anh) hadîsi mücmeldir; Ubâde ile Ebû Said hadîsleri onu beyan etmişlerdir. Binâenaleyh mücmeli beyân eden bu hadîslerle amel vâcib olur...» Hazret-i Ebû Said (radıyallahü anh)’ın «Hurmaya mukabil hurma satmak mı ribâ olmaya daha lâyıktır...» diyerek kıyas yolu ile istidlalde bulunması, bu bâbtaki nehî hadîslerini duymamış olmasındandır. Duymuş olsa mutlaka onları delîl gösterirdi; çünkü hadîsler nasstırlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zahirenin Misli Misline Satılması Bâbı
4172-) Bana Muhammed b. Abbâd ile Muhammed b. Hatim ve İbn Ebî Ömer hep birden Süfyân b. Uyeyne'den rivâyet ettiler. Lâfız İbn Abbâd'ındır. ki): Bize Süfyân, Amr'dan, o da Ebû Salih’den naklen rivâyet etti. Ebû Salih şunları söylemiş: Ebû Saîd El-Hudrî'yİ: Dinar mukabilinde dînâr; dirhem mukabilinde dirhem misli misline satılır. Kim fazla verir veya alırsa muhakkak ribâ yapmıştır; derken işittim de "kendisine: Ama İbn Abbâs böyle söylemiyor; dedim. Bunun üzerine: Ben İbn Abbâs'la görüştüm; ve: Söylediğin lâfı gördün mü? Bu senin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ûen işittiğin bir şey midir, yoksa bunu Allah (azze ve celle)'nin kitabında mı buldun? diye sordum. Bunu ne Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim; ne de Allah'ın kitabında buldum. Lâkin bana Üsâme b. Zeyd rivâyet etti, ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): nesîededir.» buyurmuşlar, cevabını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zahirenin Misli Misline Satılması Bâbı
4173-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amr en-Nâkıd, Ishak b. İbrahim ve İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. Lâfız Amr'mdır. İshâk: Bize haber verdi, tâbirini kullandı. Ötekiler şöyle dediler: Bize Süfyân b. Uyeyne, Ubeydullah b. Ebî Yezîd'den naklen rivâyet etti ki, İbn Abbâs'ı şunları söylerken işitmiş. Bana Üsâme b. Zeyd haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ancak nesîededir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zahirenin Misli Misline Satılması Bâbı
4174-) Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Affan rivâyet etti. H. Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. Her iki râvi demişler ki: Bize İbn Tâvûs, babasından, o da İlmi Abbâs'dan, o da Üsâme b. Zeyd'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): olan şeyde ribâ yoktur.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zahirenin Misli Misline Satılması Bâbı
4175-) Bize El-Hakem b. Mûsâ rivâyet etti. ki): Bize Hikl, Evzâî'den rivâyet etti. ki): Bana Ata' b. Ebî Rab âh rivâyet etti ki, Ebû Saîd El-Hudrî İbn Abbâs'a rast gelerek kendisine: Sarf hakkındaki sözünü gördün mü! Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğin bir şey olarak mı, yoksa Allah (azze ve celle)’nin kitabında bulduğun bir şey olarak mı söyledin? diye sormuş. İbn Abbâs: Asla söylemem! Bir kere Resûllüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i siz benden daha İyi bilirsiniz; Kitâbullaha gelince: Onu da bilmiyorum. Yalnız bana Üsâme b. Zeyd rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ribâ ancak nesîededir.» buyurmuşlar; cevabını vermiş. hadîsi Buhârî, Nesâî ve İbn Mâce «Büyü1» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. bundan evvel sözü geçen Üsâme hadîsi budur. Bu hadîse dair ulemânın beyanâtının ekserisi orada görüldü. Hazret-i İbn Abbâs (radıyallahü anh)'in: (sallallahü aleyhi ve sellem)'i siz benden iyi bilirsiniz...» sözünden muradı: Onun sohbetinde bulunduğunuz vakit siz yetişkin adamlardınız; ben henüz küçük çocuktum; demektir. Kitâbullahı bilmemesi de Kur'ân-i Kerîm'de o meselenin hükmünü bilmiyormuş manasınadır; yoksa onun hiç bir hükmünü bilmem demek değildir; çünkü kendisi Kur'ân-ı Kerîm'i en güzel tefsir eden ve Sul-tânu'l-Müfessirîn unvanına bihakkın lâyık olan sahâbî-i celîldir. Ulemâ Üsâme (radıyallahü anh) hadîsinin sahih olduğuna ittifak etmişlerdir. İhtilâf ettikleri cihet bu hadîsle yukarıda geçen Ebû Saîd (radıyallahü anh) hadîsinin aralarını bulmak hususudur ki, onu da Ebû Saîd hadîsinin izahı sırasında gördük, Hattâbî (319-388) diyor ki: «Hazret-i Üsâme'nin naklettiği ancak nesîededir.) hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu bâbtaki beyanâtın son cümlesini işitip bellediğine hamledilir. Hadîsin baş tarafına yetişememiştir. Herhalde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ribâ mallarından iki cinsin ziyâdeli olarak satışı sorulmuş; o da: cinsler ayrı olursa ziyâdeli satış peşin olmak şartiyle caizdir; ribâ ancak veresiye satılırsa o zaman bu işe dâhil olur; buyurmuşlardır.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Zahirenin Misli Misline Satılması Bâbı
4176-) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Osman'ındır. İshâk (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Osman: Bize Cerîr, Muğîre'den naklen rivâyet etti; dedi. Muğîre şunu söylemiş: Şibâk, İbrahim'e sordu da İbrahim, Alkame'den, o da Abdullah’dan naklen rivâyette bulundu. ki): (sallallahü aleyhi ve sellem) ribâyı yiyene de, yedirene de lanet buyurdu. Râvi diyor ki: Ben, kâtibine de, şahidlerine de (lanet etmedi) mi? dedim. (Abdullah): Biz ancak İşittiğimizi söyleriz; cevabını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Ribayi Yiyenle Yedirene Lanet Bâbı
4177-) Bize Muhammed b. Es-Sabbâh ile Züheyr b. Harb ve Osman b. Ebî Şeybe rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hüşeym rivâyet etti. ki): Bize Ebû'z-Züheyr, Câbir'den naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem): Ribâyi yiyene, yedirene, kâtibine ve şahidlerine lanet etti ve: «Onlar müsavidirler.» buyurdu. iki rivâyet ribâ yemenin, yedirmenin, ribâ muamelesi yapanlar arasında kâtiplik ve şahidlik yapmanın haram olduğuna açık delildirler. İmâm A'zam'la İmâm Muhammed'e göre dâr-ı harpde yaşayan bir harbî yani o memleket teb'asından bir gayri müslim ile müslüman arasında ribâ muamelesi caizdir. Kumar dahi aynı hükümdedir. İmâm Ebû Yûsuf bunları tecviz etmemiştir. şerif bâtıla yardımın haram olduğuna da delildir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Ribayi Yiyenle Yedirene Lanet Bâbı
4178-) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr El-Hemdânî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Zeke-riyyâ, Şa'bî'den, o da Nu'man b. Beşîr'den naklen rivâyette bulundu. Şa'-bî: Nu'man'ı şunları söylerken dinledim, demiş: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim (ve Nu'man iki parmağı ile kulaklarına uzanmış): halâl aşikâr, haram da aşikârdır; ama'aralarında bir takım şüpheli şeylervardır ki, onları insanlardan birçoğu bilmez. İmdi bu şüphelerden kim korunursa dîni ve ırzı için berâet almıştır. Her Mm bu şüphelere düşerse harama konar. Korunan bir yerin etrafında hayvan otlatan çobanın hayvanlarını oraya kaçırması yakıncacık olduğu gibi. Her hükümdarın bir mahrûresi vardır. Dikkat!.. Allah'ın mahrûsesİ de haram kıldığı şeylerdir. Dikkat!.. Bedende bir et parçası vardır ki, bu parça işe yarayışlı olursa bütün beden yarayışlı olur; bozuk olursa bütün beden bozulur. Dikkat!.. O da kalptir.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Helal İle Amel Ve Şüpheli Şeyleri Terk Bâbı
4179-) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Vekî' rivâyet eyledi. H. İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. Her iki râvi: Bize. bu isnâdla bu hadîsin mislini Zeke-rîyyây rivâyet etti, demişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Helal İle Amel Ve Şüpheli Şeyleri Terk Bâbı
4180-) Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Mutarrif'le Ebû Ferva El-Hemdânî'den naklen haber verdi. H. Kuteybe b. Said dahi rivâyet etti. ki): Bize Ya'kûb yani İbn Abdirrahmân El-Kaarî, İbn Aclân'dan, o da Abdurrahman b. Said’den naklen rivâyette bulundu. Bu râvilerin hepsi Şa'bî'den, o da Nu'-mân b. Beşîr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bu hadîsi rivâyet etmişlerdir. Şu kadar var ki, Zekeriyya'nın hadîsi onların rivâyetinden daha tamam ve daha uzundur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Helal İle Amel Ve Şüpheli Şeyleri Terk Bâbı
4181-) Bize Abdühnelik b. Şüayb b. Leys b. Sa'd rivâyet etti.'Dedi ki): Bana babam, dedemden rivâyet etti. ki): Bana Hâlid b. Yezîd rivâyet etti. ki): Bana Saîd b. Ebî Hilâl, Avn b. Abdillah'dan, o da Âmir Eş-Şa'bî'den naklen rivâyette bulundu, ki Şa'bî' Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sahabisi Nu'mân b. Beşîr b. Sa'd'ı Hıms'da halka hutbe îrâd ettiği sırada şunları söylerken işitmiş: Ben Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem): aşikâr, haram da aşikârdır. .» buyururken işittim... Müteakiben Zekeriyya'nın Şa'bî'den rivâyet ettiği hadîs gibi tâ «İçine düşmesi yakıncacıktır...» cümlesine kadar rivâyette bulunmuştur. hadîsi Buhârî «îmân» ve «Büyü'» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî «Büyu'»da; İbn, Mâce «Fiten» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. kelimelerin îzâhı: Müştebihât, şüpheli şeyler demektir. Bu kelime beş şekilde rivâyet olunmuştur: Müştebihât, müteşebbihât, müşebbehât, müşebbihât ve müşbihât. Bunlardan birinci ile ikincinin mânâları müşkilât demektir. Zira birbirine zıd olan iki tarafa da benzer mânâsmadırlar. Yalnız ikinci rivâyette tekellüf vardır. Üçüncü rivâyetin mânâsı hükmü yakînen bilinmeyen şeylere benzeyen demektir. Dördüncü ve beşinci rivâyetler: Kendini helâle benzeten mânâsına gelirler. Ebû'l-Abbâs'ın beyânına göre, insanın medih ve zemm yeri demektir. Meselâ: Birisi birinin ırzından bahsetti denirse bunun mânâsı o kimseyi yükselten veya düşüren husûsatını söylemiş demektir. Bu sebeple de ya medholunur ya zemm. Korunan yer mânâsına gelen bir isimdir. bu hadîsin İslâm'da pek büyük bir mevkii olduğuna ittifak etmişlerdir. Bâzılarına göre İslâm'ın üç temel hadîsinden biridir. Diğer ikisi: «Ameller niyetlere göredir.» mânâsına gelen « hadîsiyle: işine girmeyen şeylere karışmaması iyi müslüman olduğundandır.» mânâsına gelen hadîs-i şerifidir. Dâvûd'a göre İslâmiyet dört temel hadîs etrafında devreder. Bunların üçü saydıklarımız; dördüncüsü de: biriniz kendisi için sevdiğini dîn kardeşi işin de sevmedikçe (tam) îmân etmiş sayılamaz.» mealindeki hadîs-i şerifidir. beyanına göre bu hadîsin yüksek mertebede olmasına sebep ; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunda yiyecek, içecek, giyecek gibi şeylere, nikâh ve sâireye tenbîh buyurmuş olması ve bunların helâlden olmasına dikkati çekmesi; helâlin nasıl bilineceğine irşâd buyurması; şüpheli şeyleri terk etmeye teşvik etmesidir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları korunan bir yeri misal alarak izah etmiş; sonra dikkati gereken en mühim noktaya temas ile bunun kalb olduğunu bildirmiştir. (468-543); «Bütün hükümleri yalnız bu hadîsten çıkarmak mümkündür.» demiş; bu sözü îzâh eden Kurtubi de: «Çünkü bu hadîs, helâl, haram ve sair hükümlere; bütün amellerin kalbe bağlı olduğuna tafsüâtiyle şâmildir; işte bu cihetle bütün ahkâmın ona ircaî mümkün olur.» şeklinde mütalâada bulunmuştur. aşikârdır...» cümlesinden nıurâd: deliline bakarak helâlin hükmü beyan' edilmiştir demektir. Haram meselesi de öyledir; yalnız bu iki nev'in delilleri arasında kalmış bir takım şüpheli şeyler vardır ki, bun lar hakkında hangi tarafın delili tercih edileceğini kestirmek güçtür; bunu ulemanın pek azı yapabilmiştir. «631-676» bu cümleyi şöyle îzâh ediyor: «Eşya helâl, haram ve şüpheli şeyler olmak üzere üç kısımdır. Helâlin hükmü mpv-dandadır; gizli bir tarafı yoktur; ekmek ve meyve yemek, konuşmak, yürümek ve saire bu kabildendir. Haramın hükmü de açıktır; içki içmek, kan dökmek, zina etmek, yalan söylemek ve saire gibi. şeylere gelince: Bunlardan murâd: Helâl veya haram olduğu açık açık belli olmayan şeylerdir. Bundan dolayıdır ki, bunların hükmünü çok kimseler bilmez. Fakat ulemâ yâ nasla, ya kıyâs ve istishâb gibi bir delille bunları bilirler. Bir şey helâl ile haram arasında tereddütte kalır da hakkında nass veya icmâ' bulunmazsa o mesele hakkında müctehid ictihad eder; ve onu şer'î bir delille helâl ve haramdan birine katar. Bundan sonra o şey helâl veya haram hükmünü alır. Bâzan meselenin delili de ictihaddan hâlî kalmaz; bu takdirde vera' ve takva o şeyi yapmamayı gerektirir. mesele hakkında müctehid hiç bir karara varamazsa ne hüküm verilir? Iyâz’ın usûlü fıkıh ulemâsından naklettiğine göre bu hususta üç mezhep vardır. Bunlardan birinci mezhebe göre o meseleye helâl; ikinciye göre haram hükmü verilir. Üçüncüye göre tevakkuf olunur; yani hiç bir hüküm verilemeyip durulur...» şârihi Aynî bu ihtilâfın meşhur ilmî kelâm meselesine yani şeriat gelmezden önce eşyanın hükmü meselesine ait olduğunu söylüyor. Bu hususta dört mezhep vardır:

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Helal İle Amel Ve Şüpheli Şeyleri Terk Bâbı
4182-) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti, ki): Bize Zekeriyyâ, Âmir’den rivâyet etti. ki): Bana Câbir b. Abdillâh rivâyet etti ki: Kendisi hastalanmış bir devesinin üzerinde gidiyormuş; derken deveyi başı boş bırakmak istemiş. Câbir diyor ki: bana Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yetişti; ve benim için dua ederek hayvana vurdu. Bunu müteâkıb deve öyle yürüdü ki (o ana kadar) böyle yürüdüğü olmamıştı. bana bir okıyyeye sat!» buyurdular. Olmaz, dedim. Sonra: «Sat onu bana!» buyurdu. Ben de bir okıyyeye sattım; ama üzerindeki yükü evime götürmeyi istisna ettim. Yükü götürdüğümde deveyi kendilerine getirdim. Bana parasını saydılar. Sonra döndüm. Hemen arkamdan birini göndererek: deveni alayım diye sana fiyat kırdım mı dersin? Dirhemlerinle birlikte deveni de al! O senindir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı
4183-) Bize bu hadîsi Aliy b. Haşrem de rivâyet etti. ki): Bize Îsâ yani İbn Yûnus, Zekeriyyâ'dan, o da Âmir'den naklen haber verdi. Âmir; Bana Câbir b. AbdİHâh İbn Nümeyr hadîsi gibi rivâyet etti, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı
4184-) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Osman'ındır, (İshâk: Bize haber verdi; tâbirini kullandı.) Osman: Bize Cerîr, Mugîre'den, o da Şa'bî'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyette bulundu, dedi. Câbir Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte gazada bulundum. Altımda nerdeyse yürüyemez hâle gelmiş hasta bir sucu devem olduğu halde bana yetiştiler; ve bana: ne oldu?» diye sordular. Hastadır; dedim. Bunun üzerine Re- (sallallahü aleyhi ve sellem) ilerleyerek hayvanı sürdü ve ona dua etti. Bundan sonra hayvan bütün develerin önünde gitmeye başladı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: nasıl görüyorsun?» diye sordu. Afiyette (görüyorum), ona senin bereketin isabet etti; dedim. bana satar mısın?» buyurdu. Ben utandım. Ondan başka su taşıyan devemiz yoktu. Ama: Evet, dedim; ve Medine'ye varıncaya kadar sırtı benim olmak şartiyle deveyi kendilerine sattım. Ona: Yâ Resûlallah, ben damadım; diyerek kendilerinden izin istedim. Bana izin verdiler. Bunun Üzerine Medine'ye müteveccihen oradan ilerledim. Nihayet Medine'ye vardım. Beni dayım (Cedd b. Kays) karşıladı ve deveyi sordu. Onun hakkında ne yaptığımı kendisine haber verince beni ayıpladı. (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisinden izin istediğim vakit: aldın, bakire mi, dul mu?» diye sormuştu. Ben kendilerine dul aldım; cevâbını verdim. oynaşacağınız bir bakire ile evfense idin ya!» buyurdu. Yâ Resûlallahî Babam vefat etti (yahut şehîd oldu). Küçük küçük kız kardeşlerim var. Onların emsaliyle evlenip de (karımın) onları terbiye edemiyeceğinden, onlara bakamayacağından korktum da onlara baksın ve terbiye etsin diye dul ile evlendim, dedim. ; (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye gelince deveyi kendilerine götürdüm. Bana parasını verdiler, deveyi de iade buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı
4185-) Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, A'meş'den, o da Salim b. Ebi’l-Ca'd'dan, o da Câbir'den naklen rivâyette bulundu. Câbir Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte Mekke'den Medine'ye yollandık. Derken benim devem hastalandı... hadîsi kıssasiyle rivâyet etmiştir. Bu hadîste şu da vardır: bana: deveni bana sat!» buyurdular. Ben: Hayır; o senindir; dedim. Sen onu bana sat!» dediler. Ben (yine) ; Hayır; o senindir yâ Resûlallah! dedim. «Yok! Sen onu bana sat!» buyurdular. Ben: Bir adamın bende bir okıyye altın alacağı var. Bu para mukabilinde deve senin olsun! dedim. aldım. Ama sen yükünü onunla Medine'ye götür!» buyurdular. Medine'ye geldiğimde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bilâl'e: bir okıyye altın ver; biraz da ziyade et!» buyurdu. Bilâl bana bir okıyye altın verdi; bir kîrât da ziyade etti. Bunun üzerine ben: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ziyâdesi benden ayrılmasın dedim. Bu para bir kesemin içinde duruyordu. Nihayet Harra harbinde onu Şamlılar aldı.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı
4186-) Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivâyet etti. ki): Bize Abdülvâhid b. Ziyâd rivâyet etti. ki): Bize Cüreyrî, Ebû Nadra’dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Bir seferde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e beraber bulunuyorduk. Derken benim devem geri kaldı... hadîsi hikâye etmiş. Bu hadîste şunu da söylemiştir: Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu dürttü. Sonra bana: ile bin!» buyurdular. Şunu da ziyâde etmiştir: Durmadan bana ziyâde ediyor ve: «Allah seni mağfiret buyursun!» diyordu.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı
4187-) Bana Ebû'r-Rabî' El-Atekî de rivâyet etti. ki): Bize Hammâd rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivâyette bulundu. Câbir Şöyle dedi: Vaktaki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma geldi, devem de hastalanmıştı. Onu dürttü. Deve sıçrayıverdi. Bundan sonra artık Resûl-ü Ekrem'in sözünü işiteyim diye dizginini kasıyor, fakat onu durduramıyordum. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana yetişti; ve; bana sat!» dedi. Ben de deveyi ona beş okıyyeye sattım. Ama: «Medine'ye kadar sırtı benim olmak şartiyle!» dedim. kadar sırtı senin olsun!» buyurdular. Medine'ye geldiğimde deveyi ona getirdim. Bana bir okıyye ziyade verdi. Sonra deveyi bana hibe etti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı
4188-) Bize Ukbe b. Mükrem El-Anı mî rivâyet etti. ki): Bize Ya'kûb b. İshâk rivâyet etti. ki): Bize Beşir b. Ukbe, Ebû'l-Mütevekkil en-Nâcî'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Câbir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte seferlerinin birinde (zannederim gâfcî olarak dedi) yola çıktını... diyerek hadîsi nakletti. Bu hadîste şunu da ziyade eyledi. Efendimiz: Câbir! Parayı tastamam aldın mı?» dedi. Ben, evet, cevâbını verdim. da senin, deve de senin olsun! Para da senin, deve de senin olsun!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı
4189-) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Muhârib'den naklen rivâyette bulundu ki, kendisi Câbir b. Abdillâh'ı şunları söylerken dinlemiş: (sallallahü aleyhi ve sellem) benden iki okıyye bir dirheme yahut iki okıyye iki dirheme bir deve satın aldı. Sırar'a geldiğinde bir inek kesilmesini emir buyurdular. İnek kesildi ve cemaat ondan yediler. Medine'ye teşriflerinde mescide gelerek iki rek'at namaz kılmamı emir buyurdu; ve devenin kıymetini fazlasiyle tartıp verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı
4190-) Bana Yahya b. Habîb El-Hârisî rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. El-Hâris rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Bize Muhârib, Câbir'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu kıssayı haber verdi. Şu kadar var ki: benden adını koyduğu bir para ile satın aldı.» dedi; iki okıyye bir dirhem veya iki dirhemi zikretmedi. Bir de: inek kesilmesini emir buyurdu. İnek kesildi; sonra etini taksim etti.» dedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı
4191-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize İbn Ebî Zahide, İbn Cüreyc'den, o da Atâ'dan, o da Câbir'den naklen rivâyette bulundu ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: dört dînâra aldım. Medine'ye kadar sırtı da senin olsun!» buyurmuşlar. hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî muhtelif lâfızlar ve değişik isnadlarla tahrîc etmişlerdir. Buhârî'nin «Sahîh»inde yirmi yerde rivâyet edilmişitr. Kitabımızın «Nikâh» bahsinde dahi geçmişti. Câbir (radıyallahü anh)'nın bu hadîsi meşhurdur. Hâdise bir rivâyette Tebûk gazasında, diğer bir rivâyette bir hangi seferde geçmiştir. Bu iki rivâyet arasında birbirine zıddiyet yoktur. İbn İshâk'in Vehb b. Keysân'dan naklen rivâyet ettiği hadîste ise Zâtü'r-Rikaa' gazasında geçtiği zikrediliyor. Vâkıdî'nin rivâyeti de bu şekildedir. Nitekim Tahâvî (238-321) rivâyetinde bunun Mekke yolundan Medîne'ye dönerken vuku' bulduğu kaydedilmektedir ki, o da bu rivâyetleri te'yîd eder; zîra Tebûk Mekke yolunda değildir. Zâtü'r-Rikaa' ise Mekke yolundadır. Süheylî, İbn İshâk'ın rivâyetini kabul etmiştir. Medîne'ye yakın bir yerdir. Bu kelime «Sarar» şeklinde de okunabilirse de Sırâr rivâyeti daha meşhurdur. Hattâbi: «Sırâr, Medîne'ye üç mil mesafede Irak yolunca eski bir kuyudur.» demiş; Kâdî Iyâz ise kuyu değil, bir yer ismi olduğunu tercih etmiştir. Bâzı rivâyetlerde Sırâr yerine Dır âr denilmiştir; bu hatâdır. Aynı kelime bâzı nüshalarda gayri munsarif olarak rivâyet edilmiştir; fakat meşhur olan rivâyetlerde munsariftir. Câbir (radıyallahü anh)’in: «Medine'ye varıncaya kadar hayvanın sırtı benim olmak şartiyle deveyi sattım...» sözünden murâd: Yükünü taşıtmasıdır. Yeni diş çıkarmış deve, bâzılarına göre yavru devedir. Su taşıyan devedir. Nikâh bahsinde de görüldüğü vecihle eskiden kırk dirhem mânâsına gelirdi. Burada rivâyetler muhteliftir. Bir rivâyette «Beş okıy-yeye sattım; bana bir okıyye ziyâde verdi.» denilmiş; diğer rivâyette: «iki okıyye ile bir yahut iki dirheme»; bir başka rivâyette: «Bir okıyye altına»; bir diğerinde: «Dört dinara sattım» ifadesi kullanılmıştır. Buhari'nin rivâyetlerinde ihtilâflar daha da çoktur. Bunların bâzılarında: «Sekiz yüz dirheme», bir rivâyette: «Yirmi dinara sattım» deniliyor.' Kâdî Iyâz'in naklettiğine göre Ebû Ca'fer Ed-Dâvûdî: «Bir okıyye altının miktarı bellidir; bir okıyye gümüş ise kırk dirhemdir. ihtilâfların sebebi: Râvilerin hadîsi mânâ itibariyle rivâyet etmiş, olmalarıdır; ki bu caizidr...» diyor. okıyyeden murâd altındır. Nitekim Salim b. Ca'd’ın rivâyetinde bu şekilde tefsir edilmiştir. Artık mutlak okıyye rivâyeti de buna hamlolunur. «Beş okıyye» rivâyeti: Beş okıyye gümüş demektir. Zâten o zaman bu miktar gümüş bir okıyye altın ederdi. Demek oluyor ki, akdin bir okıyye altınla yapıldığı; fakat gümüş okıyyelerle ödendiği anlatılmıştır; hüküm birdir. Bütün söylenenlerin bir okıyye üzerine yapılmış ziyade olması da muhtemeldir. Nitekim Câbir (radıyallahü anh) «Bana ziyâde ettikçe etti...» demiştir. Dört dinar rivâyeti de muvafıktır; çünkü o zaman bir okıyye altının dört dinar olması ihtimali vardır. İki okıyye rivâyetine gelince: Bunlardan biri ile satış yapılmış; diğeri ziyâde olarak verilmiş olabilir. Nitekim: «Bana bir okıyye ziyâde verd.» deniliyor. «Bir yahut iki dirhem» rivâyeti Hazret-i Câbir'in: «Bana bir kırât ziyâde etti» sözüne muvafıktır. «Yirmi dinar» rivâyeti ise o zaman kullanılan küçük küçük dinarlara hamledilir. Bir de «dört okıyye» rivâyeti varsa da bunda râvi şüphe ettiği için nazar-ı itibâra alınmamıştır. harbinden murâd Medine'nin taşlık arazîsinde hicretin altmış üçüncü yılında şamlılar'in yaptıkları yağma ve çarpışmadır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı
4192-) Bize Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb, Mâlik b. Enes'den, o da Zeyd b. Eslem'den, o da Atâ' b. Yesâr'dan, o da Ebû Râfi'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir adamdan ödünç olarak genç bir deve almış. Sonra kendilerine sadaka malı bir takım develer gelmiş; ve Ebû Râfi'a o zatın devesini ödemesini emir buyurmuş. Derken Ebû Râfi' dönerek: Develerin içinde altı yaşındaki seçkinden faskasını bulamadım, demiş. Bunun üzerine: onu ver; zîra insanların en hayırlısı borcunu en iyi ödeyenlerdir.» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Bir Kimsenin Ödünç Bir Şey Alıp Da Ondan Daha İyisini Vermek Suretiyle Ödemesi Bâbı Ve «sizin En Hayırlınız Borcunu En İyi Ödeyeninizdir» Hadisi
4193-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Hâlid b. Mahled, Muhammed b. Ca'fer'den rivâyet etti. ki): Ben Zeyd b. Eslem'den dinledim. ki): Bize Atâ' b. Yesâr, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in âzadlısı Ebû Râfi'den naklen haber verdi. Ebû Râfi': (sallallahü aleyhi ve sellem) ödünç olarak genç bir deve aldı...» diyerek hadîsin mislini rivâyet etmiş. Şu kadar var ki: Allah'ın kullarının en hayırlısı (borcunu) en iyi Ödeyenleridir.» şeklinde söylemiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Bir Kimsenin Ödünç Bir Şey Alıp Da Ondan Daha İyisini Vermek Suretiyle Ödemesi Bâbı Ve «sizin En Hayırlınız Borcunu En İyi Ödeyeninizdir» Hadisi
4194-) Bize Muhammed b. Beşşâr b. Osman El-Abdiy rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Seleme b. Küheyl'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre’den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: adamın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de alacağı vardı. Bu sebeple ona ağır lâkırdı söyledi. Derken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’hı ashabı onu paylamak istediler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) i sahibinin gerçekten konuşma hakkı vardır.» diyerek onlara: adam için bir baş deve satın alın da kendisine verin!» buyurdu. Biz ancak onun devesinden daha a'lâsını buluyoruz; dediler. ise onu satın alın da kendisine verin; zira sizin en hayırlılarınızdan biriniz (yahut sizin en hayırlınız) borcu hususunda en iyi olanınızdır.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Bir Kimsenin Ödünç Bir Şey Alıp Da Ondan Daha İyisini Vermek Suretiyle Ödemesi Bâbı Ve «sizin En Hayırlınız Borcunu En İyi Ödeyeninizdir» Hadisi
4195-) Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. ki): Bize Vekî', Alî b. Sâlih'den, o da Seleme b. Kübeyl'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) ödünç bir baş deve aldı da (yerine) ondan daha üstün bir baş deve verdi ve: en hayırlılarınız borç ödeme hususunda en İyi olanlarınizdir.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Bir Kimsenin Ödünç Bir Şey Alıp Da Ondan Daha İyisini Vermek Suretiyle Ödemesi Bâbı Ve «sizin En Hayırlınız Borcunu En İyi Ödeyeninizdir» Hadisi
4196-) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Seleme b. Küheyl'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den alacaklı olduğu bir deveyi istemeğe geldi de: kendi devesinden daha üstün bir baş deve verin!» buyurdu. Bir de: en hayırlınız, borç ödeme hususunda en iyi olanmizdır.» buyurdular. mânâda olan bu hadîslerden Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyetini Buhârî «Vekâle» ve «İstikraz» bahislerinde; Nesâî «Buyû'»da; İbn Mâce «Ahkâm»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Zâtü's-sinn yani muayyen bir yaş sahibi mânâsına gelir. Lügat kitaplarında devenin on yaşma kadar her yaşta ayrı isim taşıdığı zikredilir. Ebû Dâvûd bunları «Sünen»inde şöyle sıralamıştır: Huvar: Süt emen yavru deve; Fasîl: Memeden ayrılmış deve yavrusu; İbn mehâd: İki yaşına girmiş erkek yavru; dişisine Bintü mehâd derler. İbn Lebûn: Üç yaşma girmiş erkek yavru, dişisine Bintü Lebûn denilir. Hıkk: Dört yaşma girmiş erkek yavru, dişisine Hikka derler. Ceza': Beş yaşma girmiş erkek yavru, dişisine Cezea derler. Seniy: Altı yaşma girmiş erkek deve, dişisine Seniyye denir. Rabâi: Yedi yaşına girmiş deve, dişisine Rabâıyye derler. Sedîs yahut Sedes: Sekiz yaşına girmiş deve; Bâzilt Dokuz yaşına'girmiş deve; Muhallef: On yaşına girmiş deve demektir. Bu yaştan sonra devenin ayrıca adı yoksa da: «Bâ-zilu âm; Bâzilü âmeyn»; «Muhallefü âm, Muhallefü âmeyn, Muhallefü selâseti a'vâm...» diye isimler vererek on beş yaşına kadar çıkarlar. Devenin küçüğü mânâsına gelir. İnsanın küçüğüne çocuk denildiği gibi, devenin küçüğüne de Bekr, dişisine Bekra ve Kalûs denilmiştir. Kâdî Iyâz'ın beyânına göre mahsenin cem'idir; iyiler demektir, fakat ekseriyetle (ensen)’in cem'i olan (ehâsin) şeklinde kullanılır. Mehâsin aslında bedenin güzel yerleri demek olduğuna göre bu kelimenin «zevu'l-mehâsin» yani- güzel uzuvlara Mâlik mânâsında kullanılmış olması da ihtimâl dahilinde görülmüştür.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Bir Kimsenin Ödünç Bir Şey Alıp Da Ondan Daha İyisini Vermek Suretiyle Ödemesi Bâbı Ve «sizin En Hayırlınız Borcunu En İyi Ödeyeninizdir» Hadisi
4197-) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî ile İbn Rumh rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Leys haber verdi. H. bu hadîsi Kuteybe b. Soîd'de rivâyet etti. ki): Bize Leys, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir köle gelerek hicret üzerine ona bey'at etti. Efendimiz onun köle olduğunu sezemedi. Derken sahibi onu aramağa geldi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: köleyi bana sat!» buyurdu ve onu iki siyah köle mukabilinde satın aldı. Ondan sonra bir daha (Bu köle midir?) diye sormadan kimseden köle almadı. beyanına göre bu hadîs köle sahibinin müslüman olduğuna hamledilmiştir. Zahire bakılırsa köle de müslümandır. Müslüman bir köleyi kâfire satmak caiz değildir. Mâmâfîh kölenin yahut her ikisinin de kâfir olmaları ihtimal dahilindedir. Hicret için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bey'at eden bu kölenin kendi malı olduğunu isbat etmiş olması lâzımdır. şerîf peşin olmak şartiyle iki köle mukabilinde bir köle satmanın caiz olduğuna delildir. Tirmizî bu hadîsi tahrîc ettikten sonra: «Ulemâ bu hadîse göre amel etmişlerdir; peşin olursa iki köle mukabilinde bir köle satmak caizdir; veresiye olursa ihtilâf etmişlerdir.» demiştin hadîs Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yüksek ahlâkına ve cömertliğine de delildir. Çünkü hicret etmek isteyen köleyi yalnız isteğini kabul ile bırakmamış; ona asıl maksadı olan sohbet şerefini bahşetmek için kendisini satın almıştır. Hadîs-i şerifi Buhârî'den maada bütün «Sünen» sahipleri tahrîc etmişlerdir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Fazlalıklı Olarak Hayvanı Hayvanla Satmanın Cevazı Bâbı
4198-) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Muhammed b. El-Alâ' rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Yahya: Bize haber verdi tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Ebû Muâviye, A'meş'ten, o da İbrahim'den, o da El-Esved'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti, dediler. Âişe şunları söylemiş: (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yahudîden veresiye zahire satın aldı da ona bir zırhını rehin olarak verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Rehin Ve Rehinin Hazarda, Seferde Cevazı Bâbı
4199-) Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî ile Aliy b. Haşrem rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Îsâ b. Yûnus, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da El-Esved'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yahudîden zahire satın aldı da ona demirden bir zırh rehnetti.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Rehin Ve Rehinin Hazarda, Seferde Cevazı Bâbı
4200-) Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî rivâyet etti. ki): Bize El-Mahzûmî haber verdi. ki): Bize Abdülvâhid b. Ziyâd, A'meş'den naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: Nehaî'nin yanında selemin lâfını ettik de şuhları söyledi: Bize Esved b. Yezîd, Âişe'den naklen rivâyette bulundu ki: (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yahudîden bir müddete kadar zahire satın almış ve demirden bir zırhını ona rehin vermiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Rehin Ve Rehinin Hazarda, Seferde Cevazı Bâbı
4201-) Bize bu hadisi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki): Bize Hafs b. Gıyâs, A'meş'den, o da İbrahim'den naklen rivâyet etti Esved, Âişe'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bu hadisin mislini rivâyet eyledi» demiş; demirden kaydını zikret-raemiş. hadîsi Buhârî «Büyü'», «İstikraz», «Cihâd», «Şerike», «Selem» ve «Megâzî» bahislerinin on bir yerinde; Nesâî «Buyû'»da; İbn Mâce «Ahkâm»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Bu rivâyetlerden anlaşıldığına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz Ebû Şahme yahut Ebû Şahm denilen yahudîden ailesi efradı için bir miktar arpa alarak ona «Zâtü'l-fudûl» nâmındaki harp zırhını rehin vermiştir. Aldığı arpanın miktarı hususunda rivâyetler muhteliftir. Bir rivâyete göre otuz, diğerine göre yirmi, başka bir rivâyetle kırk ölçektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu arpayı, yahudîden alış-veriş caiz olduğunu anlatmak için almış olması da bir ihtimâldir. Arpa mukabilinde zırhını rehin etmesi verecek başka bir şey bulamadığındandır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ailesi efradı için senelik zahiresini bir yerde biriktirirdiği sahih rivâyetlerle sabit olmuştur, fakat bu borçlanma o zahire bittikten sonra olmuştur. Ulemâdan bazıları borçlanmanın gelen misafirler sebebiyle yapıldığını söylemişlerdir; bilâhare bunu Hazret-i Ebû Bekir ödemiştir. Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arpayı ashabının zenginlerinden almayıp yahudîye. müracaat buyurması, ya ondan başka kimsede bulunmadığından yahut sahabe arpayı kendisine teberru' ederek minnet altında kalmamak içindir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Rehin Ve Rehinin Hazarda, Seferde Cevazı Bâbı
4202-) Bize Yahya b. Yahya ile Amru'n-Nâkıd rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Amr: Bize rivâyet etti, tâbirini kullandı.) Yahya: Bizel Süfyân b. Uyeyne, İbn Ebî Necîh'den, o da Abdullah b. Kesîr'den, o da Ebû'l-Minhâl'den, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi, dedi. Ibnİ Abbâs şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiğinde Medîneli-ler meyvelerde bir ve İki seneliğine selem yapıyorlardı. Bunun üzerine: kim hurmada selem yapacaksa malûm ölçüde, malûm tartıda, malûm bir müddete kadar yapsın!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Selem Bâbı
4203-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Abdülvaris, İbn Ebî Necîh'den rivâyet etti. ki): Bana Abdullah b. Kesir, Ebû'l-Minhâl'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyette bulundu. Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiğinde halk selem yaparlardı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: setem yapacaksa ancak malûm bir ölçüde ve malûm tartıda yapsın!» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Selem Bâbı
4204-) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve İsmâîl b. Salim hep birden İbn Uyeyne'den, o da İbn Ebî Necîh'den bu isnâdla Abdülvaris'in hadisi gibi rivâyette bulundu; yalnız "malûm bir müddete kadar» kaydını zikretmedi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Selem Bâbı
4205-) Bize Ebû Küreyb ile İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H. Muhammed b. Beşşâr da rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân b. Mehdi rivâyet etti. iki râvi Süfyân'dan, o da İbn Ebî Necîh'den isnâdlariyle İbn Uyeyne hadisinin mislini «malûm bir müddete kadar» kaydını zikrederek rivâyet etmişlerdir. hadîsi Buhârî «Selem» bahsinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî «Buyû'»da; Nesâî «Büyü'» ve «Şurût»da; İbn Mâce «Ticârât»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. ve selef bâzılarına göre takdîm ve teslîm mânâsına gelen iki müteradif kelimedir. Hattâ: «Selef Iraklılar'in, selem ise Hicazlılar'ın lügatidir.» diyenler olmuştur. Şerîatte selem: Zimmette vasıflı olan bir malı peşin verilen bedelle satmaktır. Buna selem denilmesi, resi mâlin o mecliste teslim edilmesindendir. Re's-i mâlin Önce verilmesine bakarak selef de denilmiştir; şu halde selef selemden daha umumî mânâ ifade eder. şeriatta bilittifak caiz olan satışlardandır. Ona yalnız Saîd b. El-Müseyyeb'in muhalif kaldığı rivâyet olunur. «Et-Telvîh» nâm eserde: «Bir taife selemi kerîh görmüşlerdir; Ebû Ubeyde b. Abdillâh b. Mes'ûd'un selemi kerîh gördüğü rivâyet olunur.» deniliyor.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Selem Bâbı
4206-) Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Süleyman yani İbn Bilâl, Yahya'dan —ki İbn Said'dir— rivâyet etti. Şöyle dedi: Saîd b. El-Müseyyeb rivâyet ederdi ES, Muammer şunları söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kim ihtikâr yaparsa âsî olmuştur.» buyurdu. Bunun üzerine Saîd'e: Ama sen ihtikâr yapıyorsun? dediler. Saîd: hadisi rivâyet eden Ma'mer dahi ihtikâr yapardı; cevabını verdi.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Yiyecek Şeylerde İhtikar Yapmanın Haram Kılınması Bâbı
4207-) Bize Saîd b. Amr El-Eş'asî rivâyet etti. ki): Bize Hatim b. İsmail, Muhammed b. Aclân'dan, o da Muhammed b. Amr b. Atâ'dan, o da Said b. El-Müseyyeb'den, o da Ma'mer b. Abdillâh'dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti ki: başka kimse ihtikâr yapmaz!» buyurmuşlar.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Yiyecek Şeylerde İhtikar Yapmanın Haram Kılınması Bâbı
4208-) İbrahim dedi ki: Müslim şunları söyledi: Bana arkadaşlarımızdan biri, Amr b. Avn'dan naklen rivâyette bulundu. ki): Bize Hâlid b. Abdillâh, Amr b. Yahya'dan, o da Muhammed b. Amr'dan, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den, o da Benî Adiy İbn Kâ'b kabilesinden biri olan Ma'mer b. Ebî Ma'mer'den naklen haber verdi. Ma'mer: (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular; diyerek Süleyman b. Bitâl'in, Yahya'dan rivâyet ettiği hadîsin mislini zikretmiş. ve diğer hadîs âlimlerinin beyânına göre bu hadîsin son rivâyeti Müslim'in tahrîc ettiği on dört maktu' hadîsten biridir. Fakat Kâdî Iyâz: «Evvelce de söylediğimiz gibi böyle hadîse maktu' denilmez; bu ancak meçhulün rivâyeti kabîlindendir.» diyor ki, doğrudur. Bu rivâyetin zaran yoktur; çünkü İmâm Müslim onu mütabeat olarak getirmiştir. Asıl hadîsi mevsuk râvilerin rivâyet-leriyle muttasıl olarak zikretmiştir. Buradaki meçhul râviyi Ebü Dâvûd ve" diğer hadîs İmâmları ismiyle rivâyet etmişlerdir. Âsî, günahkâr demektir. İhtikâr' lügatte: Toplamak ve hapsetmektir. Şerîatte ise: Şehirden veya erzak celbettiği yerden zahire satın alarak, pahalanıncaya kadar hapsetmesidir. İhtikârın şartı, umuma zarar veren bir şehirde yapılmasıdır. Bazıları ihtikâr sayılmak için pahalılık zamanında satın alıp daha ziyade pahalanmasını beklemeyi şart koşmuşlardır. göre umuma zararı olan yerde insan ve hayvan yiyeceklerinde ihtikâr yapmak mekruhtur. Umûma zararı olmayan yerde malım satmayıp pahalılaşmasını beklemek ihtikâr . sayılmadığı gibi, tarlasından çıkan mahsulünü veya uzak yerden getirdiği zahiresini satmamak da ihtikâr değildir. bu hadîsle istidlal ederek hassaten yiyecek şeylerde ihtikârın haram olduğuna kaildirler. Yiyecek kabilinden olmayan şeylerde bilittifak ihtikâr yoktur. İhtikârın men' edilmesindeki hikmet âmmeden zararı defetmektir. Hattâ bir kimsenin elinde zahîre bulunsa da halk Gna muhtaç olsalar başka zahîre bulamadıkları takdirde o kimse zahiresini satmaya mecbur edilir. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)’ın: «Mekke'de zahîre ihtikâr etmeyin; zîra zulmü ilhâddır.» dediği rivâyet olunur. Gerçi hadîs-i şeriften Saîd b. El-Müseyyeb ile râvi Ma'mer'in ihtikâr yapardıklan anlaşılıyorsa da İbn Abdilberr ile diğer bir takım ulemâ bunların zahîre değil, zeytinyağı ihtikâr ettiklerini söylemişler; hadîsi ihtiyaç zamanında yiyecek saklamaya hamletmişlerdir. Nitekim Hanefîler'le Şâfiîler'in mezhepleri de budur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Yiyecek Şeylerde İhtikar Yapmanın Haram Kılınması Bâbı
4209-) Bize Züfaeyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Ebû Safvân- El-Emevî rivâyet etti. H. Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi. Her iki râvi Yûmıs'dan, o da İbn Şi-hâb'dan, o da İbn'l-Müseyyeb'den naklen rivâyet etmişlerdir ki, Ebû Hüreyre, ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: malın harcanmasına, kazancının elden gitmesine sebeptir.» buyururken işittim, demiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Alış-verişte Yeminden Nehi Bâbı
4210-) Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Şeybe'nindir. (İshâk: Bize haber verdi, tâbirini kullandı.) Ötekiler: Bize Ebû Usâine, Velid b. Kesir'den, o da Ma'faed b. Kâ'b b. Mâlik'ten, o da Ebû Katâdete'l-Ensârî’den naklen rivâyet etti ki, Ebû Katâde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i çok çok yemîn etmekten sakinini Zira yemîn (matı) har-çattırır; sonra yok eder.» buyururken işitmiş, dediler. Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyetini Buhari, Ebû Dâvûd ve Nesâî «Bûyû'» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Ebû Katâde rivâyeti de aynı mânâdadır. rivâyetlerdeki yeminden naurâd: Yalan yere yemîn etmektir. Menfeka: Harcamaya sebep, Memlıaka: Bereketine gidermeye sebep mânâlannadır. Bu kelimeler birer ismi mekân olup mübalega için kullanılmışlardır. Asılları masdar-ı mîmîdir. Aynı kelimeler: Münfika ve Mümlıika şekillerinde ismi fail olarak da rivâyet edilmişlerdir. şeriV her iki rivâyetiyle ahş-verişte çok yemin etmenin memnu' olduğuna delildir. Çünkü lüzumsuz yere yemîn etmek mekruhtur. Burada ona bir de malın revâc bulması inzİmâm etmektedir. Bir de müşteri çok defa yemine aldanır. yeminle mal satmak satıcının zannına göre malın harcanmasına sebep olursa da hakîkatta bereketinin elden gitmesine sebep olur. Bu hem dünyevî, hem uhrevî tasavvur edilebilir. Dünyada malı telef olabilir; yahut faydasız yere harcanır. Âhirette ise sevabı kalmaz.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Alış-verişte Yeminden Nehi Bâbı
4211-) Bize Ahmed b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Züheyr rivâyet etti. ki): Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den naklen rivâyette bulundu. H.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Şufa Bâbı
4212-) Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti. ki): Bize Ebü Hayseme, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem): kimsenin bir yurdda veya hurmalıkta ortağı varsa o kimse ortağına bildirmedikçe satış yapamaz. (Ortağı) isterse alır; istemezse terk eder.» buyurdular.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Şufa Bâbı
4213-) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız İbn Nümeyr'indir. İshâk bize haber verdi tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Abdullah b. İdrîs rivâyet etti, dediler. ki): Bize İbn Cüreyc, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivâyette bulundu. Câbir Şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) taksim edilmemiş bulunan her ortaklıkta yurd olsun, bahçe olsun şuf'a hakkını hüküm buyurdu. Şerikine haber vermeden (ortağın) satış yapması kendisine helâl olmaz. (Şeriki) isterse alır; dilerse terkeder. Şayet satar da şerikine haber vermezse şeriki o mala -en lâyık kimsedir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Şufa Bâbı
4214-) Bana Ebû't-Tâhir dahi rivâyet etti. ki): Bize İbn Vehb İbn Cüreyc'den naklen haber verdi. Ona da Ebû'z-Zübeyr haber yermiş ki, kendisi Câbir b. Abdillah'ı şunları söylerken işitmiş: (sallallahü aleyhi ve sellem): hakkı yere, yurda veya bahçeye ait her ortalıkta vardır. (Ortağın) şerikine arzedip o da ya alıp yahut terk etmedikçe satışı muteber değildir. Bunu yapmazsa kendisine haber verinceye kadar şeriki o mala en lâyık kimsedir.» buyurdular. hadîsi Buhârî «Büyü'», «Şerike», «Şufa» ve «Terkü'l-Hıyel» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Buyû'»da; Tirraizi ile İbn Mâce «Ahkâm»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Katmak, çift yapmak mânâsına gelen «şefea» fiilinden alınma bir isimdir. Fukahâya göre şuf'a: Bir kimsenin milkine bitişik bir akar satılırken kararlaştırılan kıymetini Ödemek şartiyle onu müşteriden cebren almasıdır. Buna şuf'a denilmesi, bir hisseyi diğerine kattığı içindir. Yurd, mesken ve yer mânâlarına gelir. Asıl itibariyle bu kelime bahar mevsiminde oturulan yerdir. Rab'a: Rab'ın müennesidir. Bazıları müfredi olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre rab' ismi cinstir. edilmemiş bir akarda ortak olan kimsenin o akarda şufa hakkı olduğunda bütün ulemâ müttefiktir. Hadîs-i şerîfde geçen «taksim edilmemiş her ortaklıkta...» ibaresinden murâd akardır. kıyâsa muhalif olarak hadîslerle sabit olmuştur. Bundaki hikmet ortağın zararını önlemektir. Şufanın akara mahsus olması en ziyâde zarar ondan geleceği içindir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Şufa Bâbı
4215-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Mâlik'e, İbni Şihâb'dan dinlediğim, onun da A'rec'den, onun da Ebû Hüreyre’den naklettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) biriniz komşusunu duvarına mertek çakmaktan menetmesin.» buyurmuşlar. Bundan sonra Ebû Hüreyre şunları söylemiş: neden sizleri buna yanaşmaz görüyorum? Vallahi bunu sizin omuzlarınız arasına atacağım!»

Kaynak: Sahîh-i Müslim, Müsâkaat
Konu: Komşunun Duvarına Mertek Çakma Bâbı